Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Almanya’daki Türkler ve Eğitim Problemleri

0 7.260

Prof. Dr. Nevzat Y. AŞIKOĞLU

Bu çalışma F. Almanya’da yaşayan Türk varlığı ile ilgili genel bilgiler, Türklerin Almanya’daki durumu ve problemleri konusunda yapılmış Türkçe ve Almanca araştırmalar ile Bu ülkede yaşayan Türk varlığının eğitim ve din eğitimi problemleri ile ilgili bilgi ve önerileri içermektedir.

1. Almanya’da Yaşayan Türk Nüfusu İle İlgili Genel Bilgiler

Çağımızdaki teknik gelişmelerle birlikte dünyada mevcut ulaşım ve haberleşme imkanları son derece genişlemiştir. Bu durum ülkeleri ve toplumları birbirine yaklaştırmıştır ve her geçen gün biraz daha yaklaştırmaktadır. Özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra hız kazanan teknolojik gelişme ve ilerlemeler, gelişmekte olan ülkelerdeki iş gücünün, bu teknik gelişme ve ilerlemeyi gerçekleştiren ve bunun sonucu olarak da kurdukları endüstri merkezleriyle fabrikalarda çalışacak insan gücüne ihtiyaç duyan ülkelere doğru akmasına neden olmuştur.

Türkiye’nin de başta Federal Almanya’ya olmak üzere yurt dışına işçi gönderen ülkeler arasındadır. 60’lı yıllarda başlayan bu işçi göçü zamanla çok büyük rakamlara ulaşmıştır.

Türkiye’den yurt dışına çalışmak amacıyla yapılan bu göç, işçi alımı yapan ülkelerle imzalanan ikili anlaşmalar yoluyla yürütülmüştür. Türkiye, 1961 yılında Federal Alman Cumhuriyeti ile, l964 yılında Avusturya, Belçika ve Hollanda ile, 1965 yılında Fransa ile ve l967 yılında İsveç ile işçi alımına ilişkin ikili anlaşmalar imzalamıştır. Bu anlaşmalar Türkiye’de göçmen kaydı konusunda İş ve İşçi Bulma Kurumu’nu tek yetkili kılmıştı, ancak nihai seçim, Alman İş Bulma Servisi yetkilileri ve Federal Alman Cumhuriyeti’nden işverenler ya da onların Türkiye’deki temsilcilerince yapılmaktaydı. İkili anlaşmalar, potansiyel göçmenlerin sağlık ve beceri düzeylerinin belgelenmesine, kartlarının çıkartılmasına, ulaştırma düzenlemelerinin yapılmasına ve Türk işçi yurtdışına çıktıktan sonra tek tek Türk işçileri ile yabancı işverenler arasında sözleşmelerin ihlâli ya da iptali durumunda ne yapılacağına ilişkin prosedürlerin ayrıntılarını düzenlemekteydi. Daha sonraki anlaşmalar ayrıca, göçmenlere yurt dışında karşılaştıkları konut, hukuksal ve diğer konularda yardımcı olmak üzere kiliselere, sendikalara ve siyasî partilere bağlı yardım örgütlerinin kurulmasını teşvik etmiştir.[1]

Başlangıçta birkaç ay veya birkaç yıl çalışıp, bir miktar para kazandıktan sonra memleketlerine geri dönmeyi düşünerek yurt dışına çalışmaya giden Türkler, çeşitli sebeplerle bu düşüncelerini gerçekleştirememişler, yıllar boyu bulundukları ülkelerde çalışmaya devam etmişler, sürekli olarak dönmek istediklerini ifade etmelerine rağmen dönememişlerdir.

Yurt dışına ve özellikle Almanya’ya ilk defa Türk işçileri gönderilirken, bu işçilerin belli bir süre çalışıp geri dönecekleri varsayılmıştı. Hatta 30 Ekim l96l tarihli ve l38l/2l2 sayılı “Türkiye-Federal Almanya İşgücü Anlaşması”, Türk işçilerinin en çok iki yıl bu ülkede çalışabileceklerine izin vermekteydi. Başlangıçtaki anlaşmalarda rotasyon sistemi öngörülmüştü. Yani bir işçi en çok iki yıl çalışıp Türkiye’ye dönecek, onunyerine başkası gönderilecekti. Ancak durum beklendiği gibi olmamış, sonuçta işçiler, eş ve çocuklarını da yanlarına almaya başlamışlardır.[2]

İkili iş gücü anlaşmalarının çoğu, Avrupa’da işçi alımının durdurulduğu 1973-1974’ten sonra en azından de facto olarak modifiye edilmiştir. Geçici yabancı işçiler yerleşik göçmenlere dönüşmüşler ve Avrupa hükümetleri, uluslararası örgütlerin ve kendi işçi sendikalarının baskısı altında, yabancı işçilerin çoğunu ulusal sosyal refah mevzuatının tam koruması altına alarak onlara ikamet izni vermiştir. Böylece l970’li yılların ortalarında yabancı işçilerin çoğu işsizlik yardımı ve çocuk ödenekleri de dahil olmak üzere, bulundukları yabancı ülkenin sosyal güvenlik programlarından tam olarak yararlanmaya başlamışlardır.

Kısaca denilebilir ki, Türk vatandaşlarının başta Federal Almanya olmak üzere gittikleri ülkelerde aileleriyle birlikte kalmaya karar vermiş olmaları sonucunda, durum geçici ve kısa süreli bir iş gücü transferi ve ekonomik bir olay olmaktan çıkmış; sosyal ve kültürel pek çok boyutları olan ve birçok problemi doğuran bir olay halini almıştır.

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün yaptırdığı bir araştırmaya göre yıllar itibarıyla Federal Almanya’daki Türk nüfusun gelişimi şu şekilde gösterilebilir:[3]

1968-69         171.016

1970-71         373.000

1973-74         605.000

Aralık 80        1.462.400

Mayıs 84       1.552.328

Nisan88        1.481.369

Çalışma Bakanlığı’nın verilerine göre Türk nüfusun 1990’dan sonraki gelişimi ise şöyle olmuştur:[4]

Aralık 91        1.779.586

Aralık 93        1.918.395

Aralık 95        2.014.311

Aralık 98        2.110.223

1997 yılı itibariyle Almanya’daki vatandaşlarımızın eyaletlere göre dağılımı ise şöyledir:[5]

Baden Württemberg                        358.792 kişi

Bavyera                                             269.402 kişi

Berlin                                                143.352 kişi

Brandenburg                                     2.318 kişi

Bremen                                             33.465 kişi

Hamburg                                           77.839 kişi

Hessen                                              216.718 kişi

Meclenburg Vorpommern              1.396. kişi

Aşağı saksonya                               140.834 kişi

Kuzey Ren-Westfalya                    714.998 kişi

Palatina                                             80.018 kişi

Saarland                                           16.052 kişi

Saksonya                                          3.540 kişi

Saksonya-Anhalt                             2.693 kişi

Schleswig-Holstein                         44.237 kişi

Thüringen                                         1.772 kişi

Çeşitli nedenlerle Alman göstermiştir:[6] vatandaşlığına geçen Türklerin sayısı ise şöyle bir gelişme

1972-1979                2.219 kişi

1980-1989                10.361 kişi

1990                           2.034 kişi

1991                           3.529 kişi

1992                           7.377 kişi

1993                           12.915 kişi

1994                           19.590 kişi

1995                           31.578 kişi

1996                           46.294 kişi

1997                           59.628 kişi

1998                           57.374 kişi

1999                           79.057 kişi

Özellikle son yıllarda Alman vatandaşlığına geçen Türklerin sayısının büyük ölçüde arttığı gözlenmektedir. Bunun çok çeşitli sebepleri vardır. Türklerin de siyasî haklar elde edebilmeleri için son yıllarda Alman vatandaşlığına geçiş teşvik edilmiştir. Bu durum sayınını artmasında önemli bir etkendir.

1979 yılında Federal Almanya‘da yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre bu ülkedeki Türklerin %60‘ı altı yıl, %l8‘i de l0 yıldan fazla bir süredir Federal Almanya‘da olduklarını belirtmişler, araştırmaya katılanların %39‘u sürekli olarak Federal Almanya‘da kalmak istediklerini ifade  etmişlerdir. Bu durum ve Federal Almanya genelinde 700 civarında dini amaçlı cemiyet ve cami derneği bulunduğu göz önüne alındığında, Almanya’nın dini hayatında, genelde Türklerin şahsında kendini gösteren bir Müslümanlığın sürekli yaşanacağı açıkça anlaşılmaktadır. Nitekim sadece Müslüman Türkler, cami olarak kullandıkları binalar için yılda 3 milyon DM kira ödemektedirler.[7]

Federal Alman Cumhuriyeti’ndeki Türk nüfus zaman içinde istikrar kazanınca ve Türklerin bir çoğu uzun süredir burada oturan kişiler olunca, Türkler ile Almanlar arasındaki evliliklerde artış olmuş ve Federal alman Cumhuriyeti’ndeki ikinci ve üçüncü nesillerin kaderi konusunda bir tartışma başlamıştır. Yabancı işçilerin eğitilmesi ve bazı durumlarda da entegrasyonu konusunda Hükûmet çeşitli girişimleri desteklemiş; çeşitli Eyaletler bunlara karşı birbirinden çok farklı politikalar kabul etmiştir. Örneğin eğitim politikaları, entegrasyonu geliştirmek için esas olarak Almanca dilinde eğitime ağırlık veren Batı Berlin modelinden, geri düşüşleri artırmak için göçmen çocuklarına özel sınıflarda esas olarak kendi anadillerinde eğitime ağırlık veren Bavyera modeline kadar çeşitlilik göstermektedir. Bazen öğrencilere Türkçe dilinde eğitim sağlamak ve böylece Türk toplumuna daha yüksek statüde işçiler sağlayabilmek için Türk öğretmenler işe alınmıştır.

Çeşitlilik gösteren bu eğitim politikaları, Türk işçilerinin yurtdışında yerleşmesi konusunda varolan kararsızlığı yansıtmaktadır. Ev sahibi toplumların göçmenlerin yerleşmesini ve geri dönmesini savunma konusunda bölünmüş olduğu ve bizzat göçmenlerin de yurtdışında kalacakları sürenin başlangıçta çoğunun umduğu gibi kısa süreli mi yoksa süresiz mi olacağından emin olmadıkları bir ortamda, yabancı işçilerin ikinci ve üçüncü nesil çocukları, kendilerini, kimi zaman birbiriyle çelişen toplumsal ve ailesel baskılarla örülü bir ağın içinde buldular. Yetişkin kız çocukların entegre olmasını önlemek için Türkiye’ye gönderilmeleri ve diğer Türk çocukların hangi dil ya da kültürün “kendilerininki” olduğu konusunda kararsızlık içine düşmeleri gibi sonuçlar da doğurduğu ileri sürülen çelişen baskıları çözümleme doğrultusunda yoğun tartışmalar olmuştur.[8]

Almanya’daki Türk çocuklarının eğitimi konusunun detaylarına geçmeden önce bu ülkedeki vatandaşlarımızın karşılaştıkları temel problemleri ana başlıklarıyla şu şekilde sıralamak mümkündür:

– İki toplumun inanç ve geleneklerindeki farklılığın doğurduğu uyum güçlüğü

– Dil bilmeme nedeniyle toplumla sağlıklı iletişim kuramamanın doğurduğu zorluklar

– Yetişkinlerin, dini pratikleri yerine getirme konusunda çektiği zorluklar

– Bulunulan ülkenin hukuk ve eğitim sistemini iyi bilmemekten doğan zorluklar

– Çocukların okullardaki eğitim problemleri

– Türk öğretmenlerin eğitim konusundaki yeterlik problemleri

– Din eğitimi konusunda yasal güçlüklerin aşılmasında karşılaşılan güçlükler vb.

2. Almanya’daki Türklerin Durumu ve Problemleri İle İlgili Araştırmalar

A. Türkçe Araştırmalar

– Konuyla ilgili tebliğlerin sunulduğu uluslararası nitelikteki bir toplantı A.Ü. İlahiyat Fakültesi, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı tarafından 1988 yılında ortaklaşa düzenlenen “Din Öğretimi ve Din Hizmetleri Seminere”dir. 8-10 Nisan 1988 tarihleri arasında gerçekleştirilen seminerin Alman bilim adamlarının katılımı ile yapılan ilk oturumu “F. Almanya’da Türk çocuklarının din öğretimi” konusuna ayrılmıştır. Konumuzla ilgili çalışmaları olan Alman bilim adamları, Prof. Dr. Johannes Lahnemann (Nürnberg-Erlangen Üniversitesi), Prof. Dr. Rotraud W. Wielandt (Bamberg Üniversitesi), Kuzey Ren Westfalya’da İslâm Din dersi Öğretim Programı geliştirme çalışmalarının yöneticisi Dr. Klaus Gebauer ve Program geliştirme çalıştırmalarına Türkiye adına bir yıl süre ile katılan Prof. Dr. Orhan Karmış, bu oturumda, sundukları tebliğlerle konuyu çeşitli boyutlarıyla incelemişlerdir. Seminere sunulan bütün bildiriler Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 1991 yılında bir kitap halinde yayınlanmıştır.

– Alan itibariyle direkt olarak din eğitimi ile ilgili olmamakla birlikte konuya yakın bir doktora tezinden söz etmek gerekir. 1981 yılında A.Ü. İlahiyat Fakültesinde Orhan Gizli tarafından hazırlanan doktora tezi, “Dış ülkelerde Çalışan Türk İşçilerinin Karşılaştıkları Dinsel Etkiler Üzerine Psiko-sosyal Bir Araştırma” adını taşımaktadır. Araştırmada ikinci kuşak olarak nitelenen Türk çocuklarının psikolojik sorunları üzerinde durulmuştur.

– 1986 yılında A.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisinin ikinci ayısında yayınlanan ve Mustafa Tavukçuoğlu tarafından tercüme edilen makaleye de işaret etmek yerinde olur. “Federal Almanya’daki Türk Çocuklarının Eğitim Problemleri” adıyla çevrilmiş olan çalışma, Hannover kenti protestan kilisesinin 4.6.1983’te yayınladığı bir bildiridir. Bu bildiride Müslüman çocukların Alman okullarındaki problemleri üzerinde durulmuş, din dersleri de ayrı bir bölüm halinde ele alınmıştır. Bildiride İslâm Hukuk Sisteminden kaynaklanan bazı zorluk ve tereddütlerin giderilmesi durumunda Protestan kilisesinin İslâm Din Derslerine karşı çıkmayacağı belirtilmiştir.

– 1988 yılında A.Ü.İlahiyat Fakültesi Dergisi’nin 30. sayısında yayınlanan Prof. Dr. Beyza Bilgin’in “F. Almanya Cumhuriyetinde Türk Çocuklarına İslâmi Din Dersi Programı Geliştirme Çalışmaları” adlı makalesi araştırmada yararlanılan kaynaklar arasındadır. Bu makalede değişik kesimlerin İslâm din dersleri konusundaki beklentileri ve F. Almanya’daki İslâm din dersleri ile ilgili çeşitli uygulama modelleri üzerinde durulmuştur.

– 1989 yılında yine A.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi’nin 31. sayısında yayınlanan Heinz Klautke’nin “Federal Almanya ve Batı Berlin’de Müslüman Türkler” adlı makalesi de Alman Protestan kilisesinin Almanya’da ki Türk aileleri için İslâm dininin önemini, bu arada da çocuklara verilecek din eğitiminin genel karakterini ortaya koyması bakımından önemlidir. Makale, Alman Protestan Kilisesinin, A.Ü. İlahiyat Fakültesi için hazırladığı bir rapordur.

– Prof. Dr. N. Abadan Unat ve Neşe Kemiksiz tarafından hazırlanan, “Türk Dış Göçü” adıyla A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi tarafından 1986’da yayınlanan yorumlu bibliyografya konuyla ilgili kaynakları içermesi bakımından önemli bir çalışmadır.

– Dr. Cemal Tosun tarafından hazırlanan doktora çalışması Din ve Kimlik adıyla yayınlanmış olup, yurt dışında karşılaşılan eğitim problemleri ile ilgili derinliğine yapılmış bir çalışmadır.

B. Almanca Araştırmalar

Federal Almanya‘daki Türk çocuklarının din eğitimi konusunda Alman araştırıcıların çalışmaları Türkiye‘ye nazaran daha geniş kapsamlı ve sayı olarak da daha fazladır.

Burada öncelikle bir dizi toplantıdan söz etmek gerekir. 1983 yılından beri 3 yılda bir defa Nürnberg‘de uluslararası bir toplantı düzenlenmektedir. Nürnberg-Erlangen Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Din Eğitimi Kürsüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Johannes Lahnemann’ın girişimleriyle gerçekleşen bu toplantılarda yabancıların Almanya‘ya uyum problemleri, eğitim ve din eğitimi problemleri, kültürlerin etkileşimi gibi konular ele alınmakta ve bildiriler sunulmaktadır. Bu toplantılarla ilgili bilgi vermeden önce onlara zemin teşkil eden bir seminerden söz etmek yerinde olur.

– 1981 yılında Nürnberg’de bir toplantı yapılmıştır. Bu toplantının konusu “Alman Okullarındaki Yabancı Öğrenciler” olarak belirlenmiş ve din eğitimi de dahil olmak üzere konu ile ilgili bir çok bildiri sunulmuştur. Bildiriler, Pedagojik Gelişim ve Eğitim Reformu Akademisi tarafından “Auslandische Schüler in Deutschen Schulen” adıyla 1982 yılında Münih’te bastırılmıştır.

– 1983 yılından itibaren Nürnberg toplantıları uluslararası hal almıştır. 1983’teki ilk uluslararası toplantının gündemi “Okulda ve Yüksek Öğrenimde Kültür Karşılaşması” olarak belirlenmiştir. Bu toplantıda din eğitiminin ilgi alanıyla boyutları ve öğretmen yetiştirmede kültür karşılaşması sunulan bildirilerle tartışılmıştır. Bu bildiriler de Prof. Dr. Johannes Lahnemann tarafından yayına hazırlanmış ve Hamburg’da 1983 yılında “Kulturbegegnung in Schule und Studium” adıyla bastırılmıştır.

– 1985 yılındaki ikinci toplantının konusu “Kültür Karşılaşmasında Eğitim-Farklı İnançlardaki İnsanların Bir Arada Yaşamaları İçin Modeller” olarak belirlenmiştir. Bu toplantıda da din eğitiminin boyutları ve ilgi alanı sunulan bildirilerle tartışılmıştır. Bildiriler yine Prof. Dr. Lahnemann tarafından yayına hazırlanmış Hamburg’da 1986 yılında “Erziehung Zur Kulturbegegnung” adıyla bastırılmıştır.

– 1988’de yapılan 3. Nürnberg toplantısının konusu “Dünya Dinleri ve Barış Eğitimi-Toleransa Giden Yol” olarak belirlenmiştir. Bu toplantıda da din eğitiminin çerçeve şartları, hoşgörü ve din eğitimindeki önemi gibi konularda bildiriler sunulmuştur. Yine Prof. Dr. Lahnemann tarafından yayına hazırlanan bildiriler “Weltreligionen und Friedenserziehung-Wege zur Toleranz” adıyla 1989 yılında Hamburg’da bastırılmıştır.

– Nürnberg toplantılarının dördüncüsü 1991 yılında yapılmıştır. Bu toplantıya da din eğitimi, dinler arası ve kültürler arası eğitim konularında çeşitli bildiriler sunulmuştur. “Pedagojik Bir İhtiyaç Olarak Dinlerin Yeniden Uyanışı” “Das Wiedererwachen der Religionen als padagogische Herausforderung” adıyla yapılan bu toplantının bildirileri yayınlanmıştır.

Nürnberg toplantılarının sonuncusu 2000 Eylül’ünde yapılmış olup, bildiriler yayına hazırlanmaktadır.

– Türk çocuklarının din eğitimi alanında Alman araştırıcılar tarafından özellikle son 20 yıl içinde çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bunlardan birisi 1981 yılında yayınlanan “Muslimiche Kinder in der  Deutschen Schule” (Alman Okulunda Müslüman Çocuklar) adlı eserdir. Eserde A.Khaury, W. Wanzura, R.Irkens adlı yazarların makaleleri yer almıştır. Özellikle 3. bölümde R. Irkens ve W.Manzura tarafından Müslüman çocukların Alman Okullarındaki problemleri irdelenmiş, Alman okul sistemi ile Türk okul sistemi karşılaştırılmaya çalışılmıştır.

– 1984 yılında yayınlanan “Begegnung mit Türken-Begegnung mit dem İslâm” adlı eserdeki bir makale araştırma konusuyla yakından ilgilidir. Makale Petra Kappert tarafından yazılmış olup “Grundsatzliche Überlegungen zur Einführung İslâmischen Religionsunterrichts für Türkische Schüler” (Türk Çocuklarına İslâm Din Dersleri Verilmesi konusunda Temel Düşünceler) adını taşımaktadır. Makalede, İslâm Hukuku ile ilgili bazı konularla birlikte, yurtdışı için hazırlanan din dersi programı ile ilgili değerlendirmeler yer almıştır.

– H.P. Füssel ve T. Nagel tarafından kaleme alınan bir makale 1985 yılında “İslâmischer Religionsunterricht und Grundgesetz” (Anayasa ve İslâm Din Dersleri) adıyla “Europaische Grundrechte Zeitschrift” adlı dergide yayınlanmıştır. Makalede İslâm hukukundaki bazı konularla F. Alman Anayasası Mukayese edilmiştir. Araştırmada bu çalışmadan da yararlanılmıştır.

– 1985 yılında yayınlanan ve A. Khoury tarafından kaleme alınan “Islâmische Minderheiten in der Diaspora” adlı eserde konuyla ilgili üç makale yer almaktadır. M. Salim Abdullah tarafından yazılan —islâmischer Religionsunterricht in der Bundesrepublik Deutschland” (F. Almanya’da İslâm Din Dersleri) adlı makalede değişik kesimlerin din dersleri konusundaki görüşleri ele alınmış ve eyaletler arasındaki farklı anlayışlara yer verilmiştir. Hans Krolmann tarafından yazılan İslâmischer Religionsunterricht in der Bundesrepublik Deutschland” (F. Almanya’da İslâm Din Dersleri) adlı makalede ve Josef Hertinger’in yazdığı —Die Religiöse Erziehung Muslimicher Kinder in Hessischen Schulen Heute” (Bugünkü Hessen okullarında Müslüman Çocukların Din Eğitimi) adlı makalede Hessen eyaletindeki İslâm din Dersleri uygulaması anlatılmıştır.

– 1986 yılında yayınlanan “İslâmunterricht an Deutschen Schulen” (Alman Okullarında İslâm din dersleri) adlı eser Ulrich O. Sievering tarafından yayına hazırlanmıştır. Eserde çeşitli araştırıcıların İslâm Din Dersleri ile ilgili hukukî ve politik değerlendirmeleri, Kiliselerin bakış açısı Alman ve Türk toplumunun din derslerinden beklentileri açıklanmaya çalışılmıştır.

– Kuzey Ren Westfalya eyaleti, Okul ve Meslek İçi Eğitim Enstitüsünce hazırlanan üç çalışma araştırmamıza kaynaklık oluşturan önemli eserlerdir.

Birincisi ilgili Enstitü tarafından İlkokul 1-4. sınıflar için hazırlanan 24 ünitelik İslâm Din Dersleri Öğretim Programı’dır. Enstitüce “Religiöse Unterweisung für Schüler İslâmischen Glaubens” (Müslüman Çocuklara Dini Eğitim) adıyla 1986 da yayınlanmıştır. Türkçe ve Almanca olarak iki dilde hazırlanan programla ilgili olarak s.80’de geniş bilgi verilmiştir.

– Adı geçen Enstitü tarafından hazırlanan ikinci çalışma “Rechtliche Regelungen zur Religiösen Unterweisung für Schüler İslâmischen Glaubens” (Müslüman Çocukların Din Eğitimi konusunda Hukukî Düzenlemeler) adını taşımaktadır. Çalışmada, uluslararası anlaşmalarda ve Alman yasalarında din eğitimi ve İslâm din dersleri ile ilgili düzenlemeler bir araya toplanmıştır. Bu çalışma 1987 yılında yayınlanmıştır.

– Okul ve Meslek İçi Eğitim Enstitüsü tarafından yayınlanan üçüncü çalışma “Rahmenbedingungen und Materialien zur Religiösen Unterweisung für Schüler İslâmicshen Glaubens” (Müslüman Çocukların Dinî Eğitimi konusunda Çerçeve Şartlar ve Materyaller) adını taşımaktadır ve 1987 yılında yayınlanmıştır. Bu çalışmada, İslâm dini ve dinî eğitimi konularında yayınlanmış, 1158 eser hakkında kısa bilgiler verilmiştir. Çalışmanın giriş kısmında ise bilim adamlarınca kaleme alınmış olan İslam din eğitimi ile ilgili makaleler yer almıştır.

– 1988 yılında Oldenburg Üniversitesi‘nde bir mezuniyet çalışması yapılmıştır. Anna Barbara Siegele tarafından hazırlanan Çalışma “Die Problematik der Einführung eines İslâmischen Religions unterrichts an deutschen Schulen, dargestellt anhand von zwei Unterrichtsansatzen” (Alman Okullarında İslâm Din Dersi Verilmesi Problemi-İki Ünite Örneği) adını taşımaktadır. Çalışmada Hamburg ve Kuzey Ren Westfalya‘da hazırlanan iki ünite çeşitli yönleriyle incelenmiş ve karşılaştırma yapılmıştır.

– Bavyera eyaletindeki İslâm din eğitimi konusunda bilgiler içeren bir makale Gerhard Mahler tarafından yazılmış olup “Religiöse Unterweisung für Türkische Schüler İslâmischen Glaubens in Bayern” (Bavyera’daki Müslüman Türk Çocuklarının Dinî Eğitimi) adıyla “Zeitschrift für Padogagik” adlı dergide 1989 yılında yayınlanmıştır.

– Klaus Gebauer tarafından “İslâmischer Religionsuntericht-ein Beitrag zur Verstandigung” (İslâm Dini Dersleri-Karşılıklı anlayışa bir katkı) adıyla “Bericht 99” adlı kitapta bir makale yayınlanmıştır. Makalede İslâm Din Eğitimi konusunda karşılaşılan çeşitli zorluklardan söz edilmektedir.

– Prof. Dr. Kerim Yavuz Tarafından Kuzey Ren Wesfalya’daki İslâm din dersi programı geliştirilen Enstitüde verilen bir konferans da bu araştırmayla ilgili bir çalışmadır. Çalışma Atatürk Ü. İlâhiyat Fakültesi Dergisinin 8. Sayısında “Allgemeine Überlegungen und Vorschlage zur religiösen Unterweisung für Schüler İslâmischen Glaubens “adıyla yayınlanmıştır.

3. F. Almanya’daki Türklerin Eğitim ve Din eğitimi Problemleri

F. Almanya’da yaklaşık olarak 500.000 civarında Türk çocuğu yaşamaktadır.[9] Bunların büyük çoğunluğu okula gitmektedirler. Bazı bölgelerde öğrencilerin yaklaşık %30’unu Türk çocuklarının oluşturacağı daha 1980’li yıllarda tahmin edilmiştir.[10] Bu gün bu rakamların çok aşıldığı yerler vardır.

Anlaşılan odur ki, Özellikle Almanya’daki Türk vatandaşlarının kimliklerini kaybetmeden varlıklarını devam ettirebilmeleri sistemli bir eğitim ve din eğitimi programı ile mümkündür. Bunun için de konunun çeşitli boyutlarıyla derinliğine ele alınması gerekmektedir.

Yabancı bir toplum ve kültür çevresinde azınlık olarak yaşayan Türk çocuklarına kendi dinî ve millî kimliklerini kazandırmak için, onlara verilecek eğitim içinde, Türk kültürünün temel unsurlarından olan ve bu kültürü şekillendiren İslâm dininin de eğitimini vermek ve örnek alacakları Türk ve İslâm büyüklerini tanıtmak gereği açıktır. Çünkü çocukların kendi kültürlerini tam kazanarak kültürel kimliklerini oluşturmaları ancak bu sayede mümkün olacak, aksi halde asimilasyonla karşı karşıya kalacaklardır.

Almanya‘daki Türklerin Din eğitimi problemine genel olarak bakıldığında üç önemli boyut dikkat çekmektedir. Pek çok kişi tarafından çeşitli şekillerde dile getirilen ama bir türlü her iki tarafın da kabul edebileceği bir çözüm bulunamayan din eğitimi problemine kapsamlı ve kabul edilebilir çözümler önerebilmek için, bu üç temel boyutun çok iyi analiz edilmesi kaçınılmaz görünmektedir. Bunlar:

  1. Din Eğitimi ile ilgili yasal durumun açıklığa kavuşturulması,
  2. İhtiyaca uygun öğretim programı ve ders kitabı hazırlanması,
  3. Programı uygulayacak din dersi branş öğretmenlerinin yetiştirilmesi,

şeklinde ifade edilebilir. Bu noktaları şöyle açıklayabiliriz:

A. Din Eğitimi İle İlgili Yasal Durum

Almanya‘da İslâm din dersleri konusundaki farklı uygulama ve anlayışları doğru yorumlayabilmek için öncelikle uluslar arası anlaşmalarda ve Alman yasalarında din eğitiminden ve din derslerinden nasıl söz edildiğini ve din dersinin yasal statüsü ile ilgili bağlayıcı hükümlerin neler olduğunu bilmek gerekmektedir.

Uluslar arası Anlaşmalarda Din Eğitimi ve Din Özgürlüğü: Öncelikle İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi‘nde, diğer uluslar arası sözleşmelerde, ve Avrupa Konseyi‘nin aldığı kararlarda, insanların din ve vicdan özgürlüğüne sahip olduklarına ve kendi dini anlayışlarına uygun yaşamalarının ve ibadet etmelerinin engellenemeyeceğine işaret edilmiştir.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi‘nin 18. maddesinde ve 3 Eylül 1953 tarihinden itibaren “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi” olarak yürürlük kazanan sözleşmenin 9. maddesinde Din Özgürlüğü ile Dinin Öğretim Konusu Yapılması Hakkı garanti altına alınmıştır. Diğer pek çok ülke yanında hem Türkiye hem de Almanya tarafından imzalanan ve Almanya Parlamentosu‘nda 7.8.1952 tarihinde onaylanan bu sözleşmenin ilgili maddesinde konu şöyle açıklanmıştır:

“Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğü vardır. Bu hak, din ya da inancı değiştirme özgürlüğünü, din ya da inancını tek başına ya da topluca, açık veya özel olarak öğretme, uygulama, tören ve ibadet yoluyla açıklama özgürlüğünü içerir.”[11]

20 Mart 1952 tarihinde Paris‘te, bu sözleşmeye ek bir protokol imzalanmıştır. Alman Parlamentosu‘nda 20 Ekim 1956 tarihinde onaylanan[12] bu protokol ile de genel eğitim yanında, ana- babaların çocuklarıyla ilgili din eğitimi ve öğretimi hakkı garanti altına almıştır. Ek protokolün 2. maddesi şöyledir:

“Hiç kimsenin öğretim hakkı engellenemez., devlet, eğitim ve öğretim alanında üstlendiği görevleri yerine getirirken ana-babaların kendi dini ve felsefi inançlarına uygun bir eğitim ve öğretim sağlama hakkına saygı gösterir.”

Avrupa Topluluğu da 25 Temmuz 1977 tarihinde göçmen işçi çocuklarının eğitimi ile ilgili bazı kararlar almıştır. Bu kararların birisinde yabancı çocukların kendi ülkelerine döndüklerinde o ülkeye tekrar uyumlarını kolaylaştırmak için kendi kültürlerinin tanıtılması ve ana dillerinin öğretilmesi istenmiştir.[13]

Almanya‘nın da imzalayarak kabul ettiği bu ve benzeri uluslar arası anlaşmalara göre bu ülkede bulunan yabancılara dinî kanaatlerini açıklama ve ibadetlerini yapabilme özgürlüğü yanında dinî inançlarını öğretim konusu yapma hak ve özgürlüğü de tanınmıştır.

Federal Almanya ve Türkiye‘nin de imzaladığı bu anlaşmalarda sosyo-kültürel ihtiyaçlar, din özgürlüğü ve din öğretimi garanti altına alınmış olmasına rağmen ilk dönemde yapılan ikili iş gücü anlaşmalarında bunların pek göz önüne alınmamış olduğu görülür.

Türkiye‘den Almanya‘ya işçi gönderilmeye başlandığında yani 30 Ekim 1961 tarihinde bir işgücü anlaşması yapılmıştır. Ancak bu anlaşmada daha çok maddî çalışma şartları ile ilgili hükümler yer almış, buna karşılık Türk işçilerinin manevî (dini ve sosyo-kültürel) ihtiyaçlarının nasıl karşılanacağı ile ilgili bir madde yer almamıştır.[14]

Bu anlaşmanın aksayan yönlerinin düzeltilmesi için 20 Mayıs 1964 tarihinde yapılan protokolde de yine Türk işçilerinin dini ve sosyo-kültürel ihtiyaçlarını gidermeye yönelik bir tedbir öngörülmemiştir.

Almanya Anayasası ve Din Dersleri: İslâm din derslerinin Almanya’daki durumunu doğru olarak belirleyebilmek için, öncelikle Almanya Anayasası‘nın din dersi hakkındaki hükümlerini bilmek gerekmektedir. Çünkü uygulamalar, hazırlanan eyalet anayasaları ve okul kanunları Federal Anayasaya dayandırılmaktadır. Almanya Anayasası’nın (Grundgesetz für die Bundesrepublik Deutschland) 3., 4. ve 7. maddelerinde din dersleri ile ilgili aşağıdaki hükümler yer almaktadır.

3. Madde: “Hiç kimse cinsiyetinden, soyundan, ırkından, dilinden, memleketinden ve doğum yerinden, inancından, dinî ya da politik görüşlerinden dolayı haksızlığa uğratılamaz veya imtiyaz sahibi olamaz.”

4. Madde: “İnanç hürriyeti, dinî ve dünyevî fikir hürriyeti dokunulmazlığa sahiptir. Başkalarını rahatsız etmeyen dinî ibadeti yapmak serbesttir.”

5. Madde: “Veliler çocuklarının din derslerine katılmasını belirleme hakkına sahiptirler. Din dersi, mezhepler üstü okullar hariç, kamu okullarında düzenli bir derstir. Devletin denetim hakkı saklı olmak kaydı ile din dersi, dinî cemaatlerin prensipleriyle mutabık bir biçimde verilir. Hiçbir öğretmen kendi iradesi dışında din dersi vermekle yükümlü tutulamaz.”

Almanya Anayasası’nın sayılan bu maddelerinden anlaşılacağı gibi din dersi, okullardaki düzenli dersler arasında yer almaktadır. F. Anayasa’nın getirdiği bu hükümler yabancı işçi çocuklarının yani diğer dinlerin mensuplarının eğitimi için de geçerlidir. Nitekim bu durum, Alman ilgililer tarafından da kabul edilmektedir. Uzun yıllar Alman Hükûmeti Yabancılar Sorumlusu olarak görev yapan Liselotte Funcke, Federal Anayasa‘da sözü edilen din dersinin sadece Hıristiyan din dersi olmadığını söyler. Funcke, F. Anayasa’daki hükmün genel olduğunu ve İslâm dinini de kapsadığını belirterek, çocuklarına okulda din eğitimi verildiği konusunda Türk velilere güven vermek gerektiğine işaret etmiştir.[15]

Müslüman Çoğunluğu Temsil Eden Kurum (Muhatap) Problemi: Almanya Anayasası’nda din eğitimi bu şekilde garanti altına alınmış olmakla birlikte, İslâm din dersleri uygulamasında bazı aksaklıklar ve eyaletler arasında farklılıklar ortaya çıkmıştır.

Bu konuda İslam dininin temsilcisinin yani çoğunluğu temsil eden ve İslâm din dersinin program ve amaçlarını belirleyecek olan dinî bir cemaat (muhatabın) kim olacağı tartışma konusu olmuştur.

Federal Almanya Anayasası’nın 7. maddesinde yer alan “Din dersinin dinî cemaatlerin prensipleriyle mutabık (uygun) biçimde verileceği” hükmü, bu güne kadar İslâm din derslerinin okullarda düzenli bir ders olarak yer almasını engellemiştir. Çünkü, yukarıda sözü edilen maddeden de anlaşılacağı üzere F. Anayasa’da din dersinin program ve amaçlarını dinî cemaatin belirlemesi öngörülmüştür. Hıristiyan din dersleri için Kiliseler (Katolik ve Protestan Kiliseleri) bunu yapmaktadırlar. Ancak İslâm din dersleri için durum farklıdır. İslâm dininde Kilise benzeri bir kuruluş yoktur. Müslümanlar, özellikle de yabancı ülkelerde yaşayanlar dinî faaliyetlerini daha iyi yürütebilmek için çeşitli dernekler ve kurumlar oluşturmuşlardır. Bunların sayıları oldukça kabarıktır. Almanya’da Müslümanlar tarafından bir çok dini teşkilât kurulmuştur. Bunların her biri Federal Anayasa’daki yetkiyi elde etmek amacıyla İslâm din derslerinin program ve amaçlarını belirleme konusunda kendisinin söz sahibi olduğunu ileri sürmektedir. Ancak hiç biri Müslümanların çoğunluğunu temsil edememektedir. Bu nedenle din derslerinin içeriğini ve amaçlarını belirlemede herhangi birisinin muhatap kabul edilmesi diğerlerinin itirazlarına sebep olmaktadır. Durumun yıllardır bu şekilde sürüp gitmesi, İslâm din derslerinin bir türlü okullarda düzenli bir ders olarak verilmemesi sonucunu doğurmuştur.

Yukarıda anlatılan zorluk, Alman ilgililer tarafından da dile getirilmektedir. İslâm din dersi, kendi başına bir branş olarak okullarda yer alamayınca, ancak program dışı ve isteğe bağlı olan Ana dili tamamlama dersleri içerisinde kısmen verilebilmektedir.

İslâm din dersi anlatılan nedenle bağımsız bir branş olarak okutulmadığından, özellikle Alman ilgililer tarafından Din Dersi (Religionsunterricht) yerine Din Eğitimi (Religiöse Unterweisung) ifadesi kullanılmaktadır.[16]

Ancak son yıllarda değişik eyaletlerde farklı uygulamalar gözlenmektedir. İslâm din dersleri ile ilgili girişimlerden bazıları kısaca şöyle özetlenebilir:

Berlin Eyaleti’nde “İslâm Federasyonu” isimli bir dernek, din derslerini Almanca olarak vermeyi üstlenmiş ve bu konuda en üst mahkemeden karar aldırmıştır.

Hamburg Eyaleti’nde “Hamburg Modeli” adı ile bir din dersi denemesi başlatılmıştır. Bu derste, hangi dinden olursa olsun, öğrenciler aynı sınıfta toplanmakta ve bir Alman öğretmen tarafından Almanca olarak din öğretimine tabi tutulmaktadır.

Kuzey Ren Westfalya Eyaleti‘nde kırka yakın okulda Almanca din öğretimi denemeleri yapılmaktadır.

Bavyera Eyaleti’nde de benzer bir uygulama başlatılmıştır. Konu Eyalet Parlamentosunda tartışılmıştır. Bu Eyaletteki Çeşitli dernekler bir “İslâm Din Dersi Çalışma Grubu” oluşturmuştur. Bu grup, İslam din dersinin Almanca verilmesi için kamuoyu oluşturmaya çalışmaktadır.

Bütün bu denemelere gerekçe olarak;

  1. Türk Çocuklarının anadillerini yeterince bilmedikleri,
  2. Almanya’da, Türk çocukları yanında, değişik Müslüman milletlere mensup çocukların da bulunduğu,
  3. Bütün Müslüman çocukları kuşatacak ortak dilin Almanca olduğu,
  4. Alman makamları tarafından dile getirilen ve Federal Anayasada ifadesini bulan Devletin denetim ve gözetim hakkının da ancak Almanca verilecek bir İslâm din dersinde söz konusu olabileceği, gibi hususlar gösterilmektedir.

Oysa, Almanya’da yaşayan Türk nüfusunun çoğunluğu bu dersi bir kimlik koruma ve geliştirme aracı olarak görmekte ve Türkçe verilmesini savunmaktadır. Bu sesin bilimsel araştırma yöntem ve teknikleri ile tespit edilmesi ve bilimsel yorumlarla ortaya konulması, Türkçe din dersi tezinin savunulmasında önemli katkı sağlayacaktır. Ayrıca orada bulunan vatandaşlarımızın da aydınlatılmaya ihtiyaçları vardır.

B. İhtiyaca Uygun Öğretim Programı ve Ders Kitabı Hazırlanması

Öğretimi başarıya götürecek önemli unsurlardan birisi de ihtiyaca cevap verebilecek nitelikte öğretim programı ve bu programa uygun hazırlanmış ders kitaplarının olmasıdır. Eğitim ve öğretimi ile meşgul olunan hedef kitlenin ihtiyaçlarına cevap veremeyen bir öğretim programı ile başarılı bir öğretim yapılamaz.

Almanya’da bulunan Türk çocuklarının din eğitimi konusunda hazırlanacak bir öğretim programı ve buna uygun olarak yazılacak ders kitapları öncelikle bu ülkedeki sosyal şartları ve ihtiyaçları dikkate almak durumundadır. Almanya’daki Türk çocuklarına verilecek din eğitiminde esas olacak öğretim programı İslâm dininin temel bilgilerini içermenin yanında farklı bir dini ve kültürel çevrede yaşayan çocukların içinde yaşadıkları bu çevreye uyum sağlamalarına yardımcı olacak bazı bilgileri de içermesi beklenir. Bu nedenle mesela Hıristiyanlıkla ilgili bilgiler yanında İslam dininin farklı inançlara bakışını yansıtacak unsurlar da programda yer almalıdır.

Din dersinin içeriği ve özellikle öğretim dili ile ilgili olarak Almanya’daki vatandaşlarımız ve ilgili diğer kesimlerin beklentileri farklılık göstermektedir. Bazı vatandaşlarımız din dersinin Türkçe verilmesini isterken bazıları çeşitli gerekçelerle Almanca verilmesini savunmaktadırlar. Bu tartışmaya Türk ve Alman resmi makamları da katılmaktadır. Bu konunun aydınlanabilmesi için beklentilerin ve taleplerin bilimsel yöntemlerle araştırılması zorunludur. Bu nedenle burada daha fazla detaya girilmemiştir.

Öğretim Programı ve ders kitabı konusunda sunulabilecek öneri: Almanya’daki Türk çocuklarının İslâm dini konusunda bilgilenmeleri yanında, onlara içinde yaşadıkları toplumun inançlarını tanıtıcı, ve kimliklerini kaybetmeden topluma uyumlarını kolaylaştırıcı nitelikte Türkçe ve Almanca olarak iki dilli öğretim programı ve ders kitapları hazırlanmasıdır.

C. Programı Uygulayacak Din Dersi Branş Öğretmenlerinin Yetiştirilmesi

Avrupa’da yaşayan Türklerin içinde bulundukları sosyal şartları dikkate alan ciddîyetle hazırlanmış öğretim programına ihtiyaç olduğu kadar, Dış ülkenin şartlarını bilen ve kendini ona hazırlamış olan öğretmenlere de şiddetle ihtiyaç vardır. Çünkü Alman tarafının hararetle savunduğu Din dersinin Almanca verilmesi talebi otomatik olarak bu dersin Alman öğretmenler tarafından verilmesi durumunu ortaya çıkarmaktadır. Şu ana kadar Türkiye’den öğretmen gönderme uygulaması Almanya’nın tüm eyaletlerinde kabul görmemiş, son yıllarda gönderilen Türk öğretmenlerin sayıları da eyaletler tarafından bilinçli olarak azaltılmıştır. Bu nedenle Türk tarafının Almanya başta olmak üzere dış ülkelerdeki vatandaşlarımız için öğretmen yetiştirmeyi de ciddî olarak düşünmesi ve bazı tedbirleri alması kaçınılmaz görünmektedir.

Öğretimde başarıyı etkileyen faktörlerden bir başkası da öğretmendir. Her branşın öğretiminde o alanda yetişmiş öğretmenler daha başarılıdırlar. Almanya’da görev yapacak özellikle de din dersi verecek öğretmenlerin özel olarak seçilmesi veya yetiştirilmesi bu alanda başarıyı doğrudan etkileyen bir unsurdur. Şu ana kadar yurt dışına Türkiye’den gönderilen öğretmenler arasında Din dersi branş öğretmenleri hemen hemen hiç yok gibidir. Oysa Türk kültürünü kazandırmakla görevli bu öğretmenler din dersi vermekle de yükümlüdürler. Belki ilk sınıflar için sınıf öğretmenlerinin din derslerini verebilecekleri düşünülmüştür, ancak 7. ve daha yukarı sınıflarda branş öğretmenleri dışındaki öğretmenlerin, öğrencilerin din ile ilgili felsefi boyut kazanan sorularını cevaplamakta yeterli olacakları şüphelidir. Nitekim araştırmalar branş dışındaki öğretmenlerin kendi bilgilerini (mesela, Hıristiyanlık konusunda) yetersiz gördüklerini ortaya koymuştur.[17]

Milli Eğitim Bakanlığı’mız tarafından gönderilen ve Almanya’da görev yapan öğretmenlerimiz konusunda Alman makamlarının da Alman eğitim sistemine yeterince adapte olamadıkları, dil bilmedikleri ve bu nedenle çevreleri ve okul yönetimi ile sağlıklı diyalog kuramadıkları, gibi eleştirileri vardır.

Bütün bu açıklanan hususlar ışığında din dersi branş öğretmenleri temini ve yetiştirilmesi için kısa, orta ve uzun vadeli olmak üzere şu üç aşamalı öneri geliştirilebilir:

Kısa vadeli olarak; Almanca bilen, Alman eğitim sistemi, Almanya’nın sosyal, kültürel, ve dinî yapısı, ile karşılaşılabilecek muhtemel zorluklar vb. konularda kurslarla ciddî olarak eğitilmiş öğretmenlerin gönderilmesi Orta vadeli olarak; İlahiyat Fakültesi mezunlarından Almanca bilenlerin yoğunlaştırılmış hizmet içi eğitimden geçirilerek eğitilmesi ve özellikle 1.-6.sınıflara öğretmen olarak gönderilmesi

Uzun vadeli olarak ise, Bazı İlahiyat fakültelerinin programı dil ve dersler açısından Almanya şartlarına uygun bir şekilde zenginleştirilerek Almanya‘dan davet edilecek öğretim üyelerinin de katkılarıyla Almanya‘da yaşayan Türk çocuklarının veya Türkiye‘de yaşayan istekli ve başarılı gençlerin öğretmen olarak eğitilmesi

Uzun vadeli teklifle ilgili olarak şöyle bir program çatısı düşünülebilir:

Tabloda sözü edilen alanların çeşitli alt bilim dallarına açılımları düşünülebilir. Burada sadece genel başlıklar verilmiştir.

Prof. Dr. Nevzat Y. AŞIKOĞLU

Celâl Bayar Üniversitesi İlahiyat Fakültesi /Türkiye  

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 20 Sayfa: 830-838


Dipnotlar :
[1] Philip L. Martin, Bitmeyen Öykü: Batı Avrupa’ya Türk İşçi Göçü-Özellikle Federal Alman Cumhuriyetine-, İLO Ankara Uluslar arası Çalışma Bürosu, 1991, s. 35.
[2] Nevzat Yaşar AŞIKOĞLU, Almanya’da Temel eğitimdeki Türk Çocuklarının Din eğitimi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayını, Ankara 1993, s. 2-3.
[3] Philip L. Martin, a.g.e., s. 32-33.
[4] Bkz.: T. C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Dış İlişkiler ve Yurt Dışı İşçi Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 1996 Yılı Raporu, Ankara 1997, s. 3-9; ve 1999 Yılı Raporu, Ankara 2000, s. 3, 9.
[5] T. C. çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, 1999 Yılı Raporu., s. 10.
[6] T. C. çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, a.g.e., s. 11.
[7] Muhammed Salim Abdullah, Geschichte des İstâm in Deutschland, Verlag Styria Graz 1981, s. 78.
[8] Philip L. Martin, a.g.e., s. 36 vd.
[9] T. C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, a.g.e., s. 18.
[10] Johannes Laehnemann, Kulturbegegnung in Schule und Studium, e. b. v. Rissen Hamburg, 1983 s. 7.
[11] “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi” 3 Eylül 1953; Muzaffer Sencer, İnsan Hakları Ana Kuruluşlar ve Belgeler, TODAİE Yay., Ankara 1986, s. 175; Landesinstut für Schule und Weiterbildung, Rechtliche Regelungen für Schüler İslâmischen Glaubens, Soester Verlagskontor Soest 1987, s. 10.
[12] Landesinstitut, 1987, a.g.e., s. 11.
[13] Landesinstitut, 1987, a.g.e., s. 20-21.
[14] Türkiye-Federal Almanya İşgücü Anlaşması, Bad Godesberg 30 Ekim 1961, T. C. Dışişleri Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal İşler Genel Müdürlüğü, Yurtdışı Göç Hareketleri ve Vatandaş Sorunları, (içinde) Ankara, Trz., s. 137.
[15] Lisellotte FUNCKE, “Die zweite AuslÎndergeneration: Soziale und Politische Aspekte”, Integration der Kinder AuslÎndischer Arbeitnehmer? Probleme und Antworten auf eine Herausforderung, (hg) von G. V. Lojewski Forum Berlin, Hans Martin Stiftung, Köln 1982, s. 45.
[16] Klaus GEBAUER, “Müslüman Öğrencilerin Alman Okullarındaki Dinî Eğitimi”, Din Öğretimi ve Din Hizmetleri Semineri 8-10 Nisan 1988, D. İ. B., Yay., Ankara 1991, s. 78.
[17] Nevzat Y. AŞIKOĞLU, Almanya’da Temel Eğitimdeki Türk çocuklarının Din Eğitimi, TDV. Yay. Ankara 1993, s. 119, 120, 214.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.