Tespit edilen bir başlangıca göre, zamanı gösteren alet olarak tanımlanan saat; güneş, kum, yağ ve su ile işleyen en ilkel şekliyle, M. Ö. 3000-2000 yıllarında Mezopotamya, Mısır, Hindistan ve Çin’de kullanılmıştır.[1] Bunlardan en yaygını güneş saatleridir. Güneş saatlerinin, Akdeniz Havzası, Mısır ve Mezopotamya gibi güneş ışığının bol göründüğü orta kuşakta çıkıp geliştiği düşünülmektedir Güneş saatleri, özel olarak hazırlanmış bir mil gölgesinin, güneşin görülen hareketine uygun olarak, yine özel olarak hazırlanmış mermer, taş veya madeni bir zemin (kadran) üzerindeki hareketlerine göre vaktin tayinine yarayan cihazlar olarak tarif edilmektedir.[2]
Romalıların da güneş saati yaptıklarını bilmekteyiz. Ne var ki bunların hiçbiri İslâm güneş saatleri kadar teferruatlı ve hassas değildir. İslâmiyet ile birlikte oruç ve beş vakit namazın emredilmesi, üstelik bu ibadetlerin vakitle sıkı sıkıya bağlı olması Müslümanları, bilhassa öğle, ilkindi ve şafak vakitlerinin başlaması ve bitmesi anlarını tespit etmeye sevk etmiştir. Diğer dinlerde pek vurgulanmayan özellikten dolayı, güneş saatleri İslam ülkelerinde daha teferruatlı ve hassas imal edilmiştir.[3]
Güneş saatleri Anadolu Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde de gelişimini sürdürerek varlığını 20. yy. başına kadar devam ettirmiştir.
Zamanın tayini yalnız güneş saatlerine münhasır değildi; onunla paralel bir gelişme gösteren Astrolab ve Rubu tahtasıyla da zamanı ölçmek mümkündü. Mekanik saatlerin temelini oluşturan, güneş, kum, yağ ve su saatleriyle Rubu Tahtası ve Astrolap Aletleri yerini zamanla daha gelişmiş mekanik saatlere bırakmıştır.
Gelişmiş bir saat hakkında en eski bilgiyi, Einharat’ın Annales’in 806-807 senesinde, Alman İmparatoru Büyük Karl’a (Charlemagne) çok güzel bir su saati götürdüğü yazılıdır.[4] Saatler hakkındaki en eski ve önemli kaynak, Diyarbakır’da Artuklu hanedanına 25 yıl hizmet eden, İsmail b. El-Razzaz El-Cezeri’nin, 1205, 1206 da yazmış olduğu “Kitab fi Ma’rifet El-Hıyel El-Hendesiye” adlı kitabıdır.[5] El Cezeri, bu minyatürlü eserinde, gayet ustaca yapılmış maymun, fil, cellat, yazar ve davulcu gibi su saatleri ve mekanik aletlerin yapılışını ayrıntılı olarak kaydeder.
Osmanlılar döneminde, mekanik saatler ve saat yapımına dair bilinen ilk çalışma, III. Murat’ın (1574-1595) zamanında, İstanbul’da devrinin en önemli rasathanelerinden birini kurup onu en modern aletlerle donatan Takiyüddin’in (1526-1585) kaleme aldığı, “Alat-ı Rasadiye Li Zic-i Şehinşahiye, Sidret Ül-Münteha ve Mekanik Saat Konstrüksüyonuna Dair En Parlak Yıldızlar” adlı üç ayrı eseridir. Bu eserlerden birincisinde (Alat-ı Rasadiye’de) dokuz aletten söz edilir ki, sonuncusu bir saattir.[6]
Saatler hakkında sonuç olarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; saatlerin gelişiminde İslâm medeniyetinin payı büyüktür.
Saatleri fonksiyonları bakımından 3 gruba ayırmak mümkündür.[7]
1- Cep Saatleri, 2- Ev Saatleri, 3- Kule Saatleri.
Şehirleri ve kasabaları süsleyen birer anıt ve sembol olan saat kuleleri, kentin en yüksek tepesine ya da her yerden görülebilen meydanlara dikilirdi. Bu yapılar mevkilerine göre üçe ayırabiliriz.
1- Meydanlarda yer alanlar, 2- Yamaç ve tepelerde yer alanlar, 3- Bir yapı üzerinde yer alanlar.
Şark alemi saati geliştirme şerefine hak kazanmışsa da, kule saati yapma geleneği Batılılarca gerçekleştirilmiştir. Tarihleri çok eskidir. Avrupa’da XIII. yy.’dan itibaren bu saatler kilise ve saray kulelerinde görülmeye; XIV. yy.’da Astronomik sanatsal saatler kullanılmaya başlanmıştır. İtalya’da De’Dondi’nin 1348 ile 1362 seneleri arasında ve Fransa’da Henri de Vick’in Fransa Kralı V. Charles için 1360’ta inşa etmiş oldukları saatler bunların ilk örnekleridir.[8]
Saat kulesi yapma geleneği Avrupa’da XIV. yy’da yaygınlaşmışsa da, Osmanlı topraklarına, Kienitz’e göre, Kanuni Sultan Süleyman döneminden (1520-1566) hemen sonra, XVI. yy.’ın sonlarında girdiği kabul edilir.[9] Kienitz’in bu fikrini, XVI. yy.’da yapılan Banyaluka Ferhat Paşa Camii Saat Kulesi (1577)[10] ve Üsküp Saat Kulesi destekler, 1573 yılında Üsküp’e gelen seyyah Filip Difren- Kane saatin her saat başı “Fransız usulü” çaldığını belirtir.[11] Ayrıca, 1593’te Üsküp’ü gezen bir Türk yazarı, şehirdeki saat kulesini gavurların (dinsizlerin) binaları arasında saymıştır.[12] Bu tarihten 67 yıl sonra, 1660-1661’de Üsküp’e gelen Evliya Çelebi’de saat kulesinden söz eder.[13]
Saat kulesi yapma geleneğinin Osmanlı topraklarına XVI. yy. sonlarında yayıldığı fikrini iki seyahatname daha destekliyor; 1535-1555 tarihleri arasında Osmanlı topraklarında bulunan Seyyah Hans Dernschwam, “burada ne bir kilise çanı ne de kule saati vardı.”[14] diye yazmaktadır. 1 Haziran 1960’ta I. Ferdinant’ın elçisi olarak Kanuni’ye gönderilen Ogier Ghiselin Von Busbeck ise, “hiçbir millet başkalarından gördükleri faydalı şeyleri Türkler kadar benimsemez ve ondan yararlanmaz.” diyerek saat kulesinin Osmanlılarda bulunmadığından şaşkınlıkla söz eder.[15]
XIV. yy. başlarında Avrupa’da ortaya çıkan saat kuleleri yapma geleneğinin Osmanlı topraklarına, XVI. yy. sonlarında girdiğini ve XVIII. yy.’dan sonra yaygınlaştığını belirtmiştik. Avrupa’dan bu kadar geç bir tarihte Anadolu’da yayılmasını birkaç nedene bağlayabiliriz. Bunların en başında, muvakkithanelerin bulunması gelir. İslam ülkelerinde erken tarihlerden beri bulunduğu anlaşılan muvakkithaneler, saat ayarının yapıldığı ezan ve namaz vakitlerinin halka duyrulduğu yerlerdi. Namaz vakitleriyle günün beş vaktinde saatin halka ezanla duyrulmasıdır.[16] İkinci nedeni, kule saatlerinin, iki saatten başlayıp en dakik olanlarında bile, günde yarım saate yakın bir hata görülür. Fakat bunu telafi etme çabaları ile karşılaşılmamıştır. Bilindiği gibi akşam namazı ile yatsı arasında, en kısa günde 120 dakikalık bir ara vardır. Böyle bir saatle faaliyet bulunulursa iki namaz süresinin birbirine karışması ihtimali vardır.[17] Diğer bir nedeni de; İslam ülkelerinde namaz vakitleri gerçek güneş saatine göre düzenlenmiş ve ayrıca alaturka saat adı verilen bir düzen kullanılmıştır. Bu düzene göre güneş battığı anda alaturka saat tam onikiyi gösterir. Mekanik saatler ise tanımlanan ortalama güneş saatine göre çalışırlar. Şu halde ortalama güneş saatine göre çalışan saati, alaturka saate göre çalıştırmak için, her gün güneşin batışında saati on ikiye ayar etmesi gerekir ve bu iş e vde kullanılan mekanik saatlerde kolayca yapılır. Halbuki kule saatlerini her gün güneş batışına göre ayar etmek kolay bir yol değildir. Yabancıların yazdığı gibi, kule saatlerinin kullanılmaması, ezana ve müezzinlerin aleyhine bir durum görülmesinden kaynaklanmamaktadır. O dönemde kule saatlerin kullanılması, yaşamı düzenleyecek pratik bir yol değildi.[18]
XVI. yy.’ın sonlarında Osmanlı hayatına giren saat kulesi yapma geleneği, XVIII ve XIX. yy.’da batıdan doğuya doğru giderek artmıştır. Saat kulelerinin Anadolu’nun içlerine kadar yayılmasının en kuvvetli sebebi ise, II. Abdülhamit’in tahta çıkışının 25. seneyi devriyesinde (1901), valilere saat kulesi yapımıyla ilgili gönderdiği fermandır.[19] Anadolu saat kuleleri üzerine yaptığımız araştırmada 60’a yakın ayakta, 25’e yakın da yok olan saat kulesi belirledik.[20]
Saat kulelerinin ortak özellikleri şöyle sıralanabilir; saatler her saat başı saat sayısı kadar veya saat başı tek vuruş yapacak şekilde imal edilmişlerdir. Bazı saatler her saat başı saat sayısına ilave olarak her yarım saatte çalarlar veya çeyreklerde tek, buçuklarda çift, üçüncü çeyrekte üç ve saat başlarında da saat sayısı kadar çalanlar da vardır. Bazılarında ise, her saat başındaki vuruşlar bir-iki dakika ara ile tekrar edilir. Büyük ağırlıklarla çalışan saatler, özelliklerine göre, haftalık onbeş günlük veya aylık olarak kurulabilir. Her kulenin bir veya daha çok saat kadranına ve çana sahip olması, bir başka ortak özelliktir.
1926 yılında miladi yıl ve alafranga saat uygulamasından sonra, saatler bu esasa göre ayarlanarak, Ezani saat sistemi kaldırılmıştır. 1928’de Latin harf ve sayılarının kabulü üzerine, bazı kulelerde saat kadranlarının bir Latin, diğeri Arap rakamlarıyla muhafaza edilmişti.
Bu yapılar zamanı gösteren aletleri taşımaları yanında; kaidelerindeki çeşmelerle sebil; muvakkithane görevlerinin yanı sıra yangın kulesi ve sisli puslu havalarda yön gösterici, ayrıca bazılarının üzerinde taşıdıkları (rüzgargülü, barometre gibi) değişik hava olaylarını ölçen aletler taşımasıyla da, çok fonksiyonlu yapılar olarak kullanılmışlardır.
Saat kulelerinin diğer bir görevi de, din ve devlet işlerinin ayrılmasına, Devlet Dairelerinin ezani saat yerine, Batı’da olduğu gibi güneş saatiyle çalışma (mesai) düzenine girmesine neden olmuştur.
Zamanın mimari geleneğini (Barok, Rokoko, Ampir, Eklektik ve Neoklasik Üslup) iyi bir şekilde yansıtan saat kuleleri, genel olarak sade taş yapılardır.
Türk toplumu saat kulelerinin faydalarına o kadar inanmıştır ki, Alaca, Boyabat, Çerikli, Gerze, Karabük, Siirt-Aydıncık, Şefaatli, Yerköy ve Yozgat Bahadın ilçelerinde saat kulesi yaparak bu geleneğin günümüzde de devam ettiğini göstermiştir. En güzel örneklerini İstanbul’da gördüğümüz saat kulelerinden Anadolu’daki birkaç örneğe bakalım.
Saat Kulesi, Ulu Camii Mahallesi’nde, Hükümet Caddesi üzerindedir. Kitabesi yoktur. Adana Valisi Abidin Paşa[21] tarafından 1882 yılında yaptırılmıştır. Zamanın Belediye Reisi Hacı Yunus Ağa’nın da büyük emeği vardır. Fransız işgali sırasında Ermeniler tarafından tahrip edilmiş, 1925 yılında Almaya’dan bir makine getirtilerek yerine konmuştur.[22]
Kule, tuğladan kare prizma şeklinde, 35 m.’ye yakın yüksekliktedir. Bir o kadar da temel derinliği olduğu söylenir. Kulenin üzerine çıkan ve temele inen bir merdiveni vardır. En üstte çanın asıldığı baldaken şeklinde köşkü bulunur. Baldakenin örülen dört bir tarafında saat kadranları yer alır (Fotoğraf: 1).
Saat, her yarım ve tam saatlerde çalar, daireler ve resmi görevliler buna göre işe başlar ve bitirirdi. Zamanın şairlerinden Fani Efendi, kuleyi şu dörtlükle anlatır.[23]
“Bir muazzam eserdir ki, misli yok, naziri yok
Zahiren saat çalar, manen hükümet seslenir.
Ol Abidine eyler dua;
Çünkü, andan rûz-û şeb vakt-i ibadet seslenir.”
Ankara Saat Kulesi
Ankara Dış Kalesi’nin Hisar Kapısı üzerinde yer alır. (Fotoğraf: 2 .) Kuzeydeki dikdörtgen giriş kapısı üzerinde kitabesi vardır.
- Sultan-ı zaman Hazret-i Abdülhâmid Hân-ı Sani asr-ı cihanbanilerinde
- Vali-î vel asan-ı vilayet devletlû Sırrı Paşa’nın asar-ı Himmet-i
- Ve izzetlü el Hac Süleyman Refik Efendi nezaretiyle işbu saat vaz kılındı, sene 1302.
Kule, Ankara Valisi Sırrı Paşa’nın[24] gayretleri, Hacı Süleyman Refik Efendi’nin gözetiminde 1884’te yapılmıştır.
Kule, köşeleri dar, kenarları geniş, sekizgen gövdeli ve 9 m. yüksekliktedir. Güneybatıya, şehre bakan cephesinde 1 m. çapında bir saat kadranı yer alır. Çanının üzerinde Louis Edel tarafından 1884’te, Strasburg’da yapıldığı yazılıdır.
Saat kulesinin ismine ilk defa Rumi 1308-1309 tarihli Ankara Salnamesi’nde rastlanmaktadır.[25]
1977 yılına kadar hiç durmadan çalışan saat, bakımsızlıktan ötürü bugün çalışmamaktadır.
Saat Kulesi, şehrin merkezinde, Belediye Parkı içindeki bir yamaç üzerinde yer alır. Giriş kapısı üzerindeki Türkçe kitabeden, yapının 1827’de Silistre Valisi Giridizade Mehmet Paşa[26] tarafından, Galata Kulesi’nin bir benzeri olarak yapıldığı ve 1897 depreminde yıkıldığı ve Mutasarrıf Ömer Ali Bey tarafından bugünkü kulenin inşa edildiği yazılıdır.
Saat Kulesi, kesme taştan yapılmış, kare prizma (2×2 m.) şeklinde, yaklaşık olarak 20 m. yüksekliktedir. Enine iki sıra silme gövdeyi üçe böler. Geniş olan orta bölümde, ‘S’ şeklindeki küçük konsollar üzerine oturan dört bir tarafta birer balkon ve ince uzun dikdörtgen pencereler yer alır (Fotoğraf: 3). Üst bölümde, her cephede, yuvarlak kadranlı birer saat bulunur. En üstte ince ahşap direkler üzerine oturan soğan başı şeklinde kubbeli bir köşkü vardır. Kulenin 1325 tarihli Hüdavendigâr Salnamesi’nde[27] ve Ircica Arşivi’nde[28] fotoğrafı vardır. Her iki resim ile bugünkü görüntüsü arasında hiçbir fark yoktur.
Bayburt Saat Kulesi
Kule, şehrin meydanındadır. Saat kulesi, belediyece 30 Ekim 1923’te yapımı için karar alınmış, 29 Ekim 1924’te bitirilmiştir.[29] Kulenin inşasına Tabur Köylü Muhittin Usta başlamış, Rizeli İbrahim Usta bitirmiştir.
21 m. uzunluğunda, minare görünüşündeki kule, çokgen kaideli, armudi pabuçlu, sekizgen gövdeli ve şerefelidir. Şerefe üzeri uzatılarak üzeri kubbeyle örtülü baldaken şeklinde bir köşk elde edilmiştir. Batıya açılan yuvarlak kemerli bir kapısı vardır (Fotoğraf: 4).
İzmit (Kocaeli) Saat Kulesi
Bugünkü tren istasyonunun kuzeydoğusundaki tepe üzerinde yer alan saat kulesinin, üç tarafındaki sebillerin alınlığında ve kapı üzerindeki çok zor okunan kitabeleri vardır. Bunlardan batı taraftakinde “1318 Belediye etti inşa bu kule ile çeşme-i Seyyit Kamariye” yazılıdır. Orta katta, her cephede yuvarlak kartuşlar içinde, yarısı silinmiş II. Abdülhamit’in tuğrası görülür. Kule, 1902-1903 tarihinde, İzmit Mutasarrıfı Musa Kazım Bey tarafından, Mimar Vedat Bey’e yaptırılmıştır.[30] Giriş kapısının yanındaki Türkçe kitabeden, kulenin 1970’te Seka tarafından restore edildiği anlaşılıyor.
Köşeleri çifter sütunlu, kenarları sebilli kare kaidelidir. Sebiller, silmeli basık yuvarlak kemerli niş şeklindedir. Profilli birer teknesi bulunur. Sebilli kaide üzerinden yükselen, köşeleri pahlanmış, kare prizma gövde yer alır. Kaide ile gövde arasında balkon vardır (Fotoğraf: 5).
Gövde enine üç silmeyle dört kata bölünmüş, üzeri piramidal külahla örtülmüştür. Geniş saçaklı külahın altında, dört yönde yuvarlak birer saat kadranı yer alır. Çeşme üzerinde, köşelerde ve gövdedeki pencere üzerinde Neo-Klâsik üsluplu süslemeler görülür.
Merzifon Saat Kulesi
Saat Kulesi, şehrin merkezindeki, Çelebi Mehmet’in emriyle, Mehmet Memiş Oğlu Ebubekir tarafından, 1866’da Amasya Mutasarrıfı Ziya Paşa[31] tarafından yaptırılmıştır.[32]
Taç kapı üzerinden yükselen, silindirik gövdeli, tuğladan yapılmış minareyi andıran saat kulesinin petek kısmı ahşaptandır. İki katlı peteğin köşeleri pahlanmış prizma şeklindedir. Her yüzünde yuvarlak kadranlı birer saat yer alır (Fotoğraf: 6). Üzeri kubbeyle örtülüdür. İkinci katın dört yüzünde çanın sesinin iyi duyulabilmesi için yuvarlak kemerli birer pencere açılmıştır.
Safranbolu Saat Kulesi
Saat Kulesi, şehrin kale mevkiinde, her yönden görülebilen, yaklaşık 8-10 m. yükseklikte, kare prizma gövdelidir (Fotoğraf: 7). Şehre bakan yüzünde yuvarlak kadranlı bir saat yer alır. Üstte her cephede dikdörtgen ikişer pencere bulunur. Üzeri kırma çatıyla örtülüdür.
Kulenin kim tarafından ve ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Halk arasında İzzet Mehmet Paşa tarafından yaptırıldığı söylenir. Sadrazam İzzet Mehmet Paşa’nın, 1796 tarihli vakfiyesinin Türkçe çevirisinin 17. sayfasında, “Zeferanbolu Kasabası’nda kain Camii Şerifi mezkur derununda vaz’eylediğim iyad tabir olunur bir kebir saat ile kasaba-i mezbure kal’asına müceddeden vaz olunması irade olunan diğer bir kebir saatin lede’l-iktiza ta’mir ve termimleri içün saatçilik fenninde mahir ve mikate alim bir kimse saatçi tayin olunup beher yevm vakt-i gurubde zikr olunan saatleri kurub ve lede’l-hace tamir ve termim dahi idüp galle-i vakfı mezkurumdan yevmi on beş akçe vazifeye mutasarrıf ola….”[33] verilen bilgilerden kaledeki saat kulesine yeniden konulmak üzere bir saat alındığını, bu saatlerin ayar ve bakımlarıyla, saatçilik mesleğinden anlayan birinin tayin edilmesini öğrenmekteyiz.[34]
Sungurlu Saat Kulesi
Şehir merkezindeki kule, 1891 yılında Kaymakam Çapanoğlu Ahmet Edip Bey tarafından yaptırılmıştır.[35] Mimarı Yozgat Saat Kulesi’ni yapan, Yozgatlı Şakir Usta’dır.
Yapı, kare prizma gövdelidir. Gövde, silmelerle sekiz kata bölünmüştür. İkinci kat hariç her katta yuvarlak kemerli küçük pencereler yer alır. Kesme taştan yapılan kulenin en üst katında, dalgalı saçaklı ahşap bir köşk, onun altında, dört yönde yuvarlak saat kadranı ve onun da altında, demir parmaklıklı balkon bulunur (Fotoğraf: 8). Saatler 50 kg’lık kovalarla çalışırdı. Bugün elektronik bir mekanizmaya bağlanmıştır. Kule’ye, kuzeye açılan yuvarlak kemerli kapıdan, ahşap merdivenlerle çıkılır.
Saat mekanizmasını Çorumlu İbrahim Usta isminde birisinin yaptığını, çanını, Amasya’da görev yapan bir Alman Konsolos tarafından hediye edildiği söylenir.
Yozgat Saat Kulesi
Yapı şehrin merkezinde yükselen kare prizma gövdeli uzun bir kuledir (Fotoğraf: 9). Kuleyi, Tevfikizade Ahmet Bey, Belediye başkanlığı sırasında yaptırmıştır. Mimarı Şakir Usta’dır.[36] Kulenin yapılışıyla ilgili yayınlarda 1897 ve 1908 olmak üzere iki tarih verilir. F. Koç saat kulesinin 1897 tarihinde, yaptırıldığını kitabında yazar.[37] Diğer yayınlarda ise, 1908 tarihinde yaptırıldığı belirtilir.[38] Biz saat kulesinin banisi Tevfikizade Ahmet Bey’in 1897-1898 ve 1908-1909 tarihleri arasında iki defa belediye başkanı olduğunu[39] ve kuleyi yapan ustanın da Şakir Usta olduğunu biliyoruz. Şemseddin Sami’nin 1898-1899 tarihli Kâmusü’l Alâm’da saat kulesi’nden bahsedilmez bununda nedeni; Yozgat’taki eserlerin tümü, yani köprüler ve çeşmeler de yazılmamış veya bu tarihte tamamen bitirilememiş ya da yazılması unutulmuş olabilir.[40] 1902-1903 tarihli Ankara Salnamesi’nde de Yozgat’taki eserler tek tek sayıldığı halde saat kulesinden bahsedilmez.[41] 1902-1903 tarihli Ankara Salnamesi’nde yazılmamasının nedeni ise, bu salnamede de eserler tek tek verilmemiştir. Bunun için saat kulesi de yazılmamış olmalıdır. 1907-1908 tarihli Ankara Salnamesi’nde saat kulesinden ayrıntılı bir şekilde bahsedilir.[42] Burada da dikkatimizi şu çekmektedir. Eğer saat kulesi 1908 tarihinde yapılsa idi bu salnamede isminin yer almaması gerekirdi. Çünkü salnamenin basım tarihi 1907-1908 olduğuna göre, salname metninin daha önce yazıldığını düşünürsek saat kulesinin 1908 tarihinden önce yapıldığını kabul edebiliriz. Ayrıca saat kulesini yaptıran Tevfikizade Ahmet Bey’in II. Belediye başkanlığı 1908-1909 tarihleri arasındadır. Kulenin yapılış tarihi olarak 1908 kabul edersek, başkanın, belediye Başkanı olur olmaz bu kuleyi hem de bir senede yaptırması düşünülemez.
Şakir Usta 1891 tarihinde, Çapanoğlu Edip Bey’in Mutasarrıflığı sırasında Sungurlu’da bir saat kulesi yaptığı yayınlarda yazılıdır.[43] Yozgat saat kulesinin 1897’de yapıldığını kabul edersek; Şakir Usta bu kuleyi Sungurlu saat kulesinden 6 sene sonra, eğer 1908 tarihini yapılış tarihi olarak kabul edersek 17 sene sonra yapılmış olur. Sungurlu’nun yakın zamana kadar Yozgat’a bağlı bir ilçe olduğunu düşünürsek; o dönemin önemli bir yapısı olan saat kulesinin ilde olmayıp ilçede olması kıskançlık vesilesi olabileceğini düşünerek, biz de F. Koç gibi kulenin büyük olasılıkla 1897’de yaptırıldığını söyleyebiliriz.
Kule, enine silmelerle altı kata bölünmüştür. Üst kısmı şerefe gibi balkonla çevrilmiştir. Üzerini çan şeklinde bir külah örter. Külahın altında, her yüzeyde bir saat kadranı yer alır. Çanı 288 kg. ağırlığındadır. Çanın topu sekiz parça 282 kg. saatin topu, 5 parça 50 kg. ağırlıktadır. Çanını yukarıya, iki kırmızı lira karşılığında Hamal Kör Musa çıkartmıştır.[44] Her yarım ve tam saatlerde ispatlı olarak çalan saatin üzerinde (Norez) (Jura’ve L. D. Odobey Gadet) yazılıdır. kuleye kuzeydeki yuvarlak kemerli kapıdan girilir ve zikzak şeklindeki ahşap merdivenlerle çıkılır. Şerefenin altında aşağı doğru her katta küçük yuvarlak kemerli bir pencere bulunur.
Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 15 Sayfa: 382-387