Ahmed Midhat Efendi – “Tek Kişilik Akademi”
Rus işgali üzerine 1829’da Kafkasya’yı terke mecbur kalan bir anne ile Anadolu’dan gelip İstanbul’a yerleşmiş bir babanın oğlu olarak Tophane semtinde dünyaya geldi. Orta halli bir esnaf ailesi içinde ve güç şartlar altında yetişti. Bir aktar dükkânında çıraklık yaptı. Babasının ölümü üzerine, ağabeyinin memuriyette bulunduğu Vidin’e gitti (1857). Orada başladığı sübyan mektebini Tophanede bitirdi (1861) Midhat Paşa’nın Niş valiliği sırasında yine ağabeyi ile Niş’e gitti, rüşdiye tahsilini orada tamamladı. Midhat Paşa’nın Tuna valiliği üzerine Rusçuk’a giden Ahmed Midhat, Vilayet Mektubi Kalemi’nde ilk memuriyetine başladı (1864). Kendi adını bu zeki ve kabiliyetli gence veren Midhat Paşa, onu Fransızca çalışmaya teşvik etti ve imkânlar sağladı. Böylece Ahmed Midhat’a Batı kültürünün kapıları açıldığı gibi o sayede Tuna gazetesinde muharrir (1868), bir yıl sonra da başmuharrir olarak yazı hayatına başlamış oldu.
Bağdat valisi olan Midhat Paşa, yeni vazifesine giderken kalabalık mahiyeti arasında, ağabeyi ile birlikte Ahmed Midhat’ı da götürdü (1869). Burada Zevra gazetesinin müdürü olan Ahmed Midhat, Bağdat’ta kendisini kültürlü bir çevre ve oldukça programlı bir sohbet meclisi içinde buldu. Bu çevrede Ahmed Midhat Efendi’ye, ressam Osman Hamdi Bey, Batı kültürü, Muhammed Feyzi ez-Zühavi, din ve medrese kültürü, açık fikirli, yarı meczup, filozof meşrep bir adam olan ve Arapça, Farsça, Hintçe, İbranice, İngilizce bilen Şirazlı Bakır Can Muattar, Doğu ilimleri ve çeşitli felsefi kültür sahalarında tesir ettiler. İlk kitapları olan Hac-i Evsel serisi ile Kıssadan Hisse’yi burada yazdı[1].
Bağdat mutasarrıfı olan ağabeyinin ölümü üzerine memuriyetinden ayrılarak İstanbul’a döndü (1871). Ağabeyinin ailesi ile beraber çok kalabalıklaşan ailenin geçim sıkıntısı omuzlarına yüklendi. Ceride-i Askeriyye’ye başmuharrir oldu. Bunun yanı sıra, Tahtakale’de oturduğu evde kurduğu matbaa’da, aile fertlerinin de katılmasıyla kendi kitaplarını neşre başladı. Bu neşriyatta muharrir, mürettip, dağıtıcı olarak kendisinden ve ailesinden başka yardımcısı olmadı. Bir yıl içinde matbaayı genişleterek önce Sirkeci’ye, sonra Beyoğlu’na nakletti. Aynı yıl, arka arkaya kapanan Devir ve Bedir mecmualarından sonra on sayı devam eden Dağarcık’ı yayınladı. Bu dergide çıkan “Duvardan bir Sada” adlı yazısında ortaya koyduğu, ancak daha sonra vazgeçtiği materyalist düşüncenin izlerini taşıyan ifadelerinden dolayı Basiret gazetesi tarafından İslam aleyhtarlığı ile suçlandı. Muhtemelen bu sebepten 1873’te, Genç Osmanlılar’ın arasında, onlarla ilgisi olmadığı halde Rodos’a sürüldü. Üç yıl devam eden bu sürgün devresinde Rodos’ta çocuklar için bir “Medrese-i Süleymaniye’yi” kurdu ve orada ders verdi; ders kitaplarını ve ilk romanlarını neşre başladı. Otuz dört sayı devam edecek olan Kırkanbar dergisi için de, buradan yazı gönderiyordu. V. Murad’ın padişah olmasıyla affedilerek İstanbul’a döndü. Gazetecilik, romancılık ve neşriyat faaliyeti bundan sonra daha yoğun olarak devam etti. Gazetecilik tarihimizin en uzun ömürlü gazetelerinden olan Tercüman-ı Hakikat’ı çıkarmaya başladı[2].
Ahmed Mithad Efendi, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren batı etkisinde değişmeye başlayan edebiyatımızın önde gelen şahsiyetlerinden biridir. Şiir hariç, roman, hikâye, tiyatro, anı, seyahat yazısı, tenkit, deneme, gazete makalesi gibi hemen her çeşit edebi türde eser kaleme almış, batı edebiyatlarından tercüme ve uyarlamalar yapmış, geniş bir yelpazede küçüklü büyüklü çok sayıda fikri eserler, küçük çaplı eğitici popüler kitaplar ve ders kitapları yayımlamıştır.
Ahmet Midhat Efendi, bazı önemli özellikleriyle, çağdaşları olan diğer Tanzimat yazarlarından ayrılır. Bir takım siyasi kanaatleri olmakla beraber o, devletin kurtuluşunu bir rejim değişmesinde bulmuyordu. Bundan başka, geçen asırda Osmanlı aydınları arasında çok yaygın olan batı hayranlığı da Ahmed Midhat Efendi’de farklı görüş açısına dayanır. O, Doğu ve Batı medeniyetlerini mukayese ederek, biraz kabaca da olsa bir tenkit süzgecinden geçirerek devri için yeni bir sentez getirmeye çalışmıştır[3].
Ahmed Midhat Efendi, etrafındaki her şeye karşı belki sathi, fakat içten bir ilgi gösteren tecessüsünü Türk okuyucusuna aşılamış, onlara her sahada her çeşit kitabı okuma zevkini verebilmiş çok dikkate şayan bir yazardır. Romanlarındaki, o her zaman alay ve tenkit mevzuu olmuş malumat satıcılığını ve okuyucusuyla daimi bir diyalog halinde olmasını da bu misyonuyla izan ve takdir etmek gerekir.
Ahmed Midhat Efendinin basın ve yayın hayatındaki çalışmaları, devrin hemen her ihtiyacına cevap vermiştir. Çıkardığı dergilerin yanı sıra sahibi ve başyazarı olduğu Tercüman-ı Hakikat gazetesi de, XIX. yüzyılın Türk kültür ve siyasi hayatının en önemli yayın organlarından biri olmuştur.
Ahmed Midhat Efendi, yazdıklarıyla bir devri dolduran adamdır. Eserleriyle zamanına ve sonrasına üç beş kitaplık bir külliyat değil, hemen her konudaki eserlerinden oluşan bir kütüphane dolusu eser bırakmış, bir kültür adamımızdır. Ona, bu yazı faaliyetinin yoğunluğu dolayısıyla devrinde “yazı makinası”, bu çalışmalarında halkı bilgilendirmeyi ve eğitmeyi amaç edindiğinden dolayı da bir eserinin ardından hareketle “Hace-i Evvel” (ilk öğretmen) isimleri verilmiştir.
Ahmed Midhat Efendinin en fazla eser verdiği edebi tür romandır. Ona göre roman “cihan içinde bir cihan”’dır.
Romancı, yaşadığı dünyayı beğenmez. Beğenmediği bu dünyanın önüne, okuyucunun daha çok beğeneceğini ümit ettiği yeni ve yapay bir dünya koymaya çalışır. Bunu yaparken de kurduğu yeni dünyadaki her şeyi kendi anlayışına göre düzenler. Romanı “hakikat-ı ahval-i beşeriyyenin tasviri” olarak gören Ahmed Midhat Efendi, bu yeni dünyanın insan’a uygun olarak kurulmasını da ister. Romancının çevresine bakmasının yeterli olacağına inanır[4].
Ahmed Midhat Efendinin romanı “malumat-furuş” bir romandır. Cemil Meriç’in, onun bütün eserlerini göz önünde bulundurarak hakkında yaptığı bir niteleme ona son derece uygundur. ”Tek kişilik akademi”.
Ahmed Midhat Efendinin romanları konuları bakımından büyük bir açılım ve zenginlik taşır. Tarihi olaylardan, aşk, macera, polisiye, fen, ahlak, konularına, Avrupa şehirlerinden Afrika, Güney Amerika içlerine, uzak diyarların insanlarından yerli hayatın ayrıntılarına, imparatorluk şehirlerinin sakin mahalle yaşayışlarından hareketli çarşı pazar hayatına, zamanının genç kız hülyalarından maceraperest delikanlı taşkınlıklarına kadar dağılan bir yelpazeyi alabildiğine zengin ve renkli tonlarla karşımıza açar. Onların bu canlılığı, konu ve ilgi çeşitliliği, bu romanları bugün bizim için de hala okunabilir, alakamızı üzerine çekebilir kılacak niteliktedir. Öte yandan ise bu eserler, böylesi geniş bir açılımla, hayatta, geçmişle ve gelecekle kurduğu ilişkileri araya giren bir yüzyıldan fazla zaman tortusunun üzerinden atlayarak bize taşımaları ile de bu dönem hakkında yapılacak çok çeşitli disiplinlerdeki çok farklı araştırmalara kaynaklık edecek, onlara zengin malzeme sağlayacak, bugünün okuyucusunda da hoş ve meraklı ilgiler uyandıracak bir kültür hazinesidir.
Geçim imkânlarını çok defa kendisi sağlayan, bununla birlikte II. Abdülhamid devrinde sarayın himayesinden de mahrum kalmayan Ahmed Midhat, ölümüne kadar Takvim-i Vekayi Ve Matbaa-i amire müdürlüğü, Meclis-i Umur-ı Sıhhiye azalığı ile reisliğinde ve çeşitli hocalıklarda bulunmuş. 1889’da Stockholm’de toplanan Şarkiyatçılar Kongresi vesilesiyle iki buçuk ay süren bir Avrupa seyahati de yapmıştır. II. Meşrutiyet’ten sonra emekli olarak bir müddet Darülfünun, Medresetülvaizin ve Darülmuallimat’ta genel tarih, dinler tarihi, felsefe tarihi, eğitim tarihi gibi dersler okuttu. 28 Aralık 1912’de fahri olarak hizmet ettiği Darüşşafaka’da öldü. Mezarı Fatih Camii haziresindedir[5].
Eserleri
Ahmed Midhat Efendi’nin Musa Kazım Efendi ile müşterek olarak bir tefsir ve Kur’an-ı Kerim’in Felsefesi adıyla yedi veya on cilt tutan çalışmalarından bahsedilmişse de bu çalışmanın akıbeti hakkında bilgi edinilememiştir.
Ahmed Midhat Efendi’nin Dağarcık, Kırkanbar mecmualarındaki ve Tercümanı Hakikat gazetesindeki yazılarından başka, bir kısmı tercüme eserler olan ve bunlardan belli başlı olanları şunlardır; Hikâye ve Romanlar: Letaif-i Rivayat (25 kitap, 1870–1893), Hasan Mellah (1874), Hüseyin Fellah (1875), Felatun Bey’le Rakim Efendi (1875), Paris’te Bir Türk (1876), Süleyman Musli (1877), Kafkas (1877), Karnaval (1881), Acaib-i Âlem (1882), Demir Bey (1888), Ahmed Metin ve Şirzad (1892), Jön Türk (1910). Diğer eserleri: Ekonomi Politik (1874), Beşir Fuad (1887), İstibşar (1892), Avrupa’da bir Cevelan (1890). Biz burada eserlerinden kısa bir kısmını verdik.
Ahmed Midhat Efendinin, sayısı iki yüzü bulan eserlerinin tam listesi, bizimde çok faydalandığımız Hakkı Tarık Us’un hazırladığı Ahmed Midhat’ı anıyoruz adlı kitapta bulunmaktadır[6].
Sonuç
Bu çalışma yaşadığı devirde gazeteci, romancı, hikâyeci, filozof, ilim adamı, tarihçi olarak tanınan, hemen hemen her konuda bilgi ve kalem erbabı olan, “Kırk beygir kuvvetindeki yazı makinesi”’nin kırk yıl durmadan yazdığı matematik ve hayat bilgisi derslerinden hikâye ve romana, tarihten felsefeye, tiyatro piyesinden din savunmasına, musiki tartışmalarından edebiyat kavgalarına geçen,[7] Türk aydını Ahmed, Mithad Efendi’nin yazarlığı etrafında günümüzün genç kuşaklarına bir fikir vermek üzere hazırlanmıştır. 19. yüzyılda batıya dönüş hareketinin ilk öncülerinden biri olan Ahmed Midhat Efendi, yüz kişiden ancak on kişinin okuma yazma bildiği o devirde milletin ancak okuma alışkanlığı kazandırılarak uyandırılabileceğine inanıyordu. Nitekim ilk defa, Avrupalı örneklerine uygun, sayıları yüzleri aşan her biri meraklı, çekici hikâyeler yazıp topluluklara okutarak gayesine ulaşmıştır.
Ahmed Midhat Efendi, edebiyat tarihimizde, çok defa ikinci planda gösterilen, gerçekte ise geçen asır içtimai hayatımız için zengin bir malzeme kaynağı teşkil eden önemli bir yazardır.
Ahmed Midhat Efendi, nasıl zamanının kolay ve zevkle okunur yazarı ise, günümüzde de kolay ve zevkle okunacak yazarlar arasındadır. Batıya dönüş hareketinin ilk aşamasında milletini kitap okumaya alıştırmak için çok çalışmış, üstelik Hüseyin Cahit Yalçın, Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Ahmet Rasim gibi yazarların yetişmelerine öncülük etmiş olan bu büyük Türk evladının unutulmamasına ve yeni nesillere tanıtılmasında çok büyük faydalar vardır. Çünkü Ahmed Midhat Efendi, gerçekten unutulmaması gereken bir Türk aydınıdır.
TİKA-Araştırmacı