Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Manas Destanı ve Kırgız Halk Edebiyatı

0 13.101

Yrd. Doç. Dr. Naciye YILDIZ

Ana Hatlarıyla Kırgız Halk Edebiyatı

Kırgız Türkleri, zengin halk edebiyatına sahip Türk boylarından birisidir. Yüzyıllardan beri süregelen bu gelenek, bir yandan Türk halk edebiyatının ölçü, kafiye, şekil gibi dışa ait unsurları ile, işlenen konular, kullanılan semboller ve edebî sanatlar gibi muhtevaya ait unsurlarda ne kadar ortak çizgiler taşıyorsa; diğer yandan, yaşanılan hayatla bağlantılı olarak, gerek dış yapıya, gerekse iç yapıya ait unsurların işlenişinde Kırgız zevkini ve ruhunu yansıtması bakımından da o kadar özgündür.

Bu zengin geleneği, halk edebiyatı tasniflerinden biri olan anonim halk edebiyatı ve ferdî halk edebiyatı olmak üzere ikiye ayırıp değerlendirebiliriz. Anonim halk edebiyatına dahil olan yaratmaların genel özelliği olarak, Kırgız halk edebiyatının anonim yaratmalarının da, kimi zaman bir edebî değere sahip olamayan ve insan ruhunun olumlu veya olumsuz, çeşitli tepki ve duyuşlarını ortaya koyan yaratmalar olduğu görülürse de, birçok anonim yaratma, zaman içinde yüzyılları aşarak kulaktan kulağa yayılmış ve yüzyıllar boyunca işlene işlene en güzel şekline ve halk ruhunun ifadesi olarak, “bundan daha güzeli söylenemez” seviyesine ulaşmıştır. Ulaşılan bu seviyede, hem daha sonra adı unutulan ilk yaratıcı kişilerin kabiliyetlerini hem de halkın estetik anlayışını gözönünde bulundurmak gerekmektedir. Halk edebiyatının şifahî geleneğe dayanmaktan kaynaklanan genel bir özelliği olan eş ve benzer metinlilik de Kırgız halk edebiyatında temel özelliklerden birisidir.

Manzum olan halk edebiyatı mahsüllerinin, bütün Türk dünyasında bir müzik aletinin eşliği olsun olmasın ezgili olarak söylendiği bilinmektedir. Kırgız halk edebiyatında ezgili olarak okunan bu halk edebiyatı mahsüllerine “ır” denilir ve ır söyleme konusunda hemen hemen bütün Kırgızlar ustadır. Bu özellikler dahilinde Kırgız anonim halk edebiyatını Anadolu’da gelişen halk edebiyatı yaratmaları ile mukayeseli olarak şu şekilde gruplandırabiliriz:

Emgek ırları: Anadolu’daki iş türkülerinin Kırgız edebiyatındaki karşılığıdır ve insanların hayatlarını temin etmek üzere ufak tefek işler yapmaya başlamalarından itibaren, yapılan işin zahmetini azaltmak üzere önce ezgili bir mırıldanma şeklinde başlayıp sonra bu ezgiye basit güftelerin de katılmasıyla gelişen bir tür olarak kabul edilen emgek ırları veya iş türküleri insanlık tarihi kadar eski yaratmalardandır. Günlük yaşantıyı devam ettirmede etkili olan hayat şartları ile bağlantılı olarak ortaya çıkan bu türün içinde, çiftçilikle bağlantılı olarak söylenegelen “op mayda” gibi ırlarla, genellikle koyun ağıllarının çobanlığını yapan kadınların söylediği “Bekbekey”, “Saksakay”, at sürülerinin çobanlığını yapan erkeklerin söylediği “Şırıldan” gibi ırlar yer almaktadır.

Irım ve Em Dom ırları: Herhangi bir hastalığı iyileştirmek, yılan veya akrep gibi zehirli bir hayvan soktuğunda onun zehrini insanın vücudundan çıkartmak, hayvanlarla ilgili hastalıkları tedavi etmek, yavrusu veya annesi ölen hayvanları birbirine alıştırıp birarada hayatlarını devam ettirmelerini sağlamak, hayvan yavruladığında bu doğumu kutlamak üzere gerçekleştirilen çeşitli pratikler sırasında söylenen şifasihir türküleridir, denilebilir. Tıbbın ve veterinerliğin gelişmesiyle birlikte bu tür tamamen olmasa da büyük ölçüde unutulmuş veya önemini kaybetmiştir. Kıloo Kıloo, Kozu Telüü gibi ırlar bu grup içinde yer alır. Nevruzla birlikte yaşlıların evlerin içini tütsüleyerek söyledikleri Alas Alas’lar da bu gruptandır.

Örfadet ırları: Örf ve adetlerle bağlantılı olarak toylarda; düğünlerde; ölü merasimlerinde; yeni bir ev yapıldığı, bir yere göçüldüğü, çocuk doğduğu, çocuğun ilk defa oturtulduğu, ilk dişinin çıktığı, ilk adımlarını attığı, erkekse sünnet olduğu zaman düzenlenen ziyafetler gibi toplantılarda söylenen ır türleri bu gruba girmektedir. Anadolu sahasındaki koşuk ile aynı kökten; koş “katmak, birleştirmek, ilave etmek” manasındaki fiil kökünden türeyen koşok, Kırgız Türklerinde ölen kişiler için söylenen ağıt şiirleridir. Genellikle kadınlar tarafından söylenir, hatta bu işi meslek edinen ağıt söylemede usta kadınlar vardır. Bazı kişilerin akın denilen halk şairlerine, ölmeden önce kendi koşoklarını ısmarlayıp ölümlerinden sonra söylettikleri de görülür. Kız uzatuu “kız uğurlama, gönderme” denilen ırlar da bir tür koşoktur. Bunlar kız evlendirilip evden uğurlanırken annebaba, kardeşler ve yakın akrabalar tarafından söylenir. Düğün sırasında söylenen ve mısra sonlarındaki tekrarlardan dolayı aynı isimle anılan “car car” ırları ile oraza ayı denilen ramazan ayında gençlerin ve bazan da akınların halk şairlerinin söylediği ve karşılığında ufak tefek bahşişler aldığı caramazan ırları da bu gruba girmektedir. Doğrudan dinle alâkadar olmadığı halde, dinî geleneklerle bağlantılı olan bu ırlar, Sovyet rejiminin dinî unsurlara karşı takındığı tavır doğrultusunda günlük hayattan çıkmış, zamanla da unutulmuştur.

Aytış ırları: Toylarda, düğünlerde, çeşitli toplantılarda gençlerin veya akınların karşılıklı olarak söylediği, Anadolu’da söylenen atma türkülere benzer türdeki ırlardır. Şifahî olarak yaratılan bu tür, ilk şiire uygun kafiye ve ölçüde cevap vermenin yanı sıra, verilen cevapta konu bakımından da paralellik istediğinden, şiir söyleme kabiliyetinin yanı sıra söz ustalığı ve genel kültürle ilişkilidir. Boyların akınlarının karşılıklı olarak söylediği aytışlar, halk arasında büyük ilgiyle takip edilir ve akını yenilmiş olan boy, yenilmiş sayıldığından, halk önünde yapılan bu tür atışmalar büyük bir çekişme havası içinde geçer. Kırgız Türkleri arasında karşılıklı olarak yaptıkları atışmalarla ün kazanan Eşmambet ile Toktogul, Esenaman ile Cenicok gibi akınlar vardır. Halkın bu tür atışmalara gösterdiği ilgi, bu türün halk arasında da yaygınlaşmasını, özellikle gençlerin karşılıklı olarak sorucevap şeklinde aytışlar söylenmesinin de bir gelenek hâlini almasını sağlamıştır.

Süyüü ırları: Aşk türküleridir. Bu lirik türün Ak Selki gibi güzel örnekleri vardır.

Kereez ırları: Öleceğini hisseden kişilerin, geride kalacak olana yakınlarına vasiyet mahiyetinde söyledikleri ırlardır. Bunlarda kendisinden sonra geride kalanların nasıl davranması gerektiği, malmülkün nasıl iadere edilmesinin arzulandığı, ölü aşının nasıl verilmesinin beklendiği gibi temalar işlenir. Kereez ırlarının da bazan kişiler tarafından, kendilerinin ölümünden sonra gelip evlerinde okunmak üzere akınlara ısmarlandığı olur.

Arman ırları: Özellikle gençlerin ulaşmak istedikleri, ama hayat şartları sebebiyle engellerle karşılaştıkları dileklerini, para için yaşlı kişilerle evlendirilen genç kızların duygularını, sevdiklerini alabilmek için para biriktirmek zorunda kalan gençlerin ağır çalışma şartlarını dile getirdikleri şiirlerdir.

Beşik ırları: adından anlaşılacağı üzere Anadolu’da ninni adıyla bildiğimiz türlerdir. Kadınlar tarafından bebekleri rahatlatıp uyutmak üzere söylenen bu türün yanı sıra, çocuğu oyalamak, ilk defa ayakta durduğunda bunu kutlamak amacıyla söylenen okşamalık türünde ırlar da bu gruba girmektedir.

Oyun ırları: salıncak sallanırken söylenen selkinçek ve dümpüldök, elden elden el çabar, koon üzmöy gibi çeşitli oyunlar sırasında söylenen ırlar, bu gruba dahildir.

Makallar: Türkiye Türkçesindeki atasözlerinin karşılığıdır. Türk milletini binlerce yıllık kültür birikimini ve kültür ortaklığını gösteren, lehçe farkından dolayı söyleyiş farklığı ile karşımıza çıkan, Türk dünyasının ortak yüzlerce atasözünün yanısıra, Kırgız halkının hayat tarzı ile bağlantılı olan mahallî nitelikli atasözleri de önemli bir yekûn tutmaktadır. Makalların bir kısmı manzum, bir kısmı ise mensurdur. Anadolu sahasındaki örneklerinde olduğu gibi, mensur olan makallarda da genellikle, cümlenin her iki tarafında da denkliğin bulunması ve cümle sonlarına yer alan kafiyeredif türündeki ses tekrarları, bunların da bir zamanlar manzum olduklarını göstermektedir.

Sanat ve nasiyat ırları: Çeşitli konular hakkında geçmişte yaşanılan tecrübeleri aktaran, nasihat veren, atasözlerini ve geçmişte yaşayan akıllı ve bilge kişilerin özlü sözlerini işleyen şiirlerdir. Anadolu’daki atalar sözü destanlarına benzerler.

Tabışmaklar: Tap “bulmak” fiil kökünden türemiş olan bu terim Türkiye Türkçesindeki bilmecelerin karşılığı olarak kullanılmaktadır.

Tamsiller: Manzum ve ders verici hayvan hikâyeleri, fabllardır.

Canıltmaçlar: Türkiye Türkçesindeki tekerlemelerin karşılığıdır. Masallardaki yanıltmaçların yanısıra, çocukları oyalayıp eğlendirmek ve bazı durumlarda da diksiyon çalışmalarında malzeme olarak kullanılan bu tür, dil çevikliğine dayanır. Canıltmaçlar da, beşik ırları ve tappacalar gibi çocuk edebiyatı içinde değerlendirilen türlerdendir.

Kalplar: Olmamış bir şeyi olmuş gibi anlatan komik, eğlendirici mahiyetteki kısa anlatmalardır. Masal başı tekerlemelerine benzerler, ancak masallardan bağımsız olarak da söylenirler.

Cöö comok: Masal karşılığıdır. İşlenen konuya göre gruplara ayrılırlar. Ukmuştuu cöö comoklar; sihirli masallardır, fantastik olayları işlerler ve uçan kilim, açıl sofram, alp kara kuş gibi kahramanın yardımcısı durumunda fantastik unsurlar bu masallarda yer alır. Aybandar cönündö cöö comoklar; hayvan masallarıdır. Hayvanlar çeşitli özellikleri ile kişileştirilerek bir ders verilir. Turmuştuk cöö comoklar; olağanüstü olayların yer almadığı, herkesin başından geçebilecek olayların işlendiği realist masallardır. Ilakaplar; fıkralar. Günlük hayatla ilgili belli bir tipe bağlı olmadan anlatılan ılkaplar yanında Apendi, Çeçen Kelin, Manake gibi tiplere bağlı olarak anlatılan ılakaplar da vardır. Bazı ılakaplar, masal formatına yakındır.

Comok; Kırgız Türkçesinde destan mânâsında kullanılmaktadır. Kırgız halk edebiyatının en zengin kolunu teşkil eden ve aşağıda Manas Destanı dolayısıyla biraz daha genişçe üzerinde duracağımız bu türün, mübalağasız olarak denilebilir ki Kırgız Türkleri tarafından dünyanın en büyük ve en hacimli örneği verilmiştir. Kırgız Türklerinde özellikle kahramanlık destanları halk arasında çok sevilir ve bu destanlar sayesinde millî ruh günümüze kadar ayakta kalabilmiştir. Kırgız Türkleri arasında destancılık itibarlı bir meslektir ve destan söyleyen akınlara, comokçu denir.

Mifler, Kırgız anonim halk edebiyatının bu türleri, genellikle ulamışlarrivayatlar ile birlikte anılır. Bunları tanımlamak gerekirse, Anadolu’da olduğu gibi herhangi birşeyin meydana gelişini, sebebini açıklayan, herhangi bir varlık veya şahısla ilgili olarak anlatılan inanmalardır, denilebilir. Bunların gerçek olduğuna inanılır. Mitlerin genellikle kainatın başlangıç dönemi ile ilgili anlatmalar, ulamış ve rivayatların da tarihî dönemlerdeki çeşitli unsurlarla ilgili anlatmalar olduğu şeklindeki değerlendirme, henüz Kırgız sahasında da Anadolu ve diğer Türk boylarında olduğu gibi bir netliğe kavuşturulamayan, üzerinde çalışılan ve tartışılan konulardandır.

Kırgız Halk Edebiyatının ferdî olan bölümünü de akın edebiyatı oluşturmaktadır. Eski ozanbaksı geleneğinin devamı niteliğindeki bu edebiyatı oluşturan akınlar, Anadolu sahasındaki âşıkların, saz şairlerinin meslektaşlarıdır. Kırgız halk edebiyatında da akınlar varlıklarını rüya motifi ile birleştirirler. Anadolu’da âşıkların rüyalarında Hızır, pîr, velî gibi efsanevî kahramanları görmeleri ve elinden bade içmeleriyle badeli âşık olmaları gibi, Kırgız akınları da rüyalarında bir aksakalın veya KıdırHızır’ın kendilerine “söyle” demesiyle ır söylemeye başladıklarını iddia ederler. Tıpkı Anadolu’da olduğu gibi, Kırgız akınları da bir usta tarafından yetiştirilirler ve aynı ustanın öğrencilerinin oluşturduğu gruplar, bir mektep teşkil eder. Kırgız Türkleri arsında akınlar da işlevlerine göre gruplara ayrılırlar: Legendarlık akınlar; efsane anlatan akınlardır. Tökmö akınlar: Anadolu’daki âşıklar gibi irticalî olarak şiir söyleyen akınlardır. Cazgıç akınlar: Halk edebiyatı geleneğine bağlı olmakla birlikte, son yüzyılda yetişen ve şiirlerini yazan akınlardır. Comokçu Manasçılar: Destan söyleyen akınlardır. Kırgız Türkleri arasında Caysan Irçı, Ket Buka gibi akınlar, ismi bilinen ilk akınlardandır. Akınların hayat hikâyeleri ve hatta isimleri, şifahî edebiyat geleneğinin temsilcileri olmaları ve yazıya geçirilmemeleri sebebiyle zaman içinde unutulmuştur. Ancak, on dokuzuncu yüzyıldan itibaren Kalıgul, Arstanbek, Moldo Kılıç, Bekmurat, Esenaman, Çöndü, Aytike, Haken, Sartbay, Kalmırza, Naymanbay, Soltobay, Botobay, Taşmat, Cenicok, Kalmambet gibi akınların isimleri bilinmektedir. Bunların hemen hepsi aynı zamanda destan icracılarıdır. Yirminci yüzyıldan itibaren de Kalık, Osmonkul, Alimkul; cazgıç akınlar olarak Toktogul Satılganov, Togolok Moldo, Barpı Alıkulov, Kalık Akılbayev, Alimkul Üsönbayev, Eşmambet Bayseyitov, İsak Şaybekov, Kudaybergen Ömürzak uulu, Kıdıralı Kaynazar uulu gibi akınlar bilinmektedir.[1]

Kırgız Destanları ve Manas Destanı

Kırgız kültüründe “Belli bir kişinin başından geçen maceraları ve içdış düşmanlar ile olan savaşları kahramanlarla bağlantılı olarak şiir şeklinde anlatan eserler” olarak da tanımlanan destanlar, epos veya comok olarak adlandırılmaktadır. Destanların tasniflerine bakıldığında ise, bunların;

  1. Batırlık destanları: Manas, Kurmanbek…
  2. Mitolojikfantastik destanlar: Er Töştük…
  3. Sosyal konulu destanlar: Sarıncı Bököy.[2]

olarak gruplandırıldığı görülmektedir.

Kırgız Türkleri, günümüze kadar destan geleneğini canlı tutmuştur. Bu sebeple, Manas, Ertabıldı, Teyitbek, Seyitbek, Coloy Kan, Kurmanbek, Kococaş gibi eski destanların yanında kence comok denilen ve son yüzyıllarda yaratılıp Anadolu sahasındaki halk hikâyelerinin işlevlerini üstlenen Kulmırza menen Aksatkın, Calayır Calgız, Ak Möör, Bozton gibi, bazı araştırmacıların yeni destanlar, bazılarının da realist destanlar olarak adlandırdığı destanlar da bu gelenek içinde bir halka teşkil etmektedirler.[3]

Kırgız destan icracıları, yani comokçular, tıpkı Anadolu’daki âşıklar ve diğer akınlar gibi, rüya motifi ile bu sanatı icraya görevlendirildikleri iddiasındadırlar. Onlara da ya bir aksakal, ya Hızır ya da anlattıkları destanın kahramanı rüyalarında “anlat” diyerek bu görevi verir.

Böylece ilahî denilebilecek bir ilhamla dolu olan heveskâr gençler, bir usta yanında yetişirler. Ustadan dinleyerek destanın ana çatısını, konu ile bağlantılı ezgileri öğrenen çırak, zamanla ustanın uygun gördüğü bölümleri halkın karşısında okumak suretiyle kabiliyetini geliştirir. Bir comokçunun kendi başına destan söylebilmesi ise, ustasının onu topluluğun önünde sınamasına ve icazet vermesine bağlıdır. Destancıların arasındaki bu ustaçırak ilişkisi, aynı ustanın etrafında yetişen destancıların bir ekol oluşturmasına zemin hazırlar. Böylece tündük comokçuları, tüştük comokçuları, Issık Göl comokçuları gibi, yer adlarıyla anılan ekoller meydana gelir.

Destancılar, kabiliyetlerine ve öğrenme sahfalarına göre de farklı şekilde isimlendirilir:

  1. Üyrönçök comokçu: Destanı bir üstaddan öğrenmeye başlayan, henüz anlatıcılık yolunun başında olan destancıdır.
  2. Çala comokçu: Bir destanının bütün metnini değil, halk arasında çok tanınan bazı bölümlerini maharetle anlatan destancıdır.
  3. Çınıgı comokçu: Ustası tarafından başka ustaların önünde sınanmış, bir destanı baştan sona kadar okuyabilen destancıdır. Bu destancılar, destanın ana çatısı çerçevesinde, destanı bozmadan kendine ait ilaveler yapabilirler.
  4. Çon comokçu: Ulu, usta destancı demektir. Destanın icrasında büyük bir maharete sahiptir. Kendisine ait destan varyantı vardır.

Kırgız comokçuları bir müzik aleti kullanmaksızın, ancak ezgili olarak destanları icra ederler. Bu ezgi o anda işenen muhtevaya göre değişir. Destancının dilini anlamayan birisi bile, eğer destancı ezgiyi ustaca kullanıyorsa destanın o kısmında atların koşuşunun mu anlatıldığını, yoksa ölümden mi bahsedildiğini vs. anlayabilir.

Kırgız destanları manzum ağırlıklı olarak icra edilen destanlardır. Destanların başında veya olaylar arasında bağlantı kurmak üzere bazı destanlarda nesir kısımlar yer alsa da bunlar, genellikle bir veya birkaç cümleyi geçmez. Destanda hece ölçüsü kullanılmakla birlikte uzun destan boyunca aynı kalıbı muhafaza etmek mümkün olamaz. Destancıların en çok yedili ve sekizli kalıpları tercih etmekle birlikte on altılık kalıba kadar birçok kalıbı kullandıkları görülür.

Kırgız destanları, sadece edebî bir miras olarak değerli değildir; destanlarda Kırgız Türklerinin günlük hayatı ve kültürleriyle ilgili her türlü unsur yer almaktadır. Gelenek görenekler, silahlar, günlük hayatta kullanılan eşyalar, atlar, oyunlar, giyimler, mekanlar, isimler açısından da bu destanlar ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken birer ansiklopedi durumundadır.

Kırgız destanlarının içinde Manas Destanı ise bir abide durumundadır. Araştırmacılara göre, dokuzuncu yüzyıldan itibaren Kırgız Türklerinin yapmış oldukları mücadeleleri yansıtan bu destan, anlatıldığı her yüzyıldan unsurları bünyesine alarak günümüze kadar gelmiştir.

Manas Destanı, bütün Manasçıların anlatmalarında soy ağacı ile başlar. Bazı Manasçılar bu soy ağacını kısa tutarken, bazıları ise Kara Han’a kadar dayandırır.[4] Destan’ın varyantları birbirinden azçok farklı da olsa Destan’ın ana çatısında şu olaylar işlenir: Hıtaylar tarafından Altay’a sürülüp burada çok zenginleşen Cakıp’ın ileri yaşında bir erkek çocuğa kavuşması; bir toy düzenleyip doğan çocuğa isim koydurması; çocuğun kısa zamanda büyümesi; çocuğu düşmanlardan saklamak için bir koyun çobanın yanına göndermesi ve ismini gizletmesi; Manas’ın burada Hıtay çocuklarını dövmesi; on yaşından sonra karargah çalkalayıp han olması; Hıtayları yurdundan kovup Kırgızları ata topraklarına döndürmesi; Esenhan’ı öldürmesi, Neskara, Nökör Dev, Coloy gibi güçlü düşmanları yenmesi; Almanbet’in Müslüman olup Manas’ın yanına gelmesi; Manas’ın savaş ganimeti olarak iki kız ile evlenmesi, ancak geleneğe göre dünür göndererek yeniden evlenmek istemesi; Cakıp’ın kız araması, Buhara hanına dünür gitmesi; Manas ile Kanıkey’in evlenmesi; düğün gecesinde Manas ile Kanıkey’in kavga etmesi, Kanıkey’in Manas’ı yaralaması; Manas’ın, intikam alacağına dair yemin ederek geri dönerken yolda zehirlenmesi ve ölmesi; atının, tazısının ve avcı kuşunun ağlamasına dayanamayan Allah’ın Manas’ı diriltmesi; Manas ile Kanıkey’in evlenmesi; Manas’ın Kökötöy Han’ın ölü aşını idare etmesi; Cakıp Han’ın Kalmuk’a esir düşen kardeşinin ve çocuklarının Manas’ın şanını duyduktan sonra gelip Kırgızların arasına yerleşmeleri, Manas’ın ve Cakıp Han’ın bunları sahiplenmesine rağmen çocukların hain çıkması ve Manas’ı zehirlemeleri; Mekke’deki Han Koca (peygamber) yardımıyla Manas’ın ve çoralarının tekrar dirilmesi; Manas’ın Pekin üzerine Büyük Sefer’e çıkması, bütün Kırgızları bir bayrak altında topladıktan sonra Manas’ın ölümü. Çoğu destancıların icrasında destan, Manas’ın ölümünden sonra bitmez, daireleşerek devam eder. Manas öldüğünde Kanıkey hamiledir. Destan Manas’ın ölümünden sonra doğan Semetey’in maceraları ile devam eder. Semetey babası kadar basiretli bir han değildir; kaçırdığı nişanlısına karşılık olarak kıymetli atını teyzesinin oğluna verince, genç yaşta düşmanları tarafından öldürülür. O öldüğünde de eşi Ayçörök hamiledir; dolayısıyla destanın üçüncü dairesi Semetey öldükten sonra doğan oğlu Seytek ile devam eder. Böylece destanın üçlüğü tamamlanmış olur. Bazı ManasçılarMesela Sayakbay Karala uulu ve Cusup Mamay destanı sonraki nesillere doğru da daireleştirmişlerdir. Bazı destancılar ise destanın sadece ikinci veya üçüncü dairesinde ustalaşarak bunları icra etmektedirler.

Manas Destanı’ndan bahseden en eski kaynak, Seyfeddin Ahsikendî’nin on altıncı yüzyılda yazmış olduğu Mecmûu’tTevarih adlı eseridir. Bu eserde yazar, Manas’tan, on altıncı yüzyılda Altınordu Hanlığına bağlı beylerden Yakup Bey’in oğlu olarak bahsetmektedir. Bundan sonra, uzun asırlar boyunca Manas ile ilgili herhangi bir tarihî kaynakta bilgiye rastlanmaz. On dokuzuncu asırda Orta Asya kavimlerini ve coğrafyasını tanımak amacıyla Çarlık Rusyası tarafından gönderilen ilmî heyette yer alan K. L. Vrangel, tanzim ettiği raporda Kırgız soy kütüğünden bahsederken Manas ve onun oğlu Semetey’in Nogayların beyi olduğundan söz eder. Destan hakkında ilk defa ayrıntılı bilgi vererek bu destanı ilim dünyasına tanıtan ise, Kazak âlimi Çokan Velihanoğlu’dur. Velihanoğlu’nun Manas Destanı’ndan bahseden iki makalesi Rus Coğrafya Cemiyeti Yazıları’nın 1861 yılında yayımlanan birinci ve ikinci kitaplarında, ayrıca derlemiş olduğu Kökötöy Hannıng Ertegüsi isimli epizotun Rusça tercümesi Velihanoğlu Çokan’ın Mecmuayı Asarı isimli kitapta yer almıştır. Uzun yıllar boyunca kayıp olan bu metin, 1964 yılında Alkey Margulan tarafından bulunarak 1973 yılında Kazak yazı diline aktarılmış ve yayımlanmıştır. Aynı metin 1977 yılında A. Hatto tarafından Kırgız Türkçesine aktarılmış, daha sonra da İngilizceye çevrilerek üzerinde bir değerlendirme yapılmıştır. Bu metin üzerinde Hacettepe Üniversitesi öğretim üyelerinden Dursun Yıldırım’ın Doçentlik Tez çalışması mevcuttur. Manas Destanı’nın ilk tam derlemesi ise W. Radloff tarafından yapılmıştır. 1862 ile 1969 yılları arasında Isık Göl civarında dolaşan Radloff, derlediği malzemeyi 1885 yılında Proben isimli külliyatının beşinci cildinde Coloy Han ve Er Töştük destanları ile birlikte yayımlamıştır.[5] Bu metnin A. Hatto tarafından İngilizceye tercüme edildiği ve bazı düzeltmeler yaptığı bilinmektedir. Hatto tarafından düzeltilen bu metni Emine Gürsoy Naskali yayımlamıştır.[6] Proben’de yayımlanan orijinal metin ise tarafımızdan günümüz Türkçesine aktarılarak destana yansıyan Kırgız kültürü ve destan motifleri üzerinde bir değerlendirme ile birlikte neşredilmiştir.[7] Bu metin, 12454 mısradan oluşmaktadır ve daha sonraki metinlere göre çok kısa olmakla birlikte, destanın Semetey ve Seytek daireleri de 3005 mısra olarak ilk defa bu metnin içinde yer alması bakımından önemlidir.

Sovyetler Birliği’nin kurulmasından sonra hakim olunan milletleri tanımak ve buna göre politikalar yürütmek amacı ile, diğer boylarla birlikte Kırgız Türklerinin de halk edebiyatlarına ait malzemelerin derlenmesi işi yoğunluk kazanmıştır. Bu dönemde yapılan derleme çalışmalarını şu şekilde özetlemek mümkündür:[8]

1925 yılından Manasçı Tınıbek’ten derlenen Semetey dairesinin bir bölümü, Eşenalı Arabay uulu tarafından düzenlenerek yayımlanmıştır. Metnin, 1902 yılında ölen Tınıbek’ten kim tarafından ve ne zaman derlendiği bilinmemektedir. Bu metnin 1898 yılında Tınıbek tarafından yazdırılan metinlerden alınmış olması muhtemeldir.

1903 yılında Rus coğrafî heyeti ile Kırgız topraklarına giden B.V. Smirnov, Çuy’da Manasçı Kence Kara’dan destanın bir bölümünü derlemiş ve bu bölümü nesir halinde Rusçaya tercüme ederek 1914 yılında yayımladığı “Türkistan Bozkırlarında” isimli kitabına almıştır.

Budapeşte’de yayımlanan Kleti Szemle dergisinin 1911 yılına ait 12. sayısında, D. Almasy, destanın 72 mısralık bir parçasını yayımlamıştır. Almasy, bu metni Isık Köl’ün doğusundaki Narınköl civarında derlemiştir.

1922 yılında Kayum Miftakov, ünlü Manasçı Sagımbay Orazbak uulu’ndan Manas Destanını derlemeye başlamış, derleme işine daha sonra İbrayım Abdırakmanov devam etmiştir. Abdırakmanov, dört yıl boyunca Orazbak uulu’nun yanında kalarak ondan 180378 mısra derlemiştir. Ünlü Manasçının ölümünden sonra destanın geri kalan kısmı Sayakbay Karala uulu’ndan derlenmiştir.

En ünlü Manasçılardan biri olan Sayakbay Karalaoğlu’nun varyantının derlenmesi işi ise, 1930 yılından 1947 yılına kadar sürmüş ve bu iş K. Cumabayev, I. Abdırakmanov, C. Risov, K. Kıdırbayeva tarafından yürütülmüştür. Bu çalışmayla 500553 mısra yazıya geçirilmiştir. Sayakbay Manasçı’dan derlenen destan metni Manas (85104 mısra), Semetey (316157 mısra), Seytek (84697 mısra) Kenen, Alımsarık, Kulunsarık (üçü birlikte 15186 mısra) dairelerinden meydana gelmektedir. Sayakbay Karala uulu’ndan derlenen Semetey dairesi, bu dairenin günümüze kadar derlenmiş olan en zengin ve geniş varyantıdır.

Manas Destanı’nı derleme işlerine 1935 yılında Şapak Rısmende uulu ile devam edilmiştir. O. Kıştoobayev, K. Kıdırbayeva, T. Bayciyev bu Manasçıdan 46671 mısra olarak destan metnini derlemişlerdir.

1937-1939 yıllarında Togolok Moldo kendi varyantını kendisi yazıya geçirmiştir. Bu metin 48492 mısradan oluşmaktadır.

Manas Destanı’nın derleme faaliyetlerine katılan İbrayım Abdırakman uulu da usta bir Manasçıdır ve destanın bütün temel epizotlarının kısaca yer aldığı varyantı, 14380 mısradan oluşmaktadır.

1938 ile 1940 yılları arasında destanın Bagış Sazanov tarafından söylenen varyant derlenmiştir. Bu derleme, 41140 mısra hâlinde I. Abdırakmanov, M. Bagışev, İ. Musayev tarafından yapılmıştır.

19441945 yıllarında S. Baysalov, A. Taykürönov, I. Abdırakmanov isimli araştırmacılar, Manasçı Moldobasan Musulmankulov’dan destanın bütün epizotlarını kısaca derlemişlerdir (57688 mısra).

19601970’li yıllarda ise Mambet Çokmor uulu isimli Manasçıdan destanın üç dairesi de derlenmiştir.

1995 yılının UNESCO’nun desteğiyle “Manas Yılı” ilan edilip dünya çapında kutlanması çerçevesinde, daha önce Manas Destanı üzerindeki yasaklar sebebiyle yayımlanmayan, yayımlansa da çeşitli müdahalelerle özgünlüğü bozulan bu metinler “ilmî neşir” adıyla, arşivdeki özgün metinler mukayese edilerek yayımlanmıştır.

Manas Destanı’nın ilk anlatıcısı olarak Manas Destanı’nda ismi geçen Iraman’ın Irçı Oğlu kabul edilebilir. Daha sonra, genç Manasçılara “Toktogul gibi ırçı ol” tavsiye ve duasında bulunulan Toktogul Irçı (15. yy.), Keldibek Karboz uulu (18. yy.), Balık (1793-1873), Aytike (1816-1887), Nazar Bolot uulu (1828-1893), Abılgazı Cumabay uulu (20. yy.), Tınıbek Capı uulu (1846-1902), Kıdıraalı Kaynazar uulu (1850-1920), Candake Baybolot uulu (1853-1917), Naymanbay Balık uulu (1853-1911), Ösör Coldoş uulu (20. yy.), Sarinci Kocomberdi uulu (1901?), Toktogul Kalmamet uulu (1854), Ceñicok Ötö Kökö uulu (1860-1918) Çoyuke Ömür uulu (18801925), Şapak Rismendeyev (1863-1956), Cügörü Nazar uulu (1864-1941), Bekboto İtike uulu (1868-1948), Bagış Sazanov (1876-1958) Kencekara Kalça uulu (1859-1929), Sagımbay Orazbak uulu (1867-1930), Dıykanbay Toyçubek uulu (1873-1923), Matisak Akbay uulu (1877), Sayakbay Karala uulu (1894-1971), Togolok Moldo/Bayımbet Abdırakmanov (1860-1942), Canıbay Kocekov (1869-1942), Cakşılık Sarıkov (1880-1934), Murat Kalbay uulu (1870?), Akılbek (1840?), Moldobasan Musulmankulov (18831961), Kasımbay Birnazar (1873-1943), Seyde Deydi kızı (1881-1946), Almabek Toyçubek uulu (1887?), Ibıray Abdırakmanov (1888-1970), Aktan Tınıbek uulu (1888-1951), Inaş Kumaş uulu (1889-1971), Akmat Rismendeyev (1891-1966), Mambet Çokmorov (1896-1973), Börübay Sultan uulu (1897-1940), Tagay Bekmurat uulu (1899-1973), Mambetalı Aşımbay uulu (1897-1969), Lapaz Kököz uulu (1899?), Kalbek Cumagul uulu (1889?), Dairbek (1920. yy.), Maşa Kıdır uulu (1900), İsa Cumabek uulu (1900?), Ergeş Taşimbet uulu (20. yy.), Akın Şadıkan uulu (1901), Momuş Şapak uulu (1910-1985), Akmat Toktogul uulu (1912?), Aliyman Musa kızı (1912), Cusup Mamay (1918), Turdumambet Akmatalı uulu (1922), Seydene (1922), Toktosan Baybuura uulu (1877?), Kalbübü Süyünbay kızı (1923), Urkasım Begalı uulu (1924-1990), Kaba Atabek uulu (1925), Şaabay Azizov (1927), Saparbek Kasmambet uulu (1934), Alimcan Sırdıbay uulu (1932), İmangazı İsagul uulu (1934) Urkaş Mambetaliyev (1935), Asankan Cumanaliyev (1847), Nazarkul Eşenkul uulu (1951), gibi Manasçı ve Semeteyciler bu geleneği devam ettirmişlerdir. Bu destancıların içinde on sekiz cilt tutan varyantı ile en geniş Manas varyantına sahip Manasçı Sincan’da yaşayan Kırgız Manasçı Cusup Mamay’dır. Mamay’ın varyantı şu dairelerden oluşmaktadır:

  1. Manas,
  2. Semetey (Manas’ın oğlu)
  3. Seytek (Semetey’in oğlu)
  4. Kenenim (Seytek’in oğlu),
  5. Seyit (Kenenim’in oğlu),
  6. Asılbaça ve Bekbaça (Seyit’in ikiz oğulları),
  7. Sombilek (Bekbaça’nın oğlu),
  8. Çigitey (Sombilek’in oğlu).

Manas Destanı üzerinde Muhtar Avezov, K. Rahmatullin (Manasçılar, Uluu Patriyot, Ukmuştuu Manas) Jirmunsky, M. Yunusaliyev, R. Kıdırbayeva, S. Musayev, E. Abdıldayev, R. Sarıpbekov, K. Kırbaşev, M. Mamırov, A. Caynakova, S. Begaliyev, E. D. Poluvanov, A. N. Bernştam, S. M. Abramzon, Ö. Karayev; Türkiye’de ise Abdülkadir İnan,[9] Bahaaddin Ögel,[10] Mehmet Kaplan,[11] Dursun Yıldırım,[12] Emine Naskali Gürsoy,[13] Mustafa Canpolat,[14] Naciye Yıldız[15] belli başlı çalışmaları yapan araştırmacılardır. Bu çalışmaların dışında, Türkiye sahasında birçok ilim adamının yazmış olduğu yüzlerce makale ve sunduğu tebliğ bulumaktadır.[16]16

Yrd. Doç. Dr. Naciye YILDIZ

Gazi Üniversitesi FenEdebiyat Fakültesi / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 3 Sayfa: 547- 553


Kaynaklar:
♦ BEKTANOV, Z., T. Bayciyev (1993), Kırgız Adabiyatı, Bişkek.
♦ İNAN, A. (1985), Manas Destanı (2. Baskı), Ankara.
♦ İNAN, A. (1987), Makaleler ve İncelemeler, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayını.
♦ KAPLAN, M. (1985), Edebiyat Araştırmaları III, İstanbul: Ötüken Yayını.
♦ Kırgız Sovet Entsiklopediyası, Bişkek, 1982.
♦ KÖSE, N. (1998), Araştırmalar III, Ankara: Millî Folklor Yayını.
♦ Manas (1995), Ankara: TİKA Yayını.
♦ Manas (1995), (Sagımbay Orazbak uulu), Bişkek: Kırgızistan Basması.
♦ Manas Entsiklopediya, Bişkek, 1995.
♦ NASKALİGÜRSOY, E. (1995), W. Radloff, Manas Destanı, Ankara: TÜRKSOY Yayını.
♦ ÖGEL, B. (1998) Türk Mitolojisi, (3. Baskı), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayını.
♦ YILDIRIM, D. Manas Destanı ve Kökötöy Hannıng Ertegüsi (H. Ü., Yayımlanmamış Doçentlik Tezi).
♦ YILDIZ, N. (1995), Manas Destanı (W. Radloff) ve Kırgız Kültürü İle İlgili Tespit ve Tahliller, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayını.
♦ YILDIZ, N., G. Tural (1997), “Manas Destanı Bibliyografyası Üzerine Bir Deneme: Türkiye’deki Yayınlar”, Manas 1000 Bişkek Bildirileri, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayını.
Dipnotlar :
[1] Kırgız Sovet Entsiklopidiyası, s. 357-364.
[2] Z. BektenovT. Bayciyev, Kırgız Adabiyatı, s. 120.
[3] Nerin Köse, Araştırmalar III, s. 724.
[4] Manas (Sagımbay Orazbak uulu), I. Kitep, s. 79.
[5] Naciye Yıldız, Manas Destanı (W. Radloff) ve Kırgız Kültürü İle İlgili Tespit ve Tahliller, s. 21.
[6] W. Radloff, Manas Destanı (Türkiye Türkçesine aktaran Emine Gürsoy Naskali), Ankara, 1995.
[7] Naciye Yıldız, Manas Destanı (W. Radloff) ve Kırgız Kültürü İle İlgili Tespit ve Tahliller, Ankara, 1995.
[8] Manas Entsiklopediya, s. 427228.
[9] Makaleler ve İncelemeler, s. 99164; Manas Destanı (2. Baskı), Ankara, 1985.
[10] Türk Mitolojisi, (3. Baskı), Ankara, 1998, s. 495-539.
[11] Edebiyat Araştırmaları III, İstanbul, 1985.
[12] Manas Destanı ve Kökötöy Hannıng Ertegüsi (H. Ü., Yayımlanmamış Doçentlik Tezi).
[13] W. Radloff, Manas Destanı (Türkiye Türkçesine aktaran Emine Gürsoy Naskali) Ankara, 1995.
[14] Manas isimli albümde destan metni M. Canpolat tarafından aktarılmıştır.
[15] Manas Destanı (W. Radloff) ve Kırgız Kültürü İle İlgili Tespit ve Tahliller, Ankara, 1995.
[16] Bu konuda geniş bilgi için bakınız: Naciye Yıldız Güzin Tural “Manas Destanı Bibliyografyası Üzerine Bir Deneme: Türkiye’deki Yayınlar”, Manas 1000 Bişkek Bildirileri, s. 305-319.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.