Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Amasya Tamimi’nin Kurtuluş Savaşında ve Cumhuriyetin Kuruluşundaki Yeri

0 15.253

Prof. Dr. Abdülkadir YUVALI

Batı dünyasındaki ilmî, teknik ve beşerî alandaki gelişmeler karşısında müesseseleri ihtiyaca cevap verememiş ve dolayısıyla gelişmeyi, kalkınmayı gerçekleştirememiş olan Osmanlı Devleti tasfiye noktasına gelmişti. Batı dünyası, sadece Osmanlı Devleti’ni tasfiye ve taksim etmekte kalmamış, bu devletin dayanağı, aslî unsuru yani Türk milletini de yok farz etmiştir. Doğuda ve Çukurova’da Ermeni, Batıda, Marmara ve Karadeniz Bölgesi’nde de Rumları Taşeron olarak kullanmak suretiyle Osmanlı Devleti ile birlikte binlerce yıldan beri insanlık medeniyetine çoğu konularda öncülük etmiş olan Türk Milletini de ölü milletler mezarlığına göndermek istemiştir. Zira Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşmaları bunun resmî belgesidir.

Osmanlı Devleti’nin başında bulunan yöneticiler bu esaret belgesini imzalamışlar, taşeron firmalar, Anadolu’nun çoğunluğunu teşkil ettiklerini ispat edebilmek için aralıksız bir katliam başlatmışlardı. Savaş mağlubu olarak ordusu terhis edilmiş, silâh ve cephanelerine el konmuş, gelirleri borçlarına karşılık haciz edilmiş Osmanlı Devleti’nin Batılı devletlerin Türklerin Anadolu’ya girişi ve fethi ile gündeme getirmiş oldukları ve ortak bir ideal olarak yaşatmış olarak meselesinin çözümü için ortaya konulan katliam plânlarına dur demesi de mümkün değildi. Zira Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu’daki yapılanma Anadolu için de geçerli idi.

İşte böyle bir ortamda İstanbul’a çağrılmış olan Türk subayları arasında Türk Milletini esaret ve katliamlara boyun eğmeyeceğine inanan ve bu inancını yakın arkadaşları ile paylaşan ve bunu hayata geçirmek için Anadolu’ya geçmiş olan Mustafa Kemal Paşa’nın şahsında başlatılmış olan millî mücadele için atılmış olan ilk ve önemli adımlardan birisi de Amasya Tamimi’dir.

Mustafa Kemal Paşa diyor ki;

“1919 senesi Mayıs’ının 19. günü Samsun’a çıktım.” Bu sözler sadece Mustafa Kemal Paşa için değil, yeni Türk Devletinin kuruluşu için de önem taşımaktadır.

Mustafa Kemal Paşa İstanbul’da bulunduğu yaklaşık 6 ay boyunca Anadolu’ya resmî bir görevle geçebilmenin yollarını aramıştır. Şayet bu yolla geçemese idi, sivil bir Türk aydını, kahraman bir Türk subayı olarak da geçmeyi plânlamıştı. Daha Sureyi Cephesinde iken aldığı kararlara Mondros Mütarekesi hükmüne rağmen tutum ve davranışına bakarak O’nun mutlaka Anadolu’ya geçeceğini kesin bir dille ifade edebiliriz.

Atatürk Ordu Müfettişi sıfatı ile daha Havza’da iken Rum Pontus çetelerine karşı yerli halkın mücadelesini açıktan desteklemiş Diyarbekir yöresinden getirilen 40 katır yükü silâh ve benzeri malzemeye el koydurmuş ve kendilerini savunabilmeleri için halka dağıtmıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın bu tür uygulamalarından şüphelenen İstanbul Hükümeti İtilâf Devletleri’nin Karadeniz Ordusu Başkumandanı G. F. Milne’nin de ısrarlı isteği üzerine Mustafa Kemal Paşa’yı 8 Haziran 1919’da İstanbul’a geri çağırmıştır. (Nutuk C.I Ank. 1980, s.36) Mustafa Kemal Paşa bu emre uymamış (yazışmalar devam ederken) 12 Haziran’da Havza’dan Amasya’ya hareket etmiştir.

İstanbul Hükümeti, İtilâf Devletleri’nin baskısı ve padişahın da devreye girmesiyle O’nu görevden almaya kararlıdır. Zira Dahiliye Nazırı Ali Kemal Bey 23 Haziran 1919 günü bir genelge ile hükümetin bu konudaki görüşünü ülkeye duyuracaktır.(Nutuk I S.43) Samsun, Havza ve Amasya’daki faaliyetlerinden dolayı Mustafa Kemal İstanbul Hükümetine göre emre itaat etmemiş yani verilen görevin dışına çıkmış, dolayısıyla da isyan etmiş sayılıyordu.

Amasya Genelgesi; millî mücadele çabalarına hemen herkesin kuşkuyla baktığı ve daha başlangıç günlerinde Türk insanının millî hâkimiyet ruhunu ilk defa dile getirmesi bakımından tarihî önem taşımaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşu yolunda atılmış olan ilk adım olması bakımından da ayrıca anlam taşımaktadır.

Amasya Genelgesi’nin ilk sözü “Vatanın bütünlüğü ve milletin istiklâli tehlikededir.” olmuştur. O günkü şartlarda bu söz büyük mana ifade etmektedir. Genelge “Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” şeklinde devam etmektedir.

Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da kaldığı 6 ay boyunca “Vatan nasıl kurtulabilir” sorusuna arkadaşları ile görüş alışverişinde bulunmak sureti ile cevap aramıştır. Bu sorunun cevabını Amasya Tamimi’nde bulmamız mümkündür. O’na göre esas olan Türk Milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas da ancak tam istiklâli ile sağlanabilir.

Mustafa Kemal Atatürk, “Hürriyet ve İstiklâl benim karakterimdir. Ben yaşayabilmek için mutlaka müstakil bir milletin evlâdı kalmalıyım” inancı millî mücadelenin ateşi olmuştur. Amasya Tamimi’nde O’nun duygu, düşünce ve idealleri saklıdır. Bize göre, Amasya Tamimi ile Türk Milletinin sesini duyurmak için her türlü etki ve denetimden uzak olarak çalışabilecek bir millî hey’etin varlığına acilen ihtiyaç vardır. Bu millî heyet yoluyla Türk halkının iradesine dayanan bir meclis kurulacaktır. Mustafa Kemal Paşa daha İstanbul’da iken buna inanmış ve bunu millî bir “sır” olarak saklamıştır. Bu konuda Müdafa-i Hukuk ve Reddi İlhak Cemiyetleri atılan ilk adım olmuştur. Kurulacak olan yeni Türk devleti için gerekli olan millî meclisin nüvesini ise Müdafa-i Hukuk Cemiyetleri teşkil etmiştir. Bu cemiyetler başlatılmış olan mücadelenin meşru bir zeminde sürdürülmesi bakımından da önemli bir görev üstlenmişlerdir. Mustafa Kemal Paşa en olumsuz şartlarda bile mücadelesini meşru bir zeminde sürdürmüştür. Millî mücadele hareketinin söz konusu cemiyetler tarafından desteklenmesi, yani Türklerin millî mücadelede nefs-i müdafaa konumunda olduğunu o günkü iletişim araçlarıyla dünyaya ilân edilmesi mücadelenin seyrini ve sonucunu önemli ölçüde etkilemiştir. Bu yüzden olmalıdır ki, Amasya Tamimi millî hâkimiyet arzusunun ilk belgesel örneği olması bakımından da büyük önem taşımaktadır. Amasya Tamimi’ni Osmanlı Devleti ve İtilâf Devletleri’ne karşı Mustafa Kemal Paşa’nın öncülüğünde Türk Milletinin bir ihtilâl bildirisi olarak da değerlendirmemiz mümkündür.

Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu kargaşa ve istikrarsızlığın bir göstergesi de Mondros Mütarekesi’nden 30 Ekim 1918’den Amasya Tamimi’ne (22 Haziran 1919) kadar İstanbul’da Ahmet İzzet Paşa I. ve II. Tevfik Paşa, I. ve II. Damat Ferit olmak üzere 7 ayda 5 hükümet değişmiş olmasıdır.

Mustafa Kemal Paşa’nın 9. Ordu Müfettişi olarak görevlendirilmesinin sebebi, Karadeniz Bölgesindeki güvenlik meselesi, yöredeki silâh ve cephanenin İstanbul’a gönderilmesini sağlamaktı. Bunun için de görevli bulunduğu sırada vb. geniş yetkilerle donatılmış olarak Anadolu’ya geçmeyi başarmıştır. Çünkü O Samsun’a çıkar çıkmaz ilk olarak Anadolu’da yer yer kurulmuş olan Müdafa-i Hukuk ve Reddi İlhak Cemiyetleri ile temasa geçmenin yollarını aramıştır.

Mustafa Kemal Paşa öncelikle Pontus çetelerinin bölgede huzuru bozmasını önlemek için acil tedbirler almıştır. Gerekçe mağdur olan Rumlar değil, Türkler idi. Çünkü I. Dünya Savaşı’nın kaybedilmesi ve takiben imzalanmış olan Mondros Mütarekesi’nin getirdiği olumsuzluklar sonucu Osmanlı Devleti’nin Pontus Rum Çetelerini durduracak askerî gücü zayıflamıştı. Ayrıca mütareke hükümlerine göre Türk askerinin terhis ve silâhlarının alınmasına karşılık, İngilizler Samsun’a çıkar çıkmaz bölgedeki Rum çetelerine 10 bin adet silâh dağıtmıştı. Bu davranış Rumların hem cesaretini hem de lojistik gücünü artırmıştır. Pontus Rumlarına göre beklenilen gün gelmiştir. Wilson prensiplerine göre bölgede Rum Devletinin kurulabilmesini kolaylaştırmak için Rum nüfusunun artması için her yola başvurulmuştur. Türk nüfusunun çoğunluğunu azınlığa düşürmek için de Rum çeteler Türk köylerine baskınlar yaparak yaşlı, çocuk ve kadınları katletmişlerdir.

Günümüzde Karabağ, Bosna ve Kosova’da işlenen cinayetlerin bir örneği de Anadolu’da yaşanmıştır. Özellikle de Samsun, Terme, Amasya, Merzifon, Vezirköprü, Ladik, Havza, Tokat, Erbaa, Zile ve yöresinde ciddi katliamlar söz konusudur. Pontus çeteleri, Amasya’yı tarihî Pontus merkezi olarak ilân ettikleri için yörede baskı ve katliamlar aralıksız devam etmiştir.

Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun, Havza ve Amasya’daki faaliyetlerinden rahatsız olan İngilizler, Ermeni ve Rum çetelerinin de aşırı isteği yönünde İstanbul Hükümeti’ne baskı yaparak 8 Haziran 1919 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’yı gönderilişinden bir ay sonra İstanbul’a geri çağırtmışlardır.

Mustafa Kemal Paşa, Anadolu’ya geçtikten sonra yani bir aylık bir süre içinde Anadolu’daki mevcut ordu birlikleriyle temas ve bağlantı sağlamış, milleti mümkün mertebe aydınlatarak daha uyanık ve dikkatli hale getirmiş, Müdafa-i Hukuk Cemiyetleri’nin kurulması Kuva-yı Milliye’nin oluşturulmasına hız vermiştir. Mustafa Kemal Paşa İstanbul Hükümeti’nin çağırma emrine uymamış ve bu tarihten sonraki faaliyetlerini şahsî olmaktan çıkarıp, millete mal olması yönünde çaba sarfetmiştir. Böylece mücadelenin yani millî birlik ve dayanışmaya dönüştürülmüş olması ile yeni bir dönem başlamıştır. (Nutuk S.120)

Mustafa Kemal Paşa millî mücadelenin İstanbul’da kalarak yapılamayacağını, işgal altındaki İstanbul’da döndüğü zaman anlamıştı, fakat Anadolu’ya rütbe ve yetkilerle donatılmış olarak gidebilmesi de millî mücadele hareketi için son derece önemli idi. Samsun’a çıktığı tarihten 8 Haziran 1919’a kadar her türlü teşebbüs ve faaliyetini Ordu müfettişi olarak yapmıştı. Ama kendisinden ve faaliyetlerinden rahatsız olan düşman çevreler O’nu 8 Haziran 1919’da geri İstanbul’a çağırtmışlardı. Bu tarihten itibaren Mustafa Kemal Paşa’nın çalışmaları ferdî olmaktan çıkıp, millete mal olmuştur.

Mustafa Kemal Paşa bu tarihten sonra gücünü Müdafa-i Hukuk Cemiyetlerinden almış olan bir temsil heyeti ile Kuvay-i Milliye hareketinin top yekûn Anadolu’ya yayılmasına ve halka mal olmasına gayret etmiştir. Konuya bu açıdan bakacak olursak Mustafa Kemal Paşa’nın millî hareketi ferdî olmaktan çıkarıp, halka maletmiş olduğu yer Amasya, karar ise Amasya Tamimi olmuştur. Amasya Tamimi bu bakımdan millî mücadele tarihimiz açısından büyük önem taşımaktadır. Erzurum ve Sivas Kongreleri için atılan ilk adım olan Amasya Tamimi Kuvay-i Milliye hareketi için de önemli bir dönüm noktası olmuştur. Amasya Tamimi her iki kararın, yani Müdafa-i Hukuk ve Kuvay-i Milliye kararların Türk Milletine ve Dünyaya ilân edilmesidir.

Mustafa Kemal Paşa, Amasya’da millî emeller uğrunda milletle beraber sonuna kadar mücadele edeceğine mukaddesatı adına söz vermiştir. Böylece Mustafa Kemal Paşa, Havza ve bilhassa Amasya Tamimi ile millî mücadelenin liderliğine emri vaki olarak üstlenmiştir.

Mustafa Kemal Paşa’nın Amasya’daki ilk faaliyetleri arasında Amasya Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’nin kuruluşunun gerekli olduğunu halka anlatmasıdır. Bu cemiyetler il ve ilçeler bazında Türk halkının teşkilatlanarak kendi kaderinin tayin edilmesinde etkili olmuştur. Bu cemiyetler Türk vatanı ve milletinin aleyhinde alınacak kararları protesto edecek ve bu haksızlığı o günkü Dünya devletlerine duyuracaktı. Kuvay-ı Milliye kuvvetleri de fiili olarak haksızlıklarla mücadele edecekti. Nitekim Amasya’ya gelişinin 2. günü yani 14 Haziran günü Amasya Müdafa-i Hukuk Cemiyeti Mustafa Kemal Paşa’nın da katıldığı ve cemiyetin lüzumu ve çalışma şekli hakkında bilgi verdiği bir konuşma ile açılmıştır.

Mustafa Kemal Paşa, bu cemiyetler aracılığı ile ülkenin her yanındaki olumsuz ve olumlu gelişmelerden haberdar olmuştur. Öyleki 15 Haziran’da Diyarbekir ve Halep’e 18 Haziran’da da Edirne’ye çekilen telgraflar O’nun Amasya’daki faaliyetlerinin mahiyet ve önemini ortaya koymaktadır. Kısa bir süre için de olsa Amasya, millî mücadele hareketine merkez oldu denilebilir. Çünkü bir yandan Anadolu’da Müdafa-i Hukuk Cemiyetleri’nin kurulması, diğer yandan Kuvay-ı Milliye hareketinin başlatılması yönündeki faaliyetler yanında millî mücadelenin fikrî ve fiil temelleri atılmıştır. Bu maksatla bir yandan Anadolu’daki ordu ve askerî birlik komutanlarına Amasya Tamimi ile ortaya konulan durum hakkında bilgi verilirken, diğer yandan da yapılması gereken işler yönünde görüşleri alınmıştır. Özellikle 18 Haziran’da I. Kolordu Komutanı Cafer Tayyar Bey’e (Edirne) durum telgrafla bildirilmiş, 19 Haziran’da da Hüseyin Rauf Bey ile Ali Fuat Paşa Amasya’ya gelmiştir. (H. Rauf Bey, İstanbul’dan Bandırma’ya oradan da Balıkesir, Manisa, Alaşehir ve Afyonkarahisar’dan Ankara’ya Ali Fuat Paşa ile Ankara’dan Amasya’ya gelmişlerdir.)

20 Haziran 1919 Amasya Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’nin yapmış olduğu miting de Mustafa Kemal Paşa “Millî bir silkinme ile felaketlerin son bulacağını” ifade etmiştir.

Anadolu ve Rumeli’deki işgal olayları

Millî cemiyetlerin faaliyetleri

İstanbul Hükümetlerinin tavırları,

Bölgenin güvenlik meselesi ile yapılması muhtemel faaliyetler hakkında kaleme alınmış ve ilân edilmiş olan Amasya Tamimi’nde;

1- Vatanın bütünlüğü ve milletin istiklâli tehlikededir.

2- İstanbul Hükümetleri üstlenmiş oldukları görevi yerine getirememekte bu durum milletimizi yok olmuş gibi göstermektedir.

3- Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.

4- Milletin içinde bulunduğu durum ve şartların geçeceğini yerine getirmek ve haklarını cihana duyurmak için her türlü baskıdan uzak millî bir heyete ihtiyaç vardır.

5- Bu maksad için Sivas’da bir kongre toplanması kararlaştırılmıştır. Bu iş için illerin her livasından üç temsilcinin en kısa zamanda seçilerek Sivas’a gönderilmeleri gerekir.

6- Bu faaliyetler millî bir sır olarak saklanmalı ve gerekiyorsa temsilciler yolculuklarını gizlemeleri gerekir.

7- Doğu illerinin temsilcilerini 10 Temmuz 1919’da Erzurum’da toplanacaktır. Genel kongre ise Sivas’da yapılacaktır.

8- Askerî ve idarî teşkilâtlanma devam edecektir.

9- Komuta hiç bir şekilde ilga edilmeyecek ve kimseye devredilmeyecek, silâh ve mühimmat elden çıkartılmayacaktır.

Amasya Tamimi incelendiğinde;

Millî mücadele konusunda şahsî ve bölgelere yönelik çabalar bir merkezde birleştirilmiştir. Milletin istiklâli ve vatanın bütünlüğü konusunda birlik olunmuştur. Bir bakıma askerî mülkî ve mahallî temsilciler arasında bir “mukaddes ittifak” yapılmıştır.

Amasya Tamimi, Mustafa Kemal Paşa’nın daha İstanbul’da iken arkadaşlarıyla yaptığı gizli toplantılarda görüş birliğine varmış olduğu hususların yazılı olarak ilân edilmesidir.

Amasya Tamimi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulması, bu devletin millî karakterli ve demokrat olması fikrinin ortaya konmasıdır.

Tamim’de “millîlik”, “bağımsızlık”, ve “egemenlik” kavramları, özellikle de “millet, millî irade, millî vicdan, milliyet ve milliyetçilik” kavramları ısrarla vurgulanmıştır. Haksız işgal ve katliamlara karşı millî isyan bildirisidir. Yine bu Tamim ile hâkimiyetin kayıtsız şartsız Türk Milleti’ne ait olduğu ilân edilmiştir. Ayrıca bu Tamim Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu yolunda atılmış ilk ve önemli bir adımdır. Çünkü vatan ve milletin içinde bulunduğu ağır şartların yazılı olarak ilân edilmesi milleti top yekün savunma yani “ya istiklâl ya ölüm” sloganında birleştirmiştir. 3

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.