Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Kırım Türklerinin Sürgünü

0 10.495

1939 yılında yapılan Sovyetler Birliği nüfus sayımı verilerine göre Kırım’da 1.123.806 kişi yaşıyordu. Bu sayının 557.449’unu Ruslar, 218.492’sini Kırım Türkleri ve 153.478’ini Ukraynalılar oluşturuyordu. Bölgede en az nüfus Litvanyalılara aitti (888 kişi). II. Dünya Savaşı’nda Sovyetler Birliği topraklarına da giren Alman orduları, Ekim 1941’de Kırım’a girmiş ve Temmuz 1942’de bütün Kırım’a hâkim olmuşlardı.

II. Dünya Savaşı öncesinde, hem Almanların hem de Rusların Kırım’a dair çeşitli planları bulunmaktaydı. Dönemin Sovyet devlet başkanı Stalin’in, 1941 sonbaharında bütün Kırım Türklerini Kazakistan bozkırlarına sürmeyi tasarladığı nakledilmektedir. Diğer taraftan, Almanlar da Kırım’ın kendi topraklarına dahil edilmesi, bölgenin Alman subayları için bir tatil beldesi hâline getirilmesi veya İtalyanlarla ihtilaflı oldukları Güney Tirol Almanlarının buraya yerleştirilmesi düşüncesini taşıyorlardı. Bu düşüncelerini gerçekleştirmek için ise, Kırım’da yaşayan Ruslar, Ukraynalılar, Kırım Türkleri dahil herkesin sürgün edilmesi gerektiğine inanıyorlardı.

Savaşın başlamasından yaklaşık iki yıl sonra Sovyet topraklarını istila eden Alman orduları, Ekim 1941’de Kırım’ın kuzeyindeki Orkapı (Perekop) ’dan içeri girerek, 30 Kasım 1941’e kadar Akyar (Sivastopol) dışında bütün Kırım’a hâkim oldular. Kırım’ı Almanlara terk eden Sovyet idaresi, beraberindeki askeri kuvvetlerle bölgeden çekilirken büyük bir katliama girişmiş, kendi askerlerinin yattığı hastaneleri dahi ateşe vermekten kaçınmamışlardı. Kırım’a giren Alman orduları ise, bir kısım halk tarafından kurtarıcı olarak karşılanmıştı. Bunun bir tezahürü olarak, Kırım dışında yaşayan Kırım Türkleri vatanlarının bağımsızlığını elde etmek için Almanlarla temasa geçtiler. İlk olarak Edige Kırımal ve Müstecip Ülküsal gibi tanınmış iki Kırım Türkü, Türkiye Cumhuriyeti’nin de çabaları sonucu Almanya’ya gitti. Kırımal ve Ülküsal burada Alman yetkililerle ülkesinin ve halkının geleceği hakkında girişimlerde bulundular. Aynı şekilde Kırım’da da bir kısım Kırım Türkü, vatanlarının Sovyet Rus hâkimiyetinden kurtularak bağımsız bir Kırım Türk devleti hâlini almasını istiyordu. Bu gaye ile, Alman ordusu bünyesinde kurulan askeri taburlarda bu düşünce içinde olan bazı Kırım Türkleri yer almıştı. “Gönüllü Nefs-i Müdafaa Taburları” olarak da adlandırılan bu teşekküllerde yer alan Kırım Türklerinin bir bölümünün ise Nikolayev ve Akmescid (Simferopol) ’deki Alman esir kamplarında bulunan askerlerden oluştuğunu da belirtmek gerekir. Önemli bir kısmı, hayatta kalma arzusundaki savaş esirlerinden oluşan bu taburların, o dönemin şartları içinde ne kadar “gönüllü” oldukları ihtiyatla karşılanmalıdır. Bu taburlarda gerçekten gönüllü olarak yer alan Kırım Türklerinin amaçları ise, Alman hâkimiyeti altında yaşamak değil, ne şekilde olursa olsun Rus hâkimiyetinden kurtulmak ve bağımsız Kırım devletini kurmaktı. Onlar bu hedefe ulaşabilmek için, Almanların kendilerine ne tür haklar tanıyacağını hesaba katmadan böyle bir işbirliğine giriştiler.

Kırım Türklerinden “gönüllü” asker alınmasına, nihai olarak Führer tarafından 2 Ocak 1942’de 11. Ordu Keşif Birliği’nde yapılan bir toplantı sonrasında karar verildi. Bu mesele ile ilgilenmek üzere SS şefi Ohlendorf idaresindeki D Özel Görev Birliği görevlendirildi. D Özel Görev Birliği’nin görevi, asker alımlarının yürütülmesi, esir kamplarından gönüllü asker toplanması, askerlerin eğitilmesi olarak tespit edilmişti. Bu birliğin, Kırım’ın kuzey kısmındaki Türk köylerinde halkın etnografik özellikleri hakkında çalışmalar yapmak gibi pek de askerî olmayan bir görevi de bulunmaktaydı.

Nefs-i Müdafaa Taburlarında yer alan Kırım Türklerinin mevcudu hakkında kesin bir bilgiye sahip değiliz. Ancak bu konuda çeşitli rivayetler bulunmaktadır. Bu taburlarda bulunan Kırım Türklerinin sayısının genel olarak 20.000 kişi civarında olduğu ifade edilmektedir. Alman askeri belgelerine göre ise, Kırım’ın 203 yerleşim bölgesinden 5655 kişi ve 5 esir kampından 3600 kişi olmak üzere, toplam gönüllü sayısı 9255 kişidir. Görevi, Kırım’daki diğer milliyetlere mensup halkı korumak ve Sovyet partizanlarına (çeteci) karşı mücadele etmek olan bu taburların infaz birlikleri olarak görev yaptığı ve Kırım’da yaşayan 88 bin sivilin ölümünde, 85 bin kişinin de Almanya’ya sürgün edilmesinde görev aldığı Sovyet makamları tarafından iddia edilmektedir.

İşgalin ardından Kırım’da kurulan Alman idaresinin, Kırım Türklerine karşı askerî konularda gösterdiği itimadı, siyasî meselelerde göstermediği dikkati çekmektedir. Bunun en bariz tezahürü, Almanlar tarafından Kırım’daki askerî makamların, yerel yönetimlerin ve emniyet teşkilatının büyük çoğunluğunda Rusların göreve getirilmesinde görülmektedir. Bunun yanında Almanların kendileriyle işbirliği yapan Kırım Türklerine karşı bir takım kültürel imtiyazlar sağladığı bilinmektedir. Kırım Türkleri ayrıca Müslüman komitelerinin teşkili gibi siyasî bir ayrıcalık da elde etmişti. Nazi Güvenlik Servisi (SD) ve Alman Silahlı Kuvvetleri Komutanlığı (OKW) tarafından Kasım 1941’de kurulmasına izin verilen ve merkezi Akmescid’de olan bu komiteye sadece dini ve kültürel meselelerle ilgilenme yetkisi verilmişti. Böyle olmakla beraber, Komite gayr-i resmi olarak Kırım Türklerinin siyasî merkezi hâline gelmişti. Yine bu Komite tarafından 11 Ocak 1941’de, haftada iki kere olmak üzere Azat Kırım adlı bir gazete çıkarılmaya başlandı. Bu gazetenin tirajı Alman yönetimi tarafından 10 bin adetle sınırlanmıştı. Bu tür kısıtlı imtiyazlarla, Kırım Türklerinin siyasî haklar konusundaki taleplerini dikkate almayan Almanların sağladığı bu ayrıcalıkların da kendi çıkarları doğrultusunda olduğu anlaşılmaktadır.

Bir kısım Kırım Türkünün Almanlarla çeşitli ilişkilerde bulunmasının yanında, bu topluluğa mensup önemli bir kitlenin ise gerek Sovyet Kızıl Ordusu içinde gerekse partizan (çete) hareketi saflarında Almanlara karşı silahlı mücadeleye katıldığı görülmektedir. Kırım Türklerinin bu mücadeleleri, savaş sonrası Sovyet literatüründe uzun süre yer almamıştı. Nihayet Sovyetler Birliği’nin son dönemlerinde yayınlanan eserlerde bu konulara yer verilmeye başlanmış, Almanlarla işbirliği yapanların aksine, Kırım Türklerinin çoğunluğunun “vatanlarına sadık kaldıkları” ifade edilmiştir. Bu mücadelede yer alan birçok Kırım Türkünün yüksek derecede madalya ve nişanlarla taltif edildiğine de yer verilmiştir. Bu mükafatlardan biri ise, savaş sırasında 30 Alman uçağını düşüren ve bu kahramanlıklarından ötürü iki kere “Sovyetler Birliği Kahramanı” unvanı alan Ahmet Han Sultan’a takdim edilmiştir. Kızıl Ordu ve partizan saflarında yer alan Kırım Türklerinin mevcudu hakkında kesin bir bilgiye maalesef sahip değiliz. Bununla birlikte, Kırım Türklerinin, Sovyetler Birliği KP MK’nin XXIII. Kongresine göndermiş oldukları bildiriden anlaşıldığı kadarıyla, savaşın başında Kırım’ın Kuybişev, Bahçesaray, Aluşta, Sudak, Lenin ve Balaklava rayonlarına ait 21 köyden 18 yaşın üzerinde 4252 kişiden 2324 genç (ki bu bölgelerdeki toplam yetişkin nüfusun %56.9’dur) Kızıl Ordu’ya katılmıştı. Ayrıca, yine bu köylerden 329 kişi partizan hareketine iştirak etmişti. Bu bildiride, Kırım Türklerinin Kızıl Ordu ve partizan cephelerinde yetişkin nüfusunun %26.4’ünü kaybettiği de belirtilmektedir. Kırım Türkleri, gösterdikleri üstün başarılar sayesinde Kızıl Ordu ve partizan hareketi içerisinde kumanda mevkilerine kadar yükselmişlerdi. Örnek olarak Kırım Türklerinin Kırım’daki 7 tugayın ikisinde ve 28 bölüğün 10’unda kumandayı ellerinde tutmaları gösterilebilir.

Bütün bunlara rağmen, partizan hareketinin Rus asıllı komutanlarından Makrousov ve Martinov gibi şahıslar, Kırım Türklerine karşı besledikleri düşmanlığı daha da ileriye götürerek, Sovyet yönetimine sundukları raporlarda Kırım Türklerinin Almanlarla işbirliği yaparak “vatana ihanet ettiklerini” defalarca ifade etmişlerdi.

Kasım 1943’te Stalingrad’da Alman ordusuna karşı ezici bir galibiyet kazanan Kızıl Ordu birlikleri, ilerlemesini sürdürerek 10 Nisan 1944’te Kırım’a yeniden girmişti. Kırım’ın tekrar Sovyet hakimiyetine girmesinin ardından, zafer sarhoşluğu içinde olan Kızıl Ordu askerlerinin özellikle Kırım Türklerine karşı ağır baskılar uyguladığı, hatta birçok Kırım Türkünü katlettikleri bildirilmektedir. Sovyet askerlerinin Kırım Türklerine karşı böyle bir tutum sergilemelerindeki en önemli sebebin, Almanlarla işbirliği yaparak Kızıl Ordu ve partizan hareketlerine karşı savaştıklarına inandıkları ve bu topluluktan intikam alma duygusu olduğu görülmektedir. Zira Sovyet yönetimi tarafından yapılan menfi propagandalarla bu insanlar, Kırım Türklerinin vatana ihanet ettiklerine inandırılmışlardı. Bununla birlikte Sovyet yönetimi Kırım’a tamamen hâkim olduktan sonra, 20 Nisan 1944’te Kırım KP bölge komitesi, savaş sırasında Almanların yapmış oldukları cinâi faaliyetler ile onlarla işbirliği yapanları tespit etmek amacıyla bir Olağanüstü Devlet Komisyonu kurulmasına karar verdi. 5 Haziran 1944’te çalışmalarına başlayan komisyon Mayıs 1945’te görevini tamamlamıştı. Bu komisyonun çalışmaları sonunda hazırlanan raporların, Sovyetler Birliği hükümeti tarafından daha önceden düşünülen Kırım Türklerinin sürgününe zemin hazırladığı söylenilebilir.

Dr. Kemal ÖZCAN

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi / Türkiye

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.