Anadolu tarihi genel olarak incelendiğinde bu coğrafya da etnik yapının değişikliğe uğramasına sebep olan önemli dönüm noktaları olduğu görülür. Bunlardan biri M.S. 636 yılında İslâm ordularının Anadolu’ya girmesidir. Bu tarihten sonra Bizans ile mücadeleye başlayan İslâm orduları Anadolu’nun doğusunu hâkimiyetleri altına aldılar. Diğer bir olay ise 1071 Malazgirt Savaşı’ndan sonra Büyük Selçuklu Devleti’nin desteği ile çok sayıda Türkmen’in Anadolu’yu yurt edinmek amaçlı gelmesidir. İslâm ordularının Anadolu’da Bizans’a karşı başlattıkları, fakat bir süre ara verdikleri akınları Malazgirt Savaşından sonra Türkler devam ettirmişlerdir. Bu mücadelede Türkler, Anadolu’da ilerleyerek Bizans Devleti’nin başkenti Konstantinopolis (İstanbul)’in yakınlarına kadar geldiler. Hatta Selçuklu hanedanlarından Kutalmışoğlu Süleymanşah, 1075 yılında İznik’i Bizans’tan alarak başkent yapmak kaydıyla Anadolu Selçuklu Devleti’ni kurdu. Bu devlet Bizans için büyük bir tehdit olurken, İznik ise Anadolu’da Türk fetihlerinin merkezi konumuna geldi.[1]
XI. yüzyıldan itibaren Anadolu’ya yerleşmeye başlayan Türkler, Anadolu’yu Türk-İslâm Medeniyetinin merkezi konumuna getirmek için faaliyet gösterdiler. Ancak, bu dönemde bir taraftan Bizans ile mücadele ederken, XI. yüzyılın sonunda Haçlı seferlerinin başlaması ile bir de Batı’dan Anadolu’ya gelen Haçlılar ile mücadele etmek zorunda kaldılar. XI. ve XIII. yüzyıllar arasında devam eden Haçlı seferlerinde 1101 yılında yapılan sefer Anadolu’nun Türk vatanı haline gelmesinde bir dönüm noktasıdır. I. Kılıç Arslan ve Danişmend Gazi ittifakı ile oluşturulan Türk ordusu, 1101 yılı Haçlı seferinin ordularını Anadolu’da imha etmeyi başardı. Türk ordusunun Haçlı ordusuna karşı kazandığı bu başarı Anadolu’nun Türk yurdu olmasında çok büyük bir öneme sahiptir. Eğer ki bu zafer kazanılmamış olsaydı, Anadolu tarihi farklı yazılabilirdi. Bu zafer sayesinde Türklerin Anadolu’dan atılamayacağı kesinleşti. Bu çalışmayı yapmaktaki amacımız 1101 yılı Haçlı seferlerinin Anadolu Türk tarihindeki önemini ortaya çıkarmaktır.
J.L. Cate, The Crusade of 1101 makalesinde[2] 1100 yılının Eylül ayında Haçlı ordusunun İtalya’dan yola çıkması ile başlayan 1101 yılı Haçlı seferinin kaynakları hususunda izahatta bulunmuştur. I. Haçlı seferine şahit olup gördüğü olayları yazan Fulcher of Chartes, Gesta Francorum Hierusalem Peregrinantium, kitabında 1101 Haçlı seferine sadece çok kısa bir şekilde değinmiştir. Haçlı seferine katılan ve I. Haçlı seferinin şahidi olan diğer bir kişi Radulf [Ralp] of Caen, Gesta Tancredi adlı kitabında 1101 Haçlı seferi hakkında bilgi bulunmaktadır. Ayrıca 12. yüzyılda İngiltere’de yaşayan William of Malmesbury, Gesta Regum Anglorum, adlı kitabında 1101 Haçlı seferine İngiltere’den katılan Lordlar, Dükler ve Haçlı askerleri hakkında bilgi vermektedir. 1101 Haçlı seferine katılıp olaylara şahit olanların yazdıkları kitapların yanında Haçlı seferine katılıp ta Avrupa’ya dönen Haçlılardan duyduklarını yazan Haçlı tarihçileri de bulunmaktadır. Bu yazarların en önemlilerinden biri olan Albert of Aachen, Haçlı seferlerine katılmak istediği halde katılamamıştır. Buna rağmen Haçlı seferinden Avrupa’ya dönen Haçlılardan duyduklarını, Historia Ierosolitana, History of The Journey to Jerusalem adlı 12 bölümden oluşan kitabında yazmıştır. Bu kitabın bir bölümünü 1101 Haçlı seferine ayırmış olup Haçlı kaynaklarının içinde 1101 Haçlı seferini detaylı anlatan tek Haçlı kaynağıdır. Albert of Aachen’nin kitabında 1101 Haçlı seferine bir bölüm ayırırken diğer Haçlı tarihinin kaynaklarını yazan Haçlı tarihçileri sadece 1101 Haçlı seferine ya birkaç cümleyle ya da birkaç sayfayla değinmişlerdir.
Bu sebepten Albert of Aachen’in yazdığı kitabı tahlil etmeden 1101 Haçlı seferinin Anadolu’ya etkisi konusuna açıklık getirmemiz mümkün değildir. Haçlı seferlerine katılan veya katılanlardan duyduklarını yazan Haçlı tarihçilerinin yazdıkları Haçlı kaynaklarının dışında bir de bu Haçlı kaynaklarına dayalı olarak yazılan çağdaş Haçlı tarihi kitapları bulunmaktadır. Çağdaş Haçlı tarihçileri Haçlı seferlerindeki bir detayı bile sayfalarca ele alırlarken 300 bin Haçlı askeri ile art arda üç Haçlı ordusunun katıldığı 1101 yılı Haçlı seferlerine sadece iki makale ile değinmişlerdir. Steven Runciman ve J.L. Cate 1101 yılı Haçlı seferleri konusunda birer makale yazmışlardır. Ayrıca Haçlı tarihi konusunda Türkiye’nin en önemli tarihçisi olan Prof. Dr. Işın Demirkent, 1101 yılı Haçlı seferlerini detaylı yazarak her iki yazarında bu seferleri sadece Haçlılar açısından değerlendirdiklerini ve o yıllarda Anadolu’da yaşanan olayların Anadolu tarihine etkisi üzerinde durmadıklarını belirtmiştir.
Haçlı kaynakları ile çağdaş Haçlı eserlerinde yazılanlardan başka Bizans, Süryani, Ermeni ve Arapça kaynak eserlerde de 1101 yılı Haçlı seferi konusunda bilgiler bulunmaktadır. Haçlı tarihi konusunda önemli bir Bizans Kroniği olan Anna Komnena’nın ALEXIAD adlı kitabında 1101 yılı Haçlı seferlerine birkaç sayfa ile değinmiştir. Bunun yanında Ermeni kaynağı olan Urfalı Mateos’un yazdığı Urfalı Mateos Vekâyinâmesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162) ile Süryani Mikhail Vekâyinâmesinde 1101 yılı Haçlı seferine genel olarak değinilmiştir.
Prof. Dr. Işın Demirkent, Haçlı seferleri döneminde yazılan Arapça kaynaklarda 1101 Haçlı seferleri hakkında yeterince bilgi bulunmamasını Müslüman dünyasının Haçlı vakasının önemini o yıllarda hâlâ kavrayamamış olmasıyla açıklar.[3] Bununla beraber Haçlı seferlerinin olduğu dönemde Dımaşk (Şam)’da yaşamış olan İbnü’l Kalanisi’nin Zeylu Tarih-i Dımaşk (975-1160) adlı kitabında Şam bölgesinde yapılan Haçlı akınları ve bu bölgede Haçlıların Müslüman emirliklerle yaptıkları savaşlar hakkında detaylı bilgi vermektedir. Fakat İbnü’l Kalanisi, kitabında 1101 yılı Haçlı seferlerine hiç değinmemiştir. Haçlı seferleri döneminde Halep’te yaşamış diğer Arap tarihçi Azimi, Tarihu’l-Azimi adlı eserinde 1101 Haçlı seferlerine birkaç cümleyle değinmiştir. Bunun yanında 12. yüzyılda Bağdat’ta yaşamış olan Sıbtibnu’l-Cevzi, Mir’atu’z-Zaman fî Tarihi’l-a’yan adlı kitabında Irak ve Şam bölgesindeki olayları genel olarak değerlendirmiştir. Ayrıca kitabında Şam bölgesinde Haçlı akınları hakkında bilgi bulunurken Anadolu’da yapılan 1101 Haçlı seferleri hakkında bilgi bulunmamaktadır. Haçlı seferlerinin son döneminde Halep’te yaşamış olan ibn Adim (D. 1192/ Ö. 1262) yazdığı, Zubdetu’l-HalebminTarihi’l-Haleb, adlı kitabında Şam ve Halep bölgelerinde Haçlıların yaptıkları akınlar hakkında bilgi verirken o da 1101 yılı Haçlı seferleri hakkında bilgi vermemiştir.
Ayrıca İbnu’l-Esîr, 1230 yıllarında tamamladığı ve İslâm tarihinin temel kaynaklarından biri olan el-Kâmil fî’t -Târihadlı kitabında 1101 Haçlı seferlerine bir, iki sayfayla değinmiştir. Bunlarla beraber Aksarayî’nin yazdığı Farsça bir eser olan Musemeretu’l-Ahbar adlı kitapta 1101 Haçlı seferine birkaç cümleyle değinilmiştir.
Anadolu’da Yapılan İlk Türk-Haçlı Mücadeleleri
Selçuklu Devletlerinin yardımıyla hareket eden Türkmenler, Anadolu’nun nerdeyse tamamına yakınını kendi hâkimiyetleri altına alarak aynı zamanda Hristiyanlar için Kutsal olan Kudüs’ü ve yine patriklik merkezleri olan Antakya’yı ele geçirdiler. Bu olaydan sonra kutsal toprakları ziyaret için gelen Hristiyan hacılar, hac ziyaretlerini yapıp Avrupa’ya döndüklerinde Türklerin kutsal toprakları ele geçirdiklerini ve Hristiyanlara zulüm yaptıklarını hikâye olarak anlattılar. Avrupa’daki Hristiyan halk arasında yayılan bu hikâyeler sayesinde oluşan ortamı değerlendiren Bizans İmparatoru Alekseios Komnenos, Türklerin tamamını Anadolu’dan çıkarttıktan sonra aldıkları toprakları Bizans’a vermek şartıyla PapaII. Urban’dan ümitsizce yardım talebinde bulundu. Bu talep üzerine Papa II. Urban, 27 Kasım 1095 tarihinde Clermont Konsilinde yaptığı konuşmada Avrupa halkına seslenerek Doğu Hristiyanlarını Türklerin sözde baskı ve zulmünden kurtararak kutsal toprakları tekrar ele geçirmek için büyük bir Haçlı ordusunun kurulması çağrısında bulundu. Bu çağrıya olumlu cevap veren Avrupa’daki Hristiyanlar, keşiş Pierre L’Ermitte komutasında toplanarak oluşturdukları ilk Haçlı ordusu ile 1096 yılında Avrupa’dan Anadolu topraklarına doğru yola çıktılar.[4]
Bizans İmparatoru Alekseios Komnenos’un Avrupa’dan Konstantinopolis (İstanbul)’e gelen bu ilk Haçlı ordusunu 6 Ağustos 1096 tarihinde Anadolu’ya geçirmesiyle bu topraklarda yaklaşık 200 yıl sürecek Türk-Haçlı mücadelesi başlamış oldu. Anadolu’ya gelen ilk Haçlı ordusunun Anadolu Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan komutasındaki Selçuklu ordusu tarafından 21 Ekim 1096 tarihinde bertaraf edilmesinden sonra Avrupa’da Lordlar ve Dükler komutasında büyük bir Haçlı ordusu oluşturulmaya başlandı. 1096 yılının yaz aylarına doğru yaklaşık yüz bin civarında askerden oluşan Haçlı ordusu, Balkanlar üzerinden Konstantinopolis’e (İstanbul) geldi.[5] Bu büyük Haçlı ordusu Konstantinopolis’te fazla bir süre kalmadan Bizans İmparatoru Alekseios Komnenos tarafından Anadolu’ya geçirildi. Anadolu’ya geçen Haçlı ordusunun ilk hedefi Anadolu Selçuklu Devleti’nin başkenti İznik oldu ve İznik, 4 Temmuz 1097 tarihinde Haçlılar tarafından alındı.[6] Böylece başkentini Haçlılara bırakan Anadolu Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan, Haçlı ordusunun ilerlemesini durdurmak için Anadolu içlerine doğru çekildi.
Anadolu içlerinde ilerleyen Haçlı ordusunun esas amacı Hristiyanlar için kutsal topraklar olan Antakya ve Kudüs’ü almaktı. Bu sebepten Haçlı liderleri, Haçlı ordusunun Antakya’ya ulaşması için geçecekleri yol güzergâhı konusunda yaptıkları toplantıda Anadolu’yu çaprazlama geçerek Antakya’ya ulaşmayı planladılar. Ayrıca bu toplantıda Haçlı ordusunun Konya’dan Kilikya bölgesine geçmek için Pozantı geçidini kullanmasının çok tehlikeli olacağı kararını da verdiler. Bunun üzerine Haçlı ordusunun Maraş üzerinden Amanos geçidini kullanarak Antakya’ya ulaşması üzerinde karar kılındı. Zira Konya’dan Maraş’a giden yol üzerinde Bizans Devleti’nin vassalı olan Ermeniler bulunduğundan Haçlı ordusu bu yolu daha güvenli buldu. Bizans İmparatoru Alekseios Komnenos’un Haçlı ordusuna yol göstermek için görevlendirdiği Bizans Generali Tatikios ve Bizanslı kılavuzların bu yolun Haçlı ordusunun geçmesi için uygun bir güzergâh olduğunu onaylamalarından sonra Haçlı ordusu, Konya, Ereğli, Niğde üzerinden Maraş’a doğru hareket etti.[7]
Anadolu Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan ordusu ile Anadolu içlerine çekildiğinde Haçlı ordusunun Anadolu topraklarında ilerlemesini durdurmak için Danişmend Gazi’de askerleriyle I. Kılıç Arslan’a destek oldu. Bu şekilde oluşan Türk ordusu, Anadolu’da ilerleyen Haçlı ordusunu yıpratmak için akınlar yaptı. Haçlı ordusu kayıplar vererek Anadolu topraklarında ilerlemesine devam etti ve Maraş’a ulaştı. Böylece I. Kılıç Arslan, Haçlı ordusunun Anadolu’yu çaprazlama geçmesine izin vererek, onlarla meydan savaşına girmemeyi tercih etti. Kadınlar, çocuklar ve Haçlı askerleri dâhil 300 bin kişiden oluşan bu Haçlı ordusu, Maraş’tan Amanos geçidini kullanarak 18 Ekim 1097 tarihinde Antakya surlarının önüne geldiler ve Selçuklu Valisi Yağısıyan’dan Antakya’yı almak için şehri kuşattılar.[8] Antakya kuşatması devam ederken Haçlı liderlerinden Baudouin, Urfa Ermeni Baronu Thoros’un yardım istemesi üzerine Urfa’ya doğru hareket etti. Urfa’ya gelen Baudouin komutasında Haçlı ordusu, Urfa’ya ulaşmasından birkaç hafta sonra Urfa Baronu Thoros bir suikast sonucu öldürüldü. Bunun üzerine Haçlı Lideri Baudouin, Urfa’daki yönetimi ele geçirerek 10 Mart 1098 tarihinde Anadolu’da ilk Haçlı devleti olarak Urfa Haçlı Kontluğu’ nu kurdu.[9]
Antakya surlarının önünde yaklaşık yedi ay boyunca Antakya kuşatmasına devam eden Haçlılar, H. 491 yılının Cemâziyelâhir / M. 1098 yılının Haziran ayında bir burcun savunmasından sorumlu Ermeni dönmesi Firuz’un ihanetiyle surları aşarak şehre hâkim oldular.[10] Böylece Urfa ve Antakya’yı hâkimiyetlerine alan Haçlılar, Antakya’da bir süre bekledikten sonra esas amaçları olan Kudüs’ü almak için 24 Aralık 1098 tarihinde Antakya’dan Kudüs’e doğru yola çıktılar. Suriye sahil yolunu takip eden Haçlı ordusunun 1099 yılının Temmuz ayı başlarında Kudüs’e ulaştığında Kudüs Fatimi Valisi İftiharuddevle, Kudüs’ü Haçlılara karşı savunmak için hazırlıklarını tamamlamıştı. Fakat Haçlıların Kudüs kuşatması çok uzun sürmeden 14 Temmuz gecesi surları aşan Haçlı askerleri Kudüs’e girdiler. Böylece 15 Temmuz 1099 tarihinde Kudüs Haçlıların eline geçmiş oldu.[11] Bu şekilde esas amaçlarına ulaşan Haçlılar, Anadolu’da iki, Orta Doğu’da ise bir Latin Haçlı Devleti’ni kurdular. Bu tarihten sonra ise Avrupa’daki Hristiyanlar, Doğu’da kurulan üç Haçlı devletinin kutsal şehirleri muhafaza ederek Hac güzergâhını hâkimiyetleri altında tutabilmeleri için gerekli olan finansal ve askeri desteği sağlamakla uğraştı.
1101 Haçlı Seferlerinin Başlaması
Kudüs’ün Haçlılar tarafından alınması Avrupa’da büyük bir heyecanla karşılandı. Böylece I. Haçlı seferi amacına ulaşmış oldu ve artık doğu da üç Latin Haçlı devleti kurulmuştu. Bunun yanında Haçlı seferini başlatan Papa II. Urban, Kudüs’ün Haçlıların eline geçmiş olması haberini alamadan 29 Temmuz 1099 tarihinde vefat etti. Papa II. Urban, vefatından birkaç ay önce Haçlı seferlerine destek olması ve aynı zamanda doğuda ki Haçlılara liderlik yapması için Milan Başpiskoposu Anselm Buis’e haber göndermişti. Fakat Milan Başpiskoposu, Papa II. Urban’ın bu isteğini kabul ettiğinde Papa II. Urban’ın ölüm haberini aldı. Papa II. Urban’ın vefatından hemen sonra onun yerine seçilen Papa II.Pascalis, Haçlı seferini devam ettirerek doğu da bulunan Haçlıların daha da güçlenmesi için politikalar izlemeye başladı.[12]
PapaII. Pascalis’ın politikasını oluşturmasını sağlayan sebep ise 1099 yılının Temmuz sonlarında Papa’nın Doğu temsilcisi Daimbert’in Kudüs’ün Haçlılar tarafından alınmasını müjdelediği mektupta Haçlıların başarıya ulaşması için insan gücü ve askerî desteğe ihtiyaçları olduğunu yazması idi. O dönemde Haçlıların durumunun rapor edildiği bu mektup Robert Flanders tarafından yeni Papa’ya ulaştırıldı. Papa II. Pascalis, bu mektubun cevabını Papa’nın elçisi olarak görevlendirdiği Kardinal-Piskopos Maurice Porto aracılığıyla 28 Nisan 1100 tarihinde doğudaki Haçlılara gönderdi. Bu mektupta doğu da bulunan Haçlıların orada kalmaları ve görevlerini tamamlamaları yazılıydı.[13]
Papa II. Pascalis, uzunca bir süre doğu da savaşmış Haçlıların ailelerini özlediklerini ve batıya, evlerine gelmek istediklerini biliyordu. Bu sebepten bir önceki Papa II. Urban’ın doğuda bulunan Haçlılara takviye güç ve moral desteği sağlamak için yeni bir Haçlı ordusunun oluşturulması ile bu Haçlı ordusuna Milan Başpiskoposu Anselm Buis’in liderlik yapması kararını uygun buldu. Bununla beraber, Haçlı seferine katılmayan Hristiyanların doğu da kurulan Latin Haçlı devletlerine destek olmalarının gerektiği çağrısını da yaptı. Bunun üzerine Milan Başpiskoposu, yeni büyük bir zaferin kazanılacağını vaaz ederek “ULTREJA, ULTREJA!” nidalarıyla yeni bir Haçlı ordusunun kurulması çağrısında bulundu.[14] Milan Başpiskoposu’nun bu çağrısına Piskoposlar William Pavia ve GuidoTortona da destek olarak onlarda İtalya’daki bütün halkı yeni oluşturulacak Haçlı ordusuna katılmaya çağırdılar. Özellikle Lombardia bölgesinden kadınlar, çocuklar ile çok sayıda Haçlı askeri yeni oluşan bu Haçlı ordusuna katıldılar.[15] 1100 yılında bu şekilde oluşmaya başlayan Haçlı ordusunun amacı, doğu da yeni kurulmuş olan Latin Haçlı devletlerine insan gücü ve askerî destek sağlamak idi.
Bu şekilde güçlenecek Haçlı devletleri, hem Hac güzergâhındaki yolu emniyet altına alacaktı hem de Türkleri tamamıyla Anadolu’dan söküp atacaklardı. Bunun yanında bu Haçlı ordusuna katılan Avrupalı Hristiyanların çoğu doğu da bulunan Müslüman topraklarını ve mallarını alarak zengin olmayı da hedeflediler. Bu amaçlar doğrultusunda bir araya gelen Haçlılar, doğu da yeni kurulmuş olan Haçlı devletlerine insan gücü ve askerî destek sağlamak için büyük bir Haçlı ordusu meydana getirdiler. I. Haçlı seferinde olduğu gibi bu çağrıya olumlu cevap veren İtalya, Fransa ve Almanya bölgelerinden Lordlar, Kontlar ve din adamları Haçlılara öncülük ettiler.[16]
Bu bölgelerden 1101 Haçlı seferlerine Haçlılar katılırken İngiltere Kralı I. Henry, bu sefere asker desteği gönderemedi. Çünkü bu yıllarda İngiltereliler, Danimarka, İrlanda ve Normanlarla mücadele ettiklerinden dolayı bu seferlere asker desteği yerine İngiliz kilise adamları, para toplayıp finansal olarak Haçlı ordusuna destek oldular.[17]
Papa II. Pascalis’in 1100 yılında Latin Haçlı devletlerine takviye güç sağlamak için bir Haçlı ordusunun oluşturulması çağrısına başta Milan başpiskoposu Anselm Buis olmak üzere İtalya’dan birçok soylu olumlu cevap verdi. Böylece, Kont Albert Biandrate ve onun kardeşi Guido, ünlü şövalye Hugo Montebella, Kont Albert Biandrate’nin kızkardeşinin oğlu Otto Altaspata ile Parma Kontu Guibert öncülüğünde İtalya’nın Lombardia bölgesinde bir araya gelen 30.000[18] kişiden oluşan Haçlı ordusu,13 Eylül 1100 yılında İtalya’dan İstanbul’a hareket etti. 1101 Haçlı seferlerine katılan birbirinden ayrı üç Haçlı ordusunun birincisi, İtalya’dan yola çıktıktan sonra Macar Krallığı’nın topraklarını geçerek Bulgar Krallığı’nın topraklarına girdi.[19]
Milan başpiskoposu Anselm Buis’in liderliğinde hareket eden bu Haçlı ordusu, Bulgar Krallığı topraklarında bir süre konakladıklarında Macar ve Bulgarlardan da Hristiyan kardeşlerine destek olmak için katılanlar oldu. Çoğunluğu Lombardlardan oluşan Haçlı ordusu, bir süre Bulgar Kralı tarafından misafir edildikten sonra Bizans’a tabi olan Bulgar Krallığı’nın topraklarından çıkarak Bizans Devleti’nin toprağına girdi. Haçlı ordusu Bizans Devleti’nin toprağına girince Milan başpiskoposu, Bizans İmparatoru Aleksios Komnenos’a bu bölgede ihtiyaçları olan erzakları, yiyecek, içecekleri onun izniyle alabilmelerini içeren mesaj gönderdi. Böylece yolculuk barışçıl bir şekilde devam edecekti. Bu mesaj üzerine Bizans İmparatoru, şartlarının kabul edilmesi koşuluyla Haçlı ordusunun erzak ihtiyacının karşılanması talimatını verdi.[20]
Aleksios Komnenos I. Haçlı seferi sırasında Bizans topraklarından geçen Haçlı ordularının verdikleri zarardan ders almıştı. O nedenle bu sefer sırasında Haçlılara daha cömert davrandı. Bizans İmparatoru, hemen Haçlı ordusuna erzak yardımının yapılması talimatını verdi. Böylece, Haçlıların yerleştiği bölgede herhangi bir kargaşanın çıkmamasını ve yağma yapmamalarını umuyordu. Ayrıca Haçlı ordusu Bizans bölgesine geldiğinde Rossa (Keşan), Panedos (Barbaros[21]), Rostha (Tekirdağ), Damis (Dimetoka[22]), Natura (Büyükçekmece), Salabria (Silivri), Adrianople (Edirne) ve Philippopolis (Filibe), bu bölgede bulunan şehirler ekmek, şarap, et ve neredeyse her türlü yiyecek bakımından çok zengindi. Fakat imparatorun bu cömertliğine karşılık bölgeye gelen Haçlı askerleri barbarlıklarını bir kez daha göstermekten geri kalmadılar, bu yerleşim yerlerinde yağmaya ve talana başladılar. Hatta küçük kiliseler, mabetler, bile bu yağmadan zarar gördü. Bizans İmparatoru Alekseios Komnenos, bu gelişmeleri duyunca Haçlı liderlerine bölgeyi hızlı bir şekilde terk etmeleri gerektiği haberini gönderdi.[23]
Bu olaylar üzerine Bizans İmparatoru, Konstantinopolis (İstanbul) Sanctus Georgius (St. George) boğazı[24] yakınında Haçlı ordusu için özel bir kamp yeri hazırlattı. Çoğunluğu Lombardlardan oluşan Haçlı ordusu, İstanbul boğazı kenarında kurulan kamp yerine geldi ve burada konakladı. 1101 yılının Mart ayı başlarında kampa yerleşen Haçlı ordusu, Fransa ve Almanya’dan gelecek Haçlı ordularını beklemeye başladı. Haçlı ordusunun İstanbul yakınında kampta beklediği sırada Bizans imparatoru, Haçlı liderlerin bahane bulup İstanbul’a saldıracakları endişesi içindeydi. Bundan dolayı biran önce Haçlı ordusunun Anadolu’ya geçip Türklerle savaşması isteğini Haçlı liderlerine söyledi. Bunun üzerine Haçlı liderleri, bir araya gelerek toplantı yaptılar ve kendi aralarında oy birliğiyle aldıkları karar ile Fransa ve Almanya’dan gelmekte olan Haçlı ordularının kendilerine katılmadan boğazdan Anadolu’ya geçmeyecekleri kararlarını Bizans imparatoruna ilettiler.[25]
Lombardlardan bu inatçı cevabı alan Bizans İmparatoru, Haçlı liderlerinin bu kararına karşılık İstanbul’da Haçlılara daha önce vermiş olduğu alış veriş yapma hakkı ile erzak istihkaklarını kaldırıp, yasakladı. Bizans İmparatorunun emri sebebiyle üç gün aç kalan çoğunluğu Lombardlardan oluşan Haçlı askerleri, St. Argent[26] denen yerden kancalar ve çekiçlerle surda delik açıp İstanbul’a girdiler ve burada birçok Bizanslıyı öldürüp yağma yaptılar. Hatta Bizans imparatorluk sarayı Blakhernae’ye de saldırdılar. Ancak Haçlı ordusunun Lombardlı liderleri, bu durumun daha fazla ileri gitmesine izin vermeyerek Haçlı askerlerinin Haçlı kampında toplanmaları çağrısında bulunarak yağma ve talanı durdurdular. Böylelikle İstanbul’da Haçlı-Bizans savaşı da engellenmiş oldu.[27]
İstanbul’da çıkan bu kargaşanın 1101 Haçlı seferlerine zarar vermemesi için Haçlı ordusunun manevi lideri Milan başpiskoposu Anselm Buis, Aleksios Komnenos ile görüşmek üzere Blakhernae sarayına doğru hareket etti. Milan başpiskoposu, Bizans imparatoru ile yaptığı görüşmede yağma ve talanı kendini bilmez Haçlı askerlerinin çıkardığını söyleyerek imparatora olan sadakat yemininin halen arkasında olduklarını açıkladı. Ancak Bizans imparatoru sinirliydi ve yapılan kötülükleri bir bir saymaya başladı. Bu durum karşısında Milan başpiskoposu, çok kurnazca ve akıllıca cevaplar vererek Bizans imparatorunun sakinleşmesini sağladı. Ancak Bizans imparatoru Alekseios Komnenos, artık Haçlılara hiç güvenmiyor ve Anadolu’da alacakları toprakları Bizans Devleti’ne geri vereceklerine de inanmıyordu.[28] Fakat Bizans imparatorunun Türkleri Anadolu’dan tamamıyla çıkarıp tekrar Anadolu’da Bizans hâkimiyetini kurması için tek ümidi vardı o da Haçlılar idi. Bu sebepten Milan başpiskoposu ile anlaşma yaptı.[29]
Bizans imparatoru Alekseios Komnenos, Milan başpiskoposu ile yaptığı anlaşmada Haçlıların kendisine itaat edeceklerine dair yemin aldıktan sonra biran önce gemilere binip Anadolu’ya geçmelerini şart koştu. Ayrıca Haçlıların bu şartı kabul etmeleri karşılığında altın ve gümüşlerden oluşan çok değerli hediyeler ile on at verdi. Fakat Milan başpiskoposu kurnazca hareket ederek bu hediyeleri kabul etmedi. Bu hediyeler yerine Bizans imparatorundan Türkleri Anadolu’dan tamamıyla çıkaracakları savaşlarda yardımcı olacak Bizanslılardan destek olarak askeri kuvvetler istedi. Bizans imparatoru, Milan başpiskoposunun bu azmini görünce ona yeniden yiyecek tedariki konusunda garanti verdi. Böylece bu anlaşmadan birkaç gün sonra Haçlı ordusu boğazı geçerek Anadolu topraklarına ayak bastı.[30]
1101 Haçlı Seferlerinin Birinci Ordusunun Anadolu’da Mağlup Edilmesi
Lombardlardan oluşan birinci Haçlı ordusu, Paskalya Bayramından 21 Nisan 1101 tarihinden birkaç gün sonra Bizans imparatorunun Nikomedia (İzmit)’da hazırlatmış olduğu kamplara yerleşti.[31] Birinci Haçlı ordusu 1101 yılının Nisan ayı sonlarında İzmit’teki kamplara yerleştiğinde I. Haçlı seferinin meşhur liderlerinden Saint-Gilles (Raymond), Lazkiye’den çıkıp İstanbul’a doğru hareket etmişti. Bu olaydan birkaç gün sonra Kutsal Roma-Cermen İmparatoru III. Henry’nin koruyuculuğunu üstlenen Mareşal Konrad, 2000 Haçlı şövalyesi ile İstanbul’a ulaştı. Bizans imparatoru, Mareşal Konrad’ı hediyelerle karşılayarak onun da gemilerle Anadolu’ya geçmesini sağlayıp birinci Haçlı ordusuna katılmasına yardımcı oldu.[32]
İki Haçlı ordusunun Anadolu’ya geçmesinden sonra Burgundy Dükü Stephen Blois, Bray Dükü Wiles, yine kızıl saçlı Guy, Broyes Dükü, Büyük Hugh[33], Bardulf Mount,Loan Piskoposu Engelrand, Reinonld, Soissons Piskoposu, Grandpre Dükü Baldwin, Clermont’tan Dodo ve Loan kale muhafızı Walbert, Haçlı liderleri, Batı Fransa Krallığı’ndan İstanbul’a geldi.
Fransa’dan gelen Haçlı ordusu, 1101 Haziran ayı başlarında İstanbul’a ulaştığında Pentekost[34] günü yaklaşıyordu.[35] Bizans imparatoru, Fransa’dan gelen bu Haçlı ordusunu hediyelerle karşıladığında Saint-Gilles (Raymond)’de İstanbul’da bulunmaktaydı. Fransa’dan gelen Haçlı liderleri, Bizans imparatorundan Haçlı seferleri için yardım ricasında bulundular. Haçlı liderlerinin bu ricası karşısında Bizans imparatoru, I. Haçlı seferlerine katılmış ve büyük başarılar kazanmış olan Saint-Gilles (Raymond)’den Haçlı ordularına yardım etmesini istedi. Ayrıca bu isteğini kabul eden Raymond’a 500 Peçenek askerini destek olarak verdi. Böylece Haçlı orduları onun rehberliğinde ve refakatinde ilerleyeceklerdi.[36] Bizans İmparatoru Alekseios Komnenos, Alman ve Fransız Haçlı ordularını Anadolu’ya geçirerek 3 Haziran 1101 tarihinde İzmit’te bekleyen Haçlı ordusuna katılmalarını sağladı.[37]
Böylece 1101 yılı Mart ayı başlarında Lombardlardan oluşan ilk Haçlı ordusunun İstanbul’a gelmesinden yaklaşık üç, dört ay sonra birbirlerini takip eden Haçlı orduları İstanbul boğazını geçerek İzmit’te buluştular. 1101 Haçlı seferlerinin birinci ordusu, hem doğu da yeni kurulan Latin Haçlı devletlerine destek olmak hem de Türkleri Anadolu’dan tamamıyla söküp atmak maksadıyla Anadolu’ya geçmiş oldu. Ayrıca Bizans İmparatoru Alekseios Komnenos, Avrupa’dan gelen Haçlı ordularının İstanbul’da uzun süre kalmamaları için özel bir çaba sarf etti. Bu şekilde hareket etmesindeki sebep ise Haçlıların İstanbul’u işgal etmelerinden endişe duymuş olmasıdır. Fransa’dan yola çıkan Haçlı ordusu, İzmit’te kampta bekleyen Haçlı ordularına katılmasıyla 1101 yılı Haçlı seferlerinin birinci Haçlı ordusu meydana gelmiş oldu. İzmit’teki kampta bir araya gelen Haçlı liderleri, kendi aralarında yaptıkları toplantıda kimin Haçlı ordularına kumandanlık ve rehberlik edeceği ile hangi yolları kullanacaklarını kararlaştırdılar. Muhtemelen Bizans imparatorunun tavsiyesine uyarak Saint-Gilles (Raymond)’in 1101 Haçlı seferlerine kumandanlık etmesine karar verdiler. Ayrıca, 1101 Haçlı seferlerinin esas amacı Anadolu’yu çaprazlama geçerek Suriye üzerinden Kudüs’e ulaşmak ve böylece hem Hac güzergâhı yolunu açarak bu yolun güvenliğini sağlamış olmak hem de Latin Haçlı devletlerine destek sağlamaktı.
Bu doğrultuda birinci Haçlı seferine katılmış olan Etienne de Blois, birinci Haçlı ordusunun izlediği yol olan Eskişehir-Konya üzerinden Kilikya bölgesine inmeyi tavsiye etti. Fakat İtalya’dan gelen Lombardlar, I Haçlı seferinde Haçlı ordularının izlediği yoldan farklı bir yol izleyeceklerini söylediler. Bu kararı almalarındaki sebep ise I. Haçlı seferinde İtalya’dan gelen Norman Haçlı lideri Bohemund’un 1100 yılının yaz ayında Danişmend Gazi tarafından hapsedilmiş olmasını İstanbul’da öğrenmiş olmaları idi. Böylece Lombardlardan oluşan Haçlı ordusu, Danişmend Gazi’nin hâkimiyetinde bulunan Sebastia (Sivas)’ı ve Pontic Neocaesarea (Niksar)’ı alarak Bohemund’u esaretten kurtarmayı hedeflemiş olduklarından İzmit’ten çıktıktan sonra doğuya doğru yönelerek Ankara yolundan hareket ettiler. Fransız ve Alman Haçlı orduları da ana Haçlı ordusunun güçsüz kalmaması için onlarda Lombardlardan oluşan Haçlı ordusunu takip ettiler. Burgundy Dükü Stephen Blois ve Saint-Gilles (Raymond) her ne kadar Haçlı ordusunun bu yolu takip etmesinin uygun olmadığı söyledilerse de Lombardları yollarından döndüremediler.[38]
İzmit’ten yola çıkan 1101 yılı Haçlı seferlerinin birinci ordusu, İznik’ten geçerek Bizans hâkimiyetindeki şehirleri takip etti ve Ankara’ya ulaştı. Anadolu Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan’ın hâkimiyetinde bulunan Ankara’nın 23 Haziran 1101 tarihinde önüne gelen Haçlı ordusu, bu şehri güçlü bir mukavemetle karşılaşmadan ele geçirdi. Haçlı ordusu, Ankara’yı ele geçirdikten sonra güney Paphlagonia[39]’da bulunan Gangra (Çankırı)’ya doğru hareket etti.[40]
İtalya’dan gelen Lombardlar’ın birinci hedefi Danişmend Gazi’nin hâkimiyetinde bulunan Sebastia (Sivas)’ı ve Pontic Neocaesarea (Niksar)’ı alarak Bohemund’u esaretten kurtarmaktı. Albert Aachen, Lombardların bu yolu izlemelerindeki amaçlarının Bohemund’u kurtararak Danişmend Gazi’nin hâkimiyetindeki toprakları alıp burada yeni Latin Haçlı devletini kurmak olduğunu belirtiyor. Buna ek olarak Haçlıların Anadolu’nun ortasında Latin Haçlı devletini kurduktan sonra Irak bölgesine ilerleyerek Halifeliğin merkezi Bağdat’ı ele geçirip Halifeliği ortadan kaldırmanın da hedefleri içinde olduğunu yazıyor.[41] Buradan 1101 Haçlı seferlerine katılan liderlerinin Anadolu’dan Türkleri tamamen attıktan sonra Halifeliğin merkezi Bağdat’ı ele geçirip İslâmiyeti tamamen ortadan kaldırmayı hedeflediklerini de anlayabiliriz. 1101 Haçlı seferlerine katılan liderlerin amaçlarına ulaşamamaları için bütün Türklerin ve Arapların bir araya gelerek Anadolu’da güçlü bir ordu kurmaları gerekiyordu. Bu doğrultu da Anadolu Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan, 1101 yılında büyük bir Haçlı ordusunun Anadolu’ya gelmiş olduğunu haber almış olduğundan Danişmend Gazi ve diğer Türk beylerine ittifak yapmak için mektuplar gönderdi.[42]
Anadolu Selçuklu Sultanı, 1097 yılında başkentinin Haçlılar tarafından alınmasından sonra dört yıl boyunca Anadolu’da Haçlılarla mücadele ettiğinden bu sefer Haçlı tehlikesini daha iyi kavradı. Bu sebepten 1101 yılı Haçlı seferlerine katılan büyük Haçlı ordularına karşı tek başına mücadele edemeyeceğinden diğer Türk beyleri ile ittifak kurarak Anadolu’da Haçlılarla mücadele etme yolunu izledi.[43] Bu doğrultu da Aksarayî, I. Kılıç Arslan’ın din gayreti ile İslam’ı korumak için o bölgenin diğer melikleriyle etrafına toplanan 40 bin kişiyle kâfirlere karşı gazaya çıktığını yazmıştır.[44] Ayrıca, 1101 yılında Anadolu’ya gelen Haçlı ordularının hedefinde sadece Anadolu’da bulunan Türkler yoktu, 1101 Haçlı seferlerinde Anadolu’da ilerleyen birinci Haçlı ordusu, Bağdat’ı almak ve bütün Irak ile Horasan’ı ele geçirmek iddiasındaydı. Ayrıca, Anadolu’dan Türkleri tamamen çıkarttıktan sonra Bağdat’ı da alarak İslamiyet’i de ortadan kaldırmayı da hedeflemişlerdi.
Muhtemelen bu durum karşısında I. Kılıç Arslan, Danişmend Gazi ve Türk beyleri Anadolu’da bir araya gelerek büyük Türk ordusunu meydana getirdiler.[45] Albert Aachen’in verdiği bilgiye göre bu ordu, Anadolu Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan, Danişmend Gazi, Halep Meliki Rıdvan, Hıms Emiri Hayırhan b. Karaca[46] ile diğer Türk beyleri komutasında birliklerin katılımıyla meydana gelmiştir.[47] Anadolu’da Türk beylerinin ittifakıyla büyük Türk ordusunun meydana getirilmiş olması 1101 Haçlı seferlerinin Türkler açısından başarıya ulaşmasında temel unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.
Haçlı liderleri, 1101 yılı Haziran ayında Ankara’yı aldıktan sonra I. Haçlı ordusunun izlediği Konya-Niğde üzerinden Antakya’ya ulaşma yolunu tercih etmedi. Lombardların bu yolu tercih etmemeleri Antakya Haçlı Prensliği’ne gelmeden önce Niksar Kalesinde esarette olan Bohemund’u kurtarmak istemeleriydi. İtalya’dan yola çıkan Kont Albert Biandrate, Haçlı liderlerine Niksar’a gidip Bohemund’u esaretten kurtarmak ve Haçlı ordusunun kuzeye yönelmesi için ısrar etti.[48] Ankara’dan Niksar’a gitmek için Haçlıların izleyeceği iki yol bulunmaktaydı. Birinci yol Çankırı, Merzifon, Amasya üzerinden Niksar’a ulaşmak iken ikinci yol ise Kırıkkale üzerinden Selçukluların ülkesinden geçip Danişmendlilerin arazisine girip Nisar’a ulaşma yolu idi.
Muhtemelen Haçlı ordusuna rehberlik yapan Bizans Kumandanı Tzitas, Selçuklu ülkesinden geçmenin Haçlı ordusu için tehlikeli olacağından kuzey de Bizans arazisinden geçerek Niksar’a ulaşılacak yolun daha güvenli olacağı tavsiyesinde bulundu. Bu tavsiyeyi dinleyen Haçlı liderleri, Haçlı ordusunun Ankara’dan kuzeye doğru hareket etmesini istediler.[49]
25 Haziran 1101 tarihinden sonra kuzeye yönelen Haçlı ordusu, yol boyunca yiyecek sıkıntısı çekti ve yorgun olarak 2 Temmuz da İsmail b. Danişmend’in bulunduğu Gangra (Çankırı) Kalesinin önüne gelerek şehri kuşattı. Fakat burada Danişmend Gazi ve I. Kılıç Arslan, daha önceden tedbirlerini almış kaleyi tahkim ettirmiş ve çok sayıda asker yerleştirmişti. Bu durum karşısında Haçlı ordusu, şehri kuşatıp hem zaman hem de asker kaybedeceğinden kuşatmadan vazgeçerek tarlalardaki ekinleri yakıp çevreyi yağmaladılar. Buradan Merzifon’a hareket eden Haçlı ordusunu Türk kuvvetleri takip etmeye başladı.[50] 2 Temmuz 1101 tarihinde Çankırı’da bulunan Haçlı ordusu, buradan Merzifon’a doğru hareket etti. Haçlı ordusu yürüyüşüne devam ederken I. Kılıç Arslan, onlar için önceden tuzaklar hazırlamıştı. Türk birlikleri, Haçlı ordusuna devamlı saldırarak ordunun kayıplar vermesini sağladılar.[51]
Anadolu Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan, 1101 yılının Mayıs ayında Haçlı ordusunun Anadolu’ya geçtiğini haber almıştı, ancak tam olarak nerelerden geçeceklerini kestiremiyordu. Hatta Haçlıların Ankara Kalesi önünde olduğunu haber aldığında Haçlı ordusuna karşı hazırlıklar yapmaya başladı. Fakat Haçlı ordusunun güneye inmek yerine kuzeydoğuya yönelmesi ve Niksar Kalesi istikametinde ilerlemeleri üzerine I. Kılıç Arslan, artık Haçlıların amacının Bohemund’u kurtarmak olduğunu anladı ve bu gelişme I. Kılıç Arslan’ı oldukça rahatlattı. Çünkü artık Haçlıların izleyeceği güzergâhı ve yolları biliyorlardı. Bu durum karşısında I. Kılıç Arslan, Haçlı ordusunun geçeceği tüm yollarda pusu kurup kullanılacak su kuyularını imha ettirip ve ekinleri ateşe verdirdi. Bu hazırlıklara ek olarak, vur-kaç taktiğiyle Haçlı ordusuna büyük zayiatlar verdi diye moralmen yıpranmalarını sağladı. Haçlı ordusunun Ankara’dan sonra kuzeye doğru güzergâhının belli olması hadisesi durumu tamamen Türklerin lehine çevirmiş olup stratejik kararlar almalarını sağlamıştı.
Ankara’dan kuzeye ilerleyen Haçlı ordusu izlediği güzergâhta Türk askerlerin ve okçuların saldırılarına maruz kalıyorlardı. Bu ani saldırılara karşı Haçlı Liderleri, 700 Fransız Haçlı askerini öne koyarlarken 700 Lombard Haçlı askerini arkaya koydular. Bu şekilde ilerleyen Haçlı ordusunun arkasında küçük bir Haçlı birliğinin olduğunu fark eden Türk süvarileri saldırıya geçtiler ve Lombard Haçlı birliğini ok yağmuruna tuttular. Bunun üzerine Lombardlar, büyük bir korkuyla kaçmaya başladıklarında Türk askerleri, Haçlı ordusuna saldırdılar ve binlerce Haçlı askerini öldürdüler. Bu olayı takip eden günlerde binlerce Haçlı askerinin Türk askerleri tarafından öldürülmüş olması haberi diğer Haçlı orduları tarafından duyuldu.
Haçlılar, Lombardlar kaçtığı için onları suçladılar ve bu olaydan sonra sürekli nöbet tutma kararı aldılar. Yorgun olan nöbeti bırakacak ve onun yerine yenileri nöbeti devir alacaktı. Bu şekilde ilerleyen Haçlı ordusu, çok dar bir geçitten geçerken şiddetli bir ok yağmuruna tutuldu.[52]
Saint-Gilles (Raymond), savaşın daha da güç bir hal aldığını görüyordu. Türklerin sayısı gittikçe artmaktaydı. Türklerin Haçlı ordusuna yaptığı saldırılar sebebiyle Haçlılar, bir daha ne olursa olsun birbirlerinden ayrılmama, bir arada kalma sözü verdiler. Çünkü Türkler, sürekli saldırı düzenliyorlardı ve oldukça fazla sayıdaydılar. Yolculuk 15 gün daha bu şekilde devam etti. Çok dar olan geçitlerden geçiliyordu ve bu geçitler oldukça engebeliydi. Burada ne bir insana ne de bir hayvana dahi rastlamadılar. Şiddetli açlık çekilmeye başlandı. Haçlılar, pek çok altın ve gümüşe sahiptiler, ancak bu hiçbir işe yaramıyordu. Çünkü satın alınacak hiçbir şey yoktu. Yiyecek bulmak için gruplar halinde ordudan ayrılan askerler, anında Türkler, tarafından yok ediliyordu. Hâlbuki Haçlılar, İzmit’teki kampa giderken Kivitot (Yalova) limanından gemiye bindiklerinde yanlarında yiyecekleri etler, ekmekler, domuz pastırmaları vardı. Fakat bunlar yalnızca parası olan zengin Haçlılar içindi. Şiddetli açlıktan dalları kemirmeye başlayanlar, ağaçların kabuklarını, bitkilerin köklerini yiyenler oluyordu. Tek dertleri midelerini doyurmaktı.[53] Aç harap, bitap bir halde ilerleyen Haçlılar, Kastamonu’ya ulaştılar. Fakat burada pek çok mısır ve arpa vardı, ancak olgun değillerdi. Yenilebilecek olanların hepsi ateşe verilip yakılmıştı. Ayrıca Haçlı orduları Kastamonu civarında yiyecek aradığı sırada Haçlı ordularının büyük zayiatlar verdiği haberleri Haçlılar arasında konuşuluyordu. Bu haberler duyulduğu andan itibaren 6 gün boyunca Haçlılar bir arada yürüyüşe devam etme kararı aldılar. Böylelikle herhangi bir saldırıya karşı birlikte savunma yapabileceklerdi. Altıncı günün sonunda Haçlı ordusunun tamamı, Paphlagonia dağlarında dar bir geçitten geçtikten sonra 2 Ağustos 1101 Cuma gününün dokuzuncu saatinde Merzifon yakınlarında bir ovaya geldiler ve kamp kurup dinlenmeye başladılar.[54]
Haçlı ordusunun aynı gün öğle vakti kampta dinlendikleri bir sırada Danişmend Gazi, I. Kılıç Arslan, Hıms Hâkimi Hayırhan b. Karaca ile Halep Hâkimi Rıdvan komutasında Türk ordusu, bir ay süren yürüyüş sonucunda Haçlı ordusunun yorgun, harap ve bitap bir halde olduğunu gördüler ve Haçlı kampına saldırma kararı aldılar. Bu karar üzerine Türk ordusu, birdenbire ortaya çıkarak naralar atarak her iki taraftan Haçlı kampına saldırıya geçti. Hızlı bir şekilde hareket ederek Haçlı kamp alanına girdiler, Gaullar ve Lombardlar yolculuğun getirmiş olduğu yorgunluk ve bitkinliğe rağmen Türk askerlere meydan okumaya çalıştılar. Sürekli bir arada duran orduyu Türkler, dağıtmayı başaramıyorlardı. Türkler baktılar ki Haçlı ordusunu dağıtamıyorlar, bu defa Haçlı askerlerinin hepsini öldürmek için saldırıya geçtiler, ancak bu defa da çok asker kaybetmeye başladılar. Böylece büyük bir üzüntüyle kampı terk edip geri çekildiler. Bu geri çekilmeden sonra Haçlı liderleri, kampı gözetlemeleri için kampın etrafına muhafızlar yerleştirdiler. Gece olunca savaşın tüm şiddeti dinmişti.[55]
Cumartesi günü Mareşal Konrad ve kız kardeşinin oğlu Bruno’nun komutasında üç bin Haçlı askerinden oluşan Haçlı ordusu, kamptan ayrılıp Türk ordusunu üzerlerine çekmek için Maresch (Merzifon)’a gittiler. İki millik bir yolculuğun ardından Türk askerlerini üzerlerine çektikten sonra saldırmayı planladılar. Fakat Merzifon’a ulaştıklarında burayı savunan büyük bir kuvvet olmadığını gördüklerinden hızlıca hareket ederek müdafaayı kırıp içeri girdiler ve yiyecek ne varsa hepsini, ellerine geçen her şeyi topladılar. Haçlılar, büyük bir sevinç yaşıyorlardı. Daha sonra yanlarına aldıklarıyla birlikte burayı terk ettiler. Ancak Türkler, tuzak kurmuşlardı ve Haçlı ordusunun etrafını sardılar. Haçlı askerleri karşılık veremiyor ya da küçük çaplı girişimlerde bulunabiliyorlardı. Çünkü yorgunluk ve taşımış oldukları ganimetler onları yavaşlatıyordu. Ayrıca, arazinin durumu da ağırdı. Böylelikle tüm yağma ganimetlerini orada, Türklere bırakıp kaçmaya başladılar. Sonuçta 700’ye yakın Haçlı askeri öldürüldü. Perişan bir halde, sağ kalmayı başaranlar kamp yerine döndü. O günden itibaren ordu her hangi bir girişimde bulunmadı ve çadırlarında, kamp yerinde sessizce beklemeye koyuldular.[56]
Pazar günü iki tarafta bir birlerine en ufak bir saldırıda bulunmadı. Pazartesinin ilk ışığıyla birlikte 1101 Haçlı seferlerinin birinci ordusunun manevi lideri Milan başpiskoposu Anselm Buis, Haçlı kampında Haçlı ordusunun toplanmasını istedi. Toplanan Haçlı ordusunun ortasında yüksek bir şeyin üstüne çıkarak bugün büyük bir savaş olacağını önceden gördüğünü söyleyerek Haçlı askerlerinin günah çıkarmalarına yardımcı oldu. Sonra orduya vaaz vererek Hz. İsa’nın ve havarilerin onların yanında olduğunu ve bu güçle savaşı kazanacaklarını söyledi. Ayrıca Milan başpiskoposu, Saint-Gilles (Raymond)’dan aldığı kutsal mızrak ile Haçlı askerlerini kutsamaya başladı. Kutsanma ve arınmadan sonra Blois Kontu Stephen, kendi bölüğünü kurdu. Haçlı ordusu beş Haçlı lideri komutasında beşe ayrıldı. Haçlı ordusunun çoğunluğunu Lombardlar oluşturduğundan sağ ve sol kanatlar onların kontrolündeydi. Türk askerleri saldırıya geçtiklerinde onları ortalarına alacak ve yüz yüze savaşacaklardı ve arkadan devamlı yeni kuvvetler gelecekti. Böylelikle Türk ordusuna karşı aşılmaz bir düzen aldılar. Fakat Türkler, savaş taktikleri konusunda oldukça deneyimliydiler. Önce kaçar gibi yaptılar, ancak bu kısa kaçışın ardından aniden dönerek okçularla güçlü bir saldırıya geçtiler.[57]
Savaş taktikleri konusunda oldukça deneyimli olan Türkler, aşılması güç olan düşman ordu dizilimini bozmak için ric’at taktiğini kullandılar. Böylece Türk ordusu kaçıyormuş gibi geriye doğru çekilirken, düşmanın savaş düzenini ve dizilimini bozuyor bu şekilde düşmanı farkında olmadan çemberin ortasına çekmiş oluyordu. Bu taktiğe kurt oyunu veya Türk yurdunun adından dolayı Turan taktiği verilmiştir. Pusu saldırılarıyla sürekli gafil avlanan Haçlı ordusu, meydan savaşında bile Türklerin savaş taktikleri neticesinde yine, gafil duruma düşmekten kendilerini kurtaramadılar. Böylelikle Haçlıların savunmasını yıkıp yok ettiler. Bu sırada Lombardların öncü keşif kolları da savaşa dâhil oldular. Ancak, savaş karşılıklı akınlarla devam ediyordu ve Türk süvarilerin yaptığı akınlar karşısında Haçlı ordusu zorlanıyordu. Özellikle Haçlıların atları açlıktan zayıf düşmüş olduğundan Haçlı şövalyeleri Türk askerlere karşı fazla mukavemet gösteremediler. Böylece sağ ve sol kanatlarda bulunan Lombardların liderleri geri çekilip kaçmak zorunda kaldı. Mareşal Konrad, ise Lombardların kaçtığını görünce ve kendi bölüğüyle Türklere üzerine karşı atağa geçerek saldırdı. Günün ilk saatlerinde başlayan bu çarpışma öğleden sonraya kadar sürdü.
Haçlı askerleri aç olduklarından Türk askerlerinin saldırıları karşısında Haçlı ordusu büyük zayiat verdiler. Bu savaşta neredeyse Haçlı ordusunun tamamı yok olacaktı. Bu durum karşısında Haçlı liderleri, Haçlı askerlerini geri çekip kamp yerlerine döndüler.[58]
Blois Kontu Stephen, baktı ki herkes geri çekilip kaçıyor, o bu durumu kabullenemedi ve kardeşlerine yardım etmek için akşama kadar savaşmaya devam etti. Fakat uzun mücadeleden sonra ordusu ile o da çekilmek zorunda kaldı. Böylece Türkler, kendi topraklarında gün boyu süren bu savaşta galip geldiler.[59] Bu savaşta pek çok Haçlı soylusu, asil lider savaşçısı öldü. Türk askerlerden yaklaşık 3 bin savaşçı ölürken Haçlı askerlerinden 60 bin Haçlı askeri öldü.[60] Böylece Türkler, oldukça kanlı bir zafer kazanmış oldular.
Türk kuşatmasından kaçan Saint-Gilles (Raymond) aynı gece Blois Kontu Stephen’in yardımıyla yanındaki Peçenek askerleriyle birlikte sarp kayalık bölgeden inip kamp bölgesine geldi. Binlerce Haçlı askerinin ölümüne şahit olan Haçlı askerleri, kampa geldiklerinde Saint- Gilles (Raymond)’in kaçış haberini duydular. Zaten binlerce Haçlı askerinin Türkler tarafından öldürülmesine şahit olan Haçlı askerleri Saint-Gilles (Raymond)’in kaçtığını duyunca daha da büyük bir korkuya kapıldılar ve Haçlı kampından kaçtılar. Prensler ve asiller ise sadece ailelerini yanlarına alıp Bizans’ın Sinop’taki kalesine çekildiler. Bu zaferden sonra Türklerde kendi kamp bölgelerine çekildiler. Onlarda vücutlarını dinlendirip, açlıklarını giderip, uykularını almak istiyorlardı. Türkler, Haçlı ordusundaki askerleri öldürmekten yorgun düşmüşlerdi. Bunlara rağmen günün ilk ışıklarıyla birlikte yeniden harekete geçtiler. Haçlı ordusunun kaçtığını haber alan Türkler[61], Haçlı kampına baskın yaparak orada kalan Haçlıları esir aldılar. Haçlı kadınlarının iniltileri, bağırışları duyuluyordu, bunların kocaları ya öldürülmüş ya da kaçmış olan kişilerin eşleriydi.[62]
Haçlı kampından Sinop’a doğru kaçan Haçlı askerlerinin yürüdükleri yol o kadar çok dağlık ve engebeliydi ki buradan kurtulmanın tek yolu ölümdü. Ordunun kaçışı sırasında her yer inanılmaz derecede Bizans altınları ve gümüşleriyle kaplandı. Üç mil kadar bir alana yayılmışlardı.[63] Ayrıca değerli kıyafetler, ipek giysiler her yerdeydi. Kaçış yolu boyunca kaçanların ölü bedenleri vardı. 60 bine yakın kişi ölmüştü.
Bu saldırılarda çoğu ceset parça parça olmuştu. Paphlagonia’da fiyatlar bu savaş durumu nedeniyle büyük artış göstermişti. Bir öküz 20 şilin fiyatındaydı. Avuç içine sığacak kadar küçük bir ekmek parçası bile 3 şilin ediyordu. Ölü atların katırların eşeklerin bile eti çok değerli hale gelmişti. I. Kılıç Arslan, Danişmend Gazi, Belek b. Bahramise Sinop’a kaçan Haçlı liderlerinin peşine düştüler. Ancak Salı ve Çarşamba günlerine kadar takip ettikten sonra Bizans imparatorunun nüfuzundaki bölgeye ulaştıklarında geri döndüler. Kaçmayı başaranlar perişan halde Sinop şehrine vardı. Burada Bizans imparatorunun koruması altına girdiler ve Bizans askerleri ile imparatorluk şehri olan İstanbul’a bir kısmı döndü.[64]
Haçlı liderleri İstanbul’a geldiklerinde Bizans İmparatoru Alekseios Komnenos, onları büyük bir nezaketle karşıladı ve onları İstanbul’da ağırladığında Saint-Gilles (Raymond) ile imparatorun görevlendirdiği Peçenek birliğinin savaş alanından gizlice kaçtıklarını söylediler.[65] Fakat Saint-Gilles (Raymond), kendini savunma fırsatı bulduğunda imparatora ait orduların ilk kaçışında kendisi de onlarla birlikte gittiği için, bu durum neticesinde kendisine tepki gösterileceği gerekçesiyle korktuğunu ve kaçmaya devam ettiğini Bizans imparatoruna söyledi. Haçlı liderleri ise Bizans imparatorunun tavsiyesi üzerine kaçtığını düşünüyorlardı. Bunun üzerine Bizans imparatoru hiddetlenmeye başladı. Fakat İmparator, Haçlı liderlerini acınası halde görüyordu, tüm altınları, gümüşlerini silahlarını her şeylerini kaybetmiş elde avuçta hiçbir şeyleri kalmamıştı. Haçlı liderlerine kendisinin yanında sonbahar ve kışı geçirebileceklerini teklif etti. İhtiyaç duydukları her şeyi onlara sunacağının sözünü onlara verdi. Bazı Haçlı liderleri kalırken Milan başpiskoposu Anselm Buis, ayrılma yola çıkma kararı aldı. Ölen piskoposlar ve sadık Hristiyanlar için cenaze törenleri, ayinler düzenledi.[66]
1101 Haçlı Seferlerinin İkinci ve Üçüncü Ordusunun Anadolu’da Mağlup Edilmesi
Lombard-Fransız-Almanlardan oluşan 1101 yılının birinci Haçlı ordusu, Anadolu’da Türk beylerinin ittifakıyla oluşturulan Türk ordusu tarafından bertaraf edildi. Bu olaydan önce Nevers Kontu II. William komutasında çoğunluğu doğu Fransızlardan oluşan Haçlı ordusu İstanbul’a gelmişti. Birinci Haçlı ordusunun hezimete uğramasından sonra Ankara üzerinden Konya’ya doğru hareket eden Haçlı ordusu, Heraklea (Ereğli) yakınlarında yakın bir yerde kamp kurdu. 3 gün boyunca su sıkıntısı çektiler ve üç yüz Haçlı askeri büyük bir acıyla öldü. Yiyecek ve içecek eksikliğinden zayıf düştüler ve dirençleri azaldı. Susuzluk dayanılmaz bir işkenceye dönüştü, ancak yerleşim yerlerinde su olabilirdi ve görünürde bir şehir yoktu, var olan kuyularda yok edilmişti. Türkler, Haçlı ordusunun zayıf düştüğünü biliyorlardı. Derhal Haçlı ordusuna karşı okçularıyla saldırıya geçtiler ve tüm gün savaştılar. Her yer cesetlerle doldu. Bu savaş Ağustos ayında yazın inanılmaz sıcaklığın ve kuraklığın olduğu günlerde gerçekleşti. Susuzluğun üstüne birde bu savaş Haçlıları oldukça yıpratmıştı ve kaçmaktan başka seçenekleri kalmamıştı.[67]
Nevers Kontu II. William ve beraberindeki Haçlı askerleri savaş alanından kaçarak Germanikople (Ermenek) şehrine ulaşmaya çalıştılar. Bu şehrin surlarını yalnızca 12 Bizans askeri korumaktaydı. Buraya şans eseri büyük bir bedel ödeyerek gelebildiler. Bizans askerleri rehberliğinde St. Andrew Kalesinden Antakya’ya bir rota çizildi. Bu rotanın seçiminin amacı Antakya’dan geçip Kudüs’e gitmek olabilirdi. Ancak Albert Aachen, Bizans askerlerinin zor durumda olan Haçlılara saldırmalarını şu şekilde anlatmıştır; imparatorluk muhafızları Bizanslı askerler, hain çıktılar. Sadakatlerini unuttular, aç gözlülükleri onları kör etti. Refakat ettikleri Haçlılara saldırdılar ve sayısız miktarda yağma ganimetine sahip oldular. Dindaşları olan Haçlıları öylece yolda bıraktılar. Haçlılar ise berbat, sefil bir halde üzerindekiler parçalanmış, büyük bir meşakkat çekmiş olarak Antakya’ya ulaştılar. Antakya Haçlı Prensliği’nin naibi Tankred, bu asilzade adamların düştükleri durumu görünce iç çekti ve üzüldü. Onları büyük bir hürmetle karşıladı, onure etti, yedirdi, lüks ve pahalı hediyeler ve kıyafetler verdi, dinlenmeleri için onları istedikleri kadar Antakya’da ağırladı.[68]
1101 yılının Temmuz ve Ağustos aylarında I. Kılıç Arslan, Danişmend Gazi ve Türk beyleri komutasında Türk ordusu, Anadolu’da iki Haçlı ordusunu arka arkaya mağlup etti. Bu sırada Aquitaine Dükü IX. William, Bavyera Dükü Welfve Büyük Hugh komutasında 1101 Haçlı seferlerinin üçüncü ordusu İstanbul’dan Anadolu’ya geçmiş Anadolu topraklarında ilerliyordu.[69] 1101 Haçlı seferlerinin bu son ordusu, Salimia ve Philomelium[70] şehirlerini alarak buradaki Türklerin hepsini öldürdü. Ancak burada durmadılar, çünkü beklemeye tahammülleri yoktu.[71]
1101 yılının Eylül ayında Heraclea (Ereğli) yakınlarına gelen Haçlı ordusu, Türk ordusunun saldırıya geçmesiyle büyük bir darbe aldı ve Haçlı askerleri kaçmaya başladı. Aquitaine Dükü IX. William, Bavyera Dükü Welf ve Clermont piskoposu Auvergne William ile yanındaki askerler dağlara doğru kaçtıklarında zırhlarını, yeleklerini, atlarını bıraktılar. Ancak dağlara çıkanların binlercesi bu dağlarda öldü. Dağ boyunca ilerleyenler Tarsus yakınında Longinat[72] denen bir kasabaya vardılar. Bu dönemde Tarsus, Antakya Haçlı Prensliği’ne bağlıydı ve Tarsus Valisi Bernard Foreigner tarafından yönetilmekteydi. Antakya naibi Tankred, Haçlıların başına gelenleri duyunca Tarsus valisi Bernard’a haber gönderip onları ağırlayıp, değerli kıyafetler, hediyeler verip onların adına şölenler düzenlenmesini istedi.[73]
1101 Haçlı Seferlerine Katılan Liderlerin Antakya’da Buluşup Kudüs’e Geçmeleri
1101 yılı Haçlı seferlerine katılan üç ordu da arka arkaya Türk ordusu tarafından Anadolu’da mağlup edildi. Savaşlardan sonra Haçlı liderlerinin bir kısmı İstanbul’a sığınırken bir kısmı Anadolu’nun güneyine ilerleyerek Antakya Haçlı Prensliği’ne sığınmıştı. 1101 yılının Aralık ayında İstanbul’da bulunan Haçlı liderleri, Bizans İmparatoru Alekseios Komnenos’dan Antakya’dan Kudüs’e gidip Hac vazifelerini yerine getirmek amacıyla bir gemi istediler. Bizans İmparatoru, Haçlıların Kudüs’e ne kadar bağlı olduklarını ve bu uğurda kendilerini adadıklarını biliyordu. Onlardan sadakat yemini aldıktan sonra istedikleri gemiyi Haçlı liderlerine verdi. Haçlı liderlerinin amacı ilk önce Antakya’ya gidip buradan Kudüs’e geçerek Hac vazifelerini yerine getirmekti. Haçlı liderleri ile haçlıların bazıları gemiyle bazıları kara yoluyla Antakya’ya ulaştılar. Ayrıca İtalya’dan deniz yoluyla Symeon (Samandağ) limanına gelip buradan Antakya’ya geçen piskoposlar da oldu.[74]
1101 Haçlı seferlerine katılan Haçlı liderlerinin büyük çoğunluğu, Kont Albert Biandrate, Mareşal Konrad, Blois Kontu Stephen, Burgundy Dükü Stephen, Kont Saint-Gilles (Raymond), Nevers Kontu William, Kont Poitiers, Bavyera Dükü Welf, Piskopos Engelrand Laon, Piskopos Manasses Barzenona ve diğer prensler 1102 yılının Mart ayı başlarında Antakya’ya gelip burada buluştular.[75]
Tarsus Valisi Bernard Foreigner, Saint-Gilles (Raymond)’un gemisi diğer gemilerden ayrılarak Tarsus’a yakın limana geldiğinde Antakya Hâkimi Tankred’in emriyle Saint-Gilles (Raymond)’i tutukladı. Çünkü Tankred, Saint-Gilles (Raymond)’i Lombardların ölümünden sorumlu tutuyor ve onu günahkâr olarak görüyordu. Bu sebepten Haçlı liderleri Tankred ile işbirliği içerisinde oldular. Antakya’ya getirilen Saint-Gilles (Raymond) Tankred tarafından teslim alınıp zincire vuruldu. Bu durum karşısında kutsal yolculuğa çıkmış Haçlılar, Antakya Latin Patriği Bernard’ın yanına giderek Saint-Gilles (Raymond)’in serbest bırakılmasını istediler. Bunun üzerine Patrik Bernard, Tankred’in yanına giderek Saint-Gilles (Raymond)’i serbest bırakmasını söyledi. Tankred de Saint-Gilles (Raymond)’den Kuzey Suriye işlerine hiçbir suretle karışmayacağına dair söz aldıktan sonra onu serbest bıraktı.[76] Yeniden toparlanan Haçlı asilleri, Antakya naibi Tankred’e beraberindekilere baharın gelmesiyle birlikte Kudüs’e gideceklerinin sözünü verdiler. Antakya’da misafir edildikten sonra Nevers Kontu II. William ve diğer Haçlı liderleri, 1102 yılının İlkbaharında Antakya’dan Kudüs’e doğru hareket ettiler.[77]
1101 Haçlı seferlerine katılan binlerce Haçlı askerinden sadece birkaç bini Antakya’ya ulaşabilmişti. Haçlı liderleri komutasında Haçlı birliği, Antakya’dan Kudüs’e kara yoluyla hareket ettiğinde Trablusşam şehrine geldi ve burada Trablusşam Hâkimi Fahrulmülk b. Ammar ile Şam Meliki Dukak’ın gönderdiği ordu ile karşılaştı. Trablusşam’ı almayacağını anlayan Saint-Gilles (Raymond), Trablusşam Hâkimi Fahrulmülk b. Ammar ile anlaşma yaptıktan sonra Kudüs’e doğru hareket etti. Kudüs’e doğru hareket eden Haçlı birliği, Tartus[78] şehrine geldi ve bu şehri kuşattı.[79]
Tartus’u kuşatan Haçlı ordusu, H. 495 yılının Cumadelahir ayında / M. 1102 yılının Mart ayında şehri ele geçirdi.[80] 1101 Haçlı seferlerinin birliği, bu şehri Saint-Gilles (Raymond)’e bırakmakta bir sakınca görmedi. Çünkü onların hedefi Kudüs’e yürümekti. Ayrıca 1101 Haçlı seferlerine katılan Haçlılar, Tartus’u ele geçirerek bu seferlerde bir başarı kazanmış da oldular. Tartus’tan yola çıkan Haçlılar, Kudüs’e doğru yol alırken Bavyera Dükü Welf, Kudüs’e gitmeyerek gemiye bindi ve Kıbrıs adasına gitti. Kıbrıs’a gelen Bavyera Dükü çok hasta olduğundan öldü ve buraya gömüldü.[81] Saint-Gilles (Raymond), Tartus’u almasından sonra bölgede hâkimiyetini genişletmek için 10 bin adamıyla birlikte Beyrut üzerine yürüdü. Bu haberi alan Kudüs Haçlı Kralı Baudouin de Boulogne, elçiler aracılığıyla Saint-Gilles (Raymond)’i uyardı ve büyük bir orduyu onun üzerine gönderdi. Çünkü Kudüs Haçlı Kralı, bölgede huzur ve barışın korunmasından sorumlu olduğundan Yahudi olmayan yerli halkın koruyuculuğunu üstlenmişti. 1101 Haçlı seferlerine katılan Haçlılar, kutsal Paskalya gününe 15 gün kala 21 Mart 1102 tarihinde Yafa’ya ulaştılar. Burada Pazar gününe kadar sekiz gün kaldıktan sonra Yafa’dan ayrılıp Kudüs’e doğru hareket ettiler.[82]
Mareşal Konrad ve Loan Piskoposu Engelrand, gecikmeli olarak Yafa’ya geldiler ve buradan hareket ederek kardeşlerini takip ettiler. 6 Nisan 1102 tarihinde Paskalya günü 1101 Haçlı seferlerine katılan bütün Haçlı liderleri ve geriye kalan Haçlılar, Kudüs’te bir araya geldiler. Kudüs Haçlı Kralı, 18 gün boyunca Haçlıların Kudüs’e gelmesini bekledi ve bu bekleyiş sonunda Kudüs’e gelen Haçlılarla birlikte Paskalya gününü kutladı. Haçlı liderleri, bu kutlamalarda, günah çıkardılar ve hatalarını anlattılar. Burada Haçlı liderleri, 1101 Haçlı seferlerinde binlerce Haçlı askerinin öldürülmesini ve bu seferlerin başarısızlığa uğramasını Bizans imparatorunun hainlik yapmasına bağladılar. Ayrıca Lombardların Türklerle olan savaşında Saint-Gilles (Raymond)’un beraberinde olduğu imparatorun askerlerinin onları savaş alanında terk edip gitmesinin Bizans imparatorunun isteğiyle olduğunu da vurguladılar. Ancak o sırada orada bulunan Saint-Gilles (Raymond), bunların bir iftira olduğunu Kudüs Haçlı Kralına söyledi.[83]
Saint-Gilles (Raymond), Kudüs Haçlı Kralının bulunduğu ortamda söz alarak kendisinin onları, arazinin yapısı, kuraklıklar ve Türklerin tuzakları hakkında sık sık uyardığını anlattı. Ayrıca, Haçlı ordusunun kuzeye doğru hareket ettiğinde bu yolun güvenli olmadığını vurguladığını da ekledi. Kudüs Haçlı Kralı Baudouin de Boulogne, tüm bu anlatılanları dinledikten sonra Bizans İmparatoru Alekseios Komnenos’a elçi gönderme kararı aldı.[84]
Ayrıca Haçlı liderleri, 1101 Haçlı seferlerinin başarısızlığını Bizans imparatoruna yükledikten sonra 1102 yılının Mayıs ayında gemilerle Avrupa’ya geri döndüler.[85]
Kudüs Haçlı Kralı, Bizans imparatoruna elçi olarak Piskopos Gerard ile Manasses Barzeona’yı gönderirken nezaket gereği hediye olarak evcilleştirilmiş iki aslan ile büyük hayvanları da yanlarında götürmelerini istedi. Kudüs’ten yola çıkan elçiler İstanbul’a geldiklerinde Bizans imparatoru tarafından merasimle karşılandıklarında hediyeleri ona takdim ettiler. Bizans İmparatoru Alekseios Komnenos, elçilerle yaptığı konuşmada Lombardların kendisinin yüzünden öldürüldükleri şüphesinin Kudüs Haçlı Kralında olmadığını anladı. Ayrıca elçilere Kudüs Haçlı Kralı ve Haçlı liderlerini İstanbul’a davet edip onları onure etmek istediğini de söyledi.[86] Böylece, Kudüs Haçlı Kralı, bu hediyeleşmeyle Bizans imparatoru ile Haçlılar arasında dostluk bağını da perçinlemiş oldu. Muhtemelen Bizans ile Haçlılar arasında dostluk bağını perçinlemesi bundan sonraki Anadolu ve Orta Doğu’ya yapılacak Haçlı seferlerinde Bizans Devleti’nin desteğini kaybetmemek istemesindendir.
Kudüs Haçlı Kralı Baudouin de Boulogne, Bizans İmparatoru Alekseios Komnenos ile dostluk bağı sağlamlaştırmaya çalıştığı sırada Türk ordusunun 1101 yılında bir biri arkasına Haçlılara karşı kazandığı zaferler İslâm dünyasında sevinçle karşılandı. İttifakla kurulan bu ordu, Anadolu’ya gelen Haçlı askerlerinin yüz binlercesini birkaç ay içinde öldürdü ve böylece Anadolu’yu Haçlıların istilasından kurtarmış oldu. Bu zaferlerden sonra Anadolu Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan’a “Ebu’l-Megazî” unvanı verildi.[87]
Sonuç
15 Temmuz 1099 tarihinde Haçlıların Kudüs’ü ele geçirmelerinden sonra I. Haçlı seferi esas amacına ulaşmış oldu. Bundan sonra önemli olan ise I. Haçlı seferinden sonra Doğu da kurulan Latin Haçlı Devletlerinin burada varlığını devam ettirerek Kudüs’ün Haçlıların elinde kalmasıydı. Bunun için Anadolu Türk tarihi açısından büyük öneme sahip olan 1101 Yılı Haçlı Seferleri I. Haçlı seferi sonunda Doğu da kurulmuş olan Haçlı devletlerine yardım götürmek, onları ekonomik ve askeri açıdan takviye etmek amacıyla gerçekleştirildi. Ancak Doğu da ki Latin Haçlı Devletlerinin güçlenmesi daha Anadolu’ya yeni yerleşen ve amaçları buraları yurt edinmek olan Türklerin, Anadolu’da Bizans’ın dışında bir de Haçlılarla zorlu bir mücadeleye başlaması demek oluyordu.
Albert Aachen’in de belirttiği gibi bu amaçlara ek olarak Anadolu’ya gelen 1101 yılındaki Haçlı orduları, Bağdat’a kadar ilerleyerek Abbasi Halifeliği’nin merkezini ele geçirip İslamiyeti ortadan kaldırmayı da hedeflemişlerdi. Anadolu’ya yerleşmek ve İslamiyeti korumak için Türklerin, Arapların ve Anadolu milletlerinin Haçlı ordularına karşı bir araya gelmeleri gerekiyordu. Bu doğrultuda I. Kılıç Arslan ve Danişmend Gazi başkanlığında Türk beyleri ve Anadolu milletleri, 1101 Haçlı ordularına karşı ittifak oluşturdular. Böylece birlik ve beraberlik içerisinde 1101 yılı Haçlı ordularının Anadolu’da Türk beyleri başkanlığında oluşan ordu tarafından imha edilmesi ile Türkler, hem vatan toprağını savunmuş hem de İslam halifeliğini bir kere daha büyük bir tehlikeden kurtarmışlardır. Tabi ki buradan Anadolu’da ne zaman Anadolu milletleri ve Türkler ittifak içinde olmuşlarsa her zaman dış güçlere karşı zafer kazanmış, ne zamanki bir birleriyle çatışmışlar işte o zaman da dış güçler Anadolu’da gücü ele geçirmiş oldukları sonucunu çıkarabiliriz.
1101 yılında Haçlı orduları esas amaçlarına ulaşmış olsalardı, belki de Anadolu’nun Türkleşmesi hiçbir zaman gerçekleşmeyecekti. Bunun yanında 1101 Haçlı seferlerine katılan Haçlı liderlerinin amacı, Anadolu’yu çaprazlama geçip Antakya’ya oradan da Kudüs’e giden Hac yolunu Haçlıların hâkimiyetine almaktı. Fakat Anadolu askeri ve Türk beylerinin 1101 yılında Haçlılara karşı zaferinden sonra bırakın Anadolu’daki Hac yolunu açmayı Haçlılar, bir daha kara yoluyla Anadolu topraklarına bile giriş yapamadılar. Böylece Anadolu’da Türk beyleri ve milletlerin ittifakıyla oluşan ordunun bir biri arkasına gelen üç Haçlı ordusunu da bertaraf etmesiyle Anadolu’nun Türk vatanı haline gelmesinde önemli bir dönem aşılmış oldu.
1101 yılı Haçlı seferinde Haçlı ordularının uğradığı hezimet bundan sonra yapılan seferlerdeki ordulara da örnek olmuştur. Haçlıların artık Anadolu’daki Türk varlığını ya da İslâm halifeliğini ortadan kaldırmak gibi imkânsız hayalleri kapılmamış sadece bölgedeki Haçlı varlığını devam ettirebilmek için seferler düzenlemişlerdir. Düzenlenen bu seferlerde de bir iki ordu dışında kara yoluyla Anadolu üzerinden değil deniz yoluyla doğuya gelmeyi kendileri için daha güvenli bulmuşlardır.
Mustafa Kemal Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü.
HARİTA: 1. Haçlı seferinin ve 1101 Haçlı seferlerinin güzergâhlarını gösteren harita. Bu harita, J.L. Cate, “The Crusade of 1101”, A History of The Crusades, (Editedby Marshall W. Baldwin and Kenneth M. Setton), C.I. , The üniversity of Wisconsin Press, London, 1969, s. 346’dan alınıp düzenlenmiştir.