Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Üst Kattaki Oğul

0 14.652

Av. Hüseyin ÖZBEK

Mustafa Damar’a14 Ağustos 2011 gecesi yıl gibi uzun geldi.  Bir türlü sabah olmak bilmedi.  Sahurdan sonra yüreği geçer geçmez Rıfkı’nın sesiyle irkildi.   Askerdeki oğul ellerini uzatmış; “Baba yetiş! Baba kurtar!” diye sesleniyordu. Uzattığı elleri boşta kaldı, oğlununkilerle buluşup kenetlenemedi. Dardan çekip çıkaramadı evladını. Yatak bir alazlı fırın olup dipten doruğa tan atıncaya kadar yakıp kavurdu Mustafa Damar’ı. Kan ter içinde uyandığında alıp uzaklara götürsün diye suya söyledi kötü düşü, kimselere açmadı.

Analar el açıp yakarır Yaradan’a: “ Bana evlat acısı gösterme Tanrım! Karnımda taşıdıklarımın ardından ağlatma beni!”  Kızına kızanına “Allah bana sizin acınızı göstermesin!”   diye alkış ederken bile oğul uşak yitirmişçesine cız eder yüreği. Baba sabahlara kadar asker oğulun imdadına yetişmek için kan ter içinde çırpınırken Firdevs Damar’ın düşüne diğeri girdi: Büyük oğul ölmüş, öylece sala uzatıvermişlerdi. Giden oğlun ardından ağıtlar yakıp yas etti uzun uzun. Sabah gözyaşlarından ıpıslak olmuş yastığı görünce gece boyunca ağladığını anladı. Düşünü kimlere anlattıysa hayra yorup ölmeyeceğine delil gösterdiler.

Rıfkı acemi eğitiminin ardından dağıtımda Osmaniye’ye düşünce ailecek ne çok sevinmişlerdi. Usta birliğinden şöyle bir sesleniverse sedasını duyacak kadar yakın sayılırdı Kadınhanı’nın Kurthasanlı Köyündeki baba hanesi. Kadınhanı Ata İçil lisesinde öğrenim görürken inşaat ustası babanın yanında çalışarak geçirdiği tatiller ikinci okulu oldu Rıfkı’nın. Akranları top peşinde koşarken onca inşaatın çimentosu, tuğlası, demiri sırtından geçti. Baba oğul bağı usta çırak ilişkisiyle pekişti. Helalinden kazanmayı, işin hakkını vermeyi baba ocağında, nöbetten kaytarmamayı, yurdu namus bilip ölümüne savunmayı asker ocağında öğrendi. 

Acemi birliği, usta birliği derken 5 kardeşin üçüncüsü Rıfkı Damar 9 aylık çakı gibi Jandarma olup çıktı. Kız kardeşinin düğününe geldiğinde ana oğulun kıyı köşede neler fısıldaştıkları çok geçmeden anlaşıldı:  Damarlar  terhisine 5 ay kalan oğula çoktan kız aramaya başlamışlar, uzak yakın dostlara eli yüzü düzgün, helal süt emmiş bir gelin adayı için haber uçurmuşlardı.

Dünyada mekân, ahrette iman diye boşuna dememiş atalar.  Yurt edinip ocağı yakmak atadan oğula, anadan kıza hem miras, hem vasiyettir. Ocak yanıp baca tüttükçe öte dünyaya göçmüş hane büyükleri huzur içinde yatarlar. Ocak sönüp, hane viran olmuşsa mahşere kadar kabir azabı çekerler.  Oğul uşak serpilip aile ağacı yeni sürgünler vermeye başlayınca  Kurthasanlı’nın en seyirli yerine 3 katlı bir ev daha kondurdu Damarlar.  Temelinden çatısına harcından, tuğlasına her zerresine alın terinin karıştığı yeni hanenin üst katını Kara Jandarmaya adadılar.  Tezkerenin ertesinde koltuklayıp eşikten geçireceği al duvaklı gelinle kutsal aile ocağı burada yakılacak, ana baba oğul mürüvveti göreceklerdi.

Murat alıp murat verilen gerdek gecesinde pencereden gelinin iffetini Kurthasanlı’nın dağına taşına ilan edecek silahı sıkmak kısmet olmadı Rıfkı’ya.  Babanın sahurda gördüğü düş ertesi günü gerçeğe dönüştü. “Yurt ocağı sönmesin, bacasından duman eksilmesin, sönerse benimki sönsün” diye yukarıyla kavilleşmiş olmalı Kurthasanlı. 15 Ağustos’ta Zorkun Yaylası Haçbel Mevkiinde PKK pususunda vatan ocağına harlı od olup kana kana içtiği şahadet şerbetiyle açtı orucunu.

Acı haber tez ulaşır diye boşuna dememişler. Mustafa Damar teravih çıkışı ilçe kaymakamı ile askeri heyeti karşısında görünce dün gece imdadına yetişemediği oğulun gelmemecesine gittiğini anladı. Kendisini teselli etmeye çalışanlara; ”Yapacak bir şey yok. Vatanımız ve devletimiz sağ olsun” deyip rüyasının çıktığını söyledi.  Firdevs ana, gecenin leyli vakti akın akın kapıya dayananlar, eve doluşanlar bir şey demeseler de Kara Jandarmasının ağasının önüne geçip terki dünya ettiğini anladı: “Oğlum Asker dönüşü hemen evlenmek istediğini söylüyordu. Damatlık giymek nasip olmadı” dedi gelenlere.

Anasına ter geçse de ağabeylerine ayan etmişti işi evvelinden. Serkan anasından gizlediğini başsağlığına gelenlerle paylaştı: ”Artık gelmesi için gün sayıyorduk. En son Mayıs ayında yüz yüze görüştük. Çok neşeliydi. Ama sürekli şehit olacağına dair sözler söylüyordu. Sanki şehit olacağı içine doğmuştu.” Söz ağızdan çıkar. Er olan sözünde durur.   Ağabeyi Serkan’ın bir gün önce hesabına yatırdığı paraya bile el vurmadı. Arayı ıratmadan söz yerini bulsun istedi Rıfkı. Askerlik fotoğraflarıyla süsleyip gönderdiği slayta eklediği  Üzülme Anne şarkısındaki gibi oldu işin sonu:

Akşam olur hasret büyür dağ olur.
Bu dağlarda kurşun atsan çığ olur.

Sen oğlunu geri dönmez say annem.

Ben ölünce belki vatan kurtulur.

Yıl yıla ulandığında kenarı köşesi yıpranıp teyellense de resimdeki asker oğul 21 yaşından hiç gün almayacak bundan böyle. Saçı sakalı ağarıp torun torba sahibi olacak ağabeylerinin yanında tığ gibi duracak. Evde asılacağı köşeden kundaktaki kardeş kuzularının serpilip büyümelerine,  düğün derneklerine hep 21 yaşın ele avuca sığmaz jandarması olarak tanıklık edecek. Mustafa Damar’ın uykusu her gece “Baba yetiş” diyen oğul sesiyle bölünecek. Günden güne daha derinlere işleyip katmerlenen oğul acısı yiyip bitirecek Firdevs anayı.  Ezberine alıp içinden söylediği geri dönmeyen oğul ezgisinin ardından Kara Jandarmasına damatlığı çok görenlere ilenecek her daim.

Dadaloğlu, Avşar Beylerinden Yusuf Paşa’nın asılmasının ardından obanın dağılıp ocağın sönmesini;

Küheylanım yedim yedim yedeler
Olanca malımı talan edeler

Heves güves yaptırdığım odalar

Korkarım ki düşman konar yurt olur

dörtlüğüyle hikaye etmişti. Avşar Bey’ine emsal düşman kendisi konamadı ama Rıfkı’ya da yar etmedi üst katı.

Köroğlu cenkten eli boş döndüğünde Çamlıbel’de 40 gün gam odasında yas tutarmış. Ganimetle döndüğünde ise dem odasına geçer keleşleriyle 40 gün eğlenirmiş. Akşama kadar demirle, çimentoyla cenk eden Rıfkı’nın dem odası da yeni hanenin üst katı olacaktı.  Oğul uşağı, kızı kızanıyla dem sürüp Kurthasanlı’ya fırdolayı tepeden bakacaktı. Ocak söndürücüler üst katın demini sürmeyi çok gördüler Rıfkı’ya. Yine de verilen söz yerini bulacak. Dem odasında bir gün olsun yatmak kısmet olmasa da Rıfkı’nın hanesi demeye devam edecek Damarlar. Üst kata kim geçerse geçsin ömür boyu konuğu sayılacak Rıfkı’nın!  Soranlara “Emmimin evinde oturuyoruz” diyecek yeğenler. Rıfkı’nın adına harlayacaklar ocağı, dumanı hiç eksik etmeyecekler bacadan.

Son haberi Kara Jandarma’dan verelim biz. Yusuf Bey misali Rıfkı da heves güves yaptığı konağın üst katından değil, boylu boyunca uzatıldığı dumansız bacasız aile kabristanından seyran edecek bundan böyle Kurthasanlı’yı… 


21 Ağustos 2011

Av. Hüseyin Özbek
İstanbul Barosu Genel Sekreteri

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.