1828-1829 Türk-Rus Savaşı ve Edirne Antlaşması
1828-1829 Türk-Rus Savaşı’nın başlangıcı, Osmanlılar tarafından sürgün edildikten sonra Rus ordusunda görev yapan Yunanlı General Alexander Ypsilantis’in liderliğindeki bir grup gönüllünün (Türk-Rus sınırını oluşturan) Prut nehrini geçerek Osmanlı toprağı olan Moldavya’ya girdiği 6 Mart 1821 tarihine kadar uzanır. Philike Hetairia’nın önderi de olan Ypsilantis, bu savunması oldukça zayıf olan kuzey eyaletinde isyan bayrağını dalgalandırarak Balkanlar çapında bir halk ayaklanmasını ateşleyebileceğini ümit etmekteydi. Böylece Osmanlı yönetiminin Balkanlar’dan tamamen çıkarılması ve Balkan Hıristiyanlarının özgürlüğüne kavuşması sağlanacaktı. Ypsilantis, Çar I. Alexander’ın rızası, hatta bilgii olmaksızın hareket etmiş olsa da, Rusya’nın isyancıların yanında yer alarak askeri yardımda bulunacağını ummaktaydı.
Ypsilantis, Moro’da halk ayaklanması çıkarmada başarılı olsa da, bu ayaklanmanın Balkanlar’a yayılmasını sağlayamadı. Bunun da ötesinde Rusya’nın askeri desteğini elde etmede başarılı olamadı. 1815 Restorasyon dönemi sonrasının hemen hemen bütün monarkları gibi devrileceğinden endişe duyan I. Alexander da bu isyanı, meşru otoritelere karşı gerçekleştirilen bir meydan okuma hareketi olarak gördüğü için kınadı. Ancak Çar, Osmanlı sultanının isyanı bastırma metotlarından giderek daha çok kaygı duyar hale geldi. Ruslar, Türklerin asiler ve masumlar arasında bir fark gözetmediği yolunda şikayetlerde bulundular ve Yunan Patriği V. Gregory’nin idam edilmesi gibi canice hareketler karşısında dehşete düştüler. Türk tarafında ise II. Mahmut, tamamen iç mesele olarak gördüğü bir konuda bütün yabancı müdahalelere şiddetle karşı çıkmaktaydı. Bunun yanında Ypsilantis’in girişiminde Rusya’nın rolü olduğuna inanan Osmanlı yönetimi, Rusya’yla aralarındaki anlaşmaları ihlal etmeye başladı; örneğin Rus gemilerinin Boğazlardan geçişini engelleme yoluna gitti. Buna tepki olarak Bab-ı Ali nezdindeki Rus Büyükelçisi G. A. Stroganov, Temmuz 1821 tarihinde protestoda bulunarak İstanbul’dan ayrıldı.
Yeni bir Türk-Rus savaşının çıkması kaçınılmaz görünüyordu. Ancak Rus çarı önceden Avrupalı müttefiklerinin rızasını almadan hemen bir savaşa girişme niyetinde değildi. Rusya’nın müttefikleri, özellikle de Avusturya ve İngiltere bir savaşın çıkmasını ve Rusya’nın daha da yayılmasını engellemede kararlıydılar, bu yüzden Alexander’ı kendilerinin arabuluculuğunu kabul etme ve krize diplomatik çözüm arama konusunda ikna ettiler. Çar, müttefikleriyle uyuşmak durumunda kaldı ve sonuçta dört yıl boyunca Rus diplomasisi sona erecekmiş gibi gözükmeyen görüşmelerden dolayı bir anlamda felç oldu. Nihayet 1825 yılının sonunda Alexander tek taraflı olarak savaş ilan etmeyi kararlaştırdı. Kasım ayında ölmesinden dolayı Alexander bu şansını kullanma imkanı bulamasa da, onun ardından gelen I. Nikola sonuç getirici bir girişimde bulunmada oldukça kararlıydı. Yine de Yunanistan konusunda ortak hareket gerçekleştirilmesini öngören Nisan 1826’daki Rus-İngiliz protokolü, savaşı bir kez daha önledi. Gerçekte İngiltere, Osmanlı İmparatorluğumun zayıflatılmasını hiçbir şekilde istemiyordu; bu protokolü imzalamaktaki tek amacı da Çarı bir ittifak içine hapsederek Rusya’nın savaş ilanını süresiz olarak erteletmekti. Belli bir süre için İngiltere’nin planı işe yaradı. Ancak Nikola ilerleme sağlanması hususunda kararlıydı ve Temmuz 1827’de Fransa da pakta dahil oldu. Aynı yıl içinde Osmanlı sultanının Yunanlıların tümünü Mısır’a sürmeyi planladığı yolunda söylentiler ortaya çıkınca, müttefikler ortak bir filoyu Osmanlı’nın Mısır’daki kuvvetlerinin bölgeye çıkarma yapmasını önlemek üzere Mora’ya gönderdi. Ekim ayı içerisinde de Navarin’de Türk-Mısır filosuyla müttefiklerin filosu arasında bir çatışma yaşandı, sonuçta Osmanlı filosu yok edildi.
Bunun üzerine Osmanlı Sultanı (Osmanlı yönetimi ile Rusya arasındaki Yunanistan’la ilgisi olmayan bütün önemli konuları ele almış olan) 1826 tarihli Akkerman Türk-Rus sözleşmesini hükümsüz kılan bir açıklamada bulundu ve halkının cihat için hazırlanması yolunda talimatlar yayımladı. Rus çarı da diğer hususlar yanında Boğazların Rus gemilerine kapatılışını ve Akkerman sözleşmesinin ortadan kaldırılışına atıfta bulunarak 26 Ekim 1828’de Osmanlı Devleti’ne karşı savaş ilan etti. Rusya’nın açıktan ortaya koyduğu savaş amaçları şunları içermekteydi: Yunanistan, Sırbistan ve Tuna prensliklerine siyasi haklar tanınması, (Türkler tarafından isyancı Kafkasya halklarına yardımda bulunmak üzere kullanılan) Anapa ve Poti’nin ele geçirilmesi, Tuna üzerindeki bazı Türk kalelerinin yıkılması ve savaş tazminatı elde edilmesi. Sonunda 8 Mayıs’ta Rus İkinci Ordusu Prut nehrini geçti ve Moldavya’yı işgal etti.
Londra Üniversitesi Slav ve Doğu Avrupa Araştırmaları Merkezi / İngiltere