Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti

0 10.503

Kıbrıs adının, kına çiçeği diye bilinen bir çiçekten veya aşk ilâhesi olarak bilinen Kipris’ten alındığı ileri sürülmektedir. Kıbrıs, Akdeniz’de Sicilya ve Sardunya adalarından sonra üçüncü büyük adadır ve çok büyük olmamasına rağmen, tarih boyunca ilkçağlardan itibaren Akdeniz’de askerî ve ticarî üstünlüğe hakim olan devletin idaresine geçerek çok sık istilâlara uğramıştır.

Jeolojik devirlerde Anadolu’nun bir parçası olarak bulunan Kıbrıs adası, İskenderun Körfezi’ne doğru uzanmakta ve Anamur’a 70 km, Yunanistan’a 800 km uzaklıkta bir konuma sahiptir. İklim şartları itibarı ile olduğu kadar, bitki örtüsü ve hayvan topluluğu olarak da Anadolu’ya benzemektedir.

Konumu itibarı ile doğu ile batı arasında bir köprü vazifesini görmüş ve sırası ile Hititliler, Mısırlılar, Fenikeliler, Asurlular, Persler, Büyük İskender, Romalılar ve Bizanslıların hakimiyeti altında kalmışlardır. Bizanslılar zamanında Hıristiyanlık yayılmış ve Ortodoks kilisesi kurulmuştur.

Aynı tarihlerde Arabistan yarımadasında kurulan İslâm devleti zaman içinde kuvvetlenerek Akdeniz’de üstünlük sağlamış ve adaya seferler düzenlenmiştir. Şam valisi Muaviye zamanında (M.S. 647) düzenlenen bir donanma ile adaya seferler düzenlenmiş ve adanın bir bölgesi ele geçirilmiştir.

Daha sonra yapılan Haçlı seferleri sonucu bazı şövalyelerin ve derebeylerin istilâlarına uğrayarak, Memlûklüler, Cenevizliler ve Venediklilerin yönetimleri altına girmiştir.

Yavuz Sultan Selim’in Mısır ve İran seferleri, Kanuni Sultan Süleyman’ın Akdeniz’i Osmanlı İmparatorluğu’nun bir gölü haline getirmesi sonucu, Donanma komutanı Lala Mustafa Paşa ve askerleri, 1570 Temmuzu’ndan 1571 Ağustosu’na kadar devam eden ve 50.000 Türk askerinin şehit verildiği bir savaşla Kıbrıs adasını Osmanlı İmparatorluğu’nun hakimiyeti altına almıştır.

1571 yılından 1877 yılına kadar 300 sene, üç asır gibi uzun bir dönem Türklerin idaresi altında yaşamışlardır. Yukarıdaki açıklamaların ve tarihî kronolojinin ışığı altında yıllar boyu çeşitli kültürlerin istilâlarına uğrayan Kıbrıs adası ve Kıbrıs halkı; hiçbir ülkenin idaresinde bu kadar uzun süre kalmamıştır. İlk fetih yıllarından itibaren, padişahın emri üzerine adada yerleşmiş bulunan halka hiçbir zarar verilmeden, insan hak ve hürriyetlerine saygı gösterilerek hak ve hukuk ilkeleri çerçevesinde, eşit bir şekilde bir arada yaşamışlardır.

Türklerin hakimiyeti altına giren Kıbrıs’ta Lefkoşa merkez kabul edilerek Kıbrıs Beylerbeyliği adı altında İstanbul’a bağlanmış ve Beylerbeyliği’ne Muzaffer Paşa tayin edilmiştir. Kıbrıs Beylerbeyliği’nin sosyal, ekonomik ve kültürel açılardan gelişmesi ve savunmasını sağlamak için Alaiye, Tarsus, İçel, Zülkadriye, Sis ve Trablus Şam Sancakları Kıbrıs Beylerbeyliği’ne bağlanmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun idarî teşkilâtı, siyasî, askerî, adlî yapısı, arazi, tapu ve vergi sistemi aynen Kıbrıs Beylerbeyliği’nde de uygulamaya konulmuştur.

İklim şartları ve verimli toprakları ile tarım ve hayvancılık teşvik edilerek, Kıbrıs adası Magosa, Limasol gibi liman şehirleri ile Akdeniz’in önemli bir ticaret merkezi haline gelmiş, ekonomik ve sosyal hayat canlanmıştır.

300 sene gibi çok uzun bir süre Osmanlı İmparatorluğu’nun idaresi altında kalınması sonucu; Osmanlı tarihi, kültürü ve eserleri ile yoğrulan adada, ırk, dil ve mezhep ayrımı gözetilmeden çeşitli kültürlerin merkezi olarak pek çok ilim ve sanat adamı yetiştirilmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflama dönemine gelindiği yıllarda, asırlardır huzur ve sükun içinde yaşayan Kıbrıs halkı, hayatlarında bir daha yakalayamayacakları bu düzenlerini başta Yunanistan ve İngiltere olmak üzere diğer Avrupa ülkelerinin, milletlerarası alanda sergiledikleri çeşitli siyasî oyunlarının ve çıkarlarının kurbanı olarak kaybetmişlerdir.

Ülker GÜZEL

Dış Ticaret Müsteşarlığı Uzmanı / Türkiye

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.