Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Viyana Savaşı’ndan Sonra Sırbistan (1683-1699)

0 14.291

Dr. Tatjana KATİ

1521 yılında Osmanlıların Belgrat’ı fethinden itibaren, Save’nin ve Tuna’nın güneyi olan bugünkü Sırbistan toprakları 150 yıldan daha fazla bir sürede savaş görmedi. 1606 yılındaki Zitvatorök Antlaşması’ndan beri bölgede iç savaş olmamıştır. Neredeyse 17. yüzyılın 80 yılı barış ve ekonomik refah dönemiydi. Tuna, Osmanlı İmparatorluğu’nda malların Balkanlar’dan ve Doğu’dan Atlantik ve Baltık Denizi’ne taşındığı en önemli yollardan birisi olmuştur. Belgrat; Dubrovnik, Bosna, Türk, Rum, Ermeni, Yahudi ve Sırp tüccarların buluşma noktası ve toplantı yeri olarak çok hızlı gelişmiştir. Yaklaşık olarak 60.000 nüfusuyla, hatta bazı kaynaklara göre 100.000’lik nüfusu ile 17. yüzyılın ikinci yarısındaki en büyük Avrupa şehirlerinden biri olarak kabul edilmiştir.[1] Sırp köyleri de gelişmiş, ancak daha önceki dönemde savaş seferlerinin giderlerini karşılamak zorunda olmaları nedeniyle kasabalar kadar gelişememişlerdir. Öğretmen, Sırp keşişi ve aynı zamanda Orta Çağlardan Viyana Savaşı’na kadar Sırp tarihi hakkındaki kısa çalışmanın yazarı olan Atanasia Daskal 17. yüzyılı şöyle tasvir etmektedir: “Ve tekrar Sırbistan 100 yıl Türklerin egemenliği altındaydı. Ve tekrar nüfusun sayısı artmıştır ve zenginleşmişlerdir; Türkler az miktarda haraç aldılar; manastırlar yoksulluk içinde değildi ve Hıristiyan olan halk kiliselere ve manastırlara yeterince sadaka verdiler.”[2]

Bununla birlikte, 1683 yılında Viyana’nın ikinci defa kuşatılması için hazırlıklar sırasında ekonomik durum kötüleşmiştir. Olağanüstü savaş vergilerinin sıradan hale gelmesi birçok kişiyi fakirleştirmiştir. Bundan başka, artan enflasyon, çok düşük fiyatlı yiyecek “alımı”, para ve erzak gerekliliği ve angarya vb. gibi şeyler de göz ardı edilmemelidir. Viyana kapılarında Osmanlı’nın yenilgisi ve genel sosyal hoşnutsuzluk ilk önce kuzey Dalmaçya’da ve daha sonra da Bosna ve Hersek’te Hıristiyanların ayaklanmalarına sebep olmuştur.[3]

1685’ten 1687’ye kadar olan dönemde Macaristan’daki büyük toprak kayıplarını takip eden yeni ezici yenilgiler, Podolya ve Mora’daki askeri fiyaskolar, Yeniçerilerin başkaldırıları ve IV. Mehmed’in tahttan indirilmesi Osmanlı rejimini önemli ölçüde zayıflattı. Ayrıca, Kutsal Birliğin askerlerinin hızlı ilerlemesi Hıristiyan reayanın yeni bir isyan başlatmalarını teşvik etti. Özellikle Sırpların Eylül 1688 yılında Belgrat’ı almalarından sonra Sırplar gruplar halinde Avusturya birliklerine katıldılar. Bunlardan bazıları, Avusturyalıların gelmesini bile beklemeden silaha sarıldılar.

Sırbistan’da, Bulgaristan’da ve Makadonya’da başkaldırılar birbiri ardına patlak vermekteydi. Bunların liderleri genellikle Osmanlı İmparatorluğu’nda daha önce askeri ya da benzeri hizmetlerde bulunmuş olan martolesler, derbencler, knezler ve diğer Hıristiyanlardı.

Kasabalara ve küçük Osmanlı müfrezelerine saldırıları ve Osmanlıların isyancıları kovalamalarını her iki dinin de sivil toplumlarının soykırımı izledi. Osmanlı ve Batı kaynaklarına göre, Sırp isyancıları Uzice kasabasına saldırdıklarında, “pek çok Türk öldürülmüş ve 1500’den fazlası ele geçirilmiştir. Aynı durum Vlajeroe’da, Prijepolice’de, Cacak’ta ve pek çok diğer yerlerde vuku bulmuştur.[4] Birkaç hafta sonra, Arnavut beylerinin kabile birlikleri yukarıda anılan kasabaları yeniden ele geçirdiklerinde, komşu köyleri harap etmişlerdir.[5] Dubrovnik’in (Ragusa) İstanbul’daki rehberi olan Luka Barka en şiddetli çatışmalar sırasında bu bölgelerden geçerken şöyle yazmaktadır: “Arnavutlar Türkler için bile merhamet göstermeksizin tüm çevredekileri katletmişlerdir.”[6]

Müslüman mülteciler panik içerisinde İstanbul yoluyla Niş’e ya da Tuna yoluyla Vidin’e kaçarken, isyancılar (haydutlar) onlara saldırmıştı. O zaman Macar savaş meydanında baş komutan olan Yeğen Mustafa Paşa, aynı zamanda tüm bölgeleri tamamen yakıp yıkarak Müslüman mültecileri savunmuştur. Böylece, isyanı bastırmaya ve Avusturya birliklerinin yiyecek ihtiyaçlarını zora sokmaya çalışmıştır. Osmanlı tarihçisi olarak Defterdar seraskerin yazdığı gibi en fazla yakılıp yıkılan yer Morava vadisiydi: “sadece kafirlerin yapabileceği zulümler yapılmıştır.” Ravanica manastırının yakınındaki Sırp mültecilere saldırmış, 900 kişiyi öldürmüş ve yüzlercesi de esir edilmiştir. Niş’e doğru geri çekilirken askerleri evleri yağmalayarak ve hayvanları yanlarına alarak 150 köyü mahsulleri ile birlikte yakmıştır.[7]

1689’da reaya topluluklar halinde Avusturya’ya katılmışlardır. Habsburg Krallığı’nın kıta komutanları bile, ordularının esas kısmının XIV. Luis’e karşı savaşmak için Ren’e çekilmiş olması nedeniyle, birliklerini Sırp isyancıları ile doldurmaya çalışmışlardır. İsyancılar tarafından yardım gören Avusturya güçleri gizlice güneye sokulmada başarılı olmuştur. 1689 yılında Avusturya güçleri Kosova’yı, Makedonya’yı ve bazı Bulgar bölgelerini işgal etmişlerdir.

Kasım 1989’da Fazıl Mustafa Paşa’nın Vezir-i Azam olarak atanması savaşta dönüm noktası olmuştur. Bu yılın sonunda ve sonraki yılın başında, Makedonya ve Kosova, Osmanlı-Tatar karşı saldırısı ile yeniden ele geçirilmiştir. 1690 yılı yazının sonunda, Vezir-i Azamın bizzat başında bulunduğu Osmanlı Ordusu Pirot ve Leskovaç’tan Tuna ve Save’ya kadar olan tüm eski Osmanlı illerini ele geçirmiştir.

Kaçınılamaz savaş sonuçları olan göçler ve maddi yıkımlar tekrar fethedilen Sırbistan’ın yeniden bütünleşme başarısını tehlikeye sokmuştur. Osmanlı Devleti, nüfus sorununu çözmeye, ekonomik iyileşmeyi ve Habsburg’a doğru sınır güvenliğini sağlamaya çalışmıştır. Uygulanan önlemler nüfus yapısı, mülkiyet ilişkileri ve hayatın tüm alanlarında askeri unsurun baskın olması konularında değişikliklere neden olmuştur.

Viyana savaşından önce güven ve tolerans ile tanınan ve her şeyin ötesinde de ortak kökenin farkında olunması şeklindeki sosyal ve dini ilişkiler konusunda bugünün Sırbistan topraklarındaki en önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Hıristiyan reayanın Osmanlı hükümranlığı altına girmesinden beri, ilk yoğun başkaldırısı -ki bu başkaldırıyı kanlı çatışmalar ve katliamlar izlemiştir- devlet ve Hıristiyan vatandaşlar arasındaki ilişkiyi derinden değiştirmiştir. 1688 yılında Belgrat’ın düşmesinden sonra bu ilişki üç safhadan geçmiştir: misilleme, af ve daimi güvensizlik.

Misilleme 1688 sonbaharından beri Bulgaristan, Makedonya ve Sırbistan’da isyanların yapıldığı yerlerde uygulanmıştır. Ekim 1688’de Ciprovak’daki isyanın bastırılması, Aralık 1989’da Karpos’daki isyan ve 2 Ocak 1690’da Kacanik Boğazı’ndaki savaştan sonra Kosova’nın fethi en şiddetli örneklerdir. Misilleme resmi bir politika değildi. Bunun kanıtı ise, düzenli Osmanlı ordusunun bu misillemede yer almayıp Osmanlı tebaası ve paralı asker birlikleri olan yedek kıtaların yer almasıdır. Macar Kalvinistlerin lideri olan Kont İmre Tekeli Ciprovac’ı harap etmiştir, Kırım Hanı olan Selim Giray Karpos isyanını kanlı bir biçimde bastırmıştır. Ocak 1690’dan Mart 1690’a kadar üç ay boyunca Selim Giray’ın birlikleri Arnavut paralı askerleriyle birlikte köyleri, kiliseleri ve manastırları yakmakta, Kosova ve Makedonya halkını esir etmekteydi.[8] Devletin birkaç ay onları durdurmak için hiçbir şey yapmaması nedeniyle bu suçlarla dolaylı olarak ilgiliydi. Bunun nedeni ise, bir tarafta düzenli birliklerin zayıflığı nedeniyle kullanılan Tatar ve Arnavut birlikleri kontrol etmedeki zaaftı. Öte yandan, askeri yenilgiler ve on binlerce Müslüman mültecinin ortaya çıkması ile Osmanlı toplumunun derinden sarsılması düşünüldüğünde anlaşılabilen misilleme için gizli istek vardı.

Savaş tarihçileri, geniş bir şekilde yayılmış korku ve ümitsizlik hissini göstermektedir. Silahtar, 24 Eylül 1689 tarihinde Niş’in Avusturya tarafından ele geçirilmesinden sonra Sofya vatandaşlarının o kadar çok ağladığını yazar ki, “bu anlatılamaz”. Ayrıca, Sultan II. Süleyman’ın 1 Ekim’de Sofya’dan ayrılırken, Yeniçerilerin “keçe başlıklarının ellerinde ve tanımlanamaz bir bağırtı ile ‘bizi garip kodun padişahım’” diye ona eşlik ettiklerini yazar.[9]

Anonim bir tarihçi, Osmanlı ordusunun iki ay sonra Belgrat’ı fethedene kadar, İstanbul halkının muhtemelen o zamanlar sık sık kullanılan cümleye göre “Nice ma’mur etsek gerek bu yıkılan dünyayı”[10] diyerek Ağustos 1690’daki depremde yıkılan evlerini tamir etmeyeceklerini anlatmaktadır.[11]

Hıristiyan reayaya karşı misilleme, İmparatorluğun gücünü pekiştirene ve mülteci durumuna düşen çok sayıdaki vergi mükellefinin kaybının farkına varıncaya kadar uygulandı. Hıristiyanların göçü daha çok Arnavut ve Tatar birliklerinin misillemesi ile tahrik edilerek kendiliğinden oluşmuştur. En yoğunları, patrik III. Arsenije Crnojevic tarafından liderlik edilen on binlerce Sırbın Habsburg kortunun korumasını gözleyerek kuzeye kaçtığı Kosova ve Makedonya topraklarındaki misillemelerdi. Theatri Europaei Continuati’de basılan 1696 yılından kalma bir nota göre, 20.000-30.000 Sırp bu Krallığın topraklarına geçmiştir.

Kardinal Kolonic’in daha sonraki raporları ile teyit edilen Patrik III. Arsenije’nin ifadesine göre, patriğin kişisel olarak Buda’ya götürdüğü grup içerisinde 30.000-40.000 arasında erkek, kadın ve çocuk bulunuyordu.[12] Bu göçün kapsamı, savaş anlaşmazlıklarının öncesindeki ve sonrasındaki Ortodoks din adamlarının sayısı hakkındaki gerçekler ile de gösterilebilir. Örneğin, Viyana savaşından önce Peş’te 100, Decani manastırında 50 keşiş vardı. On sekiznci yüzyılın başında bunlardan 7’si Peş’te, 3 tanesi de Decani’de yaşamaktaydı.[13] Katolik papazların da sayısı azalmıştır. Türklerin intikamı korkusu ile katolik papazların çoğu Avusturya ordusu ile birlikte geri çekilmiştir. Ortadoks papazların yaptığı gibi onlar da Hıristiyanları isyan çıkarmaya ikna etmişlerdir. Bunlardan bazıları seferde Habsburg’un askeri komutasına yakınlardı.[14] Pek çok Katolik misyonu bastırılmış ve böylece İnanç Propogandası Toplantısı bu misyonların iyileştirilmesi için çok ihtimam göstermiştir.[15]

Makedonya ve Kosova’dan göç kalıcı bir niteliğe sahipti. Mültecilerden birçoğu evlerine geri dönmemişler ve bununla Sırp halkı sosyal seçkin ve orta sınıfını ve papazlarını kaybetmiştir. Bunlar 18. yüzyılda kalıcı barışın yokluğu ve yeni göçler nedeniyle yavaş bir biçimde yenilenecektir. Bunun tersine diğer savaş bölgelerindeki göçler geçiciydi ve yoğun değildi. Bunun ana nedeni ise 1690 yılının sonbaharında düzenli Osmanlı ordusunun orta ve kuzey Sırbistan’ı kontrolü altında bulunduruyordu. Bu nedenle sivillerin kitlesel olarak ve rastgele öldürülmeleri yoktu.

Bu bölgelerdeki halk daha çok, sürekli olarak ayrılmaktan ziyade komşu dağlarda, yoğun koruluklarda veya Tuna adalarında barınak edinmeye karar vermişlerdir.[16] Bazı Osmanlı tarihçileri 1690 yılında sadece Niş ve Belgrat arasında İstanbul yolundaki köylerden yaklaşık olarak 10.000 kişinin evlerini terk ettiklerini tahmin etmektedir.[17]

Bununla birlikte, nüfusun küçük bir bölümünün Avusturya otoriteleri tarafından uygulanan planlı, hatta muhtemelen de zorunlu göçlere tabi tutulduğunu belirtmek önemlidir. Bu göçler 1689 yılı boyunca vukua gelmiştir. Bu göçlerin amacı Srem ve Slovenya’da yeni kurulan Habsburg yönetimini güçlendirmek için bu bölgelerde terk edilen alanları iskan etmekti. Krallığın Savaş Konseyi Pozarevac’da, Uzice’de ve Belgrat’ta nüfusu yerinden etmek için birkaç emir çıkarmıştır (iddiaya göre 6000 Sırp yok edilmiştir).[18] Daha yoğun göç Avusturya askeri komutanlarının ajitasyonu ile Skoplje’nin ele geçirilmesinden sonra uygulanmıştır.[19]

Mübalağalı olarak büyük Sırp göçünde 100.000-200.000 kişinin bulunduğu biçiminde iddialar bulunmasına karşın, bizim görüşümüze göre 1688’den 1690’a kadar evlerini terk eden Sırpların sayısı hakkındaki tahminler 60.000-70.000 kişi civarındadır.

Yoğun göçler, af politikası vasıtası olarak misillemenin ikame edilmesine sebep olmuştur. Macaristan Seraskeri Halil Paşa’nın ordusunu Kosova ve Makedonya’da tutması emredildiğinde, af politikası 1690 yılının Mart ayı sonundan itibaren uygulanmıştır. “Reayayı bu alanlarda öldüren, esir eden ve satan ve yerlerine dönmelerine izin vermeyenler”. Koruma silah taşımamış olanlara uygulanmıştır.[20] Birkaç ay sonra da silah taşıyabilen erkekler affedilmiştir. Bulgaristan ve bazı Sırp bölgelerinde isyancılar hakkındaki kararlar Mühimme defteri’nde saklanmıştır.[21] 9 Eylül 1690 tarihinde Niş’in fethinden itibaren, itaat etmeyi bildirmeleri ve tekrar İmparatorluğun vatandaşları yani reaya olmayı kabul etmeleri şartıyla af Srem’deki mültecileri de kapsayacak biçimde Save’nın ve Tuna’nın güneyindeki tüm silahlı isyancıları içine aldı.[22]

Genel af önemli sonuçları getirdi. Osmanlı ordusunun Belgrat’a doğru yaklaşmaları sırasında dahi Pozarevac, Resava, Jagodina, Kragujevac, Belgrat ve diğer şehirlerin ahalisi vatandaşlığa geçmek, yani itaat etmek ve vergi ödemek istedi.[23] Yaklaşan kış ve Avusturya askeri idaresinin Sırplılara karşı kötü davranışları, Osmanlı hükümetinin idaresi altına dönen göçmenlerin sayısının, özellikle de 1689 sonbaharında Skoplije çevresinden olan Avusturyalılar tarafından dışarı çıkarılanların sayısının gerçekten çok olmasını sağladı.[24]

Daha önce gerçekleştirilen reformlar (nizam-ı cedit) halkın geri dönmesini ve isyancı duyguların yatışmasını etkilemiş olmalıdır. Reaya, şeriat tarafından belirlenenler dışındaki tüm olağanüstü vergilerden muaf tutuldu. Tüm eski vergi borçları affedildi ve anonim bir tarihçinin ifadesine göre, neredeyse tüm mali defterler bir yere toplandı ve yakıldı.[25] Mali ve parasal reformlar içinde kişi başına bir örnek cizye miktarı belirlendi ve bunun miktarı vergi mükelleflerinin ekonomik durumuna, yani fakir, orta, iyi ve zengin olmalarına bağlandı.

Devlet daha başka şeyler de önerdi. Her şeyini kaybedenler tarım yapılabilir bir arazi, bir öküz ve ekmek için tohum elde edebileceklerdi.[26] Belgrat sınırı (serhat), 1690 sonbaharında Babıali’nin kararı ile herhangi bir kimsenin yerleşebileceği serbest yer ilan edildi. İmparatorluk haslarına ve vakıflarına (çünkü bu mülkler terk edilmemelidir) ait olan reaya dışında mülteciler önceki köylerine dönmek zorunda değillerdi.[27] Geri dönenler belli bir süre için bazı vergileri ödemekten muaf tutuldular. Örneğin, Sabac kazasından olan reaya, cizyenin, ispençenin ve öşürün yarısını verecekti. 1695 yılında bölünen ve Uzice, Krusevac ve Batocina’ya yakın yerlerde zorunlu olarak ikamet ettirilen mülteciler, toprak sahibinin onda birlik payı dışında tüm vergilerden beş yıllık bir süre için muaf tutulmuşlardır. 1696/1697 kışında bulunacak ve imparatorluk haslarına geri döndürülecek olan Stari Vlahlı mülteciler üç yıl için tüm vergilerden muaf tutulmuşlardır.[28]

Türkler, mülteci reayaya köylerine dönerken Tatar ve Arnavut birliklerinin saldırılarından korumak için zırhlı eskort vermişlerdir.[29] Bununla birlikte, bu birlikleri tamamen zaptetmek mümkün değildi ve reayanın daha hızlı geri dönmelerini imkansızlaştırdı. Bundan başka sebepler de vardı. Toprak sahipleri köylülerden öç aldı, onları ücretsiz olarak çalışmaya zorladı ve kaldırılmış olan vergilerin verilmesini istediler. Ayrıca, sonuç olarak yeni bir göç haline gelen Belgrat sınır boyundan olan eski reayanın geri dönmesine çalıştılar. İnsanlar eski yerlerine geri dönmekten ziyade, haydutluğa veya mülteciliğe yöneldiler. Bu gibi durumlarda hükümetin kararları toprak sahiplerinin zararınaydı. Çalkantılı durum Viyana savaşının sonuna kadar devam etti. Bazı bölgelerin ahalisi kaçtı ve her defasında Osmanlı vatandaşlığını elde ederek birkaç defa geri döndü.[30]

Karlofça Antlaşması’ndan sonra 1699 Şubatı’nın ortasında Belgrat sınır boyuna hakim olmak için başka bir çaba gösterildi. 1702’ye kadar cizyenin ve diğer tüm vergilerin kaldırıldığı ilan edildi. Bu kararın sonucu, Belgrat Paşalığı ahalisinin artışına neden olacak olan güneyden kuzeye daimi bir göç idi.[31]

Yeniden fethedilen alanlara Müslüman nüfusun geri dönüşü yavaştı ve aşamalar halinde gerçekleştirilmiştir. Bunların çoğu, örneğin, Osmanlı ordusunu, mülklerine geri dönebilmek için destekleyen Belgratlı halktı. İlk geri dönenler en zenginlerdi, çünkü en büyük kayıplara onlar maruz kalmıştı.[32] Şöyle ki, fetihten hemen sonra toprak devletin malı olarak ilan edildi ve daha sonra da tekrar parçalara bölündü. Eski sahipler eğer birkaç ay içerisinde ortaya çıkarlarsa, bu yeni paylaşımda önceliğe sahip olacaklardı.

Ortalama olarak hali vakti yerinde olan veya fakir Müslümanlar çok yavaş biçimde geri döndüler. Çünkü, yıkılan evleri onaracak kadar yeterli paraları yoktu. Viyana savaşına kadar Müslüman nüfusun çoğunluğunun yaşadığı şehir ve kasabalar büyük yıkımlara maruz kalmıştı. Belgrat, Niş ve Smedevevo iki defa muhasara edilmiştir. Yani bu yerler sadece bir ya da iki yıl içerisinde iki defa top atışına maruz kalmıştı. Uzice, Cacak, Prijepolje ve Novi Pazar, 1688-1689 yıllarında Sırp isyancılarla savaş sırasında yakılmıştır. Krusevac, Prokuplje, Jagodina ve benzerleri gibi yerler sistematik olarak, Osmanlıların ilerlemesini zora sokmak ve yerel halkı Habsburg hükümranlığı altındaki yerlere göç etmeye zorlamak için Avusturya ordusu tarafından tahrip edilmiştir.[33]

Kasabaların yerleşme süreci yavaştı, zira Smederevo ve Niş gibi şehirlerin bile yeniden inşası için yeterli para yoktu. Sultan II. Mustafa Niş’te 1696’da harap edilmekte olan şehir surlarını ve kale burçlarını, yıkılmış kazık çitlerini ve yıkıntılarla dolu olan siperleri bulmuştur.[34] Fetihten iki yıl sonra eski sahiplerin geri dönmeleri durumunda mülkiyet haklarının teyit edilmesi nedeniyle Müslüman mültecilerin geri dönmek için tereddüt ettikleri açıktı. Örneğin, Belgrat ya da Uzice’de ikamet etmek isteyen herkesin mülkiyet elde etme fırsatı vardı. Tek şart onarmak veya yeniden inşa etmekti. Osmanlı İmparatorluğu Belgrat ve çevresinin iskanını sınırın yakınlığı nedeniyle bu derece zorlamışlardır. Çünkü, Vidin’de, Silistre’de ve Cilia’da yaşayan fakir Müslümanların yolculukları için 1694 yılında serbest ulaşım, silahlı escort ve yiyecek sağlamaktaydı.[35]

Müslümanların daha hızlı ve daha yoğun geri dönüşü isyancılar ve eşkıyanın eylemleri tarafından engellenmiştir. İsyancılar ve haydutlar, neredeyse Sırbistan’ın her yerinde kasaba ve palankalara saldırmışlar, önemli geçitlerin ablukasını devam ettirmişler ve İstanbul yolunda ve Tuna’da yiyecek, para ve silah kervanlarını soymuşlardır. Hatta yüzlerce insandan oluşan haydut grupları özellikle Slankemen ve Senta yakınlarında Osmanlı ordusunun yenilgisinden sonra aktiflerdi. Savaş sırasında daha çok Arnavut birliklerden oluşan takipler haydutları her zaman durduramamıştır.[36]

Osmanlı Devleti’nin Hıristiyan ya da Müslüman olsun eski nüfusun geri dönmesini ikna etme çabasına rağmen, birçok yer ıssız kalmıştır. Bu nedenle, Devlet yeni bir nüfusun, yani Arnavutların iskanına başvurmuştur.

Arnavutlar kendilerini yeri doldurulamaz ve çok güvenli olarak, belki de Rumeli’de Osmanlı idaresinin temel destekçisi olarak empoze ettirmişlerdir. Arnavutların yükselişi 1688 yılında Belgrat’ın düşüşüne dayanır. O zaman Macaristan savaş alanında düzenli birlikler yokken, Osmanlı güçlerinin komutanı olan Yeğen Osman Paşa, aşağıdaki sancaklardan Müslüman reayadan binlerce insanı Bulgaristan’dan Hersek’e kadar olan sınırı korumak için toplamıştır: Elbasan, Dukadin, Valona, Delvine ve benzerleri. Ayrıca Sırp isyancılara karşı savaşmak için Arnavut beylerin kabile güçlerini de toplamıştır. Arnavut güçleri sadece sayıları ile Osmanlı ordusunu güçlendirmemişler, aynı zamanda komuta kademesinin de bir parçası olmuşlardır. 1688 sonbaharından itibaren Rumeli sancaklarından çoğunun beyi olmuşlar ve 1689’dan itibaren de Macaristan seraskerliği ve Rumeli beylerbeyliği pozisyonlarını ellerinde tutmuşlardır.[37] 1689-1690 kışında ve 1690 sonbaharında 15.000 Arnavut askerler kendilerini Köprülü Mustafa Paşa’nın ordusunun en oynak ve en saldırgan parçası olarak ayırt ettirmişlerdir.[38]

Arnavutların planlı iskanı Viyana savaşının sona ermesinden önce başlamıştır. 1693 yılında, 30 Arnavut ailesi derbent olarak boğazları ve tehlikeli yerleri gözetlemek için Vranje çevresine götürülmüştür. Ertesi yıl Niş’den Belgrat’a kadar İstanbul yolunda 750 aile, terkedilmiş palankalara her birinde 150 aile olacak şekilde yerleştirilmiştir. Yerleşenler 1696 sonbaharında vergi indiriminden başka devletten 5 kuruşluk mali yardım da almışlardır.[39] Arnavutlar ayrıca kasabalara daimi yerleşik askeri takımın üyeleri olarak (yerlü kulu) yerleştirilmiştir. Belgrat’a akın akın gelmelerinin sonucu olarak 18. yüzyıl boyunca yeni bir Arnavut pazarı ortaya çıkacaktır.[40]

Arnavut nüfusun iskanı özellikle Kosova’da belirgindir. Hepsinin ötesinde sancakbeyleri, daha çok Peşte ve Djakovica’nın çevresinde bulunan ve Sırplar tarafından terk edilen toprakları işlemek için Arnavutluk’un dağlık bölgelerinden reaya getirmişlerdir. Katolik misyonerler, yerleşenlerden Katolik olanlarından çoğunun haraç ödemeden kaçınmak amacıyla İslam dinine geçtiklerini rapor etmektedirler. Bu alanlardan İnanç Propagandası Toplantısı’na gelen raporlarda inananları kaybetme korkusu bulunmaktadır. İslam’a dönmeyi durduracak tek yol en fakirlerin vergi vermekten muaf tutulacakları para veya Venedik Cumhuriyeti topraklarına göçtü.[41] Çoğu Arnavut olan Katoliklerin sayısı o kadar düştü ki, 18. yüzyılın başında Janvevo’da, Priştina’da, Vucitrn’de ve yakın köylerde sadece 390 Katolik vardı. Aile reislerinin İslam dinine dönmeleri ve Türk olarak kabul edilmeleri nedenleniyle raporlar onları hane olarak bildirmemektedir. Çünkü çoğunlukla çocuklu kadınlar Katolik inancında kalmışlardır.[42]

Osmanlı Devleti, Sırpların göçünden sonra neredeyse boşaltılan ve Sandzak’da dağlık bölge olan Pester’i de iskan etmek istemiştir. Karlofça Antlaşması’ndan hemen sonra 2000 Arnavut- Klimentler Pilot’tan oraya taşınmışlardır.[43] Bu göçün amacı, onlarca yıl önce Gusinje ve Peş arasındaki alanlarda soygunculuk yapan ve adam kaçıran bu saldırgan Katolik kabile üyelerini kontrol altında tutmak idi. Bunlar 1689 yılının sonbaharında Bijelo Polje’deki Türk birliklerini de yok etmişlerdi.[44] Klimentler, Osmanlı idaresinin kontrolünü zorlaştırmışlar ve neredeyse her zaman Peş’teki paşalarla düşmanlık içerisinde bulunmuşlardır. Bu nedenle, yedi yıl sonra devlete olan yükümlülüklerinden kolaylıkla kaçınabilecekleri Pilot’a dönmeye karar vermişlerdir. 1707 sonbaharında 274 Kliment hanesinden 147’si Pilot’a geri dönmüşler, burada saldırılarını ve soygunlarını devam ettirmişlerdir.[45]

Sırpların ve diğer Hıristiyanların silahlı soygunlarının sonucu iki dinin mensupları arasında sürekli güvensizlik oluşmuştur. 1690 yılından sonra Sırbistan’ın nüfus yapısındaki değişiklikler, iki taraflı hoşgörüsüzlüğün daha çok güçlenmesini ve daimi çatışmaların ve iç isyanların daha çok ortaya çıkmasına etki etmiştir. Günlük hayat içerisinde güvensizlik, göze çarpan dinsel homojenleşmeyi doğrudan etkilemiştir. Haydutların korkusuyla Müslümanlar, çoğunlukla iyi tahkim edilmiş bazı kasabalara döndü. Öte yandan, Sırp nüfus köylere, nadiren de şehirlere döndü. Devlet düzeyinde güvensizlik Hıristiyan mortolos ve pandur birliklerinin geçici olarak imhasıyla ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte, bazı bölgelerde yeterli Müslüman nüfusun bulunmaması nedeniyle bu karar tüm Rumeli’de uygulamaya konulamamıştır. Porta’nın emrine göre 1689 Haziranı’nın sonu itibarıyla Custendil sancağındaki mortolesler Bulgarlara değil, “sadece iyi ve cesur Arnavutlara” müsaade edilmiştir.[46] On yıl sonra tüm Hıristiyan Arnavutlar Mora’da pandur hizmetinden çıkarıldılar ve Müslümanlarla değiştirildiler.[47] Sırbistan’da baskın olan Hıristiyan nüfus nedeniyle bundan sonra isyancı reaya İmparatorluğun askeri sistemi içerisine katıldı.

1696 yılında ana görevleri haydutlara karşı savaşmak olan Sırp pandur birlikleri Mühimme Defterlerinde toplanmışlardır. Pandurların komutanları Knezler ya da onların yakın akrabaları idi.[48] 1701 yılının Haziran ayında yolları ve nehirleri haydutlardan koruma hakkında Belgrat muhafızına, kadılara, palankaların ağalarına ve iskele eminlerine bir emir gönderildi. Knezlerin ve diğer göze çarpan kişilerin mahkemelere çağrılması ve haydutları saklamayacakları ve beslemeyecekleri, en yakın palankanın ağasına ihbar etmeleri konusunda yemin ettirilmeleri emredildi. Reaya, haydutların peşine düşmek için belli bir sayıda pandur ve ayrıca Tuna ve Save’da menzil botları için kayıkçı ve kürekçi vermek zorunda idi. Pandurlar ve kayıkçılar anlaşmalara göre palankalarda Osmanlı tayfaları ile birlikte hareket ediyorlardı. Pandur tayfası 15-30 adamdan oluşuyordu ve daha çok İstanbul yolunda olmak üzere her bir ana istikamette yerleştirilmişti.[49]

Viyana savaşının en önemli sonuçlarından birisi de bugünkü Sırbistan topraklarında, özellikle de Belgrat Paşalığı’nda askeri unsurun hakimiyetiydi. Neredeyse Belgrat’a kadar ulaşan sınırın yakınlığı nedeniyle, büyük sayıda sabit ordu beslemenin gerekliliği Devlet Hazinesi için çok büyük bir yüktü. Yeterli nakit para yoktu ve bu nedenle de başka çözümlere başvurulmuştur. Yerlü mürettebata, kiralama yoluyla topraktan, feribotlardan, balıkçılıktan, madencilikten ve benzerlerinden devlet geliri elde etme hakkı verilmiştir. Kiralama kişilere ayrı ayrı değil, bir bütün olarak gruplara verilmiştir.

Bu, ortak hayat ve yiyecek ilkesi ile örgütlenen ve sürekli bir gelir elde eden belli bir askeri düzen olan ocaklık anlamına gelmektedir. Bu uygulama İmparatorluk içerisinde Viyana savaşından bile önce ortaya çıkmıştı.[50] Bununla birlikte, bu dönemden farklı olarak şimdiki askeri birlikler çevrede yerleşmiş olduklarından vergi toplama konusuna doğrudan karışmışlardır. Böylece, Belgrat’taki yerlüler, 1695 yılında tütün için gümrük vergisinin de eklendiği Belgrat Limanı’nın gümrük bölgesini ellerinde bulundurmuşlardır.[51] Pirot’taki yerlüler komşu tımarların gelirleri ile[52] (Kucajna mürettebatı Kucajna madenlerinin gelirleri ile, Djerdap kayıkçıları Tuna adası olan Greben’in gelirleri ile) kendi kendilerini desteklemişlerdir.[53]

Asker aylıklarının her üç ayda bir ödendiği Belgrat Hazinesi’ne verilmesi kaydıyla, ocaklık gelirleri dönüşümlü olarak tüm kasabaların ve palankaların ağalarına verilmiştir. Bununla birlikte, bir çok yerlü ağa mukataları gerçek değerinin oldukça altında olarak, hatta bunun bile düzenli olarak ödenmediği toplu olarak kiraya vermişlerdir. Bu nedenle normal askerler aylıksız kalmışlardı ve bu durum sık sık huzursuzluklara neden olmuştur. Belgrat’ta yerlü birlikleri düzene sokmak için devletin çabaları nedeniyle de düzensizlikler ortaya çıkmıştır. Osmanlı hükümeti bazı subayların, özellikle de Buda garnizonundan olanların, ocaklardaki reayadan olan genç erkekleri kaydettiklerini, bunlar iki veya üç ay Belgrat’ta durduktan sonra maaşlarını kendileine saklayarak onların eve dönmelerine izin verdiklerini biliyordu. Öte yandan da, yeni kaydedilen yerlüler bundan sonra reaya vergilerini ödemekle yükümlü değillerdi.[54] Sayılarını azaltmak için birçok teşebbüse karşın, yerlü birlikleri Belgrat Paşalığı’nda en kalabalık silahlı kuvvet olarak kalmıştır.[55]

Askeri garnizonlara ocaklık olarak devlet gelirlerinin verilmesi Yeniçeri yerlülerinin bir Sırp köyüne nüfuz etmelerine yol açmıştır. Başlangıçta, Yeniçeri yerlüleri, tüm suistimaller, soygunlar, haraca bağlamalar ve sipahi tımarlarından olan reayayı Yeniçeri mukatalarına yeniden iskan etme teşebbüsleri de dahil olmak üzere sadece vergi topluyorlardı. Bununla birlikte kısa bir süre sonra, bunlar reayanın toprağını tamamen ellerinden almaya başladılar. Reaya-miri topraklarının büyük topraklar haline yani çiftliklere dönüştürülmesi süreci yavaş bir biçimde oluştu, böylece en yüksek noktasına on sekizinci yüzyılın ikinci yarısında ulaşmıştır.[56]

Boşaltılan köyler kolaylıkla çiftlikler haline gelmiştir. Birçok vakada metruk mülkiyet için sadece tapu elde etmek yeterliydi. Bu uygulamanın en şiddetli örneği, Peş yakınındaki Spas manastırının Rumeli Beylerbeyi Arnavut Mustafa Paşa’nın özel mülkü olmasıdır.[57]

Belgrat sınır boyuna yeni gelenler, yani sözde hoşnişin reayası, yerleştirildikleri toprağın tapusuna sahip olmamaları nedeniyle çiftçi haline gelmişlerdi. Toprağın gerçek sahipleri, belirlenen vergilerden daha fazla vergi alma veya bu reayayı ödeme yapmaksızın mülklerinde çalıştırmak için zorlama konularında engellenemiyordu.

Mülkiyeti için tapuya sahip olarak miri arazide yaşayan defterli reayanın bulunduğu bölgelerde fakirlik çiftliklerin ortaya çıkmasının ana nedenidir. Köylüler ödenememiş borçları nedeniyle genellikle mülkiyet haklarını gönüllü olarak ya da zorla terk ettiler. Sırbistan’daki çiftlikler zorlamadan ve birçok durumda da suiistimaldan kaynaklanmıştır. Sosyal katmanlar ve yerlü-yeniçeri sınıfının zihniyeti düşünüldüğünde bu durum sürpriz değildir. Belgrat Paşalığı topraklarında çiftlikler ihmal edilmiş ve yoksullaştırılmış köyler grubuydu.

Çiftlikler Osmanlı İmparatorluğu’nun diğer yerlerinde ihracat için pazarlanabilir ürünler yetiştiren plantasyon benzeri tarımsal üretim merkezleriydi.[58]

Bir köyün ekonomik hayatında Yeniçerilere müdahaleyi; zeametlerin gerçek sahipleri olan sipahilerle, kasabalarda ise lonca üyeleriyle çatışma izledi.[59] Yeni gelenler, özellikle de Yeniçeri ocaklarına kaydedilen Bosna ve Arnavut reaya[60] kendi adetlerini ve alışkanlıklarını empoze ettirdiler. Daha önce kentsel ve ekonomik gelişmenin lideri olan orta sınıf, savaşta tüm malvarlıklarını kaybetti ve ilticadan dönmediler. Dubrovnikli tüccarlar artık bundan sonra Sırbistan’da kolonilerini bulamamışlardır. On yedinci yüzyılda ekonomik gelişmenin ana unsuru olan Avrupa piyasasına yün ihracatı özellikle güney Sırbistan’da yavaş yavaş kaybolmuştur. Çiftlik hayvanları rezervlerinin büyük bir kısmı savaş boyunca yok olmuş ve mal üretimi (ambalaj malzemesi üretimi, yünü tasnif etme, paketleme ve nakletme) ile uğraşan sosyal tabaka kaybolmuştur. Bunlardan bir kısmı öldürülmüş, bazıları kaçmış ve birçoğu da tarıma geri dönmüştür.[61]

Rumeli’nin fakirleri ve disiplinsiz ordu şehirlere ve palankalara akın etmiş ve genel ihmal tüm ülkenin özelliği haline gelmiştir. Bir zamanlar kozmopolit bir ticaret merkezi olan Belgrat Balkanlar’ın en büyük askeri garnizonu, isyanların, soygunların, adam öldürmelerin ve Yeniçeri isyanlarının merkezi haline gelmiştir. Yeni savaşlar ve göçler, yerel Osmanlı idaresinde anarşi, ekonomik baskı ve şiddet tüm 18. yüzyılı ve 19. yüzyılın başını nitelendirmiştir. Bu durum, daha önceki barış içinde birlikte yaşayış anılarının tamamen yok olmasından itibaren halkın bilincinde Osmanlı yönetiminin kanlı bir kölelik olarak kalması imajının nedenidir.

Dr. Tatjana KATİ

Belgrad Üniversitesi Felsefe Bölümü / Yugoslavya

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 9 Sayfa: 765- 772


Kaynaklar:
Basılı Olmayan Kaynaklar
♦ Abdullah b. Ibrahim el-Üsküdari, Vaki’at-i Sefer-i Sultan-i Süleyman-i Sanî, Topkapı Revan Köşkü, 1223-1225, I-III cilt.
♦ Anonim Tarihi, Topkapı Sarayı Kütüphanesi, Hazine 1468.
♦ Mühimme Defteri 100.
Basılı Kaynaklar
♦ Boii/ I., “Francuski dnevnik o pohodu Mustafe II 1696. godine”, Meşovita gra7a, Belgrat 1956, 177-214.
♦ Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vekayiat (Olayların Özü), I-III, sadeleştiren: A. Özcan, İstanbul 1977-1979.
♦ Fındıklılı Mehmed Ağa, Silahdar Tarihi, I-II, ed. A. Refik, İstanbul 1928.
♦ Fındıklılı Mehmed Ağa Silahdar, Nusretnâme, I-II, ed. I. Parmaksızoğlu, İstanbul 1962-1969. Trifunovi/ 5., O2evici o velikoj seobi Srba, Kruşevac 1982.
Literatür
♦ Bojani/ D., “Zapadna Srbija u austro-turskom ratu 1683-1699. godine” Istorija Titovog Uîica, Titovo Uîice 1989, 212-226, 947-948.
♦ Bojani/ D., “Ustanak Karpoşa 1689. godine”, Vesnik 17/1971, 81-122.
♦ Holv P., Hu^obskoÄo b=sÄanue 1688, Sofiq 1988.
♦ Dimitrijevi/ S., Dubrova2ki karavani u juînoj Srbiji u XVII veku, Balgrat 1958, 182.
♦ İnalcık H., “The Emergence of Big Farms, Çiftliks: State, Landlords and Tenants” Osmanlı Sosyal ve Ekonomik Tarihi Çalışmaları, Londra 1985, 105-126.
♦ Ivi/ A., Istorija Srba u Vojvodini, od najstarijih vremena do osnivanja potisko-pomorişke granice (1703), Novi Sad 1929.
♦ Kati/ Tatjana, “Srbi u Nişu posle turskog osvajanja 1690.” Jugoslovenski Istorijski 1asopis XXXI, 1-2/1998, 49-64.
♦ Kati/ Tatjana, Osmansko osvajanje Srbije 1690. godine, (Kitap basılıyor).
♦ Kati/ Sr7an, Jegen Osman-Paşa, Belgrat 2001.
♦ Orhonlu C., Osmanlı İmparatorluğu’nda Derbend Teşkilâtı, İstanbul, 1990.
♦ Popovi/ D., Velika seoba Srba 1690. Srbi seljaci i plemi/i, Belgrat 1954.
♦ Radoni/ J., Rimska kurija i juînoslovenske zemlje od XVI do XIX veka, Belgrad 1950.
♦ Spisarevska J., Hu^obskoÄo b=sÄanue u ebroñeáskuqÄ sbqÄ, Sofiq 1988.
♦ Stanojevi/ G., Jugoslovenske zemlje u mleta2ko-turskim ratovima XVI-XVIII veka, Belgrad 1970.
♦ yabanovi/ H., “Grad i njegovo stanovniştvo u XVI i XVII veku” in Istorija Beograda 1, Belgrad 1974, 385-424.
♦ Tri2kovi/ R., Beogradski paşaluk 1687-1739. godine, basılmamış doktora tezi.
♦ Tri2kovi/ R., “Varoş posle 1740. godine” Istorija Beograda’da 1, Belgrat 1974, 641-673.
♦ Veselinovi/ R., “O nekim pitanjima narodnih pokreta s kraja XVII veka”, Istoriski glasnik 1¬2/1959, 121-154.
♦ Veselinovi/ R., “Toma Raspasanovi/ (Raspassani)i njegov rad za austro-turskog rata krajem XVII veka”, Zbornik za druştvene nauke, 12/1956, 39-62.
♦ Vinaver V., “Dubrova2ka trgovina u Srbiji i Bugarskoj krajem XVII veka.
♦ (1600-1700)”, Istorijski 1asopis XII-XIII/1963, 189-235.
♦ Uzunçarşılı İ. H., Osmanlı Tarihi, III/1, Ankara 1988.
Dipnotlar :
[1] H. yabanoviç, “Grad i njegovo stanovniştvo u XVI i XVII veku” Istorija Beograda 1, Belgrat 1974, 362. 1668’de Osmanlı İmparatorluğu’ndan Avusturya ve Almanya’ya tek büyük sığır sağlayıcısı olan Viyana Doğu Ticaret Şirketi’nin ilk yeri Belgrat’ta bulunuyordu.
[2] 5. Trifunoviç, O2evici o velikoj seobi Srba, Kruşevac 1982, 23.
[3] Anadolu’da ise sosyal başkaldırılar ve Celali isyanları neredeyse tüm on yedinci yüzyıla damgasını vurmuştur.
[4] G. Stanojeviç, Jugoslovenske zemlje u mleta2ko-turskim ratovima XVI-XVIII veka, Belgrad 1970, 350-351; D. Bojaniç, “Zapadna Srbija u austro-turskom ratu 1683-1699 godine” Istorija Titovog Uîica’da, Titovo Uîice 1989, 216-217.
[5] Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vekayiat (Olayların Özü), sadeleştiren: A. Özcan, İstanbul 1977, II, 142; D. Bojaniç, a.g.e.
[6] V. Vinaver, “Dubrova2ka trgovina u Srbiji i Bugarskoj krajem XVII veka (1600-1700)”, Istorijski 1asopis XN-XINç1963, 221.
[7] Defterdar, 147; Sr7an Kati/, Jegen Osman-Paşa, Belgrad 2001, 159.
[8] D. Bojaniç, “Ustanak Karpoşa 1689. godine”, Vesnik 17/1971, 110-112; J., Spisarevska HunrobskoÂo b=sÂanue u ebroneâskuq sbqÂ, Sofiq 1988. 1988, 136-141; P., Holv HunrobkoÂo b=sÂanbe 1688, Sofiq 1988, 99-103; Trifunovi/, O2evici, 10.
[9] İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III/1, Ankara 1988, 520.
[10] Abdullah b. İbrahim el-Üsküdari, Vaki’at-i Sefer-i Sultan-i Süleyman-i Sanî, Topkapı Revan Köşkü, 1223-I cilt, 631.
[11] Anonim Tarihi, Topkapı Sarayı Kütüphanesi, Hazine 1468, s. 128 b, 132 a.
[12] D. Popovi/, Velika seoba Srba 1690. Srbi seljaci i plemi/i, Belgrat 1954, 40-41.
[13] J. Radoni/, Rimska kurija i juînoslovenske zemlje od XVI do XIX veka, Belgrat 1950, 514.
[14] Üsküdari I, 594; R. Veselinovi/, “Torna Raspasanovi/ (Raspassani) i njegov rad za austro- turskog rata krajem XVII veka”, Zbornik za druştvene nauke, 12/1956, 39-62.
[15] Peş Misyonu 1700 yılında yenilenmiş ve daha sonra da 1702’de Peşte’de ve 1703’de Dakovica’da yenilenmiştir. Radoni/, Rimska kurija, 503.
[16] Özellikle Pirot’tan Aleksinak’a kadar İstanbul yolu boyunca göçmenlerin iyi bir tasvirini Üsküdari yapar: I, 570-571, 583-584, 618-620.
[17] Fındıklılı Mehmed Ağa, Silahdar Tarihi, ed. A. Refik, İstanbul 1928. II, 539.
[18] A. Ivi/, Istorija Srba u Vojvodini, od najstarijih vremena do osnivanja potisko-pomorişke granice (1703), Novi Sad 1929, 275-276; Bojani/, “Zapadna Srbija”, 216.
[19] Üsküdari bu olay hakkında konuşan bilinen tek kaynaktır: “Bin yüz senesinde küffar-i haksar Üsküb kasabasın ve sancağın ve Kosova ve Priştine, ve ol etrafları istilâ ve garet eyledikte Üsküb reayasının ekserin ehl u ayalleri ve küçük çocukların sürüb Srem toprağın gayet ile ma’mur ve abadan eylemek mülahazasiyle reaya-yi mezburi Srem toprağında iskân ettirmiş.” (Üsküdari, 1224-II cilt, 44b). Onun anlattıkları Üsküp civarındaki kırsal sakinlerle ilgilidir. Vatandaşlar, yani Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler, Prizden ve Dukadin’in valisi olan Mahmud Paşa Mahmudbeyzade birlikleriyle birlikte Avusturya güçlerinin gelmesinden önce kaçmışlardır. Bojani/, “Ustanak Karpoşa”, 102.
[20] R. Tri2kovi/, Beogradski paşaluk 1687-1739. godine, basılmamış doktora tezi, 73.
[21] Mühimme Defteri 100, s. 83, s. 93, s. 99.
[22] Niş’i ele geçiren Sırpların aftan istisna tutuldukları görüşü Sırp tarihçiliğinde baskındır. İddia edildiğine göre, Vezir-i Azam Köprülü Mustafa Paşa’nın emri uyarınca 400 Sırp öldürülmüştür. Bu durumun Macaristan’a olan büyük göçün ana nedeni olduğu düşünülmektedir. Bununla birlikte, yeni araştırmalar Vezir-i Azamın onların zincire vurularak ağır şekilde hasara uğrayan Niş kalesinin onarılmasında çalışmalarını emrettiğini göstermektedir. Bkz. Tatjana Kati/, “Srbi u Nişu posle turskog osvajanja 1690.” Jugoslovenski Istorijski 1asopis XXXI, 1-2/1998, 49-64.
[23] Üsküdari II, 21a-b; Silahdar Tarihi, 533, 539; Tri2kovi/, Beogradski paşaluk, 76.
[24] Üsküdari II, 44b-45a.
[25] Üsküdari II, 44b-45a.
[26] Kaldırılan vergiler olan avariz, nüzül, sürsat, iştira ve benzerleri 1693 yılında yeniden konulmuştur. Ayrıca vergilerin kaldırıldığı yıllar için de reayanın ödeme yapması istenmiştir. Bojani/, “Ustanak Karpoşa”, 105.
[27] Silahdar Tarihi, 539.
[28] Tri2kovi/, Beogradski paşaluk, 181.
[29] A.g.e., 160-164, 197-198.
[30] Silahdar Tarihi, 539; Üsküdari II, 21 a.
[31] Zemun ve Ilok arasındaki Srem köylerinin halkı ve Fruşka Gora manastırlarındaki keşişler üç defa Osmanlı vatandaşlığı elde etmişlerdir. Tri2kovi/, Beogradski paşaluk, 164, 181-182.
[32] A.g.e., 193, 226. 1708 yılında Belgrat Paşalığı’nda 19.800 ve iki yıl sonra da 22.670 ikamet eden kişi vardı. Aynı yıllarda kuzey kazaları olan Nis, Leskovac and Prokuplje’de oturanları sayısı bir kaç defa azaltılmıştır.
[33] Üsküdari II, 28b.
[34] 1690 yılındaki savaş seferberliği hakkında daha fazla bilgi için bkz. Tatjana Kati/, Osmansko osvajanje Srbije 1690. godine, (kitap basılmaktadır).
[35] I. Bo2i/, “Francuski dnevnik o pohodu Mustafe II 1696. godine”, Meşovita gra7a, Belgrat 1956, 183.
[36] Tri2kovi/, Beogradski paşaluk, 133-134.
[37] Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa (Nusretnâme, I, 1. baskı, Parmaksızoğlu, İstanbul 1962) Sırbistan’daki haydutlar hakkında yazmaktadır.
[38] S. Kati/, Jegen Osman, 165-166.
[39] T. Kati/, Osmansko osvajanje.
[40] Tri2kovi/, Beogradski paşaluk, 134, 157.
[41] Tri2kovi/, “Varoş posle 1740. godine”in Istorija Beograda 1, 659.
[42] Radoni/, Rimska kurija, 508.
[43] A.g.e., 512-513.
[44] A.g.e., 514.
[45] Bijelo Polje’deki savaşlardan sonra Klimentler Avusturya birlikleri ile karşılaşırlar. Ancak, onların komutası altına girmeyi reddederler, çünkü daha önce Venedik Cumhuriyeti ile işbirliği yapmışlardır. Viyana savaşı boyunca Klimentlerin bundan başka daha büyük eylemleri yoktu. R. Veselinovi/, “O nekim pitanjima narodnih pokreta s kraja XVII veka”, Istoriski glasnik 1-2/1959, 142.
[46] Radoni/, Rimska kurija, 515. Kuzey Arnavutluklu ve Peşterli olan Klimentler, 1737-1739 Avusturya-Türk Savaşı’nda Osmanlılara karşı bir sonraki isyanda yer almışlardır. Bu nedenle 4000 Catholic Klimenti 1739’da Sırbistan’ın yeniden Osmanlı hakimiyeti altına girmesinden sonra kuzeye kaçmışlardır. Belgrat’a yakın olan Rudnik dağlarında geçici olarak yerleşmişler ve daha sonra da Srem’e kaçmışlardır. Tri2kovi/, Beogradski paşaluk, 530-531.
[47] Bojani/, “Ustanak Karpoşa”, 89.
[48] C. Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğu’nda Derbend Teşkilâtı, İstanbul, 1990, 97.
[49] Tri2kovi/, Beogradski paşaluk, 171.
[50] A.g.e., 231-233.
[51] Örneğin, Jagodina kasabası Ostrogon garnizonunun ocaklığıydı. Üsküdari, I, 637.
[52] Tri2kovi/, Beogradski paşaluk, 125-127.
[53] Üsküdari I, 558. Yeniçeri kethüda Mehmed Ağa Nişava’da su değirmeni elde etmiştir. a.g.e., 628.
[54] Tri2kovi/, Beogradski paşaluk, 126.
[55] A.g.e., 252-254.
[56] 1715’de Belgrat, Smederevo ve Niş’de 7213 yerlü ve sadece 2062 kapukulu vardı. A.g.e., 270.
[57] Çiftlikler hakkında daha fazla bilgi için bkz. H. İnalcık, “The Emergence of Big Farms, Çiftliks: State, Landlords and Tenants”, Osmanlı Sosyal ve Ekonomik Tarihi Çalışmaları, Londra 1985, 105-126.
[58] Pe/ Patrikliği olayı 1693 yılında mahkemedeydi. Patrik Kalinik, Patrikliği muhafaza etmede başarılı oldu, ancak sonraki yıl Spas manastırı ve patrik Arsenije’nin tüm mülkiyeti ve eşyaları mülk- name ile yukarıda anılan paşanın oğlu olan Ahmet’e verildi. III. Ahmet manastırı derviş tekkesi haline dönüştürdü, ancak keşişler taşınmak istemediler. Patrikliğin eşyaları hakkındaki dava, 1766’da davanın iptaline kadar sürdü. Tri2kovi/, Beogradski paşaluk, 318-321.
[59] Bkz. not 56.
[60] Yeniçeriler neredeyse Belgrat’taki tüm ticaret ve kasap dükkanlarını ellerinde bulundurdular. Asker olarak, sığır kesimi ve benzerlerinden alınan vergi olan ihtisabı ödemeyi reddettiler. Bu durum devlet gelirlerinde azalmaya neden oldu.
[61] Arnavut sancaklarından olan reayanın yazıldığı Nis ve Skadar’da ocaklardan yer en kolay biçimde satın alınıyordu.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.