Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Anadolu Selçuklu Dönemi Halı Ve Düz Dokuma Yaygıları

0 15.430

Prof. Dr. Bekir DENİZ

Türk halı sanatı ile ilgili kaynaklara göre, düğümlü halı Orta Asya’da, Türklerin yaşadığı bölgelerde ortaya çıkmış ve buradan dünyaya yayılmıştır. Türklerin, aynı çağlarda, halı dışında, keçe ve kilim sanatı hakkında da bilgilerinin bulunduğunu, ev ve çadırlarını keçe ve düz dokuma yaygılarla (kilim, cicim, zili, sumak) süslediğini ele geçen buluntulardan öğrenmekteyiz.

Kaynakların ifadesine göre halı, Türk sülale ve devletlerinde, sadece bir örtü veya süsleme malzemesi değil, bir taht örtüsü olarak da kullanılmıştır. Bu nedenle de, tarihin ilk çağlarından itibaren halı dokunmaktaydı. VII-VIII. yy.’larda da Türkistan, Oğuzelleri, Anadolu, Buhara, Uygurlar ve Hazarlar’daki tüm Türk ülkelerinde halı dokunuyordu;[1] “Çin kaynaklarından, VII. yy.’da Hoten şehrinde halı dokunduğunu öğreniyoruz.[2] “Doğu Türkistan’da keçe halılar da dokunmaktaydı.[3] Orhun Bölgesi’ ndeki Uygur Kağanlarının Çin imparatorlarına gönderdikleri yaygılar da bu türden dokumalardı. Doğu Türkistan’da, Uygurlar devrinde (VIII-IX. yy.’larda) da halı dokunduğu bilinmektedir.”[4]

Kök-türk devrinden bir çin masalında, Kök-Türkler’in veya kangılı boyların, şölen sırasında, çayırlara yün halılar serdikleri anlatılmaktadır.[5] Yine, kaynakların ifadesine göre, “miladi ilk asırlarda, bugünkü Doğu Çin’in batısındaki, şimdiki Kan-su vilayetinde bulunan ve eski adı Ho-hsi olan, Türkler arasında, Gesi-Gecsi diye söylenen, P’ing-liang şehri Gök-Türkler’in önemli bir kültür çevresi idi. P’ing-liang, İç Asya’da bilinen bir halı merkezine yakın idi. Gesi’nin (P’ing-liang) doğu komşusu bir ilde, Çinlilerin T’u-yü-hun dediği ve Türk oldukları sanılan bir kavim halı dokumakta ve hem doğuya, hem batıya satmakta idi”.[6] Yine, Kök-türk, Kangılı ve Uygur Kağanlıkları devrinde (745-911), Doğu Türkistan’ daki, Uygurların eski başkenti Koço bölgesi bir kilim ve halı üretim merkeziydi.[7] E. Esin, “ … düğümlü halı ve kilim kalıntılarının çoğu, Uygur harfleri ile Türkçe yazıların bulunduğu ev ve han harabelerinden çıkmıştır. Bey ve hatun resimlerinde de halılar tasvir edilmiştir. A.Von Gabain “Uygurlularda bodhimandala (mürâkebe için çizilen ve mabûdun sarayını veya kâinâtı temsil eden şekil) olarak kullanılan küçük halılar bulunduğunu tespit etmiştir. Bu müşâhede, Türk halılarının eski motiflerinden bazısının temsîlî manâları bakımından çok ehemmiyetlidir. Uygurlarda, ayrıca büyük halılar da vardı. Bunlar, büyük çapta ve sade motifleri ile dikkati çeker. Le Coq, bu halıların motiflerinde de, temsili manalar aramıştır” diye yazar.[8]

Yine, kaynakların ifadesine göre, “VIII. yy.’ın ilk çeyreğinde, Mâveraü’n-nehr (Maveraünnehir) bölgesinde, Buhara’da güzel halılar dokunmaktaydı. Buhara, İslâmî devirde, halıcılık alanındaki bu şöhretini X. yy.’a kadar sürdürmüştür. Bu asrın coğrafyacıları Buhara’nın beğenilen malları arasında halı (bişat), seccâde (musallâ-yi namâz) ile, diğer yaygılarını zikretmektedir”.[9] Mâveraü’n-nehr bölgesi’nde Çağâniyan’a bağlı Darzenli Kasabası’nda, Aran (Karabağ) ve Doğu Anadolu’da halı dokunmaktaydı.[10] VIII-XI. yy’da, Doğu Türkistan’da, Uygurlular devrinde halı dokunduğu,[11] Koço yakınındaki bir Uygur Budist tapınağındaki, IX-XII. yy.’larda yapılmış duvar resimlerinde, düğümlü halı üzerinde Uygur hatunlarının resimlerinin yer aldığı söylenmektedir.

Yine kaynakların ifadesine göre, aynı çağlarda, Bargari (Van-Özalp), Arcij (Erciş), Ahlat, Nahçıvan, Bitlis ve Khoy nüfusça kalabalık, önemli, gelişmiş ticaret şehirleriydi. Buralarda, kaliteli zili dokumalar yapılmaktaydı.[12]

Çin kaynaklarından, Türkistan ve Hazar Denizi’nin batısındaki Oğuz Ellerinde halı dokunduğunu, Oğuzlar/Türkmenlerin İslâmiyetten önce 51-428’ deki Arşaklılar çağı ve sonrasında, halı dokuduklarını ve törenlerde halı kullandıklarını, Dede Korkut Oğuznameleri’nden öğreniyoruz: XIV. yy.’da Oğuzların Azerbaycan Türkçesi ile yazıya geçen ve boy veya oğuzname adı verilen 12 tarih destanını konu alan Dede Korkut (Korkut Ata) kitabında, halı ve diğer dokumalardan söz edilmektedir.[13] Sözgelimi, Amıt suyu (Diyarbakır’dan geçen Dicle Nehri) ile Kraçug’un (Tiflis’in kuzeyindeki Kazbek Dağı bölgesi) hakimi Salur Kazan Bek, Sürmelü’de (kışlak başkenti Iğdır ili) yaptığı toplantı sırasında gelen Oğuz Beğleri için, çimenler üzerine, doksan yerde ipek ala kalı (al- kırmızı-halı) döşetmişti (II. boy).

Eski Bayazit Kalesi Beği (Doğu Bayazıt’ta Sarp Dağı eteğinde) Büre Beğ, oğlu Bamsı Beyrek, Pasın bölgesinde (Erzurum-Kars arası) avlanıyordu. Bu sırada babası, bu oğlu için İstanbul’dan ısmarladığı armağanları getiren bezirgânları’nın gelişini ve oğlu’nun kahramanlık gösterdiği müjdesini duyunca, onları karşılamak için yere ipek kalıçalar (ipek halılar) yaymış idi (III. boy).

Oğuz Elleri’nden Kan Turalı adlı bir yiğit, Turabozan (Trabzon) Beği’nin kızını istemeye giderken onu saygı ile karşılamaya gelenler, Kan Turalı için konak yerinde Ak çadır dikip, ala kalı (kırmızı halı) döşediler (VI. boy).

Hanlar-Hanı Bayındır Han, İç Oğuz ve Taş Oğuz Beyleri’ni, yıllık toplantıya ve toy denilen şölene çağırdığında, otaklar kurdurmuştu; bin yerde ipek khalıçalar döşetmişti (I, III, VII. Boylar).

Birgün (yine) Hanlar-Hanı Bayındır Han, Oğuz Beğleri’ni toplamış bulunduğu sırada, Tokuz- Tümen Gürcistan’dan yıllık haraç gelmişti. Bu haraç az görüldüğü için onu, Berde’de, Gence’de (Azerbaycan’ın Karabağ merkezi) yerleşip hudut bekçiliği yapacak, gönüllü bir kahramana bağışladı. Bu toplantıda da, otaklar dikilmiş, bin yerde, ipek kalıçalar döşenmiş idi (IX. boy).

Oğuzlar zamanında, bir gün, kalın, Oğuz paşası, Kan-Apkaz ung (Abaza ve Gürcistan ülkelerinin) karımı (hasımı) olan beğler-beği Salur-Kazan Beğ, Sürmelü’de (Kars’ın Iğdır Kesimi’ndeki Kışlak merkezi) otaklarını diktirmiş ve toplantıya gelen Oğuz Beğleri için, doksan yerde, ipek kalıça döşetmişti (XI. boy/Vatikan yazması, IV. Boy).

Araştırmacılara göre, Orta Asya Türk Halı Sanatı hakkında ilk önemli buluntu, Rus arkeolog C. İ. Rudenko tarafından, 1947-49 yılları arasında, Sibirya’da Altay Dağları eteklerinde, V. Pazırık Kurganı’nın da (oda mezar) çıkartılan ve günümüzde pazırık halısı diye bilinen halıdır. Halı, Kurgan’ın içine su dolup buzullaşması sonucu, günümüze kadar sağlam bir hâlde gelmiştir. Bugün Leningrad Ermitaj Müzesi’ nde sergilenmektedir.[14] M. Ö. III-II. yy. da, Asya Hunları tarafından dokunduğu kabul edilmektedir.[15] Kurgan içinde, halının yanı sıra düz dokuma yaygılar, keçe ve koşum takımları da bulunmuştur. Koşum takımlarında ve ağaç üzerine Göktürk yazısı ile yazılmış Türkçe kelimelerin okunması da, Hunlular devrinde dokunduğunu doğrulamaktadır.[16] Yün malzemeyle ve Türk düğüm tekniğiyle (Gördes düğümü) dokunan bu halı dünyanın en erken tarihli düğümlü dokumasıdır.

Pazırık halısının ardından, Türk halı sanatı açısından, Doğu Türkistan’da ele geçen halılara kadar, uzun bir zaman boşluğu görülür. Sir Aurel Stein tarafından, Pazırık halısının bulunmasından 45 yıl önce, 1906-1908 yıllarında, Doğu Türkistan’da, Lou-lan kuyu mezarında ve lop-nor’da bir Bu’daha tapınağında (stupa) yapılan kazılarda, halı parçaları bulunmuştur.[17] M. S. 3-6. yy.’lara tarihlenen bu halılar bugün Hindistan’da Yeni Delhi ve Londra’da British Museum’da sergilenmektedir. Tamamen yünden dokunan bu halılar, tek düğümlüdür. Renklerinde mavi, kırmızı, yeşil, sarı, kahverengi ve bunların tonları hakimdir. Geometrik karakterli, eşkenardörtgen, dikey ve yatay zikzak şekilli desenlerle süslenmiştir.

1913 yılında, Turfan Bölgesi’nde, A.Von Le Coq tarafından Kuça/Koço şehri yakınlarındaki Kızıl’da bir tapınağın odasında halı parçası bulunmuştur. Göktürkler dönemine ait bu halılar M. S. 5-6 yy.’dan kalmadır. Bugün Berlin İslâm Sanatı Müzesi’nde sergilenmektedir. Bu halı yün malzemeyle ve alternatif çözgüler üzerine, düğümlenerek dokunmuştur. Süslemelerinde geometrik desenlerin yanı sıra ejder figürü de görülür.[18]

Türk halılarının önemli bir buluntusu da Abbasiler döneminden kaldığı kabul edilen halılardır. Abbasiler çağında başkent Samarra, 838-883 yıllarında, Türk askerleri ve Türklerin yaşadığı bir merkez hâline gelmiş, bir Arap şehrinden çok Türk şehri görünümü kazanmasının yanı sıra, Türk- İslâm sanatı geleneklerinin şekillendiği merkez hâlini almıştır. Türk halı dokuma geleneği, bu yolla, İslâm dünyasına taşınmıştır: 1935-36 yıllarında, Fustat’ta (eski Kahire) C. J. Lamm tarafından yapılan kazılar sonrasında, Abbasiler devrinden kaldığı kabul edilen halı parçaları bulunmuştur. Bunlardan Kahire Arap Müzesi’nde bulunan kûfî yazılı iki parçadan biri H. 202 (M. 817/18) tarihlidir.[19]

Fustat’ta bulunan halılardan iki tanesi yine IX. yy.’a tarihlenmektedir. İsveç Gotheburg Röhss Müzesi’ne götürülen örneklerden ilki 30,5 x 13 cm. boyutlarındadır. Halıda kırmızı, kahverengi, mavi ve beyaz renkler hakimdir. Zemini kaydırılmış eksenler halinde sıralanan, altıgenlerden meydana gelen bir kompozisyon göstermektedir. Stockholm Milli Müzesi’ne (National Museum) götürülen ikinci örnek ise yaklaşık 29 x 32 cm. boyutlarındadır. Kırmızı, deve tüyü rengine yakın kahverengi, mavi, yeşil ve beyaz renklerle süslüdür. Desenlerinde, çok iyi seçilmemekle beraber, iç içe girmiş eşkenar dörtgenler görülür. Her iki halı da, tek çözgü üzerine düğüm tekniğiyle dokunmuştur.[20] Her iki halı da, muhtemelen, Türkler tarafından Samarra’da dokunmuş ya da Türkler tarafından Asya’da dokunup Samerra’ya getirilmiştir.

Türk Halı Sanatı tarihinde, önemli buluntulardan birisi de Eski Kahire’de (Fustat) ortaya çıkartılan halılardır. C. J. Lamm tarafından bulunan bu halıların 100 kadar parçadan meydana geldiği bilinmektedir. Bunlardan sadece 29 tanesi Lamm tarafından İsveç’e götürülüp, resim ve desenleriyle birlikte yayınlanmıştır. İçlerinde Anadolu Selçuklu ve Beylikler dönemi halıları da mevcuttur. Bunlardan büyük bir bölümü o dönemlerde Atina Benaki ve İsveç Stockholm Milli Müzesi’ne kaldırılmış, ilginç bulunan örneklerin bir kısmı da New York Metropolitan Müzesi’ne götürülmüştür. Atina’ya götürülen örnekler sonradan kaybolmuştur. Bu halıların desenlerini ancak çizimlerinden tanımaktayız. Büyük Selçuklular dönemine ait olan örnekleri kırmızı, kahverengi, koyu mavi, zeytin yeşili renklerle karakteristiktir. Tek düğüm tekniğiyle, yünden dokunmuştur. Desenleri geometrik karakterlidir.[21] Metropolitan Müzesi’ne götürülen örneklerin koyu mavi zemin üzerine, sarı kûfî harflerin, Abbasi parçalarından daha gelişmiş bir teknik gösterdiği söylenmektedir. Ayrıca, bu halıların, belki de, Abbasilerin dağılmasından sonra kurulan Ahşitler veya Tulunlular devirlerinde dokunabilecekleri ifade edilmektedir. Kaynaklarda, özellikle, Tulunluların Mısır, Suriye ve Adana’ya hakim oldukları dönemlerde, Humeravehy zamanında, halıcılık açısından doruğa ulaştıkları, halıların da bu dönemde dokunabilecekleri söylenmektedir.[22]

XIII. yüzyılda, Suriye, İran, Irak, Anadolu gibi çok geniş bir coğrafyaya yayılan Büyük Selçukluların mimarî alanda çok büyük eserler vermelerine rağmen, halı ve düz dokuma yaygıları ne yazık ki, günümüze kadar gelememiştir. Kaynaklar bunun nedenini Moğolların Türk ülkelerini fethettikleri dönemlerde, mimarîye göre daha dayanıksız olan halı, minyatür ve tekstil ürünlerinin yağmalanmasına bağlamaktadır.[23] Ancak, bu dönemden günümüze gelen Makamat Minyatürleri’nde halı resimleri görülmektedir. Sözgelimi, İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi, Esat Efendi Kitaplığı, 2916 numarada kayıtlı bulunan, Makamat Minyatürü’nde, kadının oturduğu tahtın altındaki halı tasviri bu dönemde halı dokunduğunu göstermektedir. Buradaki halı resmi, özellikle, zeminin geometrik kompozisyonlara bölünüşü ve motiflerin sonsuzluk prensibi içinde yayılışı bakımından, Anadolu Selçuklu halılarıyla büyük bir benzerlik göstermektedir.

Türk halı sanatı, Türklerin 1071 yılında Anadolu’yu fethetmesiyle birlikte, gelişimini Anadolu’da sürdürmüştür: Anadolu-Türk halı sanatının temeli Orta Asya Türk halı sanatına dayanır. Türkler Orta Asya’dan Anadolu’ya geldiklerinde halı geleneğini de beraberlerinde getirmişlerdir. Özellikle Arap seyyahlarından, 1274 yıllarında ölen İbn Said, Kitâb bast u’larz fi’ttül ve’l arz isimli eserinde, Bizans’a ait Batı Anadolu’dan söz ettikten sonra, şu bilgileri vermektedir: ” Bu bölgenin batısında Türkmen Dağları ve Türkmen ülkesi bulunur. Türkmenler Türk soyun’ndan büyük bir kavim olup Selçuklular devrinde Rûm ülkesini fethetmişlerdir. Bunlar sık sık kıyılara kadar giderek akınlarda bulunurlar, tutsak aldıkları çocukları İslâm tüccarlarına satarlar. Türkmen halılarını (el busut-Turkmâniyye) dokuyan bu Türkmenlerdir. Bu halılar bütün ülkelere satılır (el-meclûbetü ile’l-bilâd). Antalya’nın kuzeyinde Togûla (Tonguzlu?-Denizli) Dağları vardır. Bu dağlarda kendilerine Uç denilen Türkmenler yaşar. Bu Türkmenlerin 200.000 çadırı olduğu söylenir”.[24]

İbn Said, Aksaray ile ilgili bilgiler verirken, “bu şehirde güzel yün halılar (el-busutu’l mullâh) imal edildiğini” bildirir.[25] 1271-72 yıllarında Anadolu’dan geçtiği bilinen Marko Polo’nun söylediklerinde göre, “dünyanın en güzel halıları Anadolu’da dokunmaktaydı”.[26] Bu dokuma merkezleri arasında Konya, Kayseri, Kırşehir, Aksaray gibi şehirlerin adı geçmektedir. Yine, XIV. yy. başlarında Anadolu’ yu gezen İbn Batuta, verdiği bilgilerde, Aksaray’ı mamur bir şehir şeklinde zikredip, Anadolu’nun en güzel ve en muhteşem şehirlerinden biri şeklinde vasıflandırır ve “ … bu şehirde kendi adıyla (Aksaray) anılan koyun yünüyle halılar dokunur. Bu halıların hiç bir ülkede eşi benzeri yoktur. Bu sebeple bu halılar Suriye (eş-Şam), Irak, Mısır, Hindistan, Çin ve Türk ülkelerine sevk olur” der.[27] Fustat’ta Selçuklu ve Beylikler döneminden kalma, son yıllarda da Hindistan’da Selçuklu dönemi halılarının bulunması bunu doğrulamaktadır. Yine kaynaklar, İbn Batuta’nın XIV. yy. başında, “… Lâdik’te çok güzel halıların yanı sıra, bordürleri altın tellerle dokunmuş, çok dayanıklı ve kaliteli pamuklu kumaşların bulunduğunu yazdığını” nakletmektedir.[28] Bu da, Selçuklular döneminde, halı dokunan yerlerde, aynı zamanda, kumaş da dokunduğuna işaret etmektedir.

Anadolu Selçuklu döneminden kalma bildiğimiz 23 tane halı mevcuttur. Selçuklu halılarından ilk sekiz örnek Konya Alaeddin Cami’nde bulunmuştur. Bugün İstanbul Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nde bulunan bu halılar 1905 yılında, Alman Konsolosluğu’nda görevli Danimarkalı Loytdved’in delaleti ile, İsveçli F. R. Martin tarafından keşfedilmiştir. F. R. Martin bu halıları yayınlamadan, halıların resimlerini Loytdved’den temin eden Fredrich Sarre, halıları görmeden, bunlardan üç tanesini yayınlamıştır. F. R. Martin ise bunları, 1908 yılında, birincisi metin, ikincisi resimlerden meydana gelen iki cilt hâlinde yayınlamıştır.[29] Fustat’ta bulunan halılardan yedi tanesinin de Selçuklu halısı olduğu kabul edilmiştir.[30] Daha sonra R. M. Riestahl tarafından,[31] 1930 yılında, Beyşehir Eşrefoğlu Cami’nde üç halı bulunmuştur. Son yıllarda, Tibet’te beş halı daha keşfedilmiştir.[32] Bu halılara dayanarak Anadolu Selçuklu halı sanatı hakkında fikir edinmekteyiz.

Konya Alaeddin Cami’inde bulunup, İstanbul Türk İslâm Eserleri Müzesine getirilen Selçuklu halılardan ilki (Env. No: 681), 2.85 x 5.50 cm. ölçüleründe, yün malzemeli ve Gördes düğümlüdür. Çözgü ipi iki katlı, çift bükümlü ve kalın ve doğal renklidir. Atkı ipi tek bükümlü yünden ve kırmızı renklidir. Bütün hâlinde günümüze kadar gelebilen bir örnekltir. Zemini açık kırmızı zemin üzerine, koyu kırmızı renkli, eli belinde veya kartal motifini hatıtlatan, uçları ok gibi sivri motiflerle süslüdür. Orta yerleri yuvarlak mavi desenlerle belirtilmiştir. En dıştaki dar bordürle, motifleri birbirinden ayıran geçme bordürleri, günümüzde yörük yıldızı diye anılan, sekiz kollu, yıldızlarla süslüdür. Geniş bordürü ise kufî yazıya benzer, meşk motifleriyle bezenmiştir.

İkinci örnek 685 envanter numarasıyla kayıtlıdır. 3.20 x 2.40 cm. boyutlarındadır. Yün malzemeyle ve Türk düğüm tekniğiyle (Gördes) dokunmuştur. Çözgü ipi iki katlı, çift bükümlü ve doğal renklidir. Atkıları tek bükümlüdür. Zemini koyu mavi zemin üzerine açık mavi renkli, kaydırılmış eksenler hâlinde dizilen, sekiz köşeli yıldız motifi içine yerleştirilmiş sekiz köşeli yıldızlar ve bunların aralarında kalan boşlukların içini dolduran elibelinde motifine benzer desenlerle süslenmiştir. İçteki yıldızlar kırmızı renklidir. En dıştaki bordürle, desenler arasındaki geçiş bordürleri, günümüzde Ayvacık (Çanakkale) halılarında kilit (anahtar) diye anılan, karşılıklı yerleştirilmiş, elibelinde motifleriyle süslenmiştir. Geniş bordür ise, iç zemin süslemesini andıran desenlerin, mimari süslemelerdeki gibi, pano hâline getirilmiş, geçmeli süslemeler gibi işlenmiştir.

Üçüncü örnek 6.08. x 2.46 cm. ölçülerinde ve yün malzemelidir. 689 envanter numaralı bu halıda çözgü saf renkli, iki kat ve çift bükümlüdür. Gördes düğümüyle dokunmuştur. Zemini yatık eşkenar dörtgenlerle süslüdür. Bunların da içi, günümüzde Döşemealtı (Antalya) halılarında yelek diye anılan köşe dolgusu süslemelerine benzeyan, elibelinde motifini andıran dört adet motifle süslüdür. Geniş kenar ise, düğümlü kufî yazıyı andıran, meşk benzeri motiflerle bezenmiştir.

Dördüncü örnek 688 envanter numarasıyla kayıtlıdır. 2.30 x 1.14 cm. boyutlarındadır. Yün malzemeyle, Gördes düğüm tekniğiyle dokunmuştur. Çözgüleri iki katlı ve çift bükümlüdür. Atkıları tek bükümlü ve kırmızı renklidir. Zemini kenarları çengelli eşkenar dörtgenlerden meydana gelen geometrik desenlerle süslüdür. Dıştaki dar bordürle, desenler arasındaki geçişi sağlayan dar bordürler günümüzde Batı Anadolu Bölgesi’nde altın çengel diye anılan, uçları içe kıvrılmış, yatık (S) şekilli geometrik desenlerle bezelidir. Geniş kenar suyu ise kare panoların içine yerleştirilmiş, iç içe sekiz köşeli yıldızlardan meydana gelen motiflerle bezenmiştir.

Beşinci örnek 0.9 x 074 cm. boyutlarında bir halı parçasıdır. 684 envanter numarasıyla kayıtlı halı yün malzemre ve Gördes düğüm tekniğiyle dokunmuştur. Çözgüsü çift, atkıları tek bükümlüdür. Zemini, uçları elibelinde motifiyle sona eren, eşkenar dörtgen şekilli motiflerle süslüdür. Geçiş bordürü, günümüz Kırşehir halılarında Türkocağı deseni diye anılan, Batı Anadolu Bölgesi halılarında da çınar yaprağı diye bilinen, bir ters bir düz yerleştirilmiş, ok şekilli desenlerle süslüdür. Geniş kenar suyu ise araları elibelinde motifleriyle bezenmiş, kufî yazıya benzer, meşk motifleriyle süslüdür.

Altıncı örnek 692, 693 envanter numaralarıyla kayıtlıdır. İki parça hâlindedir ve ayrı envanter numarası almışlardır. 692 numaralı halı 0.87 x 166, 693 numaralı halı 1.32 x 1.23 cm. boyutlarındadır. Yün malzemeli ve Gördes düğümlüdür. Çözgüleri iki katlı ve çift bükümlüdür. Atkıları ise tek bükümlü ve kırmızı renklidir. Zemini kartala benzeyen elibelinde motifi ile süslüdür. Geniş kenar suyu ise beşinci halının kenar suyuna benzemektedir.

Yedinci örnek 683, 692, 693 envanter numarasıyla kayıtlıdır. 2.26 x 1.23 cm. boyutlarındadır. Çok yıpranmış durumdadır. Yün malzemeyle dokunan halının çözgüsü iki kat ve çift bükümlü, atkıları tek bükümlüdür. Zemini çengeli andıran motiflerle bezelidir. Mavi zemin üzerine beyaz renkle verilen desenler günümüzde, Anadolu’da kuş, yılan, eğri (yılan) gibi isimlerle adalandırılmaktadır.

Sekizinci halı 0.77 x 0.17 cm. boyutlarındadır. 678 envanter numarasıyla kayıtlı bulunan halı Konya II. Kılıçaslan Türbesi’nden getirilmiştir. Yün malzemelidir. Çözgüleri çift bükümlü ve saf renklidir. Atkıları tek bükümlüdür. Mavi zemin üzerine açık mavi renkli etrafı, günümüzde halk arasında kıvrım diye anılan, çengel motifleriyle süslü eşkanar dörtgen şekilli bir motifin çevresinde, her birinin içi günümüzde altın çengel diye anılan, küçük eşkenar dörtgen şekilli desenlerin meydana getirdiği sekizgenlerle süslüdür. Kenar bordürü ise araları elibelinde gigürüne benzer motiflerle bağlanan, elif harflerinden meydana gelen (meşk) kufî yazılarla süslüdür.

Beyşehir Eşrefoğlu Cami’nde bulunan üç halıdan ilki günmüzde Konya Mevlâna Müzesi’ndedir. 867 envanter numarasıyla kayıtlı bulunan halı yün malzemeyle, Gördes düğüm tekniğiyle dokunmuştur. Açık kırmızı üzerine açık kahverengi renklerle süslenen halının zemininde, kaydırılmış eksenler hâlinde dizilen, kare şekilli bir pano içine yerleştirilmiş, halk arasında, yörük yıldızı denilen, sekiz kollu bir yıldız motifi ve bunların arasına yerleştirilmiş elibelinde motifleriyle süslenmiştir. Bu hâliyle Konya’da bulunan II. halının süslemelerine benzemektedir. En dıştaki ve desenler arasında geçiş süslemesi olarak kullanılan bordürlerde, Çanakkale yöresinde kilit (anahtar) diye anılan, mihrabı andıran, elif harflerinden meydana gelmiş bir süsleme görülür. Geniş kenar üzerinde ise, sekiz kollu yıldızlardan meydana gelen, mimarideki süslemeleri hatırlatan geçmeli geometrik bezemeler dikkati çeker.

Beyşehir Eşrefoğlu Cami’nde bulunup Konya Mevlâna Müzesine getirilen II. halı (En. No.Me.867) 1.70 x 2.54 cm. boyutlarındadır. Yün malzemeyle ve Gördes düğüm tekniğiyle dokunan halının çözgüleri çift, atkıları tek bükümlüdür. Zemini koyu mavi renk üstüne, açık mavi renklerle yapılmış eşkenar dörtgen şekilli desenlerle bezelidir. Eşkenardörtgenlerin birleşme yerlerinde, günümüzde Anadolu’da halkın elibelinde, kurbağa gibi isimlerle adlandırdığı bir süsleme, iç kısmında ise sekiz kollu yörük yıldızı motifleri yer alır.

Aynı camide bulunan üçüncü halı yine Konya Mevlâna Müzesi’ndedir. Yaklaşık beş metre uzunluğundaki bir halının parçası olduğu tahmin edilen halı yün malzemeyle, Gördes düğüm tekniğiyle dokunmuştur. Zeminde köşeli çiçeklerden meydana gelen bir kompozisyon görülür. En dışta ve geçişlerde kullanılan dar bordür üzerinde kilit benzeri süslemeler, geniş bordürde ise, çok şematize edilerek verilmiş insan motifleri dikkati çeker.

Fustat’ta (Eski Kahire) 1935-36 yıllarında yapılan kazılarda bulunup, buradan İsveç’e götürülen yedi halıdan ilki Stockholm National Museet’tedir.[33] 39 envanter numarasıyla kayıtlı bu halı XIII. yy.’dan kalmadır. 0.14 x 16.5 cm. boyutlarındaki halı yün malzemeyle, Türk düğüm tekniğiyle dokunmuştur. Çözgüleri çift bükümlü, koyu kahverengi, atkıları kırmızı renkli yündendir. Açık kırmızı zemin üzerine koyu kırmızı ve mavi renkli, içerisi eşkenar dörtgenlerden meydana gelen, dıştan da koç başı şeklinde süslenmiş, geometrik karakterli desenlerle bezenmiştir.

Fustat’da bulunan ikinci örnek yine Stckholm National Museet’tedir. XIII. yy.’dan kalmadır. 0.26 x 0.17cm. boyutlarındaki küçük halı parçası kırmızı ve laciverte yakın mavi renklerle süslüdür. Yün malzemeli ve Türk düğüm tekniklidir. Çözgüleri çift bükümlü ve deve tüyü sarısı rengindedir. Atkıları ise kırmızı renklidir. Zemini, kırmızı zemin üzerine, orta yerleri yıldız şeklinde belirlenmiş kare bir pano içine yerleştirilmiş sekiz köşeli yörük yıldızı ve elibelinde motifleriyle süslenmiştir. Elibelinde motifleri Anadolu’da bulnan örneklere göre insan figürüne daha çok benzemektedir.

Üçüncü halı yine Stckholm National Museet’tedir. XIII. yy.’dan kaldığı kabul edilen halı 0.31.5 x 0.18 cm. boyutlarındadır. 42 Envanter numarasıyla kayıtlıdır. Yün malzemeyle ve Türk düğüm tekniğiyle dokunmuştur. Çözgüleri çift bükümlü ve deve tüyü sarısı renkte, atkıları tek bükümlü ve kırmızı renktedir. Zemini, pembemsi bir kırmızı üzerine elibelinde motifleriyle, dar kenar suyu dört yapraklı çiçeklerle, geniş kenar suyu ise kufî yazıyı andıran desenlerle süslüdür.

Dördüncü halı yine Stckholm National Museet’tedir ve 431 envanter numarasıyla kayıtlıdır. XIV. yy.’dan kaldığı kabul edilen halı 0.40 x 0.1.45 cm boyutlarındadır. Halının sadece kenar bordürü mevcuttur. Yün malzemeyle ve Türk düğüm tekniğiyle dokunmuştur. Çözgüleri çift bükümlü ve deve tüyü sarısı renktedir. Atkıları ise tek bükümlü kırmızı boyalı yündendir. Kırmızı zemin üzerine deve tüyü sarısı renkli kufî yazılı bordürün ardından, içi geometrik desenlerle doldurulumuş, bir tes bir düz yerleştirilmiş üçgenlerle süslü bir bezeme görülür.

Beşinci örnek yine Stckholm National Museet’tedir ve 0.27.5 x 0.10.5 cm. boyutlarında, zemin parçasıdır. XIV. yy.’dan kaldığı kabul edilmektedir. Yün malzemeyle ve Türk düğüm tekniğiyle dokunmuştur. Çözgüleri çift bükümlü ve deve tüyü sarısı, atkıları tek bükümlü ve kırmızı renkli yündendir. Koyu sarı zemin üzerine kahverengi, lacivert ve mavi renklerle, kenarları çengelli eşkenar dörtgen şekilli desenlerle bezendiği anlaşılmaktadır.

Altıncı örnek yine Stckholm National Museet’tedir ve XIII. yy.’dan kalmadır. 0.33 x 0.9.5 cm. boyutlarında küçük bir parçadır. Yün malzemeyle ve Türk düğüm tekniğiyle dokunmuştur. Çözgüleri çift bükümlü deve tüyü sarısı renkli, atkıları ise tek bükümlü ve kırmızı renklidir. Zemini, deve tüyü sarı üzerine kırmızı, kahverengi ve lacivert renkli şaşırtmalı dizilmiş yaprak ve çiçeklerden meydana gelen desenlerle süslüdür.

Yedinci örnek Gothenburg Röhss Museet’tedir. 31 x 25.5 cm. boyutlarındadır ve XIV. yy.’dan kalmadır. Yün malzemeyle ve Türk düğüm tekniğiyle dokunmuştur. Çözgüleri çift bükümlü sarı, atkıları ise tek bükümlü kırmızı renkli iptendir. Zemini, sarı renkli zemin üzerine, kahverengi, kırmızı ve üçgen, sekiz kollu yıldız ve kare şekilli desenlerle süslüdür. Geniş bordürü ise geçmeli eşkenar dörtgenlerden meydana gelen desenlerle bezelidir.

Son yıllarda, Tibette, Budist manastırlarında iken, 1990’lı yıllarda, manastırların temizlenmesi sırasında ortaya çıkan, sayıları 12’ yi bulan halı keşfedilmiştir. Bu halılardan, Selçuklu döneminden kaldığı kabul edilen beş tanesi, ilk kez Michael Franses,[34] daha sonra da sayın Prof. Dr. Oktay Aslanapa tarafından tanıtılmıştır.[35] Bu halıların içinde özellikle hayvan figürleriyle süslü beş halının, sipariş üzerine Anadolu’da dokunduğu ve Tibet’e götürüldüğü tahmin edilmektedir. Yünün cinsi, boya ve teknik açıdan Anadolu-Türk halılarına benzeyen bu halılar, bulundukları yer nedeniyle, Tibet grubu diye adlandırılmaktadır. Teknik analizlerinden bunların 12. ve 13. yy.’dan kaldığı anlaşılmaktadır. Halılar, bulundukları yer ve koleksiyonerlerin ismiyle Cagan halısı, Kirchheim Koleksiyonu halısı, Bruşettine Koleksiyonu halısı ve Eskenazi/Orient Stars halısı şeklinde adlandırılmaktadır. Tüm örneklerde halı zemini dört eşit kare veya dikdörtgen şemaya bölünüp, bunlardan her birine, iç içe yerleştirilmiş, hayvan figürleri işlenmiştir. Bu halıların keşfedildiği 1990 yıllarına kadar, hayvan figürlü örneği bilinmeyen Selçuklu halılarında da hayvan figürlerinin dokunduğu ve bu desenle süslü Selçuklu halılarının Beylikler dönemi hayvan figürlü halılarına öncülük ettiği gerçeği ortaya çıkmıştır.

Tibet’te, Çinliler tartından tahrip edilmiş bir Budist manastırından getirilen ve Nepal’de Freed Çağan tarafından satın alınıp, New York Metropolitam Müzesi’ne getirilen ve Cagan halısı kırmızı, kahverengi, lacivert renkleridir. Teknik analizlerinden XIII. yy. son çeyreğinde dokunduğu anlaşılan halının dıştaki dar bordürü ve iç zemini ayıran geçiş bordürü, günümüzde, Batı Anadolu Bölgesi’nde altın çengel diye bilinen uçları kıvrık, yatık (S) şekilli, geometrik desenlerle süslüdür. Aralardaki, bağlayıcı nitelikteki, dar suşlar, yine Batı Anadolu’da sığır sidiği denilen, geometrik desenlerle süsülüdür. Geniş kenar suları ise, zemini, Anadolu’da bıtrak, Batı Anadolu’da da gıvrım diye anılan, eşkenar dötgenlerden meydana gelen geometrik desenlerle bezelidir.

Halının zemininde, karşılklı veya üst üste yerleştirilmiş dört tane hayvan figürü yer almaktadır. Her bir hayvan figürü içinde ikinci bir figür daha mevcuttur. Üstteki figürlerden birinin zemini lacvert, diğeri kahverengi, alttakilerden her ikisi de kahverengi renklidir. Dıştaki hayvanlar geniş ağızalrıyla daha çok köpek figürüne benzemektedir. Kuyrukları XVII. yy. Kirşehir halılarındaki gibi, elibelinde motifiyle sona ermektedir. Üç ayaklı verilen figürlerin her bir ayağı üzerine dik yerleştirilmiş, (S) şekilli birer damga işlenmiştir. Gögüslerinde de, ikisinin ayağına, ikisinin de göğsüne yakın bir yerde, sanki dördüncü ayağını havaya kaldırmış gibi görünen, birer ayak daha işlenmiştir. İçteki hayvan figürleri, arkadan öne doğru atılmış kuyruklarıyla, adeta köpek figürüne benzemektedir. Üçer ayaklı işlenen figürlerin vücudunda, yatay yerleştirilmiş, zikzaklı birer süsleme bulunmaktadır. Sağ üst köşedeki figür kımızı zemin, diğer üç tanesi de lacivert zemin üzerine tasvir edilmiştir.

Bu halılara benzeyen dört eski halı daha keşfedilmiştir. Bunlardan ilki Eberhard Hermann tarafından 1992 Kasım ayında Münihte sergilenmiş, daha sonra Kirchheim tarafından satın alınmıştır.

Yayınlanmayan diğer halılardan biri Cenova’da Bruşettini Koleksiyonunca satın alınmıştır. Bu halı, Çağan halısındaki gibi fakat, büyük boy, tek bir hayvan figürüyle süslüdür. Yatık (S) şekilli geometrik desenlerle süslü bir çerçeve içinde resmedilen hayvan figürleri iç içe, büyük, mavi renkli figürler şeklinde işleniştir. Başında kulak veya buynuzları mevcuttur. Kuyruğu çengel şeklinde kıvrım yapmaktadır. Diğer halı ise Milano’daki Eskenazi ve diğer firmalarca satın alınarak Orient Staras Koleksiyonuna katılmıştır. Bu halı da dört büyük hayvan figürüyle süslüdür. He iki halının kenar bordürleri de birbirlerine benzeyen, kuf’i yazılarla süslüdür.

Kirchheim Koleksiyonu halısı: Üstten bir bölümü eksik olan bu halıda kırmızı lacivert, kahverengi ve beyaz renkler hakimdir. Yün malzemeyle dokunmuştur ve 310 x 173 cm. boyutlarındadır. 12-14. yy.’a tarihlenmektedir. Kenar bordürü elif harfinin tekrarından meydana gelen ve bunları bağlayıcı nitelikteki, uçları ok gibi sivri, kufî yazılarla süslüdür. Orta zemine, memderes motifini andıran geometrik bir desenle geçilmekte, içteki bordürde ise, bir ters bir düz yerleştirilmiş üçgenlerden meydana gelen bir süsleme yer almaktadır. Sanki üst üste iki kare bölümden meydana gelen zeminde, karelerden biri içinde, iç içe iki hayvan motifiyle süslenmiş bir desen görülmektedir. Muhtemelen simetrik ve karşılıklı iki hayvan figürü biçiminde işlenmiştir. Dıştaki asıl figürün boyunlu verilmiş, kuyruğu, bugün Anadolu’da, pekçok yörede kucaklama (kucaklaşma) diye bilinen bir desenle belirtilmiştir. Uzun gövde, altta ve üstte üç dilimle belirlenmiş, hayvanın dört bacağı, ayakları sağ tarafa dönük hâlde işlenmiştir.

Deve tüyü kahverngi zemin üzerine de ikinci bir hayvan motifi işlenmiştir. Kırmızı ve lacivert renklerle işenen motif daha çok köpek figürüne benzemektedir. Hayvanın ağzından altı eşkenar dörtgenden meydana gelen, zincire benzer bir motif sarkmaktadır. Kuyruğu yine kucaklama motifi şeklinde verilmiş, dıştaki figürden farklı olarak, kuyruğun üzerine, günümüzde eğri (yılan/kuş) diye anılan (V) şekilli, bir motif yerleştirilmiştir. Üç bacaklı işlenen figürün ayakları yine sağ tarafa dönük hâlde verilmiştir.

Kirchheim Koleksiyonu’nunda bulunan ve çehre halısı diye adlandırılan bir başka halı yün malzemeli ve 235 x 170 cm. boyutlarındadır. Karbon testi sonuçlarına göre 13-14. yy.’dan kalmadır. Alt ve üst kısımları eksiktir. Diğer yerleri kısmen sağlam vaziyettedir. Uzun kenarları iç içe iki geniş kenar suyu ile kuşatılmıştır. Her iki kenar suyu da geometrik desenlerle süslüdür. Zemini ise sütuncelere veya birbirileriyle mücadele eden hayvan figürlerine benzeyen geometrik desenlerle doldurulmuştur. Aralarda kuş figürlerini andıran motifler ve insan maskeleri görülmektedir. Halının tamamında kırmızı, kahvernegi, lacivert, mavi ve siyah renkler hakimdir.

Görünüş açısından, günümüzde Emirdağ (Afyon) yöresinde halen dokunan karadöşeme kilimlere benzemektedir.

Eskenazi/Orient Stars halısı 173 x 310 cm. ölçülerindedir. Zemini, Bruşettini halısındaki gibi, iki eşit dikdörtgene ayrılmış, her biri içine, karşılıklı olarak birbirine bakan, dört ayaklı, büyük hayvanlar yerleştirilmiştir. Üst sıradaki hayvanlardan soldaki yeşil, sağdaki mavi renklidir. Alt sıradakiler ise bunun tersi biçimde renklendirilmiştir. Büyük hayvanların başlarında kulak veya boynuzları vardır. Her biri dörder bacaklı işlenmiştir. İçteki hayvanlar ise üçer bacaklı verilmiştir. Kuyrukları çengel şeklinde sona ermektedir. Ağızlarından da aşağı doğru birer zincir motifi sarkmaktadır.

Eskenazi koleksiyonunda bulunan bir başka halı tamamen Kirchheim Koleksiyonu’nda bulunan halıya benzemektedir. Yıpranmış durumda bulunsa da, tam hâldedir. 119 x 130 cm. boyutlarındadır. Karbon testinden 12-14. yy.’larda dokunduğu anlaşılmıştır. Kenar bordürü, elif şekilli, kufi yazılarla süslüdür. Bir ters bir düz üçgenlerle ayrılan zemini iki parçaya bölünmüştür. Her bölüm içine karşılkılı yerleştirilmiş ikişer hayvan figürü yerleştirilmiştir. Hayvanlar iç içe ikişer hayvan şeklinde işlenmiştir. Dıştaki hayvanlar uzun boyunlu ve kuyrukları, günümüzdeki kucaklama motifine benzer şekilde, geriye dönük vaziyette tasvir edilmiştir. Dörder tane ayakları vardır. İçteki hayvan figürleri ise üçer ayaklıdır. Kuyrukları geriye dönük fakat, üstte elibelinde şeklinde bir desenle sona ermektedir. Ağızlarından birer zincir motifi sarkmaktadır. Halı kırmızı zemin üzerine, kırmızı, kahverengi ve lacivert renklidir. Figürler lacivert konturlu fakat, çapraz bir şekilde, ikisinin zemini kırmızı, ikisinin zemini kahverengi renklidir.

Değerlendirme ve Sonuç

İstanbul Türk İslâm Eserleri Müzesi’nde bulunan Selçuklu halıları birbirine benzemektedir. Renklerinde kırmızı, kahverengi, mavi, lacivert, yeşil ve beyaz renkler hakimdir. Desenlerinde, kenar bordürde, dar sular üzerinde, bugün, özellikle Çanakkale yöresinde, halkın kilit dediği, kûfi yazıya benzer desenler, geniş kenar üzerinde, birbirine geçmeli sekizgen yıldızlardan meydana gelen kompozisyonlar, geometrik bezemeler ve kûfi yazıya benzer süslemeler (meşk) yer alır. Zeminde ise, eşkenar dörtgen, sekizgen karakterli ve günümüzde halkın yılan veya kuş diye isimlendirdiği, çengel şekilli bezemeler. elibelinde motifleri bulunur. Tüm bu desenler her halıda farklı yerlerde ve Türk halılarına özgü, sonsuzluk prensibi içinde işlenir. Desenler hiç bitmeyecekmiş gibi görünen bir karaktere sahiptir. Mevcut örneklerde atkı ipleri kırmızı renklidir. Türk düğüm tekniğiyle, doğal boyalar ve bitkilerden elde edilen boyalarla renklendirilmiştir. İçlerinde beş-altı metre uzunluğunda, 15 m2. büyüklüğünde örnekler mevcuttur.[36] Kaynaklar, halıların, muhtemelen, cami için dokutturulduğunu, II. Alaeddin Keykubad zamanında, caminin genişletilmesinden sonra, 1221-1250 yıllarında, camiye vakfedildiğini,[37] hattâ, bunların cami için özel dokutturulduğundan, üzerlerinde figür bulunmadığını kabul etmektedir.[38]

Beyşehir Eşrefoğlu Cami’nde bulunan Selçuklu dönemi halıları malzeme, renk ve dokuma tekniği bakımından Konya Alaeddin Cami’nde bulunan halılarla aynı özelliklere sahiptir. Zemini geometrik kare, eşkenar dörtgen, kıvrım motifleri (çengel), yıldız ve elibelinde motifleriyle süslüdür. Kenarda yer alan dar bordürler ve desenleri birbirinden ayıran kuşaklar, günümüzde Çanakkale civarında kilit diye anılan, Beylikler döneminde saf seccâdeler üzerinde de görülecek olan, kufî yazıdan gelişen, küçük mihrap şekilli desenlerle süslenir. Geniş kenarlar ise Selçuklu mimari süslemesinde çok kullanılan, sekiz kollu yıldızlardan gelişen geometrik geçmeler ve meşk karakterli kufî yazılarla süslenir.

Fustat’da bulunan Selçuklu halıları malzem, renk ve dokuma tekniği açısından Konya’da Alaeddin Cami’nde bulunan halılarla aynı özelliklere sahiptir. Desenlerinde kare, eşkenardörtgen, kıvrım (çengel), üçgen gibi geometrik desenler görülür. Bir tesadüf kabul edilse bile, elibelinde motifleri Konya örneklerinden daha çok bir insan figürüne benzer. Kenar sularında ise, Selçuklu mimarisindeki geomertrik karakterli geçmeli süslemelerle, kufî yazılar görülür.

Tibet’te bulunan Selçuklu halıları Konya Alaeddin Cami’nde bulunan halıların aksine hayvan figürleriyle süslüdür. XIV. yy. hayvan figürlü halıların tersine, gerçeğine yakın bir şekilde dokunan bu halılarda hayvan figürleri büyük boy bir figür şeklinde ya da karşılıklı yerleştirilmiş hayvan çiftleri biçiminde tasvir edilmişlerdir. Zemini iki eşit kareye bölünmüş Beylikler dönemi halılarının öncüsü sayılabilecek bu örneklerde zemin yine iki eşit kareye ayrılmakta, hayvan çiftleri bu karelerin içine, simetrik hâlde yerleştirilmekte fakat, sanki anne karnındaki yavruyu canlandırıyormuş gibi, iç içe işlenmektedir. Hayvanların ayakları üzerinde Anadolu’da hemen her yörede görülen, (S) şekilli damgalar yer almaktadır. Bazen ayaklardan biri havaya kaldırılarak verilmektedir. Kenar bordürleri elif harfine benzeyen, kufî yazılarla süslenmektedir. Renkleri ise Konya Selçuklu halılarıyla aynı özelliklere sahiptir.

Tibet halıları içinde özellikle Kirchheim Koleksiyonu’nda bulunan ve çehre halısı diye bilinen örnek, zemininde insan maskelerine benzer motiflerin bulunması ve desenlerinin hayvan mücadelelerini andırması açısından farklılık göstermektedir. Günümüzde benzerleri halen Emirdağ (Afyon) yöresinde karadöşeme kilim adıyla dokunmaktadır. Adıgeçen bu halının renginin koyuluğu da kardöşeme kilimlere çok benzemektedir.

Karbon testleri sonucu XII-XIV. yy.’lara tarihlenen, bu halıların malzeme ve teknik açıdan Anadolu’da dokunduğu kesin olmakla birlikte, nerede dokundukları belli değildir. Ancak, İbn Batuta’nın Selçuklu dönemi halıları hakkındaki “….Bu sebeple bu halılar Suriye (eş-Şam), Irak, Mısır, Hindistan, Çin ve Türk ülkelerine sevk olur”[39] şeklinde söylediği bilgilerini doğrular niteliktedir. Tibet halılarının, muhtemelen, sipariş üzerine dokunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca, Konya Alaeddin Cami’nde bulunan halıların, cami için özel olarak dokunduğu için, figürsüsz yapılmalarına karşılık, bunların figürlü dokunması özel sipariş halıları olduğu fikrini ortaya çıkarmaktadır.[40]

Sonuç olarak, Selçuklu dönemi halıları Orta Asya Türk halılarının geleneğini Anadolu’da sürdüren bir Türk halı grubudur. Günümüzde, minyatürlerde bulunan örnekleri dışında, Büyük Selçuklu döneminden kalma halı yoktur. Anadolu Selçuklu döneminden ise 23 halı örneği mevcuttur. Bunlardan sekiz tanesi Konya Alaeddin Cami’inde, üç tanesi Beyşehir (Konya) Eşrefoğlu Cami’inde, yedi tanesi Fustad (Eski Kahire) kazılarında, beş tanesi de Nepal’de (Hindistan) bulunmuştur. Bu halılara bakarak Selçuklu dönemi halıları hakkında fikir edinmekteyiz. Hepsi de yün malzemeyle, Türk düğüm tekniğiyle dokunmuştur. Renklerinde kırmızı, kahvernegi, mavi, lacivet ve beyaz renkler hakimdir. Kısmen yeşil renkler de görülür. Hemen hepsi de geometrik desenler ve hayvan figürleriyle süslüdür. Kenar suları ise Selçuklu mimari süslemelerinde görülen geçmeli geometrik motifler ve kufî yazıyı andıran desenlerle bezelidir.

Selçuklu İmparatorluğu’nun, politik açıdan, 1308 yılında yıkılmasından sonra ortaya çıkan Beylikler döneminde de, halı ve düz dokuma yaygılar dokunmaya devam etmiştir: Beylikler Dönemi Halıları, Türk Halı Sanatı Tarihinde, XIV-XV. yy. Anadolu Türk Halıları diye adlandırılır. Bu halılar genellikle hayvan figürleriyle süslüdür. Bu nedenle Hayvan Figürlü Anadolu Halıları diye de bilinir. Bu halılar başlangıçta Rönesans dönemi ressamlarının tablolarına bakılarak tayin edilmiş, daha sonra Anadolu’da yeni örneklerinin bulunmasıyla Beylikler Devri halıları hakkında bilgiler çoğalmış ve daha önce Selçuklu dönemine ait olduğu sanılan pekçok halının da XIV-XV. yy.’dan kaldığı ortaya çıkmıştır.[41]

Beylikler Dönemi Halıları’nı daha çok, Avrupa’ya ihraç edilen halıları, tablolarında fon olarak kullanan, Rönesans döneminde yaşamış ressamların tablolarından tanımaktayız. Bu tablolara bakılarak, Anadolu’da benzer örnekler bulunmuş ve Beylikler dönemi halılarıyla ilgili bilgilerimiz çoğalmıştır. XIV-XV yy.’da dokunan Anadolu Türk halılarını, Beylikler Dönemi halıları veya XIV-XV yy. Anadolu Halıları adıyla tanıyoruz.

Beylikler Dönemi Halıları’nın günümüze gelebilen örnekleri, yün malzemeli, doğal boyalar ve bitkilerden elde edilen boyalarla renklendirilmiştir. Örneklerinin çoğunluğu seccâde büyüklüğündedir. Halılar daha çok hayvan figürleriyle süslüdür. Hayvanlar genellikle üslûplaştırılarak verilir. Bazen, birkaç hayvanın çeşitli yerleri karıştırılarak, tek bir motifmiş gibi takdim edilir. Sözgelimi, kuşun kanadı ile ejder gövdesi birleştirilerek bir motif hâlinde dokunur.

Beylikler dönemi halılarını desenlerin şekline göre dört grupta incelemek mümkündür: İlk gurupta, hayvan figürleri sınırları kesin çizgilerle belirtilmeyen kareler içinde verilir. Zemin karelere ayrıldığında, simetrik işlenen hayvanlardan her biri kare içinde kalıyormuş gibi işlenir. Bugün Konya Etnoğrafya Müzesi’nde bulunan ve sanat tarihçiler, arasında horozlu halı diye tanınan halı bu tipin en ünlü örneğidir.

İkinci grupta, halı zemini küçük karelere bölünür. Bunlardan her biri içine tek başına duran, bazen sırt sırta, bazen de karşılıklı duran hayvan çiftleri işlenir. Bazı örneklerde hayvanlar çift başlı dokunur. Özellikle Rönesans resamlarının tablolarında sık görülen bu tür halıların benzerleri Fustat (Eski Kahire) buluntuları arasında da mevcuttur.

Üçüncü grupta, halı zemini iki kareye ayrılır. Karelerden her biri sekizgenlerle doldurulur. Bunların da içi bir hayat ağacı etrafına yerleştirilmiş ejderler, tavus kuşları veya birbirleriyle mücadele eden hayvan figürleriyle süslenir. Bu grubun ünlü örnekleri arasında, İsveç’in Marby Köyü’ndeki kilisede bulunan ve halıcılar arasında Marby Halısı diye tanınan örnekle, Ming Halısı diye tanınan örnektir. Bir hayat ağacının iki yanına yerleştirilen tavus kuşlarından meydana gelen süslemeye sahip Marby halısı bulunduğu dönemlerde Selçuklular döneminden kalmış en erken tarihli halı diye tanımlanmış, ressamların tablolarında benzer figürlerle süslü halılar bulunduğunda, Beylikler çağından kaldığına karar verilmiştir.

Ming halısı, bugün, Berlin İslâm Eserleri Müzesi’ndedir. Halı, üst üste yerleştirilmiş iki kare içindeki, birbiriyle mücale eden, ejder ve zümrüt-ü anka kuşuyla süslüdür. Halıda sarı renkler hakimdir. XV. yy.’da Çin’de yaşayan Ming Sülalesi’nin kutsal rengi sarı olduğu için bu halıya da Ming halısı demek gelenek halini almıştır.[42]

Bu grup halılarda zeminin iki eşit kareye bölünüşü XVI. yy. Erken Osmanlı Dönemi halılarından örnek alınmış bir şema ortaya koyar. XVI. yy.’da dokunan örneklerinin Bergama civarında dokunduğu kabul edilmektedir. Beylikler Dönemi’nden kalan bu halıların da, aynı şekilde, Bergama çevresinde dokunduğu söylenebilir.

Dördüncü grup örneklerde ise, halının zemini bozulmuş, üçüncü grupta bulunan kareler kaybolmuş, halının zemininde küçük madalyonlara dönüşmüştür. Kareleri dolduran hayvan figürleri ise boşta kalmış ve kareler arasına serpiştirilmiştir. Fustat buluntuları arasında da örnekleri bulunan bu halılar o yıllarda ve sonraki dönemlerde kilim ve diğer düz dokuma yaygılara da işlenmiştir. Günümüzde hâlen, İç Anadolu Bölgesi’nde, Konya ve Aksaray yöresi ile, Batı Anadolu Bölgesi’nde Aydın ve Manisa civarında dokunmaya devam etmektedir. Aksaray yöresinde hayvan figürlerine enik (köpek yavrusu), bu tip dokumalara da enikli kilim (köpek yavrusu figürlü kilim) adı verilmektedir. Aydın ve Manisa civarında ise, aynı hayvan figürlerine inek, bu figürle süslü kilimlere de inekli kilim denilmektedir.

Beylikler dönemi halılarının saf seccâde diye tanınan örnekleri, üzerinde yan yana duran insanların, camide, bir arada namaz kılmak üzere dokunmuştur. Bu nedenle de halı zemini, bir kişinin sığableceği genişlikte, küçük mihraplara bölünmüştür. Mihrabın konturları çoğu kez, elif harfine benzeyen desenlerle belirtilmiştir. Bugün İstanbul Türk İslâm Eserleri Müzesi’nde, bu türden üç tane örnek bulunmaktadır: Bunlardan bir tanesi Konya Alaeddin Cami avlusundan bulunan II. Kılıçaslan Türbesi’nden (En.no: 299), iki tanesi de Sivrihisar Şey Baba Yusuf Tekkesi’nden getirilmiştir. En.no: 720’de kayıtlı bulunan örnek, elif harflerinden meydana gelen mihraplar ve bunları süsleyen üçer kandille süslüdür. En. No: 744’te kayıtlı bulunan örnek ise kenar çerçevesi kufî yazılarla, zemini yan yana ve üst üste yerleştirilmiş mihraplarla bezelidir. Mihrapların da içi yıldız benzeri motiflerle doldurulmuştur[43].

Beylikler döneminde başlayan saf seccâde dokuma geleneği, Osmanlılar döneminde devam etmiştir. Uşak halılarının XVI. yy. örnekleri ile, Gördes halılarının XVII. yy. örneklerinde, Kırşehir halılarının XVIII-XIX. yy. örnekleri arasında bu türden örnekler mevcuttur. Ayrıca, Macaristan’da Zigetvar Zirinyi Miklos Museum’da XVI-XVII. yy.’dan kalma seccadeler bulunmaktadır. Günümüzde ise, Anadolu’da özellikle Konya civarında, hem halı hem de kilim türü düz dokuma yaygılarda, benzer örnekleri, seccâde adıyla dokunmaya devam etmektedir.

Anadolu Selçukluları döneminde halı ile birlikte düz dokuma yaygılar da (kilim, cicim, zili-sili-, sumak) dokunmaktaydı. Ancak, düz dokuma yaygıların örnekleri günümüze kadar gelememiştir. Mevcut örnekler genellikle halı tekniklidir. Halıyı dokuyanların düz dokuma yaygı da dokuyabildiklerini kabul etmek gerekir. Özellikle, yabancı kaynaklar, Osmanlı dönemi kilimlerinin Selçuklu dönemi kilimlerine benzediğine dikkat çekmektedir.[44]

XIV. yy.’da sayısı onu geçen bu beyliklerin en önde gelenleri Osmanlılar ve Karamanoğulları Beylikleri idi. Kendilerini Selçukluların vârisi sayan Karamanoğulları, Osmanlı hükümdarı I. Murad’ı Balkanlarda kazandığı başarıdan dolayı tebrik etmiş ve o’na, âdet olduğu üzere, değerli armağanlar göndermişti. Bu armağanlar arasında, dört çifti büyük, beş çifti de küçük ebatta halılar da mevcuttu. Kâl-i Karâmânî (Karaman halısı) şeklinde isimlendirilen bu halıların, Karaman’ın neresinde dokunduğu kesin bilinmemekle beraber,[45] günümüzde Karaman ve çevresi Anadolu’nun halı depolarından birisi durumundadır.

XIV. yy.’ın başlarında Anadolu Selçuklu Devleti’nin dağılmasından sonra, Anadolu’da hakimiyeti elinde bulunduran Beylikler ve bunların en önemlilerinden Osmanlı Beyliği, diğer kültür alanlarındaki gibi, halıcılıkta da Selçuklu geleneğini devam ettirmiştir. Kaynakların ifadesine göre, “XIII. yy.’ın ikinci yarısında, Orta Anadolu’nun batı ucunda yaşayarak, Söğüt ile Domaniç’te kışlak ve yaylak hayatı geçiren Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey’in oymağı da halı ve kilim dokuyordu. Osman Bey yayladan dönerken, Bilecik Tekfuruna armağan olarak peynir, halı, kilim ve kuzular gönderiyordu. Hatta, Osman Bey komşu Bizans tekfurlarının düğünlerine okunduğunda eyü halılar ve kilimler ve süriyle koyunlar getiriyordu. Maraş-Elbistan bölgesinde yaşayan ve sonra bugünkü Yozgat bölgesinde de yurt tutarak oranın Boz Ok adıyla anılmasında âmil olan Dulgadırlı Türkmenlerinin de halı dokuduklarını biliyoruz.[46] Yine, Akkoyunlu hükümdar ve emirlerinin pek çok büyük-küçük halıya sahip bulunduklarını ve otağlarına, çadırlarına onları serdiklerini ve bu halıların ala renkte olduğunu gösterir.

Bütün bunlar da Akkoyunlu Türkmenlerinin, Batı ve Orta Anadolu’da yaşayan kardeşleri gibi, halı sanatını bildiklerini ifade eder.

Prof. Dr. Bekir DENİZ

Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 7 Sayfa: 923-932


Dipnotlar :
[1] N. Görgünay Kırzıoğlu, Altay’lardan Tuna Boyu’na Türk Dünyası’nda Ortak Motifler, Ankara, 1995, s. 39.
[2] F. Sümer, “Anadolu’da Türk Halıcılığı’na Dair En Eski Tarihî Kayıtlar”, Türk Dünyası Araştırmaları, Türk Halıları Özel Sayısı, S. 32, Ekim 1984, s. 44.
[3] Muhtemelen, keçe kastedilmektedir.
[4] F. Sümer, Anadolu’da Türk Halıcılığına Dair En Eski Tarihî Kayıtlar, s. 44-45.
[5] E. Esin, ”İslâmiyetten Önceki Türk Kültür Târîhi ve İslâm’a Giriş”, Türk Kültürü El Kitabı-II, C. I/b’den ayrı basım, Edebiyat Fakültesi Matbaası, İstanbul, 1978, s. 109; S. Tural, İlmek’e Yansıyan Şiir: Halı-kilim, Bilig Yayınları, Ahmet Yesvi Üniversitesi Yardım Vakfı Yayını, Ankara, 1999, s. 38; N. Gögünay Kırzıoğlu, Altay’lardan Tuna Boyu’na Türk Dünyası’nda Ortak Motifler, Ankara, 1995, s. 40.
[6] E. Esin, “M. V-VII nci Asırlardan Târihî ve Arkeolojik Malzeme Işığında Tasbar Kağan’ın (M. 572-81) Kültür Çevresi”, Türk Kültürü Araştırmaları, Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu’nun Hatırasına Armağan, Türk Kültürü Araştırmaları Enstitüsü Yayını, Y. XXIII/1-2, Ankara 1985, s. 233, 236.
[7] S. Tural, İlmek’e Yansıyan Şiir: Halı-Kilim, s. 38; N. Görgünay Kırzıoğlu, a.g.e., s. 40.
[8] E. Esin, İslâmiyetten Önceki Türk Kültür Târîhi ve İslâm’a Giriş s. 109; S. Tural, a.g.e., s. 38; N. Görgünay Kırzıoğlu, a.g.e., s. 40.
[9] F. Sümer, a.g.e., s. 45.
[10] N. Gögünay Kırzıoğlu, a.g.e., s. 40.
[11] A. V. Gabain, Das Leben im Uigurischen Konigrecih Von Qoco (850-1250), Wiesbaden, 1873, pp. 100-105 (N. Görgünay Kırzıoğlu, Altay’lardan Tuna Boyuna, s. 40-41’den naklen).
[12] N. Görgünay Kırzıoğlu, a.g.e., s. 40.
[13] Geniş bilgi için bkz. Kırzıoğlu M. Fahrettin, Dede-Korkut Oğuznâmeleri, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2000; N. Görgünay Kırzıoğlu, a.g.e., s. 40-42.
[14] Pazırık halısı konusunda bkz. T. T. Rice, Ancient Arts of Central Asia, London, 1965, pp. 11-53; E. D. Philips, The Royal Hordes, Nomad Peoples Of The Steppes, London 1965, pp. 78-89; M. P. Gryaznov, The Ancient Civilization Of Southern Siberia An Archaologial Adventure, Geneva, 1969, pp. 158; N. Diyarbekirli, Hun Sanatı, İstanbul, 1942, s. 132-154; N. Diyarbekirli, “İlk Türk Halısı”, I. Uluslararası Türk Folklor Semineri, 8-9 Ekim 1973, Ankara, 1974; N. Diyarbekirli, “Pazırık Halısı”, Türk Dünyası Araştırmaları, Türk Halıları Özel Sayısı, S. 32, Ekim 1984, s. 1-8; N. Diyarbekirli, “The Origin Of The Tradition Or Carpet Weaving Among Turkic Peoples And The Problem Or The Origin Of The Carpet Found in Pazırık in The Altai Region”, Türk Dünyası Araştırmaları, Türk Halıları Özel Sayısı, S. 32, Ekim 1984, s. 9-43; K. Jettmar, Art Of Steppes, The Eurasian Animal Style, London 1967, pp. 114-138; O. Aslanapa-Y. Durul, Selçuklu Halıları, Ak Yayınları, Türk Süsleme Sanatları Serisi: 2, İstanbul, 1973, s. 55; Ş. Yetkin, Türk Halı Sanatı, İkinci baskı, Ankara, 1991, s. 2; E. F. Tekçe, Pazırık, Altaylardan Bir Halının Öyküsü, Ankara, 1993.
[15] O. Aslanapa-Y. Durul, Selçuklu Halıları, s. 55’ de, “M. Ö. III-II. yy. Ş. Yetkin, Türk Halı Sanatı, s. 7’ de ” M. Ö. 5-3. yy. a ” tarihlemektedir. Ş. Yetkin, a.g.e., s. 7’ de “halının 183 x 2 m. boyutunda” olduğunu yazmaktadır.
[16] O. Aslanapa, “Türk Halı Sanatının Tarihi Gelişmesi”, Arış, Y. 1, S. 3, Aralık 1993, s. 18’de, “Türkoloğ Osman Nedim Tuna’nın kurgan’da bulunan koşum takımlarında ağaç üzerine Göktürkçe yazılmış yazılar okuduğunu” söylemektedir.
[17] A. Stein, Ancient Khotan, Oxford, 1907, pp. 337; A. Stein, Ruins of Desert Cathay, London, 1912, pp. 380-381, 385, fig. 16.
[18] F. Sarre-Th. Falkenberg, “Ein Frühes Knüpfteppichfragment Aus Chinesisch Turkestan”, Berliner Museen, XLII, 1921, pp. 110 vd.
[19] O. Aslanapa, “Türk Halı Sanatı’nın Tarihi Gelişimi”, Arış, Y. 1, S. 3, Aralık 1997, s. 18.
[20] O. Aslanapa-Y. Durul, a.g.e., s. 57.
[21] O. Aslanapa-Y. Durul, a.g.e., s. 57.
[22] O. Aslanapa, Türk Halı Sanatı’nın Tarihi Gelişimi, s. 20.
[23] O. Aslanapa, a.g.e., s. 20.
[24] F. Sümer, Anadolu’da Türk Halıcılığı’na Dair En Eski Tarihi Kayıtlar, s. 46.
[25] F. Sümer, a.g.e., s. 47.
[26] O. Aslanapa-Y. Durul, a.g.e., s. 58.
[27] İbn Batuta (Çev. İsmet Parmaksızolğlu), İbn Batuta Seyahatnâmesi’nden Seçmeler, İstanbul, 1971, s. 23; F. Sümer, a.g.e., s 47-48.
– Yeni bulunan Selçuklu dönemi hayvan figürlü halıları için bkz. O. Aslanapa, “Türk Halı Sanatında Yeni Keşifler”, Arış, Y. 1, S. 2, Ağustos 1997, s. 10-17; O. Aslanapa, “Türk Halı Sanatı’nın Tarihi Gelişimi”, Arış, Y. 1, S. 3, Aralık 1997, s. 18-25.
[28] N. Gürsü, Türk Dokumacılık Sanatı, Çağlar Boyu Desenler, Redhouse Yayınevi, 1988, s. 29-30.
[29] F. R. Martin, A History Of Oriental Carpets Before 1800, Vienna 1908 (O. Aslanapa, Halının Bin Yılı, İst. 1987, s. 13’den naklen).
[30] O. Aslanapa-Y. Durul, a.g.e., s. 58; O. Aslanapa, Türk Halı Sanatı’nın Bin Yılı, İst. 1987, s. 13-36; Ş. Yetkin, Türk Halı Sanatı, Ankara, 1991, s. 7.
[31] R. M. Riefsthl, “Primitive Rugs of The Konya Type in The Mosque of Beyshehir”, The Art Bulletin, XIII, 1931, pp. 176 vd.
[32] O. Aslanapa, “Türk Halı Sanatında Yeni Gelişmeler”, Sanatsal Mozik, Y. 2, S. 19, Mart 1997, s. 54-57; O. Aslanapa, Türk Halı Sanatında Yeni Keşifler, s. 10-17; O. Aslanapa, Türk Halı Sanatı’nın Tarihi Gelişimi, s. 18-25.
[33] Halılar hakkında geniş bilgi için bkz. O. Aslanapa-Y. Durul, a.g.e., s. 35-40.
[34] Michael Franses, “The Historical Carpets From Anatolia”, Orient Stars, London, 1993, s. 263-269 (O. Aslanapa’Türk Halı Sanatında Yeni Keşifler, s. 14’den naklen).
[35] Bu halılar hakkında geniş bilgi için bkz. O. Aslanapa, Türk Halı Sanatında Yeni Keşifler, s. 10-17; O. Aslanapa, Türk Halı Sanatı’nın Tarihi Gelişimi, s. 18-25; O. Aslanapa, Türk Halı Sanatında Yeni Gelişmeler, s. 54-57.
[36] O. Aslanapa-Y. Durul, a.g.e., s. 57; Ş. Yetkin, Türk Halı Sanatı, s. 7-18; G. Öney, Anadolu Selçuklu Mimari Süslemesi ve El Sanatları, Ank. 1992, s. 155-163.
[37] O. Aslanapa-Y. Durul, a.g.e., s. 58; Ş. Yetkin, Türk Halı Sanatı, s. 7; O. Aslanapa, Türk Halı Sanatı’nın Tarihi Gelişimi, s. 20-21.
[38] O. Aslanapa, a.g.e., s. 21.
[39] İbn Batuta (Çev. İsmet Parmaksızolğlu), İbn Batuta Seyahatnâmesi’nden Seçmeler, İstanbul, 1971, s. 23; F. Sümer, a.g.e., s 47-48.
[40] O. Aslanapa, Türk Halı Sanatında Yeni Keşifler, s. 16.
[41] Beylikler devri halıları hakkında geniş bilgi için bkz. O. Aslanapa, “Ein Anatolischer Tierteppich Von Ende Des 15 Jahrhunderts”, Beiträge Zur Kunstgeschichte Asiens, In Memoriam Ernest Diez, İ. Ü. Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Enstitüsü No: 1, İstanbul, 1963, s. 173-181; K. Erdmann (çev. H. Taner), Der Türkische Teppiche Des 15. Jahrhunderts (15. Asır Türk Halısı), İ. Ü. Edebiyat Fakültesi Yayını, İstanbul (tarihsiz); G. Öney, “Anadolu Selçuklu ve Beylikler Dönemi Türk Halı Sanatı-II”, Bilim Birlik Başarı, s. 41, Y. 10 (yer ve tarihsiz), s. 4-7.
[42] Geniş bigi için bkz. O. Aslanapa, Türk Halı Sanatı’nın Bin Yılı, s. 40.
[43] Bu konuda geniş bilgi ve fotoğraf için bkz. O. Aslanapa-Y. Durul, a.g.e., s. 49-51.
[44] Y. Petsopoulos, Les Kilims, Tapis Tissés et Brodés du Moyen-Orient, Freiburg, 1979; B. Frauenknecht, Frühe Turkısche Tapıssenen Early Turkısh Tapestnes, Nürnberg, 1984.
[45] F. Sümer, Anadolu’da Türk Halıcılığı’na Dair En Eski Tarihi Kayıtlar, s. 49-50.
[46] F. Sümer, a.g.e, s. 49.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.