Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Akhunlar

0 22.318

Prof. Dr. Enver KONUKÇU

Beşinci yüzyılda, doğu dünyasının önde gelen siyâsi kuruluşları arasında Akhunlar göze çarpmaktadır. Roma/Bizans, Sasani, Çin ve Hindistan’daki hanedanlar ile sonraki yıllarda siyâsi ve askeri temasları olmuştur.

Eski Türklerde bulundukları alan veya fiziki farklılıklar ile isimlendirme sık sık göze çarpmaktadır. Akdağ-Karadağ, Akkeçi-Kara Keçi, Akkoyun-Karakoyun, Ak Tatar-Kara Tatar örnekleri verilebilir. Hsiung-nular, orijinal ismi ile Hunlar, bu tarz Ak ve Kızıl diye eski kaynaklarda yer almaktadırlar.

V-VI. yüzyıllarda, Türkistan, Sogdiana/Mâverâünnehir, Afganistan, Horasan ve Hindistan’ın kuzey bölgelerinde, Sakalar ve Kuşanlar[1] gibi büyük bir devlet kuran Akhunlar, sadece askeri değil, siyâsi ve kültürel, medeni durumları ile yaşadıkları asra damgasını vurmuştur.

Akhunlara Dair Yayınlar

İsminden de hemen anlaşılacağı gibi Akhunlar, Hunların büyük bir kolu idi. Hunlar, Çin tarafında, hakimiyeti kaybedince, batıya yayıldı. Avrasya[2] bozkırının yegâne gücünü oluşturdular. Zamanla, Sir-Derya/İakartes’i geçerek, batı-doğu arasında kültür birliğini sağlayan Sogdiana,[3] Çin kaynaklarının işaret ettiği Su’te’ye girdiler. Burada ve komşu yerlerde Xion veya Xionitae diye tanındılar. Avrupa Hunları[4] ise Hunnae adı ile Kavimler Göçü’nü başlattı. Arkasından, boşaltılan yerlerde kendileri yerleştiler. E. Gibbon’un belirttiği gibi,[5] Avrupa’nın meydana gelişi, bu firari barbarlardan kaynaklanmıştır. Lordanes’in tarihinde[6] ve Niebelungen’de,[7] göze çarpan Hunnoiler, Attila Hunları idiler.

Hunların, Sogdiana ve Oxus boylarına inen kolları içinde fiziki bakımdan farklılık arz eden ve aynı dili konuşan kabile ise Akhunlardı.[8] Bunlar kısa zamanda, siyâsi alanda kendilerini ispat ettiler. V-VI. yy’da, cihânşümul bir devletin temsilcileri oldular.

İki asır öncesine kadar, Akhunlar hakkında bilinenler azdı. Asya ve İran, hatta Hindistan tarihine olan ilgi nedeni ile Akhunlara ait araştırmalar da çoğaldı. Fransa, Rusya, İngiltere, Hindistan, Japonya ve Türkiye’de konu ile ilgili eser ve makaleler birbirini takip etti. XIX. yüzyılın başlarında Vivien de Saint-Martin, “Les Huns Blancs, Paris 1849”, “Les Ephthalites, Paris 1849” eserleri ile bu çığırı açmıştır. Büyük sinologlardan E. Chavannes, “Document sur Les Tou-kiue: Turcs Occidentaux, Paris 1903”, Göktürklerle olan ilgisi dolayısıyla Akhunlardan bahsetmiştir. E. A. Drouin, “Memoires sur les Huns-Hepthalites dans leurs Rapports avec Les Rois Perses Sassanides, Louvain 1895”inde, İslam kaynaklarındaki Sasanilere ait bahisler dolayısıyla, Akhunlara da yer vermiştir. ABD’de, S. Leggi gibi, genel bir Asya Tarihi yazmış olan W. M. Mc Govern, “The Early Empire of Central Asia, Chapelhill 1939”ında, batı-doğu kaynaklarına dayanarak, Hun-Eftalit Tarihi’ni yazmıştır.

İran çalışmaları ile her zaman dikkati üzerinde toplayan R. Ghirshman, “Les Chionites- Hepthalites, Cairo 1948” eseri ile ilk arkeolojik-tarih örneğini, Akhun tarih edebiyatına kazandırmıştır.

Hindistan’da, Alt Kıta’nın Orta Çağ’daki “Mleccha”[9] olarak tanınan Akhunlarına dair çok sayıda makale ve araştırma vardır. Ancak, iki önemli eser ön plana çıkmaktadır. Upendra Thakur’un “The Hunas in India, Varanasi 1967” ile Atrei Biswas’ın[10] “The Political History of the Hunas in India, New Delhi 1973”sı özellikle Hind kaynaklarına ağırlık verilerek kaleme alınmıştır.

R. Göbl, “Dokumente zur Geschichte der Iranischen Hunnen in Baktrien und Indien, Wiesbaden 1967, I-IV. cilt” isimli, buluntulara dayanan son derece önemli yayınında, İran’daki Hunların Belh ve Hindistan’daki tarihleri üzerinde durmuştur.

A. Rahman’ın, “The Last Two Dynasties of Shahis, İslâmâbâd 1979” Akhunların yıkılışı sonrası ortaya çıkan, bunların enkazı üzerinde yükselen, tarihleri pek uzun ömürlü olmayan Şâhîleri anlatmaktadır.

Japonya’da, Akhun araştırıcılar arasında ilk sırayı Prof. K. Enoki almaktadır. East and West, Toyo Bunko ve The Journal of the Oriental Society of Australia süreli yayınlar da, “The Origine of the Hephthalites”, “On the Nationolity of the Ephthalites” ve “The Liang Chih-kung-t’u on the Origin and Migration of the Hua” makalelerini yayınlamıştır.

Orta Asya Medeniyetleri serisinde, The Hepthalite Empire’i yazan B. A. Litvinsky, Akhun araştırmalarına yeni bir bakış kazandırmıştır.

Türkiye’de ise konu ile ilgili yayınları olanlar sınırlıdır. F. Köprülü, A. Sayılı, Z. V. Togan, İ. Kafesoğlu, E. Esin ve bu satırların yazarı örnek verilebilir.

Akhun İsimleri

Akhunlar, komşuları ile sıkı ilişkileri nedeni ile onlara ait belgelerde, tarihlerde farklı isimlerde yer almıştır. Bağlı oldukları büyük kabile Hunlardı. Hyon, Huni, Hunni, Khuni, Unnoi, Ounnoi, Hyaona, Chionitai, Hyoni genelde, Akhunlardan önceki, Avrupa ve daha geniş olarak Avrasya Hunlarının adı idi.

Çin kaynaklarında, bazı gezi kitaplarındaki I-ta, I-tien, İep-t’ien, Hua, Ye-tha kelimeleri Akhunların karşılığıdır. Yen-tai-i-li-t’o/Yepthalitha’dan kaynaklanmıştır. VII.yy.’da, Heptal’in Sanskritleştirilmiş kullanılışı, Hsüan Tsang tarafından Hsi-mo-ta-lo diye kaydedilmiştir.[11]

Süryani yazarları, İran ile olan ilgileri dolayısıyla, Akhunlara, Eptalit, Abdel demişlerdir.

Grek kitaplarında ise Leukoi Hunnoy, Abdelai ve Eftalitailer, Sasaniler ile mücadele eden Ceyhun Nehri kuzeyinde sakin Türkler yani Akhunlardı.[12]

İki Ermeni yazarı, çağdaşı oldukları Akhunlara, Hep’t’al/Hep’t’alk demektedir. Bu da Abdal/Abdel kelimesi ile ilgilidir.[13]

Klasik ve orta devir Farsçasında, özellikle Firdevsî’de, Akhunların isimleri Heftal, Heftalit, Hebtal biçimlerinde geçer.

Hindistan’da ise mleccha[14] olarak yorumlanan, yabancı topluluklar arasında gösterilen Akhunların “Huna” yazılışı, yanında, destanlarda, kitabelerde ve paralardaki şekli Sveta Huna, Hara- Huna, oturdukları ülke de Huna-desa’dır.[15]

İslâm-Arap kaynakların da ise Abdal ile ilgili Haytal ve Heyâtıla yazılışları vardır. Heyâtıla çoğul şekli olmaktadır.

Akhunların, milli yazıtlarımızda kullanılmadığı gözlenmektedir. Günümüze ise Kalaçlar[16] ve Abdallar vasıtası ile gelebilmişlerdir.

Batıya Göçleri

S. Legg’in de belirttiği gibi, Orta Asya yani Türk ili, Türklerin anavatanı idi. Kitabının başlığındaki “Hearthland” deyimi çok yerinde kullanılmıştır. Gerçekten de Asya’nın içlerinden kopup gelen, tarihleri az bilinen insanlar, sürekli hareketliliği sağlamıştır. Sakalar, Yüeçi’ler, Hunlar, Oğuzlar, Peçenekler, Kumanlar vs. bu ananeyi bazı nedenlerle sürdürmüşlerdir.

Akhunlar, IV. yy’da, Asya içlerinden batıya göç ettiler. Yüeçilerin varisi Kuşanların[17] çökmesinden sonra, Hun kabileleri arasında güçlenerek, büyük bir devlet kurdular. “Bozkır, Lakartes ve Oxus’’ ne zaman geçtikleri kesinlikle bilinemiyor. Sogdiana’daki tarihleri şimdilik karanlık kalmaktadır. Ama, Sasanilerin kuzey doğusundaki topraklarında, Horasan’da sürekli akınlarda bulundukları bilinmektedir. Oxus veya Ceyhun’un güneyine, Belh Toharistan ve Çağaniyan’ı ele geçirmeleri, ancak tanıklığına arkeolojik belgelerden anlaşılmaktadır. V-VII. yy.’daki Çinli Budist hacıların şahâdetlerine göre,[18] Toharistan (Tu-huo-lo) ve Gandhara bölgesinde Akhunlar hakim olmuşlar ve yaşamışlardı.

Akhunlar, bununla da kalmadılar. İklimi ve zenginliği ile farklı bir yaşayış ortamı olan, Alt Kıta’ya Hindistan’a indiler.[19] İndus’un yukarı havzasında, şimdiki Pençab bölgesinde hakim duruma geçtiler ve yerleştiler. Modern araştırıcılarca şehir kültürüne alışkın, tarımda deneyimli, kendilerine has dini inancı olan Akhunlar, göçebe geleneklerini de sürdürmüşlerdi. Hsüen Tsang’ın anlatışına göre,[20] Akhunlar, hemen her türlü hayat sahasını kullanmışlardı. Toharistan ve Badgis’in vâdileri onların başlıca yaşayış alanları idi. Pençab ve kuzey Hindistan’da, yeni iklime alışmışlar ise de VIII. yy.’da, asimilasyon rüzgârının etkisi ile kaybolup gitmişlerdir. Buna rağmen Akhunlar, Hind edebiyatında, destanlarında, kitâbelerinde, paralarında, coğrafyasında uzun zaman kalabilmişlerdir. X. yy.’dan itibaren, Hun adı yanında, bunların vakti ile iskân ettikleri Huna-Desa veya Huna-dhipa, Huna-Mandala gibi yer isimleri kullanılmaya devam edilmiştir.[21]

Akhun-Sasani Münâsebetleri

Sasan tarafından kurulan ve kısa zamanda bütün İran’a hakim olan Sasanlılar/Sasaniler, V. yy.’da iyice güçlendiler. Bunların “şah” adı verilen hükümdarları, Yezdegird, V. Behram, Firûz, Kavad ve Hüsrev Anuşirvan, Akhunlarla yakın siyasi ve askeri münasebetlerde bulundular. Türkler ve Hunların, Oxus: Ceyhun Nehri’ni zaman zaman aşarak İran arazisine girdikleri, Bizans, Arap, Ermeni kaynaklarınca bildirilmektedir. Hakan El-Türk anânevi sınır Ceyhun’u aşarak,[22] Sasanilerle savaşan liderdi. Ama, V. Behram Gur, yapılan savaşta onu öldürdü. Sınır ötesinde, Hakan’dan alınan araziye yeni vâli tayin edildi. Ayrıca, taraflar arasında, sınır ihlallerini önlemek için kuleler yapıldı.

459-484 tarihleri arasında saltanat süren Şâh Firûz, Yezdegird’in ölümünden sonra, Akhunların yardımı ile tahta çıkabildi. Onu çağdaşı Akhun Hükümdarı Ahşunvar/Aksungur idi.[23] Onun ya kendisi ya da görevlendirdiği bir komutan Toharistan’ı ele geçirdi. Firûz “Lût halkı gibi Lûti bir kavim olan” Akhunlara karşı verdiği sözleri tutmadı. Horasan mücâdelesini kaybeden taraf Sasaniler ve Firûz oldu. Onurlu bir şâha yakışmayacak şekilde zelil bir vaziyette bağışlanmasını istedi. Aksungur yüceliğine yakışır şekilde onu, bir defa daha affetti. Bir daha savaş yapmamak, sınırı yeniden kesin bir şekilde belirlemek, haraç vermek, Tanrı adına and içmek sureti ile bağışladı. Firûz, büyük bir iç eziklikle başkente döndü. Kısa zaman sonra hazırlıklarını tamamlayarak tekrar Aksungur’a ait araziye girdi. Her yeri yakıp yıktı. Bunu haber alan Akhun hükümdarı, Firûz’u yaptığı savaşta bir kere daha acı bir yenilgiye uğrattı. Kızı (Firûzdûht) ve hanımlarını ele geçirdi. Firûz bu savaşta hayatını kaybetti ve barışı bozmanın cezasını ödemiş oldu.[24]

Firûz’un halefi, Kavad idi. 484-531 yılları arasında saltanat sürdü. Batı ve Arabistan işleri dışında siyâsetinin ağırlığı yine Akhunlarla ilgili idi. Balaş ile taht kavgasını kaybeden Kavad, kurtuluşu ve yeniden tahtı elde etmeyi Akhunlar vasıtası ile gerçekleştirebildi. Aksungur ile dostluk tesis etti. Onun yardımı ile İran’a döndü. Ve tahtı ele geçirdi. Kavad, Medain’e gitti. Bu defa, Suhra krizi yaşandı. Ama, ülkeyi temelden sarsacak olan şey, Suhra meselesi değil, Mezdek’in tutumu idi. Yeni bir fikirle ortaya çıkan Mezdek, tahtı sarsacak kadar kuvvetlendi. Bir müddet sonra Kavad, mecbûren, ülkesini terk etti ve Akhunlara sığındı. Onlar, yine yardımcı kuvvet vererek, Mezdek tehlikesini bertaraf ettiler ve sonunda Kavad tekrar tahtına kavuştu.[25]

I. Husrev Anuşirvan (531-579) Kavad’ın halefi idi. Bu sırada Aksungur veya Taberî’nin bahsettiği Heyâtıla hükümdarı hayatta değildi.

Akhunların doğusundaki yeni siyâsi güç Türkler/Göktürklerdi. Bunlar, askeri ve ticâri yollar nedeni ile Akhunların rakibi idiler. Batıya doğru genişlemeleri için tek engel Akhunlardı.

Bu, nedenle, Sasani-Göktürk ittifakı yapıldı. Husrev ve Mukan’ın batıdaki temsilcisi İstemi Han ile birlikte Akhunların üzerine yürüdüler. Büyük bir zafer kazanarak, Akhunları hezimete uğrattılar. Hind kapılarına kadar Akhunlar büyük toprak kayıplarına uğradılar.[26]

V.z.r. diye yazılan, Akhun reisi ile Akhunlar güçlerini iyice kaybetmiş oldular.

Hindistan’daki Akhunlar

V. yy.’ın ikinci yarısında, Akhunlar Ceyhun’u geçerek, Belh, Toharistan ve doğu kısımlarını ele geçirdiler. Aksungur adına hareket eden bir başka Hun grubu, Afganistan’ı burayı Hindistan’a bağlayan aşılması son derece zorluk arz eden geçitleri aşarak, Pencâb’ı istila ettiler. Kuşanlardan sonra yatışmış olan kuzeyden istilâlar bu defa bütün hızı ile Tigin unvanı taşıyan Toraman tarafından idâre edilmiştir. Akhunlar adına Hindistan’ın üst bölgelerinin gerçek ve ilk fatihi Toraman olmuştur. 500-515 yılları arasında saltanat sürdüğü anlaşılan Toraman, Tigin unvanı yanında, Maharaca, Şâh, Jauvla, Racadhiraca’yı da kullanmıştır. El-Birûnî’nin Laga-Turman’ı, Huna Raca sıfatı ile on beş yıl kadar Hindistan’da korkulan kimse oldu.[27]

Gandhra ve Sakala/Siyalkut’ta oturan, Hindistan’ın Attilası olarak tanımlanan Mihirakula, 515-­550 yılları arasında, otuz yıldan fazla saltanat sürmüştür. Cosmos Indcopleustes, Hindistan gezisinde iken, üst ülkenin hükümdarı Gollas idi. Gollas: Gula: Kula okunuşu olan isim, Mihirakula’nın kendisi ile ilgilidir. Kaynaklarda ve paralarda, Bo (g) o Saho Zovolovo Mihroziki, Caturmukha-Kalkin: Kalkiraca yazılışı da Mihirakula’ya verilen sıfatlardı.

Mihirakula, babası gibi büyük bir liderdi. Kısa zamanda Hindistan’ın Ganj ve İndus bölgelerini kendi topraklarına kattı. Başlıca rakipleri maharaca ve racalar idi. Gupta birliği ile mücâdeleler de Akhun-Hind çatışmasının taraflarının temsilcisi idi.[28]

Hindistan’daki Akhun hakimiyeti, kuzeydeki çöküşle birlikte hızlandı. Mihirakula’nın halefleri ise Hindular karşısında başarılı olamadı. Önceleri mleccha, sonraları Huna diye tanınan bu Türkler, Alt Kıta’dan asimile sureti ile tehlikesiz hale getirildiler. Afganistan ve Pencâb’da ise “Şahî” sureti ile bir süre kendilerinden söz ettirdiler Gaznelilerin bölgeye gelişlerine kadar Akhun kalıntıları mutad hayatlarını devam ettirdiler. Kaynakların bildirdiğine göre Kalaçlar, Akhunların kalıntısı olarak, uzun zaman yaşadılar.[29] XII. yy.’dan sonra da yine siyasi hâdiselere katıldılar hatta yine Türk menşeli Dehli sultanlıklarının kurulmasında rol oynayanlar arasında idiler. Kalaçların Dehli, Malva ve Bengale’deki hakimiyetleri ise XIII. yy.’dan sonradır.

Arap-Akhun Mücâdelesi

İslamiyet, Arabistan’da ortaya çıktı. Bu dinin yayıldığı ve yayılmakta olduğu Doğulularca (Çinli müelliflerce) biliniyordu. Dört halife ile başlayan akınlar sonunda, koca Sasani Şahlığı tarihe karıştı. III. Yezdegird (632-651) son şah olarak tarihteki yerini aldı. Onun çağdaşı Tarhan Nizek idi. Türkçe Tirek ismi ile ilgisi olan Nizek, “Tarhan” unvanı ile dikkati üzerinde toplamıştır. Sasanilerden sonra Araplarla büyük mücadele yapmış, Toharistan ve Badgis yöresinde, önce Abdullah bin Amir sonra Kuteybe, VIII. yy. başında sistemli bir ilerleyiş ile Akhunları/Haytalları mağlup ettiler ve direnişin büyük lideri Nizek/Tirek Tarhan’ı öldürdüler. Taberî, Belazurî, Dineverî ve İbnü’l-Esir’den naklen bu acı son hakkında şunları yazmaktadır:[30]

“Nizek, bunun üzerine yanında Cebgûye, onun halifesi Sûl Tarhan, güvenlik kuvvetleri komutanı H.b.s Tarhan, yeğen Şükran (!) bulunduğu halde Kuteybe’nin bulunduğu yere geldiler. Haccac’ın mektubunun gelmesi beklenildi. Kırk gün sonra cevap geldi. Haccac Kuteybe’ye, Nizek’i öldürmesini emrediyordu. Kuteybe, bunun üzerine Nizek’i yanına çağırdı ve boynunu vurdu. Başını Haccac’a gönderdi. Cebgûye Şam’a gönderildi. Velid’in ölümüne kadar orada kaldı. Kuteybe, Toharistan’dan ayrıldı ve Merv şehrine döndü”.

Böylece, 709-710 yılında, Toharistan’daki Akhun/Eftalit hakimiyeti de sona ermiştir.

Nizek Tarhan’dan[31] sonra, bölgede İslamiyet yayılmaya başladı. Eski dini koruyanlar, Budizm’den ayrılmayanlar ise “kafir” olarak nitelendirildiler. Akhunlar, şehir kültürünü benimsemişlerdi. Bunun yanında yerleşik düzende tarım hayatını devam ettirmişler, ticaret yolları üzerinde olmalarından dolayı yine eski zenginliklerini koruyabilmişlerdir. Çinli gezginlerin ifadesine göre dinî hürriyet sağlanmış ve Budistler, Toharistan, Belh, Tirmiz’de vihâralarında eğitim ve ibadetlerini devam ettirmişlerdi. Sangharamas denilen büyük yapı VII. yy. başlarında hâlâ ayakta idi ve Hsüen Tsang VII. yy.’ın ilk yarısında burayı ziyaret etmişti.[32]

Akhunlar, Hunların kolu ve devamı olarak İran, Çin, Hindistan’da göze çarptılar. Sasani- Türk/Göktürk işbirliği ile 557’de ortadan kaldırıldılar. Hindistan’da ise asimile sureti ile tarih sahnesinden silindiler. Savaşları ve muhteşem dünyaları tarih kitaplarında, kitabelerde ve paralarda yaşatılmaktadır. İleride bu konuda yapılacak arkeolojik çalışmalar ve elde edilecek her türlü belgelerle Akhun Tarihi daha da teferruat kazanacaktır.

Prof. Dr. Enver KONUKÇU

Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 1 Sayfa: 827-830


Dipnotlar:
[1] J. N. Baunerjed, The Rise and Fall of the Kushana Empire, Calcutta 1962, s. 156-221; John M. Rosenfield, The Dynastic Arts of the Kushans, Los Angeles 1967.
[2] Bkz: B. Ögel Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi, I, Ankara 1981, s. 19 vd.
[3] Bkz: O. Szemerenyi, Four Old Iranian Ethnic Names: Scythian-Skudra-Sogdian-Saka, Wien 1980; K. Czegledy, Turan Kavimlerinin Göçü, Çvr: G. Karaağaç, İstanbul 1999, s. 159.
[4] E. A. Thompson, The Heuns, Cambridge 1996, s. 19-31.
[5] E. Gibbon, Barbarism and The Fall of Rome, New York 1962, s. 19-57.
[6] C. C. Mierow, The Gothic History of Jordanes, Princeton 1915.
[7] G. Nemeth, Attila ve Hunları, Çvr: Ş. Baştav, İstanbul 1962, s. 308.
[8] B. A. Litvinsky, The Hephthalite Empire, Paris 1996, s. 136.
[9] U. Thakur, The Hunas in India, Varanasi 1967, s. 66-69.
[10] Gaya Magadh Üniversitesi eski Hind ve Asya Araştırmaları Uzmanıdır. Eserde D. S. Sircar’ın (Calcutta Üniversitesi Öğretim Üyesi) Önsözü vardır. A. L. Basham (Avusturalya Milli Üniversitesi Canberra) Kuzeybatıdan Hindistan’a giren Barbar/Mleccha yani Hunların tarihini için “En güzel tarih eseri” olarak nitelemektedir.
[11] E. Chavannes, Documents sur Les Toukiveye (Turcs) Occidentoux, Paris 1941, s. 155, 158, 159, 200, 223.
[12] B. A. Litvinsky, a.g.e., s. 135.
[13] B. A. Litvinsky, a.g.e., s. 135.
[14] B. A. Litvinsky, a.g.e., s. 135.
[15] A. Biswas, The Political History of the Hunas in India, s. 27, 49, 67, 133. 454 yılı ile ilgili ve Skanda Gupta’nın mlecchas üzerine zaferinden bahsedilmektedir.
[16] U. Thakur, The Hunas in India, s. 55, 216. “Hunadesa hükümdarı Durlabharaja”.
[17] M. Tezcan, Kuşanlar Tarihi (Yüeh-chih’lardan Kuşanlara, DT. Erzurum 1996; B. Chattopadhyay, The Age of the Kushanas, Calcutta 1967.
[18] Bunlar Fa-hian, Sung Yun ve Hsuan Tsang’dır.
[19] U. Thakur, The Hunas in India, s. 33-61.
[20] B. A. Litvinsky, s. 167-169.
[21] U. Thakur, s. 55, 104, 205, 216, 219, 239.
[22] Mes’udî, Mürüc ez-Zeheb: Les Prairies d’Or, yay: B. De Meynard-P. de Courteille, Beyrut 1966 I, s. 303.
[23] Mes’udî, I, s. 305.
[24] B. A. Litvinsky, s. 140.
[25] B. A. Litvinsky, s. 140. Hurrakan oğlu Zarâdust tarafından kurulmuştur. Kavad (488-531) İran’da yayılmış ve Mezdek’in adı ile anılan inanıştır. Bkz., M. Guidi, Mezdek, İA., VIII, s. 204-205. G. Widengren, Xosrav Anosurvan; les Hephthalites et les Peuples Turcs Orientalia Suecano I (1952), s. 69-74.
[26] E. Chavannes, a.g.e., s. 260.
[27] U. Thakur, The Hunas in India, s. 86-131.; A. Biswas, The Political History of the Hunas in India, s. 56-67.
[28] U. Thakur, s. 132-185.; A. Biswas, s. 68-129.
[29] F. Köprülü, Halaç, V/I, s. 109-116.; E. Esin, Butan-ı Halaç, Türkiyat Mecmuası, XVII (1972), s. 44-60.
[30] İbnü’l-Esir, El-Kâmil fi’t-Tarih IV, çvr: B. Eryarsoy, İstanbul 1986 s. 494-495.
[31] B. A. Litvinsky, s. 179; E. Chavannes, s. 200.
[32] Belh’de Nev-Bahar vardı. Bkz. N. Togan, “Peygamber’in Zamanında Şarkî ve Garbî Türkistan’ı Ziyaret Eden Çinli Budist Rahibi Hüen-Çang’ın Bu Ülkelerin Siyasî ve Dinî Hayatına Ait Kayıtları”, İTED IV/1-2 (1964), s. 21-64.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.