Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Altay-Türk Destancılık Geleneği ve Maaday-Kara Destanı

0 16.456

Dr. Selahaddin BEKKİ

Türk halk edebiyatı araştırmaları tarihinde destanî mahiyetteki eserleri ifade etmek için çeşitli zamanlarda birbirinden farklı kelimeler kullanılmıştır. Bunların içinde en çok kullanılan ve bir terim olarak işletilen ‘destan’ kelimesidir.[1] Günümüzde destan kelimesi daha çok kahramanlık temalarının ağır bastığı manzum, manzummensur veya mensur eserler için kullanılan edebî bir terimdir.[2] Aşağıda, genel plânda ve yoğun bir biçimde, anlatıcıları (kayçılar), teknik özellikleri, mevzuları, teşekkül devri ve bir tür olarak isimlendirilmesi problemlerini ele alacağımız bu çalışmamızda, Altay bölgesi destanlarının özelliklerini ifade ederken, ‘destan’ kelimesini ‘arkaik kahramanlık destanlarını’ belirtmek üzere kullanacağımızı söylemek isteriz.

I. Altay Destan Anlatıcıları

Altay Türkleri, masal ve destan için umumî olarak çörçök (masal) terimini kullanmaktadırlar. Destanları masallardan ayırmak için ise kayçörçök veya kaylap aydar çörçök (kayçı tarafından anlatılan masal) terimini kullanırlar.[3] Destan anlatıcısına da kayçı denir. Bu iki terimin üretildiği kay kelimesi ise “boğaz, gırtlak şarkısı; göğüsten çıkarılan boğuk ve makamlı ses” mânâlarına gelmektedir. Destan söylemek de kaylafiili ile ifade edilir. Altaylarda kahramanlık destanları iki şekilde icra edilir: Anlatım (icra) ve kay (gırtlaktan okuma). Altay kahramanlık destanlarının kay tarzında icrası son derece zordur ve kendine has özellikleri vardır. Bunun için geleneğe uygun gırtlaksı bir ses gerekir; bu sesin elde edilmesi ise uzun yıllar egzersiz yapmayı gerektirir.[4] Bu konuda N. A. Baskakov şunları söyler: “Tüm kayçılar kahramanlık destanlarını büyük oktav hudutlarından derinalçak gırtlak sesi ile ifa ederler. Kahramanlık destanlarının gür bir sesle icrası ananevîdir”.[5] Baskakov, bir başka yazısında ise kay sanatı ile ilgili olarak şu bilgileri verir:

“Destanların icrasında kayçı tarafından iki değişik ses aynı anda çıkartılır. Yani destanlar aynı anda çıkartılan iki sesle icra edilir. Seslerden ilki gırtlaktan monoton (boğuk) bir şekilde çıkarılırken ikinci ses dudaklar vasıtasıyla değişik bir melodik yapıda çıkartılır. İkinci sesin karakterine uygun olarak üç değişik ses daha çıkartılır:1 Küülep kaylamak, denilen ikinci ses hafif vızıltılıdır.2 Kargılap kaylamak, denilen bu yapıdaki ikinci ses tıslama, fışırtı, yılan ıslığı gibi çıkartılır.

3 Sıgırtıp kaylamak, burada ikinci ses flütün sesini hatırlatır bir tonda çıkartılır”.[6]

Kayçı adı verilen anlatıcılar, destanları, topşuur[7] denilen çam veya sedir ağacından yapılan, yaklaşık 78 cm boyunda ve telleri at kılı olan bir saz eşliğinde icra ederler.[8]

Altay Türklerinde kayçı olabilmek için geleneğe göre rüya görmek gerekir. Kayçı olacak kişinin rüyasına destan kahramanı girerek destanı öğretir. Rüyada görülen kişi arjaan eezi veya tayga eezi yani su ruhu ve dağ ruhu olarak karşımıza çıkar.[9]

Altay Türklerinin inanışına göre, destan icrasını halkla birlikte sadece kayçıya görünen destan kahramanı ile iyelerde (ruhlar) gelip dinlerlermiş. Eğer destan eksik anlatılmışsa kayçı destan kahramanı tarafından cezalandırılırmış. Bu konuda şöyle bir hikâye anlatılır: “Kan Oozı adlı yerde Anike adlı bir kayçı AltayBuuçay destanını söylerken destanın bazı bölümlerini unutur. Bu sebeple destan kahramanı AltayBuuçay Anike’nin rüyasına girerek onu kamçılar. Bu olaydan kısa bir süre sonra ölen Anike’nin ölüm sebebini halk onun gördüğü bu rüyaya yormuştur”.[10]

Kayçıların, bir sihirli güç, olağanüstü bir durum veya ölen destan kahramanının yardımı neticesinde destanı öğrendiklerini söylemelerinin sebebi, anlattıkları hikâyelerin doğruluğuna halkı inandırmak ve kendilerini ermişlik mertebesine yükselterek toplum içinde itibarlarını artırmaktır.

II. Destanların Terennüm Düzeni ve Tekniği

Kayçıların, destanları kaylamaya başlamadan önce, topşuur çalmaları gelenek haline gelmiştir. Bu, bir ölçüde destana girişi oluşturur. Bu giriş bölümleri dinleyici topluluğunun psikolojik durumuna göre uzun veya kısa olabilir. Bazen de bu giriş yapılmadan hemen destana geçilir. Kayçı giriş müziğini çalarken bir yandan da kendi sesini ayarlayıp topşuurun notasına uydurur ve “oy, iy, ey” gibi sesler çıkararak hem topşuurun sesine eşlik eder hem de kendi konsantrasyonunu sağlar. Kayçı, dinleyicilerin destanı dikkatli bir şekilde takip etmeleri için; “Altay eezi”nin de orada destanı dinlemekte olduğunu söyleyerek ona, hem şükranlarını sunar hem de güzel kaylaması için yardımını ister.[11]

Halk hikâyelerimizdeki “döşeme” geleneğinin bir benzeri sayılan bu girişte topşuura şu şekilde hitap edilir:

Muhteşem ocağından
Bir kökten büyümüş
Benim topşuurum yapılmıştır
İki teli onun kutsal at kılından
İki teli kutsal at tüyünden
Benim topşuuruma çekilmiştir
İki büyümüş kökten
Yaydan yapılmıştır
İki ince tel
Kutsal at tüyünden
Benim yayıma çekilmiştir
Benim iki parmağımın altında
Benim topşuurum senin tellerin
İnce bir şekilde cıngıldıyor (KanSulutay destanı) [12]

Ünlü kayçı A.G.Kalkin de KanCeeren Attu KanAltın destanının başında topşuurunu şöyle över:

Kutsal ağaç özünden
Yontarak yaptım topşuurumu
Bükülmüş rahvan at kılını
Kutsal ağaç sapına çektim
Topşuurumu elime aldım
Değerli malın kutsal kılından
Tellerini çektim
Oyna oyna oy topşuur
Seni inleten kıllarındır
Bilgelik destanını ben anlatayım
Bir de sözümü artırayım
Taze yüreğe haz versin
Büyük ulus sesimi duysun
Oturan ulus canlansın
Bilgili kişi söylesin
Uzun gece boyunca
Ulu kayçı kaylasın.[13]

Kayçı, bu şekilde destana giriş yaptıktan sonra esas konuya geçer. Altay destanları diğer halk edebiyatı mahsullerinde olduğu gibi formel ifadelerle başlar ve biter. Başlangıç formeli olarak en fazla Ozo ozo ozo çakta “çok çok eski zamanlarda” ifadesi kullanılır. Böyle olmakla birlikte destanlara kahramanın yaşadığı yerin özellikleri, annebabası ile sahip olduğu at tasvir edilerek de başlanabilir.

İrbisBuuday destanına önce kahramanın yaşadığı yer, daha sonra sahip olduğu attan bahsedilerek başlanmıştır:

Altan altı taalaylu,                          Altmış altı denizli,
Altın küler taygalu,                         Altın bronz dağlı,
Cüs kool altın köldü,                       Yüz kol altın göllü
İrbis Çookır atka mingen               İrbis Çookır ata binen
İrbis Buuday dep iyindü                 İrbis Buuday denen
Katanur dep kiji cattı.                     Sağlam omuzlu kişi yaşıyordu.[14]

Daha önce de belirttiğimiz gibi kayçılar destanları iyelerden öğrendikleri gibi anlatmak zorundadırlar. Destanları azaltıp çoğaltamazlar. Birçok kayçı bitiş formüllerinde bunu özellikle vurgularlar. KanCeeren Attu KanCekpey ve AkKonır destanlarının kayçısı Kokpoeva Kazak’ın bitiriş formülü şöyledir:

Uzun bolordo kıskartpadım,                     Uzun olsa, kısaltmadım,
Kıska bolordo uzatpadım,                         Kısa olsa, uzatmadım,
Ulustan la ukkanım bu edi.                       Halktan duyduğum bu idi.
Koşkon menin kojumagım cok,                Benim ekleyecek bir şeyim yok,
Korodoton menin şıltagım cok.                Üzülmek için bahanem yok.[15]

Alıp Manas destanı da benzer bir formülle sona erer:

Kıska bolgonın uzatpadım.            Kısa olanını uzatmadım
Uzun bolganın kıskartpadım        Uzun olanını kısaltmadım.
Albatıdan ukkanım bu edi             Halktan duyduğum buydu.
Artık Kojorım cok turu                   Ekleyeceğim bir şey yok.[16]

Bazen de destanlar MaadayKara’da olduğu gibi çok sade bir formülle bitirilebilir:

Altay çörçök bojodı,                        Altay destanı tamamlandı,
Aydar sözim tügendi.                     Söylenecek sözüm tükendi.

Altay Türklerinin destanları, şekil olarak mısraların art arda sıralanmasıyla oluşur. Mısra kuruluşu hece ölçüsüne dayanır ve çoğunlukla 78 heceli şekillerden oluşur. Bir eserde 4, 5, 6 hatta 12 heceden oluşan mısralar bulunabilir. Mısralarda, mısralar arası ahenk, hareket ve musikî, kafiye, redif, aliterasyon ve asonanslar ile sağlanır. Destanın dili mübalağa, benzetme, tezat gibi edebî unsurlarla süslü, zengin bir üslûba sahiptir. Fakat üslûpta hâkim unsur mübalağa sanatıdır.

III. Destanların Konuları

AltayTürk destanlarında, genellikle, kahramanın yeryüzündeki kötü niyetli hanlar veya bunların bir ölçüde ilişkide bulundukları yer altı dünyasının hâkimi Erlik ve avenesi ile olan mücadeleleri anlatılır.

İ. V. Puhov, “Altay Kahramanlık Eposu” adlı çalışmasında Altay kahramanlık destanlarında işlenen konuları beş maddede toplamıştır:

  1. Kahramanın ucubelerle savaşı
  2. Kahramanın Erlik ile mücadelesi
  3. Kahramanın evlenme elçiliği (Alplara mahsus evlilik)
  4. Kahramanın yabancı hanlarla mücadelesi
  5. Kahramanın zâlim hanla mücadelesi.[17]

Burada sıralanan konuların her biri herhangi bir destanın ana konusu olmayıp, destanlarda diğer konularla birlikte işlenir. Meselâ elçilik evlenmesine çıkan kahraman yolda ucubelerle mücadele etmek zorunda kalır veya kızın babası zâlim bir han olarak kahramanın karşısına çıkar.[18]

Altay destanlarının ana konularından birini oluşturan ucubelerle savaşta kahraman, mitik özellikler taşıyan varlıklarla mücadele etmek zorunda kalır. Bu destanlarda anlatılan ucubeler, genellikle hayvan şeklinde, çok büyük, heybetli mavi (gök) veya kara renkli varlıklar olarak tebarüz eder.

Kahramanın ucubelerle savaşmak zorunda kalması; kahramanın nişanlısını almak için çıktığı yolculukta, çalınmış olan maldavarını takip ederken, müstakbel kayın pederinin verdiği zor görevleri yerine getirirken veya yer altı dünyasına inerken ortaya çıkar. Bu ucubeler kahramanın baş düşmanı değil ikinci derecede düşmanı olarak rol oynarlar. Bunlar düşman tarafından kahramana karşı kullanılan askerler gibi vazife görürler. Ucubeler ya kahramanın malını çalar ya da nişanlısı ile kız kardeşini kaçırır veya babasını öldürürler. Bu ucubeler bazen de Erlik’in saltanat muhafızları gibi iş görürler. Kahraman her seferinde ucubeleri yenerek yer altı dünyasına iner ve tutsak edilmiş olan insanları kurtarır.[19]

Hemen hemen her Altay destanında karşımıza çıkan Erlik ve onun adamlarıyla kahramanın mücadelesi de kahramanın ucubelerle savaşıyla yakından ilgilidir. Kahramana karşı mücadele başlatan Erlik’in çocukları, torunları ve diğer adamları korkunç ucubeler şeklinde tasvir edilir. Onlar yer yüzünde yaşayan insanların maldavarını çalıp yeraltı dünyasına götürürler. Bazen de evlilik imtihanları sırasında kahramanın rakibi gibi rol oynarlar. MaadayKara’da AltınKüskü’yü almaya giden Kögüdey Mergen’in karşısına rakip olarak çıkanlardan biri de Erlik’in oğlu Kuvakayçı’dır.

Bazı Altay destanlarının başlıca konusu olan ve MaadayKara’da da önemli bir epizot olarak karşımıza çıkan kahramanın evlilik seyahatine çıkması motifi, eski Türklerdeki egzogami (dışardan evlenme) yasasıyla doğrudan ilgilidir.[20] Alplara mahsus evlilik, epik baş kahramanın kendisine uygun eşi arayıp bularak her türlü şartı yerine getirip, sınavlardan geçtikten sonra onunla evlenmesidir.[21] Altay Türk destanlarında işlenen evlilik çeşidinin en ilgi çekici yönü ise kahramanların kendilerine tahsis edilmiş kızları almak zorunda olmalarıdır. Çünkü bu tahsis NurgünBator destanında geçen ibarelere göre tanrılar tarafından yapılmıştır:

Eğer sorarsan benim hanımım kim olacak
Sana şöyle derim
Sen sefere çıkıp gitmelisin ve evlenmelisin.
Meşhur bahadır bir kıza
Güzel kız Nurgün’e (ki o kız)
Dokuz göğün derinliklerinde yaşayan
Küçük kardeşi AyııDürakastay’dır
Budur senin sözlün
Tanrılar böyle diyor.[22]

Bu durumu şamanlar, kahramana bildirir ve kendilerine tahsis edilen kızların ardınca gitmeleri için kahramanları teşvik ederler. Bazen de evlenilecek olan kız, baba veya kız kardeşten öğrenilir.

AyTolızı destanında, altı yaşındaki oğluna bir kız almak için yola çıkan AltınSabak, altı dağın, altı nehrin ötesinde yaşayan kır atlı AydırHan’ın kızı Ala Ko’yu zorla alıp getirir. Gerdek gecesi kız sen benim kocam değilsin diyerek oğlanı reddeder. Çünkü AlaKo’nun evleneceği kişi pençeli yabanın üç kere tüy değiştireceği, kanatlı kuşların üç kere yuva yapacağı uzak bir ülkede yaşamaktadır. Çocuk bunun üzerine kendisi için seçilen kızı aramak için yola çıkmış ve yolculuk sırasında başarısız olduğu için taşa dönüşmüştür.[23]

Destanlarda nişanlı kızın yurduna giden yol çok uzun ve aşılması gereken bir çok engelle doludur. Kahramanın bu yolculuk sırasında esas rakibi, kahraman gibi bu evlenme yarışına katılan şahıslar bu şahıslar arasında Erlik’in oğlu da vardır ve bazen de müstakbel kayın pederin kendisidir. Kahramanların rakipleri çoğu zaman mitik varlıklar ve çirkin ucubeler şeklinde tasvir olunur. Kahramanın başarmak zorunda olduğu yarışlar, ok atma, güreş tutma, at yarıştırma gibi müsabakalardır. Bu yarışlara kahramana yardımcı olmak üzere gizemli ve olağanüstü kişiler de katılır. Bu seyahat sırasında kahraman, müstakbel kayın pederin vereceği zor görevleri başarmak zorundadır. Bu zor görevler arasında, denizin altından taş getirme, dünyayı sırtında taşıyan ker (balina) balığın kanadını alıp getirme gibi ödevler vardır.

Birçok destanda kahramanın evlenme yolculuğuna çıkması onun ilk seferi gibi gösterilir. Bazı destanlarda ise Maaday Kara’da olduğu gibi kahraman evlenmeden önce babasının intikamını alır, çalınmış olan mal davarını geri getirir ve ondan sonra evlenme yolculuğuna çıkar.

Altay destanlarında yabancı hanların saldırılarına karşı koyma ve onlarla mücadele büyük bir yer tutar. Köken olarak bu konu, soylar arası mücadele konusuyla ve belli ölçüde de soykan intikamıyla yakından ilgilidir. Kendi aralarında mücadele eden Altay boyları birbirlerine karşı birçok savaşa girmişlerdir. Bunda Altay bölgesinde, Türklerin uzun tarihleri boyunca birçok devlet kurmuş olmaları ve bu devletlerin yıkılışlarını müteakiben boyların kendi aralarındaki baş olma mücadelesi etkili olmuştur. Bölgenin büyük göç yolları üzerinde olması da küçük boylar halinde yaşayan Altay Türklerine karşı birçok saldırı olmasını beraberinde getirmiştir.

Destanlarda, kahramanın yabancı hanlar ile mücadelesi, annebabası ve akrabalarına karşı yapılan kötülüklerin cezalandırılması şeklinde ortaya çıkar. Bu da bir ölçüde soykan intikamıyla ilgilidir. MaadayKara’da bu motif öldürülen kocası Kara Kula Kağan’ın intikamını almak isteyen Erlik Beyin kızı AbramMoos KaraTaacı etrafında gelişir. Yani bu destanda kan gütme motifi, düşmana atfedilmiştir.

İntikamcı (kahraman) çoğunlukla babasının ölümünden sonra doğar ve yetim olarak büyür. Uzun müddet babasının ölüm sebebini ve katillerini öğrenemez. Öksüz ve yetim olduğundan kuşlar, atlar veya tanrısal varlıklar tarafından himaye görür ve büyütülür. MaadayKara destanının kahramanı Kögüdey Mergen de Altay eezi tarafından büyütülmüştür. Belli bir yaşa geldikten sonra rüyada, akranlarıyla oynarken veya bir attan bu at ileride kendi atı olacaktır babasının başına gelenleri ve kendisinin kim olduğunu öğrenir. Memleketine dönerek düşmanlarından intikam almak için silah arar. MaadayKara destanında bahadırlık pusatları yer altından bir atın çektiği arabayla gizemli bir şekilde çıkar. Bahadırlık silahları ve düşman hakkındaki bilgileri öğrenen kahraman, düşman ülkesine sefere çıkarak onu yener ve esir edilmiş halkını kurtarır.

Altay destanlarında işlenen konulardan biri olarak ele alınan zâlim hanla mücadele, bir ölçüde, Sovyet dönemi araştırıcılarının, destanları resmî ideoloji doğrultusunda yorumlamalarından kaynaklanmaktadır. Bu araştırıcılardan özellikle Potapov ve Grebnev, Altay destan kahramanlarının aristokrat kökenli olmadığını ileri sürer. Onlara göre Ekim İhtilali’nden önce feodal sınıfın destanlar üzerinde bir sansürü vardır. Bu sansür ancak ihtilalden sonra kalkmış ve destanların asıl halkçı tarafı ön plana çıkarılabilmiştir. Ekim İhtilali’nden sonra (özellikle 1935’den beri) derlenen destanlarda hanlara ve prenslere karşı tavırların görülmesi tamamen aktaranların fantezileri yoluyla Bolşevik teorisi etkisi altında ortaya çıkarılan bir husustur.[24]

Çünkü Radloff’un derlediği destanlarda böyle bir durum söz konusu değildir.

Altay destanlarının kahramanları umumiyetle han (kağan) sıfatını taşırlar. Bir çoğu, bir hanın oğlu olup babasının intikamını almak için kendilerinin yerine geçen bir hanla savaşır. Kahramanların savaştıkları kişiler hanlarla sınırlı değildir. Kahramanların ucubeler ve yer altı tanrısı Erlik ile olan mücadelelerinde de kuvvetli ve kötü düşmanlarla mücadele söz konusudur. Yani Altay destanlarının konuları sınıfçı değil, ahlâkidir. Başta MaadayKara olmak üzere birçok destanda anlatılan esir edilen halkın kurtarılması, onların düşmanlara karşı korunması her zaman destan kahramanının bir görevi olarak karşımıza çıkar. Bu görev aynı zamanda Türk hanlarının tarih boyunca yaptığı halkını koruma ve kollama görevidir.

IV. Destanların Tür Olarak İsimlendirilmesi

Altay Türklerinin destanları üzerinde çalışan birçok araştırıcıyı, bu metinlerin destan mı yoksa masal mı olduğu konusu uzun süre meşgul etmiştir. Bunda Altay destanlarında dar anlamda tarihî gerçekliğin olmayışı, işlenen konuların ailesoy ilişkileriyle sınırlı olması ve konuların işlenişinde mitolojinin imkânlarının genişçe kullanılması etkili olmuştur.

İ.V. Puhov “Altay Kahramanlık Eposu” adlı çalışmasında S.E. Malov, N.K. Dmitriev, L.P. Potapov, A.L. Koptelov, V.M. Jirmunskiy ve E.M. Meletinskiy[25] gibi araştırıcıların bu konudaki görüşlerini kısaca özetledikten sonra bu anlatılardaki unsurları (ucubelerle savaş, elçilik evlenmesi, zâlim hanla mücadele vs.) tek tek ele almaktan ziyade hepsinin bir arada değerlendirilmesi gereği üzerinde durur. V. Ja. Propp’un “kahramanlık karakteristiği bu destanların en büyük özelliğidir” sözünü nakleder ve “en önemlisi güvenilir metinler üzerinde çalışmak” diyerek görüşlerini belirtir.[26]

Bu anlatıların masal veya destan olarak isimlendirilmesi probleminin ortaya çıkmasında G.N. Potanin, V.İ. Verbitskiy ve W. Radloff başta olmak üzere pek çok derleyicinin destancılardan derledikleri malzemeleri masal formuna sokarak yayımlamış olmaları da etkili olmuştur.[27]

Yerli araştırıcılardan Emine GürsoyNaskali “Destanın Tarifi” adlı çalışmasında bu tür destanlar için “Şamanizm kökenli destan”, “metafizik destanları”, “tabiat ötesi destanları” ve “eski destanlar” gibi terimleri önerir.[28]

Mehmet Aça ise, “Bu tür metinler, daha sonraki dönemlerde ortaya çıkmış olan kahramanlık destanları, aşk konulu destan/halk hikâyeleriyle konu, tip ve gelenek bakımından sıkı münasebette bulunmaları ve özellikle de ‘köne epos’ kavramının Türkistan kökenli pek çok araştırıcı tarafından bu tür metinleri tanımlamak amacıyla günümüzde de sıkça kullanılıyor olması nedeniyle ‘kahramanlık masalı’ndan (batırlık ertegi/comok) ziyade ‘arkaik destan’ (köne epos) olarak adlandırılacaktır.” diyerek söz konusu destanlar için “arkaik destan” terimini önermektedir.[29]

Şakir İbrayev, bu tür anlatıları ‘eski destanlar’ şeklinde adlandırır ve şu şekilde tanımlar: “Eski devirlerdeki destan geleneğine, bilhassa kahramanlık destanlarına temel teşkil eden, en eski zamanlarda yani tarih öncesi çağlarda kalıplaşmış olan destan türüne eski destan denir”.[30]

R. Berdibayev, Kazak kahramanlık destanlarını tür ve devir özelliklerine göre, “eski, kahramanlık, aşk ve tarihi destanlar” olarak dört gruba ayırmaktadır.[31]

Altay destanlarındaki konuların işlenişinde mitolojinin imkanlarının sıklıkla kullanıldığını daha önce ifade etmiştik. Yukarıda görüşlerini sıraladığımız araştırıcılar da Altay destanlarının klasik epos tanımının dışında fakat eposun tüm epik özelliklerini gösterdiğini belirtiyorlar. Bu durumda söz konusu Altay destanlarının mit ile klasik epos arasında bir başka ifadeyle mitten destana geçişi oluşturdukları söylenebilir.

Northrop Frye bu tür eserler için romans[32] terimini kullanır. Ona göre epik, mit ve romans türlerini takip eden yüksek taklidi bir türdür. Mitin kahramanı tanrıdır; romansın kahramanı ise diğer insanlara ve çevresine göre daha üstün olmakla beraber, bir tanrı kadar üstün özelliklere sahip değildir, ancak belli bir mertebededir. Epiğin yüksek taklidi kahramanı ise, diğer insanlara oranla daha üstün olmakla beraber, doğal çevresine (tabiat güçlerine) hakim olacak kadar üstün değildir. Destan kahramanının mitten epiğe doğru gelen süreçte kabiliyetlerinin sınırlandırıldığı ve bize daha çok yaklaştırıldığı gözlemlenmektedir. Şamanistik veya mitsel olandan gerektiği biçimde insani olana doğru giden bu değişim, Gılgameş destanında en eski şekliyle yansıtılır.[33]

Altay destanlarındaki kahramanlar da yukarıda ifadesini bulan romans türü eserlerin kahramanları gibidir. Bu kahramanlar dış görünüşleri itibariyle olağanüstü heybetli ve güçlü tasvir edilmelerine rağmen, bunlar, maksatlarına ulaşmak için kuvvet ve cesaretleri yerine çok özel ve gizli bilgileri kullanırlar. Mücadele ettikleri kahramanlar, tanrılar (Erlik) veya bir ölçüde bunlarla ilişkide olan kişilerdir. (Kara Kula Kağan vs.) Düşmanla savaşta, genelde at veya insan formundaki bir ruhun (eezi) bilgilerine müracaat ederek hile ve sihir yoluyla düşmanı alt ederler. Olaylar yeryüzü, yer altı ve gökyüzü olmak üzere üç boyutlu bir dünyada cereyan eder.

Altay destanlarının mit ile klasik anlamda epos (kahramanlık destanı) arasında yer alması, kahramanlarının mitik güçlere sahip olması, olayların üç boyutlu bir dünya anlayışı çerçevesinde cereyan etmesi gibi özelliklerini dikkate alarak bu ürünleri GürsoyNaskali’nin önerdiği terimlerden ‘eski destan’ veya Mehmet Aça’nın önerdiği daha kavramsal ifade gibi görünen ‘arkaik destan’ terimleriyle karşılamak uygun olmakla birlikte bu destanların en belirgin özelliklerinin kahramanlık olduğunu da vurgulamak için bu tür eserlere ‘eski kahramanlık destanı’ veya ‘arkaik kahramanlık destanı’ demek daha doğru olacaktır.

V. Destanların Teşekkül Tarihi

Altay Türk destanlarının tür olarak isimlendirilmesinde olduğu gibi, bunların teşekkül tarihleri konusunda da araştırıcılar farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.

B.V. Viladimirtsov, N.K. Dimitriev ve N.A. Baskakov gibi araştırıcılar AltayTürk destanlarının arkaik izler taşıdığını kabul etmekle birlikte, söz konusu destanların XV. ve XVIII. yüzyıllarda teşekkül ettiği hususunda görüş birliği içindedirler.[34]

L.P. Potapov, Güney Sibirya kahramanlık destanlarındaki arkaik unsurlar ile yakın döneme ait izleri dikkate alarak bunların XVXVIII. asırlardaOyrat saltanatı döneminde ortaya çıkmış olabileceğini ileri sürer. Grebnev de destanlarda geçen bazı Budist unsurlar sebebiyle bunların teşekkül tarihini XVIXVIII. yüzyıllar olarak sınırlamak ister.[35]

V. M. Jirmunskiy, AlıpManaş destanını en eski destanlardan biri olarak kabul eder ve Altay varyantının VIVII. asırlarda teşekkül ettiğini söyler.[36] Karakalpak folklorcularından T. Sagitov, Alıp Manaş’da şamanist döneme ait bazı gelenek ve görenekler ile inanmaların var olması; bu tarz inanmaların da ancak çok eskiden teşekkül etmiş eserlerde olabileceğini öne sürerek V.M. Jirmunskiy’nin görüşlerini teyit eder.[37]

Türk araştırıcılardan Abdülkadir İnan, Sagayların “Ay Mergen ve Altın Kuş” destanında Ak Han’ın atı ve karısıyla birlikte gömülmesini, aynı motifin “Katay Han ve Buzalay Mergen”de de bir vasiyet olarak tekrar edilmesini, Altaylıların eski devirlerinin destanlardaki hâtıraları olarak ele alır ve Altay destanlarının tasvir ettiği tarih merhalesinin VII. yüzyılda hüküm sürmüş olan Göktürkler devrinden daha önceki geçmişin hatıralarını sakladığını söyler.[38]

S.S. Surazakov ise, Türklerde ataerkil aile ve kabile tipinin mevcut olduğu ve henüz yozlaşmadığı dönemi destanların ilk teşekkül devresi sayar ve bu döneme ait destanlardan, o dönem destanının karakteri hakkında az çok fikir verebilecek hatıraların kaldığını söyler. Yine Surazakov’a göre Altay destanının gelişmesinde ikinci merhale, Altay bölgesinde ilk feodal yapının oluştuğu devredir. Bu devrede, destan kahramanları ırkî kabile birliklerinin idarecisi konumuna gelmişlerdir. Er Samır, Kan Kapçıkay ve Maaday Kara’yı ilk feodal dönem destanları olarak ele alan Surazakov, bu dönemin XIII. yüzyıla kadar sürdüğünü söyler.

Altay kabilelerinin Moğol Oyrat hakimiyeti altına girdikleri devreyi (XII-XVII. yy.) feodal dönem diye adlandıran Surazakov, bu devrede destanların olgunlaştıklarını ifade eder. MalçıMergen, Kögütey ve Koozın Erkeş destanlarını bu dönem içinde ele alır.[39]

Buraya kadar görüşlerini sıraladığımız bilim adamları destanların teşekkül tarihini araştırırken elde bulunan metinlerden hareket etmişlerdir. Altay destanlarının teşekkül tarihi olarak bir grup araştırmacı VVI. yüzyılları, diğer bir grup ise XV-XVIII. yüzyılları göstermektedirler.

Arkeolojik araştırmaların sonuçları ise bizi çok daha eski dönemlere götürmektedir. Türklerde destan edebiyatının başlangıç tarihi olarak atalar kültünün, ata ruhlarına tapınma ve inanma sisteminin teşekkül ettiği devreler olarak kabul edilir. Bu devre de Orta Asya’da yapılan arkeolojik araştırmalar sonunda elde edilen bilgilere göre, M.Ö. XII. asra kadar uzanmaktadır.[40]

Esas itibariyle bir destanın teşekkülü ve varyantlarının ortaya çıkması çok uzun bir süreyi gerektirir. Tarihi bir olayın tam bir destan olabilmesi ve varyantlarının ortaya çıkabilmesi için sözlü anlatım geleneği yoluyla yeni nesillere aktarılması bu vesileyle de yeni tarihsel olayların ve mekanların ona eklenmesi gerekir. Kuşaklar arasındaki kültürel ve dinî kabullerin olayın örgüsüne dahil edilmesi gerekir. Böylelikle gelişen ve tabakalaşan destan metninde hatırası zayıflayan kişi ve olayların yerini başka kişi ve olaylar alır. Bazen destanın teşekkülüne sebep olan çekirdek olay destanın girişinde arkaik bir epizot durumuna gelebilir. Yeni tarihsel olaylar halkın hafızasında hatırası silinmeye yüz tutmuş kahramanın yerine oğlunu veya torununu veyahut da o millet için hayati önem taşıyan birini geçirebilir. Böylece destanlarda daireleşme meydana gelebilir.[41] Muhtemel ki, MaadayKara da daireleşmeye müsait destanlardandır. Çünkü destanda iki kuşağın maceraları bir arada verilir.

Kısaca ifade etmek gerekirse, bugünkü tarih, etnografya, antropoloji ve arkeoloji biliminin elde ettiği neticelere göre, Türk destan edebiyatının teşekkülünü M.Ö. I. binden başlatabiliriz.[42] Yukarıda da izaha çalıştığımız gibi bir çekirdek olayın destanlaşabilmesi için çok uzun bir zaman gerekmektedir. M.Ö. I. binden M.S. VII. yüzyıla kadar olan devreyi, destanların çekirdek olaydan sıyrılıp varyantlaşmaya doğru gittikleri bir dönem olarak düşünebiliriz. VII. yüzyıldan günümüze kadar olan zamanı da destanların olgunlaşma süreci olarak düşünmek doğru olsa gerek.

VI. Maaday Kara Destanının Teşekkül Tarihi

Maaday Kara destanı da yukarıda genel olarak izaha çalıştığımız süreçten geçmiştir. Destanın ilk oluşum devresindeki kahramanlar muhtemeldir ki, iptidaî dönem avcılarının (mergen) avcılık yanında masalsı canavarlarla mücadeleleri sonucu, avcılıktan halkın ihtiyaç duyacağı bir bahadır konumuna gelmeleri sürecini geçirmiştir. Eski feodal devirde uzun süren savaşlar ve çok sayıdaki dış düşmanlarla daimi bir surette mücadele edildiğinden dolayı masal kahramanı, destan kahramanın yerine geçer. O artık savaşçı bahadırdır.

Yalnızca kan dökücü canavarlarla değil, düşman kavimlerin hanlarıyla da savaşmak durumundadır. Bu suretle, tarihî şartların değişmesiyle masal kahramanı soy ve kabilesinin koruyucusu mevkiinde, olağanüstü meziyetlere sahip bir kişi olarak ortaya çıkmaktadır.[43] MaadayKara destanının isimlendirilmesi, bu eski izlerin hatırası sayılabilir. Çünkü destan, baş kahramanın adına değil, soyun bânisi olarak tezahür eden MaadayKara’ya bağlanmıştır.

MaadayKara destanının teşekkül tarihi ile ilgili olarak kaynaklarda çok az bilgi vardır. Emine GürsoyNaskali, “MaadayKara destanının ne zaman ortay çıktığını söylemek zordur; ancak destanın eski zamanlara uzandığı kesindir.” diyerek destanın teşekkül devrine ilişkin bir tarih vermez.[44]

S. S. Surazakov, MaadayKara destanını, XIII. yüzyıla kadar devam ettiğini söylediği ilk feodal döneme ait destanlar arasında göstermekle birlikte destanın bu dönemin başlangıçlarında 6.8. yüzyıllarda oluşmuş olabileceği üzerinde durur.[45]

Penah Helilov ise, Bakü Devlet Üniversitesi öğrencileri için hazırlamış olduğu “Türk Halglarının ve Şergi Slavyanların Edebiyyatı” adlı eserinde MaadayKara’ya “Yeni Eradan (Yeni Çağ) Evvelki Dastanlar” başlığı altında yer vermek suretiyle bir ölçüde destanın Orta Çağ’da teşekkül ettiğini söylemiş olur.[46]

MaadayKara destanında geçen etnografik malzemeyi Ural Batır ve Dede Korkut ile mukayese etmek suretiyle destanların birbirlerine göre eskiliğini araştıran Nezaket Hüseyinova, MaadayKara’daki harp sanatı ile ilgili tasvirleri dikkate alarak destanın hakanlık devrinin mahsulü olabileceği üzerinde durur.[47]

Mireli Seyidof, AlmaAta yakınlarındaki Issık Kurganı’nda çıkan ve ‘Altın Adam’ diye isimlendirilen buluntuyu “Altın Muharib’in SoyEtnik Talihi Hakkında” adlı çalışmasında Türk kültür tarihi açısından incelemiştir.[48] Özellikle buluntunun başlığı ve bu başlıkta yer alan figürler üzerinde duran Seyidof Altın Adamın giyimi ile MaadayKara ve Kögüdey Mergen’in zırhını mukayese etmiştir. Bulunan Altın Adamın M.Ö. VIII ile M.S. II. yüzyıllarda hüküm sürmüş olan İskitlere ait olduğu kesinleşmiştir.[49] Söz konusu kurganda bulunan etnografik malzeme ile MaadayKara arasında büyük benzerliklerin bulunması hem kültürün devamlılığı hem de destanımızın teşekkül tarihini tespitine yönelik önemli ip uçları sunmaktadır.

MaadayKara destanın teşekkül tarihi konusunda ortaya atılan görüşler destanın Orta Çağ’da vücuda getirilmiş olabileceği yönündedir. Mireli Seyidof’un tespitlerini esas alırsak bu tarihi, daha erken dönemlere götürebiliriz.

MaadayKara’da, ucubelerle savaş, yabancı hanlarla mücadele, Erlik ile mücadele ve elçilik evlenmesi gibi her biri ayrı bir destan oluşturabilecek epizotların bir arada işlenmesi destanımızın daireleşmeye müsait olduğunu göstermektedir. MaadayKara’da Şamanist dünya görüşünün aksettirilmesi, mitolojik motiflere çokça yer verilmesi ve destanın daireleşmeye müsait olması da destanımızın çok eski tarihlerde teşekkül etmeye başladığını gösteren delillerdendir.

Kısaca ifade etmek gerekirse MaadayKara destanının tam olarak ne zaman teşekkül etmeye başladığını söylemek zordur. İhtiyatla M.Ö. I. bin yılın ortalarından itibaren teşekkül etmeye başladığını ve M.S. VI. yüzyıl itibariyle de teşekkülünü tamamladığını söyleyebiliriz.

VII. Maaday Kara Destanı

MaadayKara Destanı’nın kayçı A.G. Kalkin anlatmasına dayanan ilk metni 1948 yılının Ocak ayında, Lenin Moskova Devlet Pedagoji Enstitüsü doktora öğrencisi S.S. Surazakov tarafından yazıya geçirilmiştir. El yazması nüshası GornoAltay Tarih, Dil ve Edebiyat İlmi Araştırmalar Enstitüsünde muhafaza edilmektedir (dosya no. 33, 286 s.). El yazması metin manzumdur ve Altay Baatırlar serisinin 3. cildinde (s.186295, GornoAltaysk 1960) yayımlanmıştır. Destan, P.K. Çakırova tarafından 1951 yılının Ocak ve Şubat aylarında A.G. Kalkin’den ikinci defa derlenmiştir. El yazması nüshası GornoAltay Tarih, Dil ve Edebiyat İlmi Araştırmalar Enstitüsünde muhafaza edilmektedir (dosya no. 33, 178 s.). S.S. Surazakov, MaadayKara destanını A. G. Kalkin’den ikinci defa 1964 yılında derler ve Rusça çevirisi ile birlikte 1973 yılında Moskova’da MaadayKara: Altayskiy gereoiçeskiy epos adıyla yayımlar. S.S. Surazakov’un derlediği metin tamamen manzum olup 7739 mısradır.

Türkiye’de S.S. Surazakov yayımını esas alan ilk kitap neşri Emine GürsoyNaskali’ye aittir. Destan hakkındaki ikinci çalışma ise tarafımızdan hazırlanmıştır.[50] Destan ayrıca İtalyan Türkolog Ugo Marazzi tarafından İngilizce’ye çevrilerek Napoli’de yayımlanmıştır.[51]

Destanın kısaca özeti şöyledir:

Destanın giriş kısmında yaşlı bahadır MaadayKara’nın ülkesinde refah ve huzur içerisindeki yaşayışı tasvir edilmektedir. Çok sayıda halkı, maldavarı ve yılkısı vardır. Ay altında yay gibi uzanan ala dağa ‘ata’ diyen, güneş altında yay gibi uzanan kuzey ormanlarına ‘ana’ diyen MaadayKara’nın ülkesinde kışın kar yağmaz, yazın ise sağanak yağmur bulunmaz. Bu haliyle MaadayKara’nın memleketinde sulh ve sükûn hüküm sürmektedir. Bu refah ve huzurun simgesi olarak MaadayKara ülkesinde Ulu Tanrı ÜçKurbustan tarafından yaratılmış olan ölümsüz ağaç (demir kavak) vardır. Bu ölçüme gelmez devasa ağacın ortadaki dalları üzerinde iki benzer kara kartal tünemekte ve düşman bahadırın gelme ihtimali olan yolu beklemektedir. Ağacın altında zincire vurulmuş Azar ile Kazar adlı köpekler ise kahramanın memleketini düşman bahadırlardan ve yeraltının kötü güçlerinden korumak için oradadırlar. Ancak güçlü bahadır MaadayKara yaşlanmış, kuzgun karası saçları ağarmış, keskin kılıç gibi olan dişleri ince dallar gibi kırılmış, tan yıldızı gibi parlayan gözlerinin feri sönmüştür. Artık MaadayKara ölüme yaklaşmış, atı ise kesimlik olmuştur.

Yaşlı bahadır MaadayKara uzun bir uykuya yatmıştır. Bu arada otlaklardaki maldavar sahipsiz bir şekilde dört tarafa yayılmış, halk ise ortalıklarda görünmemektedir. Memlekette olağan dışı hadiseler zuhur etmiştir. Yaşlılığından istifade ile Kara Kula Kağan MaadayKara’nın ülkesini yağmalamaya gelmektedir. Karısı AltınTarga, MaadayKara’yı uykusundan uyandırır. MaadayKara bahadır kıyafetini giyip dört bir tarafa dağılmış olan halkını ve hayvanlarını geri getirmek için yola çıkar.

Soyunu sürdürecek çocuğu olmadığına üzülen MaadayKara evine dönünce karısının bir erkek çocuk doğurduğunu öğrenir. Çocuğun doğumu için kutlamalar yapılmakla birlikte çocuğa isim verilmemiş, babası beklenmiştir. MaadayKara olağanüstü özellikler gösteren çocuğunu alarak kayın ağaçlarıyla kaplı dağa götürür. Oğluna beşik hazırlar, beslenmesi için de gerekli tertibatı alır. “Eğer ölürsen kemiklerin burada kalsın, başına saç veren BayAltay yardımcın olsun, baldırına et veren sık yapraklı kayın ağacı sana kut versin” diyerek oğlunu ormana terk eder.

Kara Kula Kağan, yeryüzünün yetmiş kağanını, Altay’ın altmış kağanını yenerek Maaday Kara’nın ülkesine ulaşır. Ortalığı kasıp kavurur, yerde ne bir sap ot bırakır ne bir çalı ne de bir ağaç. MaadayKara ve halkını esir alıp yurduna doğru yola çıkar. MaadayKara’nın ülkesinin simgesi olan “At Çakı”yı devirmek ister, başaramaz. Çocuğun bulunduğu dağa çıkmak ister, olağanüstü güçler buna engel olur.

Kara Kula Kağan’ın götürmekte olduğu sürülerin içinden bir boz kısrak kaçıp gerisingeri Altay’ın yolunu tutar. Kara Kula Kağan kaçan bu boz kısrağın peşine düşer. Altay’ı altı kez dolaşır, yeryüzünü yedi kez dolaşır ama boz kısrağı bir türlü yakalayamaz. Boz kısrak yeryüzündeki yedi engeli aşarak MaadayKara’nın memleketine sığınır. Kara Kula Kağan bunun üzerine kurtlara ve kuzgunlara boz kısrağı yakalayıp yemeleri için emir verir ve bitkin bir halde kendi yurduna döner.

Kara Kula Kağan’ı eşi ve aynı zamanda yer altı dünyasının hakimi ErlikBey’in kızı olan AbramMoos KaraTaacı karşılar ve sağlığıyla ilgilenir.

MaadayKara’nın ülkesine dönmüş olan boz kısrak gök bir ineğe dönüşür. Gök ineğin böğürmesiyle Altay’ın ruhu, yaşlı bir kadın suretinde ortaya çıkar. Bir zaman sonra yaşlı kadın ormana terkedilmiş olan çocuğu iki yaşında olarak bulur. Çocuğu korumaya alan yaşlı kadın gök ineğin sütüyle onu besler. Ona ok ve yay yapar. Çocuk kuş tavşan ve maral avlayarak yaşlı kadına getirir. Boz kısrağı yakalayıp yemek için görevlendirilen kurtları ve kuzgunları da öldüren çocuk artık kim olduğunu sorgulamaya başlar. Altay’ın ruhu olan kadın çocuğa annesinin ve babasının nerede olduğunu söyler. Yer altından bir atın çekip çıkardığı arabadaki bahadırlık elbiselerini giydirerek adının Kögüdey Mergen olduğunu söyler. Gök inek de koyu kır bir ata dönüşür. Bunun üzerine Kögüdey Mergen Kara Kula Kağan’ın ülkesine doğru yola çıkar. Karşılaştığı ilk engel Erlik Bey’in elçileri olan iki benzer kara bahadırdır. Yedi yolun kavşağında nöbet tutmaktadırlar ve gelen geçeni yok etmektedirler. Kögüdey Mergen atının yardımıyla bu ilk engeli geçer. Bahadırın karşılaştığı ikinci engel alt tarafı Toybodım Irmağı’na, üst tarafı mavi kayalıklara uzanan zehirli sarı denizdir. Geçit yeri olmayan bu denizi Kögüdey Mergen atının bir yıllık mesafeden hız almasıyla geçmeyi başarır.

Kögüdey Mergen’in karşılaştığı üçüncü engel ise açılıp kapanan iki dağdır. Gece gündüz birbiriyle boynuzlaşan iki boğa gibi bu iki kara dağ, ne rüzgara, ne ay ışığına ne de canlılara geçit vermektedir. Kögüdey Mergen biraz dinlendikten sonra yine atının maharetiyle bu engeli de geçmeyi başarır. Kara Kula Kağan’ın ülkesine babasının esir edildiği yere ulaşır. Bu ay ve güneş ışığı olmayan dünyayı Kara Kula Kağan’ın bulunmadığı zamanlarda Erlik Bey’in kızı Abram Moos KaraTaacı yönetmektedir. Olağanüstü güçlere sahip olan Abram Moos KaraTaacı, Kögüdey Mergen’in Kara Kula Kağanı yeneceğini bilmekte ve genç bahadır ile evlenmek istemektedir. Böylelikle yeryüzünde kalacaktır.

Kögüdey Mergen keten giysili tastarakay, atı da torbok şekline dönerek Kara Kula Kağan’ın ülkesinde ilerlemeye başlarlar. Babasının çadırına giderek onlarla görüşür. Anne ve babası onu tanıyamaz. Kögüdey Mergen Abram Moos Kara Taacı’nın bindiği kara boğa ile deve sürüsünün başı olan deveyi öldürür. Etler pişerken dinlenmek için uzanır. Annesi ve babası iki kürek kemiği arasındaki benlerden bu tastarakay’ın kim olduğunu anlayıp ağlarlar. Kögüdey Mergen kim olduğunu açıklayarak, onları kurtarmaya geldiğini söyler. Babasının ısrarı üzerine Kögüdey Mergen yedi sarı lamadan Kara Kula Kağan’ın ruhunun nerede olduğunu öğrenip ele geçirdikten sonra tekrar dönmek üzere veda eder.

Yedi lama insan ömrünün süresini ve huzurlu yaşamın yolunu bilmektedirler. Yeniden tastarakaya dönen Kögüdey Mergen aracan ve korocon içkileri hazırlayarak lamaların yanına gider. Onlardan Kara Kula Kağan’ın ruhunun üç kuşak göğün derinliklerindeki üç maraldan birinin karnında altın kutu içinde iki bıldırcın yavrusu şeklinde saklı olduğunu öğrenir.

Üç maralın yavrusu altmış çatal boynuzlu andalba ise yeryüzündedir. Kögüdey Mergen ve atı, ala geyik şekline girerek andalbanın yardımını ve üç maralın gökyüzünden yere inmelerini sağlarlar. Kögüdey Mergen bir okla ortanca maralın karnını yarar ve altın kutu yere düşer. Kutuyu kırıp bıldırcın yavrularını ele geçiren Kögüdey Mergen tekrar Kara Kula Kağan’ın ülkesine doğru yola çıkar.

Bu arada Kara Kula Kağan hastalanmıştır. Neden hastalandığını öğrenmek için yer altından kam Tordoor’u getirtip şaman töreni yaptırır. Kögüdey Mergen boz bir sıçana dönerek tören yapılan yere girer. Daha sonra kara bir ayıya dönüşerek kam Tordoor’un kafasını parçalar. Tekrar kendi kılığına dönen Kögüdey Mergen ele geçirdiği bıldırcın yavrularını öldürerek önce Kara Kula Kağan’ın atını, sonra da kendisini öldürür.

Tutsak edilmiş halkını kurtaran Kögüdey Mergen, Erlik Bey’in kızı ile halkının yer altına gönderilmesini emreder. Yeryüzüne alışmış olan AbramMoos KaraTaacı Kögüdey Mergen ile yeryüzünde kalmak istediğini söyler. Kögüdey Mergen bunu reddeder ancak AbramMoos KaraTaacı yedi gün içinde intikam alacağını söyleyerek yer altına iner.

Kögüdey Mergen yurduna dönmek için yola çıkar. Erlik Bey’in kızı bir büyü ile Kögüdey Mergen’in atını takatten düşürür. Kögüdey Mergen sadık atını bırakıp al donlu bir ata biner. Al donlu at da Kögüdey Mergen’i alarak Erlik Beyin kızına götürür. Erlik Bey’in kızı onu alaylı bir şekilde karşılar ve ruhuyla birlikte yaşayacağını söyler. Kögüdey Mergen’in atı dört kanatlı kara bir kartal şeklinde gelir ve Kögüdey Mergen’i kurtarır. Onu süt gölüne batırıp çıkararak iyileşmesini sağlar.

Kögüdey Mergen memleketine döner. Hayat huzur içinde devam ederken Kögüdey Mergen, babasına evlenmek istediğini söyler. Babası da birçok talibi olan AyKağan’ın kızı AltınKüskü’yü önerir.

Kögüdey Mergen bahadır kıyafetini giyinir, atını hazırlar ve yola çıkar. Yolda kendisine bu evlilik sınavında yardımcı olacak tıpatıp kendisine benzeyen altı kişi ile karşılaşır. Onlarla birlikte Ay Kağan’ın ülkesine varırlar. AltınKüskü’yü istemek için Erlik Bey’in oğlu Kuvakayçı ile kız kardeşi AbramMoos KaraTaacı da oraya gelmiştir.

Ay Kağan kızını vereceği bahadırı seçmek için birçok zor yarış düzenler. Bunların hepsini Kögüdey Mergen kazanır. Bunun üzerine Erlik Bey’in kızı, AltınKüskü’yü alarak yer altına götürür ve ihtiyar karı şekline sokar. Kögüdey Mergen atının yardımıyla AltınKüskü’yü bulur ve babasına geri getirir. Ay Kağan, Kögüdey Mergen’den son olarak yeri üzerinde taşıyan iki balinanın kanadını ve bir ayı yakalayıp getirmesini ister. Bu iki zor görevi de başaran Kögüdey Mergen AltınKüskü’yü alarak Altay’a döner.

Altay’a gelince düğün yapılır. Huzurlu bir şekilde hayat devam ederken Altay’ın huzur ve refah sembolü olan sık yapraklı bayterek batıya eğilir. Bunun anlamı ölüm demektir. Kögüdey Mergen’in annesi ile babası ölür. Kögüdey Mergen ne kadar uğraşsa da annesi ile babasını diriltemez.

Kögüdey Mergen, Erlik Bey’den intikam almak için atını ters eyerleyerek yer altı dünyasına iner. Dünyada suç işlemiş olan insanların orada nasıl cezalandırıldıklarını görür.

Erlik Bey ile karşılaşıp onu yakalar ve kara kömüre çevirerek öldürür. Okuyla Erlik Bey’in adamlarını da öldürerek kötülük yapmış olanları orada bırakıp iyileri yanına alarak Altay’a döner.

Altay’a dönen Kögüdey Mergen’in sürüleri çoğalmış, halkı artmıştır. Halkına bütün düşmanları yendiğini, artık huzur içerisinde yaşayabileceklerini söyleyerek eşi AltınKüskü ile birlikte yıldız olup göğe yükselir.

Kısaca özetini verdiğimiz MaadayKara destanı, Şamanist düşünce doğrultusunda bu dünyayı ve öbür dünyayı algılamaya çalışan bir toplumun ürünüdür. Olaylar üç farklı boyutta gelişir: yeryüzü, yer altı ve gökyüzü. Yeryüzü (Aylı ve güneşli Altay) canlıların yani MaadayKara’nın yaşadığı mekândır. Yeryüzünde ayrıca MaadayKara’yı esir eden ve yer altı tanrısı ErlikBeyin kızı ile evli olan Kara Kula Kağan yaşamaktadır. Kara Kula’nın yaşadığı yer, yeraltı dünyası gibi tasvir edilse de yeryüzündedir ve açılıp kapanan dağların arkasındadır. Esas yer altı dünyası ise ErlikBey’in yaşadığı ve ölen insanları yeryüzünde işledikleri suçlara göre cezalandırdığı bir mekân olarak geçer. Gökyüzü ise insan ötesi bir boyut olarak algılanır ve detaylı olarak işlenmez. Ancak üç boyut olarak algılanan bu dünyaların kapıları birbirine kapalı değildir. Birinden diğerine gitmek ve dönmek mümkündür.

MaadayKara destanı iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, Kara Kula Kağan’ın yaşlı bahadır MaadayKara üzerine hücumu anlatılmakta, obasının yerle bir edilişinden, halkının esir edilip götürülüşünden bahsedilmektedir. İkinci bölümde ise MaadayKara’nın oğlu Kögüdey Mergen’in babasını ve halkını kurtarmak için verdiği mücadeleler anlatılır.

Destanın baş kahramanı olan Kögüdey Mergen, doğumundan hemen sonra babası tarafından kayın ağaçlarıyla kaplı bir ormana terk edilir. Böylelikle çocuk, düşman saldırısından sağ olarak kurtulur. İleride kahramanın atı olacak koyu kır ise esir edilen malların arasından kaçarak çocuğun bulunduğu dağa sığınır. Atın bu kaçışı esnasında karşısına çıkan yedi engel (buudak) şamanın yer altı seyahatlerinde geçmek zorunda olduğu engeller olarak işlenir.

Kögüdey Mergen, Kara Kula Kağan tarafından esir edilmiş olan halkını kurtarmak için sefere çıkar. Tek başına mücadele etmektedir. Yanında ona bir bilge gibi akıl veren atı vardır. Kögüdey Mergen, Kara Kula’nın bulunduğu mekâna ulaşır ancak onunla savaşmaz. Onu yenebilmesi için düşmanının ruhunun bulunduğu yeri bulması ve onu ele geçirmesi gerekmektedir. Düşmanın ruhunun nerede olduğunu kutsal kişiler lamalardan öğrenir. Bu haliyle Kögüdey Mergen insan ile ruhlar âlemi arasında bir düzen ve denge kurmaya çalışan bir şaman gibi tasvir olunur.

Düşmanının ruhunu ele geçirip onu öldüren Kögüdey Mergen halkını, mal ve davarını kurtarır ve kendi yurduna döner. Bu suretle, Kögüdey Mergen’in Kara Kula Kağan ile mücadelesi, akıl, maharet ve büyü gücüne dayalı bir müsabakaya dönüşmüştür.

Kögüdey Mergen’in ikinci seferi evlenmek için çıktığı yolculuktur. Bu yolculukta evlenme sınavlarında karşısına çıkacak zor görevleri başarmak için kendisine tıpatıp benzeyen altı kişiyle karşılaşır ve onların sayesinde evlilik sınavlarını başarır. Evlilik sınavında kendi başına yapmak zorunda olduğu görevlerden biri dünyayı sırtında taşıyan iki benzer balinanın kanadını getirmektir. Bütün zor sınavlardan geçen Kögüdey Mergen evleneceği eşi AltınKüskü’yü alarak yurduna döner.

Huzur ve refah içinde geçen bir zamandan sonra babası MaadayKara ile annesi AltınTarga ölürler. Kögüdey Mergen bunun üzerine üçüncü defa sefere çıkar. Bu sefer yer altı dünyasının hakimi ErlikBey’i öldürmek içindir. Kahraman bu sefer esnasında yer altı dünyasına iner ve ölmüş olan insanların öbür dünyadaki durumlarını görür. Erlik Bey’i öldürüp kötü insanları orada bırakıp iyi insanlarla yeryüzüne döner. Bu haliyle Kögüdey Mergen’in seferi ölümsüzlük arayışı olarak da değerlendirilebilir.

Destanın sonunda Kögüdey Mergen ve eşi AltınKüskü, halkı gökyüzünden koruyup kollamak için yıldız olup göğe yükselirler. Buradan çeşitli yıldızların menşei de öğrenilebilmektedir. Bu yönüyle de destan kozmogoniktir.

Sonuç olarak Altay bölgesinde yaratılan destanların başından sonuna kadar eski Şamanist Türklerin dünya görüşlerini tam olarak yansıttıklarını söyleyebiliriz.

Dr. Selahaddin BEKKİ

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 3 Sayfa: 569-579


Dipnotlar :
[1] Şükrü Elçin, “Türk Dilinde Destan Kelimesi ve Mefhumu”, Türk Kültürü, S. 63, Ocak 1968, s. 1423.
[2] Dursun Yıldırım, “Türk Kahramanlık Destanları”, Türk Bitiği, Araştırma/İnceleme Yazıları, Akçağ Yay., Ankara 1998, s. 149-158.
[3] İ. V. Puhov, “Altayskiy narodnıy geroiçeskiy epos”, MaadayKara: Altayskiy geroiçeskiy epos, Moskova 1973, s. 22; Bahaeddin Ögel, Türk Kültürü Tarihine Giriş, Kültür Bakanlığı Yay., C. IX, Ankara 1991, s. 65.
[4] S. S. Surazakov, “Biografiya skazitelya A.G. Kalkina”, MaadayKara: Altayskiy geroiçeskiy epos, s. 439-442.
[5] İ. V. Puhov, “Altayskiy narodnıy geroiçeskiy epos”, s. 24.
[6] İ. V. Puhov, “Altayskiy narodnıy geroiçeskiy epos”, s. 24.
[7] Altaylarda topşuur’un menşeine dair şöyle bir efsane anlatılmaktadır: “Eski çağlarda, karşılıklı iki dağda, iki bahadır yaşıyormuş. Bu dağları birbirinden ayıran coşkun bir nehir varmış. Dağlardan biri diğerine göre daha ulu imiş. Uzun bir süre bu iki bahadır dostça yaşamışlar. Ancak aralarında daha ulu (güzel) olan dağa sahip olmak için münakaşa başlamış. İki bahadır bu anlaşmazlığı şöyle çözmeye karar vermişler. Bu karara göre nehrin üzerine birlikte köprü yapacaklar ve bu köprü inşaatı sırasında kim önce bir kadından söz ederse o, güzel dağa sahip olma hakkından mahrum olacaktır. Bir gün bu iki bahadır yakınlarındaki bir çalılıktan müzik eşliğinde bir kadın sesinin geldiğini duymuşlar. Bahadırlardan biri kadın hakkında konuşmamak şartını unutarak ‘o, üy kiji’ (o, kadın!) diye bağırmış. O anda büyük bir gürültüyle yıldırım çakmış ve yer altından uğultulu bir ses gelmiş. Bu gürültünün ardından yer yarılmış ve nehirle birlikte köprü de yerin derinliklerine geçmiş. Bahadırlardan biri dehşet içerisinde sesin geldiği tarafa doğru koşmuş. Ve kaya üzerinde oturan bir kadın görmüş. Kadın elindeki musiki aletini bahadırın gözleri önünde kayaya vurarak parçalayıp ortadan kaybolmuş. Kadının musiki aletini vurduğu kayada onun izi kalmış. Bahadırlar kayanın üzerinde kalan izden faydalanarak topşuur’u yapmışlar. ” MaadayKara: Altayskiy geroiçeskiy epos, s. 26. Bu efsanenin bizden önce yapılan iki çevirisi için bk.: 1İbrahim Dilek, “AltayTürk Kayçılık Geleneği ve Kayçı N. U. Ulagaşev”, Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, S. 5, (Bahar 1998), s. 309361; 2Mehmet Aça, “Kültür Medeniyet Kavramları ve Türk Müzik Aletlerinin Ortaya Çıkışı Hakkında Teşekkül Etmiş Bazı Efsaneler”, Millî Folklor, S. 45, (Bahar 2000), s. 43-52.
[8] Bahaeddin Ögel, Türk Kültürü Tarihine Giriş, s. 65.
[9] İbrahim Dilek, “AltayTürk Kayçılık Geleneği İle Türkiye’deki Âşık Tarzı Şiir Geleneği Arasındaki Benzerlikler”, Sibirya Araştırmaları hzl.: Emine GürsoyNaskali, Simurg Yay., İstanbul 1997, s. 195203. (Anadolu Türk destan anlatım geleneğinde âşık tipinin şiir söylemeye başlaması da kayçıların durumuna benzer. Anadolu’da da, âşıklar rüyada içtikleri bâde sonucu dillerinin çözüldüğünü ve şiir söyleme kabiliyetini kazandıklarını söylerler).
[10] İbrahim Dilek, “AltayTürk Kayçılık Geleneği ile Türkiye’deki Âşık Tarzı Şiir Geleneği Arasındaki Benzerlikler”, s. 195-203.
[11] B. M. Şulgin, “Ob altayskom kae”, MaadayKara: Altayskiy gereoiçeskiy epos, GornoAltaysk 1979, s. 261268; İbrahim Dilek, “AltayTürk Kayçılık Geleneği ve Kayçı N. U. Ulagaşev”, Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, s. 309-361; Metin Ergun, Altay Türkleri’nin Kahramanlık Destanı, Alıp Manaş, Cemre Yay., Konya 1997, s. 23.
[12] İ. V. Puhov, “Altayskiy narodnıy geroiçeskiy epos”, s. 24.
[13] “KanCeeren Attu KanAltın Destanı”, Altay baatırlar, C. X, GornoAltaysk 1980, s. 89.
[14] “İrbisBuuday Destanı”, Altay baatırlar, C. VII, GornoAltaysk 1972, s. 5.
[15] “KanCeeren Attu KanCekpey Destanı”, Altay Baatırlar, C. VII, GornoAltaysk 1972, s. 97.
[16] Metin Ergun, Altay Türklerinin Kahramanlık Destanı, Alıp Manaş, s. 146.
[17] İ. V. Puhov, “Altayskiy narodnıy geroiçeskiy epos”, s. 30.
[18] S. S. Surazakov, “Syujetı nekotorıh skazaniy, shodnıh s ‘MaadayKara’”, MaadayKara: Altayskiy gereoiçeskiy epos, GornoAltaysk, 1979, s. 227-260.
[19] E. M. Meletinskiy, Proishojdenie geroiçeskogo eposa, Moskva, 1963, s. 272-281.
[20] Abdülkadir İnan, “Türk Düğünlerinde Exogamie İzleri”, Makaleler ve İncelemeler, C. I, TTK Yay., Ankara 1968, s. 341-349.
[21] Burul Kıdırbayeva Abdıkerim Muratov, “Alplara Mahsus Evlilik”, akt.: Mehmet Aça, Millî Folklor, S. 37 (Bahar 1998), s. 78-84.
[22] E. M. Meletinskiy, Proishojdenie geroiçeskogo eposa, s. 262.
[23] “AyTolızı Destanı”, Wilhelm Radloff, Türklerin Kökleri Dilleri ve Halk Edebiyatı II, hzl.: Mehmet Hengirmen vd., EKAV Yay., 1. bs., Ankara 1999, s. 201-255.
[24] Gerhard Döerfer, “Die Literatur der Türken Südsibiriens”, Philologia Turcica Fundementa II, Wiesbaden 1964, s. 862-885. Çev.: Aziz Dağ, Türk Dünyası Edebiyatı, hzl.: Halil Açıkgöz, TDAV Yay., İstanbul 1991, s. 109-140.
[25] Adı geçen araştırıcıların görüşleri kısaca şöyledir: S. E. Malov’a göre, Altay destanları zamanla bozulmuş, küçük parçalara bölünerek masal şeklini almışlardır. Aynı görüşü destekleyen N. K. Dmitriev de Altay destanlarını, “parçalara bölünmüş kahramanlık destanlarının kırıntıları” olarak ele alır ve bunları özel bir tür olarak kahramanlık destanlarından masala geçişin örnekleri olarak kabul eder. L. P. Potapov ile A. L. Koptelov, bu görüşleri tenkit ederek söz konusu anlatıları destan olarak kabul ederler. V. M. Jirmunskiy ise bu anlatıları hiçbir zaman kahramanlık destanı olarak kabul etmez. Ona göre bunlar bahadırlık masallarıdır. M. V. Jirmunskiy bu görüşlerini kanıtlamak için destanlarda geçen, ucubelerle savaş, elçilik evlenmesi, olağanüstü doğum ve mitolojik özellikleri ileri sürer. E. M. Meletinskiy de Altay destanlarının diğer dünya uluslarının destanlarıyla işledikleri konular bakımından büyük benzerlikler taşıdığını tespit etmekle birlikte M. V. Jirmunskiy’nin bahadırlık masalı tanımlamasını destekler görünmektedir. (İ. V. Puhov, “Altayskiy narodnıy geroiçeskiy epos”, s. 2729.).
[26] İ. V. Puhov, “Altayskiy narodnıy geroiçeskiy epos”, s. 27-29.
[27] Mehmet Aça, ” ‘Köne Epos’ (Arkaik Destan) Kavramı ve Türk Halk Hikâyelerindeki ‘Aşıklara Mahsus Evlilik’ Konusunun Kaynaklarından ‘Alplara Mahsus Evlilik’ ”, Millî Folklor, S. 47, (Güz 2000), s. 11-22.
[28] Emine GürsoyNaskali, “Destanın Tarifi”, Türk Dili Araştırmaları YıllığıBelleten 1992, TDK Yay., Ankara 1995, s. 17.
[29] Mehmet Aça, ” ‘Köne Epos’ (Arkaik Destan) Kavramı ve Türk Halk Hikâyelerindeki ‘Aşıklara Mahsus Evlilik’ Konusunun Kaynaklarından ‘Alplara Mahsus Evlilik’ ”, s. 11-22.
[30] Şakir İbrayev, Destanın Yapısı: Kazak Destanlarında İnsan, Zaman ve Mekân, akt.: Ali Abbas Çınar, AKM Yay., Ankara 1998, s. 63.
[31] Şakir İbrayev, Destanın Yapısı: Kazak Destanlarında İnsan, Zaman ve Mekân, s. 26.
[32] Romans: olağanüstü olayların yer aldığı aşk ve macera hikâyeleri.
[33] Thomas Greene, “Epik Normlar”, çev.: F. Gülay Mirzaoğlu, Millî Folklor, S. 38, (Yaz 1998), s. 129-136.
[34] İbrahim Dilek, “AltayTürk Kayçılık Geleneği ve Kayçı N. U. Ulagaşev”, s. 309-361.
[35] Gerhard Döerfer, “Die Literatur der Türken Südsibiriens”, s. 109-140.
[36] Metin Ergun, Altay Türklerinin Kahramanlık Destanı, Alıp Manaş, s. 71.
[37] Metin Ergun, Altay Türklerinin Kahramanlık Destanı, Alıp Manaş, s. 72.
[38] Abdülkadir İnan, “Türk Destanlarına Genel Bir Bakış”, Makaleler ve İncelemeler, C. I, TTK Yay., Ankara 1968, s. 220-237.
[39] S. S. Surazakov, Syujetı nekotorıh skazaniy, shodnıh s ‘MaadayKara’”, s. 227260; R. A. Palkina vd., “Sazon Saymoviç Surazakov”, çev.: Mehmet Tezcan, Kardaş Edebiyatlar, S. 15, (Temmuz 1986Ocak, Şubat, Mart 1987), s. 1921; İbrahim Dilek, “AltayTürk Kayçılık Geleneği ve Kayçı N. U. Ulagaşev”, s. 309-361.
[40] Dursun Yıldırım, “Türk Kahramanlık Destanları”, s. 149-158.
[41] Metin Ergun, Altay Türklerinin Kahramanlık Destanı, Alıp Manaş, s. 73.
[42] Dursun Yıldırım, “Türk Kahramanlık Destanları”, s. 149-158.
[43] S. Kaskabasov, “Kazak Türklerinde PeriMasalı Kahramanları”, çev.: Mehmet Tezcan, Kardaş Edebiyatlar, Sayı 10, (Nisan Mayıs Haziran 1985), s. 21-29.
[44] Altay Destanı, Maaday Kara, hzl.: Emine Gürsoy Naskali, YKY Yay., İstanbul 1999, s. 9.
[45] S. S. Surazakov, “Syujetı nekotorıh skazaniy, shodnıh s ‘MaadayKara’”, s. 227-260.
[46] Penah Helilov, Türk Halglarının ve Şergi Slavyanların Edebiyyatı, 3. bs., Maarif Neşriyyatı, Bakü 1994, s. 116-123.
[47] Nezaket Hüseyinova, “‘Ural Batır’, ‘KitabiDede Qorqod’ ve ‘MaadayKara’ Eposlarında Qedim Türk Meişet Tesvirleri”, Millî Folklor, S. 43 (Güz 1999), s. 34-36.
[48] Mireli Seyidof, “Altın Muharib’in Soy Etnik Talihi Hakkında”, akt.: Yavuz Akpınar, Kardaş Edebiyatlar, S. 2, (Nisan Mayıs Haziran 1982), s. 28-38; Sayı 1982/3, s. 3643; Sayı 1982/4, s. 3243; Sayı 1983/5, s. 30-40.
[49] İlhami Durmuş, İskitler (Sakalar), TKAE Yay., Ankara 1993.
[50] Selahaddin Bekki, AltayTürk Destanı MaadayKara (İncelemeMetin), Atatürk Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü (yayımlanmamış doktora tezi) Erzurum 2001, VII+529 s.
[51] Ugo Marazzi, Maday Qara. An Altay Epic. Translation form the Altay, Introduction and Notes, Napoli 1986.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.