Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Anadolu Beylikleri Döneminde Türk Dili

0 18.644

Yrd. Doç. Dr. Ali AKAR

Türkiye Türkçenin Anadolu’da Hakimiyetini Hazırlayan Tarihî Şartlar

Anadolu, Malazgirt Zaferi’ni müteakiben siyasî, demografik ve kültürel bakımdan Türkler lehine esaslı değişikliklere sahne olmuştur. Bu savaşa katılan Türkmen beyleri, Anadolu’nun çeşitli bölgelerini ele geçirerek buralarda hakimiyetlerini tesis etmeye başlamışlardır. Artuk Bey, Diyarbakır, Mardin, Malatya, Harput Hasankeyf (Hısn-ı Keyfa)’de; Saltuk Bey Erzurum’da; Mengücek Gazi, Erzincan, Kemah, Kögonya (Şebinkarahisar), Divriği’de; Danişmend Gazi ise Sivas, Kayseri, Zamantı, Tokat, Niksar ve Amasya havalisinde hakim olmuşlardır.[1]

Anadolu Beylikleri (tav|if-i müluk), XIII. yüzyılın başından itibaren Anadolu Selçuklu Devleti tarafından Bizans ve Kilikya sınırına yerleştirilen “uç”taki Türkmen beylerince kurulan beyliklerdir. Bunlar, Anadolu Selçuklu Devleti’ne karşı siyasî hakimiyetlerini güçlendirmek için sürekli mücadele içinde olmuşlar; Kösedağ Savaşı (1243)’nda Anadolu Selçuklularının Moğollara yenilmesiyle de merkezî idare ile bağlarını kopararak bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Beyler, hakimiyet kurdukları “uç”taki kent merkezlerini ele geçirmek suretiyle oraları sahip oldukları bölgenin siyasî ve kültürel merkezleri durumuna getirmişlerdir.[2]

Anadolu’da kurulan beyliklerin en güçlüsü Ermenek ve Karaman civarında kurulan Karamanoğulları Beyliği’dir (1256-1483). Bu beylik, önce Selçuklular, Moğollar ve Ermenilerle sonra da Osmanlılarla mücadele etmiştir. Karamanoğlu Mehmed Bey’in, 1277’de Konya’ya girdiğinde, Türkçeden başka dil kullanılmayacağına dair çıkardığı ferman, Karamanlıların millî dil şuurunu göstermesi bakımından önemlidir.[3]

Malatya bölgesinde bulunan Germiyan Türkmenleri, Moğol baskısı ile Batı Anadolu’ya göç ederek Kütahya ve Uşak civarında Germiyanoğulları Beyliği’ni (1300-1429) kurmuşlardır.[4]

Germiyanlı Beyliği döneminde edebî faaliyetlerin çok canlı olduğu görülmektedir. Burada yetişen şair ve yazarların Türk dili ile verdikleri eserler, Beylikler devrinin en önemli dil yadigarlarıdır. XIV. yüzyılda Şeyhoğlu Mustafa, Şeyhî Sinan, Ahmedî ve Ahmedî-i Daî gibi yazar ve şairler çeşitli alanlarda eserler vermişler ve XV. yüzyılda Anadolu’da Oğuzcaya dayalı bağımsız bir Türk edebî dilinin doğmasına önayak olmuşlardır.

Şeyhoğlu Mustafa, Germiyanlı Beyliği’nde yetişmiş daha sonra Osmanlı saray çevresinde edebî faaliyetlerde bulunmuş önemli şahsiyettir. Germiyan Beyi Süleyman Şah’ın isteği üzerine doğu klasiklerinden Marzub|nn|me ve K|busn|me’nin tercümelerini yapmış ve Yıldırım Bayezıt döneminde de Kutadgu Bilig’den sonra Türk diliyle yazılmış en önemli siyasetnâme olan Kenzü’l- Küber| ve Mehekkü’l-Ulemfyı kaleme almıştır.[5]

Germiyanlı sarayında yetişen önemli bir edebî şahsiyet de aynı zamanda hekimliği ile de meşhur olan Şeyhî’dir. Şeyhî, Türk mizah edebiyatının ilk eserlerinden biri olan Harn|me’yi ve klasik doğu hikayesi Hüsrev ü Şirin’i kaleme almıştır.[6]

XIV. yüzyıl Anadolu Türk edebiyatının, ünü Osmanlı sınırları dışındaki Türk topluluklarınca da bilinen önemli ismi olan Ahmedî de Germiyan kültür çevresinde yetişmiştir. Ahmedî’nin, İskendern|me ve Cemşid u Hurşid, Tarvih el-Ervth mesnevileri ile Divtn’ı, Mirktt eledeb adlı Farsça manzum bir sözlüğü vardır.[7]

Germiyanlı sarayında yetişen Ahmedî-i Dâ’î, Emir II. Yakub’un isteğiyle Farsçadan Tabirntme adlı rüya yorumları ile ilgili bir eseri Türkçeye çevirmiştir. Diğer eserleri, hekimlikle ilgili Tıbb-ı Nebevî [8]’yi dinî-ahlakî bir eser olan Miftahü’l-Cenne[9]’dir.

Bunların yanında, Germiyanlılardan kalan önemli bir Türkçe eser de Taş Vakfiye’dir. II. Yakub Bey zamanında 1414’te dikilen Vakfiye’de zamanın sosyal ve ekonomik hayatı işlenmiştir. 3.30×2.10 m. ebatlarındaki kitabe, Göktürk, Uygur ve Timur’un Ulutav’daki yazıtlarından sonra taşa yazılmış önemli bir Türkçe abidedir.[10]

Güneybatı Anadolu’da, bölgeye deniz yoluyla gelen ve iç bölgelere doğru ilerleyen Türkmenler Menteşe Beyliği’ni (1280-1424) kurmuşlardır. Menteşeoğulları, daha çok Ege denizinde faaliyet göstermiştir. Menteşe Bey’in oğlu Mesud Bey, 1300’de Rodos adasını fethetmiştir. Menteşe Beyi İlyas Bey, İly|siyye adında Arapça bir tıp kitabı yazdırmış, sonra bunu Şirvanlı Mahmud oğlu Mehmed, Türkçeye çevirmiştir.[11] Yine Menteşe Beyi Mahmud Bey’in emriyle avcılığa ait Farsça bir eseri B|zn|me adıyla Peçinli Mehmed oğlu Mahmud Türkçeye çevirmiştir.[12]

Batı Anadolu’da kurulan beyliklerden biri de Aydınoğulları Beyliği’dir (1308-1426). Bu beylik, Umur Bey zamanında Adalar Denizi ve Mora sahillerine yaptığı deniz seferlerinde başarı elde etmiştir.[13] Aydınoğlu Mehmed, Arapça peygamberler tarihi olan Artisi, Türkçeye tercüme ettirmiştir.[14] Aydınoğlu Umur Bey adına, Kul Mes’ud tarafından Kelile ve Dimne’nin Batı Türkçesine ilk çevirisi yapılmıştır.[15]

İnançoğulları Beyliği, Denizli bölgesinde (1276-1368) hüküm sürmüştür. İnançoğlu Murad Aslan adına İhl|s ve Fatiha sürelerinin tercümeleri yapılmıştır.[16]

Saruhanoğulları Beyliği (1302-1410) Manisa’da kurulmuştur. Beyliğin kurucusu Saruhan Bey, Harezmlilerin komutanı iken Anadolu Selçuklularının hizmetine girmiş Saruhan ismindeki başbuğun torunudur. Saruhanoğulları, Adalar Denizi’ne, hatta Balkanlar’a seferler düzenlemişlerdir. Bu beylik, 1410’da Osmanlılar tarafından ortadan kaldırılmıştır.[17] Saruhanoğullarından Emir Yakub b. Devlethan adına Salahüddin adlı bir yazar tarafından Farsçadan tercüme edilmiş Kittb-ı Bahntme-i Şthî adlı eser bulunmaktadır.[18]

Karadeniz bölgesinde Kayı boyunun bu bölgedeki uç beyi Hüsameddin Çoban tarafından Çobanoğulları Beyliği (1227-1309) kurulmuş, daha sonra yerini aynı bölgedeki Candaroğulları Beyliği’ne bırakmıştır.[19] Candaroğlu İsfendiyar Bey emriyle Cev|hirü’l-asd|f adlı meşhur Kur’an tefsiri kaleme alınmıştır.[20]

Ertana (Eratna) Beyliği, (1335-1381) İlhanlıların Anadolu’daki valisi Uygur Türkü Alaaddin Ertana tarafından Sivas’ta kurulmuştur. Beyliğin ileri gelenlerinden Kadı Burhaneddin, Ertana Beyliği’ne son vererek yerine kendi beyliğini kurmuştur. Bu beylik, (1381-1398), çevresindeki Anadolu beylikleriyle mücadele etmiş, Kadı Burhaneddin’in ölümüyle yıkılmıştır.[21] Ertana beylerinden Hacı Şadgeldi adına, Mehmed Cemalüddin-i Aksarayî tarafından Ravzatü’l-ulemt adlı Arapça eser Teferrücü’l-ümert adıyla Türkçeye çevrilmiştir.[22] Kadı Burhaneddin (1345-1398), devlet adamı, şair ve tarihçiydi. Divtn’ı, Beylikler devrinin önemli dil yadigarlarından biri sayılmaktadır.[23]

Bu eserler, beylerin, kültür, sanat ve bilimi himaye ettiklerini göstermeleri yanında Türkçe yazan şair ve yazarları koruduklarının önemli delillerdir.[24] XIII-XV. yüzyılda, tefsir, fıkıh, tasavvuf, tarih, tıp, ahlak, şiir ve edebiyat alanında yazılmış yüzlerce telif ve tercüme eser, bu dönemin kültür ve sanat hayatı hakkında önemli ipuçlarını vermektedir.[25]

Beylikler Döneminde Türkçenin Yazı Dili Oluşu

Büyük Selçuklu Devleti, kendine karşı tehlike teşkil edecek Türkmenleri Isfahan bölgesinden Batı’ya doğru sevk etmiştir. Devletin merkezinden uzaklaştırılarak Bizans sınır bölgelerine yerleştirilen Türkmenler, millî geleneklerini, dillerini korumada çok titiz davranmışlardır.[26]

“Uç”lardaki nüfusun büyük çoğunluğunu teşkil eden göçebe Türkmenler arasında, halk kültürü ve tasavvufa dayalı bir din anlayışı hakimdi.[27] Bu bakımdan, Türkmenlerin mensup oldukları kültür ve inandıkları tasavvuf? din anlayışı, Türk dili ile ifadelendirilmeye daha uygun düşmekteydi. Bunun yanında, XIII. yüzyıldan itibaren devlet adamlarının Türk diline sahip çıkmaları ve Anadolu’da yetişen şair ve yazarların yerli dil ile yazmaları sayesinde, Türkçe, yalnızca halk arasındaki bir konuşma dili olmaktan çıkıp aydınlar arasında da itibar gören bir yazı dili olma yoluna girmiştir. Türkmen beylerinin, kendi dilleriyle söz söyleyecek yazar ve şairleri desteklemeleri ve onlara imkan hazırlamalarıyla, Türk kültürü lehine gerçek bir değişim yaşanmıştır.[28] Beylikler devrinde Arapça ve Farsçaya karşı Türkçeyi hakim kılma mücadelesini, Karamanoğlu Mehmed Bey, 13 Mayıs 1277 (=676 Zilhicce Perşembe) günü, “Şimden girü hiç kimesne kapuda ve divanda ve mecalis ve seyranda Türki dilinden gayrı dil söylemeye” fermanıyla başlatır.[29] Böylece, o, bir yandan divandan çıkacak ve divana girecek yazıların emniyetini sağlarken, diğer taraftan da millî dil mücadelesini başlatıyordu.[30]

Zeynep Korkmaz, Eski Anadolu Türkçesinin dil yapısı bakımından gelişimini iki döneme ayırır:

  1. Selçuklu Türkçesi (XI-XIII. yüzyıllar arası)
  2. Beylikler Devri Türkçesi (XIII-XV. yüzyıllar)[31]

Anadolu Beylikleri devri Türkçesi, XIII. yüzyılın sonlarından XV. yüzyıl ortalarına kadar uzanan, genel çerçeve olarak, Anadolu Selçuklularının yıkılışından Osmanlı Devleti’nin imparatorluk temellerinin atılmasına kadarki dönemdir.[32] Bu dönemde Türkçe, bir yandan Selçuklu çağındaki Farsçanın mutlak hakimiyeti karşısında kendini bir yazı dili olarak göstermeye başlamış, diğer yandan da klasik Osmanlı yazı dilinin oluşumuna kaynaklık etmiştir.

Anadolu’da Türk yazı dilinin oluşumu XIII. yüzyıla kadar götürülebilmektedir. Hazar ötesinden Anadolu’ya XI. yüzyıldan başlayan Türk akınları, XII. yüzyılda Moğol baskısı ile daha da hızlanmış,[33] XIII. yüzyıldan sonra Anadolu’da Oğuzca temelli, fakat yerli ağız özelliklerinin ağır bastığı bir yazı dili doğmuştur.[34]

Bu dönemde verilen eserlerin birçoğu, her ne kadar Farsçadan tercüme olsa da, dil yönüyle Orta Asya’daki edebî Türkçeden tamamen farklı, Oğuz ağız özelliklerine dayanan yeni bir Türkçeyle yazılmış olmaları bakımından büyük önem taşırlar.

XIII. yüzyıldaki Moğol akınları Oğuzlar dışında da unsurların gelmesini sağlamış,[35] böylece Anadolu’da Oğuz ve Kıpçak lehçeleri birbirini karşılıklı olarak etkilemiştir.

Anadolu’da Beylikler devrinden önce bir Selçuklular devri Türkçesi, -bu dönemden elde fazla eser bulunmamasına rağmen- daha çok Orta Asya’da şekillenen ve Kaşgarlı Mahmud’un Divan’da ahsettiği Oğuzca özelliklerin ağır bastığı “karma” bir Türkçedir. “Karışık dilli eserler” deki olga-bolga meselesi,[36] Selçuklu çağı Türkçesinin, birden çok lehçenin etkisini taşıyan, fakat Oğuzcanın hakimiyetinde bir yazı dili olduğunu göstermektedir.[37] Bu, aynı zamanda daha sonra Anadolu’da yerli ağızların etkisiyle oluşan Beylikler devri yazı dilinin, Hazar ötesinden ses ve yapı özellikleri taşıdığını da göstermektedir.

Oğuz Türkçesi, Orta Asya’da en geç XII. yüzyılda ayrı bir yazı dili olma yoluna girmiştir, buna rağmen, Karahanlı yazı geleneğinden ayrılmamıştır. Orta Asya’da XII-XIII. yüzyılları kapsayan karışık dilli Oğuzcayı Zeynep Korkmaz, “Eski Doğu Oğuzcası” veya “Selçuklu Oğuzcası” diye adlandırmaktadır.[38] İşte, XI-XIII. yüzyılda Anadolu’ya göçen Oğuz boylarının yazı dili, bu karışık Oğuzcadır. Bu nedenle, Oğuzca XIII. yüzyılın sonlarında, Beylikler çağında bir “yerlileşme” dönemine girmiş, Selçuklu devri eserlerinde etkisi açık olarak görülen Karahanlı ve Doğu Türkçesinin özellikleri silinmeye yüz tutmuş, Batı Oğuzcasına dayanan yerli ağız özelliklerinin ağır bastığı bir dil oluşmuştur.[39]

Anadolu’da Türk yazı dilinin kuruluşu Beylikler devrine rastlar. Her ne kadar Selçuklular devrinde de birtakım Türkçe eserler yazılmış olsa da[40] bunun arkasında siyasî destek olmadığı için söz konusu eserler genel bir yazı dili oluşturmaya yetmemiştir.

Harezm-Kıpçak-Karahanlı dönemi eserlerinde her ne kadar Oğuzcanın izleri görülse de, Oğuzca, Beylikler devrinde bağımsız bir yazı dili olmuştur.

Beylikler Devrinde Eser Veren Başlıca Yazarlar ve Eserleri

1. Gülşehrî

Gülşehrî’nin hayatı hakkındaki bilgiler çok azdır. XIII. yüzyılın sonlarına doğru Sultan Veled’in isteği üzerine Kırşehir’de kurduğu zaviyede Mevlevî tarikatını tanıtıp yaymaya başladı. Ne zaman öldüğü belli değildir. Yalnız, Mantıku’t-tayr’ı 717 (M. 1317) tamamladığından hareketle 1317’den sonra ölmüş olabileceği görüşü hakimdir.[41]

Eserleri

  • Felek-ntme: 701’de (M. 1301) Farsça olarak yazılmış astronomi ile ilgili bir mesnevidir. Eserin tek nüshası Ankara Milli Kütüphane, 817 numarada kayıtlıdır. 142 yapraktır. Gülşehrî bu eserini o zamanlar Anadolu’da hakim olan İlhanlı Hanı Gazan Mahmud Han’a sunmuştur. 843’te (M. 1439) istinsah edilmiştir.[42]
  • Aruz Ristlesi: Kilisli Muallim R. Bilge tarafından bilim dünyasına tanıtılmış, 16 yapraktan oluşan Farsça bir risaledir.
  • Keramtt-ı Ahi Evren: 167 beyitlik Türkçe bir mesnevidir. Bazı bilim adamlarınca Gülşehrî’ye ait olabileceği şüphesi vardır.
  • Kuduri Tercümesi: Gülşehri, Mantıku’t-tayr tercümesinde Kudurî’yi nazmen çevirdiğini söylüyorsa da, bu eser henüz ele geçmemiştir.
  • Mantıku’t-tayr: Feridüddin Attar (öl. 1193)’ın Mantıku’t-tayr adlı eserinin 717 (M. 1317) yılında Türkçeye uygulanmasıdır. Gülşehrî, Attar’ın esas konusuna sadık kalmasına rağmen, ondaki pek çok hikayeyi kul lanmamış, bunun yerine Mesnevi, Kelile ve Dimne, K|busn|me’den hikayeler almıştır. Eser M. Cunbur tarafından doktora tezi olarak hazırlanmış,[43] Sırrı Levend tarafından tıpkıbasım şeklinde yayımlanmıştır.[44]

2. Âşık Paşa

14. yüzyılın ilk yarısında Anadolu’da yetişen önemli şair ve mutasavvıflardan biridir. Dedesi Şeyh Baba İlyas Horasan’dan Anadolu’ya gelerek Amasya’ya yerleşmiştir. Âşık Paşa’nın babası, Baba İlyas’ın en küçük oğlu Muhlis Paşa’dır. Âşık Paşa, Kırşehir’de doğmuş ve ilk öğrenimini de Süleyman-ı Kırşehrî’den almıştır. Bir ara Anadolu valisi Timurtaş’ın veziri olmuş, daha sonra bir isyan sonucu Mısır’a kaçmış, oradan dönerken Kırşehir’de hastalanarak ölmüştür. Türbesi Kırşehir’dedir. Oğlu Elvan Çelebi’ye göre, babası dünya işlerine hiç karışmamış, kendini tasavvufa vererek bir veli hayatı sürdürmüştür.

Devrinin İslamî ilimlerini, Arapça ve Farsçayı bilen Âşık Paşa, Anadolu’da şuurlu Türkçecilik hareketinin başlatıcılarından biri sayılmaktadır. Garibntme’nin Farsça ön sözünde “Türklere hak yolunu göstermek, tasavvufun inceliklerini anlatmak, yanlış yollara gitmelerini men etmek” için bu eseri “Türkçe” olarak yazdığını ifade etmektedir. O, Yunus Emre ve Gülşehrî gibi sanatkar değil, bir mutasavvıftır. Bu itibarla yazdığı eserler, edebî değerinden çok, dil yönüyle önem arz etmektedir.

Eserleri

  • Garibntme: 730/1330 tarihinde bitirilmiş, on bab üzerine kurulmuş mesnevi tarzında bir eserdir. Eserde tasavvuf ilkeleri anlatılmaktadır. Yaklaşık 12.000 beyittir. Halkı eğitmek amacıyla Türkçe olarak yazılmış ve Âşık Paşa, eserinde özellikle o devir aydınlarının Türk diline bakışını eleştirmiştir. Eser, doktora tezi olarak Z. Kaymaz tarafından ele alınmıştır.[45]

Türk diline kimesne bakmazıdı
Türklere hergiz gönül akmazıdı
Türk dahı bilmezidi bu dilleri
İnce yolı ol ulu menzilleri
Bu Garibntme anın geldi dile
Kim bu dil ehli dahı mani bile

  • Fakrntme: Tasavvufi bir eserdir. 161 beyitlik bir mesnevidir. Fakr, bir kuş istiaresiyle ele alınmıştır. Eserin 2 nüshası vardır. Biri, Roma’da Biblioteca Eananatense turca 2054, biri de Garibntme’nin sonunda Manisa Muradiye Kütüphanesi’ndedir.
  • Vasf-ı H|l: Mesnevi tarzında 31 beyitten oluşan bir eserdir. Garibntme’nin sonundadır. 2 nüshası bilinmektedir.
  • Hikaye: 59 beyitlik bir risaledir. Raif Yelkenci tarafından bulunmuştur. Mesnevide, bir Müslüman, bir Hıristiyan ve bir Musevinin başından geçenler anlatılmaktadır.
  • Kimyt Ristlesi: Çorum İl Halk Kütüphanesi 2889 numarada kayıtlı bir eserdir. Âşık Paşa’ya ait olduğu şüphelidir.

3. Ahmedî

Adı, Taceddin İbrahim bin Hızır’dır. Germiyanlı bölgesinde (Kütahya veya Uşak) doğmuştur. Mısır’a gitmiş, orada Şeyh Ekmeleddin’den dersler almış, tıp ve matematik okumuştur. Orada, Anadolu’dan gelen Hacı Paşa ve Molla Fenarî ile tanışmıştır. Mısır’dan döndükten sonra Aydınoğlu İsa Bey’in öğrenimi için Mirkttü’l-edeb, Miztnü’l-edeb ve Miytnü’l-edeb eserlerini kalem almıştır. Daha sonra I. Murad ve Yıldırım Bayezıd’ın, Ankara Savaşı (1402)’ndan sonra da Timur’un himayesinde bulunmuş, 815’te Kütahya’da (bir söylentiye göre Amasya’da) ölmüştür.

Eserleri

  • Divan: Hayli hacimli bir divandır. Yurt içinde ve yurt dışında çok sayıda nüshası vardır. Bunların en hacimlisi 8506 beyitten oluşmaktadır.
  • İskenderntme: Makedonyalı İskender’in hayatını Türk dilinde işleyen ilk eserdir. 792/1390 yılında bitirilerek Germiyan beyi Emir Süleyman’a sunulmuştur. Hayli uzun bir eserdir. Bazı nüshalarda 7000 bazılarında ise 8000 beyitten fazla olduğu tespit edilmiştir. İsmail Ünver tarafından tıpkıbasımı yapılan İ.Ü. Merkez Ktp. TY 921 numarada kayıtlı nüsha 8754 beyitten oluşmaktadır.
  • Cemşid ü Hurşid: 806/1403 yılında Emir Süleyman’ın isteği üzerine bitirilen eser, I. Mehmed’e sunulmak üzere hazırlanmış ya da sunulmuştur. Mesnevi tarzında, 2300 beyitten fazla bir hacme sahiptir. Konusu, Çin hükümdarı Cemşid ile Rum kayserinin kızı Hurşid aşk serüvenidir.
  • Tervihü’l-Ervth: Tıpla ilgili bir mesnevidir. 1403-1410 arasında yazılmış ve I. Mehmed’e sunulmuştur.
  • Mirkttü’l-Edeb: Arapça-Farsça manzum bir sözlüktür.
  • Miztnü’l-Edeb ve Miytrü’l-Edeb: Arap ve Fars gramerleri ile ilgili iki küçük eserdir.

4. Kul Mesud

Hayatı hakkında fazla bilgi sahibi değiliz. Farsçadan çevirdiği Kelile ve Dimne adlı eseriyle tanınmaktadır.

  • Kelile ve Dimne: Aydınoğlu Umur Bey’in emriyle Türkçeye çevrilmiştir. Çok sade bir dille Türkçeye çevrilen bu eser, döneminin dil özelliklerini yansıtması bakımından büyük önem taşımaktadır. Bilinen iki nüshası vardır. Eksik bir nüsha Oxford’da Bodleine Kütüphanesi’nde, tam nüsha ise Süleymaniye Kütüphanesi, Laleli bölümü 1897’de kayıtlıdır.

Eser, ilk kez Nasrullah tarafından Doğu Türkçesine, Kul Mesud tarafından da Eski Anadolu Türkçesine tercüme edilmiştir. Daha sonra adı bilinmeyen bir yazar tarafından I. Murad için manzum olarak yazıldı. XVI. yüzyılda Ali Vasi ve Ali Çelebi adlarıyla da tanınan Ali bin Salih, Kanuni Sultan Süleyman adına eseri yeniden yazmıştır.

5. Hoca Mesud (Mesud Bin Ahmed)

Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Tezkirelerde adından fazla bahsedilmeyen bu yazarla ilgili ancak eserlerinden bilgi ediniyoruz. 14. yüzyılda yaşamış, Türkçeyi çok iyi kullanmış, devrinde “Hoca” lakabıyla tanınmış ve bilgisinden faydalanılmış bir kişiliğe sahiptir.

Eserleri

  • Süheyl ü Nev-bahtr: Yazılışı 751/1350 olan bu eser, 5568 beyittir. Eser, Hoca Mesud’un yeğeni İzzeddin Ahmed tarafından mesnevi şeklinde yazılmaya başlanmıştır. İzzeddin Ahmed 1000 kadar beyit yazdıktan sonra yazdıklarını Hoca Mesud’a getirerek ondan tamamlamasını ister. Eserin geri kalan 4568 beyitini Hoca Mesud tamamlamıştır. Eserin sonundaki bir beyitte eserin ismi Kenzü’l- bedtyi olarak geçmesine rağmen bugün kahramanlarının adıyla anılmaktadır. Eserin iki nüshası vardır. Berlin’deki nüshası J. H. Mordtmann tarafından 1925 yılında Hannover’de tıpkıbasım olarak basılmıştır. İkinci nüshası ise Dehri Dilçin Kütüphanesi’ndedir. Bu iki nüsha üzerinde Cem Dilçin doktora çalışması yapmıştır.
  • Ferhengntme-i Stdi: 755/1354 yılında yazılmış, İran şairlerinden Sadi’nin Bosttn adlı eserinden bazı şiirlerin Türkçeye çevirisidir.

6. Şeyhoğlu Sadreddin Mustafa

Şeyhoğlu’nun hayatı hakkında ayrıntılı bilgi sahibi değiliz. Germiyan ülkesinde doğduğu, gençliğinde Paşa Ağa bin Hoca Paşa’nın himayesine girdiği ve ihsanına nail olduğu bilinmektedir. Germiyan beylerinden Mehmed Bey ve Süleyman Paşa devirlerini de görmüştür. Süleyman Şah’ın ölümünden sonra Osmanlı sarayına intisap etmiştir. Şeyhoğlu İran şairlerinden Attar ve Senaî’den, Anadolu sahası Türk şairlerinden de Hoca Dehhanî, Gülşehrî, Yusuf Meddah ve Hoca Mesud’dan etkilenmiştir. Hoca Mesud’a “üstad” diye hitap etmektedir. Ahmedî ile arasındaki kıskançlıktan dolayı her iki şair de eserlerinde birbirlerini yermişlerdir.[46]

Şeyhoğlu, Hurşidntme’de, Türkçenin şimdiye kadar işlenmemişliği yüzünden “sovuk”, “tadsız”, “tuzsuz” “yavan” olduğunu, buna rağmen o, Türkî dil ile yazdığını şu beyitlerde şöyle ifade etmektedir:[47]

Eger Türkî diyüp yirmezler ise
Çogından usanıp ırmazlar ise
Ki baştan başa bu şehri göreler
Teferrüc-gahını bir bir soralar

Eserleri

  • Hurşidntme: (Hurşidü Ferah-Şad): 789 / 1387’de yazılmıştır. İran şahı Siyavuş’un kızı Hurşid ile Magrib padişahının oğlu Ferahşad arasındaki aşk macerasını anlatan bir mesnevidir. 7903 beyitten oluşan bu mesnevi, Germiyanoğlu Süleyman Şah adına yazılmış, fakat eser tamamlandığı sırada Süleyman Şah’ın ölmesi üzerine Yıldırım Bayezid’e sunulmuştur. Bilinen 10 nüshası vardır. 4 önemli nüsha üzerinde Hüseyin Ayan çalışmıştır.[48]
  • Marzubtnntme: Kelile ve Dimne benzeri bir hikemî eserdir. Hayvan hikayelerinden hareketle devlet idaresi ve ahlaki öğütler verilmektedir. Mazenderan bölgesinde hüküm süren Marzuban bin Rüstem’in hikayesi anlatılmaktadır. 1944 yılına kadar Berlin’de ve Varşova Üniversitesi İslam Eserleri Kütüphanesi’nde olmak üzere iki nüshası bilinmekteydi. Fakat II. Dünya Savaşı’nda Varşova nüshasının yanması üzerine elde yalnızca Berlin nüshası kalmıştır. Bu nüsha üzerinde Zeynep Korkmaz çalışmıştır.
  • Ktbusntme: Bir ahlak ve siyaset kitabıdır. Aslı Farsçadır. Kabus, Geylanşah’ın babasıdır. Eser, 44 bölümden oluşmaktadır. Her bölüm bir konuyu ele alarak o konu hakkında öğütle ilgili özdeyişleri içine alır. Bu eser 7 kez Türkçeye çevrilmiştir. Bunlardan en tanınmışı XV. yüzyıl şairlerinden Mercümek Ahmed’in II. Murad’ın emriyle yaptığı çeviridir.
  • Kenzü’l-Kübert ve Mehakk ül-Ulemt: Şeyhoğlu bu eserini 23 Receb 803/9 Mart 1401 tarihinde 62 yaşındayken kaleme almıştır. 4 babdan oluşan, devlet idaresi sanatını anlatan bir siyasetnâmedir. Eser, Kemal Yavuz tarafından doçentlik tezi olarak hazırlanmıştır. Şeyhoğlu’nun Işkntme ve Ferrahntme adlı bir başka eserinden söz ediliyorsa da bunlar henüz ele geçmiş değildir.[49]

7. Şeyhî

Germiyanlı Beyliği kültür çevresinde yetişmiş şair ve hekimdir. Hekimliğinden dolayı Hekim Sinan diye de bilinir. Latifi Tezkiresi’nde “Murad Han-ı Gazi devrinde doğduğu” bildirildiğine göre 1371-1376 yılları arasında doğmuş olabileceği tahmin edilmektedir. Babasının adı Ahmed olup, Germiyanlıların ileri gelen Türkmen ailelerinden birine mensup olduğu biliniyor. İlk eğitimine Kütahya’da başlamış, daha sonra tıp ve tasavvuf öğrenmek için İran’a gitmiştir. Buradan tıp, tasavvuf ve edebiyatta yetişmiş olarak dönmüştür. Bu arada dönerken Hacı Bayram-ı Veli’ye intisap ederek “Şeyhî” mahlasını almış, Kütahya’da bir attar dükkanı açarak hekimlik mesleğini icra etmiştir. Bu arada Şeyhî, Germiyan Beyi II. Yakub’un özel hekimi olmuştur. Daha sonra Çelebi Mehmed’in Karaman seferi sırasında (1415) hastalığını tedavi ettiği için kendisine Tokuzlu köyü tımar olarak verilmiştir. Meşhur Harntmesini Tokuzlu köyüne giderken tımarın eski sahipleri tarafından saldırıya uğraması sonucu yazmıştır.

  1. Murad’ın hükümdar olmasından sonra Osmanlı sarayı çevresinde görülmektedir. Hüsrev ü Şirin mesnevisini II. Murad’ın emriyle Nizamî’den tercüme etmiştir. Son yıllarını nerede ve nasıl geçirdiğine dair bilgi yoktur. Faruk Kadri Timurtaş ölüm yılını 1431 olarak göstermektedir.

Eserleri

  • Divan: Millet Kütüphanesi Ali Emiri Efendi Manzum Yazmalar bölümü 238 numarada kayıtlıdır. Divan’da 20 kaside, 2 terkib-i bend, 3 terci’-i bend, 2 müstezad ve 200 civarında gazel vardır.
  • Harntme: Çelebi Mehmed’e (bazı Sehi ve Latifi Tezkirelerinde II. Murad’a) sunulmuş, 4 kısımdan oluşan 126 beyitlik bir eserdir. Eserin konusu, İran şairi Emir Hüseyni’nin Zadü’l-Müsafirin adlı eserindeki eşek hikayesinden alınmıştır. Ömrü boyunca yük taşıyan eşekle semiz öküzlerin hikayesi karşılaştırmalı olarak anlatılır. Harntme, dil ve anlatım özellikleri ile dönemin Türkçesini en iyi temsil eden eserlerden biridir.
  • Hüsrev ü Şirin: Nizami’nin aynı adlı mesnevisinin II. Murad adına yapılmış tercümesidir. 6944 beyitten oluşan hikaye 11 bölüm halinde düzenlenmiştir.

8. Dede Korkut Hikayeleri

Dil bakımından olduğu kadar kültür tarihimiz bakımından da çok önemli bir eserdir. Oğuzların Anadolu’ya gelmeden önceki kültürel hayatlarının Anadolu coğrafyasına uyarlanmış şekliyle anlatan destanî nitelikli hikayelerdir. Hikayeler, oluşum itibarıyla çok eskidirler, tarihin önceki devirlerine inebilirler. Yazıya geçiriliş tarihleri ve yerleri hakkında tam bilgi sahibi olmasak da bu hikayeler, dil bakımından Beylikler devri Türkçesinin özelliklerini yansıtırlar. Hikayelerde, Oğuzların, komşu Türk boyları (Kıpçak ve Peçenekler) ile Gürcüler ve Trabzon Rumlarıyla yaptıkları savaşları anlatır.

Dede Korkut hikayelerinin elimizde Dresden ve Vatikan olmak üzere iki nüshası vardır. Dresden nüshasında 12, Vatikan nüshasında 6 hikaye vardır.

Beylikler Devri Eserlerinde Görülen Başıca Gramer Özellikleri [50]

I. İmlâ Özellikleri

Bu dönem eserlerinde, Türkçe kelimelerin yazımında bir imla birliğinden söz edilemez. Bir kelime bazen aynı metinde birden çok yazılış şekliyle karşımıza çıkmaktadır. Bu dönem eserlerinde görülen başlıca imlâ özellikleri şunlardır:

  1. Türkçe kelimelerde harflerden ayrı olarak Uygur yazı dili geleneğine bağlı olarak yer yer üstün işaretinin yazıldığı görülmektedir. Bunu, aynı zamanda aslî uzun ünlülerle ilgili görenler de vardır.[51] btşın (Mar. 9a/9); vtrdur (Mar. 13a/3)
  2. Arap yazısında p, ç, g, n işaretlerinin olmamasından dolayı bu sesler b, c, k, ng (sağır nun) harfleri ile gösterilmiştir. yabrak (Mar. 34b/9), aclık (Mar. 18b/4) Zaman zaman da Fars imlâsının etkisiyle bu sesler p, ç, g harfleriyle, n sesi ise, Uygur imla geleneğinin etkisiyle ng ile gösterilmiştir. tengri ta’ala
  3. Eski Türkçedeki kalın ve ince sıradan t’ler, bu devir eserlerinde genellikle ince sıradan gelenler için dal ile, kalın sıradan gelenler tı ile gösterilmiştir. dürlü (Mar. 32a/11); dütün (Mar. 21b/10); turub (Mar. 33b/7); toEru (Mar. 48b/12); tamar “damar” (Har 24)
  4. s harfinin yazımında Türkçe kelimelerde ince ve kalın sıralı yapılara göre herhangi bir kural yoktur. sakın (Mar. 18b/4); savaşdı (Mar. 16a/9)
  5. Bu devir eserlerinde Uygur yazı geleneğinin etkisiyle bazı ekler ayrı yazılır. hısım-lar (Mar. 12a/4); müsülman-lık (Mar. 12a/9)

II. Ses Bilgisi Özellikleri

  1. e/i meselesinde Beylikler devri eserleri i tarafındadır. irmez (Mar. 31a/10); yil (46a/12); vir- (Mar. 38b/7); dirnegi (Har. 27); irdi (Har 121); yitdiler (SN 806); bislendi (SN 724)
  2. Bu devir eserlerinde görülen en önemli sesbilgisi özelliği ünlülerdeki yuvarlaklaşmadır. Aşağıdaki eklerin ünlüleri daima yuvarlak olarak görülmektedir.
    1. Zarf-fiil eki -up/-üp: yıg-up (KK 95b/6); kakıyup (SN 1435)
    2. Ettirgenlik eki -dur-/-dür-: an-dur- (KK 60a/9); azdurmamış (Hur 1006); yandurdı (Hur 1659); yagdurdı
    3. (Hur 4803); döndürdi (Hur 5709); yi-dür-(KK 62b/9); bildüreler (Har 7)
    4. Bildirme ekleri +dur/+dür; +uz/+üz: zulm-dur (KK 38a/8); yiri-dür (KK 12b/1); tdemdür (Har 17); gamdur (Har 100); zamanuz (KK 7b/3); arıdur (Hur 21); melekdür (Hur 2426); bitidür “mektuptur” (Hur 6586)
    5. Sıfat-fiil eki -duk/-dük: itdükümüz (KK 57b/2)
    6. İyelik eklerinin bağlantı ünlüleri +un/+ün; +umuz/+ümüz: şehümün (Hur 2558); hecrümün (Hur 2770); işümüz (Hur 3610); katuma (Hur 4727); dilüm (SN 732); hasılum (SN 732); başumda (SN 749); çerimüz (SN 737); sayvanumuz (SN 908)
    7. İlgi hali ekinin bağlantı ünlüsü daima yuvarlaktır +un/+ün; +nun/+nün: zamanun (KK 61a/3); zariflerün (KK 116b/2); kadrinün (Har 20); hakkun rahmetlerinden (Hur 170); şahun hükmine (Hur 478)
    8. Sıfat yapma ekleri +lu/+lü; +suz/+süz: assı-lu (KK 105a/10); gözi yaşludur (Hur 2463); eyerlü (Hur 4916); suretlü (Har 43); tatlu (SN 859); gussalu (910); sınıhlu (1648); dikensüz (1851); dilek-süz (KK 26b/3); oransuz (Hur 1057); belüsüz (Hur 1516)
    9. Geniş zaman ekinin bağlantı ünlüsü u-r: yorılur (KK 24b/2); bil-ü-r (KK 111a/2); idinür (Har 19); görişür ol (1046); tonadurlar (SN 1352)
    10. Zarf-fiil eki -u/-ü: eyle-y-ü; başar-u (KK 69b/8); iste-y-ü (Har 37)
  3. Beylikler devri metinlerinde birtakım ekler daima düz ünlü taşımaktadır. Bu ekler şunlardır:
    1. Belirtme hali eki +ı/+i: od-ı (KK 95a/7); yollar-ı (KK 15b/1)
    2. İyelik 3. tekil şahıs eki +ı/+i; +sı/+si: yol-ı (KK 1b/3); zıyan-ı (KK 70a/9); uyhu-sı (KK 99b/3); ulusı (Hur 4477); ölüsini (Hur 568); şahun hükmine (Hur 478)
    3. Soru eki mı mi: alısar mı (KK 3a/10)
    4. Görülen geçmiş zaman eki -dı/-di: zikr olın-dı (KK 116a/1); uy-dılar (KK 61b/7); sürdi (Har 68); oturdı (Hur 1246); dürdi (SN 1651)
    5. İsimden isim yapma eki +cı/+ci: bakla-cı (KK 8b/4)
    6. Duyulan geçmiş zaman eki -mış/-miş: ur-mış (KK 61b/7)
    7. Fiil çekiminde 2. tekil ve çoğul ekleri -sın/-sin;-sız/-siz: olmış-sın (KK 30b/7); ola-sız (KK 31b/7)
    8. Emir 2. tekil şahıs eki -gıl/-gil: dut-gıl (KK 54a/7); bil-gil (KK 32a/3); itgil (Har 73); otur-gıl (Hur 2661); kıymagıl (SN 704); su bigi akmagıl (SN 1363)
    9. Fiilden isim yapma eki -ıcı/-ici: sovud-ıcı (KK 6a/6); öldür-ici (60b/9) j) Zarf-fiil eki -ınca/-ince: togınca (KK 98a/4)
    10. Dönüşlülük ve edilgenlik eklerinin bağlantı ünlüleri -ı-n/-i-n;-ı-l/-i-l: bul-ı-n (KK 29a/8); sor-ı-l- mış (43a/7); göt(ü)r-i-ldi (Hur 2409); tak-ı-n-uruz (Hur 2080); bulınmaz (SN 1851) l) Fiilden isim yapma eki -ş: ur-ı-ş-da (KK 45a/3)
    11. m) Fiilden isim yapma eki +lık/+lik: ulu-lık (KK 85b/7); yavuz-lık (KK 55b/4); konıhlıga (SN 1651) 4. k>h sızıcılaşması görülmektedir. yohsul (<yoksul) (Har 32)

III. Yapıbilgisi Özellikleri

Beylikler devri eserlerinde görülen başlıca yapıbilgisi özellikleri şöyle sıralanabilir:

  1. İstek 1. çoğul şahısta -avuz/-evüz şekli kullanılmaktadır: bakavuz (Hur 110); bulavuz (Hur 568); bilevüz (Hur 1682); nidevüz (SN 716); toylayavuz (SN 833); yiyevüz içevüz (1057)
  2. Emir 2. tekil şahısta -gıl/-gil eki görülür: gel-gil (KK 107b/7); dutgıl (Hur 1925); bilgil (Hur
  3. 1996)
  4. Duyulan geçmiş zaman eki -mış/-miş yanında -up’lu şekiller de kullanılır: bul-updur (KK 91b/6); dut-updur (KK 44a/7); açup-dur (Hur 2494); talup-dur (Hur 2840); gidüpdür (SN 749)
  5. Zarf-fiil eki olarak uban/üben;-ubanı/-übeni şekilleri görülmektedir: gerüben “gererek” (Har 74); aluban (Hur 752); sırrın açmayuban (Hur 2537); öpüben (SN 693)
  6. Gelecek zaman eki genellikle -ısar/-iser olarak görülmesine rağmen, bazı eserlerde -acak/- ecek şekline de rastlanır.
  7. Yükleme hali eki olarak -n de bulunmaktadır: kılın “kılını” (Har 51); sırrın açmayuban (Hur 2537); açamaz gözin (SN 717); yandugın (SN 919)
  8. -ıcak/-icek zaman zarf-fiili kullanılmaktadır: çekicek “çekince” (Har 51); alıcak “alınca” (Hur 4732); gelicek “gelince” (SN 729); söyleyicek (SN 1006)

Yrd. Doç. Dr. Ali AKAR

Muğla Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 7 Sayfa: 609-616


Kaynaklar:
♦ Brockelmann, “Kelile ve Dimne”, İA, C. VI, s. 552-558.
♦ Levend, “Âşık Paşa’nın Bilinmeyen İki Mesnevisi Daha, Hikaye ve Kimya Risalesi”, TDAY 1954, s. 265-276.
♦ Levend, “Âşık Paşa’nın Bilinmeyen İki Yeni Mesnevisi, Fakrntme ve Vasf-ı Hal”, TDAY 1953, s. 205-225.
♦ Başlangıcından Günümüze Kadar Büyük Türk Klasikleri, C. I-II, İst. 1985.
♦ Cem Dilçin, Mesud bin Ahmed, Süheyl ü Nev-Bahtr, İnceleme, Metin, Sözlük, Ank. 1991, 25+676 s.
♦ Faruk Kadri Timurtaş, “Şeyhî ve Çağdaşlarının Eserleri Üzerinde Gramer Araştırmaları-I, Ses Bilgisi”, TDAY 1960, Ank. 1988, s. 95-144.
♦ Faruk Kadri Timurtaş, “Şeyhî ve Çağdaşlarının Eserleri Üzerinde Gramer Araştırmaları-II, Şekil Bilgisi”, TDAY 1961, Ank. 1988, s. 53-136.
♦ Faruk Kadri Timurtaş, “Şeyhî’nin Harnâmesi Üzerinde Dil Araştırmaları, Türk Kültürü Araştırmaları, C. I, S. 2, s. 5-26, Ank. 1965.
♦ Faruk Kadri Timurtaş, “Şeyhî’nin Hayatı ve Şahsiyeti”, TDED V, İst. 1954, s. 91-121.
♦ Faruk Kadri Timurtaş, Şeyhî’nin Hayatı ve Eserleri, İst. 1968.
♦ Faruk Kadri Timurtaş, Şeyhî’nin Hüsrev ü Şirin’i, İst. 1963.
♦ Gürer Gülsevin, Eski Anadolu Türkçesinde Ekler, Ank. 1997.
♦ Araslı, Kitab-ı Dede Gorgıd, Azerbaycan Devlet Neşriyatı, Bakı 1962.
♦ Hüseyin Ayan, Şeyhoğlu Mustafa, Hurşid-ntme (Hurşid-i Ferahşad), Erzurum 1979.
♦ İ. Ünver, İskenderntme, TDK, Ank. 1984.
♦ Kemal Yavuz, Şeyhoğlu Kenzü’l-Kübera ve Mehekkü’l-Ulema (İnceleme-Metin-İndeks), Ank. 1991.
♦ Karahan, “Eski Anadolu Türkçesinin Kuruluşunda Yazı Dili-Ağız İlişkisi”, 4. Uluslararası Türk Dil Kurultayı, 25-29 Eylül 2000.
♦ Akalın, “Ahmedî’nin Dili”, TDAY 1989, Ank. 1994, s. 9-153.
♦ Ergin, Dede Korkut Kitabı (Metin, Sözlük), TKAE, Ank. 1964.
♦ Ergin, Dede Korkut Kitabı I (Giriş, Metin, Faksimile), Ank. 1958.
♦ Ergin, Dede Korkut Kitabı II (İndeks, Gramer), TDK Ank. 1963.
♦ Fuad Köprülü, “Anadolu Selçuklu Tarihinin Yerli Kaynakları I”, Belleten, S. 27, Ank. 1943. Mehmet Akalın, Ahmedî, Cemşid ü Hurşid, İnceleme-Metin, Ank. 1975.
♦ Şaik Gökyay, Dede Korkut, İst. 1938.
♦ Wıttek, Menteşe Beyliği, (Çev. O. Şaik Gökyay), Ank. 1986.
♦ Çağatay, Türk Lehçeleri Örnekleri I, DTCF yay. Ank. 1963.
♦ Korkmaz, “Anadolu Yazı Dilinin Tarihî Gelişmesinde Beylikler Devri Türkçesinin Yeri”, VII. Türk Tarih Kongresi, C. II, Ank. 1981, s. 583-589.
♦ Korkmaz, “Eski Türkçede Oğuzca Belirtiler”, Bilimsel Bildiriler 1972, TDK Ank. 1975, s. 433-446.
♦ Korkmaz, “Kabusntme ve Marzubtn-ntme Çevirileri Kimindir?”, TDAY 1966, s. 267-275.
♦ Korkmaz, Eski Anadolu Türkçesiyle Bir Kabusntme Çevirisi, TDAY 1969, s. 195-200.
Dipnotlar :
[1] Faruk Sümer-Ali Sevim, İslam Kaynaklarına Göre Malazgirt Savaşı (Metinler ve Çevirileri), Ank., 1971, s. 64.
[2] 1330’larda Anadolu’da gezmiş olan Kuzey Afrikalı seyyah İbn Batuta, bu bölgelerdeki gelişmiş bir kültür ve şehir hayatı tespit etmiştir. İbn Batuta Seyahatntmesi-Seçmeler, Haz. İsmet Parmaksızoğlu, İst. 1993, s. 15 vd.
[3] Şihabettin Tekindağ, “Karamanlılar”, İA, C. VI, s. 316-330.
[4] İ. Hakkı Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, Ank. 1988, s. 39-54.
[5] Ömer Faruk Akün, “Şeyhoğlu”, İA, C. XI, s. 481-485.
[6] F. Kadri Timurtaş, “Şeyhî”, İA, C. XI, s. 474-479.
[7] F. Köprülü, “Ahmedî”, İA, C. I, s. 216-221.
[8] Önder Çağıran, Ahmedî-i Dâ’î, Tıbb-ı Nebevî (Metin-Dil Özellikleri-Söz Dizini), İnönü Üni. Sosyal Bil. Ensitüsü, Malatya 1992 (Basılmamış doktora tezi).
[9] Gürer Gülsevin, Ahmedî-i Dâ’î, Miftahü’l-Cenne (Metin-Dil Özellikleri-Söz Dizini) I-II, İnönü Üni. Sosyal Bil. Ensitüsü, Malatya 1992 (Basılmamış doktora tezi).
[10] Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, Anadolu Türk Devletleri, C. VIII, İst. 1984, s. 220.
[11] İsmail Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., s. 222-223.
[12] Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, C. 8, İst., 1984, s. 535-536.
[13] İ. Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., s. 104-120.
[14] İ. Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., s. 213.
[15] Başlangıcından Günümüze Kadar Büyük Türk Klasikleri, C. I, İst. 1985, s. 369.
[16] İ. Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., s. 213.
[17] Çağatay Uluçay, “Saruhan-oğulları”, İA, C. X, s. 239-244.
[18] Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, C. 8, İst. 1984, s. 545.
[19] Yaşar Yücel, Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırmalar I, Ank., 1991, s. 33-123.
[20] İ. Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., s. 213.
[21] Yaşar Yücel, Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırmalar II, Ank. 1991, s. 3-241.
[22] İ. Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., s. 218.
[23] Muharrem Ergin, Kadı Burhaneddin Divanı, İst. 1980.
[24] İsmail Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., s. 213.
[25] Uzunçarşılı tarafından verilen listede Beylikler döneminde yazılmış eserlerin sayısı 96’dır. Bkz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., s. 259-262.
[26] Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, s. 217.
[27] Kemal Karpat, “Türkler (Osmanlılar)”, İA, C. XII, s. 287.
[28] Claude Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, İst. 1994, s. 347 (3. baskı).
[29] Z. Korkmaz, “Anadolu Beylikleri Devrinde Türk Dili ve Karamanoğlu Mehmet Bey”, Millî Kültür, C. S. 3-4-5, Ekim 1980, s. 13.
[30] İsmail Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., s. 6.
[31] Z. Korkmaz, Sadru’d-din Şeyhoğlu, Marzubtn-ntme Tercümesi (İnceleme-Metin-Sözlük- Tıpkıbasım), Ank 1973, s. 57.
[32] Zeynep Korkmaz, a.g.e., s. 61.
[33] Fuad Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, İst. 1981, s. 211.
[34] Reşit Rahmeti Arat, “Anadolu Yazı Dilinin İnkişafına Dair”, Makaleler, C. I, s. 317.
[35] Faruk Sümer, “Anadolu’da Moğollar”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, C. I, Ank. 1970, s. 1-147.
[36] Şinasi Tekin, “1343 Tarihli Bir Eski Anadolu Türkçesi Metni ve Türk Dili Tarihinde Olga- Bolga Sorunu”, TDAY-Belleten 1973-1974, s. 59-157.
[37] Mustafa Canpolat, “Behcetü’l-Hada’ik’in Dili Üzerine”, TDAY 1967,  s. 174.
[38] Zeynep Korkmaz, a.g.e., s. 57.
[39] Agop Dilaçar, “Türk Lehçelerinin Meydana Gelişinde Genel Temayüllerin Koyulaşması ve Körlenmesi” TDAY 1957, Ank. 1988 (2. baskı) s. 85.
[40] Zeynep Korkmaz, a.g.e., s. 57 v. d.
[41] Fahir İz-Günay Kut, “Gülşehrî”, Başlangıcından Günümüze Kadar Büyük Türk Klasikleri, İst. 1985, s. 273-276.
[42] Saadettin Kocatürk, Gülşehrî ve Felekntme, Ank. 1982.
[43] M. Cunbur, Gülşehrî ve Mantıku’t-tayr’ı, Ank. 1952.
[44] A. Sırrı Levend, Gülşehrî, Mantıku’t-tayr, Tıpkıbasım, Ank. 1957.
[45] Z. Kaymaz, Âşık Paşa, Garibnâme (Metin-Dil Özellikleri-Söz Dizini), İnönü Üni. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Malatya 1989.
[46] Ömer Faruk Akün, “Şeyhoğlu”, İA, C. XI, s. 483.
[47] Şeyhoğlu Mustafa, Hurşitntme (Hurşid ü Ferahşad), 7820-7821.
[48] Şeyhoğlu Mustafa, Hurşitntme (Hurşid ü Ferahşad), İnceleme-Metin-Sözlük-Konu Dizini), Haz. Dr. Hüseyin Ayan, Erzurum, 1979.
[49] Ömer Faruk Akün, “Şeyhoğlu”, İA, C. XI, s. 484.
[50] Örnekler için başvurulan eserler: Mar: Marzubtnntme, Har: Harntme, Hur: Hurşidntme, KK: Kenzü’l-Kübert Mehekkü’l-Ulemt, SN: Süheyl ü Nev-bahar.
[51] Zeynep Korkmaz, a.g.e., s. 85.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.