Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Mısır’da Memlûk Sanatı

0 30.273

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Ali BAYHAN

Bahri Memluklular (1250-1382) ve Burci Memluklular (1382-1517) olmak üzere ikiye ayrılan Memluklular, Türkmenler, Güney Rusya’dan Kıpçaklar ve Kafkasya Çerkezleri’nden oluşmaktaydı. Memlukluların ortaya çıktıkları dönem İslam dünyasının en buhranlı günlerinden biriydi. Moğollar Bağdat’ı alıp Abbasi hilafetine son vermiş ve Suriye’ye yönelmişlerdi. Seyfeddin Kutuz, Ketboğa’nın komutasındaki Moğolları Ayn-ı Calut’ta bozguna uğrattı. Bunun üzerine Kahire, hem hilafetin nakledilmesi, hem de başta bilginler olmak üzere çok sayıda insanın buraya akını sebebiyle İslam aleminin merkezi oldu. En geniş yayılma devrinde sınırları batıda Berka’ya kadar Libya Çölü’ne, güneyde Nubya ve Massava’ya, kuzeyde Toroslara kadar hakim olan Memluklular, XV. yüzyılda Osmanlılarla rekabete giriştiler. Bu amaçla Anadolu’daki Ramazanoğulları ile Alaiye Beyliklerini tamamen, Dulkadiroğulları, Karamanoğulları ve Eratnaoğulları beyliklerini ise zaman zaman egemenlikleri altına alan Memluklular, bu devletle aralarında tampon bölge oluşturdular. Sonuçta Sultan Gavri’nin Merc-i Dabık’ta (1516) ve Tumanbay’ın Ridaniye’de (1517) Yavuz Sultan Selim’e yenilmeleri bu mücadelenin Osmanlılar lehine gelişmesine yol açtı.[1]

Memluklular Dönemi’nde Türkçe, dini, edebi ve hukuki alanlarda büyük bir önem kazanmıştır. Başlangıçta birçok edebi şahsiyet eserlerini Memluk sultanları adına Farsça ve Arapça olarak kaleme alırlarken, özellikle Sultan Berkuk Türkçeyi resmi dil olarak kabul etmesi yanı sıra birçok eserin bu dile tercüme edilmesini isteyerek, hatta hukuki konularda kadılarla Türkçe konuşarak Türk diline hizmet edenler arasında seçkin bir yer edindi. Bu arada Kemaloğlu İsmail, el-Darir ve Seyf Sarayi gibi yazarlar kaleme aldıkları Türkçe eserlerle ön plana çıkarken, Memluk sultanlarının da Türkçe eserler, hatta Osmanlı tarzında şiirler yazdıkları görülmektedir. Kansu Gavri’nin şiirleri ve II. Bayezid’e yazdığı mektup bunun en güzel göstergesidir.[2]

Memluklular komşu devletlerle sıkı ilişkiler kurarak ve Akdeniz-Kızıldeniz tüccarlarını himaye ederek Hindistan ticaret yolunda söz sahibi oldukları için iktisadi açıdan çok iyi durumdaydılar. Bunun sonucu olarak mimari ve el sanatları alanlarında dünyaya çok önemli eserler bıraktılar. Memluklular Anadolu Türk mimarisi, Büyük Selçuklu ve Zengi mimarisi ile Türkistan’da, özellikle Buhara ve Semerkant çevrelerinde, yaygın olarak kullanılan yüksek kasnaklı kubbe mimarisiyle bağlantılar kurarak, Türk mimarisinin geleneklerine bağlı kalmakla beraber orijinal bir üslup geliştirmişlerdir.[3]

Mısır’ın çeşitli şehirlerinde Memluklular zamanından kalma farklı yapı tiplerinde çok sayıda eser mevcuttur. Bunlar dini, sivil ve askeri amaçla inşa edilen yapılardır.

Memluk dini mimarisi daha ziyade, geniş ve çok fonksiyonlu külliyeler yanı sıra, muhtelif tiplerde yapılmış müstakil olarak yapılmış eserleri ihtiva etmektedir.

Camiler

Hz. Peygamberin Mescid-i Nebevisi’nden (622) itibaren Müslümanların fethettikleri ya da yeni kurdukları şehirlerde vazgeçilmez mimari elemanlardan birisi olarak karşımıza çıkan camiler genellikle ya Cuma Camii, ya da Mahalle Mescidi-Camii şeklinde ele alınmışlardı. Fustad’da Amr b. As’ın yaptırdığı cami, Bahri Memluklular Devri’nde de bu özelliğini muhafaza ediyordu. Bahri Memluklular Cuma Camilerinin sayısını artırdı, hatta Sultan Hasan Dönemi’nde bazı medreseler de aynı zamanda Cuma Camii olarak kullanılmaya başlandı. Memluklular zamanında bu tip camilerin sayısı on beşi buluyordu.[4] XIV. yüzyılın sonlarına doğru iktidarı ele geçiren Çerkez Memluklular Dönemi’nde ortaya konulan dini kurumların fonksiyonunda değişiklikler meydana geldi. Daha önceden medrese-cami kombinasyonuyla oluşturulan komplekslere hankah da dahil edilerek medrese-hankah-cami işlevli yapılar inşa edilmeye başlandı.[5] Memluklular Mezarlığı’ndaki Ferec b. Berkuk Hankahı (1400-11) bu tipte ele alınan bir yapıdır. Bunlarla birlikte XV. yüzyılda bizzat şeyhler tarafından yaptırılan zaviyelerin de Cuma Camii olarak anıldığı görülmektedir.

Kalyube’deki Zahir Baybars el-Bundukdari Camii (1260-77), Kahire’deki Zahir Baybars el- Bundukdari Camii (1266-69) (Çizim: 1), Kale’deki Nasır Muhammed b. Kalavun Camii (1318-35) (Resim: 1), Baştak Camii (1335), Altınboğa el-Maridani Camii (1337-39), Emir Aksungur Camii (1347), el-Kürdi (Ustadar) Camii (1394), Muhammed el-Sağir Camii (1426), Hasan el-Sıvidi Camii (1430), Karahoca Camii (1441), Kadı Yahya Camii (1448), Laçin el-Seyfi Camii (1450), Yaşbak Min Mehdi Kubbeleri (1477-8, 1479-81) (Resim: 2), Ebu’l-Ala Camii (1485), Mezheriyye Camii (1485), Kanibey el-Rammah Camii (1503) (Resim: 3), Ravza Adası’ndaki Kayıtbay Camii (XV. yy), Favva’daki Kınai Camii (XIV. yy) ile Emir Hasan Nasrullah Camii (XV. yy) müstakil yapılardır; Kahire’deki Salar Sancar Cevli Cami-Hankah ve Türbesi (1303) (Resim: 4), Elmas Hacib Camii ve Türbesi (1330), Ahmed el- Mihmandar Camii ve Türbesi (1324), Emir Şeyhu Camii ve Türbesi (1349) (Resim: 5), Sargıtmış Cami-Medrese ve Türbesi (1356) (Resim: 6), Esenboğa Cami, Havuz ve Küttabı (1370), Olcay el- Yusufi Cami-Medrese ve Türbesi (1372) (Resim: 7), Aytmış el-Becaşi Cami, Havuz ve Sebil-Küttabı (1383), Şeyh Ahmed b. Süleyman Zahid Cami ve Türbesi (1415), Şeyh Melik Müeyyed Cami ve Türbesi (1415-20) (Resim: 8), Cevher Lala Cami, Türbe ve Sebil-Küttabı (1423), Canbey Cami ve Türbesi (1426) (Resim: 9), Feyruz el-Saki Cami-Zaviye ve Türbesi (1426), Sultan İnal Cami-Medrese ve Sebil-Küttabı (1451-56), Tamraz el-Ahmedi Cami, Türbe ve Sebil-Küttabı (1471), Eşref Kayıtbay Cami-Medrese ve Türbesi (1472-74) (Resim: 10), Kaçmaz el-İshaki Cami ve Sebili (1479-81) (Çizim: 2), Korkmaz Cami-Medrese-Hankah, Türbe ve Sebili (1506-7) ve Hayırbey Cami, Türbe ve Sebil- Küttabı (1502-21) ise cami etrafında gelişen komplekslerin[6] önemli örnekleridir.[7]

Camilerde esas itibariyle üç tip plan uygulanmıştır. Birincisi revaklı, avlulu veya avlusuz, nef düzeni gösteren harimli “Hipostil Camiler”dir.[8] Ancak bu yapıların daha önceleri olduğu gibi serbest ve simetrik bir düzenleme göstermedikleri anlaşılmaktadır. Örneğin ana girişler, artık caminin ekseninde bulunmaz. Bu tip camilerde, bir alt grup olarak mihrap önü kubbeli olanlar dikkat çekicidir. Bu açıdan geleneksel Türk cami mimarisiyle bu yapılar arasında bağlantılar kurmak mümkündür. Gazneliler Devri’nden kalan Leşker-i Bazar Camii’nde (XI. yy. ilk yarısı) ilk olarak karşımıza çıkan[9] mihrap önü kubbesi, asıl İran’da Büyük Selçuklular zamanında büyük bir ustalıkla uygulandıktan[10] sonra, bir taraftan Artuklular vasıtasıyla Anadolu’ya,[11] diğer taraftan Zengi ve Memluklular aracılığıyla Kuzey Afrika’ya taşınmıştır.[12] Mısır’da mihrap önü kubbesine ilk kez[13] Baybars Camii’nde (1266-69) rastlanmaktadır. Ancak yapının mimarı, İran’da mihrap önü kubbesine bitişik eyvanın yerine, burada avluya doğru uzanan ve üç kemerle avluya açılan üç nefli bir bölüme yer vermiştir.[14] Sonraları bu bölüm tamamen ortadan kaldırılarak, sadece mihrap önü kubbeli camiler yapılmaya başlanmıştır. Kale’deki Nasır Muhammet b. Kalavun Camii (1318-35), Sitti Miska Camii (1339), Altınboğa el- Maridani Camii (1337-39), Aksungur Camii (1347) ve Emir Şeyhu Camii (1349) bu tipin Kahire’deki önde gelen örnekleridir.[15]

İkincisi Lane-Poole’ün[16] tanımladığı gibi haçvari planda ele alınan camilerdir. Esas itibariyle farklı boyutlardaki dört eyvan ile onların arasındaki hücrelerle çevrilmiş bir avludan ibaret bir düzenleme olup, bu şema Memluklulardan önce Eyyubi medreselerinde karşımıza çıkmaktadır.[17] Bu plan Memluk ve Osmanlı dönemi konut mimarisindeki “Kaa” veya kabul salonu ile yakın benzerlik göstermektedir. Başlangıçta iki yapı tipi arasındaki tek fark avlunun kaalarda örtülü, diğerlerinde açık olmasıdır. Bahri Memluklular Devri’nde özellikle Sultan Hasan zamanında medreselerin de Cuma Camii olarak kullanımıyla birlikte bu düzenleme camilerde tatbik edilmeye başlandı. Burci Memluklular Devri’nde, XV. yüzyılda, yer darlığı sebebiyle yapıların boyutlarının küçülmesiyle beraber üzeri örtülü avlulu haçvari planlı camilerin inşası daha da yaygınlaştı. Sultan Eşraf Kayıtbay zamanında zemini ve duvarları çok renkli mermer kaplamalarla süslü olan ve köşelerindeki Sebil-Küttablarıyla birlikte genellikle iki caddenin birleştiği kavşaklarda yer alan bu camiler, üzeri açık avluya sahip olmadıkları için cephelerinde çok sayıda delikli pencerelere sahipti. Önceki yapılarda yer alan avlular aynı zamanda abdest alma yeri olarak kullanılırken, bu yeni düzenlemede avlu ibadet mekanına dahil edilmiş, dolayısıyla abdesthaneler yapının dışarısına çıkarılmıştır. Aynı biçimde önceleri kıble eyvanında yer alan ve “Dikkatü’l-Mübelliğ” denilen müezzin mahfili de mihrabın karşısındaki eyvanda bir balkon şekline dönüştürülmüştür. Önceden yapıların dış cephelerinde şeritler halinde düzenlenen kitabeler de bu yapıların üzeri örtülü avluların dört tarafını kuşatır hale getirilmiştir.[18]

Üçüncüsü de Geç Memluk Devri’nde ortaya çıkan tek kubbeli camilerdir. Bunlar Sultan Kayıtbay Dönemi’nin en güçlü ve en zengin emirlerinden birisi olan Yaşbak Min Mehdi el-Devadar tarafından birisi Kobri’l-Kubbe Semti’nde (1477-78), diğeri Abbasiye’de (1479-81) inşa ettirilen iki küçük camidir.[19] Birincisinde her bir kenarı 13,75 m. olan kare mekan tek kubbeyle kapatılırken, ikincisindeki kubbenin çapı 14,30 m.’dir. Her ikisinde de kubbeye geçişler, XV. yüzyıl Memluk yapılarında yaygınlaşan üç dilimli tromplarla sağlanmıştır.[20] Aynı şema Sultan Barsbay’ın Rufai Tarikatı için yaptırdığı zaviyede uygulanmış, hatta günümüze ulaşmayan bazı zaviyelerin de bu tip mimariye sahip oldukları tahmin edilmektedir.[21] Ancak bu düzenlemenin en yaygın biçimde Osmanlılar Devri’nde Anadolu’da tatbik edildiği bilinmektedir.

Medrese-Hankah-Zaviye-Tekkeler

Mısır’da eğitim kurumlarının ilk örnekleri Fatımiler Dönemi’nde ortaya çıkmaktadır. Bu devirde medreseler müstakil bir yapı olmaktan çok cami ile aynı bünye içerisinde değerlendirilmiştir. Şii Mezhebi eğitimi verilen bu yapıların en ünlüsü el-Ezher Camii’dir (970-972).[22] Ardından Mısır’ı fetheden Eyyubiler, Sünni İslam inancını yerleştirmek için Kahire’de çok sayıda medrese inşa ettiler. Büyük Selçukluların dört eyvanlı medrese mimarisini Mısır’a nakletmeleri[23] açısından büyük öneme sahip olan bu medreselerin sayısının yirmi beşi bulduğu rivayet edilmektedir.[24] Orijinal şeklini büyük oranda kaybetmiş olan Kamiliye Medresesi (1225) ile Necmeddin Salih Eyyub Medresesi (1243) dışında bu yapılardan günümüze pek bir şey kalmamıştır.[25]

Sultan Kalavun Medrese, Türbe ve Maristanı (1284-85), Hüsameddin Torumtay Medrese ve Türbesi (1290), Nasır Muhammed b. Kalavun Medrese ve Türbesi (1295-1303), Sungur el-Sa’di Medrese ve Türbesi (1315), Sultan Hasan Medrese ve Türbesi (1356-61) (Çizim: 3, Resim: 11,12,13), Ümmü Sultan Şaban Medrese, Türbe ve Sebili (1368), İnal el-Yusufi Medrese ve Sebil-Küttabı (1392), Tağriberdi Medrese, Türbe ve Sebil-Küttabı (1439), Canım el-Behlivan Medrese ve Türbesi (1478), Özbek el-Yusufi Medrese ve Sebil-Küttabı (1494-95), Sultan Gavri Medrese-Hankah, Türbe, Sebil- Küttab, Ev ve Hanı (1503-4) (Resim: 14) ve Baybars el-Hayyad Medrese ve Türbesi (1515) külliyeler halinde; Zahir Baybars Medresesi (1261-63), Karasungur Medresesi (1300), Kutluboğa Medresesi (1347), Emir Miskal Medresesi (1374-75), Zahir Berkuk Medresesi (1384-86) (Çizim: 4, Resim: 15), Cemaleddin Ustadar Medresesi (1408), el-Ayni Medresesi (1411), Kafur el-Zemmam Medresesi (1425), Kadı Zeyneddin Yahya Medresesi (1444) (Resim: 16) ve Kayıtbay Medresesi (1475) ise müstakil olarak ele alınmış medreselerdir.[26]

Şeyh Yusuf el-Acemi el-Advi Ribat ve Türbesi (1268-73), Aytekin el-Bundukdari Zaviye-Hankah ve Türbesi (1285), Çeşnigir Hankah ve Türbesi (1307-10) (Çizim: 5, Resim: 17), Şeyh Zeyneddin Yusuf Zaviyesi ve Türbesi (1298-1325), Mihmandariye Hankahı (1324), Emir Şeyhu Hankahı (1355), Ferec b Berkuk Hankah, Türbeler ve Sebil-Küttabları (1400-11) (Resim: 18), Sadeddin İbn Gurab Hankah-Medrese ve Sebil-Küttabı (1405-6), Ferec b. Berkuk Zaviye ve Sebili (1408), Eşref Barsbay Hankah-Cami ve Türbesi (1432), Ebu Yusuf Tekkesi (XV. yy.) ve Özdemir Ribatı (XV. yy.) da tasavvuf yapıları olarak Memluklular Devri’nde inşa edilen başlıca eserlerdir.[27]

Bahri Memluklular zamanında Sultan Hasan Dönemi’ne kadar her yapı, bir bölümü mescit olarak kullanılmakla birlikte kendi işlevini icra ediyordu. Bu tarihten itibaren öncelikle medrese-cami, Sultan Zahir Berkuk Devri’nde de medrese-hankah-cami aynı amaçla kullanılan yapıları tanımlamaya başladı. Yani eskiden olduğu gibi katı medrese ve hankah düzenlemelerinin artık terk edildiği ve dini aktivitelerin her çeşidine açık olarak caminin Hz. Peygamber Devri’ndeki orijinal fonksiyonunun yeniden canlandırılması anlamına geliyordu. Mimari olarak hankah ve medreseden daha az bilinen zaviyeler de vardı. Bunlar belirli bir tarikatın ya da bir tasavvuf kolunun eğitiminin verildiği binalardı ve genellikle bir şeyh adına veya bir şeyh tarafından yaptırılan dini kurumlardı. Şeyh müritleriyle birlikte zaviyede yaşardı, öldüğü zaman da yapının bir bölümü türbeye dönüştürülürdü. Halefleri tarafından da ihtimamla bu yapılar restore edildiğinden çok az zaviye orijinal şekliyle günümüze kadar gelebilmiştir. Şeyh Zeyneddin Yusuf Zaviyesi ilk mimari karakterini hala yansıtabilen nadir örneklerden biridir.[28]

Eğitim kurumları olarak tanımlanabilecek bu yapılarda Eyyubiler Devri’ndeki eyvanlı medrese düzenlemesinin tatbik edildiğini görüyoruz. Bazı yapılarda yer darlığı ve arazi yapısı gibi çeşitli nedenlerle eyvan sayıları ve ebatları değişebilmektedir. Dört eyvan şemasının kusursuz bir biçimde uygulandığı en önemli örnek Sultan Hasan Medresesi’dir. 150 m. uzunluğunda, 68 m. genişliğinde ve 37 m. yüksekliğinde olan bu medrese sekiz bin metrekarelik, meyilli bir arazide kurulmuştur. Her bir kenarı 32 m. olan, kare şekilli avlunun dört yanında birer tane eyvan yer almaktadır. Bunlar dört Sünni Mezhep için tahsis edilmişti. Güneydoğu yönündeki eyvan aynı zamanda cami olarak kullanılmaktadır. Bunlar tonozlu, büyük bir kemerle avluya açılan bir eyvan oldukları gibi, Sargıtmış Medresesi’ndeki gibi kubbeli ya da Kalavun Medresesi’ndeki gibi üç nefli bazilikal planlı farklı düzenlemeler de gösterebilirler. Eyvanların aralarındaki kapılardan da çok katlı olarak düzenlenmiş öğrenci hücrelerine ulaşılmaktadır. Sonraları aynı şemanın camilerde olduğu gibi üzeri örtülü avlulu örneklerine de rastlanmaktadır. Kepş’te Sultan Kayıtbay’ın yaptırdığı 1475 tarihli medrese bu tiptedir. Eğitim yapılarında XV. yüzyılın ortalarından itibaren yatay dikdörtgen planlı ve kıble duvarına paralel neflerden oluşan düzenlemelere de karşılaşılmaktadır. Bunlar bu tarihlerde medrese-hankah-cami fonksiyonlu olarak yapılanlardandır. Eşref Barsbay Hankahı (1432) ile Canım el-Behlivan Medresesi (1478) bu tarzı yansıtan örneklerdir. Hankahlar içerisinde Memluklular Mezarlığı’nda yer alan Sultan Ferec b. Berkuk Hankahı (1400-11) farklı düzenlemesiyle ilgi çekici bir yapıdır. Havuzlu merkezi bir avlunun kıble tarafında 21, karşısında da 15 küçük kubbenin örttüğü mekanlar bulunmaktadır. Üç mihrap nişine sahip kıble tarafındaki bölümün iki yanına türbeler, diğer kısmın iki tarafına ise Sebil- Küttablar yerleştirilirken, avlunun yan kenarlarına da müritlerin kalabileceği hücreler yapılmıştır. Hücreler de küçük kubbelerle örtülmüş olup, ayrıca güneybatı taraftakilerin arkasında hela vb. bölümler bulunmaktadır[29] (Çizim: 6). Bir diğer istisnai uygulama da Sultan Barsbay’ın Rufai Tarikatı için yaptırdığı zaviyede karşımıza çıkmaktadır. Kare mekanın üzeri üç dilimli tromplarla geçilen bir kubbeyle örtülmüştür.

Medrese-hankah-zaviye türü yapılarda Memluklular Devri’nde dikkat çekici bir başka karakter de, İslam dünyasında diğer bölgelerde daha çok camilerde görülen minare, mihrap, minber ve mahfil gibi unsurlara yer verilmesidir.

Minareler

Fatımiler Devrin’deki el-Cüyuşi Camii’nden mülhem Eyyubiler zamanındaki “Mabhara” tip minareler Bahri Memluklular Dönemi’nde gelişerek varlığını sürdürmüştür. Dikdörtgen şekilli bir kaidenin üzerinde orantılı biçimde yükselen sekizgen şekilli gövdesiyle Sungur el-Sa’di Medresesi’nin minaresi bu tipin güzel bir örneğidir. XIV. yüzyıl ortalarına doğru mabhara tip külah, artık kullanılmaz. El-Maridani Camii’nin minaresi mabhara tip külahı olmayan, tamamen sekizgen gövde üzerine soğan şekilli, mukarnaslı bir tepeliği taşıyan sekiz sütunlu bir şerefesiyle yeni tip minarelerin en eskisidir. Çerkez Memluklular zamanında, Kalavun Devri’nden bu yana ilk defa tamamen kare kesitli minarelerin kullanıldığı Sultan Gavri Dönemi hariç, genellikle ilk katı sekizgen, ikinci katı silindirik olan minareler yapılmıştır. Soğan biçimindeki tepeliklerin sayısı dörde kadar çıkmıştır.[30]

Mihraplar

Sade taş işçilikli mihrap nişleriyle birlikte, mermer kakmanın kullanıldığı çok gösterişli örnekler de elde edilmiştir. XV. yüzyıldan itibaren mihraplarda iki renkli taşlı kemerler yaygınlaşmıştır. Müzheriye Camii’nde ilk defa mermer oymalı mihrap nişi ile karşılaşılmaktadır. Bu uygulamanın XVI. yüzyıl başlarına kadar da yaygın olarak kullanımı sürdürülmüştür.[31]

Minberler

Memluk camilerinde çok zengin yıldız süslemeli ahşap minberlere rastlanmaktadır. Bunların en meşhurları Hüsameddin Lacin’in 1296’da Tolunoğlu Ahmet Camii’ne ilave ettiği ile Müeyyed Camii’nin (1415-20) minberleridir. Daha sonra Sultan Hasan’ınki gibi mermer, Sultan Kayıtbay’ın Ferec b. Berkuk Hankahı için yaptırdığı (1483) gibi taş malzemeden yapılanlar da mevcuttur.[32]

Türbeler

Çok köklü defin geleneğine, dolayısıyla mezar mimarisine sahip olan Mısır’da islami dönemde ilk türbeler Fatımiler zamanında inşa edilmeye başlanmıştır. Mukattam Tepesi ile Fustad arasında harabeleri görülen ve Seb’a Benat (Yedi Kızlar) (1016) denilen bir topluluktan kalma, kare planlı dört mezar yapısıdır. Moloz taştan yapılmış duvarlarında her yönde gemi teknesi biçiminde kemerli birer kapısı olan bu türbeler, tromplar üzerine oturan birer kubbeyle örtülmüştür. Bu tip türbe yapımı XII. yüzyılda yaygınlaşmıştır.[33] Ardından Eyyubiler Devri’nden kalan İmam Şafi (1211), Ebu Mansur İsmail (1216), Abbasi Halifeleri (1240) ve Melik Salih Necmeddin Eyyub (1249-50) Türbeleri tek kubbeli ve kare planlı mezar yapısı tipinin Mısır’da gelenekselleştiğini göstermektedir.[34]

Daha önce külliyelerle birlikte andığımız türbelere ilaveten Fatıma Hatun Türbesi (1283-84), Eşref Halil Türbesi (1291), Sancar el-Muzaffer Türbesi (1322) (Resim: 19), Kameri Türbesi (1329), Sultaniye Türbeleri (1360 civarı), Tenkizboğa Türbesi (1359) (Resim: 20), Aksungur Türbesi (1366), Evladü’l-Esyad Türbesi (XIV. yy ortası), Ganibey Türbesi (1427), Gülşeniyye Türbesi (1474-75) (Resim: 21), Kansu Ebu Said Türbesi (1498), Usfur Türbesi (1506), Tarabay el-Şerif Türbesi (1513) ve Rufai Türbesi (XVI. yy. başı) Memluklular zamanında inşa edilen müstakil mezar yapılarıdır.[35] Memluklular Mezarlığı’nda birbirine yakın olarak yapılanlar aynı zamanda Halife türbeleri şeklinde de anılmaktadır. Salar ve Sencer Cevli adına yapılanlar da çifte türbe şeklindedir. Diğer taraftan bazı külliyelerin türbe etrafında geliştikleri görülmektedir.[36]

Küçük binalardan muazzam abidelere kadar farklı boyutlarda, çoğunlukla da cami, medrese, hankah, ribat, zaviye ve tekke gibi dini kurumlara bitişik yapılabilen Memluk türbelerinin asıl karakteri, kare planlı ve yüksek kasnak üzerine kubbeli oluşlarıdır. Bu tipteki yapıların en gösterişlisi Sultan Hasan Türbesi’dir. Medresenin kıble eyvanındaki mihrabın iki yanına yerleştirilmiş kapılardan ulaşılan türbe, zeminden kilit taşına kadar 55 m. yüksekliğindeki yapısıyla adeta Firavunlar Dönemi piramitlerinin anıtsal karakterini Ortaçağda yeniden canlandırmaktadır.

Bazı türbelerde de farklı planlamalarla karşılaşılmaktadır. Memluklular Mezarlığı’ndaki Tengizboğa Türbesi, dört köşesindeki payelerin üzerine oturan dört kemerin taşıdığı bir kubbeyle örtülü kare planlı bir yapıdır. Bu baldaken tarzı bir uygulama olup, aynı şema XVI. yüzyıldan itibaren Osmanlı Dönemi’nde Kahire’de yaygınlaşacaktır.[37] Aynı dönemden Kahire’deki en yakın benzeri, XIII. yüzyılın sonunda Hüsameddin Lacin’in Tolunoğlu Camii’nin avlusunda yaptırdığı şadırvandır.

Kalavun Türbesi de farklı bir plan düzenine sahiptir. Küçük kubbelerle örtülü bir revakla kuşatılmış avludan kareye yakın dikdörtgen mekana ulaşılmaktadır (Çizim: 7, Resim: 22). Dört kare ayak ve granitten dört kalın sütunun taşıdığı bir kubbe ile örtülü bu mekan ve onun etrafını çevreleyen bir galeriden ibaret yapısıyla[38] Kalavun Türbesi, Kudüs’teki Kubbetü’s-Sahra (691-92) ve İstanbul’daki Kanuni Sultan Süleyman Türbesi’ne (1568) benzemektedir[39] ve merkezi planlı bir şema ortaya koymaktadır.[40]

Kubbeler

Özellikle türbelerin üzerini örten kubbeler Memluk sanatının karakteristik hususiyetlerinden birini oluşturmaktadır. Bahri Memluklular Devri’nde, birisi Baybars el-Çeşnigir’inki gibi tabanın etrafında kavis yapan, diğeri de Salar ve Sancar’ınki gibi silindirik olarak başlayan, daha üst seviyede kavis çizen ve genellikle kaburgalı olan kubbe tipleri ile karşılaşılmaktadır. Kubbeye geçişler önceleri düğümlü tromplarken, sonraları pandantiftir. Bunlar da önceleri Sultan Nasır Muhammed Camii’ndeki gibi ahşapken, sonraları taştan yapılmıştır.

Memluk mimarisinin kendine özgü bir özelliği olan taş kubbeler ilk olarak Bahri Memluklular Devri’nde ortaya çıkmıştır, ancak XV. yüzyılda Çerkez Memluklular zamanında en üst seviyeye ulaşmıştır. Mimari prensipleri aynı olduğu için mabhara tip minarelerin külahının kaburgalı taş başlığı taş kubbelere fikir vermiş olabilir. Ustalar öncelikle tuğla yerine taş kullanarak bu kubbeleri yapmaya başladılar. Daha sonra birleşme noktaları kapatıldı. Ferec b. Berkuk Hankahı’ndaki kubbelerin alt kısımları gibi dış bükey ve iç bükey kaburgalarla hareketlendirilen kubbe yüzeyleri, Olcay el-Yusufi ve Aytmış el-Becaşi’nin kubbelerindeki gibi dolambaçlı çizgiler halinde geliştirilmiş kaburgalarla süslenir hale gelmiştir. Diğer taraftan Sultan Ferec b. Berkuk Hankahı’nın kubbelerindeki gibi kaburgalar zikzak şeklinde de olabilmektedir. Bundan sonra Memluk ustaları, Orta Asya ve İran’da tuğla ile gerçekleştirilen ve sonsuzluk prensibine dayalı geometrik yıldız örneklerini kubbelerin dış yüzüne tatbik etmeye başladılar. İlk örnekleri Sultan Barsbay’ın kompleksine dahil üç türbenin kubbeleridir. Sultan Kayıtbay Dönemi’nde yapılanlar ise süslemenin simetrik bir biçimde yerleştirilişi açısından en gösterişli kubbelerdir. Kansu Ebu Said (1499), Adil Tumanbay (1501), Hayırbey (1502) ve Kanibey (1503) Türbelerinin kubbeleri ise birbirini taklit eden geometrik ve bitkisel motiflerle süslenmiştir. Bu dönemde pandantifle birlikte düğümlü tromplar da geçişlerde kullanılmıştır. Ancak mukarnaslı geçişler de yaygınlaşmıştır. Ayrıca geçişler dıştan basamaklarla vurgulanarak yükseklik etkisi daha da arttırılmıştır.[41]

Memluk mimarisinde, Kahire’ye tamamen yabancı, fakat doğudaki İslami eserlerde yaygın biçimde kullanılan yüksek kasnaklı çift cidarlı kubbelere de rastlanmaktadır.[42] Sargıtmış ve Sultaniye Türbeleri gibi.

Hanlar

Kızıldeniz bağlantılı ticaretin uğrak yerlerinden birisi olması nedeniyle Memluklular zamanında Kahire’de büyük boyutlu hanlar inşa edilmiştir. Han ve Vekale olarak isimlendirilen[43] bu yapıların sayısının XV. yüzyılın ilk yarısında 57 olduğu rivayet edilmektedir.[44] Günümüzde Memluk Dönemi’nden kalma Kusun Hanı (1341), Kayıtbay Hanı ve Sebil-Küttabı (1477), Kayıtbay Hanı (1480-81) (Resim: 23), Sultan Gavri Hanı (1504-5) (Çizim: 8, Resim: 24), Zerakeşe Hanı (XVI. yy. başı), Cellabe Hanı (XVI. yy. başı) ve Han el-Halili’nin üç kapısı (1511) (Resim: 25) bu yapı tipinin örnekleri olarak sayılabilir. Kahve ticareti sebebiyle Osmanlı Dönemi’nde sayıları 360’ı bulan hanların yapı biçimleri Memluk Devri’nde yerli yerine oturmuştu. Anıtsal taç kapının yer aldığı cephelerinde caddeye bakan dükkanları bulunan hanlar, genellikle dikdörtgen şekilli, üstü açık, ortasında bir çeşme ya da havuza yer verilen bir avlu etrafında çok katlı bir düzenleme sergilerler. Hanların giriş katlarında tüccarların mallarını bırakabilecekleri depolar ve hayvanların bağlanabileceği ahırlar, üst katlarında ise genellikle bir taraçaya açılan insanların istirahat edebilecekleri mekanlar yer alırdı.[45]

Bimaristanlar

İslam dünyasında eskiden içinde akıl hastalıklarının tedavisi için yapılmış özel binalar olan Bimaristanların Mısır’da en eski örneğinin Tolunoğlu Ahmet tarafından yapıldığı rivayet edilmektedir.[46] Fatımiler ve Eyyubiler Dönemi’nde de aynı tip yapıların inşa edildiği sanılmaktadır.[47] Memluklular zamanında yapılan Kalavun Maristanı (1284-85) bu yapıların en ünlüsüdür. Büyük oranda tahrip olmuş vaziyetteki Maristan, çok sayıda küçük odalarla bağlantılı bir avlunun dört tarafındaki dört büyük mekandan oluşan ve Fatımi saraylarının yapısını çağrıştıran bir şemaya sahipti.[48] Sultan Müeyyed’in yaptırdığı Bimaristan da harabe halindedir.[49]

Su Mimarisi

Bilindiği gibi su insanoğlunun hayatiyetini devam ettirebilmesi için gerekli dört temel unsurdan biridir. Bu ihtiyacı Orta Çağ Kahire’sinde karşılamak çok kolay bir iş değildi. Kahireliler için tek su kaynağı Nil nehriydi. Fakat Nil şehir merkezinden 800-1300 m. arasında değişen mesafede bulunması sebebiyle su ihtiyacını ya kemerler vasıtasıyla, ya da sakalar yardımıyla gidermek mümkündü.[50] Memluklular Devri’nde bu amaçla su kemerleri inşa edildiğini görüyoruz. Bahri Memluklular zamanında Sultan Nasır Muhammed b. Kalavun’un 1312’de, Çerkez Memluklular Dönemi’nde de Sultan Kansu Gavri’nin[51] 1506-7’de yaptırdığı su kemerleri (Resim: 26) Amr b. As Caddesi ile Femmü’l-Haliç Meydanı’nın birleştiği noktadan başlayarak ve Bahri’l-Uyun Caddesi’ni takip ederek Kahire Kalesi’nin güneydoğusuna doğru uzanmaktaydı. Bazı bölümleri tek, bazı kısımları çok katlı kemerlerle oluşturulmuş olan su kemerleri, kentin büyüyüp gelişmesiyle yer yer tahrip olmuş durumdadır.

Diğer taraftan sakaların taşıdığı suyu depolamak için havuzlar, sarnıçlar ve sebiller inşa edilmiştir. Bugüne kadar ulaşabilen Aytmış el-Becaşi Havuzu (1383) ile Sultan Kayıtbay’ın 1474, 1475 ve 1496 tarihli üç havuzu hayvanların su ihtiyacını karşılamak içindir. İslam dünyasında başka kentlerde görülmeyen ve “Havzu’l-Devvab” denilen[52] bu yapılar, iki büyük kemerle caddeye açılan dikdörtgen şekilli bir mekandaki yalak ve su deposundan ibarettir.

Sarnıçlar daha çok sebillerin bodrum katlarında yapılmakla birlikte müstakil olarak yapılanlarına da rastlanmaktadır. Yakup Şah el-Mihmandar Sarnıcı (1495-96) bu tiptedir. Kahire Kalesi’nin doğu yamacında yer alan sarnıç, üç dilimli kemerli bir taç kapıdan ulaşılan çapraz tonozla örtülü bir giriş holü ile oradan geçilen kubbeli bir odadan meydana gelmektedir. Aslında iki kubbe ve iki sarnıçtan oluşan yapı, sadece su depolanan bir sarnıç değil, aynı zamanda Memlukluların Osmanlılara karşı elde ettikleri Adana Savaşı’nı (1486) kutlayan kitabesiyle özel ilgiye sahiptir.[53]

Sebiller de insanlara su temin eden yapılar olarak ortaya çıkmıştır. Kahire’de günümüze kadar ulaşabilmiş en eski sebil örneği, Sultan Nasır Muhammed’in Muiz li-Dini’l-lah Caddesi’ndeki medresesinin girişinin sol tarafına inşa ettirdiği 1326 tarihli yapıdır. Sonraları Memlukluların bu amaçla yaptıkları eserler arasında yepyeni bir tipin ortaya çıktığını görüyoruz. Sebil ya da Sebilhane ile Sıbyan Mektebi olarak ayrı ayrı faaliyet gösteren iki farklı yapıdan birincisi alt kata, ikincisi de üst kata yerleştirilerek Sebil-Küttablar meydana getirilmiştir. İlk örnekleri Kahire’de, XIV. yüzyılda Bahri Memluklular Devri’nde verilmiştir.[54] Tebbana Caddesi’nde yer alan 1368-69 tarihli Ümmü Sultan Şaban Medresesi’nde sebil ve küttabın ayrı ayrı yerleştirildiği görülmektedir. Bu iki ayrı yapı tipi ilk defa Kahire’de Suku’l-Silah Caddesi’ndeki Emir Seyfeddin Olcay el-Yusufi Medresesi’ne bitişik yapılan Sebil-Küttab’da (1373) iki katlı biçimde düzenlenmiştir.[55] Böylece elde edilen bu yeni mimari kompozisyon daha sonraki yapılara da örneklik etmiştir. Çerkez Memluklular zamanında Sebil- Küttablar daha da geliştirilmiştir. Memluklular Mezarlığındaki Sultan Ferec b. Berkuk Hankahı’nda (1400-11) ana cephenin iki ucuna yerleştirilmiş iki cepheli ve dikdörtgen planlı mekanlar şeklinde karşımıza çıkmaktadır. 1479 tarihli Sultan Kayıtbay Sebil-Küttabı, en eski müstakil örnek olması yanı sıra anıtsal ölçülerde ele alınması bakımından kayda değerdir (Resim: 27). Cami, medrese, zaviye, hankah ve han gibi çeşitli yapılara bitişik olarak inşa edilen Sebil-Küttabların bodrum katlarında sarnıçlar yer almaktadır. Bir, iki ve üç cepheli olarak yapılan Sebil-Küttabların alt katında genellikle dikdörtgen planlı, içerisinde mermer havuzlar ve bir selsebil bulunan bir oda (sebilhane) ile yan hizmetlerin görüldüğü bitişikteki farklı boyutlu odalardan meydana gelen sebil; üst katında ise çoğunlukla alttaki sebilin planını tekrarlayan, ancak kemerlerle dışarı açık, daha çok Anadolu’daki yazlık mektepleri çağrıştıran küttab yer almaktadır.[56]

Su mimarisinin diğer bir grubunu da hamamlar oluşturmaktadır. Memluk Dönemi’nde inşa edilen hamamlardan çok azı günümüze kadar ulaşabilmiştir. Gerçekte uzun tarihleri boyunca sık sık restore edildiği ve yeniden yapıldığı için zamanımıza gelebilen pek çok hamamın inşa tarihini tespit etmek oldukça zordur. Mimari bakımdan Mısır hamamları bazı değişikliklerle Roma hamam geleneğini devam ettiren yapılardır. Dar bir kapıdan girilen dolambaçlı bir giriş vasıtasıyla ortasında fıskiyeli havuzu, yanlarda sedirleri bulunan ve “maslah” denilen soyunmalık kısmına ulaşılmaktadır. Bunun bitişiğinde dikdörtgen şekilli, camla doldurulmuş delikli tonozlu ılıklık bulunmaktadır. Buradan dar bir kapıyla sıcaklığa geçilmektedir. Zemini mermer kaplı, kubbeli sıcaklıktan Roma hamamlarının özünü teşkil eden “Mağtas”a ulaşılmaktadır. Zemininde sıcak su havuzu bulunan Mağtas, hamamların en süslü yerini teşkil etmekteydi. Bunun bitişiğinde de cehennemlik yer almaktadır.[57] Memluklular zamanından kalan hamamların önde gelenleri; Baştak Hamamı’nın giriş cephesi (1341) (Resim: 28), Sultan Şeyh Melik Müeyyed Hamamı (1415-20) ve Sultan Eşref İnal Hamamı’dır (1456).[58] Bunlardan Sultan Müeyyed’in yaptırdığı kompleksin yanındaki hamamı, mukarnaslar üzerine oturan muhteşem bir kubbeyle örtülü bir sıcaklığa sahiptir. Tıpkı bir medrese planı gibi dört eyvanlı bir yapı sergilemektedir.

Sivil Mimari

Daha Tolunoğulları zamanında Kahire’de inşa edilen evlerde Samarra’daki konut mimarisinden etkilenen bir plan şemasının uygulandığı bilinmektedir.[59] Memluklular Dönemi’nden kalan saraylar kısmen ayaktadır. Bununla birlikte vakıf kayıtları ile mevcut yapılar bu devrin konutlarının düzenlemesi hakkında bilgi vermektedir. Alınak Sarayı (1293), Emir Yaşbak (Kusun) Sarayı (1336), Baştak Sarayı (1337) (Resim: 29), Mancak el-Silahdar Sarayı (1347), Emir Taz Sarayı (1352) (Resim: 30), İbn Bezarec Sarayı (1440), Kayıtbay Yazlık Sarayı (1474) ve Sultan Kansu Gavri Sarayı kalıntıları (1501-16) günümüze ulaşabilenlerdir.[60] Bunlar üzeri bir kubbe veya bir fenerle örtülü bir merkezi alan ile birbirine bakan iki eyvandan müteşekkil kaa planlıdır.[61]

Memluk Devri’nden günümüze ulaşan Muhibbiddin Ebu Tayyib Evi (1350), Şakir b. el-Ganem Evi (1372-73), Zeynep Hatun Evi (1468), Sultan Kayıtbay Evleri (1474, 1485), Razzaz Evi (1485) ve Sultan Gavri Evleri (1503-4, 1504-5) de saraylara benzer düzenlemeler göstermektedir. Ancak daha küçük boyutlu olarak yapılmışlardır.

Memluk sivil mimarisinin temel yapısı kaadır.[62] Bir kabul salonu olan kaalar, ya zemin katta ya da üst katta konutun en yüksek mekanını teşkil ederdi. Memluk kaalarında ortada zeminde fıskiyeli bir havuz ile tavanda bir fener sekizgen şekilli olarak mutlaka bulunmaktadır. Bunların ilk örnekleri Fatımiler Dönemi’nde vardı. Ancak onlarda merkezi alanın üzerinin açık olduğu sanılmaktadır. Kaalardan açılan kapılarla dışarıya, tuvaletlere, diğer odalara ve asma kat localarına ulaşılmaktadır. Asma kat localarına müzisyenlere tahsis edildiği için “Mağani” denilirdi. Büyük ölçekli konutlardaki kaalar gibi günlük yaşamın merkezi olmayan, daha ziyade bir giriş mahiyetinde olan avlu tipi de görülebilmektedir.

Memluk Devri Mısır sivil mimarisinin bir başka elemanı da Makad’dır. Daha ziyade geç Memluk Dönemi’nde yaygın olan Makad, yani oturma odası, birinci kattan konutun avlusuna bakan ve kuzeyden esen rüzgara dönük kemerli bir locadır. Bitişiğindeki tuvalet ve küçük odalar vardır. Burası ev sahibinin ziyaretçilerin girişi ile kiler ve ahır gibi bölümleri kontrol etmek için oturduğu bir yerdir. Haliç veya gölet kıyısındakilerde Makad suya ya da bahçelere nazır yapılırdı.

Saray ve evlerin dışında Memluk sivil mimarisine diğer bir örnek de Rab’lardır. Genellikle bir caddenin kenarına dizilmiş dükkanların üzerine yapılan ve birinci kattaki galeriden ulaşılan çok sayıda dairelerden müteşekkildir. Her bir daire iki katlıdır; alt kat tuvalet, su kaplarının konulduğu bir niş ve bir kabul salonuna, üst kat ise yatak odalarına sahiptir. Umumiyetle mutfak bulunmaz. Memluklular Mezarlığı’ndaki Kayıtbay Rab’ı (1474) bunun güzel bir örneğidir.

Bu tip yapılar bazen hanların üzerine de yapılabilmektedir. Sultan Kayıtbay’ın Bab el-Nasr’daki Vekalesi ile Sultan Gavri’nin Ezher Camii yakınlarındaki Vekalesi böyle konutlara sahiptir.

Saray ve büyük konutlarda yer alan mimari elemanlardan birisi olan mutfağa küçük evlerde pek rastlanmaz. Daha çok dışarıdan hazır-pişmiş yiyecekler satın alınırdı. Bir diğer mimari unsur olan hamam, büyük boyutlu konutlarda bile pek yaygın değildi. Orta Çağ kaynaklarında hamamların genellikle zenginlerin ya da yöneticilerin inşa ettirdiği büyük konutların yanında yer aldığını, onların sadece konut sahiplerince değil, aynı zamanda halk tarafından da kullanıldığını, yani ticari amaçla yapıldıklarını rivayet ederler.[63]

Askeri Mimari

Eyyubiler Devri’nde 1183-1184’te Bedreddin Karakuş tarafından yapımına başlanan ve 1207-8’de de Melik Kamil tarafından ilk olarak hükümdarlık merkezi şeklinde kullanılan Kahire Kalesi, çeşitli Memluk Sultanları tarafından eklenen binalar ve onarımlarla daha da geliştirilmiştir. Sultan Zahir Baybars, Sultan Kalavun, Eşref Halil, Nasır Muhammed, Sultan Hasan, Sultan Kayıtbay ve Sultan Gavri’nin ilave ettiği Babü’l-Kulla, Darü’l-Adl, Kamelya, Nasır Muhammed Camii ve Sarayı, Kasru’l- Ablak, Baysariyye Sarayı, Tablahane, yeni burçlar vb. dini, sivil ve askeri yapılar bunlardandır.[64] Diğer taraftan Memluklular zamanında Akdeniz sahilindeki kentlerde de kaleler inşa edildiği bilinmektedir. Sultan Kayıtbay’ın Dimyat, İskenderiye ve Reşid’de yaptırdığı kaleler bunlardandır.[65] İskenderiye Kalesi (1477) dış ve iç surlarla kuşatılmış 17.500 metrekarelik bir alanı işgal etmektedir. Ana burç bir köşk gibi çok katlı bir düzenlemeye sahiptir (Resim: 31). Birinci ve ikinci katta mescit ve diğer ihtiyaçlar için kullanılan odalar, üçüncü katta ise gözetleme bölümleri mevcuttur. 1479’da Sultan Kayıtbay’ın yaptırdığı ve 1516’da Sultan Gavri’nin tahkim ettiği Reşid Kalesi, kare şekilli olup, köşelerinde büyük burçlara sahiptir. Kuzey cepheden tek bir kapı ile ulaşılan kalenin burçlarında askerin eğitimi ve savunma için mekanlar, duvarların üzerinde seyirdim yerleri ile dendanlar vardır[66] (Resim: 32).

Taç Kapılar

XIV. yüzyıldan itibaren Bahri Memluklularda yaygın hale gelen mukarnaslı portallerden önce çeşitli taç kapı tipleri kullanılmıştı. Kalavun Kompleksi üçgen boşlukları siyah-beyaz mermerden geçmelerle süslenmiş yuvarlak kemerli bir taç kapıya sahiptir. Baybars el-Çeşnigir Hankahı’nın taç kapısında yuvarlak kemer iri yastık taşlarıyla dilimlendirilmiştir. El-Maridani ve Aksungur Camilerinde ise sivri kemerli portaller yer almaktadır. Kale’deki Nasır Muhammed Camii’nde üç dilimli niş şeklinde bir taç kapı mevcuttur. Elmas ve Baştak Camileri ise mukarnaslı tiptedir. XV. yüzyılda üç dilimli kemerli farklı portal tipleri kullanılmıştır. Sultan Kayıtbay Kompleksi’ndeki gibi mukarnaslı pandantifler üzerine yıldız dolgulu, Sultan Gavri Vekalesi’ndeki gibi mukarnas dolgulu olanlar örnek gösterilebilir.[67]

Kemerler

XIV. yüzyıla kadar hem yuvarlak, hem de sivri kemer kullanılmıştır. XV. yüzyıldan itibaren sivri kemerler, iki renkli taş işçilikli olarak yaygın biçimde kullanılmıştır.[68]

Süsleme

Fadaviye Kubbesi’nde çok büyük oranda rastlanmasına rağmen Memluk yapılarında stuk süsleme çok az kullanılmıştır. Ravza’daki Sultan Kayıtbay Camii’nde stuk duvar süslemelerinden kalıntılar mevcuttur. Bununla birlikte stuk süslemenin süreklilik gösterdiği tek alan pencere parmaklıklarıdır. Memluk Devri’nde duvarlar ve mihrap nişleri gibi mimari elemanlar çok renkli mermerden mozaik tekniğinde bezenmiştir.[69] Hem dış hem de iç mimaride iki renkli taş işçiliğiyle süslemeler dikkat çekmektedir. Ayrıca türbelerin üzerini örten taş kubbeler de zengin bitkisel ve geometrik motiflerle dekore edilmiştir. Mukarnas da bu dönemde kubbe geçişlerinde, şerefe altlıklarında ve nişlerin üst kısımlarında kullanılmıştır. Sivil mimaride pencereler çok gösterişli ahşap meşrebiyelere sahiptir. Askeri mimaride kullanılan barbatalar, Memluk Devri yapılarının cephelerini taçlandıran çok dilimli çiçek desenli dendanlara dönüşmüştür. Cepheler aynı zamanda mukarnaslı yüksek ve yüzeysel dikdörtgen şekilli nişlerle hareketlendirilmiş ve içlerinde çok katlı pencereler açılmıştır. Geometrik ve bitkisel motiflerle yazı, süslemenin vazgeçilmez unsurlarıdır.[70] Bununla birlikte figürlü bezemelere de rastlanmaktadır. Zahir Baybars Medresesi’nin (1261-63) kalıntıları üzerinde hala mevcut olan pars figürleri mimaride karşımıza çıkan en çarpıcı örneklerdir (Resim: 33).

Memluk Dönemi’nde Mısır’da seramik yapımı çok bol ve üst düzeyde olmasına karşın başlangıçta mimari süslemede pek rastlanmaz.[71] XIV. yüzyılın başlarından itibaren Memluk eserlerinde minarelerin gövde ve külahlarında, kubbelerle onlara geçiş sağlayan kasnaklarda ve beden duvarlarında süsleme unsuru olarak çini kullanılmaya başlanmıştır. Baybars Çeşnigir Hankahı (1310), Nahhasin’deki Sultan Nasır Muhammet Kalavun Sebili (1326), Emir Taş Timur Türbesi (1334), Kale’deki Sultan Nasır Muhammet Kalavun Camii (1335) (Res. 2), Maridani Camii (1340), Aslam el-Bahai Camii (1345), Tugay Türbesi (1384), İbn Ğurab Türbesi (1408), Sultan Kayıtbay Sebili (1496), Sultan Gavri Medresesi (1504), Ezher Camii’nin 1510’da ilave olunan minareleri ile Sultan Gavri devrinde yenilenen İmam Şafi Türbesi’nin kubbesi (1503-4) gibi Kahire’deki Memluk Dönemi yapılarında çini süslemeye rastlanmaktadır.[72] Bu örneklerde iki çeşit çini dekorasyonla karşılaşılmaktadır. Birincisi firuze veya yeşil renkli levhalardan müteşekkil tek renkli çinilerdir. İkincisi ise yazı, geometrik ve bitki motiflerinin yeşil, mavi ve siyah renkli olarak düzenlendiği örneklerdir. Örneklerden de anlaşıldığı gibi Mısır mimarisinde çini süslemenin yaygın şekilde kullanımı XIV. yüzyıl başlarına tekabül etmektedir. Bunun da Tebriz’den Kahire’ye göç eden ve eser ortaya koyan ustalar vasıtasıyla gerçekleştiği sanılmaktadır.[73]

El Sanatları

Memluklular el sanatlarının muhtelif kollarında faaliyet göstermişler ve önemli eserler meydana getirmişlerdir. En önemli alanlardan birisi dokumacılık olup, yünlü keten, pamuklu ve ipekli kumaşlar üretilmiştir. Dokuma ürünleri doğu ve batı ülkelerine ihraç edilmekte olup, bunların içerisinde en mühim üretimi keten bezi teşkil etmekteydi. Başlıca dokumacılık merkezleri Dimyat, Tinnis ve İskenderiye’ydi.[74] Memluklular zamanında özellikle de Sultan Kayıtbay Devri’nde, muhtemelen Türkmenler aracılığıyla Kahire’ye gelmiş olan seccade türü halılar da dokunmuştur (Resim: 34). Bunların dizaynı Memluk dünyasına hastır, iki dikdörtgen panelin ilavesiyle dikdörtgene dönüştürülmüş bir kareden ibarettir. Zaman zaman bunun çevresinde geniş bir bordür de bulunabilmektedir.[75] Tolunoğulları ve Fatımiler zamanında yaygınlaşan seramik üretimi Memluklular Devri’nde daha da geliştirilmiş (Resim: 35), dericilik, demircilik, cam (Resim: 36) ve silah (Resim: 37) gibi alanlarda Sultan Berkuk döneminden itibaren önemli gelişmeler olmuştur.[76] Memluk Devri’ne ait birçok kandil ve altlıkları, tepsiler, leğenler, ibrikler, kaseler, sürahiler, tütsü ve koku şişeleri, Kur’an-ı Kerim ve kalem kutuları, miğfer ile kılıçlar vb. madeni eserleri; çeşitli koku kapları, vazo ile lambalar vb. cam eserleri; muhtelif tabak, kase ile çömlekler vb. seramik eserleri, Kur’an-ı Kerim (Resim: 38) ve minyatürlü el yazmaları ile muhtelif ciltler vb. hat ve dericilik ürünleri yanı sıra ahşap örnekler[77] hala dünyanın çeşitli müzelerinde ilgiyle takip edilen en önemli koleksiyonları meydana getirmektedir. Dolayısıyla haklı olarak da bu eserler “İslam’ın Rönesansı” biçiminde nitelenmektedir.[78]

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Ali BAYHAN

Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 6 Sayfa: 120-132


Dipnotlar :
[1] Tarihçe için bkz. K.Y. Kopraman; “Mısır Memlükleri (1205-1517)”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, C. VI, İstanbul, 1987, s. 433-543; a. mlf.; Mısır Memlükleri Tarihi, Ankara, 1989; el- Makrizi; “el-Nukud el-Kadime ve’l-İslamiyye” (Çev.: İ. Artuk), Belleten, XVII/67, 1953, s. 367-392; Ş. Tekindağ; “II. Bayezid Devrinde Çukur-Ova’da Nüfuz Mücadelesi: İlk Osmanlı-Memluklu Savaşları (1485-1491)”, Belleten, XXXI/123, 1967, s. 345-373; a. mlf.; “XV. Asrın Sonunda Memluk Ordusu”, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, 15, 1960, s. 85-94; a. mlf.; Berkuk Devri’nde Memluk Sultanlığı (XIV. Yüzyıl Mısır Tarihine Dair Araştırmalar), İstanbul, 1961; a. mlf.; “Fatih ile Çağdaş Bir Memluklu Sultanı: Aynal el-Ecrud (1453-1460)”, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, 23, 1969, s. 35-50; a. mlf.; “Memluk Sultanlığı Tarihine Toplu Bir Bakış”, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, 25, 1971, s. 1-38; a. mlf.; “Fatih Devrinde Osmanlı-Memluklu Münasebetleri”, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Türih Dergisi, 30, 1976, s. 73-98; Türk Ansiklopedisi; “Memlukler” Maddesi, XXIII, Ankara, 1976, s. 486-490; M. Sobernheim; “Memlukler” Maddesi, İ. A., VII, İstanbul, 1980, s. 689-692; Nişancızade; Mir’at-i Kainat (Sad. A. F. Meyan), II, İstanbul, 1987, s. 247-258, 270-286.
[2] Türk Dünyası Kültür Atlası, I, İstanbul, 1997, s. 163-164.
[3] O. Aslanapa; Türk Sanatı, İstanbul, 1984, s. 92.
[4] D. Behrens-Abouseif; Islamic Architecture in Cairo, Cairo, 1996, s. 15.
[5] D. Behrens-Abouseif; Islamic Architecture in Cairo, Cairo, 1996, s. 19.
[6] Bunlardan Sultan Eşref Kayıtbay Külliyesi ile Korkmaz Külliyesi türbe etrafında gelişen kompleksler olarak da kabul edilmektedir. H. A. Badr; “Styles of Tombs and Mausoleums in Ottoman Cairo”, İslam Dünyasında Mezarlıklar ve Defin Gelenekleri, I, Ankara, 1996, s. 349-385.
[7] Bu yapılar için bkz. P. Coste; Architecture Arabe des Monuments du Caire, Paris, 1837-39; L. Hautecoeur-G. Wiet; Les Mosque’es du Caire, Paris, 1932; H. Z. Ülken; İslam Sanatı, İstanbul, 1948, s. 138-153; S. K. Yetkin; İslam Sanatı Tarihi, Ankara, 1954, s. 185-197; a. mlf., İslam Mimarisi, Ankara, 1965, s. 162-171; a. mlf., İslam Ülkelerinde Sanat, İstanbul, 1984, s. 55; K. A. C. Creswell; The Muslim Architecture of Egypt, I, Oxford, 1952; a. mlf., The Works of Sultan Baybars al- Bunduqdari in Egypt, Caire, 1926, s. 154-191; G. Wiet; Les Mosque’es du Caire, 1966; M. S. Briggs; Muhammedan Architecture in Egypt and Palastine, New York, 1974; S. M. Muhammed; Mesacidu Mısr ve Evliyauha’s-Salihun, III-IV, Kahire, 1976-1980; P. d’Avennes; Arab Art As Seen Through Monuments of Cairo, Paris, 1983; K. Samih; el-Imaratü’l-İslamiyyeti fi Mısr, Kahire, 1983; S. L. Mustafa; el-Türasü’l-Mimari’l-İslami fi Mısr, Beyrut, 1984; O. Aslanapa; Türk Sanatı, İstanbul, 1984, s. 96-100; A. P. Mübarek; el-Hıtatu’t-Tevfikıyyeti’l-Cedideti li-Mısra’l-Kahirati, V, Kahire, 1986; E. M. Ferğali; el-Delilü’l-Mucez li-Ehemmi’l-Asari’l-İslamiyyeti ve’l-Kıbtıyyeti fi’l-Kahirati, Kahire, 1991; H. Abdulvahhab; Tarihu’l-Mesacidi’l-Eseriyyeti fi’l-Kahirati, Kahire, 1993; C. Williams; Islamic Monuments in Cairo, Cairo, 1993; K. Haydar; el-Imaratü’l-Arabiyyeti’l-İslamiyyeti, Beyrut, 1995; D. Behrens- Abouseif; Islamic Architecture in Cairo, Cairo, 1996, s. 94-157; A. A. Bayhan; “Bir Tarih Müzesi: Mısır”, Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi, S. 6, Erzurum, 2000, s. 9-24.
[8] S. Lane-Poole; The Art of The Saracens in Egypt, London, 1886, s. 65.
[9] O. Aslanapa; Türk Sanatı, İstanbul, 1984, s. 46.
[10] Isfahan (1080), Gülpayegan (1105-18), Ardistan (1158-60) ve Zevvare (1135) Mescid-i Cumaları, mihrap önü kubbesinin İran’da en güzel şekilde tatbik edildiği yapılardır. Bkz. M. Cezar; Anadolu Öncesi Türklerde Şehir ve Mimarlık, İstanbul, 1977, s. 346-367.
[11] Silvan Ulu Camii (1152-76), Mardin Ulu Camii (1176), Harput Ulu Camii (1156-57) ve Kızıltepe Ulu Camii (1204) Anadolu’daki mihrap önü kubbeli Artuklu camileridir. Bkz. O. Aslanapa; Anadolu’da İlk Türk Mimarisi, Ankara, 1991, s. 6-12.
[12] O. Aslanapa; Türk Sanatı, İstanbul, 1984, s. 46.
[13] Kahire’de Fatımiler Devri’nden el-Ezher (970-72) ve el-Hakim (990-1003) Camilerinde de mihrap önü kubbesi vardır. Bkz. S. K. Yetkin; İslam Mimarisi, Ankara, 1965, s. 70-72. Ancak bunlar daha ziyade paralel ve dikey neflerin kesiştiği kare mekanı örten bir yapı sergilemektedir ve Emevi Dönemi ile Mağrip bölgesindeki camilerdekilere benzerler.
[14] K. A. C. Creswell; The Works of Sultan Baybars al-Bunduqdari in Egypt, Caire, 1926, s. 170-175; D. Behrens-Abouseif; “Baybars I Camii”, DİA, V, İstanbul, 1992, s. 223-224; A. el-Tayeş; “Tarzu’l-Mesacidi’s-Selcukiyyeti bi-Biladi’l- Anadol (470-708/1077-1308)”, Nedvetü’l-Asari’l-İslamiyyeti Şarki’l-Alemi’l-İslami (30 November-1 December 1998, Kahire), s. 223.
[15] S. K. Yetkin; İslam Mimarisi, Ankara, 1965, s. 163.
[16] S. Lane-Poole; The Art of The Saracens in Egypt, London, 1886, s. 65-66.
[17] Eyyubiler Devrin’de Kahire ve Fustad’da dört Sünni Mezhebi için yirmi beş kadar medrese yapıldığı kaynaklarda ifade edilirse de günümüze pek bir şey kalmamıştır. S. K. Yetkin; İslam Mimarisi, Ankara, 1965, s. 157. Ancak yapılan araştırmalar Kahire’deki Kamiliye Medresesi (1225) ile Necmeddin Salih Eyyub Medresesi’nde (1243) benzer şekilde eyvan düzenlemesinin olduğu anlaşılmaktadır. D. Behrens- Abouseif; Islamic Architecture in Cairo, Cairo, 1996, s. 15, 88-90.
[18] D. Behrens-Abouseif; Islamic Architecture in Cairo, Cairo, 1996, s. 19-20.
[19] A. Atia; Osmanlı Döneminde İstanbul İle Kahire Arasında Mimari Etkileşimler (İ. Ü. Sos. Bil. En. Basılmamış Doktora Tezi, 1994), s. 205
[20] S. M. Muhammed; Mesacidu Mısr ve Evliyauha’s-Salihun, IV, Kahire, 1980, s. 244-248, 262-265; D. Behrens-Abouseif; Islamic Architecture in Cairo, Cairo, 1996, s. 149-150.
[21] D. Behrens-Abouseif; Islamic Architecture in Cairo, Cairo, 1996, s. 150.
[22] H. Z. Ülken; İslam Sanatı, İstanbul, 1948, s. 112-115; S. K. Yetkin; İslam Sanatı Tarihi, Ankara, 1954, s. 90-92; a. mlf., İslam Mimarisi, Ankara, 1965, s. 70-72; a. mlf., İslam Ülkelerinde Sanat, İstanbul, 1984, s. 33-34; S. M. Muhammed; Mesacidu Mısr ve Evliyauha’s-Salihun, I, Kahire, 1971, s. 165-227; D. Behrens- Abouseif; Islamic Architecture in Cairo, Cairo, 1996, s. 58-63.
[23] O. Aslanapa; Türk Sanatı, İstanbul, 1984, s. 96.
[24] S.K. Yetkin; İslam Mimarisi, Ankara, 1965, s. 157.
[25] S.M. Muhammed; Mesacidu Mısr ve Evliyauha’s-Salihun, II, Kahire, 1976, s. 203-208, 230-235.
[26] H. Z. Ülken; İslam Sanatı, İstanbul, 1948, s. 138-153; S. K. Yetkin; İslam Sanatı Tarihi, Ankara, 1954, s. 185-197; a. mlf., İslam Mimarisi, Ankara, 1965, s. 162-171; a. mlf., İslam Ülkelerinde Sanat, İstanbul, 1984, s. 55; K.A.C. Creswell; The Muslim Architecture of Egypt, I, Oxford, 1952; a. mlf., The Works of Sultan Baybars al- Bunduqdari in Egypt, Caire, 1926, s. 131-143; G. Wiet; Les Mosque’es du Caire, 1966; M.S. Briggs; Muhammedan Architecture in Egypt and Palastine, New York, 1974; S. M. Muhammed; Mesacidu Mısr ve Evliyauha’s-Salihun, III-IV, Kahire, 1976-1980; P. d’Avennes; Arab Art As Seen Through Monuments of Cairo, Paris, 1983; K. Samih; el-Imaratü’l-İslamiyyeti fi Mısr, Kahire, 1983; S. L. Mustafa; el-Türasü’l-Mimari’l-İslami fi Mısr, Beyrut, 1984; O. Aslanapa; Türk Sanatı, İstanbul, 1984, s. 96-100; A. P. Mübarek; el-Hıtatu’t-Tevfikıyyeti’l-Cedideti li-Mısra’l-Kahirati, V, Kahire, 1986, VI, Kahire, 1987, s. 2-41; E. M. Ferğali; el-Delilü’l-Mucez li-Ehemmi’l-Asari’l-İslamiyyeti ve’l-Kıbtıyyeti fi’l-Kahirati, Kahire, 1991; H. Abdulvahhab; Tarihu’l-Mesacidi’l-Eseriyyeti fi’l-Kahirati, Kahire, 1993; C. Williams; Islamic Monuments in Cairo, Cairo, 1993; K. Haydar; el-Imaratü’l-Arabiyyeti’l-İslamiyyeti, Beyrut, 1995; D. Behrens-Abouseif; Islamic Architecture in Cairo, Cairo, 1996, s. 94-157; A. A. Bayhan; “Bir Tarih Müzesi: Mısır”, Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi, S. 6, Erzurum, 2000, s. 9-24.
[27] H. Z. Ülken; İslam Sanatı, İstanbul, 1948, s. 138-153; K.A.C. Creswell; The Muslim Architecture of Egypt, I, Oxford, 1952; M. S. Briggs; Muhammedan Architecture in Egypt and Palastine, New York, 1974; S. M. Muhammed; Mesacidu Mısr ve Evliyauha’s-Salihun, III-IV, Kahire, 1976-1980; S. L. Mustafa; “Madrasa, Hanqa und Mausoleum des Barquq in Kairo mit einem Beitrag von Felicitas Jartiz” Abhandlungen des Deutschen Archaologischen Instituts Abteilung Kairo, Islamische Reihe, S. 4, 1982, s. 118 v. a.; P. d’Avennes; Arab Art As Seen Through Monuments of Cairo, Paris, 1983; K. Samih; el-Imaratü’l-İslamiyyeti fi Mısr, Kahire, 1983; S. L. Mustafa; el-Türasü’l-Mimari’l-İslami fi Mısr, Beyrut, 1984; A. P. Mübarek; el-Hıtatu’t-Tevfikıyyeti’l-Cedideti li-Mısra’l-Kahirati, V, Kahire, 1986, VI, Kahire, 1987, s. 41-128; L. Fernandes; “The Khanqah of Baybars al-Jashankir”, MUQARNAS, S. IV, Leiden, 1986, s. 21-42; E. M. Ferğali; el-Delilü’l-Mucez li-Ehemmi’l-Asari’l-İslamiyyeti ve’l-Kıbtıyyeti fi’l- Kahirati, Kahire, 1991; H. Abdulvahhab; Tarihu’l-Mesacidi’l-Eseriyyeti fi’l-Kahirati, Kahire, 1993; C. Williams; Islamic Monuments in Cairo, Cairo, 1993; K. Haydar; el-Imaratü’l-Arabiyyeti’l-İslamiyyeti, Beyrut, 1995; D. Behrens-Abouseif; Islamic Architecture in Cairo, Cairo, 1996, s. 94-157; A. A. Bayhan; “Bir Tarih Müzesi: Mısır”, Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi, S. 6, Erzurum, 2000, s. 9-24. Zikredilen yapılardan Ferec b. Berkuk Hankahı ile Sultan Eşref Barsbay Külliyesi aynı zamanda türbe etrafında gelişen kompleksler olarak da anılmaktadır. Bkz. H. A. Badr; “Styles of Tombs and Mausoleums in Ottoman Cairo”, İslam Dünyasında Mezarlıklar ve Defin Gelenekleri, I, Ankara, 1996, s. 349-385.
[28] D. Behrens-Abouseif; Islamic Architecture in Cairo, Cairo, 1996, s. 19.
[29] D. Behrens-Abouseif; “Berkuk Külliyesi”, DİA, V, İstanbul, 1992, s. 512-514.
[30] H. Z. Ülken; İslam Sanatı, İstanbul, 1948, s. 163-165; D. Behrens-Abouseif; The Minarets of Cairo, Cairo, 1985; a. mlf., Islamic Architecture in Cairo, Cairo, 1996, s. 17, 26.
[31] H. Z. Ülken; İslam Sanatı, İstanbul, 1948, s. 170; D. Behrens-Abouseif; The Minarets of Cairo, Cairo, 1985; a. mlf., Islamic Architecture in Cairo, Cairo, 1996, s. 26.
[32] E. M. Ferğali; el-Delilü’l-Mucez li-Ehemmi’l-Asari’l- İslamiyyeti ve’l-Kıbtıyyeti fi’l-Kahirati, Kahire, 1991, s. 31-32.
[33] H. Z. Ülken; İslam Sanatı, İstanbul, 1948, s. 124-125; S. K. Yetkin; İslam Sanatı Tarihi, Ankara, 1954, s. 99; a. mlf., İslam Mimarisi, Ankara, 1965, s. 75; D. Behrens-Abouseif; Islamic Architecture in Cairo, Cairo, 1996, s. 10.
[34] Eyyubi türbeleri için bkz. H. Z. Ülken; İslam Sanatı, İstanbul, 1948, s. 135-138; S. K. Yetkin; İslam Sanatı Tarihi, Ankara, 1954, s. 181-197; a. mlf., İslam Mimarisi, Ankara, 1965, s. 155-171; a. mlf., İslam Ülkelerinde Sanat, İstanbul, 1984, s. 83-85; E. Beksaç; Eyyu-biler (Sanat)” Mad., DİA, XII, İstanbul, 1995, s. 31-33; A. Uluçam; “Eyyubi Mimarisi ve Sanat Tarihimizdeki Yeri”, Uluslararası Selahaddin-i Eyyubi Sempozyumu (23-24 Kasım 1996), Diyarbakır, 1997, s. 255-265; D. Behrens-Abouseif; Islamic Architecture in Cairo, Cairo, 1996, s. 11-27; K. A. C. Creswell; The Muslim Architecture of Egypt, II, Oxford, 1959.
[35] H. Z. Ülken; İslam Sanatı, İstanbul, 1948, s. 138-153; S. K. Yetkin; İslam Sanatı Tarihi, Ankara, 1954, s. 185-197; a. mlf., İslam Mimarisi, Ankara, 1965, s. 162-171; a. mlf., İslam Ülkelerinde Sanat, İstanbul, 1984, s. 55; K. A. C. Creswell; The Muslim Architecture of Egypt, I, Oxford, 1952; G. Wiet; Les Mosque’es du Caire, 1966; M. S. Briggs; Muhammedan Architecture in Egypt and Palastine, New York, 1974; S. M. Muhammed; Mesacidu Mısr ve Evliyauha’s-Salihun, III- IV, Kahire, 1976-1980; P. d’Avennes; Arab Art As Seen Through Monuments of Cairo, Paris, 1983; K. Samih; el-Imaratü’l-İslamiyyeti fi Mısr, Kahire, 1983; S. L. Mustafa; el-Türasü’l-Mimari’l-İslami fi Mısr, Beyrut, 1984; O. Aslanapa; Türk Sanatı, İstanbul, 1984, s. 96-100; A. P. Mübarek; el-Hıtatu’t- Tevfikıyyeti’l-Cedideti li-Mısra’l-Kahirati, V, Kahire, 1986, VI, Kahire, 1987, s. 2-41; E. M. Ferğali; el- Delilü’l-Mucez li-Ehemmi’l-Asari’l-İslamiyyeti ve’l-Kıbtıyyeti fi’l-Kahirati, Kahire, 1991; H. Abdulvahhab; Tarihu’l-Mesacidi’l-Eseriyyeti fi’l-Kahirati, Kahire, 1993; C. Williams; Islamic Monuments in Cairo, Cairo, 1993; K. Haydar; el-Imaratü’l-Arabiyyeti’l-İslamiyyeti, Beyrut, 1995; D. Behrens-Abouseif; Islamic Architecture in Cairo, Cairo, 1996, s. 94-157; A. A. Bayhan; “Bir Tarih Müzesi: Mısır”, Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi, S. 6, Erzurum, 2000, s. 9-24.
[36] H. A. Badr; “Styles of Tombs and Mausoleums in Ottoman Cairo”, İslam Dünyasında Mezarlıklar ve Defin Gelenekleri, I, Ankara, 1996, s. 349-385.
[37] Emir Burham (XVI. yy), el-Muzeni (XVII. yy), Muhammed Ağa Gönüllüyan (1639), Rıdvan Bey (1655), Mustafa Ağa Şalik (1667), Emir Rıdvan (1748), Mustafa Bey Şahin (1753), Kazdağlı (1766), Ali Bey el-Kebir ve İsmail Bey el-Kebir (1773-1792) Türbeleri bu tipteki Osmanlı mezar yapılarıdır. Bkz. H. A. Badr; “Styles of Tombs and Mausoleums in Ottoman Cairo”, İslam Dünyasında Mezarlıklar ve Defin Gelenekleri, I, Ankara, 1996, s. 349-385.
[38] S. Lane-Poole; The Art of The Saracens in Egypt, London, 1886, s. 73-75.
[39] H. Önkal; “Kanuni’nin Türbesi”, Uluslararası Mimar Sinan Sempozyumu Bildirileri (24-27 Ekim 1988), Ankara, 1996, s. 121-122.
[40] A. A. Bayhan; “Osmanlı Dönemi Kahire Dini Mimarisinde Merkezi Mekan”, Me’langes Prof. Machiel Kiel, Zaghouan, 1999, s. 162.
[41] C. Kessler; The Carved Masonry Domes of Medieval Cairo, Cairo, 1976; D. Behrens-Abouseif; Islamic Architecture in Cairo, Cairo, 1996, s. 17, 20-26.
[42] D. Behrens-Abouseif; Islamic Architecture in Cairo, Cairo, 1996, s. 18.
[43] R. M. Muhammed; el-Vekalat ve’l-Büyutü’l-İslamiyyeti fi Mısrı’l-Osmaniyyeti, Kahire, 1993, s. 25-64.
[44] A. Raymond; Osmanlı Döneminde Arap Kentleri (Çev. A. Berktay), İstanbul, 1995, s. 174.
[45] S. Lane-Poole; The Art of The Saracens in Egypt, London, 1886, s. 82; A. Raymond; Osmanlı Döneminde Arap Kentleri (Çev. A. Berktay), İstanbul, 1995, s. 175.
[46] E. M. Ferğali; el- Delilü’l-Mucez li-Ehemmi’l-Asari’l-İslamiyyeti ve’l-Kıbtıyyeti fi’l-Kahirati, Kahire, 1991, s. 46.
[47] D. Behrens-Abouseif; Islamic Architecture in Cairo, Cairo, 1996, s. 96.
[48] D. Behrens-Abouseif; Islamic Architecture in Cairo, Cairo, 1996, s. 96.
[49] E. M. Ferğali; el-Delilü’l-Mucez li-Ehemmi’l-Asari’l- İslamiyyeti ve’l-Kıbtıyyeti fi’l-Kahirati, Kahire, 1991, s. 46.
[50] A. Raymond; Osmanlı Döneminde Arap Kentleri (Çev. A. Berktay), İstanbul, 1995, s. 107.
[51] 278.
[52] M. H. el-Hüseyni; el-Esbiletü’l-Osmaniyyeti bi-Medineti’l-Kahirati (1517-1798), Kahire, 1988, s. 341-344.
[53] D. Behrens-Abouseif; Islamic Architecture in Cairo, Cairo, 1996, s. 147-148.
[54] O. Aslanapa; Türk Sanatı, İstanbul, 1984, s. 304.
[55] Ö. F. Şerifoğlu; Su Güzeli, İstanbul Sebilleri, İstanbul, 1995, s. 20.
[56] S. Lane-Poole; The Art of The Saracens in Egypt, London, 1886, s. 82-83; A. Raymond; Osmanlı Döneminde Arap Kentleri (Çev. A. Berktay), İstanbul, 1995, s. 107.
[57] D. Behrens-Abouseif; Islamic Architecture in Cairo, Cairo, 1996, s. 43-44.
[58] Kahire hamamları için bkz. E. Pauty; Les Hammams du Caire, Caire, 1933; A. P. Mübarek; el-Hıtatu’t-Tevfikıyyeti’l-Cedideti li-Mısra’l-Kahirati, VI, Kahire, 1987, s. 188-206.
[59] S. K. Yetkin; İslam Sanatı Tarihi, Ankara, 1954, s. 195; a. mlf., İslam Mimarisi, Ankara, 1965, s. 63.
[60] İskenderiye yakınlarındaki XX. yüzyılın başlarına kadar sağlam olan, ancak zamanımıza ulaşamayan Zahir Baybars’ın yaptırdığı Kasru’l-Ubeyd’i de zikretmekte yarar vardır. Bu yapı için bkz. K. A. C. Creswell; The Works of Sultan Baybars al-Bunduqdari in Egypt, Caire, 1926, s. 152, 191-192.
[61] D. Behrens-Abouseif; Islamic Architecture in Cairo, Cairo, 1996, s. 35.
[62] Kaa için bkz. G. Akın; Asya Merkezi Mekan Geleneği, Ankara, 1990, s. 106-123.
[63] Memluk sivil mimarisi için bkz. B. Maury ve bşk.; Palais et Maisons du Caire, I, Paris, 1983; S. Lane-Poole; The Art of The Saracens in Egypt, London, 1886, s. 75-81; D. Behrens- Abouseif; Islamic Architecture in Cairo, Cairo, 1996, s. 35-43.
[64] Kahire Kalesi için bkz. W. Lyster; The Citadel of Cairo, Cairo, 1993; D. Behrens-Abouseif; Islamic Architecture in Cairo, Cairo, 1996, s. 78-85.
[65] Evliya Çelebi; Seyahatname (Çev. M. Çevik), X, İstanbul, 1993, s. 473-480, 487-488, 495-499.
[66] Rosetta Monuments (Mısır Eski Eserler Kurumu Yayını), Kahire, (Tarihsiz), s. 22-24.
[67] H. Z. Ülken; İslam Sanatı, İstanbul, 1948, s. 163-165; D. Behrens-Abouseif; Islamic Architecture in Cairo, Cairo, 1996, s. 16-17, 26.
[68] H. Z. Ülken; İslam Sanatı, İstanbul, 1948, s. 160; D. Behrens-Abouseif; Islamic Architecture in Cairo, Cairo, 1996, s. 27.
[69] S. Lane-Poole; The Art of The Saracens in Egypt, London, 1886, s. 103-110.
[70] H. Z. Ülken; İslam Sanatı, İstanbul, 1948, s. 167-177; D. Behrens-Abouseif; Islamic Architecture in Cairo, Cairo, 1996, s. 17-18, 26.
[71] G. Öney; İslam Mimarisinde Çini, İstanbul, 1987, s. 14; S. K. Yetkin; İslam Sanatı Tarihi, Ankara, 1954, s. 196; a. mlf.; İslam Ülkelerinde Sanat, İstanbul, 1984, s. 149, 168.
[72] H. Z. Ülken; İslam Sanatı, İstanbul, 1948, s. 174; R. H. el-Halife; Fününu’l-Kâhirati fi’l- Ahdi’l-Osmani (1517-1800), Kahire, 1984, s. 28; Ş. Yetkin; “Çini” Mad., DİA, VIII, İstanbul, 1993, s. 329.
[73] Ülken, Kahire’ye çini sanatını, 1330’da Tebriz’den gelerek Kusun Camii’nin inşa eden ustanın getirdiğini ifade etmektedir. Bkz H. Z. Ülken; İslam Sanatı, İstanbul, 1948, s. 175. Kaynaklar aynı tarihlerde Memluklularla İran Moğolları arasında dostane münasebetlerin olduğunu, hatta İran’ın Tebriz kentinden bir ustanın Kahire’ye gelerek hükümdarın işlerini gördüğünü belirtmektedir. Bkz. D. Behrens-Abuseif; The Minarets of Cairo, Cairo, 1985, s. 78-81. Ayrıca Meinecke, Çini Süslemeli Minarelerle (Çeşmigir Hankahı ve Nasır Muhammet Kalavun) Tebriz minareleri arasındaki benzerliklere dikkat çekmektedir. Bkz. M. Meinecke; “Die Mamlukischen Faince Dekoration: Eine Werkstatte aus Tebriz in Kairo (1330-1355)” Kunst Orients, 11 (1976-77), s. 85 v. d.
[74] Türk Dünyası Kültür Atlası, I, İstanbul, 1997, s. 163.
[75] E. Atıl; Art of The Mamluks, Washington, 1981, s. 223-228.
[76] Türk Dünyası Kültür Atlası, I, İstanbul, 1997, s. 163.
[77] S. Lane-Poole; The Art of The Saracens in Egypt, London, 1886, s. 111-260; E. Atıl; Art of The Mamluks, Washington, 1981, s. 24-265.
[78] E. Atıl; Art of The Mamluks, Washington, 1981.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.