Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Türk Çok Tanrıcılığı: Tengricilik – 4

0 14.331

Kutlu Altay KOCAOVA

(Türk İnancında Tanrılar ve Tanrısal Varlıklar )

Saha (Yakut) Türkleri’nin inandığı tanrılar;[1]

Ak Tangara, Odun Tangara, Çıngıs Tangara, Cılha, Tanha, Bilge, Sün-Cahın Tangara, Ulu Sorun Tangara, Hotoy Tangara, Kürüö (Kün) Cöxögöy Tangara[2], Ürüng Ayıı Toyon, Kün Kebey Hatun[3], Dıılğa-Haan[4], Iyehsit Tangara, Ayıhsıt (Ayızıt) Tangara, Aan Alahçın Hatun[5], Aal Uot Iççite, Arsan Dolay[6].

Ak Tangara, Saha Türkleri’nin en büyük tanrısıdır ve göğün dokuzuncu katında yaşadığına inanılır. Odun Tangara ve Çıngıs Tangara, Ak Tangara’nın çocuklarıdır. Göğün sekizinci katında yaşayan Ak Tangara’nın bu iki oğlu, dünyânın değişmeyen kânunlarını belirlediğine ve bu kânunlar üzere dünyayı yönettiğine inanılır. Göğün yedinci katında da bütün canlıları yöneten, onların hükümlerini taşıyan Cılha, Tanha, Bilge adlı üç tanrı bulunduğuna inanılır. Göğün altıncı katında da Sün-Cahın Tangara bulunur. Gökgürültüsü tanrısı olarak da bilinen Sün-Cahın Tangara’nın, bütün doğa olaylarından sorumlu olduğuna inanılır. Göğün beşinci katında yaşayan Ulu Sorun Tangara’nın insanlara kut verdiğine ve demirciliği, konuşmayı ve kamlığı yarattığına inanılırdı. Göğün dördüncü katında bulunan Hotoy Tangara’nin iktidâr verdiğine inanılırdı. Göğün üçüncü katında bulunan Kürüö (Kün) Cöxögöy Tangara’nın Saha Türkleri’nin ilerlemesini sağladığına inanılır. Ayrıca insanlara atı hediye edenin bu tanrı olduğuna inanılmaktadır. Göğün ikinci katında bulunan Iyehsit Tangara’nın insanları merhametli ve iyi birisi yaptığına inanılırdı. Ayrıca bu tanrıça, doğan çocukların ve doğum yapan kadınların koruyucu tanrıçasıydı. Doğum tanrıçası olarak da bilinen Iyehsit Tangara’nın Tanrıça Umay’ın benzeri olduğunu söyleyebiliriz. Göğün birinci katında bulunan Ayıhsıt Tangara’nın sevgi ve san’at tanrıçası olduğuna inanılırdı. Ayrıca Iyehsit Tangara gibi doğum yapan kadınlar ile yeni doğan çocukların koruyucu olduğuna inanılan bir tanrıçadır. Çığırgan kuşu ile beyaz turnanın, Ayıhsıt Tangara’nın simgesi olduğuna inanılmıştır. Hem görevi, hem de kuş şeklinde anlatılması, Ayıhsıt Tangara ile Tanrıça Umay’ı daha da fazla benzeştiren unsurlardır. Bu açıdan bakıldığında hem Iyehsit Tangara, hem de Ayıhsıt Tangara’nın Tanrıça Umay’a benzediğini söyleyebiliriz.

Saha Türkleri ile ilgili gökyüzünde bulundukları sıralamaya göre anlattığımız bu tanrıların dışında da çok önemli tanrılar bulunur. Bunların başında Ürüng Ayıı Toyon bulunur. Ürüng Ayıı Toyon’un insanı ve dünyâyı yarattığına inanılmaktadır. Hattâ bâzı Saha boylarına göre Ak Tangara’nın da üzerinde yer almaktadır. Zaman zaman Ürüng Ayıı Toyun ile Ak Tangara’nın birleştiği ya da birbirinin yerine geçtiği görülmektedir. Ürüng Ayıı Toyon’un her şeyi yönetip, yönlendirdiğine inanılmaktadır. Tamâmen iyiliğin ve aydınlığın simgesidir. Bütün bu özellikleri eşi Kün Kebey Hatun ile berâber yerine getirdiğine inanılmaktadır.

Dıılğa-Haan, kaderi belirlediğine inanılan tanrıdır ve Moğollardaki Jil-un Tengri ile önemli benzerlikler göstermektedir. Aan Alahçın Hatun, yeryüzünü yönettiğine inanılan bir tanrıçadır. Diğer Türk boylarındaki “Yer Ana”, “Toprak Ana” gibi bir tanrıçadır. Ereke-Cereke adlı bir oğlu ve Kırbadahın Kırkıttar adında bir de kızı vardır. Bu iki çocuğu ise ağaçlardan, otlardan ve bütün bitkilerden sorumludur. Aan Alahçın Hatun, ışıl ışıl bir yüzü olan, beyaz saçlı, yaşlı bir kadın olarak tasvîr edilmiştir. İnanca göre kutsal ağaçlarda yaşamaktadır. Aal Uot Iççite, Ak Tangara’nın en küçük oğlu olduğuna inanılan ateş tanrısıdır. Okhon ya da Aal Okhon şeklinde de adlandırılmıştır.[7]

Bunların yanında bir de ölümün ve bütün kötülüklerin tanrısı olduğuna inanılan Arsan Dolay bulunmaktadır. Arsan Dolay, Erlik Han’ın Saha Türkleri’nin inancındaki karşılığıdır. Culuruyar Nurgun Bootur Destânı’nda Nurgun Bootur’un Arsan Dolay ile savaşması ve onu yenmesi anlatılır[8].

Çuvaş Türkleri’nin inandığı tanrılar;[9]

Turi, Turi Aşşi (Tanrı’nın babası), Turi Amişi (Tanrı’nın annesi), Kepe, Pülihsi, Pihampar, Şutşantalek Turri[10].

Turi, tanrının Çuvaş Türkçesi’ndeki söylenişidir. Çuvaş Türkleri genel olarak Hristiyan’dırlar. Ancak yine de Tengricilik, gücünü önemli ölçüde korumaktadır. Hattâ Çuvaş Türkleri, Hristiyan olmalarına rağmen Îsâ ile Tanrı’nın konumunu ayırmışlardır. Bu durum, Çuvaş Türkleri arasında şu şekilde nitelendirilmektedir:[11]

“Pirin Turi ıri sıvliş… Etemren turi pulma pultaraymast. Şavinpa ta sirin Hristosa inenme may şuk indi.”

(Bizim Tanrımız görünmez bir varlıktır. İnsan hiçbir zaman bir Tanrıya dönüşmez. Bu yüzden sizin Hıristosa inanmanız boştur.)

Turi Aşşi, Tanrı’nın babası olduğuna inanılan bir tanrıdır. Turi Amişi ise Tanrı’nın annesi olduğuna inanılan bir tanrıçadır. Bu iki tanrı inancının Hristiyanlık etkisi ile ortaya çıktığı söylenebilir.

Kepe, kaderi belirlediğine inanılan bir tanrıdır. Bâzen ruh olarak, bâzen de Turi’nin yardımcısı olarak nitelendirilse de, insanların kaderini belirlediğine ve yerin altında ve üstünde olan her şeyi yönettiğine inanılır.

Pülihsi, rızkın verilmesinde sorumludur. Bu konuda Çuvaş Türkleri arasında şöyle bir söz vardır:[12]

“Tanrı rızık verdiği halde Pülihsi yazmadıkça o görünmez”.

Pihampar, hayvanları koruduğuna ve ateşi yarattığına inanılan tanrıdır. Şutşantalek Turri ise doğa tanrısı olduğuna inanılan tanrıdır. Doğadaki bütün olayların, Şutşantalek Turri tarafından gerçekleştirildiğine inanılmaktadır.

Başkurt Türkleri’nin inandığı tanrılar;[13]

Samrav, Koyaş (Güneş), Ay, Humay, Ayhılıv.

Samrav, Başkurtlarda en büyük tanrıdır. Göğün hükümdârı olduğuna inanılır.. Tengri denildiği de olur. Ayrıca Samrav’ın iki eşi vardır. Bunlardan biri Koyaş, diğeri ise Ay’dır. Bu tanrıçalardan Koyaş’tan,  Humay; Ay’dan da Ayhılıv doğmuştur.

Başkurt Türklerinin ünlü destânı Ural Batır’da, Humay’ın ağzından şu şekilde anlatılır:

“Büten yenden haylarğa
Berevhin tin kürmeges,-

Kükke osop yer izlep,

Ayzı, Koyaştu küzlep,

Üzine yer haylağan,

İkihin de arbağan,

Bar koştarğa baş bulğan,

Samrav atlı atam bar.”[14]

 

(Başka canlılardan seçmek için

Birisini denk görmeyince,

Gökte uçup, sevgili arayıp,

Ay’ı, Güneş’i gözleyip,

Kendisine sevgili seçmiş,

İkisini de büyülemiş,

Bütün kuşlara baş olmuş,

Samrav adlı babam var.)

“Samrav tigen batşanın

Homay tigen kızımın

Altın sesim tarkaham,

Nurğa ildi kümemin:

Köndöz yirge nur hibem,

Kisin ayğa nur birem.”[15]

(Samrav denen padişahın

Homay denen kızıyım.

Altın saçlarımı tarasam,

Ülkeyi ışığa gömerim;

Gündüz yeryüzüne ışık sepiyorum,

Gece aya ışık veriyorum.)

Koyaş, Başkurt Türkçesi’nde “güneş” anlamına gelir ve güneş tanrıçasıdır. Humay, Umay’ın değişik bir söylenişidir. Destândan da anlaşılacağı üzere altın saçlı bir kız gibi tasvir edilir ve Samrav ile Koyaş’ın kızıdır. Ay ise ay tanrıçasıdır. Genel olarak Türklerde Güneş, dişi; Ay ise erkek olarak görülmesine rağmen, Başkurt Türklerinde her ikisi de dişidir ve en büyük tanrı olan, göğün sâhibi Samrav’ın eşidirler. Ancak daha önce Güneş, Ay ve Umay ile ilgili bilgi verdiğim için tekrâr vermeye gerek görmüyorum. Bununla berâber Samrav’ın Ay’dan olan kızı tanrıça Ayhılıv ile ilgili olarak çok sayıda masal anlatılmaktadır. Ay güzeli anlamına gelen Ayhılıv, güzelliğin ve mâsumiyetin tanrıçasıdır. Bu masallardan birinde, Ayhılıv, üvey annesi tarafından ezilmekte, kötülüğe uğramaktadır. En sonunda bunu gören Tanrıça Ay, kızın gözyaşlarını silmiş ve yanına almıştır[16].

Bunların dışında 10. yüzyılda yaşamış olan ve 921 yılında İdil boyuna gelen Abbâsî elçisi ve döneminin ünlü Arap gezgin İbn-i Fadlan, Başkurtların bir kısmının başta Gök tanrısı olmak üzere, kışın, yazın, yağmurun, rüzgârın, ağaçların, insanların, suyun, gecenin, gündüzün, ölümün ve yerin tanrısı gibi on iki tanrıya taptığını söyler. Ayrıca diğer bir kısmının ise bunlarla berâber yılanları, balıkları ve turna kuşunu tanrı olarak gördüğünü söyler[17]. İbn Fadlan, bunun dışında, Başkurt Türkleri’nin erkek cinsel organına taptığını da söylemekte ve şöyle demektedir:[18]

“Onlardan her biri erkeklik uzvu büyüklüğünde, aynı şekilde bir ağaç yontup üzerine asar. Sefere çıkmak isterse veya bir düşmanla karşılaşırsa ona secde eder, “Ey Rabbim! Bana şöyle şöyle yap” der. Tercümana sordum, “Bu meseleyi içlerinden birine sor. Niçin onu Rab kabul ediyor?” dedim. Adam cevaben “Ben onun bir benzerinden çıktım. Ondan başka beni yaratan tanımıyorum” dedi.”

Târihte yaşamış birçok toplumda erkek ve kadın cinsel organına tapınma yaygın görülen bir durumdur. Bunun en bilinen örneği ise Yunan mitolojisinin bereket tanrısı olan Priapos’tur. Mısır mitolojisinde ise tanrı Min, buna bir örnektir. Bunun dışında neredeyse bütün pagan toplumlarında bunun örnekleri görülmektedir. Hattâ Hristiyanlar arasında da Protestanlar tarafından kesin olarak yok edilene kadar yaygın bir tapınma olduğu, bilinmektedir[19].

Geçmişte Kırgız Türkleri’nin inandığı tanrılar[20];

Kök Teniri, Kün Teniri, Ay Teniri, Su Teniri, Cer (Yer) Teniri, Od Teniri, Abakan Han[21] ve Umay Ene[22].

Kırgız Türkleri’nin inancında Kök Teniri, en büyük tanrıdır. Daha sonrada diğer tanrılar gelir. Kün Teniri, Ay Teniri, Su Teniri, Cer (Yer) Teniri ve Umay Ene (Ana) ile ilgili olarak daha önce bilgi verdiğim için tekrâr vermeye gerek görmüyorum.

Od Teniri, ateş tanrısıdır. Altay Türklerindeki ateş tanrısı olan Od Tengri’nin tersine bir tanrıçadır. Zaman zaman Od Ene olarak da adlandırılmaktadır.  Od, ateş anlamına gelir. Günümüzde de bütün Türk lehçe ve ağızlarında kullanılmaktadır. Bununla berâber Anadolu gibi bâzı Türk yurtlarında, yerini Farsça’dan gelen ateş sözcüğüne bırakmıştır. Ancak yine de odun (od-un), ocak (od-cak) gibi birçok sözcüğün kökeninde yer almaktadır. Türklerin genelinde ateş, kutsaldır ve tapınılır. Ateşe saygı gösterilir, ona kurban kesilir, adak adanır, üzerinden geçilmez, ateşe tükürülmez. Ayrıca Müslümân Kazak Türkleri’nde de çocuk rahat uyusun diye beşiği, ateş üzerinden geçirilir, hasta iyileşsin diye ateşin üç tarafından alınan kül, hastaya üflenir.[23] Ayrıca Kazak ve Kırgız Türkleri’nde yeni evlenen gelin, kayın babasının evine geldiğinde, ocaktaki ateşe yağ ayıp, secde eder.[24]

Abakan Han ise su, ırmak ve yağmur tanrısıdır. Bu konuda Bahaeddin Ögel, şöyle demektedir:

“Abakan Han, aynı zamanda bir yağmur Tanrısı idi. İnsanlara yağmur gönderen bir Tanrı olması sebebi ile, kurak mevsimlerde kıra çıkılır ve ona dua edilerek, kurban kesilirdi.”[25]

* * *

Çeşitli Türk boylarında yer alan tanrıları bu şekilde sıraladıktan sonra bunlarla ilgili birtakım iddiâlara cevap vermek gerekmektedir. Tengriciliğin tek tanrıcı olduğunu söyleyenler, genel olarak Umay, Erlik Han, Ülgen ve diğerleri için melek, cîn ya da ruh gibi tanımlamalar yapmaktadır. Bu durumda, ister istemez, şöyle bir soru aklıma gelmektedir. Melek, cîn ve ruh gibi soyut varlıkların ve bunların tanrısallaşmasının sınırı nedir?

Birçok inançta tanrı, tanrıça ya da tanrıcıkların (yarı tanrı) altında olan, onların emriyle iş yapan, yardım eden soyut varlıklar vardır. Ancak bu varlıklara, kesinlikle duâ edilmez, kurban sunulmaz, adak adanmaz. Çünkü bu durum, onları tapınılan, yâni tanrı ya da tanrısal varlık konumuna sokmaktadır. Gerçi bâzı inançlarda, meleklerin de tanrısallaştığı görülmektedir. Ama bu durumda da, melek değil, tanrı olmaktadır. Tapınma ise ancak tanrı olduğuna inanılan varlıklara yöneliktir. Bu konuda Mûsevî ve İslâm inançları, oldukça benzerdir. İslâm’a göre melekler, ancak Allah’ın emirlerini yerine getirmekle yükümlüdür. Müslümânların melekleri Allah ile aralarında aracı tutmasını ya da onlardan bir dilekte bulunmalarını, İslâm yasaklamıştır. Hristiyan inancı, bu konuda melekleri biraz daha ön plana almaktadır. Ancak Umay ve diğer tanrıçaların melek olduğu iddiâsının savunanların iddiâları, genelde İslâm’ın melek inancına dayandıkları için aslında İslâm’ın kaynağı olan Kur’an tarafından çürütülmektedir. Bununla berâber günümüzde Müslümân Kazak Türkleri arasında ruhların, bir nevi tanrı ya da yarı tanrı gibi görüldüğünü biliyoruz. Ruha “arvak” diyen Kazak Türkleri arasında “Arvak koldasın (Arvak korusun)”, “Arvakka sıyınıp (Arvak’a sığınıp)” gibi sözler yaygındır[26].

Tengricilikteki tanrıçaların melek olduğu iddiâsının temeli, yine Hikmet Tanyu’dur. Bu konuda, kendisi şöyle demektedir:

“Tanrıça adı takılan Umay, Ana Mıaygın, ve Akene (Ak Ana) hep koruyucu ruhlardan ibarettir. Bunlar, âdeta meleklerdir, iyi ruhlardır.”[27]

Tanyu, burada “âdeta” melek olduğunu söylerken, aynı eserin başka bir sayfasında da Umay’ın melek olduğunu kanıtladığını söylemektedir[28]. Ama bu kanıt ne olduğunu ya da nasıl kanıtladığını söylememektedir. Aynı eserin önceki sayfalarında da, buna kanıt olarak, “Tanrıça denilirse tek Tanrı inancı olamaz”[29] demektedir.

Bu konuda Hikmet Tanyu’nun yolundan giden Sadettin Gömeç de, Umay’ın melek ya da çok eski devirlerde yaşamış bir kadın kahraman olabileceğini söylemektedir. Kadın kahraman olabileceğini ise Türk târihinde yaşamış sayısız kadın kahramandan yola çıkarak söylemektedir. Hiçbir bilimsel yönü olmayan bu iddiâya cevap vermeye bile gerek yoktur. Ayrıca Gömeç, İslâmiyet’te melekler ve cinler olduğunu, bu yüzden de Türklerde de olabileceğini ve hattâ Umay’ın büyük ihtimâlle bu melek ya da cinlerden biri olması gerektiğini söylemektedir[30]. Bununla berâber Sadettin Gömeç, başka bir makâlesinin dipnot kısmında, bu iddiâsını tekrârlamakla ve bir de Umay’ın Türk destânlarında geçen dişi kurt[31] olabileceğini söylemektedir. Buna da yaptığı araştırmalar sonucunda ulaştığını söylemektedir. Ancak burada birçok soru ortaya çıkmaktadır: Bir kavramın İslâm’da var olması, Tengrici Türklerde de olabileceğini mi, gösterir? İslâm’da melek ve cin kavramının var olması, neden Tengricilikte de var olmasını gerektirsin ya da en azından var olabileceğini göstersin? Ayrıca eğer var ise, neden Türkçe’de melek kavramını karşılayan bir sözcük bulunmamaktadır? Bununla berâber Umay’ın hem melek, hem insan (kadın kahraman), hem de dişi kurt olabileceği sonucuna nasıl ulaşılmıştır? İslâm’da melek kavramının varlığı, Umay’ın melek olduğunu kanıtlamak için yeterli midir? Eğer gerçekten yaşamış bir kadın kahraman ise nasıl bir melek ya da dişi kurt olmuştur? Umay’ın kadın kahraman olduğunun kanıtları ve buna dâir târihî kayıtlar, nelerdir?

Kutlu Altay KOCAOVA


Dipnotlar:
[1] Fedotoviç, Jelobtsov F., “Saha Yeri ve Saha Türkleri”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, c.16, s.27, ss.235-236, Ankara, 1992
[2] Kirişçioğlu, Fatih, Saha Türk Destanı “Oloñxo”, Çağdaş Türklük Araştırmaları Sempozyumu 2002, s. 126, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınları No: 395, Ankara 2004
[3] Beydilli, Celal, Türk Mitolojisi, Ansiklopedik Sözlük, s.592, Yurt Kitap Yayın, Ankara, 2005
[4] Kirişçioğlu, Fatih, Saha Türk Destanı “Oloñxo”, Çağdaş Türklük Araştırmaları Sempozyumu 2002, s. 131, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınları No: 395, Ankara 2004
[5] Beydilli, Celal, Türk Mitolojisi, Ansiklopedik Sözlük, s.13, Yurt Kitap Yayın, Ankara, 2005
[6] İnan, Abdülkadir, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Materyaller ve Araştırmalar, 3. Baskı, s.39, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1986
[7] Beydilli, Celal, Türk Mitolojisi, Ansiklopedik Sözlük, s.438, Yurt Kitap Yayın, Ankara, 2005
[8] Dilek, İbrahim, “Sibirya Türk Destanlarında Kahramanın Yeraltı ve Gökyüzü Dünyalarıyla İlişkileri Üzerine Bazı Tespitler”, Milli Folklor Üç Aylık Uluslararası Kültür Araştırmaları Dergisi, c.11, y. 22, s.85, ss.55, Bahar 2010
[9] Arık, Durmuş, “Çuvaşların Dinî İnanışları Üzerine”, International Journal of Central Asian Studies, Volume 11-1, s.21-26, 2007
[10] Yıldız, Naciye, Türk Mitolojisinde Koruyucu Ruhlar, Çağdaş Türklük Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri 2003, c.2, s. 215, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü, Ocak 2007
[11] Arık, Durmuş, “Çuvaşların Dinî İnanışları Üzerine”, International Journal of Central Asian Studies, Volume 11-1, s.23, 2007
[12] a.g.e., s.24
[13] Sagitov, M. Muhtar, “Başkurt Folklorunda Hayvanlara Tapınma”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten Dergisi, 1982-1983, ss. 125-126, Ankara, 1986
[14] Atnur, Gülhan, Ural Batır Destanı Üzerine Bir Araştırma, s. 108, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Erzurum 1996
[15] a.g.e., s.109
[16] Çetin Milci, Ebru, Başkurt Masalları ve Başkurt Türkçesindeki Sözcük Grupları (İnceleme-Transkripsiyonlu Metin-Çeviri-Metin-Dizin) s. 159-160, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Türk Dili Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2006
[17] Şeşen, Ramazan, İbn Fadlan Seyahatnamesi ve Ekleri, s.20, Yeditepe Yayınları, 4. Baskı, Kasım 2013, İstanbul
[18] a.g.e., s.19
[19] Russell, Bertrand, Evlilik ve Ahlak, s.28-29, Say Yayınları, İstanbul, Ocak 1983
[20] Erşahin, Seyfettin, “Kırgızların İslamlaşması Üzerine Bazı Mülahazalar”, c.39, s.1., ss. 398, Ankara, 1999
[21] Ögel, Bahaeddin, Türk Mitolojisi, 2. Cilt, s.145, MEB Yayınları, Ankara, 2001
[22] Erdem, Mustafa, “Kırgızlarda Dinî ve Sosyal Hayat”, Türkler Ansiklopedisi, c.3, s.290, Ankara, 2002
[23] Altay, Halife, Anayurttan Anadolu’ya, s.199, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1981
[24] İnan, Abdülkadir, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Materyaller ve Araştırmalar, 3. Baskı, s.177, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1986
[25] Ögel, Bahaeddin, Türk Mitolojisi, 2. Cilt, s.145, MEB Yayınları, Ankara, 2001
[26] Altay, Halife, Anayurttan Anadolu’ya, s.199, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1981
[27] Tanyu, Hikmet, İslâmlıktan Önce Türklerde Tek Tanrı Dini, s. 177, Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Yayınları, no. 148, Ankara 1980
[28] a.g.e., s.196
[29] a.g.e., s.32
[30] Gömeç, Sadettin, “Umay Meselesi”, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Tarih İncelemeleri Dergisi, s.5, ss.280, İzmir 1990
[31] Gömeç, Saadettin, “Kök Türkçe Yazıtlarda Geçen Göller ve Nehirler”, Turkish Studies – International Periodical For the Languages, Literature, Volume 2/4, ss.1288, Erzincan 2007
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.