Tanzimat Dönemi 3 Kasım 1839’da Mustafa Reşit Paşa tarafından Gülhane Parkı’nda okunarak ilan edilen Gülhane Hatt-ı Hümayunu ile başlatılmaktadır.
Bu dönem gerek iç gelişmeler ve gerekse dış olaylar bakımından oldukça önem taşımaktadır. Uzun süren savaşlar devleti olağanüstü harcamalar yapmak zorunda bırakmıştı. Diğer yandan iç isyanlar ekonomik hayatı olumsuz yönde etkilemekte idi. Devlet, ardı arkası kesilmeyen ayaklanmaları bastırmak için büyük mali fedakârlıklar yapıyordu. Savaşlar, ayaklanmalar ve ihtilaller karşısında ancak savunma politikası izleyerek varlığını korumaya ve sürdürmeye çalışan Osmanlı yönetimi, bunun için Avrupa’nın sağladığı gelişmelere uygun düzenlemeler yapmak zorunda kalmıştı. Bu bağlamda pek çok alanda olduğu gibi iktisadi hayatı da düzenleyen bir çok değişiklikler yapılmıştır.[1]
Tanzimat’ın ilanıyla birlikte eyalet ve sancaklarda maliye işlerinin yürütülmesi ve vergilerin doğrudan hazine adına toplanması görevi muhassıllara verilmişti. Ancak bu yeni uygulamada olumlu sonuç vermeyince 1842 Mart’ından itibaren yeniden iltizam usulüne dönülmüş ve muhassıllıklar kaldırılmıştı. Bununla birlikte yönetimde yapılan düzenlemelere uygun olarak her eyaletin maliye işleriyle yükümlü ve doğrudan merkezden atanan birer defterdar görevlendirilmiştir.[2]
Eyalet merkezlerindeki Büyük Meclislerin de doğal üyesi olan defterdarların, kendi başlarına vergi dağıtma ya da toplama yetkileri yoktu. Hazine ile ilgili bütün işlerde meclisin onay ve düşüncesini aldıktan sonra bir işi uygulamaya geçirebilirdi. Maliye Nezareti ile doğrudan yazışabilme yetkisine sahip olmalarına karşın gerekli görüldüğünde meclis ve valiye karşı sorumlu idiler. Valiler, bütün kamu görevlilerini denetledikleri gibi defterdarı da kontrol edebilirlerdi. Ancak bu denetim, hesapların incelenmesi ve onaylanması şeklinde olabiliyordu.
Bazı durumlarda yolsuzluk, şikayet, terfi ve benzeri gibi nedenlerden dolayı görev değişikliği ya da görevden alınma gibi işlemler de oluyordu. Örneğin, Konya Defterdarı Sadık Efendi’nin yerine, Niş Defterdarı Ali Bey Meclis-i Vala’nın isteği üzerine bu göreve atanmıştı.[3] Yine, Sivas Defterdarı Salih Bey, Kürdistan Eyaleti Defterdarlığı’na ve bu eyaletin Defterdarı olan Necip Efendi ise Sivas Eyaleti Defterdarlığı’na atanarak karşılıklı görev değişikliği yapılmıştı.[4] Trabzon Eyaleti Defterdarlığı’na, Yanya Defterdarı Nüzhet Efendi, Vidin Defterdarlığı’na Meclis-i Vala Evrak Odası’ndan Ömer Bey atanıyorlardı.[5] Bosna Defterdarı Nazım Efendi’nin değiştirilmesine Büyük Meclis tarafından karar verilmiş ve görevinden alınarak Bosna Eyaleti Defterdarlığı’na, Hüdavendigar Eyaleti Defterdarı Mehmet Şakir Efendi atanmıştır.[6] Trabzon Eyaleti Defterdarı Salih Bey’in tebdiliyle, bu defterdarlık, Erzurum Vilayeti Defterdarı Casim Efendi’ye verilmiştir.[7] Bazı aksaklıklar nedeniyle işler umulduğu gibi gitmediği hallerde, yukarıda da sıraladığımız sebeplerden dolayı sık sık defterdar değişimi yapıldığını görmekteyiz. Yukarıda verdiğimiz birkaç örneğin dışında bunlara benzer birçok örnek bulmamız mümkündür.
Tanzimatçılar, bu aksaklıkları kişilere bağlamanın yanında yürürlükte olan yöntemlere de zaman zaman bağlamışlardır. Bu amaçla da ilerde de göreceğimiz gibi çeşitli nizamname ve talimatnameler çıkaracaklardır. İdari konularda olduğu gibi, maliye alanında görev yapanların, görev yetki ve unvanları üzerinde de değişiklik yapılacaktır.
İlk nizamname 3 Ağustos 1855’te (18 Zilkade 1271) çıkarılan Bütçe Nizamnamesi’dir.
Tanzimat ile birlikte başlatılan reform hareketlerinin temeli verginin adil ve iyi bir şekilde toplanmasıdır. Bunu gerçekleştirebilmek için de birçok yöneticinin adı ve işlevleri değiştirilmiştir. Bu değişimler yapılırken, kimi zaman başarılı olunmuş kimi zaman da başarılı olunmayarak eski sisteme tekrar dönülmüştür.
Bu doğrultuda olan diğer bir konu da toplanan gelirler ile yapılan harcamaların denkleştirilebilmesidir. İşte bu amaçla, her sene için devletin gelir ve giderini gösteren bir muvazene defteri tutulması gündeme gelmiş, yapılacak olan bir senelik mali işlerde bu defter esas alınarak harcama yapılması kararlaştırılmıştır. Bu nedenle de bir nizamname çıkarılmıştır.
Meclis-i Ali-i Tanzimat tarafından hazırlanan bütçe nizamnamesi, Meclis-i Ali-i Umumi’de de görüşülüp tasdik edildikten sonra padişahın da onayı alınarak bir “hatt-ı hümayun” şeklinde ilan edilmiştir.[8]
Bütçe Nizamnamesi’nin kabul ediliş tarihi 3 Ağustos 1855 (18 Zilkade 1271) olmasına karşın Takvim-i Vekayi’de 16 Ağustos 1855’te (2 Zilhicce 1271) yayınlanmıştır. Nizamname’nin ara başlıkları olmamakla birlikte 13 maddeden oluşmaktadır. Maddeler, birinci madde, ikinci madde. şeklinde sıralanmıştır.Nizamname’nin birinci maddesine göre, her sene devletin gelir ve giderini gösteren bir defter (muvazene defteri) tutulacaktır. Yapılacak olan bir senelik mali işlerde bu defter esas alınacaktır denilmektedir.
Masraflar iki bölümden oluşacaktır. Her dairenin önceden kararlaştırılıp, belirlenmiş olan özel masrafları, diğeri ise Maliye Nezareti’nin yapmış olduğu genel masraflardır. Birinci kısım masraf, Padişah’a ait olan tahsisattır. İkincisi devletin kara askerleri için, nizamiye hazinesine ayrılan masraflardır. Üçüncüsü tophane-i amire ve ordunun malzemesi için tophane hazinesine ayrılan masraflardır. Dördüncü olarak devletin “asakir-i bahriyesi” ve “donanma-ı hümayun” için tersane hazinesine ayrılan masraflardır. Beşinci olarak şeri işler için hakimlere ayrılan tahsisattır. Altıncı olarak, hazine-i maliyeye ait vakıf gelirlerinin, gelir bedeli olmak üzere “evkaf-ı hümayun hazinesine” ayrılan masraflardır. Yedinci olarak, Dersaadet’te ve taşrada görevli bulunan mülkiye memurlarının maaş ve diğer mülkiye masrafları ile zabtiyeler için ayrılan “umur-ı dahiliye” masraflarıdır. Sekizinci olarak, hariciye memurlarının maaşı ile sefaretlerin masrafı için ayrılan “umur-ı hariciye tahsisatı”dır. Dokuzuncu, Dersaadet ve taşrada bulunan maliye memurlarının maaşlarıyla “tahsisat-ı emval mesarifi” olarak “umurı maliye”ye ayrılan bütçedir. Nafıa ve ticaret memurları ile ticaret ve nafıa işleri için “umur-ı ticaret ve nafıa’ya ayrılan masraflardır. On birinci olarak Meclis-i Vala başkanlığında Hariciye Nezareti’nde bulunan “maarif-i umumiye” tahsisatıdır. (Nizamname’nin ikinci maddesi).
İkinci kısım olan genel masraflar ise, kağıt para faizleri, tımar ve mukataat ve her türlü esham faizleridir. Ayrıca her dairenin ayrılmış olan bütçesi dışında devletçe önemli görülen olağanüstü durumlarda olabilecek masraf için maliye hazinesi tarafından fazladan ihtiyati tedbir olarak ayrılan para da bulunmaktadır (İkinci madde). Gelirler de iki kısma ayrılmıştır. Birisi doğrudan doğruya devlet tarafından toplanan gelirlerdir. Diğeri ise aracı ile toplanan gelirlerdir. Öncelikle mal vergisi ile bazı eyaletlerin maktualarıdır. Yine bir başka gelir kaynağı ise, “iane-i askeriye” vergisi ile maden hasılatlarıdır. Öşür gelirleri, beylik malları gelirleri ile “evrak-ı sahiha” gelirleri de bulunmaktadır (Nizamnamenin üçüncü maddesi).
Özetle, 1855 Bütçe Nizamnamesi, yöntem olarak bugünkü bütçelerle de benzerlikleri bulunmaktadır. Örneğin: Bir dairenin tahmini bütçesini oluşturarak bunun Bakanlar Kurulu’nda, o daireden gelen elemanlar tarafından kabul ettirilmeye çalışılması bugünde söz konusudur.
Hakikaten 1855’te çıkarılan bu nizamname, dairelerin gelir ve giderlerinin tespit edilerek bu çerçeve içinde hareket etmelerinin sağlanması, gelir-gider dengesinin kurulması açısından önemlidir. Bu arada olağanüstü harcamalar içinde bir miktar para ayrılması unutulmamıştır.[9]
Osmanlı Devleti’nde bugünkü anlamda bir bütçe hazırlanmasını amaç edinen bir çerçeve kararının ortaya çıkması 1845 (1261) yılında gerçekleştirilmiştir. 1846-1847 (1262) mali yılından itibaren de her yıl düzenli olarak bütçeler hazırlanmıştır. 1855 (1271) yılına gelindiğinde ise, görüldüğü gibi bütçelerin hazırlanma, onaylanma ve denetlenmesi ile ilgili esasları belirleyen daha ayrıntılı bir nizamname ortaya konulmuştur.[10]
Merkezde mali alandaki bu ciddiyet ve önem taşrada da kendisini göstermiştir. 1860’ta mülki teşkilat üzerinde bazı değişiklikler yapıldığını görmekteyiz. Aynı yıl içinde eyalet ve livaların mali memurları olan defterdar ve mal müdürlüğü kuruluşlarının üzerinde de bir takım değişiklikler yapılmıştır. Defterdarlık ve mal müdürlükleri kaldırılmıştır. Vilayet ve sancakların maliye işlerinden doğrudan doğruya valiler sorumlu tutulmuşlardır.[11] Defterdarlığın kaldırılması ile birlikte bu hizmetin görülebilmesi için eyalet merkezlerine birer muhasebeci ve yanlarına yeterli sayıda katip verilmiştir. “Muhasebeci Efendiler ile Mal Katiplerinin Vezaifine Şamil Talimattır”[12] adı altında bir talimat yayınlanmıştır. Talimat, 21 Mart 1860 (28 Şaban 1276) tarihli olup, Takvim-i Vekayi’de 26 Nisan 1860’ta (5 Şeval 1276) yayınlanmıştır. “Altı Bend”den oluşan talimatta muhasebeci ve mal katiplerinin görevlerinden söz etmektedir.[13]
Talimatın içeriğine baktığımızda, şu noktalara değindiğini görmekteyiz. Mali işlerin iyi bir şekilde yürütülebilmesi için, valiler ve mutasarrıfların maiyetlerine birer Muhasebeci, Kaymakamlar maiyetine ise, Mal Katipleri verilmiştir. Hesap işleri ve kayıtlardan Muhasebeci ve Mal Katipleri sorumludurlar. Fakat bunun yanında bu maliye memurları vali ve mutasarrıfların emri altındadır.[14]
Yapılacak masraflar ve toplanacak gelirlerin kayıtları muhasebeci ve mal katipleri tarafından her ay muntazam bir şekilde tutulacaktır. Bütün bu kayıtlar bir deftere yazılıp, cetvel şeklinde de işlenecektir. Her ay başında ve sene sonu itibarıyla yıllık muhasebe defterinin yazımı, mart ayı içinde tamamlanıp bitirilecektir. Nihayet nisan ayı içinde vergi gelirlerinin tarihleri belirlenip, artırma pusulalarının (mezad pusulaları) kanunlar çerçevesi içinde nasıl olacağı belirlenecektir. Defterlerin zamanında hazırlanıp hazineye gönderilmesi için mahalli hükümete (vali, mutasarrıf) teslim edilmesi gerekmektedir. Mültezimlerden alınacak senetlerin doğruluğuna dikkat edilip, hiçbir evrak atlanmadan işlenmesinden muhasebeci efendiler ve mal katipleri sorumludurlar.[15]
Günlük işler defterlere geçirilirken çok dikkatli olunacaktır. Her bir eyalet, sancak veya kazanın gelir ve giderleri kayıt edilirken, her gün için ayrı ayrı olmak üzere ayrıntılı bilgiler yazılacaktır. Örneğin; sancakbaşı olan bölgelerde her gün yapılan tahsilatın sandığa teslim edilmesinde, ne çeşit maldan alındığı, kim tarafından teslim edildiği, ne cins ve ne miktar akçe olduğu, daha sonradan harcanan masrafların nasıl ve kimlere yapıldığı muhasebeci ve mal katipleri tarafından iki nüsha olarak tutulacaktır. Bu nüshadan birisi sandık eminine verilecek, sandık emini bu nüshayı saklayacaktır. Hesaplar, günü gününe tutulup, bir günün hesabı, diğer bir güne karıştırılmayacaktır. Her akşam muhasebeciler ve mal katipleri, sandık eminleri ile birlikte defter hesaplarını kontrol ettikten sonra kaleme tasdik ettireceklerdir. Muhasebeciler ve mal katipleri günlük defterlerin bir özet pusulasını (icmal pusulası) çıkaracaklardır. Gelirlerden, masraflar çıkarılıp toplam kalan hesaplanacaktır. Bu özet hesap pusulaları ertesi günün gelirine ilave edilecektir. Bunun doğruluğu onaylanıp, bu pusula ile birlikte yevmiye defterleri vali, mutasarrıf veya kaymakama verilip, onlar tarafından da doğruluğu onaylanacaktır. Bu özet pusulaları vali, mutasarrıf veya kaymakam olan o bölgenin yöneticisinde de kalacak, yevmiye defterleri de muhasebeci ya da mal katiplerine verilecek, bu şekilde bir ayda ne kadar tahsilat ve masraf yapıldığı, o bölgenin idarecisi konumunda olan en yüksek mevkideki şahsı tarafından da belirlenmiş olacaktır. Her günün toplam gelir ve giderini gösteren bu özet pusula, her aybaşında vali, mutasarrıf veya kaymakam tarafından meclise sunulacaktır. Bu özet pusula mecliste de onaylandıktan sonra, aybaşı cetveline ilave edilip hazineye gönderilecektir.[16]
Tahsilattan sonra sandığa teslim edilen mallar için sandık eminleri tarafından muhasebeci ve mal katiplerine verilecek pusulada akçenin cins ve miktarı yazılacak, eksik olmaması için mahallinden gelen defter ve yazılarla birlikte “ilm-ü haberleri” tarihle birlikte mühürlenip akçeyi getiren adamlara teslim edilecektir. Ardından maaş ve masraflar için verilecek paralar kayıt edilip, muhasebeci ve mal katipleri tarafından doğrulandıktan sonra ne kadar gerekli ise, o miktar akçe sandık emini gözetiminde sandıktan alınacaktır. Bu miktarda bir “ilm-ü haber”le tespit edilip mühürlenecektir. Bu aybaşı cetveline de geçirilecektir.[17]
Bir kontrol söz konusu olduğu zaman bütün bu evrak, senet, pusulalar saklanacak, görev değişikliği olduğu zamanlarda, kendinden bir önceki memurun kayıtları da iyi bir şekilde muhafaza edilecektir.[18]
Kazalardan, sancaklara; sancaklardan da, eyaletlere gelen defter ve cetveller muntazam ve dikkatli bir şekilde kontrol edilecektir. Tahsil edilmemiş bir para veya yapılan harcamalarda olağanüstü bir durum var ise, hükümete intikal ettirilerek bu usulsüzlük ve yolsuzluk araştırılacaktır. Böyle bir durumdan öncelikle görevli memurlar (muhasebeci ve mal katipleri) sorumlu olduğundan bu görevini iyi bir şekilde yapmaya mecbur olacaklardır.[19]
Talimatnamenin maddelerinden de anlaşılacağı üzere maliye memurları olan muhasebeci ve mal katiplerinin görevlerini tam olarak yapabilmeleri için sıkı bir denetime alındığı görülmektedir. Sandık emini, yörenin en üst mülki amiri (vali, mutasarrıf veya kaymakam) meclis uygulamalarını kontrol ile görevlendirilmiştir. Vergi toplanmasında her aşamada kayıt tutulması, bu tutulan kayıtların sıkı bir şekilde günlük, aylık ve yıllık olmak üzere kontrol edilmesi yapılan usulsüzlükleri bir nebze azaltabileceği düşünülmüştür. Ancak alınan bütün bu tedbirlere rağmen maliye memurlarının usulsüzlükleri devam edecektir.[20]
Bu talimatın Takvim-i Vekayi’de yayınlanmasından kısa bir süre sonra 2 Mayıs 1860’ta (10 Şevval 1276) konu ile ilgili bir yazı daha çıkmıştır. Defterdar ve mal müdürlerine bundan böyle “Muhasebeci” unvanı verileceği tekrar edildikten sonra eyaletlerin önemine göre üç sınıf memur oluşturulmuştur.[21]
Tanzimat’ın en önemli amaçlarından biri, verginin adilane ve eşit bir şekilde alınması idi. Bu amaçla da 1839’dan 1864’e kadar pek çok düzenleme yapıldığı bilinmektedir.[22] Bizce en önemli değişiklik de defterdarlıkların, muhasebeciliğe dönüştürülmesiydi. Ancak alınan bütün sıkı tedbirlere karşın yine de uygunsuzluklar yapılmıştır. Örneğin; Kocaeli Sancağı’nın mal katibi olan, Rumeli Masarifat Muhasebesi Kitabesi’nden Mustafa Efendi’nin tutmuş olduğu defterler incelenmiş ve “usul ve nizama” aykırı bulunarak Mustafa Efendi görevinden azledilmiştir.[23]
Aynı yazının devamında eyalet ve livalarda hesap işlerinden mal katibi ve muhasebecilerin sorumlu olduğu, bunların tutmuş bulunduğu hesap cetvelleri ve defterlerinin hazine tarafından incelendiği, bu nedenle bu görevi yapan kimselerin memleket işlerine dikkat ederek yanlışlık yapmamaları, zimmetlerine hazine malı geçirmemeleri gerektiği belirtiliyordu.[24]
Tüm bunlara rağmen defterdarlar hakkında merkeze pek çok şikayetler ve yolsuzluk ihbarları gelmekteydi. Örneğin; Edirne Defterdarı olan Mehmet Hayri Efendi hakkında iki müteahid, yolsuzluk yaptığı gerekçesiyle hükümet merkezine şikayette bulunulmuştur. Ancak Defterdar Efendi ise kendisini savunarak, iki müfsid müteahidin gerçekle ilgisi olmayan birtakım haberler uydurduklarını bu yakışıksız uydurmalar hakkında gerekli tahkikatın yapılmasını istemekteydi.[25]
Yine Aydın Defterdarı’nın görevini suistimal ettiği, yolsuzluk yaptığı belirtilerek görevinden alınması için çalışmalar yapıldığı görülmektedir. Ancak Aydın Defterdarı olan Kadri Bey’in görevinde kalması için Mabeyn-i Hümayun Başkitabet Celilesine Kitabcı Ahmed, Taşçı Abraham, Terzi Zari, Terzi Karabet, Sarkiz Taşçıyan kulları, Mihail, Doğramacı Miran, Taşçı Melgun, Taşçı Artin, Tütüncü Berusi tarafından bir telgraf çekilmiştir. Telgrafta, defterdarımız Kadri Bey’in infisalini işittik defterdar müşarü’n ileyhin her hareketi. memleketimize çok hizmet-i hayriyesi” olmuştur, denilmektedir. Bu nedenle de defterdarın görevden alınmayıp, tekrar görevine iadesi istenmektedir. Yani Aydın Defterdarı Kadri Bey’in memuriyetinde kalması için yapılan müracaatlar ile İkinci Daire Maliye Müfettişliği’nden verilen yazıya göre yolsuzluk hareketlerinden dolayı azli gerektiğinden nasıl hareket edileceğini belirten yazı Dahiliye Nezareti’nden bildirilmektedir.[26]
Mali alanda alınan tedbirler, yapılan yeni düzenlemelere rağmen beklenen olumlu gelişmeler söz konusu olamamıştı. Bu nedenle 1864 Vilayet Nizamnamesi ve 1871 tarihli İdare-i Umumiye Nizamnamesi’nde eskiden olduğu gibi yine vilayetlerde “Defterdar, livalarda ise, “Muhasebeci” mali işlerden sorumlu tutulmuştur. Ancak yukarıdaki örneklerden de görüldüğü üzere bir çözüm olmamıştır. Devlet memurlarının görevlerini kötüye kullanmaları, suistimaller devam etmiştir. Osmanlı Devleti’nde merkez yöneticileri hep zannetmişlerdir ki, çıkarılan talimat ve nizamnameler ile işler halledilecek. Oysa önemli olan, dönemin koşullarına göre hazırlanan bu tip kanun ve yönetmelikleri uygulama alanına sokmaktır. Uygulamada başarı sağlanamayınca, bir yenisi çıkarılmış, yönetici unvanları değiştirilmiş, bu şekilde sorunların halledilebileceği umulmuştur.
Ancak görüldüğü gibi pek de başarı sağlanamamıştır Rüşvet, iltimas, görevi kötüye kullanma devam edip gitmiştir. Aslında temel sorun dürüst, işinin ehli olan kimselerin göreve getirilmemesinden kaynaklanmaktadır. Osmanlı’da pek çok dönemde gördüğümüz gibi, bu dönemde de iyi yöneticiler olduğu zaman, yönetiminde buna paralel olarak düzeldiği görülmektedir.
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi / Türkiye
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 14 Sayfa: 359-363