Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Anadolu Selçuklu Cild Sanatı

0 10.708

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Saim ARITAN

Hilt, deri ve kap mânâsına gelen Arapça bir kelime olup, bir mecmua veya bir kitabın yapraklarını dağılmaktan korumak ve birarada toplu olarak bulundurmak için, ince tahtadan, deriden veya üzerine deri, kağıt, bez gibi şeyler kaplı, mukavvâdan yapılan kaplara denir.[1]

İlk cilt kapakları ahşaptandır. Daha sonra, parşömenin kullanılması ve kağıdın icâdıyla daha muntazam kaplar vücuda getirilmiştir.[2] Çinlilerin icât ettiği kağıdın sırrını, 600 yıl sonra onlardan Türkler öğrenmişler, bu sırrı 400 sene kadar saklamışlar, onun ticaretini yapmışlar, bunun sayesinde de bu bölgede ciltçilik bir sanat halini almıştır. Türkler bu bölgede cilt yapmayı Çinlilerden önce başarmışlardır.[3] Çin’de ciltçiliğin gelişmesi, Uygurlu sanatkârların Çin illerine göçüp yerleşmeleriyle başlamıştır.[4]

Bugünkü mânâda deriyle kaplı bir kitap cildini ilk defa Uygurlular yapmıştır. Her ne kadar, yerli ve yabancı kaynakların hemen hepsi, deriden yapılmış ilk ciltlerin, Mısır’daki Kıptîlere ve VIII-IX. yüzyıllara ait olduğunu söylerse de, bir Uygur şehri olan Karahoço’da bulunan 2 yazma, bu görüşün sanki aksinin ispatıdır,[5] A Von le Coq tarafından ortaya çıkarılan bu ciltler, minyatür ve tezhiplerle bezenmiş yazma eserleri örtmekte olup, üzerlerindeki tezyînat geometrik’tir. Ciltler, deriden kalıp, usulünde hazırlanıp, yer yer bıçakla oyulmuş, altına yaldızlı deri yapıştırılmıştır.[6] Daha sonraki bir örnek de, gene Karahoço’da P.K. Koslov tarafından bulunmuştur S.F. Oldenburg, bu araştırmanın tahlilini yaparak, bu kitap kapağının XIII. yüzyıla ait olduğunu belirtmiştir.[7]

Orta Asya’da Hunlardan beri süzülüp gelen ve Uygurlularda toplanan birçok tezyînî unsurun Karahanlılar ve Gaznelilerden Büyük Selçuklulara, Atabeylere, sonra Anadolu’da kurulan Türk devletlerine kadar uzanıp devam ettiği, Anadolu’da Selçuklu taş işlemeciliğinin incelenmesi ile açıkça görülebilir. Bu motifler, Anadolu Beylikleri ve Osmanlılarda devam ederek, Orta Asya’ya kadar kurulmuş bütün Türk Devletlerini, bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlamaktadır.[8]

Koslov tarafından bulunan bu üçüncü örnek üzerindeki motifler, Selçuklu ciltleri ile büyük benzerlik göstermektedir.

IX. yüzyılda Halîfe Mu’tasım Billâh’ın (833-842) teşvik ve himayesinde Sâmarrâ’ya yerleştirilen Uygur Türkleri, burada yaptıkları ciltlerle bu sanatı geliştirdiler. Bu sanat, bunlar vasıtasıyla da İslâm dünyasına yayılmış oldu. Tabiatıyla Irak ve Horasan bölgesi de ilk gelişme merkezleri olmuştur.

İslâm cildinin bilinen ilk örnekleri, gene bir Türk devleti olan Tolunoğulları (868-905) zamanına aittir. İslâm cildindeki bu gelişme, XII. yüzyıla kadar, Fâtımîler, Gazneliler, Büyük Selçuklularla devam etmiştir.[9] XI. yüzyılın sonlarından itibaren Anadolu’ya hakim olan Selçuklular, burada XII ve XIII. asırlarda çok güzel ciltler meydana getirdiler.

Selçuklu cildi, Türk-İslâm cilt sanatı içerisinde önemli bir yere sahiptir. Çünkü Selçuklu Cildi; Orta Asya Türk cilt sanatı birikimini Anadolu’ya taşımış, onu burada geliştirip güzelleştirmiştir. Anadolu Selçuklu cilt üslûbu, XIII. yüzyılın III. çeyreğinden itibaren Memlûkler, XIV. yüzyıldan itibaren de, İlhanlılar ve Karamanoğulları başta olmak üzere, Anadolu Beylikleri ciltlerinde devam etmiştir. Bu cilt üslûbu, aynı zamanda Osmanlı Cilt Sanatı’na geçişi sağlamıştır. XV. yüzyılda Memlûklu cildi ile Osmanlı cildi arasında büyük paralellik tespit edilir. Bu asırda Timurlular, Akkoyunlular, Karakoyunlular zamanında da güzel cilt kapakları yapılmıştır. XVI. yüzyıldan itibaren klasik Osmanlı Cilt Sanatı, Türk ve İslâm Cildi’nin en büyük temsilcisi olarak, XX. yüzyıla kadar devam etmiştir.

Cildin kısa bir tarihini verdikten sonra, esas konumuz olan “Anadolu Selçuklu ve Bu üslûbu Taşıyan Ciltler “e geçerken, rahmetli Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver’in, konumuzu çok yakından ilgilendiren önemli bir tespitini nakletmek istiyorum: ” Avrupa ve Amerika müzelerinde çok mühim eserler görülmektedir. Teşhirde bunlara konan etiketlerde ” Selçuk ” ismine rastlanmaz. Hattâ ” Anadolu ” ismi de geçmez. İran, Mezopotamya ve Rakka diye uydurma yerler işaretlidir. Elbette bir gün akl-ı selîm bunların menşe’lerini bulup çıkaracaktır. (Selçuklu kitaplarındaki tezyînat konusu da böyledir. Bilhassa) Kur’ân-ı Kerîmlerin fihristlerini yapanlar, Selçuklu tezyînatı hakkında en ufak bir fikirleri olmadığından ve sorup öğrenmekten de kendilerini vâreste saydıklarından, fişlerine (kataloglarına) bakarak bunları bulmak kâbil değildir. Çoğu Arap ve İran diye kayıtlıdır. Biz, bulabildiklerimizi de birer birer bakarak tespit edebildik. Eğer topladıklarım, göremediklerimi teşhise medâr olursa, kendimi bahtiyar sayarım.[10]

Bizim şimdiye kadar Anadolu Selçuklu cildi üzerinde yapmakta olduğumuz araştırmalarda da, bu gerçekler, bütün açıklığı ile aynen karşımıza çıkmaktadır.

XI. yüzyılın II. yarısından itibâren Anadolu’ya yerleşip, bilhassa XIII. yüzyılda, mi’mârî ve el sanatlarında çok güzel eserler bırakan Selçuklular, aynı faaliyeti cilt sahasında da göstermişlerdir. Şimdiye kadar, Dünya literatüründe Selçuklu Cildi hiç yer almamıştır. Kendi araştırmacılarımız da, bu konu üzerinde çok az durmuşlardır. İslâm Cilt Sanatı üzerinde araştırma yapan sanat tarihçilerinin düştükleri en önemli hatâ; İslâm cildi deyince, ” Kökü Orta Asya’ya dayanan Türk Kültür ve Sanatı’nın izlerini taşımayan bir örneğe rastlamanın pek mümkün olmadığı ” gerçeğine rağmen, ” XV. yüzyılın ortalarına kadar hâlâ Türk Cildi’nin bulunmadığı ” şeklindeki bir kanaat taşımaları ve bu kanaatle de, Gazneli, B. Selçuklu ve Timurlu Ciltleri’ne İran; Suriye, Mısır ve Irak Türk Ciltlerine Arap veya Memlûk cildi deyip, Anadolu Selçuklu Cildi’nden hiç bahsetmemeleridir. Bu fikrin temsilcileri olarak, başta Armenag Sakisian olmak üzere; M. Ağaoğlu, A. Grohman, Friedrich Sarre, E. Gratzl, M.S. Dimand, A.U. Pope, David James, Martin Lings, Yasin Hamit Safadi, Duncan Haldan’ı sayabiliriz. Kanaatimizce bu düşünce, araştırma noksanlığı ve fikr-i sâbit’in sonucunda doğmuştur.[11]

Şimdiye kadar, Konya Mevlânâ Müzesi, Koyunoğlu Müzesi ve Yusufağa Kütüphaneleri ile Bursa YEBEK, Kayseri Râşid Efendi, Amasya İl Halk ve Ankara Diyanet İşleri Başkanlığı Kütüphanaleri, İstanbul, Topkapı Sarayı Müzesi, Türk ve İslâm Eserleri Müzesi ve Süleymaniye Kütüphanelerindeki yazma eserler üzerindeki, Anadolu Selçuklu ve bu üslûbu taşıyan ciltlerde yaptığım araştırmaların neticesinde Anadolu Selçuklularına ait tespit edebildiğim en erken cilt örneği 1154 tarihli, ” Kitâb’ül- Ğarîbeyn fi’l-Kur’ân ve’l Hadîs ” isimli eserin kapağıdır. Bundan başka 1166, 1182, 1196 ve 1203 tarihini taşıyan ciltler de tespit edilmiştir.

Anadolu Selçuklu Ciltleri’nde, Uygur, B. Selçuklu ve Gazneli Sanatı’nın akisleri hemen göze çarpar. Ayrıca, Selçuklu ve Selçuklu üslûbunu taşıyan ciltler incelendiğinde, dönemindeki ahşap, çini, taş, mezartaşı, maden ve minyatür sanatlarındaki motiflerle büyük bir paralellik arz ettiği görülür.

Bir Anadolu Selçuklu cilt kapağında, gerek kendinden önceki ve sonraki Türk Ciltleri, gerekse diğer İslâm ciltleri ile, bölümleri itibarıyla bir farklılık görülmez. Fark, bir cildin iskeletinde değil, bunların uygulanması ve tezyînatındaki anlayıştan doğmaktadır.

Selçuklu Cildinin Bölümleri

Her Ciltte olduğu gibi, Anadolu Selçuklu Cildi de, ön ve arka kapaklar, mikleb, sırt, sertâb ve iç kapaklar’dan müteşekkildir. Bütün bunlar, burada şu şekilde uygulanmıştır:

  1. Kapaklar: Ön ve arka kapağa bazı sanat tarihçilerimiz ” üst ” ve ” alt ” kapak ta demektedirler. Bir cildin en önemli bölümü olan kapaklardaki şemseler, Anadolu Selçuklu ciltlerinde aynı karakterde yapılmışlardır. Meselâ, ön kapak geometrik zeminli iken, arka kapak yuvarlak şemseli; ön kapak rûmî zeminli iken arka kapak yuvarlak şemseli; ön kapak geometrik zeminli iken arka kapak nebâtî ve ovalimsi olarak yapılırken, yuvarlak şemseler içinde ön ve arka kapak farklı tezyînatlı; ön kapak yuvarlak arka kapak ovalimsi şemseli, ön kapak dilimli yuvarlak arka kapak 8 kollu yıldızlı şemseli ciltler vardır. Bunun yanında, her iki kapağı aynı karakterde olan ciltler de yapılmıştır.
  2. Mikleb (Miklâb): Ciltteki görevi, kitabın yapraklarını korumak olan mikleb, çok defa ait olduğu kapakların zencirek, köşebent ve şemsesi tarzında yapılmıştır. Bunun yanında, kapaklarla farklı miklebler de görülmektedir. Bu daha yaygın bir tatbîkattır. Miklebde, kapak şemselerine benzer şemsenin dışında en çok kullanılan tarz, hilâlli ve Mühr-i Süleymanlı’dır. Ayrıca, zemini tamamen örgü ve geçmelerle doldurulmuş mikleblere de rastlanmaktadır. Bazı ciltlerde mikleb ve sertâb görülmemektedir. 23 adet mikleb tipi tespit edilmiştir: Hilalli, kuşaklı, tamamen örgülü zemin, kademeli örgülü, rûmîli, 6 dilimli yuvarlak içinde Mühr-i Süleymanlı, yuvarlak içinde Mühr-i Süleymanlı, beyzî, 6-8-12 dilimli yuvarlak, 6-8-12 açık-kapalı kollu yıldızlı, yuvarlak içinde yıldızlı, armûdî, 6 kollu yıldız ve 6 dilimli yuvarlak içiçe, 4 tepeliğin yanyana gelmesi ile, 2 yarım dairenin karşılıklı içiçe geçmesi ile, tamamen nebâtî, baklava dilimi içi çiçeğe benzer, çok dilimli yuvarlaktan ovale geçişli, 4 kollu ucu salbekli, yuvarlak ucu oval, dilimli oval, düz oval, örgülü,
  3. Sırt: Sırt, Selçuklu ve diğer Türk ciltlerinde daima düz ve yumuşaktır. Batı ciltlerinde olduğu gibi, bombeli (kamburalı) cilte rastlanmaz.
  4. Sertâb: Mikleble arka kapak arasında bulunan ve gene kitabın önünü muhafaza için yapılan sertâb’ta ilk dönemlerde tezyînât pek yoktur veya çok sâde olarak yapılmıştır. Daha sonra daha müzeyyen sertâblar yapıldığı gibi sâde olarak da bırakılmıştır. Yazılı sertablar da nâdiren görülürler.
  5. İç Kapaklar: Cilt kapaklarının içleri, Anadolu Selçuklu Ciltleri’nde kendine has bir özellik taşır. Bu, derinin, ısıtılmış kalıpla ve kabartma desenlerle ” soğuk tarz ” da süslenmesidir. İç kapaklarda, ağırlığı rûmî olmak üzere, nebâtî ve hendesîsî ile, apayrı bir tezyînât zenginliğiyle karşılaşmaktayız. Çok az sayıdaki kapak içleri de düz deri ile kaplanmıştır.
  6. Şirâze: Kitabın yapraklarını muntazam bir surette tutan bağ ve örgü’dür. Kitabın forma halindeki sayfaları birbiri yanına dikilir. Bunların uçlarında kalan ve kanat denen ipler de kitabın cilde bağlanmasırı sağlar.[12]

Bir Kapağın Bölümleri

Bir kitaptaki bölümler ve bunun Anadolu Selçuklu Ciltlerindeki uygulanışı ise şöyledir:

  1. Zencirek, bordür, cetvel: Kapağı en dışta ve dört taraftan çevirir. Daha çok 4-5 mm. genişlikteki zencirek kullanılır. Daha geniş olan bordür de yapılmıştır. Bazen içiçe 4-5 sıra zencirek- bordür görülmektedir. Bu zencireklerin araları, ince-kalın cetvellerle ayrılmaktadır. Şimdiye kadar 27 zencirek tipi tespit etmiş bulunmaktayız: Ters ve düz Post-Sâmarrâlı, sırt-sırta iki sıra post-sâmarrâ; aralarındaki boşluklar 4 kollu çiçek ile doldurulmuş, 3 dilimli (Çift Rûmîli) post-sâmarrâlı, 3 dilimli ter ve düz post-sâmarrâlı, post-sâmarrâlar arasında tepelikli motifli, bunun varyantı, iki hilalin içiçe geçmesi ile, post-sâmarrâ ucunda stilize kuş motifli, içi tepelikli, dilimli kartuşlu motifin yanyana sıralanması ile, bunun dik karakterlisi, ters ve düz tepeliklerin yanyana gelmesi ile (Dendanlı), ince ve geniş sarmalı, 2 şeritli zencirek, 2-3 iplik örgülü, muhtelif geometrik geçmeli, kare karakterliden müteşekkil, kartuşlar içinde, tek ve çift sıralı 4 kollu yıldız, bunun daha dekoratifi, çok geniş örgülü, örgüler ve tokalarla geniş bordür, Hatlı, daire formu üzerinde rûmîler, 8 kollu dışbükey yıldızların yanyana gelmesi ile, 4 kollu yıldız ortasında baklava dilimli merkezde noktalı, düz cetveller şeklinde,
  2. Köşebend: Köşelerde ve zencireklere bitişik olarak yer alır. Köşe çiçeği, köşe bağı gibi mânâlara gelen köşebende, kenar şemsesi de denilmektedir. Köşebendler, bazen 1-2 sıra düz cetvel şeklinde olursa da genellikle tezyînî özellikler taşırlar. Bazı ciltlerde köşebend yoktur. Tam zeminli geometrik ve rûmîli kapaklarda ise, tabii olarak köşebend bulunmaz. Tespit edilebilen köşebend tipi 19 adettir: Köşebentsiz, düz cetvelli, köşebent yerine balık pulu, çintemânî vs. noktalı, 3-4-5-7-9 kademeli örgülü, çeyrek daire içinde münhanili, oklu, zencirekle birleşen köşeli, 2 dilimli, ucu armûdî ve tepelikli, bunun varyantı, düz cetvel içinde 3 kare noktalı, düz cetvel içinde fırfırlı, 3 dilimli cetvel içinde armûdî, ortası düğümlü çift cetvelli çeyrek daire, düz cetvel içinde mühürlü imzâlı, klâsiğe yakın, ortada iç bükey yarım daire, üstünde 2 kademeli örgülü, çeyrek daire içinde muhtelif dolgu, geometrik zeminli.
  3. Şemse: Anadolu Selçuklu cilt kapaklarının en mühim tezyînî unsuru ” şemse ” lerdir. Şemse, her ne kadar ” güneş gibi ” mânâsına gelmesi itibariyle yuvarlak olarak düşünülebilirse de, kapakta genellikle ortada bulunan ve tezyînâta hakim olan unsurdur. Şemse, bazen de kapak zeminini tamamen örter. Yuvarlak şemsenin dışında, oval, yıldızlı, altıgen, sekizgen v.s. gibi şemseye de rastlanmaktadır. Şemselerin 26 tipini bilmekteyiz: Düz yuvarlak, 4 dilimli yuvarlak, 6 dilimli yuvarlak, 8 dilimli yuvarlak, 10 dilimli yuvarlak, 12 veya daha çok dilimli yuvarlak, düz yuvarlak içi Mühr-i Süleyman’lı, dilimli yuvarlak içi Mühr-i Süleyman’lı, Mühr-i Süleyman’lı, yuvarlak içi 5 kollu yıldızlı, yuvarlak içi 6 açık-kapalı kollu yıldızlı, yuvarlak içi 10 kollu yıldızlı, yuvarlak içi 12 kollu yıldızlı, 6 kapalı kollu yıldızlı, 8 kollu yıldızlı, merkezi 8 kollu yıldızlı tek ve çok merkezli geometrik zeminli, merkezi 10 kollu yıldızlı tek ve çok merkezli geometrik zeminli, merkezi 12 kollu yıldızlı tek ve çok merkezli geometrik zeminli, rûmî zeminli, yuvarlaktan ovale geçişe hazırlıklı, düz oval, dilimli oval, klâsiğe yakın oval, zincîr-i saâdet, sekizgen, dikdörtgen.
  4. Salbek: Şemselerin alt ve üstlerine eklenen tezyînî bir unsurdur. Şemseye bitişik olarak yapıldığı gibi, ayrı olarak da yapılmıştır. Salbek, daha çok Anadolu Selçukluları’nın son dönemlerinde ve Beylikler ile erken Osmanlı Dönemi’nde, yuvarlaktan oval şemseye geçişte kullanılmıştır. Ama, daha erken dönemlerde istisnâlarına da rastlanmaktadır.
  5. Dudak: Kapak ile sertâb, sertâb ile miklebi birbirine bağlayan, mukavvâsız deriye dudak denilir. Bunun genişliği 5-10 mm. kadardır.

Ciltlerin Tezyînâtı

Anadolu Selçuklu Ciltlerinde, Türk Sanatı’nın bütün şubelerinde kullanılan motiflerin hemen hepsi aynen görülmektedir. Önemli olan bir husus da, bu motiflerin, Selçuklu ve Selçuklu üslûbunu taşıyan ciltlerin yapıldığı XII. asırdan, XV. yüzyılın II. yarısı başlarına kadar, farklı oranlarda da olsa daima görülmesidir.

Ciltlerde kullanılan tezyînâtı, Hendesî (geometrik), Rûmî, Nebâtî (hatâî,bitkisel) Hattî (yazılı), Geçme ve grift örgüler, Muhtelif ara dolgusu gibi kısımlara ayırabiliyoruz.

  1. Hendesî Tezyînât

Türk ve Anadolu Selçuklu Tezyînâtı’nın en çok kullanılanı olan ve batılı sanat tarihçilerince yanlışlıkla “Arabesk” adı verilen, Türk sanat tarihçilerince de bu şekilde kullanılan hendesî (geometrik) tezyînâtın menşeinin Orta Asya Türk Sanatı’na dayandığını bilmekteyiz.[13]

Anadolu Selçuklu ciltlerinde hendesî tezyînât;

  1. Zemini tamamen kaplayan yıldız ağları şeklinde
  2. Ciltlerin muhtelif yerlerinde mevzii olarak kullanılmıştır.

a- Zemini Tamamen Kaplayan Hendesî Tezyînât

Bu süsleme tarzında; bir yıldızın ve onun uzantısının bütün kapağı doldurduğu görülür. Daha çok dış kapaklarda, nâdiren iç kapaklarda uygulanmıştır. Zemini tamamen örten tezyînâtın; 1- Tek merkezli 6-8 kollu yıldızlı, 2- Çok merkezli 8 kollu yıldızlı, 3- Tek merkezli 10 kollu yıldızlı, 4- Çok merkezli 10 kollu yıldızlı, 5- Tek merkezli 12 kollu yıldızlı, 6- Çok merkezli 12 kollu yıldızlı çeşitleri görülmektedir.

b- Ciltlerin Muhtelif Yerlerinde Mevzu Olarak Kullanılan Hendesî Tezyînât

Bu şekildeki uygulamada, hendesî tezyînât; şemse, mikleb, sertâb vs. gibi yerlerde mevzii olarak görülürler. Bu süsleme tarzının da; 1- Yuvarlak, 2- 5 kollu yıldızlı, 3- 6 kapalı kollu yıldızlı, 4- 6 kollu yıldızlı (Mühr-i Süleyeman’lı), 5- 8 kollu yıldızlı, 6- 10 kollu yıldızlı, 7- 12 kollu yıldızlı, 8- Oval, 9- Sekizgen, 10- Dikdörtgen, 11- balpeteği gibi altıgen şeklinde uygulamalar mevcuttur.

Başlangıcı ve sonu belli olmayan, son derece karışık gibi görünen ama, tam bir düzen ve âhengi gösteren bu yıldız sistemleri, herşeyin üstünde olan ilâhî irâde’nin, Allah’ın sonsuzluğunun bir ifadesidir.[14] Hendesî tezyînâtlı örneklerin en eskileri 1154-1182-1196-1199 yıllarına ait olup, en yenileri ise, XV. yüzyılın II. yarısına kadar uzanmaktadır.

  1. Rûmî Tezyînât

Rûmî tezyînât, başlangıcından günümüze kadar taş, çini, ahşap, kumaş ve kitap sanatları gibi bütün süsleme dallarının vazgeçilmez bir parçası olmuş, özellikle de Anadolu Selçukluları tarafından geliştirilerek, bu dönemden itibaren kullanılmaları nedeniyle de ” Anadolulu ” demek olan ” Rûmî ” adını almıştır. Bu motif, aynı maksatla ” Selçûkî ” adı da verilmiştir.

Kaynağını Orta Asya Türk sanatındaki hayvan figürlerinden alan rûmî, Türklerin İslâmiyet’i kabulünden sonra son derece stilize edilerek hayvânî yapılarından tamamen sıyrılmış, mücerred birer motif haline gelmiştir.[15]

Anadolu Selçuklu Ciltlerinin Tezyînâtında rûmîlerin kullanılışları aşağıdaki şekildedir:

a- Zemini Tamamen Kaplayan Rûmîler

  • Dış Kapaklarda: Burada, dış kapaklar tamamen, iri ve daha çok müsennâ rûmîler ile kaplanmıştır. Bu rûmîler, zencirekten sonra şemse yerine kâim olmaktadır. Bu şekildeki örnekler elimizde çok bulunmamaktadır.
  • Kapak İçlerinde: Rûmî, Anadolu Selçuklu ciltlerinde daha çok müsennâ rûmîler ile kaplanmıştır. Bu kullanılış, Türk sanatkârının muhayyilesi ve yaratıcılığının sonsuzluğunun tam bir ifadesi olarak, son derece zengin ve değişik formlarda olmuştur. Ayrıca, rûmîler bazen son derece iri formlu, bazan onun tam aksine minik denecek kadar küçük formda karşımıza çıkarlar.

Gene, rûmîler kıvrımdal ve yuvarlak formlar (hatlar) üzerinde uygulandığı gibi, merkezdeki 4 kollu müsennâ ve devamı olarak da uygulanmıştır.

  • Mikleblerde: Mikleb zeminini tamamen kaplayan rûmîler, bazen rûmî zeminli dış kapaklarda birlikte çok defa da, dış kapakların rûmî, hendesî vs. olmasına bağlı olmadan müstakil olarak kullanılmıştır.

b- Ciltlerin Muhtelif Yerlerinde Mevzu Olarak Kullanılan Rûmîler:

Bu şekildeki uygulamada, form ve karakter itibariyle bir benzerlik görülürse de, bulunduğu yerlerde bazan birinci, bazan ikinci ve daha sonra derecedeki önemi hâizdir. Böyle uygulanan rûmîleri: 1- Zencireklerde çok küçük formlarda, 2- Şemse merkezinde, 3- 4 kollu yıldız etrafında teşekkül eden 8 kollu yıldızmar içinde, 4- Kapak içlerinde 8 kollu dış bükey yıldız etrafında, 5- Baklava dilimleri arasında ve armûdîler içinde, 6- İçi tepelikli dilimli kartuşlar içinde, 7- Çarpık 4 kollu yıldızlar ve etrafındaki dikdörtgenler içinde, 8- Yuvarlaklar ve aralarında teşekkül eden muhtelif şekiller üzerinde görmekteyiz. Tabiî olarak, bu şekildeki tatbikatta rûmîler; hendesî ve nebâtî desenler arasında kullanılmıştır.

Anadolu Selçuklu Ciltlerinde kullanılan rûmî tezyînâtın en erken tarihlilerini 1196-1207-1223 olarak tespit etmiş bulunuyoruz. Tarihlendirmede; hendesî tezyînâttaki seyir burada da devam etmekte XII. yüzyılın son yıllarında başlayan tatbîkât, Selçuklu üslûbu içerisinde XV. yüzyıl II.yarısına kadar görülebilmektedir.

  1. Nebâtî (Bitkisel) Tezyînât

Anadolu Selçuklu ciltlerinde, hendesî ve rûmî tezyînâta göre daha az kullanılan nebâtî tezyînâta hatâî de denilmektedir. Orta Asya’dan gelen ve Çin sanatının etkisi altında (hıtay) geliştiği için Hatâî adını alan bu süsleme tarzı genellikle çiçek ve goncaları ele alır. Hatâîlerin en erken örnekleri Uygurlularca VIII ve IX. yüzyıllarda yapılmıştır.

Çoğu kez asılları belli olmayacak, derecede stilize edilerek, süsleme alanlarının hepsinde kullanılan hatâî motifi, Anadolu Selçuklularında oldukça sade bir tarzda kullanılmıştır.[16]

Nebâtî tezyînât, ciltlerde daha çok kapak içlerinde kullanılmış olup şemse ve miklebte de görülmektedir.

Hatâîlerin Anadolu Selçuklu ciltlerinde uygulandığı ve tespit edebildiğimiz en eski örnek rûmî ile birlikte kullanılmıştır ve 1296 tarihini taşıyan bir eserin mıklebinde görülmektedir.

Ciltlerdeki nebâtî tezyînâta, Selçuklulardan sonra başta Karamanoğulları olmak üzere diğer Beyliklerde de rastlamaktayız.

  1. Hattî (Yazılı) Tezyînât

İslâmiyet’i kabûllerinden sonra 1000 yıllık müddet içerisinde İslâm sanatının en büyük temsilcisi olan Türkler, Kur’ân yazısı olan Arap harflerini de tabiatıyla kullanmışlar, bunları çini, ahşap, maden, taş vs. eserlerde olduğu gibi, Anadolu Selçuklu devri cilt sanatında da dekoratif bir unsur olarak görmüşlerdir.

Hattî tezyînât, Anadolu Selçuklu cilt kapaklarında şöyle uygulanmıştır:

a-Kullanılış Yerine Göre: 1- Şemse içi ve dışında, 2- Bordür (zencirek) lerde, 3- Köşebentlerde, 4- Sertâb’ta, 5- Kapak içlerinde kullanılırken,

b-Kullanılış Şekline Göre de 1- İmzâ Şeklinde: 1a-Minik yuvarlaklar içinde, 1b- İri yuvarlaklar içinde, 1c-Diğer geometrik şekillerde kullanılmış, ayrıca 2- Düz şekilde ve 3- Aynı yazının tekrarı şeklinde uygulanmıştır.

  1. Geçme ve Girift Örgülü Tezyînât

Diğer Türk sanatlarına nisbetle; Anadolu Selçuklu ciltlerinde çok görülen bir tezyînât çeşidi de girift örgü ve geçmelerdir.

Birbirine benzerlikleri ve aynı maksatla kullanılışları sebebiyle bu iki mefhum birbirine çok benzer gibiyse de, biz burada ” geçme ” yi cilt kapaklarında ana tezyînâtın içi veya aralarını dolduran, çok defa dolgu elemanı olarak kullanılan bir dolgu tezyînâtı, ” örgü ” yü ise ona nispetle daha ölçülü, kâideli olan bir tezyini unsur olarak kabul etmekteyiz. Bunların şu anda tipolojisi yapılamamıştır:

  1. Geçmeleri Kullanılış Şekline Göre: 1- Şemse zemininde, 2- Şemse dışında bütün zeminde, 3- Bordür ve zencirekte, 4- Mikleb’de kullanılırken, Yapılış Tekniğine göre de; 1- Kendisiyle (sade olarak), 2- Zemin veya ana tezyînâtın ortasındaki (kare, yuvarlak, üçgen) gibi merkezlerin etrafında uygulanmıştır. Geçmelerin; Yatay, dik ve çapraz birbirini kesen şekillerden müteşekkil, sarmalı, 3 iplik, 2 iplik, 4 kollu yıldızın varyantları gibi tiplerini görmekteyiz.
  2. Örgüleri Kullanılış Yerlerine Göre: 1- Köşebentlerde, 2- Zencirek ortalarında, 3- Şemse içlerinde, 4- Geometrik yıldızlar arasında görürken, Yapılış Tekniğine göre ise: 1- Tek Çizgili, 2- Çift hatlı, 3- Çift hatlı içleri taramalı olarak görebilmekteyiz. Örgülerin de: 2 sıralı, 3 sıralı, 4 sıralı, 5 sıralı, müstakil motif şeklinde tipleri bulunmaktadır.

6. Muhtelif Tezyînât

Ciltte, gerek diğer Türk, gerekse Anadolu Selçuklu sanatında ki motif zenginliği, yukarıda saydıklarımızla bitmemekte, bir grup teşkil etmemekle birlikte, Anadolu Selçuklu tezyînâtının bir çeşnisi olan birçok motif ve tezyînî unsur daha bulunmaktadır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

a.Noktalamalar: Noktalı, noktalamalı tezyînât, Türk sanatı içinde, motiflerin aralarında kalan boş zeminlerin doldurulmasında önemli bir yer tutar. Bu tezyînât, ahşap sanatında çok görülmekle birlikte Anadolu Selçuklu ciltlerinde de sık sık uygulanmıştır.

Noktalamalı tezyînât, altın kakmalı ve sade (soğuk) olarak kullanıldığı gibi, tek ve çift sıralı noktalı şekillerde de kullanılmıştır.

b. Post-Sâmarrâlı Tezyînât: Bilhassa Anadolu Selçuklu ciltlerinin zencireklerinde sıkça kullanılan Sâmarrâ tezyînâtının birçok çeşidi görülmektedir: 1- Ters Düz Post-Sâmarrâlı, 2- Sırt sırta 2 sıra Post-Sâmarrâ’lı, 3- Aralarında tepeliklerin bulunduğu, 4- 3 dilimli ters-düz Sâmarrâ’lı.

c. Balık Pulu: 1- Tek tahrirli, 2- Çift tahrirli, 3- İçi noktalı.

d. Gamalı Haç: e- Rüzgar Gülü (Çark-ı Felek), f- Zencîr-i Saâdet, g- Saâdet Sembolü, h- Hilâl, ı- Muhtelif dilimli gülçe, j- Zig-zaglı ve baklava dilimli, k- Fırfır, l- Tam daire ve çeyrek güneş kursu (İstiridye-Münhani).

Anadolu Selçuklu cilt kapaklarında kullanılan tezyînâttaki motiflerin hemen hepsini, başta m’mârî olmak üzere, aynı dönemin taş, ahşap, çini, maden ve alçı, tezhîp ve kumaş sanatlarında da görebilmekteyiz.

Anadolu Selçuklu Ciltlerinde Malzeme ve Teknik Malzeme

Anadolu Selçuklu ciltlerinde kullanılan malzemeyi iki kategoride inceliyoruz: 1- Cildin kendi malzemesi, 2- Cildi yaparken kullanılan malzeme ve âlet.

1- Cilt Malzemesi: Diğer ciltlerde olduğu gibi, Anadolu Selçuklu ciltlerinde kullanılan malzemeler şunlardır:

a) Deri: Cilt kapaklarında koyun (meşin), keçi (sahtiyan) ve ceylan (rak) derisi kullanılmıştır. Anadolu Selçuklu ciltlerinde en çok kullanılan ise keçi derisidir. (sahtıyan)

Ciltlerde, derinin açık kahve, koyu kahve, kestane rengi tonları en çok kullanılan renk olup bunun yanında, sarıya yakın kahve, kızılaçalar kahve tonları da kullanılmıştır. Anadolu Selçuklu ciltlerinde kırmızı, vişne çürüğü, yeşil ve siyah renkli deriye hiç rastlanmaz.

Ciltlerin dış ve iç kapaklarında, istisnalar dışında aynı renk deri kullanılmıştır. Bilhassa iç kapaklarda deri o derece inceltilmiştir ki, konunun mütehassısı olmayan kişilerce kolaylıkla kağıt zannedilebilmektedir.

b) Murakka’ Mukavvâ: Anadolu Selçuklu ciltlerinde deri, mukavvâ üzerine kaplanır. Daha önceki dönemlerde ve ilk İslâm ciltlerinde olduğu gibi tahta kullanılmaz.[17]

Mukavvâ da şimdi olduğu gibi hazır halde bulunmaz, normal kalınlıkta kağıtların, suyunun bir düz, bir ters üstüste yapıştırılmaları ve iyice muşta ile döğülerek sıkıştırılmaları ile elde edilirdi. Hattâ bunların kullanılmış kağıtlardan yapılarak, hurda malzeme ile tasarruf edildiğini de yıpranmış kapakların altındaki mukavvâların üzerindeki yazılardan anlıyoruz. Kağıtların böylece yapılışına da “murakka mukavvâ ” denilmektedir.

Murakka’ mukavvâ’nın hazırlanmasındaki bir başka incelik de kağıtları yapıştıran maddenin içine, ileride kapları kurttan korumak için şap, tenekâr, tütün suyu gibi zehirli bir maddenin konmasıdır.[18]

c) İpek İplik ve İbrişim: Kitabın formalarını birbirine tutturmak için; kağıdın da âherli rengine uydurarak sarı renkli ipek iplikler kullanılmıştır. Kitabı daha çok sağlamlaştırmak için örülen şirâzede ise çok renkli ibrişimler kullanılmıştır.

d) Kakma Altın ve Zer-Mürekkep: Anadolu Selçuklu ciltlerini, önceki devir ve bilhassa Osmanlı ciltlerinden ayıran önemli özelliklerinden birisi, altının ancak kakma diyebileceğimiz bir teknikle kullanılmasıdır. Çünkü, ciltler üzerinde çok sık gördüğümüz, belli bir kalınlığı olan ve bazen düştüğü anlaşılan altınlı noktaları ancak bununla izah edebiliyoruz. Çünkü, bu altınlı noktalar fırça ile sürülmüş zer-mürekkepli süslemelerden çok farklıdır.

Anadolu Selçuklu son dönem ciltlerinde, kakma altın ve sürme altın, birlikte kullanılmış olup, son yıllara doğru sürme altın daha çok görülmektedir.

2) Cilt Yapımında Kullanılan Âletler: Anadolu Selçukluları’nın cilt yaparken kullandıkları âletleri şimdilik 3 kısma ayırabiliyoruz. Elimizde Anadolu Selçukluları’na ait olduğu bilinen bir âlet olmamakla birlikte, ciltlerin yapılışları incelendiğinde bu neticeye varılmaktadır.

a) Büyük Kalıplar: Bazı ciltlerde, bilhassa şemse, mikleb ve kapak içlerinde ” yekpâre ” dediğimiz büyük kalıplar kullanılmıştır ki bunu, aynı eb’ad ve motifin birçok ciltte görülüşünden anlıyoruz.

b) Küçük Kalıplar: Bunların bazılarına ” minik kalıplar ” da denilebilir. Bu kalıplar daha çok zencireklerde, bordürlerde, şemse motifi iç dolgularında, köşebentlerde, sertâb’ın muhtelif yerlerinde kullanılmıştır. Bunlar bazen müstakil olarak kullanıldığı gibi ekseriyetle aynı kalıbın yan yana, alt alta üst üste basılması şeklinde de kullanılmıştır.

c) Muhtelif Âletler: Cilt yapılırken kullanılan âletlere, zencirek çivisi, kör âlet, yekşâh, teber vs. gibi muhtelif isimler verilmektedir. Bu âletler daha çok kızdırılarak ve deri üzerine bu şekilde bastırılarak kullanılmıştır. Bunu, deri üzerinde sıcaklığın tesiri ile meydana gelen renk değişikliğinden anlamaktayız. Bu âletler, soğuk olarak da kullanılmıştır.

Bilhassa dış kapaklardaki hendesî ve rûmî desenler bu şekildeki âletlerle yapılmışlardır. Çünkü kapağın bütün yerlerinde kalıbın sağladığı standart ve yeknesaklığı görmek mümkün değildir. Simetrik motiflerdeki bu farklı durum daha bâriz olarak görülmektedir.

Bu âletler, çizgi, cetvel çekmek, basit motifleri yapmak, örgü ve geçmelerde kullanılmak üzere ayrı ayrı yapıldıkları gibi, bunların bir çoğu birbirinin yerine de kullanılmıştır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

  1. Zencireklerin kenarlarındaki cetvelleri çekmek, düz köşebentleri çekmek, hendesî ciltlerde yıldız ve yıldız kollarını yapmak için kullanılan, ucu kavisli, ucunda bir sap bulunan madeni âlet. Bu âletler, çizginin uzun, kısa oluşuna göre, küçük veya büyük olabilir. Biz bunu, bugün bile yaldız basmak veya soğuk cetvel çekmek için ciltçilikte kullanılan âletlerden anlıyoruz.
  2. Çok küçük çizgiler için ise ucu düz âletler kullanılmış olmalıdır. Bunun da muhtelif boyları- kullanıştaki pratiklik açısından-bulunsa gerektir.
  3. Balık pulu zemin dolguları için, ucu yarım daireden küçük, tepesi biraz sivrice şekilli metal âletler kullanılmıştır.
  4. İki, üç, dört, beş kademeli örgüler ve geçmeler için, uçları yarım daireden biraz fazla olan demir âletler kullanılmıştır.
  5. En incesinden en kalınına kadar muhtelif büyüklükteki noktalar için ucu sivri metal âletler kullanılmıştır.
  6. Zencirekleri oluşturmak için, yaklaşık 1 cm2 boyutundaki metal zencirek çivisi kullanılmıştır.
  7. Altın’ı parlatmak için mühre kullanılmıştır. Mühre pürüzsüz mermer veya taşlardır.

Teknik

Anadolu Selçuklu ciltlerinde aşağıdaki teknikler kullanılmıştır: 1-Baskı (pres) tekniği, 2-Kakma Tekniği, 3-Boyama Tekniği

1- Baskı Tekniğinde Değişik Uygulamalar görülmektedir:

a- Kalıpla Baskı Tekniği: Bu tarzda yekpâre veya parçalı kalıplar, çok defa ısıtılarak deri üzerine bir presle bastırılır. Bu kalıplarda motifler dişi olarak (negatif) olarak hazırlanır, böylece kapak üzerine motifler kabartma (erkek) olarak çıkarlar.

b- Küçük Motifli, Çiçekli Âletlerle Baskı Tekniği: Bu teknikte de küçük metal âletler deri üzerine bastırılarak veya küçük bir çekiçle hafifçe vurularak desenler çıkartılır. Baskı tekniğinde desenler altın yaldızsız, sade olarak kalırsa soğuk baskı, altın yaldızlı olursa sıcak baskı adını alır. Bu teknik bir Uygur tekniğidir.

2- Kakma Tekniği: Bu teknik Anadolu Selçuklu ciltleri geç dönemlerinde daha çok ve sık kullanılmıştır. Kakma Tekniği şöyle tatbik edilmiştir:

Tezhîbte kullanılan varak altın ve miksiyon için kullanılandan daha kalın levha halindeki altın; çok kuvvetli yapıştırıcı sürülmüş deri üzerine içi dolu veya boş bırakılan yuvarlak bir çelik kalem ile vurularak deriye âdetâ çakılır. Bu şekildeki uygulamada; altın kaldırıldığı zaman deride hafif bir çukurluk kalmaktadır.[19] Âletin çok keskin olması, çok hızlı vurulması, iyi yapıştırılamama ve yılların tahribi gibi sebeble de bu altınlar yer yer dökülmektedir.

3- Boyama Tekniği: Boyama Tekniğinde; boya kıvamına getirilmiş olan varak altın, fırça ile cetvel çekilir veya sürülür. Kuruduktan sonra mühre ile sürtülüp parlatılır.

Anadolu Selçuklu Cilt Sanatı’nda ilik dönemlerde sadece baskı tekniği kullanılırken, daha sonra kakma ve boyama teknikleri de kullanılmıştır.

Üslûp ve Kompozisyon Özellikleri

Anadolu Selçuklu ciltlerinde görülen üslûbun özelliklerini şöylece sayabiliriz:

  1. Bu ciltlerin en önemli özelliklerinden birisi; ön ve arka kapaklarda ayrı ayrı motifli şemselerin kullanılmasıdır. Meselâ; Ön kapakta rûmî’li bir tezyînât görülürken arka kapakta yuvarlak bir şemse kullanılmıştır. Gene tamamen geometrik, yıldızlı bir kapağıın arkası, yuvarlak vs. olabilmektedir.
  2. Bir başka önemli özellik, bir kapak, tam zeminli olarak yapılmışken diğerinin şemse tarzında yapılmasıdır.
  3. Tam zeminli ciltlerde istisnâlar dışında köşebent yoktur.
  4. Kapakları çevreleyen mutlaka bir zencirek veya bordür vardır. Bu zencirek ve bordür 1 ve 2 sıradan fazla da olabilmektedir.
  5. Mikleb genellikle yapılmıştır. Basen miklebsiz kapaklar da görülmektedir.
  6. Sertâb ilk devirlerde genellikle boş bırakılırken, daha sonraları tezyin edilmiştir.
  7. Anadolu Selçuklu ciltlerinde sırt daima düz’dür. Bombeli (kamburalı) cilte rastlanmaz.
  8. Geometrik tezyînât, dönemindeki diğer ciltlere göre daha girift ve sıktır.[20] Zemini tam olarak örten tezyînât’ta 6-8-10-12-16 kollu yıldızlar, bunların uzantılarından meydana gelen açık ve kapalı kollu yıldızlar ve çeşitli geometrik şekiller görülmektedir. Bu tezyînât tek merkezli olduğu gibi çok merkezli de olmaktadır. Bunlar kapak içlerinde nebâtî tezyînât ile içiçe olarak da kullanılmıştır.
  9. Anadolu Selçuklu Cildi’nin önde gelen alâmet-i fârikalarından birisi de iç kapaklardır. İç kapaklar deri ile kaplıdır ve umûmiyetle kabartmalı olarak ve rûmîlere bezenmiştir. Bu deri nâdiren boş bırakılmıştır. Buradaki rûmîleri, kıvrımdal, helezon ve yuvarlak formlar üzerinde, çok sık ve küçük veya çok iri hallerde görmekteyiz. İç kapaklarda, rûmîden daha az olmakla birlikte geometrik ve nebâti tezyînât görüldüğü gibi, bunların hepsinin birarada uygulanışına şahit olmak da mümkündür.
  10. Selçuklu Dönemi son zamanlarında, Beylikler Dönemi’nde ve nihâyet, Selçuklu üslûbu tesiri altındaki erken Osmanlı Dönemi’nde şemseler ovalleşmiş, uçlarına salbekler eklenmiştir.
  11. yüzyıl’da Anadolu’da Selçuklu üslûbu hakim olmuştur.[21] Anadolu Selçuklu cildi ile beraber, muasırı İlhanlı, Memlûk vs. cildi arasında bir kompozisyon birliği söz konusudur. Ancak, kompozisyon birliği içinde uygulamada farklılıklar mevcuttur. Anadolu Selçuklu cildinde kompozisyon ne olursa olsun, bir kapaktaki zencirek (bordür), köşebent, şemse iskeleti daima korunmuştur. Bu sadâkat içindeki tam zeminli, yuvarlak, dilimli yuvarlak, yıldızlı, dört kollu, beşgen, altıgen, sekizgen gibi şemseleri görmekteyiz.

Anadolu Beylikleri ve Erken Osmanlı devirlerinde de aynı kompozisyon bozulmamıştır.

Anadolu Selçuklu ve bu üslûbu taşıyan ciltleri yapan usta isimleri, ciltlerin köşebent içlerinde, şemse merkezinde, mikleb şemsesinde, sertâbda, köşebent önünde, zencirek kartuşunda ve kapak içlerinde görülmektedir. Bu imzâlar, çoğunlukla 4-6-11 mm. çapında yuvarlak mühürler şeklinde, ayrıca zencirek kartuşu içinde ve geç dönemlerde kapak içlerinde, daha iri yuvarlak ve diğer geometrik şekiller içinde yapılmaktadır. Ciltler üzerindeki en erken tarihli imzâ 1256 tarihli ve Topkapı Sarayı Müzesi III. Ahmet Kütüphanesi’ndeki 2334 numaralı yazmanın köşebentindeki “Mecdüddin” dir. Bu imzâlar, daha çok Anadolu ve Suriye’deki ciltlerde görülmektedir.[22] Bu ciltlerde, “İbrahim. Yusuf el-Konevî, Muhammed er-Reşîd, Sermedî, Esed, Hasan, Mücellid, el-Mağribî, Muhammed es-Seyyîd, Mahmûd, Emîn, Abdurrahman, Mecdüddin, Ahmed, Eyyûb, Hasbiyallah” şeklinde imzâlara rastlanmaktadır.[23] Ciltteki imzâlar 1434 yılında bile görülmektedir. Bazan aynı imzâ geniş bir zaman diliminde kullanılabilmektedir.

Araştırmalar sonucunda Selçuklu Cildi, bazı noktalarda muasırı diğer İslâm ülkeleri ciltleriyle bazı benzerlik göstermektedir. Ancak, taranan yayınlarda, geçmişten o günlere ulaşan ve anonimleşen bazı motifler dışında paralellikler de bulunmamaktadır.[24] 1970’li yıllara kadar yapılan diğer yayınlardaki Mısır, İspanya, Kuzey Afrika Cilt örneklerinin de Selçuklu Ciltleri ile paralellikleri bulunmamaktadır.[25] Ancak 1970’lerden sonraki yayınlarda[26] ise, ” Kur’ân ” ve ” İslâm ciltleri ” gibi genel başlıklar altında, Türk cildinden hiç bahsedilmemektedir. Bizim araştırmalarımızda tespit ettiğimiz örneklerin benzeri veya aynısı olan ciltlere, ” Mısır, Suriye veya Irak ”, Mısır, Suriye olabilir ” gibi muğlak ifadeler ve 1-2 hattâ 3 asır gibi bilimsel anlayış için çok geniş bir yelpâze kullanılmaktadır. Ayrıca, burada XIII. yüzyıl örnekleri çok nâdirdir, XIV-XV. yüzyıl örnekleri ağırlıktadır. Buradan iki önemli sonuç çıkmaktadır:

1- XIII. yüzyıl III. çeyreği ve öncesine ait örnekler Anadolu Selçuklu örneğidir.

2- XIII. yüzyılın II.yarısından itibaren görülen üslûb birliği, bilhassa Memlûk Devleti’nin 1250’de kurulması itibarıyla Anadolu Selçuklu Sanatı ve Cildinden mülhem olmalıdır. Çünkü, 1246 zelzelesinden sonra, zamanın Diyarbakır’dan sonra en büyük kültür ve sanat şehri olan Ahlat’tan

Kâhire’ye 12.000 aile göç etmiştir.[27] Bunlar içinde mutlaka, her sanat şubesinden yüzlerce usta, tabiatıyla mücellidler de bulunmakta olup, dolayısıyla Orta Asya’dan beri süzülüp gelen ve Anadolu Selçukluları ile daha da olgunlaşan cilt üslûbu buraya da taşınmış olmaktadır.

Ayrıca biliniyor ki, Memlûk Sultânı I. Baybars’ın 1277 yılında Anadolu’ya yaptığı bir seferden sonra Memlûk Sanatı’nda bazı Anadolu Selçuklu Sanatı izleri görülmeye başlanmıştır.

Ayrıca, Anadolulu gezgin mücellidlerin Memlûk ülkelerine gidip orada ciltler yaptıklarını ve bunun da Memlûklulara nispet edildiğini düşünmekteyiz.

XV. yüzyıldan itibaren Anadolu Selçuklu’nun son örnekleri ve Anadolu Beylikleri örnekleriyle paralellik arzeden örnekler de gene ısrarla Arap, İran, Mısır cildi olarak takdim edilmektedir. Meselâ; Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde bulunan ve Beylikler Dönemi’ne ait 3 Kur’ân cüzündeki 8 dilimli yuvarlak şemseli örneğin[28] çok benzeri XV. yüzyıl Kuzey Afrika ve Güney Arabistan cildi olarak takdim edilmiştir.[29]

Bu ve diğer eserlerdeki böyle örnekler çok fazladır.

Araştırmalarımızda ortaya çıkan 8 dilimli ve varyantları olan 10 ve 12 dilimli yuvarlak şemseli ciltler gösteriyor ki, bu üslûb, o asırda birden çok İslâm ülkesinde kullanılmaktadır.

Bu bilgilerin ışığı altında ortaya çıkan sonuç şudur:

Ortaçağ Türk-İslâm cildi, ciddî ve uzun araştırmalara muhtaç bir plâtformdur. Aynı üslûbu taşıyan Anadolu Selçuklu, İran, Suriye, Mısır ciltlerindeki örnekler sabırla incelenmeli, aralarındaki bazen çok bâriz, bazen çok küçük olan uygulama farklılıkları ortaya konulmalıdır.

O zaman “Ortaçağ İslâm Cildi” gibi oldukça yuvarlak olan ifadeler, yerini “Anadolu Selçuklu Cildi”, “Mısır-Memlûk Cildi”, “Tunus-Fas-Endülüs Cildi” hattâ “Karamanoğulları Beylikleri Cildi” gibi daha reel başlıklara bırakacaktır.

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Saim ARITAN

Selçuk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 7 Sayfa: 933-943


Kaynaklar:
♦ AĞAOĞLU, M., Persian Bookbindings of The Fifteenth Century, Michigan, 1935.
♦ AKAR A., KESKİNER C., Türk Süsleme Sanatlarında Desen ve Motif, İstanbul, 1978.
♦ AKSOY, Ş., “Kitap Süslemelerinde Türk Barok-Rokoko Üslûbi”, Sanat, S. 6, İstanbul, 1977.
♦ ARITAN, A. S., Konya Müzelerinde Bulunan Selçuklu Ciltlerinin Özellikleri, Konya, 1987, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi.
♦ ARITAN, A. S, Konya Dışındaki Müze ve Kütüphanelerde Bulunan Selçuklu ve Selçuklu Üslûbunu Taşıyan Cilt Kapakları, Konya, 1992, Basılmamış Doktora Tezi.
♦ ARITAN, A. S, “Anadolu Selçuklu Cilt Sanatı’nın Özellikleri”, I. ve II. Millî Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Semineri, Bildiriler, Konya, 1993.
♦ ARITAN, A. S, “Selçuklu Ciltlerinde İmzâlar”, I. Uluslar Arası Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Kongresi, Bildiriler, C. 1, Konya, 2001.
♦ ARITAN, A. S, “Selçuklu Cildi’nin Osmanlı Cildi’ne Etkileri”, Hacettepe Üniversitesi, V. Ortaçağ ve Türk Dönemi Kazı ve Araştırmaları Sempozyumu, Bildiriler, Ankara, 2001.
♦ ARSEVEN, C. E., Sanat Ansiklopedisi, C. 1, İstanbul, 1975.
♦ ASLANAPA, O., “Osmanlı Devri Cilt Sanatı”, Türkiyemiz, S. 38, İstanbul, 1982.
♦ ASLANAPA, O., “Türk Kültürünün Değerlendirilmemiş Kaynakları”, Türk Kültürü, S. 1, Ankara, 1962.
♦ BAKIRER, Ö., XIII. ve XIV. yüzyıllarda Anadolu Mihrâbları, Ankara, 1976.
♦ BAYRAM, S., “XIV. Asırda Tezhiplenmiş, Beylik Dönemine Ait Üç Kur’ân Cüzü”, Vakıflar Dergisi, C. XVI., Ankara, 1982.
♦ BERCHEM, M., ‘inscriptions Mobilières arabes en Russie”, Journal Asiatique, Vol. XIV., 1909.
♦ BİNARK, İ., Eski Kitapçılık Sanatlarımız, Ankara, 1975.
♦ BİNARK, İ., “Matbaacılığın Tarihçesi”, T. Küt. Der. Bül. C. VII., S. 2, Ankara, 1968.
♦ BİNARK, İ., “Türk Kitapçılık Tarihinde Cilt Sanatı”, F. Ü. Fırat Havzası Yazma Eserler Sempozyumu Bildirileri, Elazığ, 1987.
♦ BİROL, İ. A. -DERMAN Ç., Türk Tezyînî Sanatlarında Motifler, İstanbul, 1991.
♦ BOSCH, G., C. CARSWELL, C., PETHERBRİDGE, G., “İslamic Binding and Bookmaking”A Catalogue of an Exhibition, Chicago, 1981.
♦ BOTHMER, H. C. Graf Von Meisterwerke İslamischer Buchkunst Koranische Fund aus der Grossen Moschee in Sanaa, Yemen, 1987.
♦ BÜNGÜL, N. R., Eski Eserler Ansiklopedisi, C. 1, İstanbul,
♦ CAHEN, C., “The Empire of The Great Seljukids”, Prés Ottoman Turkey, Newyork, 1968. CRESWELL, K. A. C., “The Works of Sultan Bibars al-Bundukdârî in Egypt”, Bulletin de I’İnstitut Française d’ Archeologie Orientale T. XXVI’dan ayrı basım, Cairo 1926.
♦ CAHEN, C., İslamic Architecture in Egypt, Egypt an the Sudan. 8th. Ed. Leipzig, 1928.
♦ CAHEN, C., The Muslim Architecture of Egypt II. Ayyubids and Early Bahrite Memlûks (1171-1326), Oxford 1959.
♦ CUNBUR, M., “Kânûnî Devri Kitap Sanatı, Kütüphaneleri ve Süleymaniye Kütüphanesi”, T. Küt. Der. Bül., C. XVII, S. 3, Ankara, 1969.
♦ CUNBUR, M., “Türk Kitap Sanatlarına ve Minyatürlerine Genel Bir Bakış”, T. Kül. Der. Bül. C. XVII., S. 2, Ankara, 1968.
♦ CUNBUR, M., “Türklerde Cilt Sanatı”, Türk Dünyası El Kitabı, Ankara, 1976.
♦ ÇIĞ, K., Türk Kitap Kapları, İstanbul, 1971.
♦ ÇIĞ, K., “XVIII. Asır Lâke Müzehhiplerinden Ali el-Üsküdârî”, T. T. Ark. Etn. Der. S. V., İstanbul, 1949.
♦ DİMAND, M. S., A Handbook of Muhammedan Art, Chapter 5, Bokkbinding, Newyork, 1958. EBERHARD, W., Çin Tarihi, Ankara, 1947.
♦ ESİN E., “BİTİG: İlk Devir Türk Kitap Sanatları”, Kemal Çığ Armağan Kitabı, İstanbul, 1984. ETTİNGHAUSEN, R., Arab Painting, Geneva, 1977.
♦ ESİN E., “Foundation-moulded Leatherwork a Rare Egyptian Technique also Used in Britain “Studies in İslamic Art and Architecture in Honour of Prof. K. A. C. Creswell, London, 1965.
♦ ESİN E., “Near Eastern Book Covers And Their İnfluence on European Bindings”, Ars Orientalis, III, Baltimur 1959.
♦ ESİN E., “On the Cover of Morgen Manafî Manuscripts and Other Early Persian Bookbindings “Studie in Art and Literature for Bella da Costa Greene, Princeton, 1954.
♦ EVLİYA ÇELEBİ, Seyâhatnâme, C. IV, İstanbul, 1938.
♦ HALDANE, D.,”Bookbindings”, Encylopaedia İranica, C. IV, Newyork, 1990.
♦ HALDANE, D., İslamic Bookbindings, London, 1983.
♦ HALDANE, D., Sahhâfî ve Cilthâyi İslâmî, Terc. Hoşâzer Âzernûş, Tahran, 1366, s. 62.
♦ JAMES, D., Qur’ans And Bindings, London, 1980.
♦ KAFESOĞLU, İ., “Selçuklular”, İslâm Ans., C. X. İstanbul, 1966.
♦ KESKİNER, C., “Süsleme Sanatlarımızda Rûmî”, Antika, S. 39, İstanbul, 1988.
♦ KESKİNER, C., Türk Motifleri, İstanbul, 1990.
♦ LİNGS, M., SAFADİ, Y. H., The Qur’ân, London, 1976.
♦ LİNGS. M., The Quranic Art of Calligraphy and illumination, England, 1976.
♦ MARÇAİS, G., Sur les mosaïques de la Grande Mosquée de Cordoue”, Studies in islamic Art and Architecture in Honour of Prof. K. A. C. Creswell, London, 1965.
♦ MERİÇ, R. M., Türk Cilt Sanatı Tarihi Araştırmaları I, Vesikalar, Ankara, 1954.
♦ MERİÇ, R. M., “Türk Sanatı Tarihi Vesikaları”, Türk Sanatı Tarihi Araştırma ve İncelemeleri I, İstanbul, 1963.
♦ MUTLU, B., “Türk Cilt Sanatına Toplu Bakış”, Akademi, S. 5, İstanbul, 1966.
♦ MÜLAYİM, S., Anadolu Türk Mimârisinde Geometrik Süslemeler-Selçuklu Çağı-, Ankara, 1982.
♦ ÖCAL, O., Kitabın Evrimi, Ankara, 1971.
♦ ÖGEL, S., Anadolu Selçuklularının Taş Tezyînâtı, Ankara, 1987.
♦ ÖZERGİN, M. K., “Temürlü Sanatı’na ait Eski Bir Belge: Tebriz’li Ca’ferin Bir Arzı”, Sanat Tarihi Yıllığı VI, İstanbul, 1976.
♦ PEDERSEN, J., The Arabic Book, New Jersey, 1984.
♦ PETERSEN, T. C., “Early İslamic Bookbindings and Their Coptic Relation”, Ars Orientalis I, 1954.
♦ SAKİSİAN, A., La Miniature Persane du XII è Siècle, Paris, 1939.
♦ SARRE, F., Konya Köşkü, Çev. Şehâbeddin UZLUK, Ankara, 1967.
♦ STRZYGOWSKİ, J. “Türkler ve Orta Asya Sanatı Meselesi”, Türkiyât Mecmûası, C. III, (1926-1933), İstanbul, 1935.
♦ ŞEKER, M., “Anadolu’da Yazma Eser ve Kütüphanelerin Çok Oluşunun Sebebleri”, Diyanet Dergisi, C. XXV, S. 3, Ankara,
♦ TANINDI, Z., “Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde Ortaçağ İslâm Ciltleri “Topkapı Sarayı Müzesi Yıllığı, S. 4, İstanbul, 1990.
♦ TANINDI, Z., “1278 Tarihli En Eski Mesnevî’nin Tezhipleri”, Kültür ve Sanat, S. 8, Ankara, 1990.
♦ TANINDI, Z., “Karamanlı Beyliği’nde Kitap Sanatı”, Kültür ve Sanat, S. 12, Ankara, 1991.
♦ TANINDI, Z., “Seçkin Bir Mevlevî’nin Tezhipli Kitapları”, M. Uğur Derman 65. yaş Armağanı, İstanbul, 2000.
♦ ÜNVER, A. S., Doğudaki Kitap Süslerinden Bir Kısım Geçmeler Hakkında, (Arkitekt 11-12, 1946’dan ayrı baskı) İstanbul, 1947.
♦ ÜNVER, A. S., Selçuklularda ve Osmanlılarda Resim, Tezhip ve Minyatür, İstanbul,
♦ ÜNVER, A. S., Türklerde Resim, Tezhib ve Minyatür Tarihi (Orta Asya Kısmı).
♦ ÜNVER, A. S., “Anadolu Selçuklu ve Beğlikleri Kur’ân-ı Kerîm Hattatları ve Tezyînatı Üzerine”, VI. Türk Tarih Kongresi, Bildiriler, Ankara, 1967.
♦ ÜNVER, A. S., “Anadolu Selçukluları Kitap Süsleri ve Resimleri”, Atatürk Konferansları V, 1971-72, Ankara, 1975.
♦ VON le COQ, A. C., Arşiv für Buchbinderei, Berlin, 1913. X. Jahrgang, Heft III.
♦ ZEYNEDDİN, N., Musavveru’l Hatti’l-Arabî, Bağdâd, 1968.
Dipnotlar :
[1] Celâl Esat Arseven, Sanat Ansiklopedisi, C. 1, İstanbul, 1975, s. 341ç
[2] A.g.e., s. 343.
[3] Wolfram Eberhard, Çin Tarihi, Ankara, 1947, s. 221.
[4] İsmet Binark, Eski Kitap Sanatlarımız, Ankara, 1975, s. 3-4.
[5] Emel Esin, ” BİTİG: İlk Devir Türk Kitap Sanatları ”, Kemal Çığ Armağan Kitabı, İstanbul, 1984, s. 113 ve 120 (Resim: 1, Uygur başkenti Hoço’da, Mani dinine ait VIII-IX. asırlardan tapınakta (Grünvedel, K. ) bulunan cilt kalıntısı Berlin Dahlem, Statliche Museen, Preussischer Kulturbesitz, Turfan Sammlung, III 6268; (Resim: 2, A Von le Coq, Chotscho, Berlin, 1913, s. 8).
[6] Bu ciltleri A. Von le Coq (Chotscho, Archiv fur Bunderei, Berlin 1913, X. Jahrgang, Heft III, 8) VI. IX. yüzyıllar arasına; Emel Esin (” BİTİG: İlk Devir Türk Kitap Sanatları ”, Kemal Çığ Armağan Kitabı, İstanbul, 1984, 113 ve120), VIII-IX. yüzyıllara; İsmet Binark ise (” Türk Kitapçılık Tarihinde Cilt Sanatı ”, F. Ü. Fırat Havzası Yazma Eserler Sempozyumu Bildirileri, Elazığ, 1987, 92) VII. yüzyıla tarihlemektedir.
[7] Mehmet Ağaoğlu, Persian Bookbindings of The Fifteenth Century, Michigan, 1935, s. 1.
[8] Oktay Aslanapa, “Türk Kültürünün Değerlendirilmemiş Kaynakları”, Türk Kültürü, S. 1, Ankara, 1962, s. 39-40.
[9] Kemal Çığ, Türk Kitap Kapları, İstanbul, 1971, s. 7.
[10] A. Süheyl Ünver, “Anadolu Selçuklu ve Beğlikleri Kur’ân-ı Kerîm Hattatları ve Tezyînatı Üzerine “, VI. Türk Tarih Kongresi, Bildiriler, Ankara, 1967, s. 131-132.
[11] Bu konuda daha geniş bilgi için bknz., Ahmet Saim Arıtan, Konya Müzelerinde Bulunan Selçuklu Ciltlerinin Özellikleri, Konya, 1987, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi.
[12] Kemal Çığ, a.g.e., s. 11.
[13] Arabesk’in menşeinin Arapların değil, Ortaasya Türk Sanatı olduğunu J. Strzygowski şöyle ifade eder: Bilumum şimâl ve göçebe kavimlerinde olduğu gibi, Türk Sanatı’nın esâsî şekli hendesî’dir. İslâm Sanatı’na “Arabesk” i getirenler, Araplar olmayıp Türklerdir. Bu tarz, Arnavut hazînesinden ve bilhassa bu hazinenin altın ziynet eşyasından pekiyi tanıdığımız fârıkavî kesâfeti hâiz palmetleri hâvî nihayetsiz hendesî helezonlardır. Tulunların ziynet eşyası gösteriyor ki, helezon, Türkler’in en çok sevdikleri bir biçimdir. Meydana çıkarılan Arnavut hazinesi bunu teyit etmektedir. Fazla bir isti’câl ile “Arabesk” tesmiye edilen sanat eserlerinin, eski Türk menşeinden olduğu ve daha evvel, muahhar Helenizm ve Hıristiyan sanatında izleri mevcut olmadığına göre, İslâmiyet vasıtasıyla bütün dünyaya nakledildiği muhtemel telâkkî edilmektedir. ” (Bkz. Strzygowski, Josef, “Türkler ve Orta Asya Sanatı Meselesi”, Türkiyât Mecmâası, C. III (1926-1933) İstanbul, 1935, s. 31 ve 37)..
[14] Semra Ögel, Anadolu Selçukluları’nın Taş Tezyînâtı, Ankara, 1987, s. 124 ve 146.
[15] Azâde Akar-Câhide Keskiner, Türk Süsleme Sanatlarında Desen ve Motif, İstanbul, 1987; İnci Ayan Birol-Çiçek Derman, Türk Tezyini Sanatlarında Motifler, İstanbul, 1991, s. 179.
[16] Cahide Keskiner, Türk Motifleri, İstanbul, 1990, s. 68.
[17] Kemal Çığ, a.g.e., s. 7.
[18] Kemal Çığ, a.g.e., s. 9.
[19] Bu şekildeki yapıştırma altını, tezhîbte de görmekteyiz (Bknz., A. Süheyl Ünver ” Doğudaki Kitap Süslerinden Bir Kısım Geçmeler Hakkında ”, Arkitekt, S. 11-12’den ayrı baskı, İstanbul, 1947, s. 8.
[20] Müjgân Cunbur, ” Türklerde Cilt Sanatı ”, Türk Dünyası El Kitabı, Ankara 1976, s. 679-680.
[21] Oktay Aslanapa, ” Osmanlı Devri Cilt Sanatı ”, Türkiyemiz, S. 38, İstanbul, 1982, s. 12.
[22] A. Süheyl Ünver, ” Anadolu Selçukluları Kitap Süsleri ve Resimleri “, Atatürk Konferansları V, 1971-72, Ankara, 1975, s. 79.
[23] Daha geniş bilgi için bknz; Ahmet Saim Arıtan “Selçuklu Ciltlerinde İmzâlar”, I. Uluslar Arası Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Kongresi, Bildiriler, C. I, Konya, 2001, s. 29-42 ve 511-518.
[24] K. A. C. Cresswell ” The Works of Sultan Bibars al-Bundukdârî in Egypt ”, Bulletin de I’İnstitut Française d’ Archeologie Orientale T. XXVI’dan ayrı basım, Cairo 1926, s. 129-193; İslamic Architecture in Egypt, Egypt an the Sudan. 8th. Ed. Leipzig, 1928; The Muslim Architecture of Egypt II. Ayyubids and Early Bahrite Memlûks (1171-1326), Oxford 1959; Richard Ettinghausen, ” Foundation-moulded Leatherwork a Rare Egyptian Technique also Used in Britain ” Studies in İslamic Art and Architecture in Honour of Prof. K. A. C. Creswell, London, 1965, s. 63-71; Georges Marçais, ” Sur les mosaïques de la Grande Mosquée de Cordoue ”, Studies in İslamic Art and Architecture in Honour of Prof. K. A. C. Creswell, London, 1965, s. 147-165..
[25] Richard Ettinghausen, ” Near Eastern Book Covers And Their İnfluence on European Bindings ”, Ars Orientalis, III, Baltimur 1959, s. 113-131; R. Ettinghausen, Arab Painting, Geneva, 1962. ; ” On the Cover of Morgen Manafî Manuscripts and Other Early Persian Bookbindings ” Studie in Art and Literature for Bella da Costa Greene, Princeton, 1954; Nâci Zeyneddin, Musavveru’l Hatti’l- Arabî, Bağdad, 1968, s. 276; T. C. Petersen ” Early İslamic Bookbindings and Their Coptic Relation ”, Ars Orientalls I (1954).
[26] G. Bosch, C. Carswell, G. Petherbridge, ” İslamic Binding and Bookmaking ” A Cataloque of an Exhibition, Chicago, 1981; David James, Qur’ans And Bindings, London, 1980; Qur’ans of the Mamlûks, London, 1988; Martin Lings, and, Y. Hamîd SAFADİ, The Qur’ân, London 1976; M. Lings, The Quranic Art of Calligraphy and İllumaniton, England 1976; Hayward Gallery, Teh Art of İslâm, Great Britain, 1976; Duncan Haldane, İslamic Bookbindings, London, 1983; Johannes Pedersen, The Arabic Book, Nex Jersey 1984; H. C. Graf Von Bothmer, Meisterwerke İslamischer Buchkunts Koranische Fund aus der Grossen Mosche İn Sanaa ”, Yemen 1987; Duncan Haldane, ” Bookbindings ”, Encylopaedia İranica, C. IV, Newyork 1990, s. 363-365.
[27] Evliya Çelebi, Seyâhatnâme, C. IV, İstanbul, 1938, s. 138-139.
[28] Sadi Bayram, “XIV. asırda Tezhiplenmiş Beylik Dönemi’ne Ait Üç Kur’ân Cüzü”, Vakıflar Dergisi, C. XVI, Ankara, 1982, s. 144-154.
[29] Duncan Haldane, Sahhâfî ve Cilthâyi İslâmî, Terc. Hoşâzer Âzernûş, Tahran, 1366, s. 62.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.