Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Dönemi Umumî Müfettişlikleri (Genel Valilikler, 1927-1947)

0 11.326

Yrd. Doç. Dr. Hüseyin KOCA

Bugünkü Mülki-İdari yapılanmamızın esası, Cumhuriyetin ilanından daha önce belirlendi. Çağdaş Türk Devleti’nin temellerini oluşturan ve I. TBMM Reisi Mustafa Kemal Paşa tarafından Meclisin onayına takdim edilerek kabul edilen Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun (1921 Anayasası) 10-21. maddeleri yeni mülki idare yapısını belirlerken, 22. maddesi vilayetlerin iktisadi ve sosyal ilişkileri açısından biraraya getirilerek Umumi Müfettişlik Teşkilatı’nın kurulabileceğini, 23. maddesi ise kurulacak olan Umumi Müfettişliklere atanacak Umumi Müfettişlerin görevlerini belirledi.

İç yönetim açısından önemli bir konuma sahip olan Umumi Müfettişlikler uygulaması çok eskilere dayanır. Teşkilat, değişik zamanlarda değişik isimlerle ifade edilmiştir. Mülki taksimat ve görevlendirmede tevsi-i mezuniyet (yetki genişliği), tefrik-i vezaif (görev ayrımı) yetkilerine sahip olan her birim değişik isimler almış olsa bile bu teşkilatın görevlerini yürütür özelliktedir.[1]

Cumhuriyet İdaresi ise adı geçen kurumu bir ara teşkilat olarak yorumladı ve teşkilatın görevlerine son verme yetkisini de Bakanlar Kurulu’na bıraktı.

Cumhuriyet İdaresi tek parti yönetimi, iç idare politikasını sağlıklı bir şekilde uygulayabilmek amacıyla vilayetler üstü bir eş güdüm teşkilatı olan Umumi Müfettişlikleri ülke geneline yaygınlaştırmanın çok faydalı olacağını düşündü. Teşkilatın tarihi süreci içerisindeki önemini kavrayabilmek açısından tarihçesini kısaca açıklamak gerekmektedir.

Umumi Müfettişliklerin Tarihçesi

Umumi Müfettişlik; Hidivlik, Umumi Valilik, Eyalet Valiliği, Genel Valilik, Bölge Valiliği, Fevkalade Vali, Süper Vali, İnspektörlük, Genel Müfettişlik ve Olağanüstü Hal Bölge Valiliği gibi isimlerle değişik zamanlarda uygulanagelen teşkilatın Osmanlı Mülki İdaresi’nde de önemli bir yeri vardır ve merkezi yönetime bağlı eyalet idare yapısı ile örtüşmektedir. Şöyle ki; Sultan III. Murat’a kadar Anadolu ve Rumeli muhtelif eyaletlere ayrılmıştı. Onun döneminde imparatorlukta yeni mülki yapılanmalara geçildi. Eski livalar birer eyalet haline getirildi. Sancakların başına ise Umumi Müfettişliklerde görüldüğü gibi Tevsi-i Mezuniyet ve Tefrik-i Vezaif yetkilerine sahip üç tuğlu vezirler atandı.

Osmanlı döneminde merkezi yönetim zaman zaman olağanüstü yetkilerle donattığı üst düzey memurlarını imparatorluk içinde değişik bölgelere devlet otoritesini sağlamak ve bazı ıslahatları gerçekleştirmek amacıyla geçici olarak gönderdi. Örneğin, 1865-1866’da Güneydoğu Akdeniz bölgesindeki Ulaplı, Kozonoğulları ve Küçük Ali Oğulları aşiretlerinin devlete baş kaldırmaları üzerine bunların ıslah ve iskanları için Ahmet Cevdet Paşa ve Derviş Paşa olağanüstü yetkilerle Umumi Müfettiş olarak bölgeye gönderildiler. Yine buna benzer bir uygulama 1895 yılında Doğu Anadolu’daki aşiretlerin yaylak ve kışlaklarını tespit etmek, bozulan asayişi sağlamak vb. görevlerle Müşir Şakir Paşa, “Anadolu Umumi Müfettişi” sıfatıyla görevlendirildi. Ancak bu görevleri, verilen görevin içeriği, kadro ve çalışma esasları açısından konumuz olan Umumi Müfettişliklerden ayrı olarak özel zamanlar için olağanüstü yetkilerle görevlendirilmiş, sınırlı-kadrolu üst düzey memurlar olarak değerlendirebiliriz.

İçerik, kadro, yetki ve çalışma esasları açısından bazı nüanslarla beraber konumuza benzer yapılanmalar ilk defa Rumeli’de görülmektedir. Makedonya bölgesinde Vilayet-i Selase Rumeli Üçüncü Umumi Müfettişliği “Münchtek Görüşmesi” kararları uyarınca Osmanlı yönetiminin bölgedeki Hıristiyan azınlıkların haklarını yeterince koruyamadığı iddiasıyla kuruldu. Bölgeye atanan Umumi Müfettiş, Genel Vali yetkilerine sahip olmakla birlikte yabancı kontrölünde idi. Müfettişlik kadrosunda Rusya ve Avusturya hükümetleri tarafından birer “Ajan Sivil (Sivil yetkili memur)” görevlendirildi. Jandarma teşkilatı ise genel anlamda Fransız General Pe Gorge’un komutasında yabancı subayların emrine verildi. Balkanlar’daki Osmanlı vilayetlerine Rusya ve Fransa’nın da baskısıyla idari açıdan bir çeşit özerklik anlamına gelen bu uygulamayı fırsat sayan Hıristiyan tebaa yıkıcı bölücü faaliyetlerini artırdı, milliyetçilik fikirleri iyice yaygınlaştı ve güçlendi.

Rumeli Vilayet-i Selase III. Umumi Müfettişliği’ne 1902 yılında Hüseyin Hilmi Paşa atandı. Paşa, başta Bulgar ve Rum komitecileri olmak üzere asayişi bozanlarla mücadele etti. Hatta Selanik, Manastır ve Kosova şehirlerindeki İttihat ve Terakki Cemiyeti unsurlarının faaliyetlerini de önlemeye çalıştı.[2] Rusya ve Avusturya Hariciye nazırları Balkanlar’daki barışın ve statükonun devamını sağlamak iddiasıyla Munchtek’te toplanarak “Munchtek Programı” adı altında Makedonya için yeni bir ıslahat projesi hazırlamalarına rağmen Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkan topraklarında bağımsız devletler kurulmasına Osmanlı merkezi yönetimi adeta seyirci kaldı.[3]

Rumeli III. Umumi Müfettişliği’ne benzer bir yönetim Ermeni özerklik ve bağımsızlığını gerçekleştirmek amacıyla “Doğu ve Güneydoğu Anadolu Islahat Projesi” adı altında kurulmak istendi. Bu bölgelerde yaşayan Ermenilerin haklarını Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması’nın 61. maddesi gereğince -ki bu maddede: “…Yüce devletimiz Ermenilerin Kürtlere ve Çerkezlere karşı emniyetlerini sağlamayı kabul eder.” deniliyordu- koruyacağını iddia eden Rusya, Balkanlar’daki örneğinde görüldüğü üzere bu defa da Ermeni haklarını savunmayı üstlendi. Nitekim Episkopos Haoren Narbey İstanbul’da hazırladığı “Ermeni Bağımsızlığı Projesi”ni Petersburg’a giderek Rus çarına sundu. On maddeden oluşan Ermeni Projesi netice itibariyle öncelikle Küçük Asya’nın doğusunda bir Ermenistan Devleti teşekkülü ve onun bağımsızlığına yönelikti. Rusya’nın bu faaliyetlerinden rahatsız olan Avrupa devletleri Ayastefanos Antlaşması’nın Ermenilerle ilgili maddesini kabul etmeyerek hemen devreye girmişlerdi. Rusya, İngiltere, Avusturya, Fransa, İtalya ve Almanya’nın delegeleri 1878’de Berlin’de bir araya gelerek Ermeni isteklerini askıya alırlarken, Balkan Dağlarının kuzeyinde Bulgar Prensliği kuruldu. Rusya diğer büyük devletler gibi Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanıp kısa sürede bölüşülmesini istemiyordu. İmparatorluk kendi kötü idaresi yüzünden parçalanıp, yıkılmalıydı. Balkanlar’da kendisine destek verilmesine rağmen II. Abdülhamit’in kötü yönetimi yüzünden 1878 Berlin Antlaşması’nda Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı Özerk Bulgar Prensliği bu nedenle kurulmuştu. Küçük Asya’da da Osmanlı yönetimini revizyona alıp Ermeni ıslahat tasarısı bir an önce uygulamaya konulmalıydı. Fakat Rusya Kafkaslar’da kargaşalığa sebep olacak bu tasarıyı uygulamaya koymak istemiyordu. Zaten bölgedeki bazı aşiretlerin asayişsizliği, ayaklanmalar ve Ermeni komitecilerin eylemleri vb. Türk mahalli yöneticilerinin beceriksizliği yüzünden önlenemiyordu. Rusya’nın bu yüzden güneyindeki gürültülere ilgi duyması en doğal hakkı idi. Rusya Sivas’a kadar kendi ekonomik nüfuz alanındaki Türk toprakları üzerinde yaşayan ve haklarını korumaklı göründüğü Ermenilere yapılacak Türk saldırılarına müdahele ederek onların kendilerine daha çok yaklaşmalarını ve sıkı sıkıya sarılmalarını sağlayarak hem Ermenileri kendi emellerine alet edecek hem de kendi nüfuzundaki bölgeden istediği zaman güneye inebilecek ve Türklere karşı Hıristiyan Ermeni haklarını korumakla Batılıların da sempatisini kazanmış olacaktı.

Küçük Asya’daki Ermeni komitecilerinin eylemlerini önlemeye çalışan II. Abdülhamit yönetimine karşı Batılılaşma hareketlerini “Gavurların kanunlarını kabul eden Osmanlıların yönetiminde yaşamanın artık küfür olacağı” bahanesiyle başkaldırılarının tehlikeli olacağını sezen padişah, bölgedeki aşiret reisi, mir, prens, bey, şeyh, halife, seyyid, vb. sıfatları kendilerinde görenleri “İslam Birliği” politikası ve Hamidiye Hafif Süvari Alayları teşkilatlandırmasıyla saraya bağlamayı başardı. II. Abdülhamit’in bu politikasına Şii İran ve İngiltere karşı çıkmasına rağmen Rusya ve Almanya ses çıkarmadılar. Hamidiye Hafif Süvari Alayları sayesinde bölgedeki Ermeni eylemlerinin önüne geçilmeye çalışılırken aşiret ayaklanmaları da durdurulmuş oldu.

II. Meşrutiyet’in ilanı, II. Abdülhamit’in tahtan indirilişi, İttihat ve Terakkicilerin iç kavgaları, İtalyanların Trablugarb’ı işgalleri ve peşinden Balkan devletlerinin Osmanlı topraklarını paylaşmaları devletin yıkılma ivmesini hızlandırırken Küçük Asya’nın doğusunda askıya alınan Ermenistan projesi devreye sokuldu. Rusya, bütün dengeleri hesaplayarak takip ettiği ekonomik nüfuzu alanındaki Küçük Asya politikasında diğer devletleri ikna etmeyi başardı. Rus Dışişleri Bakanı Sazanov Avusturya- Macaristan Büyükelçilik Müsteşarı Kont Çernin’e: “Ermenistan’da kargaşalıklar çıkmasını önlemek için mutlaka ıslahat yapılmasını buradaki Türkiye Büyük Elçisine ısrarla tavsiye ettim.” derken diğer yandan Kasım 1913’te İngiliz Dışişleri memurlarından A. Parker’ın: “Doğu’da ıslahat programına alınacak vilayetlerin vaziyeti hakkında Hakkı Paşa’nın uyumlu tavrını hayretle karşıladım.” şeklindeki davranışlarıyla da Osmanlı merkezi yönetimindekileri iknada zorlanmadıklarını ifade ettikleri anlaşılmaktadır.

1913 yılında son şekli verilmeye çalışılan Rus-Ermeni ıslahat tasarısı İstanbul Rus Büyükelçiliği Baş Tercümanı Andre Mandels tarafından eskiden beri iddia edilegelen Ermeni istekleri doğrultusunda Batılı büyük devletlerin de onayları alınarak hazırlandı.[4]

Projenin uygulanması hakkında 1913 tarihli Vilayet İdaresi Kanunu esas alındı. Söz konusu projeyle II. Abdülhamit döneminde Rumeli’de uygulanan “Vilayet-i Selase Rumeli Üçüncü Umumi Müfettişliği” örnek alınacak ve teşkilatın sorumluluk alanı içindeki vilayetlerin yönetimi 1913’te hazırlanan Umumi Müfettişlik Geçici Kanunu ve yine 1913’te hazırlanan Umumi Müfettişlikler talimatnamesi esaslarına göre hareket edilecekti.[5]

Nitekim yeni seçimler neticesi 14 Mayıs 1914’te meclis açılış konuşmasında Umumi Müfettişlik hakkında bilgi veren padişah: “Umur-ı Vilayatın (Vilayet işlerinin) sıkı bir teftiş ve murakabeye tâbi tutulması, emn-ü asayişin takriri (güvenlik işlerinin sağlamlaştırılması) ve inkişaf-ı iktisadinin (ekonominin gelişmesi) temini için elzem (gerekli) göründüğünden taksimat-ı coğrafiye (coğrafi bölünme) itibarıyla altı müfettişlik idaresi teşekkül ve her bölgeye bir Umumi Müfettiş atanması uygun görülmüştür. Bu teşkilatın memleket için müsmir (faydalı-verimli) ve gür olacağını ümit ederim[6] temennisiyle meclisi aydınlattı.

Padişahın övünçle tanıttığı bu yeni idare, aslında Küçük Asya’nın doğusunda Ermeni özerkliğine ve bağımsızlığına giden yolu açmış oluyordu.

Yeni yönetimle Ermenistan adı altında iki vilayetin birleştirilip tek vali emrine verilmesine karşılık Osmanlı yönetimi ise yedi vilayet ve bir müstakil sancaktan oluşan daha geniş bir bölgede iki Umumi Müfettişliğin kurulmasını istiyordu. Bu arada Rusya’ya göre tek Umumi Müfettişin, Bab-ı Aliye göre ise iki Umumi Müfettişin kimler tarafından, kimleri nasıl, ne şekilde atayacakları ve yetkilerinin neler olacağı tartışılırken Almanya Rusya’ya bir ültimatom verdi. Buna göre, altı Ermeni (Türk) vilayeti padişahça atanacak olan bir Umumi Müfettişlik idaresinde birleştirilecek, Umumi Müfettiş Hıristiyan, Türk veya Avrupalı olacaktı. Umumi Müfettişlik emrine verilecek olan altı vilayet Osmanlı’dan ayrılacak vali ve yargıçları Umumi Müfettiş atayacak, idari ve askerlik işleri Osmanlı’dan ayrı olarak yürütülecek, askerler sadece Ermenistan’dan alınacaktı.

Osmanlı Devleti açısından Makedonya örneğindeki kötü gidişatın başlangıcı anlamına gelen bu kötü yönetim hakkında birtakım tartışmalarda ortadan kalkınca 8 Şubat 1914’te Hariciye Vekili Sait Halim Paşa ile Rusya temsilcisi Konstantin Gulkeviç arasında İstanbul’da yapılan bir protokolle son şeklini aldı. Doğu Anadolu iki bölge vilayetinin başlarına geçirilecek olan iki Umumi Müfettişin gösterilmesinden sonra Bab-ı Ali büyük devletlere nota yollayacak ve iki Avrupalı yabancı müfettiş Doğu Anadolu’nun iki ayrı vilayetinde göreve başlayacaktı. Buna göre:

  • Bay A: Erzurum, Trabzon ve Sivas,
  • Bay B: Van, Bitlis, Harput ve Diyarbakır Umumi Müfettişi olacaktır.

Umumi Müfettişler kendi bölgelerinin idari, adli, polis ve jandarma kurumlarını denetleyecekler, bölgedeki güvenlik güçlerinin yeterli gelmemesi durumunda Umumi Müfettişin talebi doğrultusunda bölgeye yeterli sayıda askeri güç gönderilerek Umumi Müfettişin emrine girecekti.

Bu projeye öncelikle olumlu bakan devletlerden birisi olan Almanya, padişah ve Bab-ı Ali’ye sabır tavsiye ederken hükümetin Ermenilere verdiği imtiyaza rağmen mağdur edilen Müslümanları ihmalle bölgede yaşamakta olan Kürtleri de ayaklanmaya tahrike çalıştı. Almanya’nın bu tutumuna karşı Osmanlı’ya yönelik politikasında İngiltere ile uzlaşıcı hareket eden Rusya Osmanlı Küçük Asya topraklarını parçalamayı geciktirmeye çalışırken, bölge halklarına uyguladığı ikili politikaları Ermeni, Türk-Kürt jenosidine yönelik “Ermenisiz Ermenistan” sloganını 1915’teki Osmanlı yönetimince Ermeni tehcir hareketi ve sonrasındaki Ermeni saldırılarıyla kendi lehinde kullanmasını bildi.

Umumi Müfettişlikler kanunu Şubat 1914’te Takvim-i Vakayi’de (Resmi Gazete) yayınlanarak yürürlüğe konuldu. Buna göre;

  • Birinci Bölge Umumi Müfettişliğine Hollandalı Wevtennek,
  • İkinci Bölge Umumi Müfettişliğine de Norveçli Hoff getirildi.[7]

Proje her ne kadar Ermeni isteklerini tamamen yansıtmamışsa da her iki Umumi Müfettişliğin hayata geçirilmesi Ermeniler arasında büyük bir coşku ve sevinçle karşılandı. Ermeniler tebrikler, telgraflar ve mesajlarla büyük devletlere minnet ve şükranlarını sundular. Fakat bir ay sonra Almanya, Avusturya, Osmanlı Devleti ve Rusya’nın Birinci Dünya Savaşı’na girmeleri projenin hayata geçirilmesine olanak vermedi.

Osmanlı Küçük Asyası’nda Ermenistan bağımsızlığını amaçlayan ancak Rus ordularının bölgeyi işgale başlamaları nedeniyle akim kalan Umumi Müfettişliklerin Osmanlı merkezi yönetimince bölgede uygulamaya konulmasına daha sonraki yıllarda da çalışıldı. Bölgede Erzurum, Van ve Bitlis vilayetleriyle Erzincan Sancağı’nı kapsayacak şekilde “Vilayet-i Müstahlise Müfettiş-i Umumiliği” kuruldu ve 1918’de teşkilatın başına Cumhuriyet döneminde Erzurum merkez olacak şekilde 1934 yılında kurulan III. Umumi Müfettişlik görevini yürütecek olan Hasan Tahsin Uzer getirildi. Ancak Uzer, göreve başlatılmadan 23 Eylül 1919’da Suriye Valiliği’ne gönderildi,[8] yerine atama yapılmadı. İstanbul hükümeti tekrar 1920’de Anadolu Umumi Müfettişliği Vazife ve Salahiyetlerine Dair bir kararname yayınladı.[9]

I. TBMM’de Erzurum mebusu ve Adalet Bakanlığı görevini yürütmekte olan Celalettin Arif Bey bir gezi bahanesiyle 6 Eylül 1920’de Umumi Müfettiş olmak amacıyla Erzurum’a geldi. Niyetinin samimi olmadığı tespit edilen Celalettin Arif Bey 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa ile Mustafa Kemal Paşa’nın görüşmeleri sonucu Ankara’ya geri gönderildi.[10]

Umumi Müfettişliğin öncelikle Doğu vilayetlerinde faaliyete geçirilmesini isteyen Kazım Karabekir Paşa, Doğu Cephesi’nde Milli Mücadele’yi kazandıktan sonra Milli Savunma Bakanlığı veya TBMM Başkanlığı görevi verilmek üzere Ankara’ya davet edildi. O, bu görevden öncelikle, Doğu’da uygulanabilir bir program ile uzun yıllar çalışması gereken Umumi Müfettişlik Teşkilatı’nın başına atanmak istedi. Ancak kanun taslağı TBMM’ye havale edilmesine rağmen devam etmekte olan Bağımsızlık Savaşı nedeniyle ele alınamadı.[11]

Umumi Müfettişliklerin Kuruluş ve Yapısı

1924 Anayasası’nda yer verilmeyen Umumi Müfettişlik yönetimi Şeyh Sait Ayaklanması’ndan sonra gündeme geldi. Hükümet, Cumhuriyet’in ilk yıllarında gerek Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi gerekse diğer bölgelerde mülki yapıda yeni düzenlemelere başlarken öncelikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da sıkı yönetim yerine etkili ve çalışkan valilere Umumi Müfettiş görevi verilerek iyi sonuçlar alınabileceğini düşündü. Hükümet, Bursa Mebusu Emin Bey’i bölgeye göndererek bir rapor hazırlattı. Emin Bey, hazırladığı raporun 5. maddesinde yukarıda olduğu gibi bölgeyi ikiye ayırıp başına cesaretli iyi eğitimli ve inisiyatif kullanmakta becerikli iki Genel Vali-Umumi Müfettişin görev almasını, iki bölgenin ise; 1) Van, Bitlis, Erzurum, 2) Elazığ, Mardin ve Diyarbakır vilayetlerinden oluşmasını istedi.[12] Emin Bey raporunu Eylül-Ekim 1926’da İçişleri Bakanlığı’na sundu. Dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya “…Umumi Müfettişlik 1926’da bir kanun ile yapılmıştır. Tatbikat ise 1927 sonlarına doğru olmuştur. Bütçede karşılığı olmadığı için yalnız Şark havalisinde tatbik edilmiştir.”[13] demektedir. Cumhuriyet Hükümeti; Şeyh Sait Ayaklanması üzerine Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde uygulamaya koyduğu sıkıyönetime Ekim 1927’de son vermeyi düşündü. Bölge vilayetlerinin merkeze uzaklıkları, ulaşım imkansızlıkları ve ülkenin diğer bölgeleriyle henüz bir birlik sağlayamamaları gibi nedenlerle idari ve sosyal konular başta olmak üzere iktisaden de çok geri kalmış olan bölge vilayetlerinde hükümet işlerinin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi amacıyla kapsamına aldığı vilayetlerin öncelikle emniyet ve asayişini bir bütün halinde değerlendirip güvenliğini sağlayacak ve bölgenin iktisaden kalkınmasında etkili olacak Umumi Müfettişlik kurulmasına karar verdi. 1926 yılında Gerekçeli Kanun metni TBMM’de görüşüldükten ve üzerinde gerekli görülen bazı değişiklikler yapıldıktan sonra 25 Haziran 1927 tarih ve 1164 sayılı Umumi Müfettişlik Teşkiline Dair Kanun 16 Haziran 1927’de Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe konuldu. Bu kanuna dayanılarak pratikte uygulamaya geçmek için Bakanlar Kurulu’nca kabul edilen 753 sayı ve 5858 numaralı kararname onaylandı ve “Umumi Müfettişlik Vazife ve Salahiyetlerine Dair Talimatname”nin yürürlüğe girmesine yetki verildi. Adı geçen talimatnamenin bazı maddeleri görülen lüzum üzerine 28 Şubat 1945 tarih ve 3\2222 sayılı “Genel Müfettişlikler Görev ve Yetkilerine Dair Talimatname” ile değiştirilerek Umumi Müfettişlerin bazı yetkileri artırıldı.[14] İçişleri Bakanlığı’nca 27 Kasım 1927 tarihli Umumi Müfettişlik Kanunu’nun uygulanmasına dair hazırlanan 17 maddelik tüzük (talimatname) Bakanlar Kurulu’nun aynı günkü toplantısında onaylanıp yürürlüğe konuldu. 25 Aralık 1927 tarih ve 5977 sayılı kararname ile Bakanlar Kurulu tarafından onaylanarak; Elazığ, Urfa, Hakkari, Bitlis, Diyarbakır, Siirt, Mardin ve Van vilayetlerini kapsamına alacak şekilde (Birinci Umumi Müfettişlik) adı altında hukuki statü kazandı. Bakanlar Kurulu 31 Aralık 1927 tarihli kararnameyle Doğu ve Güneydoğu Anadolu vilayetlerinde faaliyete geçirilen bu Umumi Müfettişliğe “I.Umumi Müfettişlik” adını verdi. Çalışma merkezi Diyarbakır vilayeti olan I. Umumi Müfettişliğe Diyarbakır Mebusluğundan 26.12.1927 tarihinde istifa eden Dr. İbrahim Tali Bey (Öngören) atandı.[15]

Umumi Müfettişlik uygulaması ile III. Ordu Müfettişliğinin mülki işlerine son verildi. 1930 yılına gelindiğinde Ağrı Dağı civarında asayişsizliklerin artması üzerine Karaköse (Ağrı) vilayeti de I. Umumi Müfettişlik kapsamına alındı.

I. Umumi Müfettişliğin çalışmalarını olumlu gören Cumhuriyet Hükümeti Trakya bölgesinde de bir Umumi Müfettişlik kurulmasını kararlaştırdı. Edirne, Kırklareli, Çanakkale ve Tekirdağ vilayetlerinde öncelikle göçmenlerin bölgeye yerleştirilmesi ve diğer işlerin ahenkli ve toplu bir şekilde yürütülmesi amacıyla 19 Şubat 1934 tarih ve 2/150 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla Trakya Umumi Müfettişliği kuruldu. II. Umumi Müfettişlik görevine, I. Umumi Müfettişlikteki başarılı çalışmalarından dolayı Dr. İbrahim Tali Bey 18.3.1934 tarih ve 2/303 sayılı kararnameyle atandı. Dr. İbrahim Tali Bey 22.4.1934 tarihinde Umumi Müfettişlik merkezi yapılan Edirne’de fiili olarak göreve başladı.[16]

Dönemin Başbakanı İsmet İnönü 1935 yılında Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleriyle Karadeniz Bölgesini kapsayan yurt gezisinde Umumi Müfettişliklerin hizmetlerini olumlu gördü ve gezi sonunda hazırladığı “Kürt Raporu”nu Atatürk’e ve Bakanlar Kurulu’na sundu. Başbakan hazırladığı raporunda Doğu ve Kuzeydoğu Anadolu vilayetlerinde de bir Umumi Müfettişlik kurulmasını istedi. Bakanlar Kurulu’nun 6 Eylül 1935 tarih ve 2/3199 sayılı kararıyla Erzurum, Trabzon ve I. Umumi Müfettişlik bölgesinden alınan Karaköse’yi (Ağrı) içine alan bölgede III. Umumi Müfettişlik kuruldu. Müfettişlik merkezi Erzurum vilayeti olarak belirlenmesine rağmen yeterli bina bulunamadığı gerekçesiyle III. Umumi Müfettişlik merkezi geçici olarak Trabzon vilayeti yapıldı. Bu göreve 6.9.1935 tarihinde Erzurum mebusu H. Tahsin Uzer atandı. Uzer, 8.11.1935 tarihinde Trabzon’a gelerek göreve başladı.[17]

1930 Ağrı Dağı civarı ayaklanmasında etkili oldukları tespit edilen bazı Dersim aşiretlerini tedip ederek bölgeyi sosyal ve ekonomik açıdan da kalkındırmayı amaçlayan Hükümet, bir diğer Umumi Müfettişliğin de bu bölgede kurulmasını istedi. Hükümet önce Munzur Vilayeti Teşkilat ve İdaresi Hakkında Kanun’u çıkardı ve Tunceli adını verdi. 6.1.1936 tarih ve 2/3823 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla yeni kurulan Tunceli vilayeti de dahil olmak üzere Bingöl, Elazığ ve Erzincan vilayetlerini kapsamına alacak şekilde IV. Umumi Müfettişlik kuruldu. Umumi Müfettişlik Merkezi Elazığ vilayeti yapılırken bu göreve askeri yetkileri uhdesinde kalmak üzere Vali ve Umumi Müfettiş sıfatıyla Korgeneral Abdullah Alpdoğan Paşa atandı. Tunceli Vali ve Komutanı Abdullah Paşa 1.2.1943 tarihine kadar bu görevde kaldı.[18]

Bu defa 25 Haziran 1927 tarih ve 1164 sayılı Umumi Müfettişlik Kanunu’nun 1. ve 2. maddelerine dayanılarak 3/5899 no ve 27.6.1947 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla Adana ve Mersin civarlarında asayişsizliğin görülmesi üzerine V. Umumi Müfettişlik kuruldu. Merkezi Adana olan V. Umumi Müfettişlik İçel, Seyhan, Hatay, G. Antep ve K. Maraş vilayetlerinde güvenlik, idari, sosyal, ekonomik vb. işlerin daha verimli ve sağlıklı hale getirilmesi amacıyla kuruldu. V. Umumi Müfettişlik görevine ise Hatay Valisi Nizamettin Ataker atandı.

Aynı yıl sonunda (1947) Umumi Müfettişliklerin teşkilat, kadro ve kuruluşları iptal edilmesine rağmen I. Umumi Müfettiş Avni Doğan, II. Umumi Müfettiş Abidin Özmen ve V. Umumi Müfettiş Nizamettin Ataker’in 31.12.1947 tarihinde istifaları İçişleri Bakanlığı’nca kabul edilerek Müfettişliklerin fiilen görevlerine son verildi. 24.01.1952 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Mustafa Remzi Bucak’ın iptal gerekçesiyle TBMM’ye sunduğu Umumi Müfettişlik Kanunu ile Ek ve Tadillerinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkındaki Kanun TBMM’ce kabul edildi ve Umumi Müfettişlikler Teşkilatı’na hukuken son verildi.[19]

Umumi Müfettişlikler Kadro ve Teşkilat Yapısı

Bulundukları bölgelerin özelliklerine göre teşkilat ve kadrolarında az da olsa değişiklik arz eden Umumi Müfettişlik Teşkilat Kadroları, Umumi Müfettişlik Teşkiline Dair Kanun ve Umumi Müfettişlik Vazife ve Salahiyetlerine Dair Talimatnamede belirtilmesine rağmen konu hakkındaki asıl düzenlemeler II. III. ve IV. Umumi Müfettişliklerin Teşkiline Dair Kanunun 2. maddesi ile 753 sayı ve 5858 numaralı Umumi Müfettişlik Vazife ve Salahiyetlerine Dair Talimatname’de Umumi Müfettişlik kadrosunda görev alacak memurlar ve atama şekilleri belirtildi.

Bunlara göre:

  1. Başmüşavir: Umumi Müfettişin muvaffakatı olmak suretiyle İçişleri Bakanlığı’nın ve Bakanlar Kurulunun kararı ile,
  2. Müşavirler: Umumi Müfettişin muvaffakatı alınmak şartıyle Başbakan ve vazifesinin mahiyetine göre ait olduğu bakanın müşterek kararnamesiyle,
  3. Şube Müdürleri: Umumi Müfettişin teklifi ve İçişleri bakanının onayı ile,
  4. Umumi Müfettişlik kadrosuna dahil olan Ordu Zabitanı: Umumi Müfettişin teklifi üzerine Milli Savunma bakanınca, Jandarma zabıtası ile İnzibat Memurları, Umumi Müfettişlik teklifi üzerine İçişleri bakanının onayı ile,
  5. Diğer memurlar ve sair müstahdemler: Doğrudan doğruya Umumi Müfettişler tarafından tayin olunurlar.[20] 28 Şubat 1945 tarih ve 3/2222 sayılı “Genel Müfettişlikler Görev ve Yetkilerine Dair Talimatname ile yetkiler biraz daha genişletilerek kuruluşa ait ikinci maddeye de açıklık getirildi. Buna göre;
  • Madde 2/B- Adliye, Maliye, Bayındırlık, Sağlık, Ziraat ve Gümrük inhisarlar müşavirleri ile diğer bakanlıklarca atanması gerekli görülen müşavirler Umumi Müfettişin oluru alınarak bakanlıklarının atama usüllerine göre,
  • Madde 2/C- Umumi Müfettişlikler emrine verilecek müfettişler mensup oldukları bakanlık veya genel müdürlüklerce,
  • Madde 2/D- İdare şube müdürleri Umumi Müfettişin teklifi üzerine İçişleri Bakanlığı’nca,
  • Madde 2/E- Memurlar ve sair müstahdemler doğrudan doğruya Umumi Müfettiş tarafından atanırlar.[21]

“Umumi Müfettiş, bölgesi dahilinde hükümetin vekili ve bütün bakanlıkların temsilcisidir. Bu sıfatla başta valiler olmak üzere bütün memurlar kendisine karşı sorumlu ve yaptıkları işlerden kendisine izahat ve hesap vermeye mecburdurlar” şeklindeki düzenlemelerle Umumi Müfettişlerin mülki yönetimdeki konumları belirtilirken yine 19.06.1930 tarih ve 1700 sayılı Dahiliye Memurları Kanunu’nun vilayetler bölümünde Umumi Müfettişler birinci sıraya alınmasına karşın müfettişlikler kadrosunda görev alan diğer memurlara yer verilmemiştir. Umumi Müfettişlikler Teşkilat ve Kadroları hakkında asıl düzenlemeler 16 Kasım 1935 tarih ve 2865 sayılı I. III. ve IV. Umumi Müfettişliklerle Müşavirliklerin Teşkilat Kadroları Hakkında Kanun ve 25 Aralık 1935 tarih ve 2883 sayılı II. Umumi Müfettişliklerle Müşavirliklerinin Teşkilat Kadroları Hakkındaki Kanun ile Umumi Müfettişlikler personel kadroları tekrar düzenlendi.[22] Adı geçen kadrolar görülen lüzum üzerine Umumi Müfettişlik kapsamındaki vilayetlerin ihtiyaçlarına göre;

5 Haziran 1936 tarih ve 2996 sayılı Maliye Vekaleti Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanun ile Umumi Müfettişlikler Müşavirleri, 23.6.1936 tarih ve 3017 sayılı (Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti Teşkilat ve Memurin Kanunu) Umumi Müfettişlikler Sıhhi Müşavirlikleri, 22.06.1938 tarih ve 3476 sayılı Nafia Vekaleti Teşkilat Kadrosunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve 24.6.1938 tarih 3484 sayılı I. Umumi Müfettişlik Kadrosunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile de Umumi Müfettişlik emrinde görev yapanların kadroları yeniden düzenlendi.[23] Yine İçişleri Bakanlığı’nın 23.05.1947 tarih ve 22101/6/6171 sayılı yazısı üzerine 1164 sayılı kanunun I ve II. maddelerine dayanılarak Bakanlar Kurulu’nun 24 Haziran 1947 tarihli toplantısında alınan kararla kurulan V. Umumi Müfettişlik kadro ve teşkilat yapısı oluşturularak faaliyete geçirildi.[24]

Hukuki ve İdari Açıdan Umumi Müfettişlikler

1921 Anayasası’nın idari taksimat bölümünde: “Türkiye coğrafi vaziyeti ve iktisadi münasebet nokta-i nazarında vilayetlere, vilayetler kazalara münkasem olup kazalar da nahiyelerden terekküp eder. Madde 10” ifadesi ile açıklık getirilmiş bunun yanında Umumi Müfettişlik Teşkilatı’na da yer verilmişti. 1924 Anayasası’nda ise Umumi Müfettişlik Teşkilatı’na yer verilmedi. Türkiye’nin özellikle bazı bölgelerinin içinde bulunduğu şartlar, söz konusu teşkilatı mülki amirliği içinde zaruri görmekteydi. Mevzuatımız Umumi Müfettişlikleri idari teşkilatımızda kademe saymaz. Bunları birer murakabe heyeti ve ara, geçici kademe olarak kabul eder. Bunlar idari teşkilatın nizam ve intizamını sağlayan kademelerdir. Kısaca Umumi Müfettişlikler fevkalade ve muvakkat ihtiyaçları karşılamak maksadıyla ihdas edilen bir teşkilattır. Umumi Müfettişlik birkaç vilayeti ilgilendiren ve müşterek faaliyetle giderilmesi mümkün görülen ihtiyaçlar baş gösterirse bu gibi müfettişlik kurulmasına ve ihtiyaç kalmayınca teşkilatı ilga etmeye hükümet yetkili kılınmıştır. Umumi Müfettişlik İçişleri Bakanlığı’na bağlıdır. Bölgeleri içinde dirlik ve güvenliğin teminine nezaret, kanunların ve nizamların tamamen tatbik ve icrasını takip ve murakabe ile bakanlıkların kanunen yetkili oldukları salahiyetlerden Bakanlar Kurulu kararı ile kendilerine verilen yetki ve görevleri onlar adına kullanırlar. Nitekim hükümet, 1164 sayılı kanuna dayanarak İçişleri Bakanlığı’nca 27 Kasım 1927 tarihinde Umumi Müfettişlik Kanunu’nun tatbikine dair hazırlanan 17 maddelik tüzüğü ve daha sonra TBMM’ce çıkarılan ilgili yasaları onaylayıp yürürlüğe koyduğu yukarıda belirtildi.

Umumi Müfettişliklerin Yetki ve Görevleri

  1. Umumi Müfettişler, bölgesinde hükümetin vekili ve bütün bakanların temsilcisidirler. Bu sıfatla başta valiler olmak üzere bölgelerindeki bütün memurların çalışmalarını gözetmek ve hizmetlerin yapılışını denetlemekle görevlidirler. Bölgelerindeki valiler, yargıçlar ve bakanlık müfettişlerinin haricindeki memurlara lüzumuna göre takdirname, ihtar ve tenbih cezaları vermeye yetkilidirler. İcabında tayinlerindeki usüle göre herhangi bir memurun mensup olduğu bakanlık veya genel müdürlük emrine alınmasını ilgili makamlara teklif ederler.
  2. Umumi Müfettişler, mahiyetlerinde görevli personelin gizli sicil raporlarını tanzim etmeye yetkilidirler. Emrindeki valiler ile bölgelerindeki iller idare şube başkanları hakkında her yıl gizli sicil raporlarını tanzim ederek ilgili bakanlıklara gönderirler.
  3. Umumi Müfettişler, bölgelerindeki valilerle bütün memurların üstü, umumi ve mahalli hükümet işlerinin düzenleyici ve denetleyicisi sıfatı ile Memurin Kanunu çerçevesinde işbaşında kalmalarını veya görevlerinde sakınca göreceği valilerle memurların lüzumu halinde haklarında Muhakemat Kanunu’na göre soruşturma yapılan bütün memurları görevden uzaklaştırabilirler.
  4. Valiler de dahil olmak üzere idare şube başkanları ve kaymakamlar Umumi Müfettiş emirlerinin kanun ve tüzüklere uygun olmadığı kanaatinde bulunduklarında durumu Umumi Müfettişlere bildirebilirler.
  5. Umumi Müfettişler, emirlerinin kanun ve tüzüklere uygun olduğunu yazı ile bildirirlerse bu makamlar verilen emri, sorumluluğu Umumi Müfettişe ait olacak şekilde uygularlar. Umumi Müfettişler konuyu ilgili bakanlığa yazılı olarak bildirirler.
  6. Umumi Müfettişler, bölgelerindeki devlet dairelerinin genel hizmetlerinden dolayı yapılacak şikayetleri incelerler ve gereğini ilgili valiye bildirirler.
  7. Umumi Müfettişler, memurların kanun, tüzük, talimat ve emirlere aykırı işlerine veya kendilerine kanunla verilen yetkiler o mahiyetteki fiillerine doğrudan doğruya veya şikayet yoluyla vakıf olduklarında bunların düzeltilmesini ilgili valilere bildirirler. Bu hareketlerin bir kasıt ile yapıldığı ve cezayı gerektirdiği tespit edilirse yapanlar hakkında ayrıca kanun takibatına girişilir.
  8. Umumi Müfettişler, bölgelerindeki mahkemelerden birinde bakılmasını emniyet ve güvenlik yönünden sakıncalı gördüğü bir davanın konu gereğince başka bir yere naklini sağlamak için Adalet Bakanlığı’ndan yazılı talepte bulunurlar.
  9. Umumi Müfettişler, bölgelerinin güvenlik, yönetim, ekonomi, sağlık, sosyal, kültürel, bayındırlık vb. çalışmalarını takip ederler. Bu işlerle ilgili hizmetlerin uyumlu olarak yürütülmesi için alınması gereken en uygun tedbirlerin görüşülmesi ve bir çalışma birliği planı yapılması için bölgelerindeki valileri yılda bir defa uygun gördükleri yerde toplantıya çağırırlar. Bu planın yapılmasında iller arasında el birliği ile kurulmasına ve yönetilmesine lüzum görülecek kurum ve tesisler için gerekli giderler üzerine gelirleri nispetinde ayrılması ve dağıtılması göz önünde tutulur. Umumi Müfettişler bu toplantıda alınan kararlardan yetkileri içinde bulunanları valiler, bakanlıklarda yapılması gerekenleri bakanlıklar nezdinde takip ederler.
  10. Umumi Müfettişler, bölgelerine ayrılacak ve gönderilecek göçmenlerin ve halkın iskanları, köylülerin, çiftçilerin topraklandırılmaları hususlarını ilgili bakanlıklarla valiler nezdinde takip ve bunların yerli yerinde uygulanışını düzenlerler ve valilere gerekli talimat ve emirleri verirler.
  11. Umumi Müfettişler, bölgelerindeki olağanüstü hallerle seferberlikte memleketin ve halkın teşkilatlanmasına ait kanun ve tüzüklerin uygulanışını takip eder ve onları ilgili bakanlıkların emir ve talimatlarına göre düzenler ve yaparlar.
  12. Umumi Müfettişler, herhangi bir iş için gerekli gördükleri zamanlarda gönderebilecekleri raporlar dışında Temmuz veya Ağustos aylarında bölgenin yönetim, eğitim-öğretim, ekonomi, sosyal ve genel durumu hakkında İçişleri Bakanlığı’na ve ilgili bakanlıklara da ayrı ayrı faaliyet raporu gönderirler.
  13. Umumi Müfettişler, polis ve jandarma kıtaları gibi silahlı kuvvetleri de yürütme aracı olarak kullanabilirler.
  14. Umumi Müfettişler, silahlı silahsız ayaklanma veya yürürlükte bulunan kanun ve tüzüklerin uygulanmasına toplu bir halde karşı koyma veya kamu düzenini tehdit eden hadiseler gibi haller karşısında kolluk kuvvetleri kafi gelmezse en yakın ordu veya kolordu komutanlıklarından yardım isteyebilirler. Böyle hallerde hemen İçişleri, Milli Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı’na bilgi verirler. Komutanlar başkaca bir emir beklemeksizin Umumi Müfettişlerin yardım isteklerini derhal yerine getirmekle görevlidirler.
  15. Umumi Müfettişler, acele hallerde bölgesindeki ilgili valilerin de görüşlerini almak suretiyle Jandarma ve Polis Kuvvetlerinin yerlerini geçici olarak değiştirmeye ve bu kuvvetleri başka bir yere nakle yetkilidirler. Bu yetkilerini valilerin teklifi üzerine de kullanabilirler ve icraat akabinde İçişleri Bakanlığı’na derhal bilgi verirler.
  16. Umumi Müfettişlik bölgelerindeki gümrük muhafaza konuşları Umumi Müfettişlerin görüşleri alındıktan sonra İçişleri Bakanlığı’nca yapılır.
  17. Umumi Müfettişler bölgelerinde kaçakçılığın önlenmesine, kıyı ve sınır üzerindeki iç emniyet işlerine ilişkin hususlarda alınmasını gerekli gördükleri tedbirleri bölgelerindeki asker ve sivil gümrük teşkilatlarına bildirirler. Bu teşkilatlar aldıkları emirleri yapmak zorundadırlar.
  18. Umumi Müfettişler kanun, tüzük ve ilgili mevzuatlar ile kendilerince yapılması uygun görülen diğer görevleri yerine getirmekle ödevlidirler.[25]

Umumi Müfettişlik Faaliyetleri

Türkiye Cumhuriyeti’nin yedi coğrafi bölgesinden beş coğrafi bölgesini kapsayan vilayetlerin çoğunluğuna yakın bir bölümünde 1927-1947 yılları arasında faaliyette bulunan Umumi Müfettişliklerin çalışmaları raporlar halinde tespit edilerek yapılan işlerin sekreteryalığının yürütülmesine İçişleri Bakanlığı yetkili kılınmışsa da diğer Bakanlıkları ilgilendiren Adliye, Maliye, Maarif, Bayındırlık, İktisat, Sağlık ve İskan, Ziraat, Veterinerlik, Halkevleri, Spor ve İstatistik hizmetleri ilgili Bakanlıklar ve Umumi Müfettişlikler koordinesinde yürütüldü. I. Umumi Müfettişlik bölgesindeki faaliyetler, özellikle bölgenin emniyet ve asayişinin sağlanması açısından daha yoğundur. 1928 yılı başında çalışmalarına başlayan I. Umumi Müfettişlik bölgesinde, silahlı ve kontrolden uzak irili ufaklı seksen civarında çete bölgelerindeki emniyet ve asayişi bozmaktadırlar. I. Umumi Müfettiş İbrahim Tali Bey’in tespitlerine göre bu çetelerin silah mevcudu 2500 civarında olup özellikle Lice, Genç, Palu, Çapakçur, Urfa, Sason, Mutki, Beşiri, Garzan, Mazıdağı, Midyat, Şırnak, Pervari, Eruh, Hakkari, Zilan, Gevaş ve Bitlis civarında yaşayan halkın silahlanma yarışına girdiği ve ellerinde bol miktarda silah bulunduğu sanılmaktadır. Bu mıntıkalar genellikle dağlık olup çeteler açısından herhangi bir tehlike anında kaçmaya ve barınmaya müsaittir.[26]

Asi Resul Ayaklanması ve Bastırılması (22 Mayıs-3 Ağustos 1929), Şeyh Abdülkadir (Tendürük) Ayaklanması ve Alınan Tedbirler (14-27 Eylül 1929), Savur Tenkil Harekatı (20 Mayıs-9 Haziran 1930), Zeylan (Kör Hüseyin, Seyit Resul ve Emin Paşa Oğulları) Ayaklanması ve Alınan Tedbirler (20 Haziran-Eylül 1930), Oramar (Şeyh Barzani) Ayaklanması ve Bastırılması (16 Temmuz-10 Ekim 1930), Üçüncü Ağrı Dağı Civarı (İhsan Nuri, Ermeni Zilan, Hoybun Cemiyeti) Ayaklanması ve

Bastırılması[27] I. Umumi Müfettişlik bölgesinde yapılmak istenen diğer faaliyetleri önemli ölçüde etkiledi. Bölgenin sosyo-kültürel ve ekonomik açıdan kalkınmasına engel oldu. Yukarıda işaret edildiği üzere I. Umumi Müfettişlik bölgesindeki bütün olumsuz faaliyetleri genellikle Hoybun Cemiyeti unsurları organize etti. Hoybun Cemiyeti bölgedeki faaliyetlerini sistemleştirerek başarı elde edebilmek amacıyla bölgeyi birtakım mıntıkalara ayırdı. Buna göre;

  1. Mıntıka: Ağrı Dağı civarı,
  2. Mıntıka: Barzan Aşireti’nin meskun olduğu bölge,
  3. Mıntıka: Haço nüfuz bölgesi (Mardin civarı),
  4. Mıntıka: Brazi aşireti bölgesi,
  5. Mıntıka: Sason dağlık bölgesi,
  6. Mıntıka: Dersim dağlık bölgesi.[28]

Bölgede Fransız ve İngiliz emellerine hizmet eden Hoybun; Suriye, Rusya (Ermenistan), Irak ve İran üzerinden Türkiye’ye yönelik yıkıcı ve bölücü faaliyetlerine II. Dünya Savaşı’na kadar devam etti. Bazı Batı’lı devletlerin Şark Meselesi içerisinde ele aldıkları Türkiye’ye yönelik Orta Doğu Sorunu’nu bırakarak savaşa girişmeleri üzerine kaynak ve destek bulamayan Hoybun Cemiyeti’nin adı bir daha duyulmadı. Atatürk İnkılabı ve İlkelerinin ülke sathında tamamen benimsenerek çok partili, demokratik, parlementer hayata geçiş hazırlıklarının yapıldığı dönemde yukarıda Umumi Müfettişliklerin Kuruluş ve Yapısı alt başlığında kısaca belirtildiği gibi Umumi Müfettişlik teşkilatı faaliiyetlerine 1947 yılında fiili olarak son verildi.

Sonuç

Umumi Müfettişliklerin kurulması ile ilgili yasal düzenlemelerin yapılarak diğer bölgelere nazaran geri kalmış olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesindeki asayişin temini, sosya-ekonomik ve benzeri alanlarda programlı bir şekilde kalkınmasının düşünüldüğü yıllarda I. Umumi Müfettişlik bölgesinde yıkıcı, bölücü unsurların da teşkilatlandığı görülmektedir. Nitekim Şeyh Sait Ayaklanması’nın bastırılmasından sonra aynı bölgede meydana gelen mahalli ayaklanmalardan kaçan aşiret unsurlarının da katılımıyla Taşnak ve Hınçak komitecilerinden oluşan Hoybun Cemiyeti ilk toplantısını Ağustos 1927’de Lübnan’ın Bihamdun kentinde yaparak Türkiye Cumhuriyeti aleyhinde faaliyetlere başladı. 1927’den sonra bölgede meydana gelen büyüklü küçüklü 26 ayaklanma olayında Hoybun Cemiyeti unsurları etkili oldu.

İngiliz ve Fransızlarca finanse edilen bu örgüt Türkiye’ye ilave olarak Suriye, Irak ve İran’da da İngiliz ve Fransız menfaatlerine hizmet etti. İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında 1958 yılına kadar bölgede önemli sayılabilecek yıkıcı, bölücü siyasi olay olmadı. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde 1958’den sonra Marksist-Leninist öğretide Kürtçülük faaliyetleri artmaya başladı. Aynı yıl Rusya’dan 12 yıllık seminerlerini tamamlayarak Kuzey Irak’a dönen Molla Mustafa Barzani Irak’ta Kürdistan Demokrat Partisi’ni kurdu. İran, Irak ve Türkiye’de faaliyetlerini artırdı. 1961 Anayasası’yla sağlanan geniş hak ve hürriyetlerden bölücü ve yıkıcı unsurlar azami ölçüde faydalandılar. Legal ve illegal partiler kurdular.

1969 yılında Devrimci Doğu Kültür Ocakları Diyarbakır’ı merkez yaparak bölgede geniş ve etkin Kürtçülük faaliyetlerine girişti. Bu dönemde K.Irakta bağımsız bir Kürdistan Devleti kurulması tekrar gündeme geldi ve Türkiye’yi tehdit altına aldı. Bunun üzerine olaylarla ilgili görülen parti ve örgütler 12 Mart 1971’de tasfiye edildi. 1974 Hükümet affı ve sonrasında birkaç parti ve derneğin Kürtçülüğe yönelik faaliyetleri hükümet güçlerini önemli ölçüde uğraştırdı. Yaygın sağ ve sol şiddet eylemlerinin ülke sathına yayılarak ülke bütünlüğünün tehlikeye düşmesi, vatandaşın can ve mal güvenliğinin kalmaması üzerine bütün ülkede 12 Eylül 1980’de sıkıyönetim ilan edilerek demokratik kurumlara son verildi. Birçok şiddet yanlısı örgüt mensubu tutuklanırken bazıları yurtdışına kaçabildi.

Sıkıyönetim uygulaması iki yıl sonra kaldırılmasına rağmen Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yeterli can güvenliği sağlanamadığı gerekçesiyle sıkı yönetim uzatıldı. Hükümet, bu defa I. Umumi Müfettişlik bölgesindeki vilayetlerin durumunu göz önünde bulundurmak mecburiyetinde kalırken 1925 Şeyh Sait Ayaklanması’nın bastırılması için uygulamaya konan ve bölgede iki yıl yürürlükte kalan sıkıyönetime son vermek amacıyla yukarıda açıklanan Umumi Müfettişlik Teşkilatı’nı örnek aldı ve 25.10.1983 tarih ve 2935 sayılı (36 maddelik) Olağanüstü Hal Kanunu’nu çıkardı. Peşinden bu kanunu hukuki dayanak yaparak 21.02.1984 tarih ve 84/7778 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla (37 maddelik) Olağanüstü Hal Kurulu ve Bürolarının Kuruluş ve Görevleriyle Yükümlülüklerinin Karşılığının Tespit ve Ödenmesi Hakkında Yönetmeliği yürürlüğe koydu.[29]

Hükümet bölgeden kaldıracağı sıkıyönetimden sonra onun yerine devreye sokmayı amaçladığı yönetim hakkında gerekli olan yasal prosedürleri tamamlamaya çalışırken sıkıyönetim nedeniyle obstrüke edilen terör eylemleri yavaş yavaş belirmeye başladı. PKK unsurları başlarında örgüt lideri Abdullah Öcalan olmak üzere sıkıyönetim ilanı öncesi yurtdışına kaçmışlardı. Bölgede 1927’deki Hoybun Cemiyeti ve I. Umumi Müfettişlik örneğinde olduğu gibi başta PKK örgütüyle mücadele ve diğer konularla etkin bir şekilde ilgilenebilecek Olağanüstü Hal Bölge Valiliği’nin (OHAL Bölge Valiliği) hayata geçirilmesi gerekli görüldü.

I. Umumi Müfettişliklerin çalışmaya başladığı yıllarda bölgeyi mıntıkalara ayırarak asayişini bozan Hoybun’un uyguladığı strateji ve eylem taktiklerininin benzerini uygulayan PKK unsurları 15 Ağustos 1984 gecesi Eruh ve Şemdinli ilçelerine baskın düzenledi.[30] Bu baskınlar PKK lideri Abdullah Öcalan’a özellikle Avrupa kamuoyunda büyük prestij kazandırdı. Apo uzun süre gazete manşetlerinde kaldı. Ankara’daki üst düzey yetkililer olayı müteakip bölgede incelemelerde bulundular. İnceleme sonrası Bakanlar Kurulu’nca tespit edilecek illere göre 3175 sayı ve 26.03.1985 tarihli kanuna istinaden bölgede “İhtiyaç Duyulduğu Sayıda Geçici Köy Korucusu” görevlendirilecekti. Bu arada İçişleri Bakanlığı’nın 24.10.1986 tarih ve 573 (86) 90759 sayılı onayı ile yürürlüğe konulan bir “Geçici Köy Korucuları Yönetmeliği” hazırlandı. Bir önceki 1985 yılı Apo açısından başarısız bir yıl oldu. İddialara göre aynı yılı terör açısından idareciler de hafife aldı. 1986 yılında bölgedeki terör unsurlarına takviye olarak komşu ülkelerde eğitimlerini tamamlayan PKK unsurları büyük gruplar halinde İran, Irak ve Suriye sınırlarından bölgeye giriş yaptılar. Aynı yıl PKK terör eylemleriyle 67 vatandaş katledilirken 48 vatandaş ise yaralandı. Özellikle kırsaldaki eylemler yurtiçinde ve dışında yankılar uyandırmaya ve etkin olmaya başladı. 1986 kışında Apo’nun eyalet sorumluları eyaletlere göre yeni yeni stratejiler belirleyerek “Bir Parça Özgür Vatan” sloganıyla “Kurtarılmış Bölgeler” ilan etmeye başladılar. Bölgede tırmanan terör olayları nedeniyle 1983 yılında çıkarılan OHAL Valiliği uygulamasına artık gerek görülüyordu. Bu nedenle Hükümet, 1927 Umumi Müfettişlik örneğinde olduğu gibi, Anayasa’nın 121. maddesi ve 25.10.1983 tarih ve 2935 sayılı kanunun 4. maddesinin verdiği yetkiye dayanarak 10.07.1987 tarihinde Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanarak 285 sayılı “Olağanüstü Hal Bölge Valiliği İhdası Hakkında Kanun Hükmünde Kararname”yi çıkardı. Buna göre Bingöl, Diyarbakır, Elazığ, Hakkari, Mardin, Siirt, Tunceli ve Van illerini kapsamına alacak şekilde Olağanüstü Hal Bölge Valiliği ihdas edildi (Olağanüstü Hal Bölge Valiliği, Madde 1). Aynı kararnamenin 4. maddesi ise Olağanüstü Hal Bölge Valiliği’nin görev ve yetkilerini belirtmektedir. Bu görev ve yetkiler 27 Kasım 1927 tarih ve 5858 sayılı kararname ile yürürlüğe giren Umumi Müfettişlik Vazife ve Salahiyetlerine Dair Talimatname içeriği ile örtüşmektedir.[31]

Öncelikle terörle mücadele çalışmalarında sorumlu kılınan OHAL Bölge Valiliği’nin; kurulduğu 19 Temmuz 1987 tarihinden 15 Aralık 1998 tarihine kadar 21775 terörist ölü, 2680’i sağ, 2216’sı yaralı, 591’i kendiliğinden teslim olmak üzere toplam 27262’si etkisiz hale getirilirken, 77481 PKK işbirlikçisi yakalanmış, bunlardan 22578’i de tutuklanmıştır. Aynı dönem içerisinde 94 öğretmen, 32 imam, 59 memur-işçi gibi kamu görevlileri yanında 4797 güvenlik görevlisi şehit olurken, 10317 güvenlik görevlisi yaralanmış; örgütün bölge insanına yönelik silahlı saldırı, baskın ve mayınlama gibi eylemlerinde ise 501’i çocuk, 512’si kadın ve 3329’u erkek olmak üzere toplam 4342 vatandaş hayatını kaybetmiş, 5283 vatandaş da yaralanmıştır.[32]

1987 yılında fiili olarak faaliyete geçirilen Olağanüstü Hal Bölge Valiliği, 2001 yılı Aralık ayı itibariyle halen tek parti yönetimi zamanında uygulanan I. Umumi Müfettişlik kapsamındaki illerin bir bölümünde devam etmektedir. Adı geçen yönetimin başka bir isimle yıllar sonra aynı bölgede ve aynı amaçlarla tekrar uygulamaya geçirilmesi Mülki İdare’de ve Türkiye’ye yönelik yıkıcı, bölücü faaliyetlerin önlenmesinde kalıcı ve yeterli çözüm üretilemediği intibaını uyandırmaktadır. Bu çalışma ile Olağanüstü Hal Bölge Valiliği faaliyete geçirilirken özellikle I. Umumi Müfettişlik Teşkilatı’nın yirmi yıllık çalışmalarının akademik ve mülki idarecilerden oluşturulan bir komisyon tarafından incelenmediği ve yönlendirici tespitler yapılmadığı yeterince anlaşıldı. Bu nedenle uygulanagelmekte olan GAP Projesi’ne rağmen terör ve diğer olumsuzluklarla bölgenin sosyal ve ekonomik kalkınması yavaşlatılırken, bölgede görev alan yerel yöneticiler ise mesailerinin önemli bir bölümünü güvenliği sağlamaya ayırmak zorunda kalmışlardır. Bütün bu olumsuzluklara rağmen her iki dönemde de bölgedeki asayişsizlik ve terör faaliyetleri büyük ölçüde kontrol altına alınmıştır. Sağlanan asayiş ve huzur ortamıyla sosyal ve ekonomik alanlar başta olmak üzere ülkemizin birlik ve beraberliğinin sağlanmasında daha olumlu neticeler alınacağı görülmektedir.

Yrd. Doç. Dr. Hüseyin KOCA

Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Ereğli Eğitim Fakültesi / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 17 Sayfa: 357-366


Dipnotlar:
[1] Özbudun Ergün, 1921 Anayasası, Ankara 1992, s. 75, 79-84; Cumhuriyetin Onbeşinci Yıl Kitabı (COYK şeklinde kısaltıldı.), Cumhuriyet Matbaası, İstanbul 1939, s. 65; TBMM ZC, D II, İCT., s. 4, C. I, s. 683-684.
[2] Uras Esat Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987, s. 185 vd.; Ünal Tahsin, Türk Siyasi Tarihi, Ankara 1958, s. 147; Bayur Yusuf Hikmet, Türk İnkılap Tarihi, Ankara 1983, Cilt III Kısım II, s. 434 vd;
[3] Uzer H. Tahsin, Makedonya Eşkiyalık Tarihi ve Son Osmanlı Yönetimi, Ankara 1987, s. 158; Karal Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, Cilt VII., Ankara1983, s. 157, 158; Kocabaş Süleyman, Tarihte Türk-Rus Mücadelesi, İstanbul 1989, s. 360, 361. Halacoğlu Yusuf, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunun İskan Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, TTK, Ankara 1988, s. 8;
[4] Uras Esat, a.g.e., s. 207, 208; Deliorman Altan, Türklere Karşı Ermeni Komitecileri, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1980, s. 92-94; Kodaman Bayram, Şark Meselesi Işığı Altında Sultan Abdülhamid’in Doğu Anadolu Politikası, İstanbul 1983, s. 69.
[5] Tönük Vecihi, Türkiyede İdari Teşkilat, İçişleri Bakanlığı Yayınları, Ankara 1945, s. 40, 41.
[6] Bayur, a.g.e., s. 108-109, 121 vd.
[7] A.g.e., s. 168-169.
[8] Uzer Hasan Tahsin, İçişleri Bakanlığı Arşivi, Sicil Dosya No: 1222, bölüm 3/B, Bulunduğu Memuriyetler.
[9] Karabekir Kazım, İstiklal Harbimiz, İstanbul 1988, s. 709.
[10] A.g.e., s. 710. Atatürk Mustafa Kemal, Nutuk, vesikalar, Cilt II, İstanbul 1934, s. 121, Cilt III, İstanbul 1973, s. 425-427.
[11] Karabekir. a.g.e., s. 1059-1060.
[12] Mesut Ahmet, İngiliz Belgelerinde Kürdistan, 1918-1958, Doz yayınları, İstanbul 1992, s. 22 vd. nu: 3297.
[13] Hakimiyeti Milliye, Dahiliye Vekili Şükrü Kayanın 1932 yılı TBMM Bütçe Konuşması, 24 Haziran 1932, s. 3.
[14] TBMM ZC, D II, İçt S. IV (25, 6, 1927) C. 33, s. 682-684, umumi Müfettişlik Teşkilatı Hakkında (1/1064 numaralı Kanun Layihası Esbab-ı Mucibesi. Düstur Tertip III, C. 26, Genel Müfettişlikler Görev ve Yetkilerine Dair Talimatnamenin Yürürllüğe Konulması Hakkında Bakanlar Kurulu Kararı, Resmi Gazete ile Yayın ve İlanı 8 Mart 1945, sayı 5950.
[15] Özmen Abidin, Genel Müfettişlikler Hakkında Bir Düşünce, İDS 184, Ocak Şubat 1948, s. 247. Düstur, TR III, cilt 10, S. 44. Varınca A. Kemal, İdari Teşkilatımız, İDS. 176, s. 52. COYK, s. 65. Konyar Basri, Diyarbakır Yıllığı, C. III, Ulus B. evi, 1936, s. 236. İçişleri Bakanlığı Arşivi (İBA şeklinde kısaltıldı. ), SDN 2851. Dr. İbrahim Tali Öngören dosyası.
[16] TBMM SK, C. 15, (25 Aralık 1935), s. 728, 734. Öztürk Saygı, Başbakan İsmet İnönü’nün 21 Ağustos 1935 Tarihli Kürt Raporu, Hürriyet Gazetesi, 7-10 Eylül 1992. COYK, s. 657 vd.
[17] Özmen a.g.m., s. 240. TBMM KM, DV. İçt. S. I, C. Xvı, S. 58 vd. İBA, Uzer Dosyası. Varınca A. Kemal, a.g.m., s. 52-53.
[18] 25 Kanunievvel 1935 tarih ve 2884 sayılı “Tuncelinin İdaresi Hakkındaki Kanun”, TBMM KM, C. XVI, s. 112, 115, 739-vd. TBMM ZC, D V, İçt. S. 1, C. VII, s. 172 vd. İBA, S. D. N. 3097 (Abdullah Alpdoğan Paşa’nın sicil dosyası).
[19] TBMM KD, D 9, Topl 3, C. 35, s. 2, 29. 11. 1952 tarih ve 5990 sayılı kanun. TBMM. SK, C. 28, s. 548-vd. İBA, Umumi Müfettişlerin Sicil Dosyaları. Varınca Ali Kemal, a.g.m., s52-vd.
[20] COYK, 17 maddelik Talimatname, s. 69-72.
[21] 27. 11. 1927 tarih ve 5858 sayılı kararla yürürlüğe konulmuş olan 22 nolu dipnottaki Talimatname kaldırılarak bunun yerine 28 Şubat 1945 tarih ve 2222 nolu, 29 maddeyi içeren ve Umumi Müfettişlerin görev ve yetkilerini daha da genişleten Kararnameyle Genel Müfettişlikler Görev ve Yetkilerine Dair Talimatname yürürlüğe konuldu.
[22] TBMM KM, D V, İçt. S. 1, C. 16, s. 58-65, 106-111. Düstur, Tr III, C. IX, s. 90-98, 159-165. COYK, s. 74-77.
[23] COYK, s. 78-80.
[24] TBMM SK., C. 28, s. 548, 549.
[25] Düstur, Ter, III, C. 26, 28 Şubat 1945 tarih ve 2222 sayılı, Genel Müfettişlikler Görev ve Yetkilerine Dair Talimatnamenin yürürlüğe konulması hakkında Bakanlar Kurulu kararı, görev ve yetki bölümü, s. 217-220.
[26] Başbakanlık, Cumhuriyet Arşivi, K 69 D456, Evrak nu: 1, s. 1-14. Bundan sonra bu arşive yapılan atıflarda (BCA) kısaltması yapıldı.
[27] Hallı Reşat, Türkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar (1924-1928), Ankara 1992, s. 249 vd. Şadillili Vedat, Türkiyede Kürtçülük Hareketleri ve İsyanlar, Kon Yayınları, Ankara 1980, s. 37. Kabacalı Alpay, Tarihimizde Kürtler ve Ayaklanmaları, İstanbul 1991, s. 70 vd. BCA, Kl 69 D 456 EN 1, s. 58, 65-66, 95, vd. Düzel Cahit, İngiliz Hükümetine Sunulmuş Gizli raporlardan Doğu Anadolu Olayları, 1924-1938, Politika Gazetesi, Ocak-Şubat 1977. Yalçın Küçük, Türkiye Üzerine Tezler, 1908-1978, İstanbul 1987, Vakit Gazetesi 19 Ağustos 1930, s. 2. İhsan Nuri Paşa, Ağrı Dağı İsyanı, s. 101. Mumcu Uğur, Kürt Dosyası, Tekin Yayınevi, İstanbul 1993, s. 42. Hakimiyet-i Milliye, Ağrı Şakileri Hakkında Karar, 24 Mayıs 1932 Salı, s. 2.
[28] BCA, Aynı yer, s. 97.
[29] Olağanüstü Hal Kanunu ve Yönetimi, Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve yayın Genel Müdürlüğü, Yürürlükteki Kanunlar Külliyatı, Kanunlar, Şubat 1991 (Ek 7), s. 6175-6186, Yönetmelikler, Mayıs 1993 (Ek 15), s. 1915-1992.
[30] Aydın Ahmet, Kürtler, PKK ve Abdullah Öcalan, Ankara 1992, s. 126 vd. Koca Hüseyin, a.g.e., s. 26 vd.
[31] A.g.e., s. 26-27, 189-190.
[32] Doğu Anadolu’da Güvenlik ve Huzur Sempozyumu Bildirileri, Elazığ, 17-18-19 Aralık 1998, s. 337, 344.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.