Altay Türklerinin inanç sistemlerine göre, dünya üç katmandan oluş maktadır: gökyüzü, yeryüzü ve yeraltı. Gökyüzü Tanrı Ülgen ile iyi ruhların, yeryüzü canlılar ile yer-su ruhlarının, yeraltı ise Erlik ile kötü ruhların bulunduğu mekânlardır. Başlangıçta Tanrı Ülgen, Erlik ile birlikte yeryüzünü yaratma gayreti içindeyken, Erlik’in sürekli olarak Tanrıyla mücadele içine girmesi, kendine bir yeryüzü yaratma hevesine kapılması ve Tanrının yarattıklarını bozması üzerine; Tanrı, onu yeraltına sürer. Erlik de, o günden beri, kendi yarattıklarıyla beraber yeraltında yaşamakta ve yarattığı kötü ruhları yeryüzüne göndererek her fırsatta kötülük işlemeye devam etmektedir (Ögel 2003: 451466). “Celbegen” tipi de bu kategoride yer alan kötü ruhlardan biridir.
Altay Türklerinde “Celbegen”, “Elbegen” ya da “Celven” olarak karşımıza çıkan bu kötü ruh, Hakas Türklerinde “Çilbigen”, Tuva Türklerinde “Celbege” (Beydili 2005: 617-618), Kuzey Türklerinde ise “Celbegen”, “Yel Moos”, “Kara Moos” adlarıyla anılmaktadır. “Yel” kelimesinin, “cin”, “kötü ruh” gibi anlamlarından dolayı Celbegen, Yalmavuz ve Yelbuga gibi kelimelerle ilişkilendirilmiştir (Ögel 2002: 561, 567; Bayat 2007: 166, 319; İnayet 2007: 15-16).
Altay Türklerinin mitik karakterli anlatmalarında sıkça karşımıza çıkan “Celbegen”, “Altayca-Türkçe Sözlük”te “Masallarda geçen çok başlı canavar” olarak verilmektedir (Nas- kali vd. 1999: 58). V. İ. Verbitskiy’nin “Slovar Altayskogo i Aladagskogo Nareçiy Tyurksogo Yazıka” adlı sözlüğünde ise Celbegen “Masalsı yamyam. Bu canavarlar tek, üç, yedi ve on iki başlı olurlar. Rengine göre kara ve sarı olurlar. Yaşadıkları yerler deniz ve karadır.” şeklinde tanımlanmaktadır (Verbitskiy 2005: 90). Altaylı ünlü folklor araştırmacısı S. S. Surazakov, Celbegen’in bir “cutpa”1, yani dev, olduğunu söylemektedir. Bahaeddin Ögel de Celbegen’in bir dev olduğunu ifade etmekte ve “Kötü ruhlar ile Türk mitolojisindeki yeraltı ruhları, Yelbegen gibi, diğer adlarla dev gibi görülmüşlerdir.” diyerek Celbegen’in yeraltı ruhlarından olduğunu belirtmektedir (Ögel 2002: 564). Nitekim Altay inanç sistemiyle ilgili değerli bilgilerin yer aldığı Altay Can adlı eserde de, çok çok eskiden insanların yoldan çıktığı, bunun üzerine insanları yakalayıp yeraltına getirmesi için Erlik Bey tarafından Celbegen’in yeryüzüne gönderildiğinin ifade edilmesi de, Celbegen’in Erlik’in tebaasından olan kötü bir ruh olduğunu göstermektedir (Muytueva vd. 1996: 15). Zira yeryüzünün yaratılışında kendisine sürekli ihanet eden Erlik’i yeraltına gönderen Tanrı Ülgen, Erlik’in tüm yalvarmalarına rağmen ölen insanları ona vermese de, kendi varlıklarını yaratmasına izin vermektedir. Erlik’in körükle kıskacı koyup, çekiçle vurmak suretiyle yarattığı canlıların arasında alkarısı ve şulmus gibi kötü ruhlar da vardır (Türker 2011: 443). Onun içindir ki kötü ruhlar, Erlik’in tebaasından olarak kabul edilmekte ve onların yeryüzüne Erlik tarafından gönderildiklerine inanılmaktadır.
Celbegen’in, tıpkı yalmavuz ve al- karısı gibi kötü ruhlarda olduğu gibi, başlangıçta iyi bir ruh olduğu, sonradan ise dönüşüme uğradığı yönünde görüşler de mevcuttur. B. Ögel, konuyla ilgili olarak; “Anadolu’nun bazı yerlerinde devlere, emegen adı verilir. Eğer bu derlemeler doğru ise bu, Türk-Moğol dillerindeki ‘Kadın-ata’ demektir.” (Ögel 2002: 565) şeklinde bir bilgi vermiş; ancak erken olduğunu düşünerek bu bilgiyi yorumlamaktan kaçınmıştır. Fuzuli Bayat, Celbegen’in “Yer Ana’nın demonikleşmiş adı” olduğunu ifade etmiş ve bazı anlatmalarda yer alan Celbegen’in bir kişiyi yutarak diriltmesinin “Mitolojik Ana’nın hayat verici ve öldürücü işlevi’nin bu kötü ruhta korunması şeklinde yorumlayarak bu dönüşüme dikkat çekmiştir (Bayat 2007: 27). Alimcan İnayet ise alkarısı, cadı ve Celbegen gibi kötü ruhlarla pek çok benzerliğini tespit ettiği yalmavuzun, anaerkil dönemde olumlu bir karaktere sahipken (önemli bir tanrıça veya savaşçı kadının ruhu) zaman içerisinde dönüşüme uğrayarak kötü bir ruh olduğunu belirtmiştir (İnayet 2007: 21-22, 60). Bizim incelediğimiz anlatmalarda ise Celbegen, dişi olarak değil, evli barklı bir erkek ya da bir bahadır olarak yer almaktadır. Hatta destanlarda genellikle “Celbegen öbögön” olarak geçmektedir ki “öbögön” daha ziyade erkekler için kullanılan bir hitap sözüdür. Ancak bazı anlatmalarda Celbegen’in olumsuz olarak karşımıza çıkmaması, böyle bir dönüşümün söz konusu olabileceğini düşündürmektedir.
Makalede, Altay Türklerinin dokuz destan, on bir masal ve iki efsanesinde karşımıza çıkan Celbegen tipinin özellikleri, olağanüstülükleri, yeraltı ile ilişkisi, yurdunun tasviri, şekil değiştirmesi, mücadeleleri ve varlık olarak ölümlü oluşu üzerinde durulacak ve bunların anlatmalardaki rolleri tartışılacaktır. Anlaşılırlığı kolaylaştırmak için destanlar “D”, masallar “M”, efsaneler ise “E” harfi ile gösterilerek numaralandırılmıştır.
Anlatmalarda Celbegen’in en belirgin özellikleri, yedi başlı olması ve insan eti yemesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Celbegen’in insan yiyici olmasına; D5, D6 no’lu destanlarda ve M1, M3, M4, M5, M8, M9, M11 no’lu masallarda rastlanmaktadır. Özellikle M1 no’lu anlatmada Celbegen’in kendisini yememesi için hayvanını vermeyi teklif eden Konçıbay’a “Hayır, ben hayvan eti yemem. insan yerim. Senin etin lezzetlidir. Ben ilk senin oğlunu yiyeceğim. Akşam geldiğimde bana oğlunu vereceksin” (Dilek 2003: 123) demesi, Celbegen’in bu özelliğini açıkça göstermektedir. Efsanelerde ise, Celbegen’in insan yiyici olmasına E1’de rastlanmaktadır. Buna göre; insanların şikâyetçi olması üzerine yeryüzüne inen ay, Celbegen’i alıp götürmekte ve Celbegen o günden beri “insanları kaynattığı küçük kara kazanı’ yla birlikte ayda yaşamaktadır (Türker 2011: 462).
Anlatmalarda çok başlı olmasıyla dikkat çeken Celbegen, genellikle yedi başlı olarak karşımıza çıkmaktadır. İncelediğimiz anlatmaların beşinde Celbegen’in başlarından bahsedilmemektedir. Celbegen; D2, D3, D5, D7, D9 no’lu destanlar ile M3, M4, M5, M6, M7, M8, M11 no’lu masallarda yedi başlı; D6’da hem yedi hem de yetmiş yedi başlı; M2’de ise, yetmiş yedi başlı olarak geçmektedir. Efsanelerde ise, sadece E1’de yedi başlı olarak verilmektedir. Ancak bu anlatmada da Celbegen’in çok başlılığı süreklilik arz etmemekte; normalde tek başlı olan Celbegen, sadece kızdığı zamanlarda yedi başlı olmaktadır. Ele aldığımız anlatmalarda Celbegen’in baş sayısının yedi ve yedinin katlarından oluştuğu görülmekte ve dolayısıyla bir tutarlılık arz etmektedir. Bu durum sadece D1’de farklılık göstermektedir ki, bu anlatmada Celbegen dokuz başlıdır. B. Ögel, Celbegen’in üç, yedi, dokuz ve on iki başlı olabildiğini söylemekte (Ögel 2002: 563); ancak incelediğimiz metinlerde on iki başlı oluşuna rastlanmamakta, üç başlı olması ise M6’da “O vakitler Celbegen’in sadece üç başı varmış. Fakat üç baş onun için azmış.” denilerek Celbegen’in yedi başa sahip oluşu anlatılmaktadır (Dilek 2007c: 552). Celbegen’in çok başlı oluşu bir taraftan onun olağanüstülüğünü ve gücünü vurgularken, diğer taraftan onu yenen kahramanın ne büyük bir belanın üstesinden geldiğini göstermektedir.
Celbegen’in başlarının fonksiyonları da anlatmalarda yer almaktadır. M6’da Celbegen’in yedi başa sahip oluşu anlatılırken başlarının fonksiyonlarından da bahsedilmektedir; “O vakitler Celbegen’in sadece üç başı varmış. Fakat üç baş onun için azmış. Onun başının birisi nasıl yiyecek bulacağını düşünmek için, ikinci başı konuşmak için, üçüncü başı da ağlamak veya gülmek içinmiş. Fakat türkü söylemek için başı yokmuş.” (Dilek 2007c: 552). D5’te ise Celbegen’in başlarını türkü söylemek için kullandığı şu şekilde anlatılmaktadır: “Celbegen’in yedi başı/ Yedi türlü türkü söylüyor gibiydi/ En fazla üç başı türkü söylüyordu/ Niçin öyle derseniz/ Celbegen’in dört başı/ Başka işle meşguldü/ Celbegen bir başıyla kopuz çalıyor/ Bir başıyla konu- şuyor/ Bir başıyla kaval çalıyor/ Bir başıyla da şikayetleniyordu.” (Dilek 2007b: 263). Celbegen’in her bir başının başka bir eylemde bulunmasına D6’da da yer verilmektedir; “Yetmiş başlı Celbegen/ Bir başıyla bağırıp/ Bir başıyla haykırıp/ Bir başıyla ağlayıp/ Bir başıyla inleyip/ Yetmiş başı yetmiş türlü/ Ses çıkararak geldi” (Dilek 2007b: 441-442).
Anlatmalarda, Celbegen’in baş sayısı; yedi, yetmiş ve yetmiş yedi tekrarlarını da beraberinde getirmektedir: D9’da “Celbegen’i görseniz/ On dört gözü yerinden fırlamış/ Yedi ağzını açmış/ Yedi börkünü düşürmüş/ Yedi saçı dağılmış” (Ergun 1998: 139), D6’da “Yetmiş yedi başlı/ Celbegen şimdi baş köşede/ Uzanmış uyuyormuş/ Yetmiş yedi gök yastığı/ Sayarak koyup yaslanmış” (Dilek 2007b: 430), M10’da “Celbegen torbasını yüklenip, yedi dağı aşıp, yedi nehri geçmiş” (Dilek 2007c: 574). Yedi sayısı, pek çok kültürde olduğu gibi Türklerde ve özellikle de Altay Türklerinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Altay Türklerinin inanç sistemlerinde Ülgen’in ve Erlik’in yedi oğlunun olması, gökyüzünün ve yeraltının yedi katlı tasavvur edilmesi, Erlik’in değneğini yerin altına sokmasıyla yetmiş yedi türlü kötü hastalığın yeryüzüne çıkması bunlardan bazılarıdır.
Anlatmalarda, Celbegen’in dış görünüşüyle ilgili başka tasvirlere de yer verilmektedir. Anlatmalara göre Celbegen, M5’te yedi saç örgülü, kanı pis kokulu; M9’da altmış altı dişli, kara başlı, bitli, tüylü; M3’te sakallı, kara tenli, korkunç; D1’de ise dokuz sakallı ve başında üç yaşındaki koyun büyüklüğünde beni olan bir varlık olarak tasvir edilmektedir. Ayrıca M9 ve D5’te “açgözlü” oluşundan da bahsedilmektedir. Celbegen’in gerek dış görünüşü, gerekse karakter özellikleriyle ilgili tasvirlere baktığımızda bunların, olağanüstülüklerle bezeli ve insanda kötü duygular uyandıran vasıflar olduğu dikkat çekmektedir. Bunun nedeni Celbegen’in kötülüğünün vurgulanmak istenmesidir. Celbegen’in olağanüstü vasıflarına dikkat çekilerek bir taraftan esrarengiz kılınmakta, diğer taraftan da gücü hissettirilmektedir. Bunun için sadece olağan dışı fiziksel özelliklerden değil, yeraltının ve hükümdarı Erlik’in rengi olan “kara” ön plana çıkarılarak renk simgeciliğinden de istifade edilmektedir (Çoruhlu 2009: 408-409, 412). Örneğin D6’da Celbegen’in askerlerinin Kögüdey’in yurduna saldırısında “(…) Kara atları koşan/ Kara bahadırların hepsi/ Kara askerlerin hepsi/ Kara ağaç gibi sallanıp/ Kara nehir gibi yaylanıp/ Buradan aşağı indiler’ (Dilek 2007b: 435) ifadeleriyle askerlerin kötülüğü ve gücü vurgulanmaktadır. Kara renginin anlatmalarda sık sık tekrarlanmasıyla, Celbegen’in yeraltı ile ilişkili oluşuna da dikkat çekilmektedir.
Celbegen’in, Erlik’in tebaasından olması bazı anlatmalarda açıkça görülmektedir. M6’da sadece üç başı olan; ancak daha fazla başa ihtiyaç duyan Celbegen, önce Tanrıya, Tanrı’nın kendisine yardım etmemesi üzerine ise Erlik’e başvurmaktadır. Anlatmaya göre, Erlik şeytanlarıyla bir görüşme yapmakta ve daha önce kendisinin piposunu çalmasından ötürü kızgın olduğu Celbegen için “Evet, Celbegen kötü suç işlemiş de olsa o bize benziyor. O da bizim gibi etle besleniyor.” (Dilek 2007c: 553) diyerek, ona dört baş daha vermektedir. Erlik’in bu söylemi ve Celbegen’e Tanrı’nın değil de Erlik’in yardım etmesi, Celbegen’in Erlik’in tebaasından olmasından kaynaklanmaktadır. Nitekim söz konusu masalda Tanrı’nın Celbegen’e yardım etmemesinin sebebi, “Celbegen diye bir yaratık, tanrının kutsal kitabında yazılı değilmiş” (Dilek 2007c: 552) şeklinde ifade edilmiştir ki, bu da fikrimizi doğrular niteliktedir. Celbegen’in yeraltı dünyasıyla olan bağlantısı D3, D6 ve D7’de de yer almaktadır. D3 ve D7’de Celbegen’in adı yeraltından gelen Cer Tekpenek’le birlikte zikredilip, onun dostu olarak verilmektedir. D6’da ise Kögüdey Kökşin, yurduna saldıran Celbegen’in askerleri için, “Altay’ı, güzel halkı/ Kul yapmaya gelenler/ Celbegen’in şeytanları/ Yeraltının canavarları” (Dilek 2007b: 436) demektedir. Burada canavar için “cut- pa”, şeytan için ise “cetker” ve “ceek” kelimeleri kullanılmaktadır. Bu ifadeler de, Celbegen’in yeraltı ile alakasını göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Celbegen, D3’te Oçı Balanın yurduna iki defa saldıran Ak Calaa’nın alpları arasında iken, D5’te ise Erlik’in yeğeni ve aynı zamanda damadı olan Buurıl Kağanın yardımcısıdır ve yeraltı ülkesine gidip Erlik’in kızını kaçırarak ona yardım etmektedir. Tüm bu anlatmalar Celbegen’in yeraltıyla, Erlikle ya da kötülükle bir şekilde ilişki içinde olduğunu göstermektedir.
Anlatmalarda dikkat çeken bir diğer nokta ise, Celbegen’in yurdunun tasviriyle alakalıdır. D4’te Ösküs Uul’un karısını almak isteyen Karatı Kağan’ın yaptıkları anlatılırken şöyle bir anlatıma yer verilmektedir: “(…) Hilekâr Karatı Kağan/ Bütün boğalarını getirmişti/ Yer üstünden yetmiş kağanının/ Yerlerinden boğalar toplamış/ Altay üstünün altmış kağanı- nın/ Altayından boğalar getirtmiş/ Celbegenin yerinden/ Yedi başlı boğa getirtmiş/ Erlik Biy’in yerinden/ iki kara boğa getirtmiş (…)” (Dilek 2007b: 214). Bu anlatımda Celbegen’in yeri, ne yeryüzü ne de yeraltıdır; başka bir dünyadır. D9’da ise Celbegen’in, Alıp Manaş’ın nefes almasıyla onun burnuna girip çıkması üzerine “Yeryüzüne geldiğimden beri/ Yedi başlı er özüm/ Böyle şey görmedim” (Ergun 1998: 139) demesi, onun yeryüzüne ait olmadığını göstermektedir. Celbegen’in yeryüzünden başka bir dünyada yaşadığına dair bir anlatıma, D6’da da yer verilmektedir. Destanda Celbegen’in karısı Altın Targa, kendisinden ateş istemeye gelen Boodoy Koo’ya “Hangi yurttan geldin? dedi/ Dilin başka, kokun başka/ Nerenin çocuğusun?” diye sormakta ve Boodoy Koo da “Ay altında yaylanan/ Ala dağ atamdır/ Güneş altında uzanan/ Boz dağ anamdıf (Dilek 2007b: 430-431) diyerek kendisinin yeryüzünden geldiğini belirtmektedir. Yine aynı anlatmada Celbegen’in yurdu, kara ormanda doksan cepheli taş saray olarak şu şekilde yer almaktadır: “Kara dağın başından/ Aşağı doğru indi/ Gidip dururken/ Keçe kadar gördüğü çöl/ Uçsuz bucaksız ovaymış/ Tarak kadar gördüğü orman/ Dipsiz kara ormanmış/ Yürek kadar gördüğü çadır/ Doksan cepheli taş saraymış” (Dilek 2007b: 430). Celbegen’in yurdunun kara ormanda yer alması, karanlık ormanların kötü ruhların mekânı olarak algılanmasıyla alakalıdır. Pervin Ergun, masallarda kaos alemini sembolize eden ormanların, yeraltı dünyası ile yaşadığımız dünya arasında bir sınır gibi olduğunu ve cinler, periler, devler gibi olağanüstü varlıkları barındırdığını ifade etmektedir (Ergun 2010: 114-115). Yine D6’da Boodoy Koo’nun Celbegen’in yurduna bakır asayla gitmesi, M6’da ise “Çok çok eskiden Altay’da yaşayan insanlar yokken, yedi vadili Altay’da, bakır kaleden evli, kap kacağı bakır ve bronzdan, Celbegen adlı bir şey yaşarmış” (Dilek 2007c: 552) denilerek “bakır” madenine vurgu yapılması, bakırın yeraltı simgesi olmasından kaynaklanmakta (Çoruhlu 2009: 415); bu da Celbegen’in yeraltı ruhlarından olduğu yönündeki kanaatimizi desteklemektedir. Celbegen’in yurdunun M4’te büyük nehirlerin, büyük dağların ardında yedi nehrin başında taştan kapılı, taştan direkli, taş bir saray olarak verilmesi; M5’te taş bir sarayda yaşaması; M8’de ise çilek toplamaya giden üç kızın yollarını kaybedip bir süre gittikten sonra karşılarına çıkan bir kulübede oturması, Celbegen’in de, kötü ruhlardan olan yalmavuz, alkarısı, dev gibi, insanlardan uzakta yaşadığını göstermektedir (İnayet 2007).
Anlatmalarda, Celbegen’in şekil değiştirmesi de dikkat çekmektedir. Celbegen’in şekil değiştirmesi, B. Ögel’in, Türklerde devin diğer kültürlerde olduğu gibi anormal büyüklükte olmadığı; ancak bu ruhların şekil değiştirebilmelerinden dolayı istedikleri zaman büyüyüp küçülebildiklerini ya da normal bir insan olabildikleri şeklindeki yorumlarını hatırlatmaktadır (Ögel 2002: 564). Nitekim incelediğimiz efsane metinlerinden E1’de; normal zamanda tek başlı olan Cel- begen, sinirlendiğinde yedi başlı olmaktadır. M1’de ise, Celbegen iki kere şekil değiştirmektedir: ilkinde şekil değiştirerek nehirden su içen atları ürkütmekte, ikincisinde ise bir ihtiyara dönüşerek kahramanın oğlunu yemeğe çalışmaktadır. Celbegen’in atın ciğerine dönüşerek suda yüzmesi masalda şu şekilde yer almaktadır: “Bir gün Konçıbay malını sulamaya götürdüğünde, malı su içerken aniden korkmuş (…) görmüş ki suda atın ciğeri duruyor. Konçıbay onu alarak, kancaya takıp, atına binerek gitmiş. Giderken bir ses duymuş, dönüp bakmış ki, kancadaki atın ciğerinin yerinde Celbegen oturuyor.” (Dilek 2003: 122). Burada Celbegen’in atın ciğerine dönüşmesi, diğer kötü ruhlarla paralellik göstermesi bakımından ayrıca önem arz etmektedir. Bilindiği gibi, alkarıları loğusa kadınların ciğerini çalarak suya atmakta; yalmavuz ise zaman zaman akciğer şeklinde yüzmektedir (inayet 2007: 70). Erlik’in kızıl, kanlı yemeklerle beslendiğini, akciğer kanı içtiğini ise A.V. Anohin aktarmaktadır (Anohin 2006: 6).
İncelediğimiz anlatmalarda, Celbegen’in ailesinden de söz edilmektedir. Celbegen’in aile bireyleri de genellikle kendisi gibi olağanüstülüklere sahiptir. Destanların içinde yalnızca D6’da Celbegen’in karısı yer almaktadır: “Altmış altı dev başlı Altın Targa”. Altın Targa, Boodoy Koo’ya dört kulplu bronz kazanda yılan, kurbağa, bit ve sirke olan bir yemek pişirerek ikram etmekte; Boodoy Koo ise “insan başını kâse yapan/ insan kanını su yerine içen/ Birinin verdiği yemeği/ Yemek istemiyorum.” diyerek yemeği reddetmektedir (Dilek 2007b: 431). Altın Targa’nın Boodoy Koo’ya yapmış olduğu yemeği, insan eti ve insanda tiksinti uyandıran yiyeceklerle yapması, insan kafatasında sunması ve kan içici olması, Altın Targa’nın da Celbegen gibi olumsuz bir tip olduğunu göstermektedir. Nitekim “altmış altı dev başlı olması” da onun bir dev olduğunun göstergesidir. Celbegen’in ailesinden özellikle masallarda söz edilmektedir. M4’te Celbegen’in karısı ve iki oğlu, M10’da sayısı belirtilmeyen oğulları, M5 ile M9’da ise üçer kızı yer almaktadır. Bu masallara bakıldığında, Celbegen’in ailesinin de kendisi gibi insan eti ve kanıyla beslendikleri görülmektedir. Efsanelerin içinde ise, yalnızca E1’de ailesinden bahsedilmektedir. Söz konusu efsaneye göre Celbegen’in karısı vardır; ancak çocuğu yoktur. Efsanede, Celbegen’in karısıyla ilgili hiçbir olağanüstülüğe yer verilmemektedir.
İncelediğimiz anlatmalarda, Cel- begen ile kahramanların mücadelesi de söz konusudur. Anlatmalarda bu mücadeleyi üç gruba ayırarak inceleyebiliriz: insanların, hayvanların ve astral varlıkların Celbegen’le mücadelesi. Destanlarda Celbegen’le mücadele eden kahramandır. D6’da Boodoy Koo, Karatı Kağanın kızını alabilmek için yapılan yarışmalarda, rakipleri arasında bulunan Celbegen’i şekil değiştirmek suretiyle öldürmektedir. D9’da ise Alıp Manaş, Celbegen’in boynuna parmağıyla bir fiske vurmakta ve Celbegen’in yedi başı yerde yuvarlanmakta, yani Celbegen’i kuvvetiyle yenmektedir. Her iki destanda da kahramanın Celbegen’i öldürmesiyle, halk huzura kavuşmaktadır. Masallarda ise Celbegen’le mücadele, iki anlatma hariç diğerlerinde söz konusudur. Masallarda kahramanı yenen, ya kahramana yardımcı olmak isteyen bir hayvan ya da kahramanın bizzat kendisidir. M1, M3’te kurnaz tilki; M8’de ise akıllı kunduz Celbegen’i yenmektedir. M4, M5, M7, M8, M9, M10, M11’de ise Celbegen ile mücadele eden kahramandır; kahraman, M4’te sihirli nesneler aracılığıyla, M5, M7, M11’de fizikî güç ile, M9 ve M10 da ise kurnazlık ile Celbegen’i yenmektedir. Celbegen’in akıl yoluyla yenilmesi, aslında Türk kültüründe devlerle ilgili anlatmalarda sıkça görülmektedir. Bu anlatmalarda devler; her ne kadar olağanüstü özelliklere sahip olsalar da, güçlü birini gördüklerinde korkuya kapılmakta ve özellikle masallarda “çoğu kez aptallıklarından dolayı masal kahramanları tarafından aldatılarak” öldürülmektedirler (Yücel 1998: 41). Astral varlıkların Celbegen’le mücadelesi ise, efsanelerde karşımıza çıkmaktadır. Efsanelerde ay, yeryüzüne inmekte ve Celbegen’i alarak tekrar gökyüzüne çıkmaktadır. Ayın Celbegen’i götürmesinin sebebi, ondan rahatsız olan insanların huzur bulmalarını sağlamak içindir.
İncelediğimiz metinlerin bir kısmında, Celbegen’in ölümü de görülmektedir. Mitik anlatmalarda yeraltı- nın hükümdarı Erlik için her ne kadar ölüm söz konusu değilse de, aynı durum tebaası için geçerli değildir. Nitekim D6 ve D9 no’lu destanlar ile M1, M4, M5, M7, M9, M10 ve M11 no’lu masallarda Celbegen’in ölümü görülmektedir. Ancak Mllde biraz farklı bir durum söz konusudur ki, anlatmada hem ölüm hem de aya çıkma mevcuttur. Anlatmaya göre; bir ambarda yedi başlı yetmiş yedi Celven’i kilitli tutan kız, kocasının ambarın kapısını açması üzerine Celvenlerden biri hariç diğerlerini öldürmekte, sağ bıraktığı Celven ise aya çıkmaktadır. Anlatmada bu kısım şu şekilde yer almaktadır: “Sağ bıraktığı Celvene: ‘Sen çık dolaş!’ deyip o Celven’i çıkarmış. O zamanlar çocukların elleriyle ay işareti yapması yasakmış. Çocuk oyun sırasında dolunay görmüş ve eliyle ay işareti yaparak ayı annesine gösterdiğinde, aydan yedi başlı Celven inmiş. Çocuğu aya götürmüş. Ay dolunay olunca ayda yedi başlı Celven ve tuttuğu çocuk görünürmüş” (Dilek 2007c: 557). Benzer bir durumun söz konusu olduğu efsanelerde de Celbegen’in ölümü değil, aya çıkışı anlatılmaktadır. Efsanelere göre; Celbegen, ay tarafından yeryüzünden alınarak gökyüzüne çıkarılmakta ve o günden beri de ayda yaşamaktadır. Elde ayın yüzeyindeki karartılara açıklama getirilirken, E2’de ay tutulmasının sebebi Celbegen’in ayın gözlerini kapatmasına bağlanarak açıklanmaktadır. Altay Türkleri ay tutulmasının yaşandığı zamanlarda Celbegen’in ayı yuttuğuna inanmakta ve ayı bırakması için; köpekleri havlattırıp, kap-kaçakla gürültü yaparak, seslerini Tanrıya duyurmaya çalışmaktadırlar. Bugün Türk boylarında ve Anadolu’da da rastlanan benzer pratikler ayın kötü ruhlarla mücadele ettiği inancından kaynaklanmakta ve bu olay bütün Türk lehçelerinde “tutulmak” fiili ile ifade edilmektedir. (İnan 2006: 29; Kalafat 2009: 108-109). Altay Türklerinde görülen bir başka inanışa göre ise Celbegen, ay dolunay hâlindeyken onu yiyerek küçültmekte ve tekrar yeryüzüne inerek insanları yemek istemektedir. Ancak “yeni ay” zamanı ay, Celbegen’i yenmekte; böyle zamanlarda kötü ruhlar sakinleşmekte, felaketler azalmakta ve yeryüzü dinlenmektedir (Muytueva vd. 1996: 15-17). Tüm bunlar ayın, Altay Türk- leri tarafından kutsal kabul edildiğini ve efsaneler aracılığıyla ayın etrafında oluşan inançların devam ettirildiğini göstermektedir.
SONUÇ
Altay Türklerinin destan, masal ve efsanelerinden yola çıkarak Celbegen’in özelliklerini ortaya koymaya çalıştığımız makalede, Celbegen’in Erlik tebaasından olan kötü ruhlardan olduğu görülmektedir. Celbegen; yedi başlı, insan eti yiyen, fiziksel özellikleriyle insanda tiksinti ve ürküntü uyandıran, genellikle insanlardan uzakta ve kötü ruhların mekânı olan karanlık ormanlarda yaşayan, kendisi gibi insan etiyle beslenen bir ailesi olan ve şekil değiştirebilen bir dev tipidir. Anlatmalarda genellikle, yaptığı kötülüklerle karşımıza çıkan Celbegen, insanlara bir şekilde zarar vermektedir; ancak anlatmaların sonunda ya kahraman ya kahramana yardımcı olan bir hayvan ya da bir astral varlık tarafından etkisiz hâle getirilmektedir. Celbegen’in mücadelelerin hemen hepsinde yenilmesi, bize kötü olan bir varlığın sonunda mücadeleyi kaybedeceği gerçeğini vurgulamaktadır. Celbegen tipinin hem destanlarda hem masallarda hem de inançlara açıklama getiren efsanelerde bu kadar yaygın olarak yer alması, bu tipin Altay Türklerinde hâlâ canlı bir şekilde yaşadığını göstermektedir.
Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü, ferahturker@hotmail.com
Kaynak: Milli Folklor Dergisi, Yıl: 2012 Sayı: 94
İbrahim Dilek. Altay Destanları I. Ankara: TDK Yayınları, 002. |
D1- Altay Buuçay Destanı |
İbrahim Dilek. Altay Destanları II. Ankara: TDK Yayınları, 2007. |
D3- Oçı-Bala Destanı D4- Ösküs-Uul Destanı D5- Kan-Kapçıkay Destanı D6-Kögüdey-Kökşin Destanı |
İbrahim Dilek. Altay Destanları III. Ankara: TDK Yayınları, 2007. |
D8- Üç Kulaktu Ay Kara Destanı |
Metin Ergun. Altay Türklerinin Kahramanlık Destanı Alıp Manaş. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1998. | D9- Alıp Manaş |
Altay Edebiyatı. Hzl. İbrahim Dilek, Akt. İbrahim Dilek- Figen Güner Dilek). Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi. C. 24. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 2003. | M1- Köpekle Kurt M2- Ak-Pös-Kuurçın |
İbrahim Dilek. Altay Masalları. Ankara: Alp Yayınları, 2007. | M3- UndıçanM4- Ösküs-Uul ile Emey-AruM5- Erte, Erke, Ergek Adlı Kardeşler M6- Celbegen’in Yedi Baş Alması M7- Ösküs-Uul M8- Üç Kız M9- Başparak M10- Üç Kardeş M11- Celven |
Ferah Türker. “Altay Türklerinin Efsaneleri (İnceleme-Metin)”. Yayımlanmamış Doktora Tezi. İzmir: Ege Üniversitesi, 2011. | E1- Elbegen E2- Aybatkan |
Emine Gürsoy-Naskali.Altay Destanı Maaday- Kara. İstanbul: 1999, YKY Yayınları. | — |