Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Alaş

0 15.920

Hüseyin Nihâl ATSIZ

Kazak Türkleri’nden Hasan Oraltay’ın “Alaş” adındaki 200 sayfalık kitabı Türk tarihinden birkaç sayfanın hikâyesidir. Hemen hemen aynı ağzı konuşup komşu olan Kazaklar’la Kırgızlar’ın, daha eski zamanlarda Kazak ve Kırgızlar’la birlikte Özbek ve Nogaylar’ın savaşı uranı (parolası) olan “Alaş” kelimesinin nereden geldiği, ne demek olduğu hakkında bugün ancak faraziyeler mevcut olup mânâsı kesin olarak belli değilse de bugünkü kullanışı ile Kazak ve Kırgızlar’ı ortaklaşa anlatan bir kelime olduğu söylenebilir. Türkler arasında millî şuur uyandıkça geçmiş yüzyıllara doğru yönelmek temayülleri de artmış ve Türk toplulukları kendilerini daha birleştirici adlarla anmak lüzumunu duymuşlardır. Doğu Türkistan Türkleri’nin artık unutulmuş olan “Uygur” adını benimseyerek “Kaşgarlı”, “Yarkentli” vesaire gibi parçalara bölünmekten kurtulmak isteyişleri gibi Kazaklar da Batı Türkistan’ın bütün kuzey bölgelerini birleştirecek “Alaş”ı devlet adı diye almakla aynı millî şuura daha önce ermişlerdir.

Birinci Cihan Savaşı sonunda Rusya yenilip yıkılırken Çarlık içindeki milletler bağımsızlık davasına koşmuşlar ve önceden hazırlıklı olan Polonyalılar, Finler, Estonlar, Letonlar ve Litvanlar millî devletlerini kurabilmişlerdir. Bu hengâmede Türkler de aynı bağımsızlık davasına kalkmışlarsa da başarıları geçici olmuş, ayrı ayrı kurulan devletleri kısa bir süre sonra Bolşevikler tarafından istilâ edilmiştir. Öteki milletler başarıya kavuştuğu halde Türkler’in aynı sonucu alamayışlarının iki sebebi vardır: Birinci sebep, Türkler’in öteki milletler çapında hazırlıklı olmayışları, ikincisi de pek geniş bir bölgeye yayılmış olup millet adından çok özel topluluk adıyla (Kazak, Özbek, Başkurt, Kırgız, Tatar, Azeri.. vesaire) yaşamaya alışık bulunmasıdır.

Hazırlıklı olmayışları aydın tabakanın sayıca azlığından ve iktisadî gerilikten doğuyordu. Böyle olduğu halde Kazak aydınları yetersiz hazırlıklarıyla devlet kurmak teşebbüsünden geri kalmamışlar ve “Alaş Orda” adıyla millî devletlerini kurmuşlardır. “Orda” kelimesi Türkiye Türkleri’ndeki “ordu”nun karşılığıdır. “Ordu” ilkönce Orkun yazıtlarında görülen bir kelime olup bugünkü gibi asker bütünü değil, devlet merkezi veya askeri karargâh anlamında kullanılmıştır. Cengiz devleti zamanında ise yine “karargâh” “devlet karargâhı ve daha sonra “devlet” mânasında ve “orda” şeklinde kullanılmış, büyük kağanlığın Kuzey-Batı bölümü “Altın Orda” adını almış, bunun Doğu ve Batı’daki iki bölümü de “Gök Orda” ve “Ak Orda” diye adlandırılmıştır.

Alaş Orda adı aynı geleneğe göre verilmiş bir addır. Hepsi de Kazak aydını olan kurucuları ülkücü Türkler olup yalnız Kazaklar’ı değil, bütün Türkleri tek millet diye düşünen akıl ve şuur sahibi kimselerdi. Hasan Oraltay bu eserinde Alaş Orda’nın ileri gelenlerini, bulabildiği bilgi oranında tanıtmakta, Alaş Orda’nın talihsiz tarihini kısaca vermekte, Alaş Ordacılar’ın Doğu Türkistan’a geçmiş olanları hakkında da özlü bilgi sunmaktadır.

Türkçü Kazak şairi Cumabayoğlu Mağcan (1894-1938)’in biyografisine haklı olarak fazla yer verilmiştir. Şiirleri arasında “Türkistan” başlıklısı tam bir Türkçü eser olduğu gibi “Alısdağı Bavırıma” (=Uzaktaki Kardeşime) başlıklısı da Kurtuluş Savaşındaki Türkçü eser olduğu gibi “Alısdağı Bavırıma” (=Uzak) dır. “Türkistan” şiirinin son dört mısrası, Türkiye Türkçe’siyle şöyle demektedir:

“Turan’da Türk ateşe benzeyerek gezip tozmuştur.
Türk’ten başka kim böyle ateş gibi doğmuştur?

Nice Türk boyu miraslarını alıp dağıldığında

Kazağa da baba evi kalmış değil midir?”

Mağcan’ın burada baba evi dediği şey asıl Türkistan olan bugünkü Kazakistan’dır. Türkiye Türkleri için yazdığı “Uzaktaki Kardeşime” başlıklı şiir de Türkiye Türkçe’sine göre şöyle bitmektedir:

Kardeşime! Sen o yanda, ben bu yanda kaygıdan durmaksızın kan yutuyoruz. Kul olup durmak yakışır mı? Gel, Altay’a, ata mirası Altındağa gidelim…

Ho Amcaya, Lumumba’ya, Gevara’ya, Allende’ye şiirler (!) yazan serseriler şüphesiz Mağcan’dan duygulanmazlar ama Türk soyunun çocukları bu mısralarla içlerinde Altaylar’ın özleyişini yanık yanık duyarlar.

Üzülmesinler!

Nasıl olsa günün birinde Altaylar’da millî tören yapılacaktır!..

9 Ekim 1973 – ÖTÜKEN, 1973, Sayı: 10

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.