Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

XVIII. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nin Doğu Karadeniz Politikası

0 47.630

Yrd. Doç. Dr. Zübede Güneş YAĞCI

Tarihte İstanbul’a hakim olan hemen her devlet istisnasız olarak İstanbul’un hinterlandı konumunda kabul edebileceğimiz Karadeniz’e hakim olmak istemiştir. Osmanlı Devleti de bunlardan bir tanesidir. İstanbul’un fethinden sonra siyasi ve ekonomik açıdan Karadeniz’in ve Karadeniz’in kuzeyinin önemini kavranmış olan Osmanlı Devleti’nin kuzey politikası bu yönde gelişme göstermeye başlamıştır. Osmanlı Devleti bundan sonra Karadeniz’i kontrol altına almak için uğraş vermiştir. Özellikle Kırım Hanlığı’nın egemenlik altına alınması ve Kefe’nin fethiyle birlikte bu amacına ulaşmıştır. Bir defa Karadeniz’i kontrol altına aldıktan sonra ise hemen hiç bir yabancının Karadeniz’de bulunmasına tahammül etmeyecektir.[1] Osmanlı Devleti ayrıca uzun süre kuzeylerindeki komşuları olan Lehistan, Ukrayna ve Rusya’yı Karadeniz’den uzak tutmayı başarmıştır.

Burada Osmanlı Devleti’nin kuzeyindeki yeni güçlü devlet Rusya’nın güneye Karadeniz’e doğru genişlemesi ile başlayan süreç ve artık eski gücü kalmayan Osmanlı Devleti arasındaki mücadelenin seyri üzerinde durulacaktır. Başlangıçta çeşitli siyasi nedenlerle dostane olarak başlayan Osmanlı- Rus ilişkileri ikincinin güçlenmesi ve Doğu Avrupa’da hatırı sayılır güç haline gelmesiyle birlikte birincinin aleyhine bir seyir izlemeye başlayacaktır. Bu tarihi seyri Osmanlı Devleti kaybedecektir.

1. XVIII. Yüzyıla Kadar Karadeniz Üzerinde Osmanlı-Rus Rekabeti

Osmanlı Devleti, İstanbul’un fethinden kısa bir süre sonra kuzey siyasetini Karadeniz’in kontrolü doğrultusunda belirlemiştir. Bunun sebebini siyasi olduğu kadar ekonomik nedenlerle de açıklamak mümkündür.[2] Her şeyden önce Devletin başkenti olan İstanbul’un kalabalık nüfusunu beslemek için kuzeyden, deniz yoluyla gelen buğday, yağ, bal, tuz, balık gibi yiyecek maddelerine önemli ölçüde ihtiyaç duyuyordu. Karadan ticaretin zor ve pahalı olması hasebiyle deniz yoluyla gelen mallar tercih sebebi olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle Kuzey Karadeniz steplerindeki buğday üretimi ve hayvancılık Osmanlı ekonomisinin ayrılmaz parçaları konumunda idi.[3] Karadeniz ticaretinde İtalyan tüccarlarının yerini kısa süre içerisinde Osmanlı tüccarları almış ve Karadeniz ticaretinin devamlılığını sağlamışlardır. Zaten yukarıda belirtmeye çalıştığımız ekonomik nedenler bu ticaretin devamlılığını İstanbul’un ihtiyaçları açısından Osmanlı Devleti için zorunlu kılıyordu.[4] Kefe Sancağı gümrük kayıtları incelendiğinde Karadeniz ticaretinin ne denli büyük bir önem ve potansiyel taşıdığı açık bir şekilde görülecektir.[5]

Karadeniz’in kontrol altına alınması için faaliyete geçen Fatih Sultan Mehmet’e bölgedeki siyasi gelişmeler yardımcı olmuştur. Fatih Sultan Mehmet öncelikle Karadeniz’in güney sahilleri, yani Anadolu sahillerini ele geçirilmesi için harekete geçmiştir. Bu harekat 1462 yılında Trabzon’un fethi ile tamamlanmıştır. 1475 yılında ise Karadeniz’in kuzeyinde Ceneviz’e ait bir ticaret kolonisi olan Kefe’nin Osmanlı Devleti tarafından hakimiyet altına alınmasından sonra Kırım Hanlığı Osmanlı Devleti’ne bağlanmıştır. Kırım’ın Osmanlı Devleti’ne bağlanması kuzey steplerini dolaylı olarak da olsa Osmanlı Devleti tarafından kontrol altına alınması anlamı taşımaktadır.[6] Kefenin fethinin ardından kısa süre içerisinde stratejik öneme sahip bölgedeki diğer kaleler Suğdak, Taman, ve Don nehri ile Kerç boğazı mansabında bulunan Azak Kalesi alındı. Kırım yarımadasının iç kesimlerinin yönetimi Kırım hanlarına bırakılmış olmasına rağmen sahil kesiminde özellikle Azak Denizi çevresinde Osmanlı düzeni kuruldu ve doğrudan merkezden yönetim yolu tercih edildi. Böylece Karadeniz’in kontrolünü daha kolay sağlanması amaç edinilmişti. Ayrıca Kefe sancağı aracılığı ile Osmanlı Devleti Karadeniz’in kuzey bölgesini ve burada bulunan kuzey ticaret yolunu doğrudan kendisi kontrol altına almış oldu.

Karadeniz ticaret yolu Osmanlı Devleti açısından oldukça yekunlu gelir kaynakları arasındadır. Özellikle Karadeniz’in kuzey steplerinin zahiresinin İstanbul için önemli olduğunu belirtmiştik. Bunun yanında önemli ticaret metaları kürk başta olmak üzere, av kuşları, havyar, balık yağı balmumu ve keten idi.[7] Özellikle kürkün Osmanlı Devleti nezdinde ayrı bir yeri vardı. Kürk devlet görevlilerinin bir göreve atanmasının nişanesi olarak kullanılırdı. Belirli saray törenlerinde devlet görevlileri kürk giymek durumunda idiler. Ayrıca en iyi hediye aracı olarak da kullanılırdı. Başta padişah bazı devlet görevlilerine kürk hediye ederdi. Bu itibarla kürk ticaretine Osmanlı Devleti özel bir önem verirdi. Samur, kakım, boz tilki gibi kürkler çok değerli idi.[8] Çok sayıda hassa tüccarı altın para ile kürk alımı için Moskova’ya gönderilirdi.[9]

Kuzey ticareti içerisinde esir ticaretinin de önemli yeri olduğunu belirtmek gerekmektedir. Kırım hanları zaman zaman düşman memleketlere düzenledikleri akınlarda ehemmiyetli ölçüde esir alırlar ve bu esirleri Kefe ve Azak’ta satarlardı. Osmanlı Devleti devamlı olarak esir alan bir ülkeydi. Çünkü İslam dini köleliği kaldırmamışsa da serbest bırakmayı teşvik etmekteydi. Esirler bir süre sonra hür olarak topluma karışırlardı.[10] Ruslar Kefe aracılığı ile kumaş, (ipek, atlas kadife meselâ Bursa-Burskaya, Takatskayal-Tokat, Amasskaya-Amasya, Kostomanka-Kastamonu) halı, deri çeşitleri, baharat ve değerli maden ürünleri ithal ederlerdi. Rus tüccarlarının bu dönemde Anadolu’ya kadar geldikleri bilinmektedir. Ancak kullandıkları yol kara yolu idi. Osmanlı hakimiyetinin Karadeniz’de tesis edilmesinden sonra deniz yoluyla böyle bir ticarete tesadüf edilmemektedir.[11]

Bu dönemde Altınordu-Lehistan ittifakının tehdidi altında bulunan kuzeydeki Rusya’nın (Moskova Knezliği) Osmanlı Devleti ile ilişkileri ticari imtiyazlar elde etmek amacıyla 1462’de başlamaktadır. Ancak asıl Rusya’dan Osmanlı Devleti’ne elçi gelmesi olayı Kırım Hanı Mengli Giray’ın aracılığı ile II. Bayezid zamanına tekabül etmektedir.[12] Moskova Knezi III. İvan, ayrıca Azak ve Kefe’deki Osmanlı makamlarına başvurarak Sultanla dostça ilişkiler kurmak istediklerini bildirmiş ve bu istek İstanbul’da olumlu karşılanmıştır. Bununla birlikte gelen Rus elçisi Pleşçev Çarının kendisine bildirdiği tâbiyete yol açabilecek her türlü hareketten kaçınmasını talimatını ileri götürerek padişahla eşitliği vurgulayacak tarzda tavırlar sergilemiştir. Bu tavır Osmanlı başkentinde olumsuz bir havanın oluşmasına neden oldu ve iyi bir etki bırakmadı. Çünkü Rusya daha Avrupa ülkeleri düzeyinde görülmüyordu. Kaldı ki Moskova Kırım’a yıllık hediye adı altında önemli ölçüde haraç gönderiyordu.

Zaten Kırım Osmanlı tabiiyetinde idi. Tabii olarak Rusya’ya herhangi bir cevabi elçi gönderilmedi. Böylece Moskova Knezliği Osmanlı Devleti ile ilişkilerini Kırım Hanlığı aracılığı ile sürdürmeye devam etti.[13] Rusya’nın zaman zaman İstanbul ile doğrudan irtibat kurma teşebbüsü Kırım hanları tarafından hoş görülmemiştir. Rusya ile münasebetlerde hanlar birincil rol oynama isteklerini uzun süre devam ettirmişlerdir.[14]

Siyasi olarak Lehistan ve Litvanya’nın baskısı altında olan Rusya Kırım hanları ile iyi geçinmek mecburiyetinde idi (1499). Kırım hanı ile sağladığı ittifak dolayısıyla Moskova Knezi Osmanlı Devleti’nin müttefiki konumunda idi. Osmanlı Devleti ise Kuzey Karadeniz’de Lehistan-Altınordu bloğuna karşılık Kırım Moskova bloğunu desteklemekteydiler.[15]

XVI. yüzyılda Kırım Rusya ittifakı bozulmuş olmasına rağmen Osmanlı Devleti ile Moskova arasındaki ilişkilerin şekli değişmedi. Osmanlı Devleti güçlü Lehistan ve Litvanya bloğuna karşı Moskova Knezliği’ni desteklemesine rağmen Moskova’nın Altınordu mirasına sahip olmak istemesinden sonra durum değişti. 1547’de Çar unvanını alan IV. İvan Altınordu Hanlığı’nın yerine kurulan Kazan ve Astrahan hanlıklarının bulunduğu Volga bölgesini kendi yönetimine almayı politikası açısından zorunlu görüyordu. Kırım hanları ise kendi yönetimlerinde Altınordu Hanlığı’nı canlandırmak istiyorlardı. Bu açıdan bakıldığında Moskova ile Kırım arasında mücadele vardı. Osmanlı Devleti’nin ise Kırım’ın bölgede tek güç olmasını istemediğini biliyoruz. Kırım hanları güneylerinde bulunan Osmanlı idaresindeki Kefe için tehlike unsuru olabilirlerdi. Nitekim Kırım Hanı Sahip Giray 1551’de Kefe gelirleri üzerinde hak iddia etme basiretsizliğini gösterdi. Bunun üzerine Osmanlı Devleti Sahip Giray’ı hanlıktan aldı ve yerine Devlet Giray’ı han yaptı. Böylece Kırım’ı daha fazla kontrol altına aldı.[16]

Bu ise IV. İvan’a istediği fırsatı verdi ve 1552’de Kazan’ı ardından kısa süre sonra 1554’de Astrahan’ı aldı. Bölgedeki Kabartay Çerkezleri ile de irtibata geçerek Terek nehri üzerinde Terek kalesini yaptırdı (1567).[17] Diğer taraftan da Terek bölgesine Kazakları yerleştirmek suretiyle Kafkasya’ya sarkmayı da başardı. Artık olan olmuş Rus Çarlığı kurulmuştu. Çar Volga havzasını tamamen ele geçirmiş, böylece sadece Kafkasya’yı değil Karadeniz’in Kuban ağzı ve Azak Denizi çevresini de tehdit eder hale gelmişti. İşte bundan sonra Osmanlı Devleti için Rusya sürekli bir düşman halini aldı. Terek kalesinin yapılması Osmanlı Devleti’nin çok kısa sürede dikkatini çekti.[18] Babıali, Rusya’dan kalenin yıkılmasını istedi. Rusya Kaleyi yıkmadığı gibi kuzeyden gelen Müslüman hacılara ve tüccarlara problemler çıkarıyordu. Osmanlı Devleti’nin İran’a karşı müttefiki olan Orta Asya hanlıkları da Rusların Mekke’ye giden hac yolunu ve Harezm ticaret yolunu kestikleri için devamlı surette Osmanlı Devleti’nden yolun açılması için harekete geçmesini istiyorlardı.[19] Bu amaçla açılan ve 1569 Astrahan seferi olarak bilinen Don-Volga kanal projesinin akamete uğramasından sonra[20] Rusya bölgede rahat hareket etmeye başladı. Osmanlı Devleti Astrahan seferinden sonra 1678’e kadar Rusya’ya karşı bir sefere girişmedi.

Zaten Rusya kısa süre sonra sadece Volga havzası ile yetinmeyeceğini gösterdi ve Don Kazakları aracılığı ile Kırım ve Osmanlı Devleti’nin en kuzeyinde bulunan Azak Kalesi’ne saldırılara başladı. Kazaklar saldırılarını karada ve denizde yapıyorlardı. Küçük fakat süratli şayka (Çayka)[21] adı verilen gemileri sayesinde Karadeniz’in kuzey sahillerini olduğu kadar güney sahillerini de tehdit ediyorlardı. Küçük kazak filoları Trabzon, Sinop kıyılarını 1624 ve 1626 yıllarında saldırı düzenleyerek yağmalamışlardı. Hatta İstanbul Yeniköy dolaylarına kadar bile gelmişlerdi.[22] 1637’de kazaklar Azak Kalesini ele geçirdiler. Beş yıl kadar kaleyi ellerinde tuttular. Osmanlı Devleti ile bir mücadeleyi daha şimdilik göze alamayan Rus çarı kalenin boşaltılmasını sağladı. Ancak Kazak sorunu bitmedi.[23] 1648’de yeniden Osmanlı topraklarına saldırılar düzenlediler. Bunun üzerine Dinyeper Kazaklarından bir heyet İstanbul’a geldi ve Kazak tüccarların Karadeniz’de ve Ege’de kısmen de olsa serbest dolaşma hakkını içeren bir antlaşma imzalandı. 1648 veya 1649 yılında olması muhtemel olan antlaşmaya göre kazak tacirleri serbest dolaşımın yanında tüm gümrük vergilerinden muaf olarak Türk liman ve şehirlerinde antrepo edinebileceklerdi. İstanbul’da bir kazak temsilciliği olacaktı. Buğ ve Dinyeper nehirlerinin denize döküldüğü yerlerde kurulacak limanlardaki Osmanlı memurları Kazak tacirleri için gerekli izin belgelerini tanzim edeceklerdi. Bunlara karşılık Kazaklar Karadeniz’in güney sahillerini başta Don kazakları olmak üzere bütün saldırılara karşı koruyacaklardı. Türk himayesi isteyen Dinyeper kazakları ile yapılan bu antlaşma ve Osmanlı Devleti’nin bütün tedbirlerine rağmen Rusya’ya bağlı Don kazaklarının saldırıları bir türlü tam anlamıyla sona erdirilemedi.[24] Bütün bunlara ilaveten Rusya, 1654 yılında sol yaka Ukraynası’nı ilhak etti ve Zaporog Kazakları Rus himayesine girdi. Tabii ki Ukrayna’daki Kazaklarla din birliği olması bu ilhakı kolaylaştırdı. Azak Denizi ile Karadeniz’e çıkmak için mücadelesini artırdı.[25] Nitekim 1660 yılında olayın boyutu büyümüş, Karadeniz’deki tüccar gemileri için çok fazla tehditkar olabilmişlerdi. Bu tür saldırılar nedeniyle İstanbul’da kıtlık tehlikesi bile baş göstermişti.[26] Rusya Don Kazaklarının her türlü silah ihtiyacını karşılıyor ve onları destekliyordu. Kazaklar ve silahlı tüccarlar Moskova’nın Kafkaslar’a ve Asya’ya ilerlemesini sağlıyorlardı.[27]

Victor Ostapcuk’a göre Moskova Kazakların bu neviden hareketlerini tasvip etmemiştir.[28] Ancak bizce Rusya kendisini bu dönemde daha Osmanlı Devleti ile baş edebilecek konumda görmediğinden Kazakların müstakil hareket ettiklerini, onları kontrol edemediğini bildiriyordu. Osmanlı Devleti kuzeyde herhangi bir harekete girmek istemediği için olayları protesto etmekten pek fazla ileriye gitmiyor, durumu her zaman olduğu gibi Kırım hanlarına havale ediyordu.[29]

1669’a gelindiğinde Hetman Doroşenko Osmanlı himayesine girdi. Böylece Osmanlı Devleti ve Rusya Ukrayna’da karşı karşıya geldiler. 1676-1681 yılları arasındaki mücadelede Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, 1677’de Çehrin Kalesi’ni alarak geri döndü. 11 Şubat 1681’de Osmanlı Devleti ile Rusya Bahçesaray (Edirne) Antlaşması’nı imzaladılar.[30] Tarihinde ilk defa Osmanlı Devleti Rusya’yı muhatap kabul ediyordu. Bu antlaşma Osmanlı Devleti-Rusya-Kırım Hanlığı olmak üzere üç taraflı düzenlenmişti. Bu da Osmanlı Devleti’nin rakibini tam olarak değerlendirmeye almadığını, kuzey sınırlarını hâlâ tâbiyetinde olan Kırım Hanlığı’nın uhdesinde gördüğünü ortaya koymaktadır.[31]

Kazaklar böylece Karadeniz’i XVI ve XVII. yüzyıllar boyunca tehdit ettiler. Bu Karadeniz’in askeri ve ticari trafiğini bozmada ve sarsmada etkili bir amil oldular. Rusya zaman zaman Lehistan ile ittifak yaparak Kırım’ı ele geçirme planları yapmıştır. Ancak bu XVI-XVII. Yüzyıllar süresince gerçekleşme aşamasına gelmedi. Buna rağmen Rusya bu yüzyıllar boyunca güneye doğru genişlemeye devam etti. Victor Ostapcuk’a göre XVII. Yüzyılın ikinci yarısına kadar Karadeniz sahillerini Rusya’nın geleceğini etkileyen belirleyici bir unsur olarak görmediler.[32] Ancak biz bu görüşe katılmıyoruz. Çünkü Ruslar Çar III. İvan’dan itibaren Rusya’nın dünyaya açılmasının Karadeniz ve Baltık denizinde etkin olmalarıyla mümkün olduğunu düşünüyorlardı. Rusya’nın dış politikasının esaslarını bu platform üzerine oturtmaya çalıştıklarını söylememiz tamamıyla mümkün görünmektedir. Bunun için Baltık denizinde ve Karadeniz’de çıkış noktalarına sahip olmak amacıyla mücadele edeceklerdir.[33] Karadeniz’e açılabilmesi ise güney komşusu olan Osmanlı Devleti ile karşı karşıya gelmesi anlamı taşımaktaydı. XVIII. yüzyıla kadar bu mücadelesini etkin kılamamış olmasına rağmen şartların Osmanlı Devleti aleyhine veya Rusya lehine değişmesi Rusya’nın amacına ulaşmasını sağlayacaktır.

2. XVIII. Yüzyılda Karadeniz’de Osmanlı Devleti ile Rusya Arasındaki Mücadele

Osmanlı Devleti XVIII. yüzyıla 1683’de başlayan savaşların gölgesinde girdi. Rusya bu savaşlarda başlangıçta Avrupa devletlerinin oluşturduğu ittifaka girmedi Osmanlı Devleti Rusya’nın oluşturulan bu ittifaka girmemesi için Rusların bazı isteklerini kabul etmeye karar verdi. Çünkü bir kaç devletle dört cephede savaşan Osmanlı Devleti Rusya’nın Lehistan ile yakınlaşmasına fırsat vermek istemiyordu. Rusların istekleri arasında Rus tüccarlarına kolaylık sağlanması, Tatarların Rusya’ya akınlar yapmaması, Rus sınırına yakın olan tuzlaların onlara verilmesi yer alıyordu. Osmanlı hükümeti tuzlalar hariç diğer teklifleri kabul etme taraftarıydı. Fakat Rusya Lehistan Kralı Jan Sobieski’nin ısrarı karşısında daha fazla durmayarak 1686 yılında Lehistan, Avusturya, ve Venedik devletlerinden oluşan ittifaka (Mukaddes ittifak) girdi. Rusya Kırım üzerine sefer açmayı kabul ediyordu. Böylece Rusya ilk defa Avrupa devletler koalisyonuna da katılmış oldu.[34] Kalabalık ordularla Kırım ve Kefe üzerine yürüdü. Kırım kuvvetleri tarafından Rus saldırıları 1696 yılına kadar durduruldu. Bu tarihte Karadeniz’e açılmak için Rusya, Azak Kalesi’ni almayı başardı. Bu olay Rusya’da büyük coşkularla kutlandı. Çünkü Azak’ın alınması Rusya için Karadeniz’e açılmanın ilk adımıydı. Ruslar hemen kaleyi tahkim etme çalışmalarına başladılar ve buraya 8 bin civarında asker yerleşti rdiler.[35]

Rus Çarı Petro Azak’ı almış, ileride Karadeniz’e çıkmak için adım atmıştı. Ancak bu yeterli değildi. O, Kerç boğazını da ele geçirmek suretiyle Karadeniz’e tamamen açılmak emelindeydi. Bu amaçla Azak civarında Taygan mevkiinde Taganrog kalesini inşa ettirdi. Azak Denizi’nde donanma oluşturmaya başladı. Bu maksatla İsveç Venedik, Danimarka ve Hollanda’dan ustalar getirtti.[36]

Savaş sonunda yapılan Karlofça barış müzakerelerine Kerç boğazını kontrol eden Kerç kalesini istediğinden Rusya katılmadı. Ayrıca Rusya, Karadeniz’e çıkmak için Azak Kalesi ve Karadeniz’de serbestçe dolaşma amacında olduğundan müzakerelere katılmadı Osmanlı Devleti ile sadece 2 yıllık mütareke yapmayı kabul etti. Fakat Osmanlı Devleti Rusya’nın Kerç üzerindeki taleplerini kabul etmedi.[37] O da tek başına Osmanlı Devleti ile savaşı göze alamadığından ve şimdilik Karadeniz’e inme emellerini gerçekleştiremeyeceğini anladığından İstanbul’a elçiler gönderdi. Yapılan müzakereler sonunda 13 Haziran 1700 yılında 13 maddeyi kapsayan İstanbul Antlaşması’nı imzaladı.[38]

Rusya antlaşma ile Azak kalesi ve ona tabi arazileri almayı başardı. Ayrıca Ruslar bundan böyle Kırım hanına vergi vermeyecekler ve Osmanlı Devleti Rusya’nın bağımsızlığını tanıyacaktı. Bu anlaşmanın müzakereleri sırasında Rus heyeti İstanbul-Azak arasında Rus gemilerinin seyr-ü safainini teklif ettiyse de Karadeniz bir Türk gölü addedildiğinden kesinlikle müzakere konusu bile yapılmadan Osmanlı heyeti tarafından reddedildi.[39] Ancak İstanbul antlaşmasının imzalanmasından sonra İstanbul’a gelen Rusya’nın Orta Elçisi Petro Andriyeviç Tolstoy, kendi şahsi siyasi nüfuzunu kullanarak deniz ticaretinin başlamasını sağlamaya çalışmıştır. Rus elçisi 1704’te bir miktar ağaç fidanı, kuru yemiş, sirke, hamr, çadır, at, pamuk, pamuk ipliği ve Diyarbakır bezini Moskova’ya götürmek üzere Azak’ta bulunan kardeşine bir gemiyle göndermek için izin istemiştir. Çabaları sonunda geminin Kerç boğazında durdurulmadan geçişini sağlayan bir yol hükmü almayı başarmıştır.[40]

Bütün bunlara rağmen Rusya Karadeniz’de seyr-ü sefain yapabilmek amacıyla müteaddit defalar Osmanlı Devleti’ne başvurmaktan geri kalmamıştır. İstanbul’daki elçileri aracılığı ile devamlı surette Bab-ı âli’ye başvuruyor ve bu başvurular her defasında geri çevriliyordu.

Hatta Osmanlı Hükümeti Rusya’nın Azak’ta donanma yaptırmasının anlamsızlığına Azak Kalesi’nin Azak Denizi’ne açılması için bu kadar geminin yapılmasına bir mana vermenin mümkün olmadığına dikkat çekmektedir. Aynı zamanda Kırım hanına ve bölgedeki valilere Bab-ı âli tarafından emirler gönderilerek, Ruslara karşı uyanık olunması istenmekteydi. Çar Petro Azak’a o kadar çok değer veriyordu ki, zaman zaman Azak’a kadar gelerek çalışmalara nezaret ediyordu.[41]

Rusya İstanbul Antlaşması ile Karadeniz vasıtasıyla dünyaya açılmayı sağlayamayacağını anlayınca kuzeyde Baltık denizine yöneldi. Bu maksatla Lehistan’ı nüfuz altına alması gerektiğini biliyordu. Ancak burada, Rus nüfuzunun Lehistan’da artmasından endişe eden İsveç ile karşı karşıya geldi. Mücadeleyi bir süre İsveç kazandıysa da sonunda galip gelen taraf Rusya oldu. İsveç’in 1708’de Poltova’da Rusya’ya yenilmesi ve İsveç Kralı XII. Karl’ın Osmanlı Devleti’ne sığınması 1711 Prut savaşı’nın nedenlerini oluşturmaktadır. Osmanlı Devleti Sadrazam Baltacı Mehmet Paşa yönetimindeki ordusuyla Rus Çarı Petro’yu Prut nehri boyundaki bataklıklarda kuşattı. En önemli şartları Azak Kalesi’nin Osmanlı Devleti’ne teslim edilmesi ve Lehistan’da Rus nüfuzunun bertaraf edilmesi olan Prut Antlaşması 21 Temmuz 1711 tarihinde iki devlet arasında imza edildi. Osmanlı Devleti Azak Kalesi ve çevresini yeniden geri aldı. Ancak Rusya için Karadeniz’e açılmanın anahtarı olan Azak Kalesi’ni bırakmak hayli güçtü. Prut Antlaşması’nın gereği olsa bile uzun süre Azak’tan çekilmeyi kabul etmedi. Ancak Osmanlı Devleti’nin Rusya’ya yeniden bir savaş ilanı gündeme geldiğinde kaleyi teslim etti ve Azak Kalesi civarında yaptırdığı Taygan ve Kamanike kalelerini yıkabildi. Rusya bu anlaşmanın yürürlüğe girmesi ile bir kez daha Karadeniz’e çıkma hayallerini ertelemek durumunda kaldı ve İstanbul Antlaşması öncesine geri döndü.[42]

Rusya bu defa farklı bir yol izleyerek Kafkasya’nın doğusuna yöneldi. Çar Petro Kafkasya’ya sarkmak ve burayı ele geçirmek suretiyle emeline ulaşmak istiyordu.[43] İran’ın iç karışıklıklar içerisinde olması ona bu fırsatı verdi. Kısa süre içerisinde Petro yönetimindeki Rus kuvvetleri Derbendi aşarak Bakü’ye kadar ilerlemeyi başardılar. Osmanlı Devleti, Rusya’nın Hazar sahillerini ele geçirdikten sonra Karadeniz’e yönelebileceği endişesi ile harekete geçerek Kafkasya’daki hudutları tahkim etme yoluna gitti. İki devlet Kafkasya’da Hazar denizinin batı sahilleri olduğu kadar güney Kafkasya’da da etkili olmaya çalıştılar. Rusya Hazar denizinin batı sahilleri boyunca güneye inerken Osmanlı Devleti Gürcistan’da askeri harekât başlattı ve kısa sürede bu askeri harekatı genişletmeye çalıştı. İki devlet savaştan Fransa’nın arabuluculuğu sayesinde vazgeçtiler. 24 Haziran 1724’te Osmanlı Devleti ile Rusya arasında İran Mukasemenâmesi imzalandı. Buna göre Rusya Hazar denizinin batı sahillerinin büyük bir kısmını ele geçirdi ve Kafkasya’nın güneyine kadar geldi. Osmanlı Devleti ise Azerbaycan ve Gürcistan’ı alabildi.[44]

Bütün bu gelişmelerden sonra Osmanlı Devleti, Rusya’nın kuzeyinde çok kuvvetli bir güç olarak karşısına çıktığının farkına vardı. Artık Rusya Karadeniz dolayısıyla İstanbul ve Karadeniz’in Anadolu sahilleri için ciddi bir tehdit unsuruydu. Bundan sonra Rusya’nın durdurulması amacıyla politikasını Karadeniz’in batısına olduğu kadar doğusuna da kaydırmaya, Karadeniz’in doğu bölgesinin tahkimatının yapılmasına yönlendirdi. Özellikle Çar Petro’nun Kafkasya seferinin hemen ardından Karadeniz’in doğusunda, Kafkasya’nın batı sahillerinde bulunan kalelerin takviyesine ve bazı yeni kaleler yapılmasına karar verdi. Faş, Sohum, Soğucak kaleleri en başta gelenleri idi.[45] Kısa süre içerisinde mimarları görevlendirerek Kalelerini yeniden yaptırdılar ve Anadolu’dan özellikle Karadeniz bölgesinden asker temin ederek Doğu Karadeniz sahillerinde bulunan kalelerin tahkimatı için görevlendirdiler.[46]

1711 yılında Prut’ta Rusya ile bir anlaşma yapılmış olmasına rağmen Rusya antlaşmaya sadık kalmayı düşünmüyor, en kısa zamanda amacını gerçekleştirmek için Osmanlı Devleti’ne savaş açmaya uğraşıyor, bunun için sebepler arıyordu. Hatta 1726’da ilişkilerini asgariye aldığı Avusturya ile yeniden ittifak yaptı. Nitekim 1736’da Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmek için uygun şartların oluştuğuna karar vererek, Rusya ve Avusturya harekete geçtiler. Tam bu sırada Rusya, Azak’a saldırarak yakıp yıktı. Bu gelişmelerden sonra 2 Mayıs 1736’da Osmanlı Devleti Rusya’ya savaş ilan etti. Savaşın başında Avusturya ve Rusya’nın üstünlüğü görülmektedir. Hatta Rusya, Osmanlı Devleti’nden, Azak Kalesi’ni geri istediği, gibi Kırım üzerinde hakimiyetinin tanınmasını ve Karadeniz’de serbest dolaşımı talep etti. Bu taleplerin Bab-ı âli tarafından kabul görmeyeceği aşikârdı.

Savaşın devamında hem Rusya’ya, hem de Avusturya’ya karşı başarı sağlandı. Rusya’nın Karadeniz’e ve Akdeniz’e çıkarak ticari menfaatlerinin zedelenmesini istemeyen Fransa’nın arabuluculuğu sayesinde 1739 yılında Belgrat Antlaşması imza edildi Rusya ve Avusturya ile. Rusya Azak’ı muhafaza etmekle birlikte kale ve arazisi askersiz bölge olarak tespit edildi. Yani 1700 senesindeki sınırlar esas oldu. Buradaki arazi iki devlet arasında boş ve tarafsız bölge olarak tespit edildi.

Bununla birlikte antlaşmanın Osmanlı Devleti ve Rusya açısından en önemli maddesi 9. madde idi. Buna göre Rusya Azak Denizi’nde ve Karadeniz’de gerek savaş gemisi ve gerekse ticaret gemisi bulunduramayacaktı. Osmanlı Devleti böylece Azak ve çevresinin tarafsız olmasını sağlamanın yanında Rusya’nın Karadeniz’e çıkışını yine engellemeyi başarmıştı.

Bu bağlamda Karadeniz yine Osmanlı Devleti’nin bir iç gölü konumunu devam ettirdi ve yabancı gemilere kapalı kaldı. Hatta bundan Fransız bandıralı gemiler dahi istisna tutulmadılar.[47]

Rusya ancak tüccarlarının Osmanlı gemileri ile ticaret yapabilmesine müsaade alabilmişti. 1768 Osmanlı Rus Savaşı’na kadar geçen 30 yıllık barış süresince Rus tüccarlarının ticaret yapmaları beklendiği gibi büyük oranda artmadı. Bunun nedeni Karadeniz’de Osmanlı gemileriyle ticaret yapmak isteyen Rus tüccarlarının değişik problemlerle karşılaşmalarıydı. Tüccarların en çok şikayet ettikleri hususlardan birisi Osmanlı gümrük memurları ve mahalli yöneticilerin tutum ve davranışları idi. Bu görevliler zaman zaman antlaşmalara uymayan uygulamalarda bulunuyorlardı. Mesela yol üzerindeki kale görevlileri bir kaç defa gümrük vergisi isteyebiliyorlardı. Bazen de mallarına el koyabiliyorlardı. Bu tür olaylar Don bölgesindeki Rus zabiti tarafından kapı kethüdasına bildirilerek zararın tazmin edilmesi istenmiştir. Osmanlı Devleti bu tür olayların önünü alabilmek amacıyla Rus tüccarlarının ticarette kullandıkları yol üzerindeki mahalli görevlileri bu neviden davranışlara tevessül etmemeleri hususunda uyarmıştır. Antlaşma maddelerine riayet etmeleri, özellikle haksız yere gümrük vergisi almamaları görevlilere emredilmiştir.[48]

1768 yılına kadar Rusya ile Osmanlı Devleti arasında herhangi bir savaş vuku bulmadı. Ancak Ruslar bu süre zarfında da defalarca Osmanlı Devleti hükümeti nezdinde Karadeniz’e çıkmak, serbestçe ticaret yapabilmek müsaadesini alabilmek için teşebbüslerde bulundular. Bu teşebbüsler Çariçe Elizabet ve ondan sonra tahtageçen Çariçe Katerina’nın saltanatının ilk yıllarına kadar devam etti.

Nihayet Rusya beklediği fırsatı 1768-1774 yılları arasında yapılan Osmanlı Rus savaşları sonunda yakaladı. Osmanlı Devleti bu savaştan tam bir hezimetle çıktı ve Ruslar Osmanlı murahhas heyetine hemen hemen istedikleri her talebi kabul ettirdiler. Görüşmeler sonunda Temmuz 1774 tarihinde Osmanlı Devleti ile Rusya arasında Küçük Kaynarca Antlaşması imzalandı.[49] Antlaşmanın maddeleri içerisinde en önemli olanı Kırım’ın kaybedilmesi olduğu kadar Karadeniz ile ilgili olan maddeydi. Antlaşmanın 11. maddesi gereği Rusya, her iki devletin karşılıklı menfaatlerinin sağlanması zımnında topraklarını çeviren bütün denizlerde bilcümle gemileri engellenmeden, serbestçe dolaşabilecekler, Bab-ı âli tarafından Rusya’ya Akdeniz’den Karadeniz’e ve Karadeniz’den Akdeniz’e gitmek ve bu denizler sahillerindeki limanlardan, adı geçen denizleri bağlayan boğazlarda ticaret yapmak hususunda diğer devletlere verilen imtiyazların hepsi Rus gemilerine de verilecekti. Bu suretle Osmanlı Devleti Karadeniz’de yüzyıla yakın bir süre Rusya ile yaptığı mücadeleden yenik olarak çıkmıştı. Bu tarihe kadar bir Türk gölü kabul edilen Karadeniz’de ilk defa yabancı ticaret ve savaş gemileri serbestçe dolaşabilecekti. Fakat Küçük Kaynarca Antlaşması ile Rus savaş gemilerinin boğazlardan serbest geçişi engellenebilmişti.[50]

Gerçekte ise bu maddenin uygulanması bir hayli zaman aldı. Osmanlı Devleti, Rusya’nın Karadeniz’de rahatça dolaşmasını engellemek için elinden gelen her çareye başvurdu. Özellikle Rus gemilerinin Karadeniz’in kuzey steplerinde üretilen zahirenin -ki bu bölgeden elde edilen zahire İstanbul’un ihtiyacını karşılıyordu ve başka bölgelere ticareti yasaktı- ticaretini yapmasının önüne geçmeye çalıştı.[51] Sonunda Küçük Kaynarca Antlaşması’nın tadile muhtaç olduğu gerçeği her iki taraf tarafından kabul edildi ve 21 Mart 1779 tarihinde Aynalıkavak Tenkihnâmesi imzalandı. Tenkihnâme’nin 6. maddesi Rus tüccarlarının Karadeniz’deki ticaretinin esaslarını belirliyordu. Rus tüccarına Karadeniz’de ve Akdeniz’de ticaret serbestisi Küçük Kaynarca Antlaşması’nda olduğu gibi teyit ve tasdik ediliyordu. Bununla birlikte ticaret gemilerinin büyüklüğüne sınırlamalar getirildi.[52] Aynalıkavak Tenkihnâmesi’nin bir diğer maddesi de Rus ticaret gemilerinde Osmanlı reayasının kullanılmasının yasaklanması idi. Çünkü Rusya’nın yeterli gemi ve gemicisi yoktu. Bu nedenle Rusya ihtiyacını Ege adalarındaki Osmanlı reayasından karşılıyordu. Böylece Osmanlı Devleti Rusya’nın denizlerdeki insan gücü kaynağına önemli ölçüde darbe vurmuştur ve bunun Rusya’nın Karadeniz ticaretine olumsuz etkisi oldu.[53]

Osmanlı Devleti, Kırım’ın, Yenikale, Kerç ve limanları ile birlikte Azak kalesinin elden çıkmasından sonra Karadeniz’de tutunabilmek amacıyla daha savaş devam ederken Karadeniz’in doğu sahillerine ehemmiyetle yaklaşmaya karar verdi.[54] Rusya’ya karşı bölgenin tahkimi meselesi gündemin en önemli maddesi olarak yerini aldı. Bu neviden Faş, Sohum,[55] Soğucak kaleleri asker ve mühimmat bakımından takviye edilmeye başlandı.[56] Bölgedeki kalelerin tamiri hassa baş mimarı Mehmed Tahir Ağa döneminde yapılmıştır.[57] Bölgede üst düzeyde valiler görevlendirilmeye çalışıldı. Küçük Kaynarca Antlaşması ile Kuban nehrinin güneyi Osmanlı Devleti’nin toprağı, burada meskun kabileler de resmen Osmanlı tebaası kabul edilmişlerdir.

Özellikle Sadrazam Halil Hamid Paşa, Müslüman bir belde olan Kırım’ın Rusya tehdidine girmesinin ve 1783 yılında ilhak edilmesinin er geç Osmanlı Devleti’ni Rusya ile karşı karşıya getireceğini biliyordu. Halk Kırım’ın geri alınması için hükümete baskı yapıyordu. Bu nedenle o, sadrazamlığı döneminde serhat kalelerinin tahkim edilmesini sağladı. Devletin askeri ve mali kaynaklarını muhtemel bir savaş olması ihtimalini göz önünde bulundurarak, gerekli biçimde düzenlendi.[58]

Ayrıca Kuzey Kafkasya başta olmak üzere bütün Kafkasya’da Rusya karşı bir cephe oluşturmaya çalıştı. Bu meyanda Kuzey Kafkasya’daki Çerkez kabileleri Osmanlı Devleti’nin müttefiki potansiyel bir güç değerlendirilmeye başlandı. Kabilelerle irtibata geçilerek, Rusya’ya karşı işbirliği yapılmaya çalışıldı. 1778 yılında Rusya’nın Kırım’da etkinliğinin artması üzerine Kırım halkının Rus zulmünden kurtarılması amacıyla Trabzon valisi ve Canik Muhassılı Hacı Ali Paşa’nın Kırım Seraskeri tayin olunarak Kırım’a destek vermesi istenmiştir.[59] Rusya’nın bu sırada boş durmayarak kabilelerle irtibat kurmaya çalışıp, Osmanlı Devleti’ne karşı ittifak yapmayagayret ediyordu. Rusya’nın, kabileleri Osmanlı Devleti’nin karşısında yer almasını sağlaması Karadeniz’in doğu sahillerinin güvenliğinin de Rus tehdidi altına girmesi demekti. Hem de Rusya ile ihtilafın yine had safhaya vardığı ve muhtemel bir Kırım çıkarmasının gündeme geldiği bu dönemde. Bu bağlamda hemen Osmanlı hükümeti harekete geçti ve Karadeniz’in doğu sahillerinde ve Çerkezistan’daki kalelerin tahkimi için Canik Muhassılı ve Kırım Seraskeri Ali Paşa’nın oğlu Ahmet Mikdat Bey’i emrine 10.000 asker vererek Soğucak Muhafızlığına getirdi. Mikdat Bey’den acilen Soğucak Kalesine gitmesi Taman, Kuban taraflarında meskun Nogaylar, Çerkezler, Abazalar ve sair kabilelerle ilişki kurması, Rus hileleri hususunda onları uyarması ve her şeyden önemlisi herhangi bir Rus saldırısına karşı bölgeyi koruması istenmişti.[60] Canikli Ali Paşa sefer için gerekli hazırlıkları tamamladı ve Kaptan-ı Derya Gazi Hasan Paşa’nın donanma ile gelmesini bekledi Gazi Hasan Paşa 7 Mayıs 1778’de hareket etti, ancak hava muhalefeti nedeniyle İstanbul’dan ayrılamadı. Donanmanın İstanbul’dan ayrılamamasının nedeni sadece hava muhalefeti değildi. Osmanlı Devleti’nin Rusya ile bir savaşı bu sırada göze alamamasının da etkisinin olduğu bir gerçektir. Kırım meselesinin Fransa’nın da aracılığı ile görüşmeler yoluyla halledilmesi isteniyordu.[61]

Gazi Hasan Paşa 20 Haziran 1778[62] günü İstanbul’dan ayrıldı. Seraskere ve Kaptan-ı Deryaya, Karadeniz’e açılıp Kırım sahillerine vardıklarında Kırım’da bulunan Rus generali ile muhaberede bulunmaları, generale Rus askerlerinin Kırım’dan çıkmalarını teklif etmelerini, ve tabii bu arada mümkün mertebe antlaşmayı bozacak hareketlerden de uzak durmaları söylendi.[63] 7 Ağustos 1778’de de donanma Sinop’tan ayrıldı ve kısa sürede Soğucak sahillerine vardı.[64] Burada Ravlita Limanını tahkim eden Rus generali Suvorof ile müteaddit defalar muhaberede bulunuldu. Rus generali ve hükümet ile yazışmaların uzun sürmesi nedeniyle güz mevsimi gelmiş ve deniz mevsimi geçmişti. Donanmanın Karadeniz’de beyhude kaldığı sonucuna varan serasker geri dönmeye karar verdi. Osmanlı donanmasının hiç bir şey yapmadan geri dönmesi Rusların Kırım’daki emelleri konusunda iyice cesaretlenmelerine sebep oldu Ali Paşa’nın geri dönmesi üzerine oğlu Soğucak taraflarını muhafaza ile görevli Mikdat Paşa’da askerlerini aldı ve geri döndü. Bu, hükümet tarafından tepkiyle karşılandı.[65]

Canikli Ali Paşa, bu sefer dönüşünde hazırladığı raporunda Rus ilerleyişi karşısında Soğucak’ın önemi üzerinde durmuş, kalenin yapılması ve takviye edilmesi durumunda hem Doğu Karadeniz’in güvenliğinin sağlanmasının mümkün olduğunu, hem de bu sayede Çerkez kabileleri ile çok yakından irtibat kurmanın imkan dahilinde olabileceğini bildirmişti.[66] Bundan sonra bölgenin takviyesi amacıyla gerekli çalışmalar hızlandırıldı.

Soğucak Kalesi’nin takviyesi ve bu sayede kabilelerle irtibat kurulması için Soğucak Muhafızlığı kuruldu.[67] Soğucak Kalesi’nden daha kuzeyde yer alan Anapa kalesi yapıldı.[68] Anapa Kalesi Kafkasya’nın kuzeybatısında harap ve yıkılmış durumda idi. Taman yarımadasında yer alan Kuban nehri ağzından 33 km güneyde Soğucak kalesinden 30 mil uzaktaydı.[69] Kırım’ın Rusya tarafından ilhakından sonra stratejik öneme sahip oldu. Çünkü Kuzey Kafkasya’daki kabilelerle Osmanlı Devleti’nin irtibatını sağlayabilecek bir noktadaydı.[70] Kalenin yapımına başlanmasının hemen ardından limanın yapımı da sağlandı. Bu itibarla Anapa kalesi bundan sonra Osmanlı Devleti’nin Doğu Karadeniz’deki varlığının bir göstergesi oldu. Kalenin yapılmasının amacı Kafkasya’da Rus saldırılarına karşı kabileleri takviye etmek ve onlarla işbirliği yapmaktı. Belki böylece Rusya’nın güneye inmesini önlemek mümkün olabilirdi. Rusya’nın güneye inmesi Anadolu’nun güvenliğini de tehlikeye sokabilirdi.[71]

Ruslar ise bu sırada Kafkasya’da Gürcüler müttefik oldular. Gürcü Kralı II. Eregli her ne kadar İran savaşları sırasında Osmanlı Devleti’nin yanında yer alsa da artık ittifaktan ayrılmak düşüncesindeydi. Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan sonra Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü zafiyetten istifade etmeye çalıştı. Tabii ki Rusya Gürcistan’ın en büyük destekçisi idi. Ruslarla Gürcüler arasındaki dini bağ ilişkiyi kuvvetlendiren en önemli amil olarak belirmektedir. Rusya’nın Gürcülerle ittifakının ardında yatan gerçek sebep Kafkasya’yı ele geçirme isteği idi.[72] Böylece Kırım’ın ilhakıyla Karadeniz’in kuzey sahillerini kontrol altına aldıktan sonra doğu sahillerini de kontrol edebilme imkanına kavuşacaktı. Hemen Gürcistan’a kara yoluyla ulaşmanın mümkün olabilmesi için ünlü Daryal geçidinden geçen askeri yolu açtı.[73] 24 Temmuz 1783 yılında imzalanan Rusya- Gürcistan Antlaşması[74] Gürcistan’ın Rus himayesine girmesi anlamı taşımasının yanında Doğu Karadeniz sahillerinin de tehdit altına alınması demekti. Nitekim Gürcüler bu antlaşmadan kısa süre sonra Faş ve Batum kalelerine saldırılarda bulunmaya başladılar. 8 Mayıs 1784’de kaleyi alarak ateşe verdiler.[75]

Gürcülerin bölgedeki Osmanlı kalelerine saldırılarının artması üzerine Soğucak, Sohum, Faş Batum kalelerine askeri takviye yapıldı.[76] Bu işle Trabzon valisi Canikli Ali Paşa görevlendirildi. Nitekim Tokat, Amasya, Osmancık, Merzifon, Trabzon, Rize taraflarından asker tertip edilerek kalelere gönderildi.[77] Ayrıca Dağıstan ve Azerbaycan’daki Hanlar, yazılar yazılmak suretiyle Rusya’nın bölgedeki faaliyetlerine karşı uyarıldılar ve onlardan mümkünse Rus-Gürcü ittifakını engellemeleri istendi.[78] Hanlar gönderdikleri mektuplarla Osmanlı Devleti ile işbirliğine hazır olduklarını bildirdiler.

1783 yılında Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilmesi Küçük Kaynarca Antlaşması’nın sona ermesi anlamına geliyordu. Ayrıca Eflak-Boğdan çekişmesi, Gürcistan meselesi, Kafkas kabilelerinin Rus topraklarına akını Rus tüccarlarından anlaşmalara muhalif olarak bazı vergiler alınması Cezayirlilerin zaptettiği bazı Rus gemileri meseleleri, Tuna boyunda Osmanlı Devleti’ne bağlı Kazakların saldırıları gibi meseleler Rus-Osmanlı Devleti arasındaki anlaşmazlıkların başlıcalarını oluşturuyordu. Bu meselelerin bazısı halledilme aşamasında olmasına rağmen Rusya yeni yeni gaileler çıkarıyor ve adeta savaşa davetiye çıkarıyordu.[79] Sonunda Osmanlı Devleti 19 Ağustos 1787’de Rusya’ya savaş ilan etti.[80] Savaşta özellikle Karadeniz’de çok şiddetli çarpışmalar oldu Osmanlı Devleti sadece Rusya ile savaşa girmedi. Rusya ile ittifak yapan Avusturya ile de savaşa girdi. Avusturya 1789 Fransız İhtilali’nden etkilenerek savaştan çekildi ve 27 temmuz 1790 tarihinde Ziştovi Antlaşması’nı imzaladı.

Böylece Osmanlı Devleti, bütün gücünü Rusya üzerine kaydırma imkanına sahip oldu. Ancak Ruslar savaş sırasında Karadeniz’in doğu sahillerinde başarılı oldular. Soğucak, Anapa gibi kaleleri işgal ettiler. Çünkü Anapa Osmanlı Devleti’nin Çerkez kabileleri ile irtibat kurduğu, bölgede dini, askeri, siyasi faaliyetlerin merkezi idi ve ayrıca Doğu Karadeniz’de tutunduğu son kalelerden birisiydi.[81] Osmanlı Devleti, artık barış yapılmasını istiyordu. Fransa’nın araya girmesiyle 10 Ocak 1791’de Rusya ile Yaş Antlaşması imzalandı.[82]

Yaş Antlaşması ile Rusya Küçük Kaynarca ve sonrasında Osmanlı Devleti’ne kabul ettirdiği bütün antlaşma ve şartları bir kere daha kabul ve tasdik ettirdi. Osmanlı Devleti Kırım’ı geri alamayacağı ve tamamen kaybettiği gerçeğini görmüş oldu. Hatta Özi kalesi gibi stratejik öneme sahip bazı kaleleri Rusya’ya bırakmak zorunda kaldı. Osmanlı Devleti, Kafkasya’da, Karadeniz’in doğu sahillerindeki başta Anapa olmak üzere diğer kaleleri Rusya’dan geri aldı. Ancak Gürcistan’ın ilhakını bir kere daha kabullenmek zorunda kaldı. Böylece Rusya Karadeniz’i doğudan da kuşatma altına almış oldu. Osmanlı Devleti ise buna karşılık Kuzey Kafkasya’daki kabileleri devlete sıkı bir şekilde bağlamaya çalıştı.[83]

Sonuç

Karadeniz sahilleri, Fatih Sulatan Mehmet döneminden başlayarak ele geçirilmeye çalışıldı. II. Bayezid döneminde Kili ve Akkerman’ın Osmanlı egemenliğine girmesi ile birlikte bütün Karadeniz kıyıları Osmanlı nüfuzu altına alınmış oldu. Karadeniz’den Çanakkale Boğazı’na kadar olan bölge Osmanlı Devleti’nin egemenlik sahası olarak belirlendi. Bundan sonra Karadeniz bir iç deniz statüsünü aldı ve yabancı gemilerin seferlerine tamamen kapalı tutulması prensibi Osmanlı Devleti’nin temel politikalarından birini teşkil etti.

Osmanlı Devleti, XVI. asırdan itibaren başta Fransa olmak üzere Avrupa devletlerine Osmanlı sularında serbest ticaret yapabilmelerine imkan veren ticari imtiyazlar verdi. Buna Karadeniz de dahil olmasına rağmen yabancı tüccarlar hakikatte ancak İstanbul’a kadar gelebildiler. Karadeniz’de ticaret yapabilmek Osmanlı bandıralı gemilere münhasır kaldı.

Ancak Osmanlı Devleti’nin Viyana önlerinde 1683 yılında yenilmesiyle yeni bir süreç başladı. Bu süreç gittikçe kuvvetlenen Rusya’nın Avrupa devletleri içerisine girmesi ile hız kazanan dünyaya açılma politikası idi.

Rusya’ya açılmanın iki noktasından birisi olan Karadeniz’e çıkmak için yüzyıl boyunca Osmanlı Devleti ile mücadele etti. Bu emelini ise 1768-1774 Osmanlı-Rus savaşından sonra imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması ile gerçekleştirdi. İlk adımı 1700 yılında imzalanan İstanbul Antlaşmasıyla Azak Kalesi’ni almakla atmıştı.

Küçük Kaynarca Antlaşması Osmanlı Devleti ile Rusya arasında olduğu kadar diğer Avrupa devletleri ile Osmanlı Devleti arasındaki ilişkileri de büyük oranda etkiledi. Bundan sonra Rusya Osmanlı Devleti’ne önce Karadeniz’e çıkma ve burada donanma bulundurma taleplerini kabul ettirdi. 1783 yılında Kırım’ı ilhak ederek, Karadeniz’in kuzey sahillerini kendi yönetimi içerisine aldı.

Bu dönemde Rusya Kafkasya’yı ele geçirmeye çalışarak, Karadeniz’in doğu taraflarında da etkin olmaya başladı. Gürcistan’ın Rusya’ya katılması bunun gerçekleşmesinde önemli bir adım olarak telakki edilmelidir.

Ayrıca Küçük Kaynarca Antlaşması’yla Osmanlı sularında -ki en önemlisi Karadeniz’de serbest ticaret yapabilmesidir- serbest ticaret yapma hakkını elde etti. Kısa süre sonra Rusya 1783’de imzaladığı ticaret antlaşması ile Osmanlı Devleti’ne ait denizlerde kendi gemileriyle serbest ticaret yapma isteğini teyit ettirdi. Rusya’yı 1802’de Fransa ve daha sonra İngiltere izledi. Onlar da Karadeniz’de ticaret yapmaya başladılar.[84] Böylece Karadeniz’in kapalılığı ortadan kalktı ve uluslararası sular haline geldi.

Osmanlı Devleti, Rusya’nın bu faaliyetlerine karşılık devamlı surette Karadeniz’de tutunmak amacıyla Doğu Karadeniz’de yeni kaleler yapılmasına, var olan kalelerin tamir ve tahkim edilerek etkinliğinin artırılmasına çalıştı. 1723 yıllarından itibaren başlayan bu faaliyetler Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan sonra önemli ölçüde kesafet kazandı. Faş, Soğucak, Sohum, Anapa kaleleri Rusya’ya karşı mukavemetin önemli merkezleri oldular. Devlet, devamlı surette kalelerin tahkimini yaparken Anadolu’dan asker sevkiyatını artırdı.[85]

Bütün bunlara rağmen Rusya’nın Karadeniz’de, Kafkasya’da ve Balkanlar’da Osmanlı Devleti aleyhine ilerleyişi durdurulamadı. Rusya, Karadeniz’in kuzeyinde küçük Moskova Knezliği olarak küçük bir kara devleti iken üstün gayreti sayesinde XVIII. yüzyılın başlarından sonra kuzeyde Baltık güneyde Karadeniz’e açılma imkanına sahip oldu Osmanlı-Rus mücadelesi XIX. yüzyıl boyunca da şiddetini artırarak devam etti.

Yrd. Doç. Dr. Zübede Güneş YAĞCI

Balıkesir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 12 Sayfa: 554-563


Dipnotlar:
[1] Karadeniz’in ticaret potansiyeli, Osmanlı hakimiyetine girmesi konusunda geniş bilgi için bakınız: Halil İnalcık, “The Question of the Closing of The Black Sea under The Ottomans”, Arkhenion Pontou, 35, (Athens 1979), s. 74-110: Yeniden basımı Halil İnalcık, Essays in Ottoman History, İstanbul 1998, 411-445.
[2] XIII. Yüzyılda Karadeniz ticaretinin gelişimi ve milletlerarası ticarete açılması hususunda bakınız: Abdülkadir Yuvalı, “XIII. Yüzyılda Karadeniz Ticareti”, II. Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri (1-3 Haziran 1988) ”, Samsun 1990, s. 233-241.
[3] (Osmanlı Devleti öncesi dönemlerde de İstanbul’un iaşe ihtiyacı özellikle zahire ihtiyacı Karadeniz’in kuzeyindeki steplerden karşılanmaktaydı. Bu bölgede meydana gelen bir aksaklık İstanbul’da büyük kıtlıklara sebep olmaktaydı. Kıtlığın boyutunu Venedik’i de içine alacak boyutta genişletmek mümkün olabiliyordu bazı zamanlar. Halil İnalcık, “The Question. s. 75-76; Bizans için de aynı durumun vaki olduğu gerçeği üzerine Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve İdil Boyu, Ankara 1966, s. 45.
[4] Osmanlı fethiyle birlikte Karadeniz ticaretinin çöktüğünü ifade eden Rus ve Sovyet literatüründeki görüşün çürütülmesi yönünde geniş bilgi için bakınız. M. Nekrasov, “XVI. Yüzyılda Rus-Osmanlı Ekonomik İlişkileri”, Türk-Rus İlişkilerinde 500 Yıl 1491-1992, (12-14 Aralık Ankara 1992), Ankara 1999, s. 91-96.
[5] Kefe sancağının Osmanlı hakimiyetine girmesi ve ondan sonra sancaktaki siyasi, ekonomik gelişmeler konusunda geniş bilgi için bakınız: Yücel Öztürk, Osmanlı Hakimiyetinde Kefe (1475-1600), Ankara 2000.
[6] Kırım’ın Osmanlı hakimiyetine girmesi meselesi üzerine bakınız, Halil İnalcık, “Yeni Vesikalara Göre Kırım Hanlığı’nın Osmanlı Tabiiliğine Girmesi ve Ahidnâme Meselesi”, Belleten, VIII, (Ankara 1944), s. 185-229.
[7] Akdes Nimet Kurat, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz’in Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara 1992, s. 220, M. Neksarov, Aynı Makale, s. 93.
[8] M. Neksarov, Aynı makale, s. 94-95.
[9] Halil İnalcık, “Osmanlı-Rus İlişkileri 1492-1700”, Türk-Rus İlişkilerinde 500 Yıl 1491-1992, (12-14 Aralık Ankara 1992), Ankara 1999, s. 27.
[10] 1512 den sonra Kırım akınları Rusya’ya sürekli bir hal aldı. 1606-1617 yılları arasında Rusya’dan yüz bin esir alınmış çoğunluğu Kefe yoluyla Anadolu’ya sevk edilmiştir. Halil İnalcık, Osmanlı-Rus., s. 27.
[11] Ruslar Kırım aracılığı ile ticaret yaparlardı. Kırım yolunun kapanması ile Moldavya- Polonya-Litvanya güzergahlarını kullanırlardı. Neksarov, Aynı Makale, s. 93. XVIII. yüzyılda dahi Karadeniz’in Kuzey bölgelerinin pamuklu ihtiyacı Samsun ve Sinop limanları aracılığı ile Anadolu’dan sağlanmaktaydı. Tokat, Amasya, Kastamonu pamukluları ön planda yer almakta idi. Bayram Kodaman, XVIII. Yüzyıl Sonunda Samsun Gümrüğü, II. Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri (1-3 Haziran 1988) ”, Samsun 1990, s. 93.
[12] Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi s. 117-118), Omeljan Pritsak, ” 1491-1532 Yıllarında Osmanlı-Moskova İlişkileri”, Türk-Rus İlişkilerinde 500 Yıl 1491-1992, (12-14 Aralık Ankara 1992), Ankara 1999, s. 69.
[13] Halil İnalcık, Osmanlı-Rus., s. 26-27.
[14] Akdes Nimet Kurat, IV-XVIII. Yüzyıllarda., s. 221.
[15] Halil İnalcık, Osmanlı-Rus., s. 27).
[16] Osmanlı Devleti ile Kırım Karadeniz’in kuzeyinde yer alan step bölgelerini kontrol etme imkanını elde etti. Ayrıca Rusları uzun süreli olarak Karadeniz’den uzaklaştırdı ve Rusya’yı yine Kırım aracılığı ile baskı altında tuttu. Victor Ostapcuk, 1648-1681 Yılları Arasında Doğu Avrupa’da (Ukrayna, Rusya, Polonya, Türkiye) Yeni Bir Düzen Kurulma Yolunda Yapılan Mücadeleler, Türk-Rus İlişkilerinde 500 Yıl 1491-1992, (12-14 Aralık Ankara 1992), Ankara 1999, s. 100).
[17] Halil İnalcık, Struggle for East-European Empire: 1400-1700 The Crimean Khanate, Ottomans and Rise of The Russian Empire, Read at The International Conference on The Crimea: Past and Present, (12-13 May 1994), Kiev, s. 5.
[18] Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve İdil., s. 221).
[19] Halil İnalcık Osmanlı-Rus., s. 30).
[20] Geniş bilgi için bakınız: Halil İnalcık, Osmanlı-Rus Rekabetinin Menşei ve Don-Volga Kanalı Teşebbüsü (1569) , Belleten, XII/46, (Nisan 1946), s. 349-403; Muzaffer Ürekli, Rus Yayılması Karşısında Kırım Hanlığı ve Kafkasya, Kafkas Araştırmaları I, İstanbul 1992, s. 15 vd.
[21] (Çayka: kolayca hareket edebilen omurgası derin olmayan ve güverte etrafını çevreleyen, gemiyi dalgalardan ve mürettebatı da silah atışlarından koruyan yüksek kemerli deniz aracıdır. Kürekle yol almaktaydı. Peter Bartl, Kazak Devleti, İlmi Araştırmalar Dergisi, s. 304.
[22] Peter Bartl, Aynı makale, s. 304-305; Mustafa Budak, Kafkasya ve Osmanlı Devleti, Osmanlı I, Ankara 1999, s. 595.
[23] Halil İnalcık Osmanlı-Rus., s. 33; Victor Ostapcuk, Aynı Makale, s. 101.
[24] Peter Batrl, Aynı makale, s. 307.
[25] Shap Kazıyev, Türk Ekonomik Çekişmesinin Neticesi Olarak Türk-Rus Savaşları, Osmanlı I, Ankara 1999, s. 550.
[26] Peter Bartl, Aynı makale, s. 305.
[27] Halil İnalcık, Don Volga., s. 393.
[28] Victor Ostapcuk, aynı makale, s. 101.
[29] Halil İnalcık, Don Volga., s. 393-395.
[30] Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vekaiyât, (Hazırlayan: Abdülkadir Özcan), Ankara 1995, s. 119.
[31] Svetlana Oreshkova, Rus-Osmanlı Savaşları: Sebepler ve Bazı Tarihi Sonuçları, Osmanlı I, Ankara 1999, s. 556.
[32] Victor Ostapcuk, aynı makale, s. 102.
[33] Halil İnalcık, Osmanlı-Rus., s. 34.
[34] Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi, s. 237.
[35] İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, s. III/I, s. 583).
[36] Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi, s. 255.
[37] Raşit, Tarih, II s. 449, 485-6, 494.
[38] Osman Köse, XVIII. Yüzyıl Osmanlı-Rus Münasebetleri, Osmanlı I, Ankara 1999, s. 538).
[39] BOA, Düvel-i Ecnebiye Nr. 83, s. 74-75, Raşit, aynı eser, II, s. 494-502; Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, XVII s. 126.
[40] BOA, Düvel-i ecnebiye, Nr. 83 s. 16/29, İdris Bostan, Rusya’nın Karadeniz’de Ticarete Başlaması ve Osmanlı İmparatorluğu (1700-1787), Belleten, LIX/255, (Ağustos 1995) Ankara, s. 361-362, Bu dönemde bu olay gibi bir kaç münferit olay yaşanmış ve 1702’de bir, 1704’de iki ve 1714’de bir olmak üzere beş Rus tüccarı ticaret yapabilmişti. BOA, Düvel-i Ecnebiye, Nr. 83 s. 11/10, 16/25, 2938/109-110.
[41] Cemal Tukin, Osmanlı İmparatorluğu Devrinde Boğazlar Meselesi, İstanbul 1947, s. 34-35.
[42] Geniş bilgi için bakınız Akdes Nimet Kurat, Prut Seferi ve Barışı, Ankara 1953.
[43] Kafkasya, Asya ile Avrupa arasında sınır alması hasebiyle stratejik öneme haiz bir bölgedir. Bunun yanında Karadeniz ve Azak Denizi’ne güneyden kuzeye boğazlar vasıtasıyla birbirine bağlı iç denizlerin oluşturduğu su yolunun doğu ucunda yer almaktadır. Aynı zamanda Hazar Denizi’ne ulaşan ticaret yolları üzerindeki geçitlerinde Kafkasya’da bulunması diğer bir önem arz eden konudur. İsmail Berkok, Tarihte Kafkasya, İstanbul 1958, s. 2.
[44] Mustafazade Tevfik Eyüboğlu, XVIII. Yüzyılın İlk Yarısında Kafkaslarda Osmanlı-Rus İlişkileri, Osmanlı I, Ankara 1999, s. 564-565.
[45] Mahir Aydın, Faş Kalesi, Osmanlı Araştırmaları VI, İstanbul 1986, s. 71.
[46] Hassa Mimarı Yakub Ağa başkanlığında bir heyet oluşturularak bölgedeki kalelerin keşfi yapıldı ve ardından hemen çalışmalara başlandı. BOA, MAD Masarif-i İnşaiye Defteri, Nr. 1367, s. 2 vd, (1140), Muzaffer Erdoğan Osmanlı Mimari Tarihinin Arşiv Kaynakları, İÜEF Tarih Dergisi, III/5-6, (İstanbul 1953), s. 118.
[47] Cemal Tukin, aynı eser, s. 48.
[48] BOA, Düvel-i Ecnebiye Nr. 84, s. 26/95, 35/138, 38/151, Evail-i Muharrem 1156/25 Şubat- 6 Mart 1743 tarihli bir fermanda Anlaşma maddelerine riayet edilmesi ve haksız gümrük vergisi alınmaması yol üzerindeki görevlilere emredilmiştir. BOA, Düvel-i Ecnebiye, Nr. 84, s. 32-33/126 İdris Bostan, Rusya’nın Karadeniz’de., s. 362-363.
[49] Selahattin Tansel, 1768 Seferi Hakkında Bir Araştırma, AÜDTCF Dergisi, VII/1, (Mart 1950), Ankara s. 476-536.
[50] Osman Köse, 1774 Küçük Kaynarca antlaşması (Oluşumu-Tahlili-Tatbiki, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bililer Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yayınlanmamış Doktora Tezi, s. 387.
[51] Ahmet Cevdet, Tarih-i Cevdet, II, İstanbul 1309, s. 134 İdris Bostan, Rusya’nın Karadeniz’de., s. 372, Cemal Tukin, Aynı eser, s. 52-54.
[52] Gemilerin en büyüğü 16.000 kile (= 26. 400 Pota), en küçüğü 1. 000 kile (= 1650 Pota) ağırlığında yük taşıyabilecek kapasitede olabile-cekti. Gemilerin büyüklükleri tespit edilirken Fransız ve İngiliz ticaret gemilerinin büyüklüleri baz olarak alınmıştı. BOA, Düveli Ecnebiye 83 s. 155; İdris Bostan, Rusya’nın Karadeniz’de., s. 358.
[53] Cemal Tukin, aynı eser, s. 52; N. Iorga, Osmanlı Tarihi (1774-1912), (Çev: Bekir Sıtkı Baykal), V, Ankara 1948, s. 238).
[54] Zira bundan sonra Karadeniz’de irili ufaklı 150 gemi bulunduran Rusya Osmanlı sahillerine saldırması işten bile değildi. Ahmed Vasıf, Mehasin’ül Asar ve Hakaikül Ahbar, Haz: Mücteba İlgürel, Ankara 1994, s. 84-85.
[55] BOA, HH, Sohum ve Faş Kalelerinin takviyesi, 5 Zilkade 1198/20 Eylül 1784.
[56] Bu kalelerin yapımı ve takviyesi hususunda MAD Nr. 3162 Keşif ve Tamirat Defterinde geniş bilgi bulmak mümkündür.
[57] Muzaffer Erdoğan, Onsekizinci Asır Sonlarında Bir Türk Sanatkarı Hassa Baş Mimarı Mehmed Tahir Ağa Hayatı ve Mesleki Faaliyetleri, İÜEF Tarih Dergisi, II/5-6 (İstanbul 1960), s. 25-46).
[58] İsmail Hakkı Uzunçarşılı Sadrazam Halil Hamid Paşa, Türkiyat Mecmuası, III/11, IV/1, İstanbul 1935, s. 119-173).
[59] Enveri Sadullah, Tarih-i Enveri, Süleymaniye Kütüphanesi Ali Emiri Tasnifi, Nr. 67, s. 92a/92b, Ahmet Cevdet Paşa, aynı eser, II, s. 86.
[60] BOA HH Nr. 745 Kırım Seraskeri Ali Paşa’nın tahriratı, 28 Rebiülahir 1192/26 Mayıs 1778), Enveri, Tarih, s. 100/b.
[61] Kamil Paşa Tarih-i Siyasi-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye, II, İstanbul 1325, s. 198.
[62] Enveri, Tarih, s. 101/b.
[63] Ahmet Cevdet Paşa, Aynı eser, II, s. 108.
[64] Enveri, Tarih, s. 107/b, Kamil Paşa Aynı eser, s. 198.
[65] Rıza Karagöz, Canikli Ali Paşa, Basılmamış Doktora Tezi, Samsun 1998, s. 78.
[66] Haşim Efendi, s. 2a, 2b, Ahmet Cevdet Paşa, s. 162.
[67] Alan Fisher Soğucak Kalesi’nin Kafkasya’nın idari merkezini teşkil etmesi ev kaybedilen Azak Kalesinin yerini alamsı amacıyla 1758 yılında inşa edildiğini yazmaktadır. Alan W. Fisher, Rusya’nın Kırım’ı İlhakı, Emel, Çev: Refhan Dedeoğlu, 13/78, s. 8, Soğucak Muhafızlığının kurulmasından sonra Soğucak Muhafızı Ferah Ali Paşa’nın bölgedeki faaliyetleri hakkında geniş bilgi için bakınız Haşim Efendi, Ahval-i Anapa ve Çerâkese, Topkapı Sarayı Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Kataloğu Nr. 1569; Ayrıca Zübeyde Güneş Yağcı, Ferah Ali Paşa’nın Soğucak Muhafızlığı (1781-1785), 19 Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü yayınlanmamış doktora tezi. Samsun 1998).
[68] BOA, MAD Keşif Tamirat Defteri Nr. 3162 s. 575, CA 50364 Anapa’da kale yapılmasına dair Soğucak muhafızına hüküm 7 Şevval 1196/17 Temmuz 1196.
[69] P Minas Bıjıkyan, Karadeniz Kıyıları Tarih ve Coğrafyası (Ter: Hrand D. Andresyan) İstanbul 1969, s. 83).
[70] John F. Baddeley, Rusların Kafkasya’yı İstilası ve Şeyh Şamil, Çev: Sedat Özden, İstanbul 1989, s. 75-76.
[71] Cemal Gökçe, Kafkasya ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Kafkasya Siyaseti, İstanbul 1979, s 44, Mirza Bala, Çerkesler, İA, III, İstanbul 1993, s. 381; Jean-Loıs Matteı, Kırım ve Kafkasya’da Osmanlı Nüfuzunun Gerilemesi ve Ruslara Karşı Kafkas Kabilelerinin Direniş Girişimleri (1792), Toplumsal Tarih, (Haziran 1994) s. 40.
[72] BOA, HH, Nr. 1324, Rıza Karagöz, aynı tez, s. 87.
[73] Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya, Ankara 1990, s. 36; W. E.       D. Allen-Paul Muradoff, Kafkas Harekâtı,     1828-1921 Türk-Kafkas Sınırında Harplerin Tarihi, Ankara 1966, s. 3-5; Sergei İnisimov, Kafkas Kılavuzu, (Tercüme: Binbaşı Sadık), İstanbul 1926, s. 1-2; V. Minorsky, Tiflis, İA, XII/1, s. 275.
[74] Antlaşma maddeleri için bakınız Ahmed Vasıf, Mehasinül., s. 76-77.
[75] Mahir Aydın, aynı makale, s. 110-111.
[76] Bölgedeki kalelerin takviyesi bu Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan sonra gerek bölgedeki görevlilere ve gerekse özellikle Trabzon valiliğine müteaddit defalar emirler gönderilmiş ve bölge askeri bakımdan takviye edilmeye çalışılmıştır. BOA Ali Emiri Nr. 3633 Soğucak Muhafızı Ali Paşa’nın tahriratı, selh Recep 1200, HH, Nr. 8273, Sadrazamdan padişaha takrir, Anapa kalesinin takviyesi, 1201; HH, Nr. 1100 Soğucak Muhafızı Mustafa Paşa’nın takriri, 102, Sohum Kalesinin takviyesi HH, Nr. 6339, 1205, Ahmed Vasıf, Mehasinül., s. 154).
[77] Rıza Karagöz, aynı Tez, s. 89.
[78] Sema Işıktan, 1787-1792 Osmanlı-Rus Harbi Sırasında ve Sonrasında Osmanlı Devleti’nin Dağıstan Hanları ile Münasebetleri, Kafkas Araştırmaları I, İstanbul 1992, s. 34-45.
[79] Osman Köse, aynı tez, s. 387.
[80] Cemal Gökçe 1787-1806 Yılları Arasında Kafkasya’da Cereyan Eden Siyasi Olaylar, İÜEF Tarih Dergisi, 26, İstanbul 1972, s. 1-66.
[81] John F. Baddeley, aynı eser, s. 75.
[82] İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, IV, s. 169.
[83] Ali Arslan, Rusya’nın Kırım ve Gürcistan’ı İlhakından Sonra Osmanlı Devleti’nin Çerkes Kabileleri ile Münasebetleri (1784-1829), Kafkas Araştırmaları I, İstanbul 1992, s. 46-51.
[84] İdris Bostan, İzni sefine Defterleri ve Karadeniz’de Rusya ile Ticaret Yapan Devlet-i Aliyye Tüccarları 1780-1846, Türklük Araştırmaları Dergisi, İstanbul 1991, s. 23 vd., İspanya, Sicilyateyn, Hollanda Prusya, Sardunya ve Danimarka gibi ülkelerin Karadeniz ticareti için bakınız. Kemal Beydilli, Karadeniz’in Kapalılığı Karşısında Avrupa Küçük Devletleri ve Miri Ticaret Teşebbüsü, Belleten, 214, s. 687-755; Avusturya’nın başlaması ile ilgili olarak da Ahmed Vâsıf Efendi, Mehâsin’ül-âsâr., s. 36-37.
[85] Bölgedeki kalelerin tahkimi için asker ve mühimmat sevkiyatını havi çok sayıda emir gönderilmiştir. BOA, MAD, Keşif Tamirat Defteri, Nr. 10366, s. 304, 308, 313, 316, 326; MAD, Keşif ve Tamirat Defteri, Nr. 3126, s. 40, 98, 120; MAD, Nr. 10229, s. 382, 3384, CA, Nr. 19411 Anapa canibi için Trabzon’dan tertip edilen askerin defteri, 29 Safer 1202; CA, Nr. 4213, Çukadar-ı Asafiden İbrahim kullarının tahriratı, 25 Cemaziyelahir 1211.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.