Giyim insanın varoluşuyla, öncelikle doğa koşullarından korunmak amacıyla ortaya çıkmış bir olgudur. Geçmişten günümüze çeşitli doğal, toplumsal, âhlaki değerlerin etkisiyle biçim değişiklikleri göstererek bugüne kadar ulaşmıştır. Asıl amacı vücudu korumaktır, zamanla biçim farklılıkları göstermiştir. Bu çeşitlilikler ait olduğu toplumun folklorik, sosyo-ekonomik yapısı, yaşanılan coğrafya, kullanılan malzeme, iklim gibi etkenlerle olmuştur.[1]
Dünya uygarlığının çok önceki devirlerinde arkaik insanın kendi toplumunda, ait olduğu kabilede sosyal statüsünü belirleyen ve giymek zorunda olduğu giyimi vardır. Aslında bu bir zorunluluktan çok geleneğin insanlara sunmuş olduğu yaşam biçimi anlayışıdır. Bu durum sadece üste giyilenler olarak kalmamış, giyimin tamamlayıcıları olan baş düzenlemeleri, aksesuar ve takılara da yansımıştır.
Orta Asya ve Anadolu uygarlıkları birbirinden etkilenerek zengin bir kültür ve sanat sahası oluşturmuş, yüzyıllarca devam eden bu kültür günümüze kadar gelmiştir. Türklerin ileri kültür seviyesinin tespit edilmesine, halka ait kültürel ögeler olan; mimari uygulamalar, beslenme, sözlü edebiyat, müzik-oyun, inançlar, el sanatları, giyim-kuşam ve süslenme, bu kültürün kaynağını anlamamızda yardımcı olur. Halk kültürü verilerinden sadece birini oluşturan maddi kültür örneklerinden olan giyim kuşam; ait olduğu topluluk hakkında bize ipuçları verir. Öyle ki bir başlıktan giyen kişinin hangi aşiret/soy/boy’a ait olduğunu öğrenebilir, başlığı giyen kişinin sosyal konumu hakkında bilgi edinilebilir.
Bugün Anadolu’da geleneksel kadın giyim kuşam parçalarına, erkek giysilerinden daha çok rastlamak mümkündür. Erkeklerin iş, askerlik ve benzeri nedenlerle kırsal dışına çıkmış olmaları, geleneksel erkek giyim kuşamı örneklerinin kaybolmasına yol açmış, bunlar kentsel yaşamda kullanılmadığından giyilmeyerek zamanla ortadan kalkmıştır. Oysa kadın; evinde, köyündedir, dış dünya ile bağlantısı hemen hiç yoktur. Kendi toplumunun yaşam biçimine, geleneklerine göre giyinir. Süslenme gereksinimlerini gelenekte gördüğü ne ise, o şekilde karşılamıştır. Baş giyimi, üst giyimi, ayak giyimi, takıları, süs ve süslenme biçimleri sosyal konuma göre farklılıklar içerir. Ancak günümüz gelişmeleri, malzeme değişiklikleri gibi nedenlerle giysi, başlık, takı ve aksesuarlarda değişim gözlemlenmektedir.
Anadolu’da kullanılan giyim-kuşam, takı ve aksesuarlar, coğrafi koşullar, yaşam biçimi ve gelenekler gereğince tasarlanmış ve üretilmiştir. Atlı göçebe kültürün izlerini taşıyan pratik, koruyucu, göç etmeye uygun, hareket etmeyi engellemeyen giyim kuşam parçaları eski zamanlardan günümüze, değişikliklere uğrayarak gelmişlerdir.
Yerleşik düzene geçildikten sonra uzun zaman aynı şekilde korunmuş, değişen hava ve iklim koşulları gereğince öncelikle malzemeye bağlı değişikliklerle üretilmişlerdir. Orta Asya’nın sert ve kurak havasında keçe ve deri aplikasyonlarla yapılan giysiler derisel efektli kumaşlarla ve yine aplike olarak üretilmiştir. Tasarım anlayışında geleneğe bağlılık ön plandadır.[2]
Takılar da bu göçebe kültüre uygun olarak, Anadolu giyim anlayışında görülen kupsuz kesim, başlıklarda, takı ve aksesuarlarda da görülür. Her zaman için geometrik ve yalın bir form kullanılmıştır. Süslemeler işleme, takı ve aksesuarlarla sağlanır. Farklılıklar giyinme, bağlama, takma biçimlerindedir. Israrla uygulanan motifler, renkler, takılar ve özellikle baş giyimleri başka bir köyden ayırt edilmeyi kesinlikle sağlar. Anadolu’da kadın, doğumundan ölümüne kadar, hayatı boyunca geleneksel başlığını kullanır. Çocuk, genç kız, nişanlı kız, gelin, evli kadın, dul kadın, ev içi-pazar başlığı birbirinden ayrılır. Bir kadının kaç yıllık evli olduğu, kaç çocuğu bulunduğu, çoçuklarının cinsiyeti, oğlunun askerde olup olmadığı, tekrar evlenme isteği baş süslemelerindeki işaretlerden anlaşılabilir.[3]
Yaşamın geçiş dönemleri olan; doğum, yaşam (evlilik), ölüm; giyim-kuşam, başlık, aksesuar ve takılarda ifade bulur. Başlığından, ayak giyimine kadar giyim-kuşamda kullanılan her parça bir bütünlük gösterir. Evlilik törenleri nedeniyle hazırlanan Anadolu kadın başlıkları, diğer günlerde kullanılan başlıklardan ayrıdır. Evlilik bu nedenle önem taşıyan bir gelenektir.
Evlilik Olgusunun Önemi
Modern insanın bilinçaltında yer alan zengin mitolojinin kaynağı, yaşamakta olduğu toplumun içinde yansır ve doğduğu kültürel ortamdan beslenir. Benzer tema ve konuların farklı zaman ve coğrafyalarda yaşayan toplumların mitlerinde olduğu bir gerçektir. Her topluluk için mit, folklor ve düşünce sistematiğin de tekrarlanan imgeler bir anlam içerir.[4] Mitolojide de evrenin kökeni olarak rahimden doğuş imgesi çok yaygındır. Ve bu doğumdan önce gerçekleşen cinsel birleşme öyküsünde olduğu gibi ritüel eylemde de temsil edilir.[5] Her yeni evlenme topluluğun yinelenmesidir ve “kaynakları”nı, “kökenleri”ni yeniden bulur yaşar. Evrensel bir yenilenme düşüncesi, bir çok toplumda kozmogoninin kült yoluyla tazelenmesiyle sağlanır.[6] Kozmogoni mitinin açıkladığı örnek oluşturan model sayesinde insan da yaratıcı olur. O, tanrıların yarattıklarının bir parçasıdır. Evren tanrısal eser olarak insan varoluşunun örnek imgesidir. Yaşamın geçiş dönemlerinden “evlilik”, kadın giyim kuşamında önem taşır. Geleneksel yaşamda kadın giyim kuşamında görülen bir çok malzeme, süsleme, giyim sırası, renk anlayışının temelinde doğanın taklit edilmesinin yattığı söylenebilir. Ayrıca algılanan dünyanın yanı sıra, gözle görülmeyen, bilinmeyene karşı duyulan merak ve korkuya karşı büyüsel gücü olduğuna inanılan pek çok malzeme ve motife kadın giyim kuşamında rastlanır.[7]
Evlilik aslında yaşamın başlangıcı olarak, bir yeniden doğuştur. Yaşamın devamlılığı kadının doğurganlığı sayesinde olacaktır. O yüzden de doğurganlık temennileriyle donatılmış bir çok aksesuar ve takı, bu törenler sırasında ve evlilik sonrasında yaşlanmaya paralel olarak azalarak kullanılmaya devam eder.
Geleneksel yaşamımızda evlilikler; tanıdık, bildik çevrelerden eş seçilerek gerçekleşir. Evlilik törenlerinde gelin ve damat giyimleri önem taşır. Tamamen sembolik değerlerle donanmış olan gelin ve damat, yeniden doğuş mitosunun her düğünde yeni temsilcileridir.[8] Anadolu’nun hemen tüm Neolitik yerleşimlerinden çıkan çıplak kadın heykelcikleri, kadının doğurganlık özelliğinden yola çıkılarak, cinsiyet uzuvları abartılı olarak üretilmiştir. Bu küçük kadın yontuların o çağlarda, doğumda ve hamilelikte kadınlara büyüsel, psikolojik yardım sağladığı, ev halkının her türlü ihtiyacını karşıladığı, koruduğu yönünde inançlar yaygındır.[9] Neolitik çağlardan itibaren kadının doğurganlığının kutsanması anlayışı, ritüellerin yanı sıra kadına ait eşyalarda da çeşitli biçimlerde görülür.
Ana Tanrıça kültünün izlerine, gelin alma ve evlenme törenlerine verilen önemde rastlanılır. Nazar, sosyal statü vb., nedenlerle kadın giyim kuşamının bütünleyicisi olan baş düzeni, takı ve aksesuarlar büyük önem taşır ve her yörenin kendine özgü gelenekleri doğrultusunda farklılıklar göstererek kullanılırlar.[10] Bir genç kızın sözlenmesiyle kullanmaya başladığı fes, çember, başörtüsü, çekisi, altını, gümüşü ve diğer takıları onun sosyal durumunun sözcüsüdür. Bulunduğu ortamda “sözlü” olduğu böylece ilan edilmiş olmaktadır. Evlilik törenlerinde bütün kadınların arasında “gelin” fark edilecek kadar farklı giydirilir. Evliliğin devamındaki günler, ilk birkaç hafta, ay ve yıl gelinin ne kadar yeni evli olduğunun göstergesi olan baş düzeni ve giyim kuşamla belirtilir.[11] Yaşlanan, doğurganlığını yitiren kadınlar bunu baş düzenlemelerinde kullandıkları aksesuarlarla belirtirler. Takılarını azaltır veya hiç kullanmazlar. Gençlikte kullanılan canlı ve birbirine zıt renkli giysiler, yaşlandıkça koyu ve soluk renklerden yapılır.
Türk kadının giysi ve baş süslemeleri yüzyıllar önce de dikkat çekmiştir. Saraylı kadınların giyim kuşamına ait hayret ve hayranlık dolu mektuplar yazan Lady Montegü, Türk kadınlarının kullandığı takıları ve baş düzenlerini anlatarak; çok sayıda örülen saçlara incili kurdeleler takıldığından, başlıkların inci, elmas, zümrüt gibi taşlarla süslendiğinden bahseder. Konumuz olan Anadolu kadın başları daha geniş bir sahayı kapsamakta ve kaynağını güçlü geçmişinden almaktadır.
Orta Asya Türk tarihinde en erken dönemlerden biri olan Hun Dönemine ait, Alma-Ata’da hükümdar ailesi mezarlığından çıkan yüksek sivri erkek başlığının üst kısmında ok uçları ve aralarında yaprak şeklinde levhalar vardır. 2. Pazırık Kurganından çıkan buluntular arasında süslemeli keçeden yapılan kadın başlığı ve 5. Pazırık Kurganından çıkan kadın başlığı konumuz açısından önem taşımaktadır. Bu başlık tepe kısmı düz olup, tepeden arkaya sarkan bant ve saç örgüsü olan ilginç bir başlık örneğidir. Altaylardan bir başka mezardan çıkan, alna oturan ve yükseldikçe genişleyen başlık, kabartma altın şeritlerin sarılmasıyla oluşturulmuştur. Orta Asya buluntuları arasında yer alan altın levhalar üzerindeki taç başlı kadın figürlerinde saçların ortadan ayrıldığı ve tepede dik duran, yapraklı taçlı baş düzenleri görülmektedir.
Hun Kurganlarında bulunan, kıvrık dal ve çiçek motifleriyle süslü bir taçda kırmızı ve yeşil taşlar vardır. Yine ince bir bant üzerinde yan yana sıralanmış yıldız/çiçek desenli diademin önünde kurt başı figürü bulunmakta, diademin alt kenarından altın sarkıntılar sallanmaktadır. Arkasından sarkan zincir uçlarında küçük altın topçuklar vardır.[12] Kurganlardan çıkan bir kilim üzerindeki kadın figürlerinde sivri uçlu taçların üstünde kalçaya kadar sarkan başörtüler dikkat çeker.
Göktürkler Dönemine ait, Kudirge buluntularından elde edilen tasvirlerde de üç dilimli taç görülmektedir. Kaya resimleri ve heykeller Göktürklerin kullandığı başlık/şapkalar hakkında bilgi verebilmektedir. Kulakları örten, deri, kürk, keçe olduğu anlaşılan erkek başlıklarının yanı sıra kadın mezar taşlarında, örgülü saç ve üzerinde başlık ve başörtüsü bulunan tasvirler vardır.
Uygur kadınlarının çok değişik ve gösterişli baş düzenleri yaptıkları, ruganlı-lake hotozlar (boğtak) taktıkları ve takıya önem verdikleri çeşitli kaynaklarda belirtilmektedir.[13] Boğtak başlık Anadolu’da görülen yüksek başlıklarla benzerlik gösterir. Uygur kadınları saçlarını topuz yapıp bunu da bir taçla süslemektedir. Kısa başlıkların yanı sıra tepesi genişleyen öne eğimli Boğtak başlıkta, tepeden örtülen örtü arkada bele kadar inmektedir. Üzeri değerli taşlarla süslenmiş olan bu başlıkların tepesine tüy takılmış olanları da vardır. Sorçuk fresklerinde, kadınların saç tuvaletlerine ne kadar önem verdikleri görülür. Sert bukleler halinde kıvrılarak kelebek biçimi verilmiş saçlı kadın vakıfçıların, baş düzenlerinde kısa bir tepelik te vardır. Uygurlarda görülen yüksek boğtak başlıklar, Moğollar’da evli kadınlar tarafından kullanılmıştır.[14]
Kaşgarlı Mahmud, Selçuklu gelinlerinde gerdek gecesi geline “didim” adı verilen bir taç takıldığından ve “boğmak” gerdanlık takıldığından ve “didek” duvakla yüzünün örtüldüğünden bahseder. Selçuklu kadınlarının “börk” adı verilen bir başlık giyip, üzerine firuze, yakut ve takılarla süsledikleri, kırmızı ve yeşil renkler kullandıkları, keçi kılından takma zülüf ve saç taktıkları bilinmektedir.[15]
Beyşehir, Kubadabad Sarayı duvar çinilerinde bulunan kadın tasvirinde, başta öne doğru eğimli bir başlığın tepesinden arkaya kalın bir bant şeklinde püskül sarkmaktadır. Bu püskül, bir başka bantla desteklenmekte ve havada durması sağlanmaktadır. Selçuklu mezar taşlarında da üç dilimli başlıklı kadın figürleri bulunmaktdır.[16]
Osmanlı kadın giyim-kuşamı özel gün, sokak ve ev de kullanılanlar olmak üzere sınıflandırılabilirler. Üstüfe ve hotoz adı verilen başlıkların altına terlik giyilmiş ve başlıklar çeşitli takı ve aksesuarlarla süslenmiştir. Saç tuvaletlerine önem verilmiş ve işlemeli ipek vb. kumaşlardan başörtüleri kullanılmıştır. Osmanlı saray kadınlarının Padişah sarıklarına benzeyen yüksek ve sivri tepeli, tüylerle süslenmiş başlıklar giydiği belirtilmektedir.[17]
Gelin başları, Osmanlı Döneminde de ayrı bir öneme sahiptir. 1645-50 arasında yapılmış olan bir resimde yüzüne “al” örtülmüş bir gelin, altı dar üstü geniş bir terpuş ve gelin sorgucu ile görülmektedir. Al duvak üç beneklidir.[18] Bu tür gelin başı düzeni bugün Anadolu’da görülmektedir.
Anadolu kadın başlıkları, Türk topluluklarında görülen baş ve giyim kuşam anlayışıyla isim ve biçim olarak benzer özellikler taşımaktadır. Anadolu’da görülen çok sayıda saç örgüsü Özbekistan genç kız ve gelin başlarında da görülür ve goblen işlemeli dobba/dobbı adı verilen bir takke giyilir. Sim işli olanları genellikle gelinler tarafından kullanılır ve “tes kapak” adını alır. Bu Anadolu’da kullanılan takke/terlik benzeri bir başlıktır. Evli kadınlar saçlarını bir-iki örük yapar ve işlemeli saç süsü olan “cemelek” ile saçlarını süsler. Ayrıca “sırga” adı verilen küpe ve “nazgerdan” gerdanlık, “zibi gordon” kolye ile baş düzenini tamamlar. Özel günlerde ve gösterilerde “tırlayış” adı verilen taç, başa takılır. Özbek gelin başında saçlar çok sayıda örülür. “Tahta pupek” adı verilen siyah kordonet ve boncuklardan yapılan saç süsü ensede saça takılır ve bele kadar sarkıtılır. Bu saç süsünü gelinler kırk gün takarlar. Gelin başına “tes kalpak” giyildikten sonra üstüne “ak peril numal” adı verilen stilize bitkisel motiflerle suzeni teknikte işlenmiş örtü örtülür.[19] Saç süslerinin benzerleri Gaziantep, Tokat, Sivas, Kastamonu, Balıkesir ve daha pek çok bölgemizde tespit edilmiştir (Kültür Bakanlığı HAGEM Alan Araştırmaları).
Kırgızistan kadın başlıklarında ise “tevetey” adı verilen kırmızı kadifeden, alın kısmı körüklü bir başlık giyilir. Tepeye uğur getirdiğine inanılan üç adet baykuş tüyü takılır. Ekonomik durumu iyi olan genç kız başlığı “şökölö”, kırmızı kadifeden külah biçiminde ve yüksek olur. Alın kısmında kürk çevrilidir. Tepe kısmına takılan “ormadit” tül örtü etek ucuna kadar sarkar. “Söykö” adı verilen küpeler, “soygogel böröç” adlı gümüş ve mercanla süslü yanak süsleri bu başlığa takılır, saçlara takılan “çaçuşduk” ise, yün, gümüş, mercan, akik taşları ile süslüdür. Kadın başlığı ise evlendiği gün giyilen “elekçek”tir. Kırmızı kadife üzerine kırk adet tül sarılır. Bunların üzerine “balatnay” adı verilen kırmızı kadifeden üzeri işlemeli veya parlak kumaştan hazırlanan bir bant bağlanır.[20]
Başkırt kadın başlıkları; kurt başı figürlü, sedef ve boncukla süslü gümüş kubbeler ve paralar ile bezenmiştir. Saç bağlarına “saç sulgısı” adı verilir, bunlar renkli taş ve parayla yapılan gösterişli aksesuarlardır. Başkırdistan’ın dağ ve Ural ötesi bölgesi, genç kız ve kadınları miğfere benzeyen “kaşmav”ı kullanır.[21] Bu tür başlıklar Niğde’de de görülmüştür.[22]
Kazakistan’da “Kıymeşek” adı verilen bir başlık kullanılır. Ön tarafı çenenin altından başlamak üzere kulakları kapatarak yanaklar görünecek şekilde örtülür. Yüzün çevresi nakışlı olup, “cak” adı verilir. “Şılavış” geniş bir örtü olup kenarları saçaklıdır. Bunu kıymeşekin üzerinden arkaya sarkıtarak kullanırlar. Tepeye gelen kısma genç kadınlar “töbeldirik” adı verilen kenarı saçaklı bir süs takarlar. En tepeye “Uki”, puhu kuşu tüyünden bir demet bağlarlar. Bu başlığın ikisine birden “Kiymeşek şilavış” adı verilir. Ayrıca, “Kepeş” ya da “Takya” adı verilen bir başlık giyilir, bu nakışlı ve altın-gümüşle süslü olur. “Şıt” adı verilen büyük kare bez, çeşitli şekillerde başa bağlanır. “Börk” fesi andıran, kepeşin üzerine giyilen bir başlıktır. Dış kısmı genellikle kadife veya başka kalın kumaştan olup alın kısmına kunduz kürkü çevrilir. “Tımak” adı verilen başlık dört köşeli sivri ve iki yandan çenenin altına kadar iner. Kulağı ve arka taraftan enseyi örtecek kadar uzanan yuvarlak kenarlı kuyruğu olup önde kaşın üstüne kadar uzanır. Sivri tepesi keçeden sertleştirilerek yapılır. Dış kısmı kalın ipekli kumaş veya kadifeden olur. Kenarlarına kunduz kürkü tutturulur, bu çok kıymetli olup, ekonomik durum göstergesidir. Kışlık, “tımak”, iç kısmı uzun kuzu derisi ya da tilki derisinden yapılır. Gerek yazlık gerekse kışlık tımakların iki tarafında bağcık olur ve çene altından bağlanır. Bu başlıkların daha gösterişli olması için tepesine “Uki” takılır. Kış günlerinde kumaştan yapılmış bir başlık olan “Külapara” tımağın üzerine giyilir.[23]
Kadın baş düzeni, Türk topluluklarında olduğu gibi, Anadolu’da da geleneksel giyimin tamamlayıcı bir unsurudur. Bir kadın başındaki aksesuarlarıyla çevresine sosyal durumunu ve ekonomik gücünü gösterir.[24]
Şehirli kadınlar ekonomik durumuna göre başına elmas, inci, zümrüt ve yakut gibi değerli süslü toka, firkete, tarak ve çeşitli broşlar takmışlardır. Saç örgülerine topuzlara altın, elmas firkete ve tarak takma geleneği Anadolu şehir kadınlarında, I. Dünya Savaşı yıllarına kadar görülür.[25] 1900’lerin başlarında, Anadolu’da tamamı sıra sıra altın dizili başlıklar kullanılmıştır. Ayrıca şakaklardan yanaklara doğru uzanan altın “yanaklıklar”, gerdandan bele kadar uzanan altınlar takılmış, bele kıymetli taşlarla süslü kemerler bağlanmıştır.[26]
Kırsal yaşamda kadınlar vakitlerinin büyük bir kısmını, çalışarak geçirirler. Bu açıdan bakıldığında günlük yaşam ve iş giysileri farklılık gösterir, özel gün giysileri ve aksesuarları daha çok düğünler nedeniyle görülür. Başlıklar giyilirken genellikle önce ter emen anlamında “terlik”, keçe fes (yörelere göre terlik, takke, dinge, küllük, tas, tuzak, tepelik, hotoz, arakçın gibi adlar alır), bazı yörelerde madeni bir tas veya örme sepet giyilir. Fesin üzerine altın, gümüş tepelik, altın para, boncuk-pul işlemeler olan örtü ve takılar kullanılır.[27] Fesler takye şeklindedir veya kalıplı fes gibi uzun silindir şeklindedir. Kalıplı fesin içine mukavva yerleştirilerek tepesi sertleştirilir. Tokat’a kullanılan semer fes; keçeden yapılır, önce büyükçe bir torba gibi olan keçeye külah şekli verilir, sonra kalıplanır. Genellikle kırmızı olan feslerin alın kısmına bir beze dikilmiş altın takılır, tepesinde gümüş tepelik kullanılır. Fesin tepesine yapılan bombenin fese iki parçaymış görüntüsü vermesi nedeniyle yörede semerli fes olarak adlandırılır.[28] Sivas bölgesinde de aynı fes kullanılır ve “hilal fes” adını alır.[29] Konya, Beyşehir Karali Beldesinde, örme fes kullanılır. Kırmızı, sarı, yeşil, mavi ve siyah renklerde örülen, feste güneşe benzeyen motifi, iç içe geçen üçgen motifler çevreler. Alın kısmı kırmızıyla tamamlanır.[30] Afyonkarahisar, Dazkırı, Çiftlik, Yelalan ilçelerinde çuha, ters çevrilmiş testinin tepesine geçirilir, kaynatılmış kuru eriğin suyu ile sertleştirildikten sonra macunlanarak astarlanır ve fes şekli verilir.[31] Edremit-Doyran, Çanakkale-Ezine, İzmir-Kemalpaşa, Erzincan-Kemaliye-Ilıç, Kars-Hanak, Aydın, Bursa-Keles, İznik, Denizli, Malatya köylerinde, başlığın temelini oluşturan fes veya takye’ye “terlik” adı verilmektedir. Anadolu’da kasnaklı olanlara “Kofi/Kofik/Dinge” denilmektedir. Erzurum, Kars, Ağrı, Malatya ve Uşak’ta kasnaklı olan terliğe “dinge” adı verilmektedir. Bursa-Keles yöresinde, tepesi kesik koniye benzer. Terliğin tepesine konulan mukavva yuvarlak ve düzgün durmasını sağlar. Erzincan-Kemaliye’de içiçe geçirilmiş iki fes arasına yuvarlak bir mukavva konularak ve etrafına bir yazma sarılarak kullanılır.[32]
Terlik üzerine “yırtma” adı verilen bir örtü dolandırılır. Bunların üstüne bağlanan başörtüsü, öncelikle iklim koşulları gereğince bir gereksinime dayalı olarak çeşitli kumaşlardan yararlanılarak yapılmıştır. Başörtüsü üzerine, alna bağlanan yırtma, yazma, çeki vb. adlar alan örtüler de başa örtülen örtünün kaymasını, açılmasını önleyen pratik kullanımı gösteren bir aksesuardır. Baş donanımında kullanılan bu örtülerin hepsinin bir işlevi vardır. Bunlar üzerine kullanılan renkli bazı örtüler ise sembolik anlamlar taşırlar.
Çeşitlilik gösteren başlıklar, temelde birbirine benzer yapıdadır. Köylerimizdeki başlıklarda dizi altınlar, gümüşler boncuk, inci ve deniz kabukları gibi malzemeler kullanılır. Anadolu’da kadın ve kız başlıklarına; dülük, cirik, çekbaş, bahçebaş, dikbaş gibi adlar verilir.[33]
Konya Bozkır Yörüklerinde, tamamı altın dizili başlıkların gümüş olanı kullanılmaktadır, bu tür gümüş ve mercanlarla süslü başlıklar, Çuvaş Türklerinde de kullanılmıştır.[34] Kütahya’da bu eski gelenek devam etmekte, ekonomik durumu iyi olan ailelerin gelin başı elmas, broş, titrek takılarla donatılmakta, koni şeklinde kırmızı renkli başlık ve al duvak takılmaktadır. Bulgaristan, Yunanistan ve Yugoslavya’da yaşamış Türklerde altınlar dizili başlıklar kullanıldığı ve bunların çeşitli örtülerle düzenlendiği, Kırzıoğlu tarafından belirtilmektedir.[35] Yine Anadolu’da, Şanlıurfa’ da altın yanaklık ve bu altın yanaklıkların gümüşten yapılmış bir benzeri Sivas’ta görülmüştür,[36] altın yanaklıkların Gaziantep’te şekke adıyla kullanıldığı bilinmektedir.[37]
Başa örtülen örtülerden sonra “ilmeçer”, “tomaka”, “çıngıl”, “top”, “duluncak”, “saç ipi”, “saç bağı” gibi gümüş, altın, inci, boncuktan çeşitli takılar takılır. Baş bağlama töreninde, gelinin giyinmesi ve takılarının takılması bittikten sonra gelinin başına çiçekli yazma bağlanır ve yanak çevresine “sakalduluk” takılır (Sivas-Çınarlı Köyü).[38] “Sakandırık-sakalduluk, evlilik simgesidir, çene altını çevreleyen ve yanaklarda baş örtüsüne tutturulan altın, gümüş, boncuk, inciden yapılan bir takıdır. Anadolu’nun bütün bölgelerinde başlıklarda kullanılmıştır. Afyon’da altından yapılmış ve “boyun çeyreği” adını almıştır.[39] Kars Hanak’ta ve Artvin Şavşat’da boncuk dizilerinden yapılır. Anadolu’nun bazı bölgelerinde, altın toplardan ve gümüş kozalardan sakalduluklar kullanılmıştır. Yine bazı bölgelerde “çene bağı” olarak bilinmektedir. Ekonomik durumu iyi olmayan kadınlarda sıradan bir kumaştan yapılır. Anadolu dışındaki Türk toplumlarında, Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Çuvaş Türkleri’nde de sakalduluk kullanılmıştır.[40] Manisa’da nişanlı kızların da kullandığı sakalduluk çiçek ve yaprak desenli ince gümüşlerden yapılmış takıdır.[41]
Anadolu’da gelin başı düzenlenmesi kutsal ve gizliliği olan bir ritüeldir. Başlık düzenlenmeden önce banyo yapılır, abdest alınıp namaz kılınır ve bu konuda eli uz kadınlar düzenleme için çağrılırlar. Aile dışından başkası bu düzenleme esnasında bulunmazlar. Ayrıca çocuğu olmayan, beceriksiz ve kötü huylu kadınlara başlık düzenletilmez.[42]
Manisa ilinde başlıklar bir çok yöremizde olduğu gibi; günlük, özel ve eğlencelik olmak üzere farklılıklar gösterir. Günlük yaşamda iş veya hava koşullarına göre oyalı yazma bağlanır. Özel günlerde genç kızlar, çok renkli ve desenli, oyalı yazmalar kullanır ve tozaklı yanaklık takarlar. Bu, çitlembik ağacı veya kemikle yün parçaları, kuş-tavuk tüyleri, boncuk, gümüş gibi malzemeler kullanılarak oluşturulan bir yanak süsüdür. Manisa’da nişanlı kız başına önce, “bağlancek” adı verilen, pullu oyalı yazma bağlanır. Bunun üstüne altın, gümüş para veya boncuktan yapılma “alınlık” (mançın) ve tozak kullanılır. Başın üstüne oturtulan tepelikler boncuk veya tığ işi ile işlenmiş olduğu gibi gümüşten de olabilir. Yundağı bölgesinde baş düzenlemesi daha farklıdır. Nişan başında albezin üzerine yapılan yüksekçe başa, horoz tüyleri ve mevsimlik kır çiçekleri konulur. Saçlar on belik örülür, boncuk ve gelin teliyle süslenir. Kırpma saç, yörede gelin olacak kıza kesilir. Gelin başında kullanılacak olan tepelik ve alınlığın aynı malzemeden yapılmasına özen gösterilir. Bunların üzerine “bağlancek” bağlanır. En üste yine albez örtülür. Bir başka gelin başı da aynı bölgede bulunan Pelitalan köyünde görülür. Burada, gelinin başına bağlancek bağlanır, alna desenli pullu “çatkı” bir tutam gelin teliyle beraber dolanır. Boncuklu tozak çatkıya takılır. Arkada, üzeri dore kağıt parçalı al bez, öne ise pullu albez duvak olarak kullanılır. Gelin evden çıkacağı zaman tepesine bir sahan konulur, pullu albez bunun üstüne atılır. Zıt renkte bir başka yazma ile bağlanır. En üste horoz tüyleri ve kır çiçekleri takılır. Tepeliğin ön kısmına bir ya da bir kaç ayna yerleştirilir. Ayna gelini nazardan korumak için takılır.[43]
Anadolu’nun hemen tüm yörelerinde kırmızı “albez”, nişanlı kız veya gelinlerde kullanılır. Albezin üstü kısmı pul işlidir. Pul işlemelere “ınsıranlı, gavsaranlı, zelveli, aylı-elmalı, serpmeli, muskalı” gibi isimler verilir (Manisa). Albezin biyeli kenarlarına pul veya püskül oya yapılır.
Bir çok yöremizde, merkezden uzaklaşılıp, dağ köylerine çıkıldığında, işçilik ve malzemenin değiştiği görülür. Köylerin merkeze uzaklığı, ulaşım zorluğu, malzeme temininde çerçilere bağımlı olma gibi nedenlerle bu malzemeler değişiklik gösterir. Fazla olmamakla beraber altın ve gümüş te kullanılır.
Tahtacı Türkmen gelin baş bağlamasını iki kadın yapar. Önce altın “koşarlı” (paralı) “terlik” giydirilir, sonra iç yırtma adı verilen tülbent bağlanır. Keten kulak, üçgen biçimli ve beyaz pamuklu el dokumasından bir tür baş örtüsüdür. “Keten”in arkada kalan ucuna mavi ve kımızı çuhalarla geometrik desenler aplike edilmiştir. Bunların üzerinde pul, boncuk işlemeler vardır. Madeni paralar sıralanır, keten kulağı inançlara göre süslenir. Bölgelere göre keten kulakları farklılıklar gösterir. Hepsi aynı amaçla yapılmışlardır ve gelinin ilk kadınlık gününden itibaren kullanılır.[44] Yeni gelin, daha sonra bunu özel günlerde, düğünlerde giyinir. Yaşlı kadınlarda keten kulağı kısalır ve işlemesi daha azdır.[45] Balıkesir, Çanakkale, Denizli, Bergama Tahtacı Türkmenlerinde bugün de geleneğe bağlı olarak kullanılmaktadır. Aydın bölgesi Alevi köylerinde kullanılan, fes veya tennik üzerine beyaz, çiçekli tülbentlik ya da basma kumaştan, erkek torun için babaannesi tarafından hazırlanır ve evlendiğinde geline hediye olarak gönderilir.[46]
İzmir Küçük Menderes Tahtacı Türkmenlerinde gerdek sonrası, baş salavatlanarak bağlanır, “Allah ayrılık vermesin” dileğiyle al duvak, beyaz “ana keteni”, beş renkli ulama şeher (hazır alınmış örtü), üç renkli ikileme, kepez, gümüş tomaka ve bütün bunların üstüne tepeye çiçekler ve pullu filik bağlanır. Kaşlarının ortasına siyah kalemle bir ben/benler yapılır ve bu onun gerdeğe girdiğini gösterir. Yeni gelinin ağzını kapatan örtüye ise “yamşak” adı verilir, bu gelinin “ağzı bağlı” anlamına gelen, yeni evinde sessiz ve saygılı olmasını isteyen bir gelenektir.[47] Kimi yöremizde de ağzı bağlı gelinin konuşup konuşmaması aile içi ilişkilere bağlıdır. Yeni ailesi gelini konuşturmak istiyorsa onu memnun etmek zorundadır.[48]
Keten kulağının üstüne “allı yağlık” bağlanır, daha sonra gümüş “tomaka” gelinin yüz çevresinden dolandırılarak allı yağlığa kancalanır. Sonra üçgenli alın takısı “perperi”, allı yağlığın ön kısmına bağlanır. Keten kulakları yalnızca evli kadınlar tarafından kullanılır, Ayrıca evlilik şeridi başa takılır. Şeridin her iki ucu arkada bele kadar iner, bandın biri mavi, diğeri pembedir. Mavi bant erkeği, kırmızı band kadını simgeler. Şeridin üzerine başın arkasına “kaz ayağı” adı verilen bir gümüş takı takılır. Böyle bir başta 60-70 adet altın vardır.[49]
Arakçın bir gelin göçürme başlığıdır ve yapımı farklı bir malzemeden de olabilir. Ayran tası, su kabı, bakır sahan, tahtadan bal veya pekmez kabı, huni biçimi verilmiş kalın bez, ağaç dallarından da yapılabilir.[50] Arakçın yalnız gelin olan kişiye düzenlenir. Baba evinden çıkarken ve gerdek sonrasında yapılır. Geline arakçın giydirilmezse ona uğur gelmeyeceğine inanılır. Bazı bölgelerde başın yüksekliği övünme vesilesidir.[51] İzmir-Kemalpaşa, Bergama-Kozak Yaylası, Edremit-Doyran Köyü, Tunceli ve Erzincan Şavak Türkmenlerinde kep şeklindeki fes veya bezden hazırlanmış takye (terlik) üzerine bağlanan örtülerin bağlanış şekilleri ile başlığa yükseklik verilir. Şavak Türkmenlerinde başlık hazırlanırken, baş üzerine ayrıca bezden yapılmış bir simit yerleştirilir.[52] Konya Karaali’de örme fes üzerine, yedi adet beyaz bezin halka biçimde üst üste konulmasıyla yüksek gelin başı hazırlanır.[53] Sivas’ta gelin başında kullanılan arakçın, örgü sepetten yüksek bir başlıktır. Gaziantep Barak gelin başında, 20-25 cm. yüksekliğinde kartondan yapılan başlık kullanılır. Gaziantep Dere köylerinde saçın kendisi tepede toplanarak yükseklik sağlanır ve diğer aksesuarlar bu topuzun üstünde düzenlenir. Külah biçimli uzun başlıklar Kütahya Merkezde kullanılır (Kültür Bakanlığı-HAGEM Alan Araştırmaları). Bu başlıkların, bölgelere göre üst yapıları ve süslemeleri değişik olabilir
Anadolu’da çok rastlanılan gelin başı süsleme malzemelerinden birisi de “ayna” dır. Gelin evden çıkarken, özenle yapılan başlığın, önüne, arkasına ve yanlarına küçük yuvarlak aynalar dikilir. Bunda nazar anlayışının yanı sıra, gittiği evi aydınlatması düşüncesi de etkendir. Bazı yörelerimizde tek veya iki ayna kullanıldığı da olur. Örneğin Manisa yöresinde alnın ortasına bir adet konulur ve buna “aynalı gelin başı” adı verilir.[54]
Bir çok yöremizde görülen çeki, gelinlerin baş düzeninde kullanılan farklı renklerde şifon, yazma vb., kumaşlardan başörtüleridir. Arakçın ve benzeri başlıkların üzerine sarılarak kullanılan örtülere de çeki adı verilir. Kimi yörelerimizde fesin üzerine alında görülecek şekilde sarılan bezdir. Gökkuşağını sembolize eden çekilerin üzerine çeşitli takılar takılır.[55] Çekilerin uçlarına çıngıl, al topu, boncuk vb. süsler takılır.
Başın arka tarafına renkli boncuklardan işlenmiş “duluk ipi” denilen süsle birlikte boncuklarla işlenmiş ince yuvarlak, saçaklı süsler de kullanılır. Bunlara “kütük-saç ipi” denir. Arkaya, boncuktan ve kordonetten yapılmış saça vaya bele bağlanan “saç bağı” bağlanır. Ekonomik durumu iyi olanlar gümüşlü saç bağı kullanırlar. Bu süs belden aşağıya sarkar. Yine arkada “tas” adı verilen boncuk süslerin yanı sıra “yedek” denilen boncuk süsler kullanılır.[56] Amasya, Tokat yöresinde de benzer boncuk aksesuarlar olduğu bilinmektedir. Sivas’ta “arkalık”, “boncuklu bel bağı” ve “saçbağı” olarak ta Tokat kadın giyiminde kullanılmaktadır.[57]
Toroslar, Sivas, Alacahöyük yörelerinde dik başlı kadınların giydikleri başlıklara “dikbaş” adı verilir. Beyaz, yeşil, kırmızı, mavi ve siyah renklerle bezenen Dikbaş’ı takan kadın, ailesinin kendisinin uslanıp, akıllandığına kanaat getirmesi ve mal-mülk bağışlamasına kadar kullanılır. Mal bağışlama gününden itibaren, Dikbaş çıkarılıp yerine takke gibi basık bir başlık giyilir. Bu her türlü asiliğin bittiği anlamına gelir.[58]
Yörük giyimleri ve baş süslemelerinde özellikle oyalı yazmalar dikkat çekicidir. Doğadaki tüm çiçekler renk ve şekilleriyle Yörük giyim kuşamında kullanılır. Yörük baş süslemeleri ve başlıkları çok çeşitlidir, her tür malzeme süs için kullanılır. Çiçek, bitki tohumları, çekirdekler, boncuk, pul, düğme, ilik, deniz kabukları, renk renk iplikler, yün parçaları, püsküller, at kılı, deri parçaları, madeni parçalar, çaput ve bez parçaları, parlak renkli çukulata kâğıtları vb., malzemelerle Yörük giyimi süslenir.
Anadolu Kadın Başlarındaki Sembolizm ve Gelinin Merkez Simgeciliği
Merkez simgeciliği, buna bağlı olarak gelişen kozmik ağaç, demir kazık, hayat ağacı, tapınak simgeleriyle yer/gök/yeraltıyla iletişim kurulduğunu düşünen, çağdaş öncesi toplum insanı bu simgeleri anlayarak evrenseli yaşamayı başarmaktadır. Eski toplumlar dünyayı bir mikro-evren, bu evrenin dışındaki bilinmeyen alanı da “kaos” olarak algılamıştır. Her mikro-evren “Merkez” denilebilecek bir yere sahiptir. Merkez, üç kozmik bölge olan “gök-yer-yeraltının kesişme noktasını meydana getirmektedir ve kozmik yükseltinin (dağ, tapınak, ağaç), dünyanın merkezini gök ile birleştirdiğine inanılırdı.[59] Evlilik törenlerinde tekrarlanan evrenin yaratılışı ritüelinde, yer (kadın), gök (erkek) ve yeraltının (bilinmeyen) bulunduğu nokta olan merkez, gelindir.[60] Konya’da yapılan bir alan araştırmasında gelin alma günü; gelin başı düzenlenip ayağa kalktığında, odada bulunan bir kadın tarafından, “tamam artık, yer göğe kavuştu, gök yere” denildiği tarafımızdan tespit edilmiştir.[61]
Yerle göğü birbirine bağlayan bir ağaçtan, sarmaşıktan, halattan, örümcek ağından veya bir merdivenden ve bunların aracılığıyla bazı ayrıcalıklı kişilerin göğe fiilen çıktıklarından söz eden efsaneler vardır.[62] Merkez simgeciliğinin en yaygın çeşidi evrenin merkezinde bulunan ve üç Dünyayı bir eksen gibi tutan kozmik ağaçtır. Orta Asya Şamanist inanışında şaman, ayin sırasında davul ve kozmik direğin aracılığıyla göklere tırmanır, yeraltına inerdi. Ayinsel bir ağacın üstüne açılan kertiklerden simgesel olarak tırmanır, göğe çıkar, son katta tanrı Ülgen’in karşısında olurdu.[63] Dünyanın Merkezi olarak adlandırılan kutsal yerlerin inşa edilmesi, bir bakıma kozmogoni, dünyanın yaratılışıdır. Dünya bir “merkez”den itibaren yaratılmıştır.[64] Evrenin direği Axis-mundi, temel direk, merdiven, kozmik ağaç, kozmik dağ olarak da ifade edilmektedir. Bu kozmik eksenin etrafında “Dünya” uzanmaktadır, buna bağlı olarak eksen “ortada”, yer yüzünün “göbek çukuru” nda yer almaktadır ve “o” dünyanın merkezi’dir.[65] Her evlilik töreni yaradılış eyleminin ayinsel olarak yeniden tekrarlanmasıyla kutsallaştırılmıştır.[66] Anadolu kırsalda, gelin başını yapma işlemine kadınlar kendi aralarında şakalaşarak “inşaat” demektedir. Yüksek yapılan gelin başlarında kullanılan ağaç dalları, çiçek demetleri ve tüyler (Gaziantep, Muğla, Manisa, Çanakkale, İçel, İzmir, Denizli, Aydın, Adana, Yozgat, Gümüşhane, Niğde, Konya, Balıkesir, Afyon, Kayseri, Antalya, Bursa, Tokat, Sivas vb.), çiçek ve ağaç biçimli metal ve oya taçlar (Bartın, Zonguldak, Bolu, Ankara, Kütahya, Bilecik) gelin başlarında kullanılan aksesuarlar olup, gelini bir merkez haline getirmektedir. Burada, kadın (gelin) yaratıcı bir merkez, kozmik bir yükselti olarak kabul ediliyor gibi görünmektedir. Dünyanın merkezi olan kadın üremek için gerekli donanıma sahiptir. Her yeni gelin ebedi dönüş mitosunu simgelemektedir. Gelinin başının yapılması, dünyanın yaratılışını yeniden hazırlamaktır. Ve gelin de bir mikro evren, bir hayat ağacıdır. Her gelin kozmogononin yenilenmesidir.
Arkaik toplumların geleneğe bağlı yaşam biçimlerinde, evreni algılamak isteyen arkaik insanın sembollere başvurması kaçınılmazdır. Yaşam semboliklerle ifade edilir. Yaşamın geçiş dönemine ait ritlerle yansıtılan bu kavrayış, en çok etnografik eşyalarda kullanılır ve arkaik çağların mitolojileri konusunda yardımcı olurlar.
Sembolik anlamlar gelin başlığında önem taşır. Örneğin; Ege bölgesi Türkmenlerinde gelinin alnına, yedi renkten yapılan “kepez” adı verilen taç bağlanır. “Kepez”, başlık küçük bir bakır sahandan yapılan ve İslam döneminden önce de Türkistan’da kadınların giydiği “tokulga” ile özdeştir.[67] Türkmenlerde kullanılan “kepez” başlık, gelinin baba evinden koca evine giderken giydiği özel bir başlıktır.[68] Kına gecesinde gelinin diğer hediyeleriyle beraber kız evine gönderilir. Kozak Yaylasında, gelinin başına bakır sahan üzerine “ak duvak” örtülür. Bu duvak gelinin iffetini simgeler. Başının etrafına sarılıp aşağıya sarkıtılan yedi renk örtü, “allı yağlık”la bağlanır, en tepeye tavus-horoz tüyleriyle, titrek adı verilen “tozak” süsler takılır.[69] Bu başlığın ömrü boyunca saklanacak parçaları duvaklardır. Çeneyi çevreleyip yanaklara tutturulan tomaka; inançlara göre gelini yıldırım çarpmasından korur.[70] Tomakanın, bez üzerine düğme ve boncuklardan hazırlananına “ilmeçer” denir.[71]
Yüze ve başa örtülen gelin duvağı renkleri, bölgelere göre değişebilir. Beyaz, yeşil, sarı, pembe, al (kırmızı), yedi renkli kefiye, çiçekli yazmalar, işli abani gibi örtüler çeşitli anlamlar taşırlar. Türkmenlerde kadınların başına bağladıkları parlak sarı renkli örtü Sarıkız’ın koruyuculuğunu simgeler. Sarıkız inanışı Şamanizmdeki Alkarası-Albastı adıyla çeşitli görünümlere bürünen bir dinsel tasarımdır.[72]
Gelinin başından sarkan kırmızı, yeşil çeki Fatıma Anamızın saçını simgeler. Alevi inançlarına göre bazı renklerin özel anlamı vardır. Ve bunlara “pençe-i Al-i Aba” renkleri denir. Bu bakımdan beş sayısı da “Beş Aba Ehli” ile anlamlandırılarak, bir elin beş parmağı (Allah sözcüğü biçimde) gibi kabul edilmiştir. Buna göre beyaz: tarikat, al: Ali, siyah: Fatma, açık yeşil ve sarı: Hasan, açık kırmızı ile yeşil ve pembe: Hüseyin için belirtilmiştir. Bu renklerle donanmış bir kadının toplum içindeki yerleri anlaşılır. Yeşil çeki tarikatı simgelediği için Ehl-i Beyt’den olduğunu anlatır. Kırmızı evlilik simgesidir, yaşlı kadınlar mor çeki bağlarlar. Yeşil ve kımızı çeki ise o kadının evli ve soydan geldiğini belirtir. Açık sarı; Hasan sevgisini, koyu sarı; Fatıma anamız ve Sarıkız simgesidir. Beyaz çekiyi kızlar ve genç kızlar kullanır, beyaz yeşil soydan gelen kızları belirtir. Aydın Tahtacı Türkmenlerinden derlenen biligilere göre; kırmızı, Hüseyin’in Kerbela’da şehit oluşunu, yeşil, Hasan’ın zehirlenmesini, siyah, Fatma Ana’nın yasını simgelemektedir.[73] Türkmen gelinin başına konan taç üstüne takılan karanfil ve puldan yapılmış üç çiçek üçlemeyi belirtir. Aynı zamanda el, dil, bel sözcüklerinin baş harfleri de “edeb” sözcüğünü oluşturur. Üç ve üçlemeye bir çok kültürde ve ulusta rastlamak mümkün. Alevilerde Allah, Muhammet, Ali; üç 1’dir.[74] Beyaz duvak tazeliği, saflığı, yeşil; nikahı, bağlılığı, pembe ve al; gelinliği, sarı; “sarı kız”a bağlılığı, yedi renkli kefiye Fadime Ana kuşağını (gök kuşağını) temsil eder.[75] Gök kuşağı hakkındaki mitos ve semboller çoktur. Evrenin yaratıcısı akıttığı yağmurlarla, toprağın verimliliğini sağlar.[76] Türk boylarının çoğunda, “Gök kuşağının” adı Fadime ana kuşağıdır. Gök kuşağının Türk mitolojisindeki yeri önemlidir.[77] Gök kuşağına Anadolu da “Al kuşak, Ala kuşak, Al-Yeşil kuşak, Dede kuşağı, Ebe kuşağı, Ebem kuşağı” adları verilir. Şaman külahı olan “kuş pörük”teki renkli kaytanlar dokuz yerinden düğümlenir ve buna (alaim-i sema) gökkuşağı-ebe kuşağı şekli verilir.[78] Oğuz Kaan destanında gökkuşağının, “altın yay” olarak göğü baştan başa kapladığından söz edilir.[79] Türkler ebe kuşağını bir eleğe benzetmişlerdir. Arapçadaki “Ala’imi Sema”, Türkler de “Eleğim sağma” sözüne dönüşmüştür.[80]
Şaman davullarının üzerinde de yerle gök bir çizgiyle ayrılmış ve çizginin üzerinde de ay, güneş ve yıldız görünür. Şamanların ebe kuşağı yolu ile “göğe çıkma törenleri” ile ilgili araştırmalarda bir ip üzerine asılmış mavi, beyaz, kırmızı ve sarı bezin, şamana gök yolunu gösterdiği tesbit edilmiştir. Kuzey şamanları üzerine bir araştırma yapan Uno Harva, şamanların bir ipe mavi ve beyaz bezler asarak, ebe kuşağı sembolü ile göğe gideceklerine inandıklarını belirtmektedir. Bazı şamanlara göre ise ebe kuşağı, göğe giden bir “gök köprüsü” idi[81] Tansuğ, Türkmenlerin gelinin başını rengarenk donattığından bahseder ve gökkuşağı renklerini kullanmayı uğur saydıklarını belirtir.[82]
Başlarda çiçeklerle birlikte kullanılan tavus kuyruğu ya da yeşil baş ördek kuyruğu çeşitli anlamlar taşır. Tuğ, cığa gibi adlar alan ve Anadolu’nun pek çok yöresinde kullanıldığı tesbit edilmiş bir aksesuardır. “Tuğ”, Tarama Sözlüğünde, eskiden sancak tepesine ve başa takılan at kuyruğu olarak tanımlanmaktadır. Derleme Sözlüğünde “touğ” (toğuk, touk, touyh, oyuk, tuguk), “üstünlük belgesi, kamışın tepesindeki püskül” olarak tanımlanmakta, ayrıca kabarık saça da “tuğlan” denildiği görülmektedir. Bazı kaynaklarda “tuğ” veya “otağ” olarak tanımlanan aslında at veya yaban sığırının kuyruğudur. Türkler başlarına sorguç veya otağ olarak kuşların tüylerini takarlardı.[83] Türklerin tuğları, boncuklarla süslenmiş bu kuyruklarla yapılır ve bir parçası da “sorguç” olarak başında kullanılır, bu yüksek mevki işareti sayılırdı. Eski devir miğferlerinde de tuğ kullanıldığı bilinmektedir. Eski çağlardan beri kartal, atmaca, şahin gibi kuşlar hemen tüm mitolojilerde gök tanrıların sembolü olarak kabul edilir. Ayrıca uçtuğu ve mesafeleri aştığı için müjde ve mutluluk sembolüdür.[84] Dünyanın hemen tüm eski kültürlerinde kuş motifi, ruhsal gücün işareti olarak karşımıza çıkar. Bolluk sembolü, yeni ay, ateş tanrısı, bebek bağışlayıcı, leyleğin bebek getirmesi gibi sembolik anlatım ve kavrayışlarla bugün bile yaşayan bir gelenektir.[85] Milli Piyango’nun simgesi de kuştur ve kuş burada “devlet kuşu konması” anlamında büyük şans, talih olarak sunulmaktadır.
Türklerde kuş, önemli bir yere sahiptir. Altay, Şaman inançlarında dünyanın yaradılış efsanesinde yer alır. Yakutların koruyucu, yaratıcı, soyluluğu ve bolluğu sağlayan tanrısı “Aysit”, kuğu şeklinde tasvir edilmiştir. Kuğu, Türk efsanelerinde kutsallığın ve kadınlığın sembolüdür.[86] Göktürk inançlarına göre “kuş” ruhun timsali, “uçmak” ise “cennet” demektir.[87] Altay Şamanizm’inde en önemli varlık, yaratıcı tanrı ile insan arasında aracılık eden, insanları kötü ruhlardan koruyan mitolojik puhu kuşudur. Şaman giysilerine ve şapkasına puhu tüyleri bu nedenle dikilir.[88] Sibirya Şamanları bugün bile kuş kostümleri giyinirler ve annelerinin onlara kuştan hamile kaldığına inanılır. En eski orijinal şaman giysilerinde kuş ve hayvan şekilleri yer alır ve bunların sayesinde hayvanın gücünü temsil ettiğine inanılırdı.[89] Başa takılan “kuş pörük” ise şamana kuşun uçma yeteneğini veren külahtır. Bunlar dişil üretken gücü temsil ederler.[90] Altay Türklerinin inanışlarına göre göğün direğinde “kartal” “Tanrının gücü ve erk”inin sembolü idi. Göğün katları bu kozmik direk üzerindeydi. Ruhlar “kuş olup” uçuyorlardı. Yerde bir çocuk doğacağı zaman bu kuşlar çocuğun ağzına girip ona ruh verirlerdi.[91]
Anadolu’da bir çok yerde gelin başında iğde, zeytin gibi ağaç dalları, çiçekler ve kuş-kaz-tavuk- horoz tüyleri kullanılır.[92] Anadolu’da gelin başlıklarında görülen süslemelerin şaman “kuş pörük”leriyle benzerliği dikkat çekicidir. Oldukça yüksek, tepe kısmı kuş tüyleri ve alın kısmında boncuk, deve boncuğu, madeni plakalar, renkli kaytan, püskül gibi sarkıntılarla tezyin edilen başlıklar, adeta geline başka bir misyon yüklemektedir. Gelin bu özenli başlığıyla düğün günü, giydiği giysileriyle küçük bir evrenin yaratıcısı olarak kabul görmekte ve kendisini çevreleyen dış dünyayla zıt konuma gelerek, kutsal nitelik kazanmaktadır.[93]
Anadolu gelin başlıkları, takıları ve aksesuarlarında yukarda bahsedilen sembolik anlayışları görmekteyiz. Yalnız başlıklarda değil, giyimi tamamlayan diğer parçalarda da sembolik anlamlar vardır. Bazen tek başlarına bir anlam ifade ederler, bazen de üzerlerine yapılan işlemelerin veya işlemelerde kullanılan malzemelerin taşıdığı anlamlar vardır.
İlik düğme, yedi delikli düğme, deniz kabukları, boncuk, gümüş-pul-para başlık süslemesi ve yapımında kullanılır. Deniz kabukları; kadının doğurganlığını simgeler. Ay’ın hareketleriyle kadınların aybaşı halinin çakışması insan yaşamını fiziksel olarak belirleyen bir olaydır ve merakla gözlenmiş bir tuhaflıktır.[94] Deniz kabukları, suyun, ayın ve doğurganlığın simgesi olarak kabul edilir. Ayın evrelerinin suya etkisi dönemlerine bağlı olarak ifade edilen sembolizm; bu etkilerle kadının cinsel uzvuyla, deniz kabuğu arasında benzerlik ve verimliliği gösterir,[95] deniz kabuklarıyla kadın üreme organı arasındaki benzerlik, istiridyeleri, suları ve ayı birleştiren ilişkileri ve sonunda içinde oluşan incinin jinekolojik ve embriyolojik simgeciliği ile yorumlanır.[96] Bu çok eski bir anlayıştır. Neolitik çağ mezarlarında buluntularında deniz kabuklarına rastlanmıştır. Giysilerde ve başlıklarda kullanılan deniz kabukları ve inciler, kadını hem kötü güçlerin, kaderden ve kısırlıktan korumakta hem de onu üretkenliğe yatkın bir enerjiyle donatmaktadırlar.[97] Anadolu’da geleneksel giyim-kuşamda deniz kabuklarına özelliklere Türkmen ve Yörüklerde daha sık rastlanılır. Türkmen aksesuarlarında 3-5-7-12 gibi sayılarda yerleştirilir.[98]
Malzeme sembolizmindeki önemli malzemelerden birisi de düğme ve yedi delikli düğmelerdir. Eski toplumların bir çoğunda, düğmeler dünyanın göbeğini, arzın merkezini simgeler. Kutsal varlığın dünyayı, embriyonun göbekten başlayarak gelişmesi gibi yarattığı düşüncesi yaygındır. Düğmelerin ortalarının delik olması göbeği simgeler, dünyanın göbeğinde yaratılan insan da yeni bir evren yaratabilmektedir.[99] Bu açıklama, Anadolu’dan derlenmiş bilgilerle örtüşmektedir. Düğme Orta Asya’da değerli bir süs unsuruydu. Düğme yerine ilgeç, ilgi, ilik sözleri de kullanılır. Anadolu’da iliğe “dişice, yara, yarık” adları verilir.[100] Düğmeler genellikle baş, göbek, karın, bel, bölgesi aksesuarlarında kullanılır. Bu noktada, evrenin yaratıldığı arzın merkezinin, kadının göbeği ile mana bakımından özdeşleştirilerek, düğme semboliğiyle ifade edildiği belirtilebilir.[101] Yedi delikli düğme ise mavidir ve nazara karşı kullanılır. Bazı anlayışlara göre bu yedi delik insan vücudundaki yedi deliği simgelemektedir. Yedi sayısına yönelik bir çok mit vardır. Başlıklarda feste, çeki ve başörtülerinde, saç bağlarında süsleme unsuru olarak kullanılmaktadır.
Boncukla yapılmış aksesuarlarda, boncuğun malzeme olarak sembolizmi eski Türklerde önemli bir yere sahiptir. Boncuk koruyucu, tılsımlı bir malzeme olarak görülmüş hayvan, hane ve insan için yapılan pek çok aksesuarda boncuk kullanmışlardır. Boncuğun kendisiyle yapılan süsler veya başka malzemelerle birlikte oluşturulan süsler daha çok boyunda kullanılmış ve adını boyundan almıştır.[102] Boyna asılan nesne anlamına gelen boncuk, eski Türklerde “gerdanlık” olarak kullanılmıştır.
Selçuklularda da aynı anlamda kullanıldığı bilinmektedir. Daha ilk bakışta göze çarpacak yere takılan ve kötü gözlerden koruyan nesneye “moncuk-boncuk” adı verilmiştir. Hapishane işi boncuk nazarlıklarda, içice geçmiş üçgen motifleri, doğurganlığın, üremenin, soyun devamlılığın temmenisidir.[103] Taşların ve bunlardan yapılan boncukların kozmolojik değeri de boncuktan yapılan takı ve aksesuarların önemini arttırmıştır. Mercan, mavi, tersimat ve özellikle göz boncuğu uğur getireceği inancıyla kullanılır.[104] Anadolu kadın giyim kuşamında kullanılan süsleme unsurlarından birisi de gümüş, pul, para gibi metal malzemelerdir. Baş, boyun, göğüs, karın, sırt, ense, bel, kol, el ve ayak aksesuarlarında kullanılan metaller, geleneğe ve kullanan kişinin ekonomik durumuna göre farklı olabilirler. Bunlar altın, gümüş, bafun, pirinç-bakır alaşımlı metaller ve adi metallerden yapılabilirler. Ancak hepsinde amaç aynıdır, aynı geleneğe dayanır.
Hemen tüm dinlerde gökle ilgili inançlar vardır. Gök, güneş, ay ve yıldızlar Tanrı olarak kabul edilmemiş ancak onlara bazı kutsallıklar verilmiştir. Gök, Türklerin inanç sistemlerinde önemli yer tutar. İnsan göğün örttüğü ve yer suların bulunduğu yeryüzünde yaratılmıştır. Gök bu koruyucu niteliği ile kutsanmıştır.[105] Altay Türeyiş destanında ay ile güneş Tanrı’nın verdiği ışıkla sıcaklığı yansıtır ve bir maden parçası ya da ayna ile sembolize edilir. Eski devir kadın şamanların cübbelerinin göğsünde memeleri temsilen büyük yuvarlak madenler bulunur, güneş sembolü olarak da külahında demir ya da gümüşten halkalar olur.[106] Türklerde ay ve yıldızlar, madeni malzemeler veya yeşim taşıyla sembolize edilir. Giyim kuşamda kullanılan taş, gümüş, altın gibi malzemeler gök unsurları olarak kabul edilirler.[107] Bir çok yöremizde gelin alma/gelin göçürme günü ve gerdek sonrasında gelinin yüzüne makyaj yapılmaktadır ancak bu makyaj geleneğe ve inanca dayalı daha çok majik gücü olduğuna inanılan, yüzün boyanmasıyla yapılan geleneksel makyajdır. Dinsel-büyüsel inançlara bağlı olarak gelişen, süs-süslenme ve giyim kuşam örneklerinden kişinin toplumsal yerini belirleme, cinsel bakımdan bedenin belli yerlerini çekici duruma sokma, geçiş ritleri ve törenleride rol oynayan etkenlerdir. Süsleme şeklinde beliren birçok ögenin kökeninde sihri uygulamalar, kötü ruhlardan korunmak gibi amaçlar yatar.[108] Takı takmak, boyanmak (kına-boya), evlenme ve ölüm gibi geçiş ritlerinde dinsel, büyüsel, cinsel ve toplumsal amaçlara yönelik nitelikte süs eşyası takmak, koku sürünmek, boyanmak ve giyinmek süslenmenin belli başlı biçimleridir.[109] Gelinin yüzüne yaldız, pul yapıştırılması ile gelin, ilkbahara benzetilir. Gelinin yüzünün süslenmesi yalnız yaldızla değil kara kalemle de yapılmaktadır. Anadolu’da yaygın olarak görülen kaşların arasına, yanak, burun, çeneye ben yapılması bu anlayışla açıklanabilir.
Günümüzde yörelere göre farklı teknikte ve malzemelerle yaşayan bir el sanatı olan oyaların yörüklerde kullanımı yaygındır ve bu oyaların çeşitli mesajları vardır. Örneğin, ergin çağa gelmiş genç kızı, nişanlı kızı, evli kadını, umutsuz sevgiliyi, üç yıllık evli kadını, hem oğlu hem kızı olan kadını başına bağladığı oyadan ayırt etmek mümkün olur.[110] Yörüklerde yaşlı kadınlar çiçek desenli yazma bağlanırlar.
Anadolu kadınının kullandığı bazı oyaların sembolik anlamları vardır. Örneğin sümbül çiçeği oyasını aşık genç kız ve nişanlı kız başına bağlar. Kabak çiçeği çabuk üremeyi, bereketi simgeler.[111] Kabak çiçeğinin, halk hekimliği uygulamalarında “kısırlık” tedavisinde kullanıldığı bilinmektedir (Kültür Bakanlığı-HAGEM Alan Araştırmaları). Mor sümbül aşık kızı; pembe sümbül nişanlı kızı; beyaz sümbül bağlılığı anlatır. Taze karanfil, erik çiçeği oyasını gelinler takar, gül oyasını ise genç kız ve gelinler, sarı nergis oyasını başına bağlayan ümitsiz aşkını duyurur, erkeği gurbete giden kadın yaban gülü oyası bağlar. Badem çiçeği oyasını sevdiğiyle evlenecek kız takar. Kocasıyla arası nahoş olan kadınlar, acı biber oyasını, hamile kadınlar ise “müjde” çiçeği oyalı yazma kullanır.[112] Konya’da nişanlı kızlar kayınvalidelerine oyalı yazma gönderirler. Eğer kızın gönderdiği “çayır çimen oyası” ise araları iyi anlamına gelir. Eğer mezar taşı oyası” ise “aramızdaki soğukluk ölüme dek sürecektir” anlamına gelir. Orta yaşlı ve yaşlılar sade oyalı örtüler kullanırlar.
Kadınların çeşitli takılarak takarak süslenmeleri insanlık tarihi kadar eskidir. Türklerde takı takma ve başlık giyme geleneği doğumla beraber başlar, ömür boyu sürer. Günlük yaşamda ve özel günlerde takının önemli rolü vardır.[113] Bazı takılar ölenle birlikte gömülür.[114] Başlıklarda kullanılan takıların ve aksesuarların malzemeleri çok değişik olabilir. Anadolu kadını altın, gümüş, kuş kemiği, horoz tüyü, inci, boncuk, deniz kabuğu, mercan, bitki kökü, canlı veya yapma çiçek, elmas, yakut vb. değerli ve yarı değerli taşlar, dokuma parçalarından yararlanarak çeşitli takı ve aksesuarları kullanmıştır ve kullanmaya da devam etmektedir. Burada önemli olan maddi değerinden çok taşıdığı anlam ve gelenekteki önemidir. Takılar, hem sembolik anlam taşır ve dili vardır, hem de koruyucu ve güç verici bir anlamı barındırır. Dayanaklarını geçmişten alan, köklü uygulamalardır. Takı, hangi topluma ait olursa olsun, insanın yaşam deneyiminde kendini, toplumu ve tanrıyı tanımada önemli kodlar alır. Kültürel geçmiş, inançların kökleri ve toplumsal konumun kodlanmasında mükemmel bir iletkendir.[115] Takılar; kullanım amaçları açısından ele alındığında; geleneksel törenler, kutsal inançlar, süslenme ve göçebe yaşam koşulları gereği hazırlanan takılarla ve maddesel değeri nedeniyle kullanılan takılar olarak sınıflandırılabilir.
Yeni gelinler geleneksel giysi ve aksesuarlarını evliliklerinin ardından kırk gün çeşit çeşit giyinir. Hangi etnik kökene ait olursa olsun gelin giyim kuşamı her yerde aynı öneme sahiptir.
Kadın baş düzenlemelerinde kullanılan malzemeler ve terimler dilimize de yerleşmiştir. “Başı dik tutmak, başı bağlanmak, baş göz etmek, başına tüy dikmek, evlendin de başın göğe mi erdi, kafamın tasını attırma, baş tacı etmek, baş üstünde tutmak” gibi deyimler Anadolu kadın başlarının biçim ve malzemeleri hakkında bilgi verebilmektedir.[116] Sonuç olarak, baş; bir şeyin en mühim kısmı ve başlangıç noktasıdır. Anadolu’da kadın (gelin), başlarına verilen önem bu ifadeyi doğrulamaktadır. Bir çok örneğine ve ayrıntısına değindiğimiz Anadolu kadın (gelin) başlıklarının yeni bir kozmik yükselti, bir var oluş sebebi olarak kabul edildiği, gelinin evrenin sahip olduğu değerlerle donatıldığı ifade edilebilir. Gelin giysilerindeki renklerin gök-yer’i, takıların ay-güneş ve yıldızı sembolize ettiğine ve doğanın kendini yenilemesini, kadının kendi doğurganlığıyla özdeşleştirdiğine değindik. Gelinin giysisinde yer alan süsleme ögeleri, onun bir yaşam verici olarak düşünüldüğünü göstermektedir. Bütün zıtlıkları sırtına giyinmiştir. Dünyanın karşıt güçlerle döndüğünün bir bütün olarak simgesidir ve bu zıtlıklarla olağanüstü bir görünümdedir diğer tüm kadınlardan farklıdır. Hayat vericidir, hayat ağacı gibi yer/gök/ve yer altının iletişim halinde olduğu bir semboldür. Neredeyse ayinleştirilmiş düğün törenlerinde gelin, yer (toprak) ile; damat ise gök ile özdeşleştirilmiştir.
Köken olarak ilk “İlk Ana” ya kadar giden Ana Tanrıça düşüncesinin kaynağı olarak bilinen kadın imajı, her şeyin doğal annesi, bütün Dünyada insan neslini başlatan, kutsal güçlerin yöneticisi cennette yaşayanların önde gelenidir. Gökyüzünün gezegenleri, denizlerin bütün rüzgarları, cehennemin sessizliği onun iradesi ile idare edilir, tüm Dünyada değişik biçimler, farklı gelenelekler ve bir çok adlar altında anılan onun adıdır.[117] Nerede olurlarsa olsunlar bu tanrıçalar insan soyunun devamlılığını simgelemiş, Anaerkil toplumların baş tanrıçası olmuş, üremeyi, çoğalmayı sembolize etmiş, tarım toplumlarında doğurganlık, bolluk ve bereket fikirlerini içermiş, Anadolu da Kybele adını almış Asya’da ise Umay olmuştur.[118]
Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi / Türkiye
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 18 Sayfa: 363-376