Altay Türkleri Güney Sibirya’da Rusya Federasyonu sınırları içinde yer alan 92.900 km2 büyüklüğündeki Dağlık Altay Özerk Cumhuriyeti’nde yaşamaktadırlar. Cumhuriyet’in 200.000 civarında olan nüfusunun yaklaşık 65.000’ini Altay Türkleri oluşturur. Güney ve Kuzey olarak iki gruba ayrılan Altay Türklerinin Güney grubunu; Altay-kiji, Telengit ve Teleüt, Kuzey grubunu ise; Tuba, Kumandı ve Çalkandı Türkleri oluşturmaktadır.
Yaklaşık 250 yıl önce Rus idaresi altına giren Altay Türkleri XVIII. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren de Rus-Ortodoks misyonerlerin Hristiyanlığı yayma, bu yayma faaliyeti esnasında da çeşitli baskılara maruz kalmışlardır. Bugün resmî olarak Hristiyan kabul edilen fakat bu dini samimi olarak benimsemeyen Altay Türklerinin birçoğu kamlık dinine inanmaya devam etmektedir.
Altay Türkçesinin ilk yazı dili bölgeye Hristiyanlığı yaymak için gelen misyonerler tarafından, Kiril alfabesiyle “Teleüt” ağzının esas alınmasıyla oluşturulmuştur. Çoğunlukla kilise kitaplarında kullanılan bu yazı ile V. İ. Verbitsky ve arkadaşları tarafından Altay Türkçesinin ilk gramer kitabı olan “Grammatika Altayskogo Yazıka” (Kazan, 1869) ve Verbitsky’nin “Slovar Altayskogo i Aladagskogo Nareçiy Tyurskogo Yazıka” (Kazan, 1870) kitapları yayımlanmıştır. Bolşevik İhtilaline kadar sadece bazı kilise kitaplarında ve yukarıda adı geçen eserlerde kullanılan bu yazı dili yerine 1922 yılında “Altay-kiji” ağzının esas alındığı ve kiril alfabesiyle yazılan yeni bir yazı dili oluşturulmuştur. 1928’e kadar kullanılan bu alfabeden sonra 1928 ile 1938 yılları arasında Lâtin alfabesi kullanılmıştır. 1938 yılında tekrar kiril alfabesine dönülmüş, 1940’dan itibaren bu yazı diliyle sistemli bir şekilde Altay Türkçesi gramerleri, okul ve tarih kitapları, Altay sözlü edebiyat ürünleri, edebî eserler ve Rus klasikleri tercüme edilerek yayımlanmıştır.
Halk Edebiyatı
Altay halk edebiyatı bütün türleriyle oldukça zengin bir edebiyattır. Doğrusu nüfusun çok az olduğu bir Türk boyunda bu kadar zengin bir sözlü edebiyatın olması, hatta bu edebiyatın bugüne kadar yaşatılması şaşırtıcıdır. Modern Altay edebiyatını besleyen ana kaynaklardan biri işte bu zengin sözlü edebiyat olmuştur.
Altay folkoruyla ilgili ilk çalışmaları etnolog Nikolay İvanoviç Ananin yapmıştır. Onun derlediği malzemelerin Rusçaya tercümesini modern Altay edebiyatının da ilk temsilcisi olan Mihail Vasilyeviç Çevalkov yapmıştır. Ananin’den sonra en önemli çalışmaları yapan isim ünlü türkolog W. Radlof olmuştur. İlk kez 1960 yılında Altay’a gelen Radlof derlediği malzemeleri 1866 yılında “Obraztsı Narodnoy Literaturı Tyurskıh Plemen Yujnoy Sibiri,San Petersburg, 1866” adlı eserinin birinci cildinde değerlendirmiştir. Bu ciltte Altay folkloruna ait 8 masal, 6 destan, 6 efsane, 50’den fazla türkü, 4 tekerleme ve iki alkış söz yer almıştır.
Daha sonra sözlü Altay edebiyatı ve grameriyle ilgili en önemli çalışmaları Vasili İvanoviç Verbitskiy yapmıştır. Kendisi bir misyoner olan Verbitskiy 1853 yılında geldiği Altay’da 1890 yılına kadar otuz yedi yıl kalmıştır. O bir taraftan misyonerlikle ilgili görevlerini yerine getirirken diğer taraftan da Altay dili ve folkloruyla ilgilenmiş, Altay Türkçesini çok iyi öğrenmiştir. İlk Altay gramerini de yazan odur. (Grammatika Altayskogo Yazıka, Kazan, 1869) Bunun yanında Altay ağızlarının sözlüğünü “Slovar Altayskogo i Aladagskogo Nareçiy” adıyla Altayca-Rusça olarak hazırlamıştır. Eser Kazan’da 1884 yılında yayımlanmıştır. Verbitskiy Altay folkloruyla ilgili olarak Çevalkov’la ortak çalışmalar yapmış, çeşitli folklor ürünleri derlemiş, iki de makale yazmıştır. Onun bu çalışmaları ölümünden sonra kendi adına 1893 yılında Moskova’da “Altayskie İnorodtsı” adıyla yayımlanmıştır. Bu eserde 29 hikâye, altı masal, 28 türkü, 139 atasözü ve bilmeceler yer almıştır. Verbitskiy’in yazdığı folklorla ilgili iki makalesinin birincisi destanlardaki kahramanların fizikî görünüşleri, ikincisi ise Altay türküleri hakkındadır.
Verbitskiy’den sonra konuyla ilgili çalışmalar yapan isim ünlü etnolog Grigoriy Nikolayeviç Potanin olmuştur. Potanın “Oçerki Severo-Zapadnoy Mongolii, San Petersburg, 1883” adlı eserinde Altay boyları, inanç ve gelenekleriyle birlikte ‘Karatı-Kaan’ ve ‘Altay-Buuçay’ gibi destanlara da yer vermiştir. Ayrıca Potanin 1916 yılında Omsk’da yayımladığı “Annosskiy Sbornik” adlı eserinde bazı destancılardan derlediği destan ve masal metinlerine yer vermiştir.
Altay folkloruyla ilgili yukarıda anlatılan kapsamlı çalışmalardan sonra A. Kalaçev, V. Hvorov, etnograf ve müzikolog A.V. Anohin, Altay Türklerinin ilk ressamı G.İ. Gurkin gibi araştırmacılar derleme ve yayımlama çalışmalarını devam ettirmişlerdir. A.L. Koptelov ise ünlü destan anlatıcısı N.U. Ulagaşev’den derlediği destanları “Altay-Buuçay” adıyla 1941 yılında Novosibirsk’de yayımlamıştır. 1930’lu yılların sonundan itibaren P.V. Kuçiyak’ın bilhassa destancı N.U. Ulagaşev’den derlemeler yapması, Altay’da 1947 yılında pedagoji enstitüsünün kurulması, 1952 yılında tarih, dil ve edebiyat enstitüsünün açılması, bu derleme faaliyetlerini devletin desteklemesi folklor çalışmaları için ivme olmuştur. Folklor malzemelerini içeren eserler bilhassa masal ve destan kitapları peş peşe neşredilmeye başlanmıştır. Ulagaşev’den sonra yetişen en önemli destan anlatıcılarından A. Kalkin’den önemli destanlar derlenmiştir. Tarih, dil ve edebiyat enstitüsünün başkanı olan folklorist S.S. Surazakov önderliğinde Altay destanları “Altay Baatırlar” adıyla 1958’de neşredilmeye başlanmıştır. Bu ilk ciltte Radlof’un derlediği destanlara yer verilmiştir. Bugüne kadar bu destan serisindeki cilt sayısı on ikiye ulaşmıştır.
Tarih, dil ve folklor enstitüsü çalışanları bir taraftan derleme çalışmalarını yürütüp zengin bir arşiv oluştururken diğer taraftan da türlerin hemen hepsiyle ilgili yayımlar yapmışlardır. Altay folkloruyla ilgili çalışmalar başlangıçta destan ve masal türleri üzerinde metin neşri çalışmaları olarak yoğunlaşmışsa da sonraki yollarda teorik çalışmalar da yapılmıştır. Bilhassa S.S. Surazakov “Altay Folklor, Gorno Altaysk, 1975” adlı eserinde Altay folkloruyla ilgili çalışmalar – yukarıdaki bilgiler eserin bu bölümünden özetlenmiştir – türler hakkında bilgiler, bunlarla ilgili teorik değerlendirmeler ve ilgili kaynakları konu sonunda vermek suretiyle sistemli ve kapsamlı bir çalışma yapmıştır. Surazakov “Altay Albatının Çümdü Söstöri, Gorno-Altaysk, 1961” adlı çalışmasında atasözleri, bilmeceler, türküler, eski oyunlar ve efsanelerini, “Altay Kep söstör lö Ukaa söstör, Gorno-Altaysk, 1956” adlı eserinde ise 267 atasözünü yayımlamıştır. 1981 yılında K.E. Ukaçina “Altay Tabışkaktar” adıyla 753 Altay bilmecesini karşılıklı Altayca-Rusça olarak neşretmiştir.
Eserde Altay boylarına ait 93 bilmece de ek olarak verilmiştir. Bunun dışında “Altayskiy Folklor” adıyla (Kandarakovoy, 1988) Çalkandulara ait destan, masal, efsane, alkış ve inançlar Altayca ve Rusça olarak karşılıklı yayımlanmıştır. Teleütlere ait folklor malzemeleri ise “Altay Folklor” (Maksimoviç, 1995) adıyla yayımlanmıştır. Eserde destanlar, inanç ve gelenekler, sarınlar, sıgıtlar ve masal metinleriyle, açıklamalar bölümü ve sözlük yer almaktadır. Bunlara ek olarak Ak Çiçek yayınevi Altay foklor türlerini bir dizi halinde yayımlamayı düşünmüş ilk olarak “Atay Alkıştar” (Ukaçina, Yayımeva, 1993), ikinci kitap olarak da efsaneleri “Altay-Kep-Kuuçındar” (Yamayeva, Şincin, 1994) adıyla neşredilmiştir.
“Altay Can” (Muytuyeva, Çoçkina, 1996) adlı kitapta ise Altay inançları yayımlanmıştır. Bu kitapta değişik bir metot izlenerek okuyucunun eğer bildiği başka inançlar varsa tamamlayıp göndermesi için eksikleri tamamlayabilmek amacıyla her bölümün sonunda başlıklı birkaç kağıt boş bırakılmıştır. Altay halk edebiyatı türlerinden bazıları şunlardır:
Kay-çörçök adı verilen destanlar Altay sözlü edebiyatının en zengin ve üzerinde en çok çalışılmış türüdür. Bugüne kadar 80’e yakını basılabilmiştir. Altay destanları kayçı adı verilen destan anlatıcıları tarafından icrâ edilirler. Manzum olarak yayımlanmış bu destanlarda düzenli olarak kafiye ve hece ölçüsü görülmez.
Çok uzun olmayan bu destanların en uzunu ve en bilineni destancı A.G. Kalkin tarafından anlatılan ve Altay Türkçesinin dışında, Rusça, İngilizce, İtalyanca ve Türkiye Türkçesine de çevrilmiş olan Maaday-Kara destanıdır. Altay destanlarının birçoğunda eski Türk inancının izleri görülür. Altay kahramanlık destanlarının başlıcaları şunlardır: Maaday-Kara, Er-samır, Altay-Buuçay, Alıp-Manaş, Közüyke, Kozın-Erkeş…
Altay Türkçesinde masala çörçök adı verilir. Masal anlatıcıları ise daha çok kadınlar olmakla birlikte ‘kayçı’ adı verilen destancıların da masal anlattığı bilinmektedir. Altay masalları içinde hayvan masallarının sayısı oldukça fazladır. Bu masalların çoğu hayvanların belirgin bazı özelliklerini nasıl kazandığı üzerine kuruludur. Bu yönüyle hayvan masalları miflerle iç içe girmiştir. Masallarda yedi başlı dev karşılığı olarak celbegen geçer. Bunun yanında Ceek-Cılan, Ker-Cutpa, Almıs, Monus gibi korkunç yaratıklar da vardır. Destanlarda ve masallarda geçen tastarakay tipi Anadolu’daki keloğlan tipiyle benzerlikler gösterir.
Kep sös adı verilen atasözleri en çok dört mısra uzunluğundadırlar. Bu atasözlerinde ahenk asonans, alliterasyon ve kafiye ile sağlanmaktadır. Bu atasözleri pek tabii olarak hayatın her yönüyle ilgilidir. Fakat kamlara ve zenginlere yergi taşıyanların sonradan ortaya çıkarıldığı kanaatindeyiz. Altay atasözleri ile Türkiye Türklerinin atasözleri arasında benzer olanlar çoktur. Bunlardan bazıları şunlardır;
Bal tutkan barmagın calar. Bal tutan parmağını yalar.
Köp bolup çöp bolgonço, Çok olup çöp olacağına,
as bolup çon bolzın. az olup iyi olsun.
Altay bilmeceleri (tabışkaktar) bazen birden fazla mısralıdır. Bunlarda kafiye ve ölçü de mevcuttur. Altay bilmeceleriyle Anadolu bilmeceleri arasında benzerlikler epey fazladır. Altaylar arasında karşılıklı bilmece sorulurken bilmeceyi bilmesi gereken kişi cevabı bulamazsa soran kişi onu kötü veya yaşlı birine satar. Satarken şöyle der: “İhtiyar Kapış, siz kızıl tilki kürkü mü istersiniz, yoksa bilmeceyi bilemeyen Mıkaş’ı mı alırsınız?” Kapış şöyle der: “Ben bir ihtiyarım tilki kürkünü ne yapayım? Mıkaş’ı alayım. Başını bakraç, ellerini dirgen, ayaklarını baston yaparım, karnına ev kondururum, böğrünü yastık yaparım.” Veya: “Kulağından tutkaç, gözünden kadeh, dilinden yaygı, dişinden keski, burnundan musluk yaparım.” Bilmeceyi soran kişi Mıkaş’ı sattıktan sonra yerine başka biri oturur. (Surazakov, 1975: 67)
Alkışların Altayların günlük hayatında hâlâ çok önemli bir yeri vardır. Altay alkışları tamamen manzumdur. Altay Türkleri için doğumdan ölüme hayatın hemen her safhasıyla ilgili söylenecek bir alkış vardır: bayramlarda, düğünde, ava çıkarken, kuzuk adı verilen çam fıstığını toplarken, yola çıkarken… Fakat bunlar içinde şüphesiz en önemlileri kamların söyledikleridir.
Yazılı Edebiyat
Modern Altay edebiyatı teşekkül edene kadar Altay Türkleri edebî ihtiyaçlarını tabiî olarak çok canlı bir şekilde yaşamaya devam eden sözlü edebiyat mahsulleri ile karşılamakta idiler. Modern Altay edebiyatının teşekkülü ancak XIX. yüzyılın ikinci yarısında olmuştur. Bu edebiyatın ortaya çıkmasında iki önemli unsur vardır: birincisi misyonerler ve onların açtıkları okullardır. Altay edebiyatının ilk temsilcileri bu okullarda yetişmişlerdir. İkincisi ise bölgeye çalışmaya gelen türkologlardır ki bunların arasında W. Radlof, V.İ. Verbitskiy. gibi isimler başta gelir. Bu bilim adamları misyoner okullarından yetişmiş olan Altay Türklerini yanlarına tercüman olarak almış, derledikleri malzemeyi de onlarla birlikte Rusçaya çevirmişlerdir. Bu çalışmalar tercüman olarak görev yapanlara âdetâ ikinci bir okul olmuştur.
Modern Altay edebiyatında işlenen temalar çok fazla çeşitlilik göstermemekle birlikte bu temalar arasında bir çelişki de göze çarpar. Şöyle ki, bilhassa Bolşevik İhtilâlinden sonraki edebî eserlerde bir taraftan Komünizm sistemine ve Lenin başta olmak üzere yöneticilere övgü teması işlenirken diğer taraftan vatan ve dil sevgisi, Köktürk bengü taşlarını sahiplenme ve bu bunlarda yazılanlardan hareketle kimliğini sorgulama yönünde yazılmış eserler vardır. Köktürk bengü taşları hiç şüphesiz bütün Türk boylarının ortak tarihî ve edebî mirasıdır. Fakat şunu söylemek gerekir ki Altay Türkleri bu hem abidelerde kullanılan Türkçenin dillerine yakınlığı hem de onların bulunduğu coğrafya civarında yaşamaları sebebiyle edebiyatlarını bu abidelerden başlatırlar. Altay Türklerinden folklorist S.S. Surazakov Altay Türkçesiyle yazdığı ve ilk baskısı 1962 yılında yapılan “Altay Literatura” adlı eserinde Köktürk yazılı bengü taşların dilini kuzey Altay Türkleri olan Tuba, Çalkandu ve Kumandıların diline daha yakın bularak bu konuda şunları söyler: “Bu biçikter Türk el-condordın, ol toodo altayda curtagan el-condordın, baştapkı cebren literaturnıy da pamyatnikteri bolup cat:” (Bu yazılı metinler Türk boylarının ve Altayların ilk ve en eski edebî abideleridir) (Surazakov, 1975: 8) Gerçekten de Köktürk bengü taşlarında kullanılan (özel isimler, yer adları, zamir ve isimlerin çekim eki almış şekilleri, fiillerin olumsuzluk eki, sıfat-fiil ve zarf-fiil almış şekilleri hariç) yaklaşık altı yüz kelimenin 415’i (%70) Altay edebî dilinde aynen veya kısmen değişerek yaşamaktadır. Bu 415 kelimenin 91’i (%25) fonetik olarak hiç değişmeden geriye kalanının ise bazı fonetik anlam farklılıklarıyla devam ettiği tespit edilmiştir. (Dilek, 1996: 139) Edebî dilde görülen bu yakınlığın Surazakov’un yukarıda zikrettiği Altay ağızlarında daha fazla olacağı aşikârdır.
Türklerin ilk tarihî vesikaları sayılabilecek Pazırık kurganlarının Altayların yaşadıkları coğrafyada olması ve yukarıda bahsedilen nedenlerle Göktürklere kendilerini yakın hissetmeleri Altay edebiyatında bazı şiirlere konu olmuştur. E. Palkın “Korım” adlı şiirinde eski Türklere ait mezar taşlarına bakarak kimliğini sorgulayan bir öğrenciyi tasvir eder. (Kindikova, 2000: 85) Bu yolda L. Kokışev’in “Surak” (Soru), A: Adarov’un “Tonyukuk” ve “Kül-teginnin Kölötközi” (Kültigin’in Gölgesi), B. Bedurov’un “Taş Kezer” ve B. Ukaçin’in “Tonyukuktın Kereezi” adlı şiirleri hep bu yolda yazılmış şiirlerdir.
Bunun yanında Altay edebiyatında komünizmin getirdiği yeni hayatla eski hayatın mukayesesi yapılır. Geleneklere ve inançlara yergi ön plana çıkar. Yazılan şiirlerin, manzumelerin bir çoğu Altay destanlarından, masallarından ve efsanelerinden açık izler taşır. Bilhassa II. Dünya Savaşı sırasında yazılmış edebî eserlerin büyük bir kısmı savaşa katılanları destan kahramanlarına benzetir. II. Dünya Savaşı’na S.S. Surazakov, A. Saruyeva, İ. Koçeyev, İ. Şodoyev, C. T. Bedurov, İ. Tantıyev, T. Ozoçinov, V. İrtanov… gibi Altay edebiyatçıları katılmış, bunların bir kısmı geri dönememiştir.
Altay edebiyatında kadınları sosyal hayata davet, kolhoz ve sovhoz yaşamını öven, bilimin gerçekliğini ön plana çıkaran eserler çoğunluktadır. Rusça’dan ve diğer dillerden yapılan tercümeler ise henüz emekleme devrindeki Altay edebiyatına yeni ufuklar açmıştır. Bu yolda bilhassa Puşkin, Lermantov, Krılov, Nekrasov, Gogol gibi Rus edebiyatçılarıyla Musa Celil, Cengiz Aytmatov ve Muhtar Avezov’dan yapılan tercümeler etkili olmuştur. Ayrıca Moskova’daki Gorki Edebiyat Enstitüsü’nün ikinci kuşak Altay edebiyatçılarının yetişmesinde büyük rolü olmuştur. Çünkü bu kuşağın temsilcileri daha çok burada eğitim görmüşlerdir.
Altay edebiyatı asıl mühim şahsiyetlerini 1920-40’lı yıllarda yetiştirmiştir. Ç.İ. Ençinov, C.T. Bedurov, P.V. Kuçiyak, M.V. Mundus Edokov, İ.V. Şodoyev, A. Saruyeva bu neslin dikkate değer temsilcileridir. Bu nesil arasında bir ressam tanınan G.İ. Çoros Gurkin ve İ.M. Ştıgaşev de vardır. Fakat bu iki isim eserlerini maalesef Rusça yazmıştır. Halbuki vatanperver biri olan ve 1917 ihtilâlini vatanın ve milletinin geleceği açısından endişeyle karşılayan, komünizme karşı verdiği mücadele sonunda 1937 yılında öldürülen Gurkin’in Rusça yazması Altay edebiyatı için zarar hanesine yazılacak büyük bir kayıptır. Bu yıllarda eserlerini veren bu nesil kendilerinden sonra gelen nesle de tesir etmişlerdir. Yapılan bir araştırmaya göre Altay Özerk Cumhuriyeti’nde 1926-27 yıllarında erkeklerin ancak %18.3’ü kadınların ise %7.2’si okuma yazma biliyordu. (Surazakov, 1995: 60) Böyle bir manzara karşısında bu neslin çıkması oldukça önemlidir.
1937 yılında Altay’da ilk tiyatro binasının hizmete girmesi, 1958 yılında Altay Yazarlar Birliği’nin kurulması Altay edebiyatını olumlu yönde etkilemiştur. Ayrıca 1930’lu yıllarda Altay Türkçesiyle çıkan “Belen Bol”, “Oyrottın Komsomolı” ve “Kızıl Oyrot” adlı gazetelerle “Altaydın Tuularında” adlı dergi Altay edebiyatının gelişmesinde mühim görevler üstlenmişlerdir. 1922 yılından itibaren çıkmakta olan “Altaydın Çolmonı” gazetesiyle Altay Yazarlar Birliğinin çıkardığı “El Altay” ve “Bay Terek” dergileri edebiyatı besleyen kaynaklar olmuşlardır.
Modern Altay Edebiyatı ile ilgili yapılmış iki ciddi tasnif vardır. Bunlardan S.S. Surazakov’un tasnifi şu şekildedir (Surazakov, 1995):
- Bolşevik İhtilâli Öncesi Altay Edebiyatı
- Kuruluş Dönemi Altay Edebiyatı (1922-1929)
- Sosyalizmin Geliştiği Yıllardaki Altay Edebiyatı (1929-1941)
- Dünya Savaşı Dönemi Altay Edebiyatı (1941-1946)
Son nesil edebiyat bilimcilerinden N.M. Kindikova ise Altay edebiyatını;
- Bolşevik İhtilâli Öncesi Altay Edebiyatı
- 1930-40’lı yıllardaki Altay Edebiyatı
- 1950-60’lı yıllardaki Altay Edebiyatı
- 1970-90’lı yıllardaki Altay Edebiyatı
şeklinde tasnif etmektedir. (Kindikova, 1994)
Modern Altay edebiyatının ilk ismi Mihail Vasilyeviç Çevalkov’tur (1817-1901). Çevalkov aynı zamanda Altay Türklerinin ilk folkloristidir. Çevalkov 1817 yılında Kara-Suu köyünde doğmuştur. Babası Bayat boyuna mensup Çöbölök Andraş’tır. Çöbölök on yaşındayken ailesi Biy-Tura’dan (şimdiki Biysk) Kara-Suu’ya göçmüştür. Mihail yedi yaşına gelene kadar bu köyde kalan aile misyonerlerin baskısından kaçarak Ulalu’ya (şimdiki Gorno-Altaysk) taşınır. Fakat Altay’a iyice yerleşen ve sürekli genişleyen misyonerler baskılarını Ulalu’da da hissettirirler. Bu sebeple Çöbölök buradan taşınmak isterse de oğlu Mihail’in de tesiriyle Hıristiyanlığı kabul ederek başka yere taşınmaktan vazgeçer.
Mihail babasının karşı koymasına rağmen Altay’daki misyoner teşkilâtının başkanı Makariy Gulharev’in yardımı ve kendi gayretiyle okuma-yazmayı öğrenir. İleriki yıllarda Gulharev’e tercümanlık yapar. Mihail’in misyonerlikteki görevinin beşinci yılında Gulharev Altay’dan ayrılır. Onun yerine gelen Stepan Landışev Mihail’in görevine devam etmesini ister. Bu arada Altay’da çalışmakta olan N.İ. Anonin Mihail’den yardım ister. Anonin ve Çevalkov birlikte çalışırlar. Altay’dan ayrılan Anonin’e Mihail Çevalkov kendi yaptığı derlemeleri misyonerler vasıtasıyla gönderir. Çevalkov’un yaptığı bu çalışmalar Altay folkloru sahasında bir Altay türkünün yaptığı ilk çalışmalardır.
Bu şekilde ilim hayatıyla tanışan Çevalkov folklor çalışmalarına Radlof’la devam eder. Kendisinin Telengitlerden derlediği malzemeyi ve kendi hayat hikâyesini Radlof’a verir. Misyonerlerin yanında kazandığı tecrübeye Anonin ve Radlof gibi türkologlardan edindiği bilgilerle ilmî bir mahiyet kazandıran Çevalkov Rus klâsiklerinden de tercümeler yaparak kendini edebî yönden geliştirir.
Çevalkov’un ismi 1860’lı yıllarda iyice duyulmaya başlar. N.İ. İlminskiy onun şiirlerini okuduktan sonra “Poçutelnıye Stati Na Altayskom Yazıke” adlı eseriyle Çevalkov’u ilim ve edebiyat âlemine tanıtmıştır. Bu kitapta Çevalkov’un “Kıraçı bıla Ançı”, “Sıgırgan bıla Calku Baka”, “Arakı bıla Çay Orun Blaaşkanı”, “Kürtük pile Takaa” adlı şiirlerini yayımlamıştır. Fakat Çevalkov’un bu manzumelerinin bir çoğunda Altay Türklerinin günlük hayatlarından, inançlarından, gelenek ve ğöreneklerinden bahsetmesi misyonherleri rahatsız eder. Bu amaçla papaz Makariy Gulharev İlminskiy’e 28 Ocak 1872 tarihli bir mektup göndererek bu şiirleri tenkid edererek, yayımlanmasından duyduğu rahatsızlığı bildirir. İlminskiy bu mektubu dikkate almamış olacak ki 1881 yılında yayımladığı “Poçutelnıye Stati v Stitah i Proze” adlı eserinde Çevalkov’un “Utkı Söstör” adını verdiği 29 şiirini yayımlar. Bu şiirler daha çok Altay atasözlerinin manzum hikâyeleri tarzındadır.
Böylece uzun yıllar boyunca çalıştığı misyoner teşkilâtıyla anlaşmazlığa düşen Çevalkov’a misyonerler dini yayma göreviyle Çoluşman’a göndererek merkezden uzaklaştırırlar. Fakat Çevalkov burada hristiyanlığı tebliğ yerine misyonerlerden öğrendiği günlük hayatı kolaylaştırıcı işleri ve çiftçiliği insanlara öğretmeye gayret eder. O “Kıraçı bıla Ançı” şiirini de bu amaçla yazmıştır.
1880-90’lı yıllarda adını iyice duyuran Çevalkov bu yıllarda “Altaydın Andarı”, “Coktu Nomon lo Bay sanıskan”, “Kargaa”, “Köbölök löAdaru” adlı şiirlerini yayımlar. Onun bu dönemde yazdığı bazı eserleri ise Altay ve Rus masallarının manzum hikâyeleridir. Bunlar şunlardır: “Tülkü le Turna”, “Balazı cok Ulus”, “Ençikpes Tildü Emegen”. Çevalkov’un “Pamyatnoe Zaveşçaniye” adlı eseri ise 1894 yılında yayımlanmıştır.
1896 yılında misyonerlikteki görevinden ayrılan Çevalkov 23 Ağustos 1901 tarihinde 84 yaşındayken ölmüştür. Onun eserlerinden seçmeleri ihtiva eden “Ülgerler le Basnyalar” adlı antoloji 1958 yılında Gorno-Altaysk’ta yayımlanmıştır.
Altay edebiyatının ilk kuşak temsilcilerinden bir diğeri de Miron Vasilyeviç Mundus- Edokov’dur (1879-1942). Edokov 8 Ağustos 1879’da Ulalu’da doğmuştur. Misyonerlerin Ulalu’da açtıkları okula dört yıl devam ettikten sonra 21 yaşına kadar öğretim hayatına ara veren Edokov bu zamana dek her Altay Türkünün meşgul olduğu gündelik işlerle uğraştı. 1900 yılında misyoner okullarında öğretmenliğe başlayarak Kara-Suu, Saydıs, Çibit, Mıytu, Tuyaktu… gibi köylerde öğretmenlik yapmıştır. 1911 yılında Tomsk’taki öğretmenlik kursuna da katılmıştır. Edokov öğretmenlik yaptığı yollarda; “Oyrot Şkol” (1924), “Tan Çolmon” (1925) adlı ders kitaplarını yayımlamıştır. Bu kitaplar ders kitapları olmalarının yanısıra Altay edebiyatının ilk şiir örneklerini de ihtiva etmeleri açısından önemlidir.
Edokov misyoner okullarında âdetâ ateist bir eğitim verdiği için bu okullardaki görevlerinden defalarca uzaklaştırılmıştır. Halbuki o bu tavrını sadece hristiyanlık karşısında göstermemiş, Altay Türklerinin de inançlarını yermiştir. Bu durum eserlerinde kendini açıkça gösterir. Bu tarz eserlerde Edokov’un bilimi ve onun gerçekliğini dine tercih ettiği görülür. 1928 yılında yazdığı “Ozogızı la Emdigizi” adlı piyesinde devrim öncesi ve sonrasındaki hayatı mukayese eder. Edokov’un bu eserinde kamlara karşı ağır hücumları vardır. Yazar eserde kendi fikirlerini temsil eden Kiçeemel’e şunları söyletir: “Bis bırkanga da körmöskö dö bütpedis, bistiñ kudayıs eki kolıstm küçi: ”(Biz tanrıya da şeytana da inanmıyoruz. Bizim tanrımız iki kolumuzun gücüdür.)
Yazar 1927 yılında yazdığı “Ceñe” adlı piyesindeyse eşi ölen bir kadının töre gereği eşinin kardeşiyle evlenmeye zorlanması ve kadının verdiği mücadeleyi anlatır. Eserde Altay Türklerinin töre, gelenek, görenek ve inanışları yerilir. Edokov bu piyesinde kamlarla birlikte papazları da hicveder. Eserin bir yerinde kamla karşılaşan papaza şunları söyletir: “Ha! Ha! Ha! Eki ayu cams içegende tuştaşkandıy, eki abıs tuştaştı, kuuçırdajaarıs.” (Ha! Ha! Ha! İki ayının inde karşılaşması gibi iki din adamı karşılaştı, konuşuruz.)
Edokov’un şiir, tiyatro ve nesir sahasındaki eserlerinin yanısıra Tolstoy, A. Peleşeyev ve N.A. Nekrasov’dan tercümeleri vardır.
Modern Altay edebiyatının en güçlü ve en velud isimlerinden biri Pavel Vasilyeviç Kuçiyak (1897-1943)’tır. Kuçiyak 17 Mart 1897 tarihinde Mayma bölgesine bağlı Kuyum adlı yerde doğmuştur. Babasının adı Çoçuş annesinin ise Acımaş’tır. Kuçiyak’ın ailesinin ilk çocukları hastalıktan ölmüştür. Çocuklarını kötü ruhların çaldığına inanan aile Kuçiyak’ı bu kötü ruhlardan korumak için ona ‘İyt kulak’ adını vererek kulağına köpek tüyünden bir küpe takmışlardır. Aynı zamanda bir kam olan Kuçiyak’ın babası biraz okuma-yazma bilen birisi olarak komşu çocuklarıyla birlikte Kuçiyak’a da okuma-yazma öğretmiştir.
Sekiz yaşındayken babasını kaybeden Kuçiyak dedesinin yanında yaşamaya başlar. Bu arada Kuyum’daki misyoner okuluna devam eder. On dokuz yaşındayken Anna adlı bir kızla evlenir. Hemen sonra II. Dünya Savaşı’na çağrılır. Savaştan döndükten sonra Gurkin’in önderliğini yaptığı komünizm karşıtı harekete katılır. Fakat bilmediğimiz sebeplerle daha sonra saf değiştirir. 1925 yılında Moskova’daki “Şark Zehmetkeşlerinin Komünist Üniversitesi”ne çağrılır. Burada hem Rusçasını geliştirir, hem de komünizm teorisini öğrenir. Bu yıllarda edebiyata da yönelen Kuçiyak; Puşkin, Gogol, Belinski, Çernişevski, Nekrasov, Gorki, Mayakovski… gibi Rus şair ve yazarlarını okur. Kuçiyak ilk şiir denemelerini de bu yıllarda yapar. Onun “Altay Üy Ulustar, Ugaar” ve “Oktyabırdm Kojom” adlı şiirleri 1926 yılında Kızıl Oyrot gazetesinin 65 ve 66 numaralı sayılarında yayımlanmıştır. Kuçiyak bunlardan başka “KUTV’tm Kojom”, “Komsomolgo Kıçıruum”, “Biçikçilerge Kıçıru”, “Oktyabırga Aydar Mak Sözibis”, “14. Oktyabırga Altaydm Aydar Sözi” adlı şiirlerini bu yıllarda yazmıştır. Bu şiirlerde Ekim Devrimi’ne ve yeni sisteme övgüler vardır.
1928 yılında “Krasnaya Yurta” gazetesinin müdürlüğü görevine getirilir. Daha sonra Ulagan bölgesinde görev alır ve öğretmenliğe döner. 1932 yılında Dağlık Altay’ın otonom bölge oluşunun onuncu yılında “Oyrottm Onınçı Cılına Aydar Sözim” adlı şiirini yazar. Aynı yıl “Ceñüji” adlı piyesini de kaleme alır. Eser Altay’da kolhozların kurulmasıyla ilgilidir. Yazıldığı zaman çok ilgi gören bu eser aynı yıl oynanır. Kuçiyak’ın kendisi de bu oyunda rol alır. Aynı yıl Altay’a gelen yabancılara rehberlik ve tercümanlık yapmakla görevlendirilir. Bu amaçla Altay’a gelen Alman yazarlardan F. Vaysikof ve Greyde’ ye Altay’ın sekiz ayrı bölgesini gezdirir. Bu gezi izlenimlerini ve anılarını içeren “Oyrottm Başkı Ayılçıları” adlı eserini 1933 yılında neşreder.
Yazarlık kabiliyeti iyice gelişen Kuçiyak 1933 yılında Lenin için yazdığı ve Altay Türkü bir kadının 1917 yılındaki hikâyesini anlattığı “Arbaçı” adlı manzumesini yayımlar. Aynı yıl komünizm karşıtlarını anlattığı “Aktardın İji” piyesi neşredilir. Bu piyeste Kuçiyak “Karakorum Millî Hareketi” ile komünistler arasında geçen mücadeleler anlatılır. Yazarın aynı konuyu ele alan “Çeyneş” adlı piyesi de 1939 yılında basılmıştır. Yazarın “Temir At” adlı hikâyesi ise “Krestyan Ulustın Gazeti” nin 15 numaralı sayısında 1 Mayıs 1933 tarihinde yayımlanmıştır. Hikâyenin konusu Altay’a ilk otomobillerin gelişiyle ilgilidir. Kuçiyak’ın “Tuzak” ve “Öştüler Çakpıda” adlı kitapları ise 1934’te çıkmıştır. Ayrıca yazar “Sovyet Oyrottın Özümi” adlı şiir kitabıyla “Ösküs Uul” adlı uzun hikâyesini 1935’de yayımlamıştır. Yazarın eserlerinin bir kısmı antoloji halinde “Töröl Altayda” adıyla 1940’da Barnaul’da çıkmıştır. Yazarın en önemli eserlerinden birisi “Adıcok” adlı otobiyografi tarzında yazılmış romanıdır.
1934 yılında Moskova’daki Sovyet Yazarlar birliği Kongresi’ne çağrılan Kuçiyak burada tanıştığı A.M. Gorki’nin tavsiyesi üzerine folklor çalışmalıra başlamıştır. Bu hususta yaptığı ilk önemli çalışma V.İ. Çiçerov’un hazırladığı “Sovyetler Birliğindeki Halkların sanat Yaratıcılığı” (1936) adlı antolojiye verdiği “Altın Tandak Carıdı” adlı destandır. Kuçiyak bu destanı Ekimanar bölgesinde bulunan Ayulu köyündeki Yudakov Tabı’dan derlemiştir.
Sonraki yıllarda Kuçiyak folklor derleme çalışmalarına devam etmiş, derlediği masal ve destanlar yayımlanmıştır. Bunlar şunlardır: “Altay Çörçöktör” (1937), “Altaydın Çörçöktöri” (1939), “Temir Sanaa” (1940), “Altın Tuucı” (1941). Kuçiyak II. Dünya Savaşı’ndan önce destancı N.U. Ulagaşev’den derlediği “Üç Kıs” ve “Irıstu” masallarını tiyatroya uyarlamış, bunlar radyoda yayımlanmıştır. P.V. Kuçiyak 2 Temmuz 1943’te ölmüştür.
Altay edebiyatının kuruluş dönemi isimlerinden bir diğeri Pavel Aleksandroviç Çagat- Stroyev’dir (1897-1938). Stroyev 9 Şubat 1897’de Şebalin’e bağlı Mıytu köyünde doğmuştur. Babası Kebezen’den Mıytu’ya taşınmış Caş-Tura’da misyonerlerin açtığı okula bir yıl devam edebilen Stroyev daha sonra bir tüccarın yanında çalışmaya başlayarak eğitimini yarıda bırakmıştır. Yirmi beş yaşına kadar ticaretle meşgul olan Stroyev tüccarlığı bırakarak öğretmenliğe başlamıştır. Ak Col, Plinka ve Ondoy’da öğretmenlik yapmıştır.
1924 yılından itibaren Ulalu’da yaşamaya başlayan Çagat Stroyev değişik işlerle birlikte Kızıl Oyrot gazetesinde de çalışmıştır. Onun edebî eserleri ilk kez M.V. Edokov’un 1924 yılında çıkardığı “Oyrot-Şkola” adlı okul kitabında çıkmıştır. Bu kitapta Stroyev’in Rusça’dan çevirdiği “Üç Ançı” adlı masalla “Karındaş” adlı şiiri yer almıştır.
Stroyev gerçek manada edebiyatta ismini ilk kez 1926 yılında yazdığı “Leninin Cogına” ve yine Lenin hakkında destan geleneğinden istifade ederek yazdığı “Oygor Baatır” adlı uzun manzumesiyle duyurmuştur. Bu manzumede Stroyev, Lenin ve komünizm düşmanlarını Altay mitolojisi ve folklorunun olumsuz tipleriyle (Ker-cutpa, Ceek-cılan, Erlik, monus…) özdeşleştirmiştir. 1927 yılında “Carlıktardın Tögüni” ve “Kara-Korım” adlı uzun şiirleri çıkmıştır. Kara-Korım şiirinde Stroyev karakorum millî hareketini yermiştir. 1927-35 yılları arasında şairin “Üredüge Buudak Etpelder”, “Üredüni Kiçeelder”, “Küüktin Üni”, “Komsomol Cuunda”, “Üy Uluska Aydar Sözim”, “Baydın Tüji”, Kölküçile Catkandarga”, “Canı Çuy”, “Kolhoztogı Caygı Kün” adlı şiirlerini yazmıştır. Şairin bu şiirleri ‘Kızıl-Oyrot’ gazetesiyle birlikte Altay şairlerinin antolojisi olan “Sovyet Oyrottın Özümi” adlı eserde yayımlanmıştır. Stroyev 1934 yılında ders kitabı olarak hazırladığı “Baştamı Şkoldorgo Literaturanın Hrestomatiyazı” adlı eserini yayımlamıştır. Bu kitapta şairin A.S. Puşkin, İ.A. Krılov, A.M. Gorki’den yaptığı tercümeler de vardır.
1935 yılında millî duyguları sebebiyle tutuklanın P.A. Çagat-Stroyev 11 Mart 1938 yılında İrkutsk’a bağlı Tayşet adlı yerde ölmüştür.
Altay edebiyatının kurucu nesil şahsiyetlerinden birisi de Çalçık Ançinoviç Çunijekov’dur (1898-1973). Şair Elikmanar bölgesindeki Kuyum’a bağlı Üstigi-Koroçı adlı yerde 10 Kasım 1898’de doğmuştur. Babası aynı zamanda bir destancı olan Ançı Bektenoviç’tir. Altı yaşındayken babasından okuma-yazmayı öğrenen Çunijekov 1912 yılında Kuyum’daki misyoner okuluna başlamıştır. 1916 yılında bu okuldaki eğitimini bitiren Çunijekov devrimden sonra yetişkinlere okuma-yazma öğretmekle görevlendirilmiştir.
1926 yılında Altay’a ilk kez gelen traktörle toprak süren Kögülüş adlı kişiyi gören Çunijekov gördüğü manzara karşısındaki duygularını ve şaşkınlığını “Kögülüş” adlı şiirde dile getirir. Aynı zamanda şairin ilk şiiri olan Kögülüş Kızıl-Oyrot gazetesinde yayımlanmıştır. Bundan sonra Çunijekov’un yazdığı şiir ve hikâyeler birbirini izler. 1928 yılında M.V. Mundus-Edokov’un ders kitabı olarak hazırladığı “Tan Çolmon” kitabında “Kıraçı”, “Ançı” ve “Kögülüş” şiirleri çıkar. Daha sonra Kızıl- Oyrot gazetesine redaktör olan Çunijekov 1930-50 yılları arasında bu görevi yapar. Bu yıllarda şairin “Çörçöktör”, “Menin Sözim”, “Biçigenimnin Taldamazı”, “Oçerkter”, “Eki Poema” adlı şiir kitaplarıyla otobiyografi tarzında yazdığı “Munduzak” adlı eseri yayımlanmıştır.
Modern Altay edebiyatının XX. yüzyılda doğmuş kuşağın ilk temsilcisi İvan Petroviç Koçeyev’dir (1912-). Koçeyev Şebalin’e bağlı Mıytu köyünde doğmuştur. 1928 yılına kadar Mıytu ve Çamal’daki okullarda eğitimine devam etmiş, 1930 yılında öğretmenlik kursuna katılmıştır. Ulagan, Katu-Carık ve Çoluşman’da öğretmenlik yapan Koçeyev 1933 yılında Abakan’daki pedagoji enstitüsünü bitirmiştir. 1935’de askerlik görevini tamamlayarak yurduna dönen Koçeyev bir süre radyoda çalıştıktan sonra II. Dünya Savaşı’na katılmak üzere askere alınmıştır. Savaştan döndükten sonra “Altayskaya Pravda” gazetesinde muhabir olarak çalışmıştır. Ayrıca Koçeyev bir süre Altay Yazarlar Birliği’nde başkanlık görevi de yapmıştır.
Koçeyev edebiyata Rusça’dan yaptığı tercümelerle girmiştir. Bu arada Altay türkülerini derleyip radyoda yayımlamıştır. İlk şiirlerini Kızıl-Oyrot gazetisinde yayımlamıştır. Savaş sonrasında yazdığı manzumeleri “Altaydın Tuularında” ve “Altay” adlı yıllıklarla “Sibirskie Ogni” dergisi ve antolojilerde neşredilmiştir. Şair en önemli şiirlerinden sayılan “Yablonya” adlı şiirinde Ekim Devrimi’ni elma ağacına benzeterek onun getirdiği mutluluğu anlatır.
Koçeyev 1950-60’lı yıllarda çocuklar için hikâye ve masallar yazmıştır. Bu yazdıklarını “Çümerkek Baka” (1957), “Aduçı” (1959), “Pıyma Ödüktü Kuş” (1966), “Şulmuzak” (1968) adlı kitaplarında toplamıştır. Yazarın 1962 yılında “Çedirgen” adlı uzun hikâyesi, 1965 ve 1971 yıllarında sırasıyla “Möştör Şuulayt” ve “Mityaş” adlı antolojileri, 1974 yılında ise Rusça olarak “Lesnıye Kartinki” adlı antolojisi yayımlanmıştır.
Altay edebiyatında daha çok tarihî roman tarzında yazdığı eserlerle tanınan İvan Vasilyeviç Şodoyev 25 Eylül 1914 tarhinde Kan-Oozı’nda doğmuştur. Ailesinde on kardeşi daha vardır. Babası İrkit boyuna mensup Mendeş, annesinin adı ise Temeş’tir. Ailesinin asıl yeri Almıstu’dur. Aile Kan- Oozı’na Ekim Devrimi’nden sonra taşınmıştır. Yazar ilk ve orta öğrenimini Dağlık Altay’da tamamladıktan sonra bir süre ticaretle meşgul olmuş, on altı yaşından sonra da bölge komitesinde çalışmaya başlamıştır. 1932 yılından itibaren Cabagan sovhozunda katiplik yapmış, daha sonra “Cılkıcı” gazetesinde redaktörlük görevini üstlenmiştir.
1936 yılında Kızıl Ordu’da askerlik görevine alınmış, askerden döndükten sonra II. Dünya Savaşı başlayana kadar “Oyrottın Komsomolı” ve “Kızıl Oyrot” gazetelerinde redaktörlük yapmıştır. II. Dünya Savaşı’nda tekrar askere alınarak cepheye gönderilen Şodoyev savaştan döndükten sonra parti işlerinde görev almış ve “Altaydın Çolmonı” gazetesinin redaktörlüğünü yapmıştır. 1957 yılında Sovyet Dergiciler Birliği’nin, 1969 yılında ise Sovyet Yazarlar Birliği’nin üyesi olmuştur.
Şodoyev’in ilk kitabı “Koyonok” 1958 yılında yayımlanmıştır. 1959 yılında ise yazarın Altay masallarından esinlenerek yazdığı “Altın-Süme” ve “Kara-Kula” adlı hikâyeleri neşredilmiştir. Yazar 1964 yılında ise “İrbizek” adlı tarihî romanı yayımlamıştır. Yazarın Ekim Devrimi’nin 50. Yılına yazdığı “Kızalandu Cıldar” adlı romanı da 1967 yılında basılmıştır. Bu romanda yazar roman kahramanı Karçaga’nın şahsında Altay Türklerinin XVIII. yüzyıldaki tarihini anlatır. Şodoyev’in bir başka tarihî romanı “Tan Aldında”dır. Bunlardan başka yazarın “Ölümdi Cenip” adlı uzun bir hikâyesi vardır. Ayrıca Şodoyev’in 1918 yılından başlayarak kendi hayatı ve etrafında gelişen olayları, kendisi ve eserleri hakkında yazılanları, Altay edebiyatının bazı simâları hakkındaki düşüncelerini topladığı “Ötkön Colımnan” adlı eseri de 1995 yılında yayımlanmıştır.
Altay edebiyatının ikinci kuşağından sayılabilecek bir diğer isim Çot İvanoviç Ençinov’dur (1914-1987). Ençinoviç Gorno-Altaysk’da teknik eğitim aldıktan sonra leningrad’daki A.İ. Gertsen Enstitüsü’nde tarih eğitimi almıştır. Daha sonra Semerkand’da üniversitede çalışmaya başlamış, görevine Oyrot-Tura’da devam etmiştir. 1952 yılından ölümüne kadar Türkistan’ın muhtelif yerlerinde bulunmuştur.
Uzun yıllar boyunca Altay edebiyatı araştırmalarında adı geçmeyen Ençinov’dan ancak son yıllarda bahsedilmeye başlanmıştır. 1941 yılının Ağustos ayında askere alınarak cepheye gönderilen Ençinov yaralandığı için cephe gerisine çekilmiş, fakat 1943 yılında tekrar cepheye çağrılmıştır. Ençinov’un koşma tarzında yazdığı “Argımak”, “Şonkor” ve “Kayran Köörkiy” adlı şiirlerinde savaşın kişiliği üzerindeki etkisi açıkça görülür.
Şairin şiir kitapları şunlardır: “Kojondor lo Tuucılar” (1944), “Tuucılar” (1944), “Cenü” (1949), “Kommünizmdin Ottorı” (1950). Ençinov’un ayrıca dört perdelik “AyTana” (1948) ve Altay masal geleneğinden istifade ederek yazdığı “Temir” (1950) adlı piyesleri vardır. Ençinov’un şiirleri toplu halde “Ülgerler le Tuucılar” adıyla 1984 yılında yayımlanmıştır.
Altay Türklerinden folklorist, edebiyat bilimci, şair, yazar Sazon Saymoviç Surazakov 23 Kasım 1925 tarihinde Mayma bölgesinde Saydu kasabasına bağlı Ak-Kobı adlı yerde, ailesinin on beşinci çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. 1932’de Sazon’un ailesi Orta Saydıs’a göçerek buradaki kolhoza girerler. Sazon Saydıs’taki ilkokulu bitirerek, 1938-41 yıllarında Dağlık Altay’da Biysk’te büyük maddî sıkıntılar içinde öğrenimine devam etti. Sazon Saymoviç Surazakov 1942 yılında Gorno-Altaysk’taki pedagoji enstitüsüne devam etmiştir. Burada ünlü türkolog N.A. Baskakov’un öğrencisi oldu. Enstitüde öğrenimine devam ederken Altay Türklerinden P.V. Kuçiyak’ın teşvikiyle ünlü kayçı N.U. Ulagaşev’den derlemeler yaptı. Bu destancıdan Er-Samır, Kan Köklön lö Kan Ünti, Kara Küren Attu Kan Küler, Şokşıl Mergen, Boydon-Kökşin, Barçık-Bökö destanlarını derlemiş, bu destan metinlerini hocası N.A. Baskakov “Dialekt Çernevıh Tatar” adlı eserinde dil yönünden incelemiştir.
Surazakov 1943 yılında henüz öğrenciyken askere alınarak cepheye gönderilir. 1944 yılına kadar cephede kalan Surazakov savaşta sağ kolundan ve elinden yaralanır. 1946 yılında askerî hastaneden çıkarak Baskakov’un daveti üzerine Moskovaya gider ve Lenin Pedagoji Enstitüsü’nde öğrenimine devam etmiştir.
Surazakov Moskova’da öğrenim gördüğü yıllarda kayçı Aleksey Kalkin’le tanışarak ondan 7738 mısralık en uzun Altay destanı olan Maaday-Kara destanını derlemiştir. Bu destan 1973 yılında Moskova’da surazakov’un Rusça’ya çevirisiyle hem Altayca hem de Rusça olarak yayımlanmıştır. Surazakov 1949 yılında Kalkin’den Temene-Koo, Kögütey-Kökşin ve Boodoy-Koo destanlarını derlemiştir. Bu tarihten itibaren bugun on ikinci cildine ulaşmış olan “Altay Baatırlar” adlı Altay destanlarının derlenmesine ve neşredilmesine büyük emekleri geçmeştir.
S.S. Surazakov devam ettiği enstitüyü bitirdikten sonra dört yıl lisans üstü eğitim yaptı. 1950 yılında dil ilimlerinin kandidadı ünvanını aldı. 1973 yılında 212 Altay destanından yararlanarak yaptığı “Etapı Razivatıya Altayskogo Eposa” adlı çalışmasıyla profesör oldu. Böylece o Altay türkleri arasında yetişen ilk akademisyen, ilk profesör olmuştur.
Henüz 27 yaşındayken Dağlık Altay’da açılan Tarih, Dil ve Edebiyat Enstitüsü’nün müdürü oldu. Onun folklor ve edebiyat sahasındaki eserleri şunlardır: “Altay Kep söstör lö Ukaa Söstör” (1956), “P.V. Kuçiyak” (1957), “Geroyçeski Epos Altaytsev” (1958), “Altay Albatının Oos Tvorçestvoz”ı (1960), “Altay Albatının Çümdü söstöri” (1961), “Geroyçeskoe Skaznie Ob Altae-Buçae” (1961), “Kayçı N. Ulagaşev” (1961), “Altay Literatura” (1962), “Altay Folklor” (1975).
Yukarıda adları zikredilen eserlerinde Surazakov Altay folkloru ve edebiyatı üzerindeki incelemeleriyle bu konulardaki çalışmalara bir sistem dahilinde yön vermiştir. Bu eserlerinden, P. Kuçiyak ve N. Ulagaşev hakkında yazdığı biyografik eserleri daha sonra onun Altay edebiyatı ve folkloru sahasında yapacağı kapsamlı çalışmalarının temelini oluşturmuştur. Meselâ “Altay Literatura” adlı eserinde modern Altay edebiyatını dönemlerine ayırmış, başlangıcından II. Dünya Savaşı sonrasına kadar teorik ve kronolojik açıdan inceleyerek bu edebiyatı önemli isimleri olan M.V. Çevaltov, M.V. Mundus Edokov, P.A. Çagat-Stroyev ve P. Kuçiyak’ın biyografilerini verip edebî şahsiyetleri üzerinde durmuştur.
Surazakov 1975 yılında yayımlanan ve hocası N.A. Baskakov’a ithaf ettiği “Altay Folklor” adlı eserinde türler ve bunlar hakkındaki çalışmalar üzerinde durmuştur.
S.S. Surazakov’un Altay folkoloru ve edebiyatıyla ilgili çalışmalarının yanında bir şair ve yazar olarak dikkati çeken eserleri de mevcuttur. O ilmî çalışmalarının yanında 1949 yılından itibaren edebiyatın sanat yönüyle de meşgul olmuştur. Bu tarihten itibaren onun şiir ve hikâyeleri “Altaydın Tuularında” adlı seride ve mahallî gazetelerde çıkmaya başlamıştır. 1954 yılında “Stihter le Kuuçındar” adlı ilk antolojisi yayımlanmıştır. Bunu takiben “Süügen Cerim” (1959), “Kuuçındar” (1960), “Tuulardın Eezi” (1962), “Çankır Enir” (1966), “Kayçı” (1966) ve “Est Takoy Narod” (1975) adlı eserleri neşredilmiştir. S.S. Surazakov 1958 yılında Sovyet Yazarlar Birliği’nin üyesi olmuştur.
S.S. Surazakov şiir ve hikâyelerinde daha çok Sovyet düzeninin getirdiği değişimler ve buna bağlı olarak şekillenen günlük hayat ve düşünceleri işlemiştir. Onun bu tarz eserlerinde âdetâ bütün Sovyet edebiyatında görülen tekdüzelik gösteren tema ve ifadelere rastlamak mümkündür. Meselâ “Ulu Gaye” adlı şiirinde komünizmin insan hayatına getirdiklerini “Ne tarafa baksam şehirler kuruluyor, ne tarafa gitsem motorlar çalışıyor” şeklinde dile getirir. Ona göre sovyet halkının yüce gayesi bütün insanlığın da ortak yüce gayesi olmalıdır. Bu gaye komünizmdir. Halkın huzur içinde yaşaması, rahat hayat sürmesi bu kelimeye bağlıdır.
Şair “Tuulardın Eezi” adlı şiirinde Altay Türklerinin inançlarıyla komünizm ve modernizmi mukayese eder. Sovyet insanının dağların, nehirlerin iyelerinden korkmadığını, ona inanmadığını, insanı tabiata bağlamak yerine, tabiatı kendisine bağlayarak ondan çok fayda sağladığını anlatmaya çalışır. Buna rağmen Surazakov’un edebî eserlerinde içinde yetiştiği sistemde kendine yer bulmaya çalışan bir bilim adamının istekleriyle vatanına ve milletine duyduğu sevgi ve bağlılık hislerinin çelişkisi hissedilir. Onun eserlerindeki bu çelişki en güzel şekilde “Andıy Albatı Bar” şiirinde göze çarpar.
Surazakov gelenekten istifade ederek yazdığı “Argımak” adlı uzun manzumesinde ise baskıcı ve zalim bir kağan tarafından anne ve babasının elinden zorla alınmış Aydar adlı bir delikanlının hürriyet mücadelesini anlatır. Şiirde Aydar’a bir ihtiyar gerçekleri anlatarak ona yol gösterir, kurtulması için argımak atını bulması gerektiğini söyler. Gerçekleri öğrenen Aydar argımağın terini içerek yaklandığı hastalıktan kurtulur. Zalim kağanın âşık olduğu Ay-sılu adlı kızıyla birlikte efsanevî argımağa binerek kaçar, anne ve babasına kavuşur.
Modern Altay edebiyatında daha çok şairlik yönüyle tanınan bir diğer önemli isim Arjan Oyunçinoviç Adarov’dur (1932-). Adarov 1932 yılında Ondoy bölgsinde bulunan Kayırlık’ta doğmuştur. 1952 yılında Dağlık Altay’daki eğitimini tamamlayarak Moskova’daki Gorki Edebiyat Enstitüsü’ne devam etmiştir. 1956 yılında yazarın ilk kitabı olan “Ursul” yayımlanmıştır. Adarov’un diğer şiir kitapları şunlardır: “Keler Tandar” (1956), “Cüregimnin Kojonı” (1958), “Küskü Salkın” (1960), “Künge Cuuk Cer” (1963), “Köçkünder” (1966), “Töröl Cerimnin Salımı” (1969), “Altın Cerim, Altayım” (1976). Ayrıca yazarın “Burılganı” (1960) ve “Tündegi Cıldıstar” (1961) adlı hikâye kitapları ile “Amadu” (1964) adlı bir uzun hikâyesi mevcuttur. Adarov’un eserlerinin bir çoğu Rusçaya da çevrilerek Moskova ve Barnaul’da yayımlanmış, “Altay Küler” adlı eseri ise Kazak Türkçesine aktarılmıştır.
Yazdığı eserlerle Modern Altay edebiyatına zenginlik kazandıran Lazar Vasilyeviç Kokışev (1933-1975) 1933 yılında Şebalin bölgesinde bulunan Kamlak’da doğmuştur. 1952 yılında Dağlık Altay’da eğtimini tamamladıktan sonra Moskova’da Gorki Enstitüsü’nde edebiyat eğitmi almış, buradaki eğitmini 1957 yılında tamamlamıştır. Henüz öğrenciyken edebiyat hayatı başlayan Kokışev’in ilk şiirleri “Altaydın Çolmonı” adlı gazetede çıkmıştır. İlk şiir kitabı olan “Altın-Köl” ise 1956 yılında yayımlanmıştır. Yazarın Tuba boyuna mensup birisinin başından geçenleri hicivli ve komik bir tarzda anlattığı “Tuba” adlı şiir kitabı da 1958 yılında yayımlanmıştır. Kokışev’in diğer şiir kitapları şunlardır: “Kızıl Çeçek” (1961), “Ekinçi Cürüm” (1963), “Col” (1964), “Sanaalar” (1967). Bunların dışında Kokışev’in “Tuulardan Kelgen Baldar” ve “Tuulardın Uulı” adlı iki bölümden oluşan uzun hikâyesiyle “Tumantık Arkıt” adlı bir tiyatro eseri vardır. Kokışev’in şiirlerinden seçmeler “Men Slerdi Süügem” adıyla 1983 yılında yayımlanmıştır.
Kırk iki yıllık kısa ömrüne bir çok eser sığdıran ve Altay edebiyatının en velûd şahsiyetlerinden biri olan Kokışev asıl ününü yazdığı romanlarla kazanmıştır. Yazarın “Arina” ve “Çöldördin Çeçegi” (1968) adlı iki romanı vardır ki bunlardan “Arina” Altay edebiyatının asıl manada ilk romanı kabul edilir. Bu romanda yazar Arina adlı bir genç kızın devrimin ilk yıllarından başlayarak hayatı ve Dağlık Altay’daki siyasî, sosyal ve ekonomik durumu anlatmıştır. “Çöldördin Çeçegi” adlı romanda ise Arina’dan sonraki nesli temsil eden ve kolhozda çobanlık yapan Cergeley adlı bir genç kızın II. Dünya Savaşı’ndan sonra hayatında gelişen olaylar hikâye edilmiştir. Her iki roman da 1980 yılında “Altaydın Kıstarı” adıyla birarada tekrar yayımlanmıştır.
Modern Altay edebiyatının yukarıda zikredilen edebî şahsiyetlerinin yanında bugün bir çoğu hayatta olan bir başka kuşağı daha vardır. Bu kuşak bir öncekilere nisbeten daha iyi yetişmiş ve edebî açıdan daha iyi eserlerle beslenmiş kabul edilebilir. Fakat yönlendirilmiş bir edebiyatın içinde eser vermek zorunda oldukları için bunların da eserlerinde çeşitlilik göze çarpmaz. Bu kuşağın temsilcilerinden biri Aleksandra Federovna Saruyeva’dır (1934-). Yazar 5 Aralık 1934 tarihinde Ondoy’da doğmuştur. 1922-30 yılları arasında Ondoy’daki eğitimini tamamladıktan sonra 1930-34 yılları arasında ise teknik eğitim dalında yüksek öğretimini yapmıştır. Saruyeva üniversite yılları boyunca iyi bir müzik eğitimi de almıştır. 1936 yılından itibaren öğretmenliğe başlayan ve komünist partinin yayın organlarında görev alan Saruyeva bu yıllarda bazı yazarların kitaplarının redaktörlüğünü de yapmıştır.
1940 yılında Leningrad’daki pedagoji enstitüsüne devam ederken Leningrad kuşatması sırasında yaralanarak Dağlık Altay’a geri dönmüştür. Yurduna döndükten sonra radyoda çalışmaya başlamıştır. 1951 yılında “Altaydın Tuularında” adlı yıllıkta “Kolhozçı Cırgal”, 1953 yılında “Irıs Kereginde Kojon” adlı manzumeleri çıkmıştır. Aynı yıldan itibaren “Çeçektel, Törölis”, “sırga”, “Almas”, “Enemnin Çolmonı”, “Ülgerler”, “Tebe, Moy, Kray”, “Kargana” adlı eserleriyle çocuklar için hazırladığı “Köktiyekter” adlı kitapçıkla “Cadalu Kaya” adlı masal kitapları yayımlanmıştır. 1967 yılında ise Saruyeva’nın ilk nesir kitabı olan “Kiji Irıska Tuulgan” yayımlanmıştır.
Modern Altay edebiyatının roman sahasında en çok tanınan isimlerinden biri de Erkemen Matinoviç Palkin’dir (1934-). Palkin 1934 yılında Ondoy’a bağlı Colo’da doğmuştur. Orta öğrenimini Karakol ve Dağlık Altay’da tamamlayan Palkin 1957 yılında Moskova’da edebiyat eğitimi gördükten sonra Dağlık Altay’da radyoculuk ve gazetecilik yapmıştır.
1950 yılında edebiyat hayatına başlayan Palkin’in ilk şiir kitabı 1956 yılında yayımlanan “Canı Kiji”dir. Bu kitabınının dışında yazarın “Töröl Ulus” (1958), “Canı Öy” (1960), “Kara Ot” (1964), “Süünçiler” (1968), “Törölimnin Tanı” (1972), “Cerdin Tınıjı” (1977) adlı şiir kitaplarıyla “Kulun Kişteyt” (1962) ve “Alan” (1966) adlı romanları vardır. Bu romanlar ikisi bir arada 1978 yılında tekrar yayımlanmıştır. Alan romanında yazar Alan adında bir gencin II. Dünya Savaşı’ndan döndükten sonra kendisine yeni bir hayat kurmasını anlatır.
Palkin’in eserleri Dağlık Altay’ın dışında okuyucu bulmuş, “Drujba Naradov”, “Smena”, “Sibirskie Ogni”, “Yunost” adlı dergilerle “Galos Gornogo Altaya”, “Poet, Naradov Sibiri” adlı antolojilerde yayımlanmıştır. Şiir kitaplarından ikisi Moskova’da Rusça olarak “Takoy Obıçay” (1976), “Radnoy Kray” (1978) adıyla yayımlanmıştır.
Bu dönem Altay edebiyatının bir diğer temsilcisi Aleksandr Yanganoviç Eredeyev’dir (1934-). Yazar 8 Mart 1934 tarihinde Ondoy bölgesinde bulunan İyin adlı yerde doğmuştur. Dağlık Altay’daki veterinerlik fakültesinden mezun olan Eredeyev’in ilk şiir kitabı olan “Ezlik” 1961’de yayımlanmıştır. 1962 yılında Moskova’daki Gorki Edebiyat Enstitüsü’nü kayıt yaptıran şair 1967’de buradaki eğitimini tamamlamıştır.
Eredeyev’in yayımlanmış eserleri şunlardır: “Adı Cok Çeçekter” (1963), “Sıgınnın Üni” (1966), “Caylukuştın Lirikazı” (1969), “Çankır Telekey” (1970), “Çertişke” (1971), “Komıs” (1972), “Surgulcın” (1980).
Modern Altay edebiyatının bilhassa nesir sahasında en verimli ve başarılı sanatçılarından biri Boris Ukaçinoviç Ukaçin’dir (1936-). Ukaçin 1936’da Ondoy’a bağlı Kayırlık köyünde doğmuştur. 1956 yılında Dağlık Altay’daki eğitimini tamamladıktan sonra askere çağrılmış ilk şiirlerini de bu yıllarda yayımlamaya başlamıştır. Askerden döndükten sonra radyo radyo ve gazetecilikle uğraşan Ukaçin, daha sonra Moskova’daki Gorki Edebiyat Enstitüsü’nü bitirmiştir.
Ukaçin’in ilk şiir kitabı olan “Coldor” 1960 yılında yayımlanmıştır. Yazarın diğer yayımlanmış eserleri şunlardır: “Cakşı Ulus” (1961), “Men Kem” (1963), “Çankır Tenerili Cer” (1968), “Argımaktın Manı” (1973), “Mönkülük Altaydın Canılgazı” (1977), “Rojdenıe Vesnoy” (Barnaul, 1969), “Zemlya Snego Neba” (Moskova, 1970), “Ya jdu Belego Lebedya” (Moskova, 1971), “Vetka Gornogo Kedra” (Moskova, 1974), “Beg Argımaka” (Moskova, 1975). Yazar uzun ve kısa hikâyelerini “Eelü Tuular” (1971) adlı eserinde toplamıştır. Bu eserde “Eelü Tuulardın Sıgındarı” ve “Öydin Öni” adlı uzun hikayelerle “Kara Baarçık”, “Kış Baştalıp Turarda”, “Adalar” adlı hikâyeler vardır. Yazarın “Süüş ve Öştöjü” adlı eseri “Öltürgen Bolzom Toronı”, “Eelü Tuular” adlı iki uzun hikâyesini içerir. Bu kitap 1981 yılında yayımlanmıştır. Ukaçin’in “Aydın-Künnin Belgezi” adlı şiir kitabı ise 1993’te neşredilmiştir.
Altay edebiyatının yaşayan isimlerinden biri olan Küügey Çırbıkçinoviç Tölösöv (1937-) Şebalin bölgesine bağlı Kaspa köyünde dünyaya gelmiştir. On iki hayvanlı Türk takvimine göre Küük ayında doğduğu için Küügey olarak adlandırılmıştır. II. Dünya Savaşı’nda babasını kaybeden Tölösöv, okula başladığı 1946 yılında da annesini kaybetmiştir. Bundan sonra anneanne ve dedesi tarafından büyütülen Tölösöv ilköğrenimini Şebalin’de tamamlamıştır.
Askerlik görevini yaptıktan sonra Moskova’ya giderek Gorki Enstitüsü’nde edebiyat eğitimi alan Tölösöv 1970 yılında bu enstitüden mezun olmuştur. Yazarın yayımlanmış kitapları şunlardır: “Kayda Ol Col” (1968), “Ak Kuular” (1969), “Çalındu Calandarga” (1974), “Coldordın Beltirinde” (1976), “Küski Calbraktar” (1976), “Tanıbagan” (1980), “Turnalar Degen Kojonım” (1981). Ayrıca yazarın dört bölümden oluşan “Kadın Caskıda” (1987) adlı bir de romanı vardır. Yazarın kendi hayat hikâyesinin, yeni şiirlerinin ve Altay edebiyatının bazı şahsiyetleri hakkında anekdotların yer aldığı “Kubal Baskan Ot Canında Sanaalar” adlı kitabı 1997 yılında yayımlanmıştır.
Modern Altay edebiyatının en kabiliyetli yazarlarından birisi Cıbaş Börükoviç Kayınçin’dir (1938-). Kayınçin Kan-Oozı bölgesine bağlı Ekenur köyünde doğmuştur. Orta öğrenimini köyünde tamamladıktan sonra öğretmen okulunu bitirmiştir. Askerlik görevini yaptıktan sonra kütüphanede görev almış, 1970 yılında ise Moskova’daki Gorki Edebiyat Enstitüsü’nden mezun olmuştur.
Kayınçin’in ilk kitabı “Canıs Cerdin Uluzı”dır. Bunu takip eden eserleri ise “Deremne” (1970), “Attarıs Canıs Çakıda” (1974), “Koyçılar” (1976), “Lyudi Odnoy Dolini” (1974), “Ego Zemlya”dır (Moskova, 1976). Yazarın beş hikâyesinin (Çeden, Erdin Ereeni Eki, Aba-cıştın Balazı, baş la Bolzın, Tit Trişki’nin Canganı), dört piyesinin (Tuular Baştay Kıygı, Aydardın Bajı, Ene, Börük-Kijinin bajı) ve tercümelerinin yer aldığı “Kargan Tıt” adlı eseri ise 1994 yılında yayımlanmıştır.
Altay edebiyatının yaşayan en önemli şahsiyetlerinden ikisi Pasley Samık (Vasiliy Tordoyeviç Samıkov) (1938-) ve Borontoy Yangoviç Bedurov’dur (1947-). Pasley Samık Şebalin bölgesine bağlı Kaspa köyünde doğmuştur. Moskova’daki Gorki Edebiyat Enstitüsü’nden mezun olan Samık Altay Yazarlar Birliği’nin başkan yardımcılığını yapmış, ve 1972’den beri de Rusya Yazarlar Birliği’nin üyesidir. Edebiyatta Nazım Hikmet’in kendisi için yol göstericisi olduğunu belirten Samık’ın yayımlanmış eserleri şunlardır: “Kün Uulı” (1964), “Calkın Sokkon Cürek” (1966), “Ot-calbış Sıgın” (1968), “Ceyne” (1969), “Mönkülük Salkın” (1972), “Pesn Moya Altay” (1974), “Alagün Caaş” (1976). Ayrıca Pasley Samık’ın Türkiye türkçesiyle yazdığı “Türkiyem” adlı bir şiiri de vardır. Samık bu yönüyle Türkiye Türkçesiyle şiir yazan ilk Altay şairidir.
Bedurov ise 20 Mart 1947’de Ondoy’a bağlı Kuladı köyünde dünyaya gelmiştir. Orta öğrenimini Dağlık Altay’da 1956 yılında tamamladıktan sonra bir süre radyoda çalışmış daha sonra Moskova’daki Gorki Edebiyat Enstitüsü’nden mezun olmuştur. Bir süre Altay Yazarlar Birliği’nin başkanlığını yapan Bedurov’un yayımlanmış eserleri şunlardır: “Kırlardın Budugı” (1971), “Tenerinin Çakızı” (1981), “Altaydın Alkıştarı” (1985). Bedurov’un şiirlerinin bir kısmı Y. Smelyakov tarafından Rusçaya çevrilmiştir.
Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 20 Sayfa: 149-159