Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Türk Boylarında Tamgalar Ve Eski Kırgız-Oğuz Etnik Bağlantıları

0 13.934

Prof. Dr. Oljobay KARATAEV

Bizim bu bilimsel makalede sunacak olduğumuz mesele, Türk dilli halklarda (Türk boylarında) geçmişten beri varlığını korumakta olan ilk damga işaretleri ve bunların anlamını açıklamaktır. İlk damga işaretleri etnik grupların, etnik tarihin, etnik kültürün araştırılıp öğrenilmesinde tarihi yazılı kaynaklar, yer=su, kabile=soy, halk adlandırılmalarının yanı sıra başlıca değerli kaynak olarak hizmet etmektedir. Ağaç üzerlerinde, mezar taşlarında, vb. eşyalarda bulunan damgaların ve buna benzer işaretlerin etnik tarihin araştırılmasındaki yeri büyüktür. Şüphesiz ki, asırlarca yazılı büyük kaynakların yokluğunda veya onların pek seyrek rastladığı koşullarda ilk damga işaretleri bazı etnik grupların yayılma bölgesini belirlemeye büyük katkıda bulunmuştur (bk. Vaynberg, Novgorodova, 1976, 66. s.). Kabileler arasında kullanılan ilk damga işaretleri Türk-Moğol, Fin-Ugor dilli halklarda çok eskiden kullanılmış, bazı bölgelerde istisna olarak korunmuş, bugünkü Kırgızlarda ise sürekli kullanılarak günümüze kadar gelmiştir. Mülkiyeti ve bağımsızlığı ifade eden işaretler tarım, vb. yerlerde kullanılmıştır. Türk dilini kullanan bazı ülkelerde bir düzeyde kullanılmamıştır, yani ilk damga işaretleri Türk dillerinin secerelik karizmasındaki Kırgız-Kıpçak, Oğuz-Türkmen, Türk-Uygur lehçelerinde konuşan halklara (Kırgız, Türkmen, Kazak, Karakalpak, Hakas, Altay, Lakay, Tuvalılar, Başkurtlar, Nogaylar) özgüdür. Kırgızların ve onların göçebe hayatındaki ilk damga işaretlerinin içinden özel olarak etnik adlandırmaları (etnik adları) bildiren işaretler Kırgız boy adlarında mevcuttur. Mesela, Koş (çift) damga Munguş boyu, Cagalmay (Bozdoğan) damga Munguş boyu, Aça (çatallı) damga Coru boyu, Koş (çift) bıçak Bagış boyu, Cogoru (yüksek) damga Kıtay boyu, Tömön (alçak) damga Kıtay boyu, Kılıç damga Sayak ve Basız boyları, Keser (keskin) damga Basız boyu, Ay damga Bağış boyu, Ay damga Saruu boyu, Cogoru çekti (Yukarıya çekti) Bağış boyu, Tömön çekti (Aşağıya çekti) Munduz boyu, Aça (çatallı) Munduz boyu, üç “3” ok Basız boyu, üç ”3” ok damga Kantlılar, Orok (orak) damga Kantlılar, Nayman damga, Konurat damga, Tata damga Solto ve diğer boylar için kullanılmıştır.

Boyları bildiren ilk damgaları, isimleri tarihe karışmış etnik grupları, insanların birbirinden ayırt edebildiği boy özelliklerini bu damgalara hizmeti dokunmuş etnik yapıdaki anlamlı kaynaklar olarak sayabiliriz. Damga, ülke ve boylar arasındaki anlaşmalarda, kararlarda ve diğer önemli işlerde genel boy özelliklerinin, ayrıca zenginlik ve dört büyük hayvanın belirtilmesinde kullanılarak bağımsızlık işaretini göstermiştir.

Göçebelik zamanında boyların bağımsızlığının, şahsiyetinin simgesi olan ve genel varlıklarını bildiren ilk damgalar çok kutsal olarak görülmüştür (bk. Butanaev, 1990, 100-104. s.).

İlk kullanılan damgalar insanoğlunun hayatında Tunç Devri’nden itibaren yer almaya başlamıştır. Sonuçta, onların asıl anlamları ve ortaya cıkış sebepleri genel olsa da, ilk kullanılmaya başlayan damgaların ortaya çıkış zamanlarını tam olarak açıklamak zordur (bk. Vaynberg, Novgorodova, 1976, 66. s.).

Alimlerin fikirlerine göre boylar için ilk kullanılmaya başlayan damga işaretleri sosyal aktivitelerin ve evrimin gelişmesine bağlı olarak kavimlerin varlığını bildiren damgalardan farklı şekilde belirli bir noktaya kadar ulaşabildi. Sosyal aktivitelerin gelişmesinde yönetici olan insanlar tarafından ilk damgaların günlük hayatta kullanılması yeterli derecede olduğu bilinmektedir (bk. Simçenko, 1965, 3. s.).

Yukarıdakilerin en eski olanı boy ve varlığı anlatan ilk damga işaretidir. Bunun dışındaki ilk damga işaretlerinin önemli kısmı ‘Totemleri’ anlatarak yapısı bakımından boy-akraba, soylu toplumun elemanlarını kutsal sayarak güzel düşünen insanların fikirlerini ifade etmiştir.

İlk kez kullanılmaya başlayan damgalar hukuki işaret olarak aile, boy, soylu toplumun liderleri arasında çeşitli alanlardaki anlaşmalarda, kararlarda kullanılmıştır. İlk damga işareti gelecekteki mülkiyet için de geçerli olmuştur. Babadan oğula geçerken yapısı bakımından hiç değişmemiştir. Bu örneklerden yola çıkarak boyların meydana gelmesini aile mülkiyetinin paylaştırılmasına göre açıklamak mümkündür (bk. Simçenko, 1965, 3. s.).

Türk dilli halkların içinden ilk damga işaretlerini kullanan boy olarak Prof. Dr. V. Ye. Butanaev Hakasları göstermiştir (bk. Butanaev B. Ye., Etniçeskaya istoriya Hakasov, XVII.-XVII. asırlar. M, 1990.).

Soylu toplumların ortaya çıkışı ve kabilelerin biraraya gelmesi ile soyluluk için ilk bilimsel kitapta ilk damgalar kullanılmaya başlamıştır. Bütün kabile birliklerinin başında en güçlü soyun vekilleri durmuşlardır. Çok eski zamanlarda kabile başkanı kabilesinin adına damgasını vururdu (bk. Simçenko, 1965, 5. s.).

Şayet, bu başkanlık miras olarak babadan oğula değil, beylik hakimiyetine geçerse, o zaman hakimiyetlik görevini üstlenen başkan kendi atalarının damgalarını kabilesinin adına kullanma hakkına devam etmiştir. Rus araştırmacısı V. B. Simçenko’nun bilimsel görüşlerine göre yukarıdaki olaylar bütün kabileler arasında ilk damga konusunda anlaşmazlıklara yol açmıştır. Nitekim, birçok kaynaklara göre kabilenin, kabile birliklerinin vekilleri başkanlarının yaşlılardan (aksakallardan) olmasını istiyorlardı. Kabileler ilk damga işaretini bütün cemaatin işareti olarak kabul etmemişlerdir (bk. Simcenko, 1965, 5. s.).

Damga işaretlerinin bölgesel-idari yapılardaki farklılıklara göre her zaman değişmesi sıradan bir görünüş idi. Bazı damga işaretleri anlam ve içeriklerine göre özel yerlerde kullanılmıştır. Bunlar kutsal işaretlerden sayılırdı. Kutsal damga önemli iş kaynaklarında, anlaşmalarda kullanılmıştır ve bu olayı batıl inançlar izlemiştir. Eski Türk boylarından biri olan Sarı Uygurlarda (Güney-Doğu Çin) As damga, Yag damga, Sun damga ve diğer damgalar Şamanların Tanrılarını ifade etmiştir. Mesela, Damga- Han-‘Şaman Tanrısı”, “Aydınlık verici”, “Hayat veren” anlamlarına gelmektedir (bk. Malov 1957, 111. s.).

Daha sonraki kategorilerdeki işaretlerin içinde ayrı ayrı sınıflara has damgaların birçok değişik manaları bulunmaktadır. Eski İgresiz damgası (resim işaretlerinde) Şaman harfi idi ve o, Sibirya’da yaşayan birçok halkın arasında yaygın şekilde kullanılmıştır (bk. Simçenko 1965, 6. s.). Mesela, İskitlere ait taş kalıntılardaki parça halinde olan bazı işaretler sadece askeri araç gereçleri “donanımlarını” veya el sanatını ifade etmeyip, sembolik (dini ve tasavvufi) işaretleri de belirtmiştir. Bu yüzden bazı damga işaretlerinin sırrını anlamak zordur, bu damgalar basit resmi işaretten sembole doğru geçen asrı, tam anlamıyla sembolden harfe doğru giden aşamaları yansıtır veya gösterir (bk. Vaynberg, Novgorodova 1976, 67. s.).

En fazla damga işaretlerinin bulunduğu bölgeler olarak Çin yazılı kaynaklarında gösterilen Hakas-Minusinsk, Tuva-Moğolistan bölgeleri sayılmaktadır. Bunların dışında Altay Dağları, Doğu Türkistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Kırım Yarımadası, Güney Rusya ve diğer bölgelerde bulunan kaya, taş yüzlerine yazılan işaretleri, arkeolojik araştırmalarda bulunan kaynakları delil olarak gösterebiliriz.

Türk dilli halklara ait olan damgaların araştırma kaynakları VIII. asırdan itibaren en fazla Çin yıl beyannamelerinde bulunmaktadır.

Tan İmparatorluğu’nun (VIII-X. asır) resmi saray tarihçisi Su Muyan Fu, ülkenin önemli devlet adamı Yan Sa Fu, bunlarla birlikte o zamanın çok bilgili insanı Van Pu’nun başkanlık ettiği özel komisyonlar 618-804, 804-852, 853-907 yıllarında Çin’e (Tan İmparatorluğu’na) komşu olarak yaşayan göçmen halklar ve onların adları, bindikleri atlarının özellikleri, sahipleri hakkında bilgiler toplamışlar ve bu bilgileri kağıda dökmüşlerdir. “Tanhujao” adlı bu özel bilgi antolojisi 961 yılında tam olarak işlenip yayınlanmıştır (bk. Zuev A., 1960, 93.s.). Hatırlatılacak olan bir mesele, eskiden (M.Ö. III-M.S. III. asırlar) Çin Hanedanlıkları için yaşadıkları bölgeleri bilinen, uzakta yaşayan halkları, kabileleri, ülkeleri kontrol altına almak mümkün olmasa da (Mesela, Türkler, Kırgızlar, Rum İmparatorluğu, Sasaniler Devleti), onlardan haraç toplamak sıradan bir gelenek haline gelmişti.

Tan İmparatorluğu’nda damga işaretlerinden yola çıkarak gerekli olan atların hangi halka, kabileye ait olduğunu belirleyip, atların kalitesine, vs. özelliklerine göre özel uzmanlar değer biçmişler. Bu tarihi kaynaklarda İszeguların (Kırgızlar) atları ile Gu-li-ganların (Kurıkanlar) atlarının cinslerinin benzerliği hakkında bilgi geçer. Bilindiği gibi, Kurıkanların (Çince: Gu-li-gan) şimdiki Baykal gölüne yakın bölgelerde yaşadıkları, Kırgızlara tabii oldukları hakkında bilgiler Çin yıl beyannamelerinde, Doğu, Müslüman kaynaklarında (Hudud’ül-Alem’de) bulunmaktadır.

Kurıkanların (Yakutların ataları) bazı kısımları bugünkü Sahaların boylarını teşkil etmişlerdir. Bizim daha çok önem vereceğimiz mesele, Çin kaynaklarında bulunan damgalar ve onların türleridir. Ayrıca bu damgaların bugünkü Kırgızlarda, Türkmenlerde hâlâ mevcut olduğu bir gerçektir.

Eski Türk damgaları hakkında Orhun yazıtlarında da bilgiler bulunmaktadır. Moyun Çor’un hatırasında beyaz otağımı tahtım ile birlikte pınarın yanına dikip, Tanrı’ya dua ettim, kurban kestim. Damgalarımı ve yazımı taşa yazmaları için emir verdim.. Tavşan yılında (751 yılında) Tatar’ı anlaşmaya davet ettim., bin, on bin yıla (sonsuza) kadar korunacak olan işaretlerimi (damgalarımı) taş üzerlerine yazmaları için emir verdim.” sözleri mevcuttur (bk. Malov, 1959, 40. s.).

Yenisey’deki Kurganda bulunan hatırada “. yer üstünde kalan damgalarım var, sayısız hayvanım kaldı” şeklinde geçer (bk. Malov, 1952, 49. s.).

Tuva’daki hatırada “.er atim Yol Apa Ben., asnuki atlarim esintim. Baga ben er, alti yuz tamka at.” olarak geçer (Hemcik Nehri Circagi E. 41, M. 34., Eski Tuva’daki Türk Yazıları, Hatıraları. 1-2. Kızıl, 1963, 14-15 s.).

Mahmud Kaşgari’nin “Divan-ı Lügat-it-Türk”ünde, eski Oğuzlar ve onların damgaları hakkında çok değerli bilgiler bulunmaktadır. “Oğuzlar Türklerin bir kabilesidir, onlar Türkmenlerdir. Onlar 22 boydan oluşur. Her bir boyun diğerlerinden ayıran işaretleri olan damgaları mevcuttur. Bu işaretler üzerine hayvanlarını tanırlar. Bu kabileleri yakından tanımak için kabilelerin hepsini dolaştım” (bk. Mahmud Kaşgari, cilt 1, 90 s.).

XIII. asrın meşhur tarihçisi Reşideddin “Cami’üt-Tevarih”te Oğuz-Türkmen kabileleri ve onların şeceresi, damga işaretleri, kutsal saydıkları kuşu, genel toplantıda dağıtılan öküzü, ayinleri, mitolojileri, misafirlerine ikram ettikleri kemikli etleri hakkında çok değerli bilgiler vermektedir.

Türk dilli hakların kabilelerinin damgaları hakkında C. A. Aristov, P. T. Kuzeev, V. V. Radlov, D. N. Sokolov, V. V. Barthold, D. Kafesoğlu, R. Kereytov, N. A Baskakov, S. M. Abramzon, vb. yazarların eserlerini kaynak olarak göstermek gerekir. Özellikle, N.A.Aristov’un eserlerinde damgaları inceleyerek öğrenme metodları ile büyük başarılar elde edilmiştir (bk. Simçenko, 1965, 2. s.). Yazar, damga işaretlerini göz önünde bulundurarak incelemiş, özel ve kabile damgalarının farklarını tespit etmiştir. Soydan ailenin bölünüp çıkışından sonra damga şekillerinin bazı değişikliklere uğradığını yazar (bk. Aristov, 1894, 284-286. s.).

N. A. Aristov ilk olarak Türk damgalarının kabile Tanrısını ifade ettiğini belirtir. Kendi fikirlerinde toplumdaki ilişkilerin gelişmeleri üzerine harflerin özel bir şeyi ifade eden damgaya geçtiğini ileri sürmüştür. N. A. Aristov ilk olarak Orhun-Yenisey’deki eski Türk dilli halklara ait yazıtlardaki Runik harfler Türk damgalarından kaynaklanarak meydana gelmiştir düşüncesini ortaya atmıştır. Runik harflerinin (38+1) 29 türünün Türk damgasına benzediği ileri sürülmektedir (bk. Kuzeev, 1994, 83-96. s.). Daha sonraları S. V. Kisiyev’in karşı çıkmasına rağmen Orhun harflerinin yarısına yakınının “Arami” yazısından olmadığı, Merkezi Asya bölgelerine ait olduğu fikrini Otto Donner ve W. Thomsen’in görüşleri desteklemiştir.

Günümüzde elimizdeki kaynaklara ve bilim adamlarinin fikirlerine dayanarak Orhun- Yenisey’deki Runik harflerin çoğunluğunun Merkezi Asya’daki (Güney Sibirya, Moğolistan, Tarbagatay) etnik-kültürel çevrelere ait olduğu sonucuna varabiliriz.

Yukarıda belirtilen mesele, Türkoloji ve Türk dilli halkların tarihinde derin şekilde incelenmemiştir. Fakat, Kırgız-Oğuzların arasındaki etnik-kültürel ilişkiler hakkında bilgiler mevcuttur. Mahmud Kaşgari “..Kırgız, Oğuz, Kıpçak, Çaruk, Yağma, Tohsi, Çigil dilleri saf Türk dilleridir” demiştir. Kırgızlar ile Oğuz dilli kabilelerin etnik ilişkileri ta Güney Sibirya ve Moğolistan topraklarında başlamış, şimdi Kırgızların etnik çevresinde devam ettiği kesin olarak bilinmektedir. Buna kabile-soy, halk, yer-su adları hakkında, kabilelerin damgaları hakkında, halk folkloru hakkında kaynaklardaki mevcut bilgiler delil olabilir. “Oğuzname”de Kırgızların kökünün Oğuz Han’dan çıktığından bahsedilir. Bu bilgiler Kırgız secereleri ile tahkim edilir. Ebulgazi Bahadır Han (XVI. asır) Oğuz Han’ın Kırgızların eski ataları olduğunu yazar (bk. Abul Gazi, 1906, 23.s.).

Yukarıdaki Kırgız damgaları ile Oğuz kabilelerinin damgalarının karışıklıkları Mahmud Kaşgari (XI. asır) ve Reşideddin’in (XIV. asır) eserlerine dayanılarak giderilmistir. Bu karışıklıklar eskiden gelen Kırgız-Oğuzların etnik-kültürel ilişkilerini tam olarak gösterir.

Prof. Dr. Oljobay KARATAEV

Kırgız Milli Üniversitesi Tarih Fakültesi / Kırgızistan

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 2 Sayfa: 386-390


KAYNAKLAR:
♦ Vaynberg B. I., Novgorodova A. A., Zametki o Znakah i Tamgah Mongolii//Istoria i Kultura Naradov Sredney Azii (Drevnost i Srednevekove) M., 1976, s. 66-74.
♦ Butanaev V. J., Etnicheskaya istorya hakasov v XVII-XVIII vv. M., 1990.
♦ Şimçenko U. B., Tamgi narodov Sibiri XVII veka. M., 1965.
♦ Malov S. E., Jazik geltih uigurov. Alma Ata, 1957.
♦ Zuev U. A., “Tamgi Loshadey iz Vassalnih Knyajestv” (Perevod iz kitayskogo socineyia VIII-X vv. Tanhuyao. T. III, Szyuan 72, str. 1305-1308)//Noviye Materyali na Drevney i srednevekovoy İstorii Kazahstana. Trudi IIAE AN. Kaz. SSR. T. VIII, 1960. -s. 93-135.
♦ Pamyatniki drevneturkskoy pismennosti Tuvi. Kisil, vip. I-III,1963.
♦ Mahmud Kaşgari. Devonu Lugatit Turk (Tyrki suzlar devonu). T. I, Taskent 1960.
♦ Rasid ad Din, “Jami at-Tavarih”. T. I, Kn. I M., L., 1952.
♦ Aristov N. A., Jivaya Starina. Vip. III-IV. SPb., 1894.
♦ Kuzeev R. L., Proishojdenye Bashkirskogo Naroda. M., 1974.
♦ Rodoslovnoye Drevo Turkov. Kazan, 1906.
♦ E. Malov., Eniseiskaya Pismennost Turkov. M., L., 1952.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.