Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

İzmir’in Yunanlılar Tarafından İşgali Ve İstanbul Basınına Yansımaları (15-26 Mayıs 1919)

0 18.652

Dr. Salih TUNÇ

İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalinin, İstanbul Basını’na yansımalarını konu alan bu çalışmamızda kullanılan diğer kaynakların yanı sıra büyük ölçüde, İstanbul’da yayınlanan Türkçe gazetelerden yararlanılmıştır.

Bilindiği üzere yakın tarihimizde “Mütareke Dönemi (1918-1922)” olarak adlandırılan ve nevî şahsına münhasır buhranlı bir dönemin başlangıcını oluşturan Mondros Mütarekesi’nin 30 Ekim 1918’de imzalanmasıyla birlikte 4 yıldan beri ülkenin değişik yerlerinde ve birbirinden uzak cephelerinde süren savaşın sona ermesi kamuoyunda genellikle iyimser bir kanaat oluşturulmaya çalışılmıştı. Zira Mütareke’nin imzalanmasından sonra “seferberliğe son verileceği, genel bir af çıkarılacağı, herkesin işiyle meşgul olacağı, devletin istiklali ve saltanatın hukuku ile milletin izzet-i nefsinin tamamıyla kurtarıldığı” yolundaki açıklamalar bu kanaati iyice pekiştirmişti. Ancak, Mütareke hükümlerinin, bir taraftan daha bir etraflıca değerlendirilmesi, diğer taraftan İngiliz murahhaslarının görüşmeler sırasında Türk murahhaslarına göstermiş oldukları beklenmedik nezaketin altında yatan politik gerçeklerin aralanması ile Amiral Calthorpe’un Rauf Bey’e gönderdiği gizli mektupta, Mütareke şartlarından doğan bazı anlaşmazlıklar konusunda verdiği cömertçe sözlerin yerine getirilmeyeceğine ilişkin emarelerin kısa bir süre içerisinde görülmesinden sonra oluşturulan iyimser hava ve ümitlerin gelişmekte olan belirsiz durumda hiçbir ilgisinin bulunmadığı anlaşılacaktır.

Gerçekten de bundan sonraki gelişmeler bir takım Türk aydın ve idarecilerinin yanı sıra Türk kamuoyunun da beklentilerinin tam aksi yönünde cereyan edecek; sözde Mütareke hükümlerinin uygulanması gerekçesiyle ülkenin pek çok bölümünün işgal edilmesi bir yana, devletin başkenti de 13 Kasım 1918’den itibaren fiilen işgal altına alınacaktır. Öyle ki, Mütareke Heyeti Başkanı Hüseyin Rauf Bey’in deyimiyle “Mütareke’nin mürekkebi henüz kurumadan, Fransız, İtalyan ve İngilizler, İstanbul’da bir sömürge havası yaratmaktan geri kalmayacaklardır”.

Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra cereyan eden ve giderek belirginleşen gelişmeler bazı Türk aydınlarını devletin ve milletin kurtuluşu yolunda ciddi düşünce ve teşebbüslere sevketti.

Nitekim Mütareke sürecinde, ordunun durumu ve devletin bu noktada izlemesi gereken siyasete ilişkin olarak çok önemli görüş ve önerilerinin bulunduğunu bildiğimiz, Çanakkele kahramanı Mustafa Kemal Paşa, komutanlığını yürüttüğü Yıldırım Orduları Grubu lağvedilip Harbiye Nezareti emrine alındığından başkentin fiilen işgal altına alındığı gün İstanbul’a gelmişti. Mustafa Kemal Paşa İstanbul’a gelir gelmez ilk iş olarak başta Müstafi Sadrazam Ahmet İzzet Paşa olmak üzere yakın çevresiyle birlikte bir dizi temaslarda bulunmuştu. Fikrî ve siyasi yollarla devletin ve milletin kurtuluşu yönünde sarfettiği çabaların sonuçsuz bırakılıp; her şeye rağmen Meclis-i Mebusan’ın faaliyetini sürdürmesi yolundaki düşüncelere rağmen, parlamentonun padişahça feshedilmesi (21 Aralık 1918) üzerine Mustafa Kemal Paşa, Anadolu’ya geçerek “Milli Hareketi” başlatma düşüncesi istikametindeki oluşum sürecini hızlandıracaktır.

Devletin ve milletin kurtuluşu yönündeki ciddi düşünce ve girişimlerin sonuçsuz bırakıldığı, siyasal eğilimler arasındaki cepheleşmenin gerginleştirildiği ve Ermeni Tehciri’nden sorumlu oldukları iddia edilen ittihatçılar’dan hesap sorulması yolundaki baskılarla, parlamentoya dayanmayan bir siyasi yönetimin oldukça zayıflatıldığı bir devrede, I. Dünya Savaşı’nın galipleri en çok da Osmanlı İmparatorluğu’nu yeniden tanzim etme, daha doğrusu parçalama konusunu görüşmek üzere Paris Barış Konferansı hazırlıklarını tamamlamışlardı.

Paris Konferansı’nda İzmir’in İşgali Kararının Alınması

I. Dünya Savaşı’nın galipleri sözde daimi bir barışı sağlayacak konferansın Paris’te toplanmasını kararlaştırmışlardı. Bu konferansa İttifak Devletleri’ne karşı savaşmış yada savaş ilan etmiş olan 32 devlet davet edilmişti. Avrupa ve hatta Dünya haritasını yeniden çizecek olan bu devletler kendi aralarında da “Müttefik” “daha az Müttefik” ve “Ortak Devletler” gibi garib, suni bir sınıflanmaya tabii tutulmuşlardı. Bununla birlikte beş büyük devlet, ABD, İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya yetkileri kendi ellerinde bulundurmak için başbakan ve dışişleri bakanlarından oluşan “Onlar Konseyi”ni kurarak kendilerini tek yetkili kurul ilan etmişlerdi.[1]

Ayrıca kimi sorunlarda Japonya’nın dışında öteki devletlerin katıldığı bir “Dörtler Konseyi” kurulması öngörülmüş, ancak anlaşmazlık sebebiyle İtalya bir ara Konferanstan çekilince Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Wilson, İngiliz Başbakanı Lloyd George ve Fransa Başbakanı Clemenceau’dan oluşan “Üç Büyükler” kurulu oluşturulmuştur.

Fransızların gururunu okşamak için 18 Ocak 1919’da ilk toplantısını yapan Paris Konferansı’nın en çok meşgul olduğu iş diğer sorunların yanı sıra Osmanlı İmparatorluğu arazisinden Yunanlılara verilecek topraklar meselesi oldu. Zira Yunanlılar’ın istedikleri toprakların bir kısmına İtalyanlar da göz dikmiş bulunuyorlardı.[2] Oysa Yunanlıların istedikleri topraklar daha önce gizli antlaşmalarla İtalyanlara vâdedilmişti.[3]

Kurulduğu günden bugüne büyük devletlerce sürekli desteklenerek durmadan genişlemiş olan Yunanistan’a, İngiltere 23 Ocak 1915’te savaşa katılması şartıyla İzmir ve doğusunda kalan bölgenin kendilerine verilebileceği vaadinde bulunmuş, fakat Yunanistan bu vaadin gereğini ancak yerine getirmişti.[4]

Yunan Başbakanı Venizelos, 3-4 Şubat 1919’da “Onlar Konseyi”nde yaptığı konuşmada “İstanbul hariç bütün Trakya’yı ve Batı Anadolu’nun bir kısmı ile Oniki Adayı, Kıbrıs, Meis, Rodos, İmroz ve Bozcaada’yı talep ettiklerini açıkladı. Yunan isteklerinin, Batı Anadolu’da İtalyanlara tanınmış olan haklarla çatışması nedeniyle İtalyanlar, Wilson prensiplerine uyularak mukeddaratın tayin edilmesi ilkesiyle hareket etmeyi dile getiren Bulgarları desteklediler. Söz konusu memleketin asıl sahibi olan Türklerin hesaba katılmadığı konferansta ise İngilizler gibi Fransızlar da Yunanlıları desteklediler. Bu gelişmeler üzerine İtalyanların ülkelerine dönünce, 2 Mayıs’ta Fium’e bir savaş gemisi, İzmir’e de küçük bir filo gönderdikleri öğrenildi.[5] Bunun üzerine Llyod George, 5 Mayıs 1919’da “Üçler Konseyi”nde İtalyanlar’ın doğudaki hareketlerinden şüphelendiğini gizlice yapacakları bir saldırı ile Anadolu’da gerekli yerleri zaptedeceklerini, böyle bir harekete başvurmalarına imkan kalmadan ve konferansa dönmelerinden önce İzmir’in işgal hakkının Yunanlılara tanınmasını teklif etti.[6]

6 Mayıs’taki oturumda, İtalyanların Antalya, Fethiye, Marmaris ve Kuşadası’na çıkartma yaptıkları öğrenilince, Llyod George, İtalyanların İzmir’e de çıkabileceklerini öne sürerek bölgedeki Rumları korumak için Venizelos’a İzmir’e 2-3 tümenle çıkma izninin verilmesini istedi.

Lloyd George’un önerisini Başkan Wilson da destekleyerek aynı akşam Venizolos’un da katıldığı askeri toplantıda, “gerek İtalyanlar gerekse Türkler bu harekete karşı koyacak olurlar da nazik bir durum ortaya çıkarsa” endişesi gündeme geldiğinden, mütareke hükümleri içinde olsun veya olmasın Türklerle İtalyanlara bu konuda bilgi verilmesi görüşü ağırlık kazanmıştı.[7]

7 Mayıs 1919’da yapılan Yüksek Konsey toplantısında Venizelos, 6 Mayıs’ta gündeme gelen endişeye hamiz görüşü kurnaz bir şekle dönüştürerek; Mütareke gereğince, Müttefiklerin herhangi bir bölgeyi işgal yetkileri olduğunu, Yunanlılar da ittifaka dahil olduklarına göre, Türk kuvvetlerinin de bu çıkartmaya engel olmaya haklarının bulunmadığını, bununla beraber Türkleri bu çıkarmadan ancak 12 saat önce haberdar etmenin ihtiyata uygun düşeceğini söyledi ve nihayet 10 Mayıs’ta İzmir’in işgal edileceği hakkında karar alındı.[8]

Alınan karara göre önce İngiliz ve Fransız müfrezeleri karaya çıkarken, körfezde demirli İtalyan gemileri de, harekatı yöneten Müttefik Donanması Başamirali Calthorpe’un komutası altına girecekti. İşgali yönetecek komutanın denizci seçilmesinin nedeni ise harekatın ortak bir müttefikler çıkarması gibi gösterilerek İtalyanlar’ın da bertaraf edilmesine yönelik bir tatbikat idi.

Nitekim İtalyanlar, 12 Mayıs tarihli oturumda bir oldu bitti ile karşılaştılar. Clemenceau, İzmir Hıristiyanlarını kurtarmak için şehre Yunanlıları çıkarma kararı aldıklarını, bu harekata İngiliz ve Fransızlarla birlikte İtalyanlar’ın da katılmalarını istediklerini açıkladığında[9] işgalin bir Müttefik çıkarması değil, Yunanlılara peşkeş çekme olduğunu sezen İtalyan temsilcileri işgale karşı değil ama, fiili bir durumla karşı karşıya bırakılmış olmaları sebebiyle çekimser davrandılar. Çünkü onlara göre, büyük devletlerin askerlerinin, şehirdeki polis görevini Yunanlılar yapacaklarından onların komutası altına girmeleri doğru değildi. Nihayet İtalyanlar, Fiume’nin kendilerine verilmesi karşılığında ve İzmir konusunda direnmenin de kendileri açısından faydalı olmayacağını düşünerek, bu konuda ısrarcı olmadıklarından, Amiral Calthorpe’a 12 Mayıs akşamı çıkartma için gerekli emir bildirildi.[10]

Büyük bir gizlilik içinde kararlaştırılan anlaşma ve plana göre herşeyi en ince ayrıntısına kadar düşünüp hesaplayan Yüksek Konsey’in hesaplayamadığı en önemli husus Türk Milleti’nin Türk İzmir için göstereceği haysiyet ve İstiklal Mücadelesi idi.

İzmir’in İşgali (15 Mayıs 1919)

Emperyalist devletlerin Paris Sulh Konferansı “Üçler Meclisince aldıkları karar büyük bir gizlilikle uygulanmaya konuldu. Buna göre Yunan Birlikleri’nin 14 Mayıs’ta İzmir’e gelmesi, çıkartmadan 36 saat önce İzmir Türk tabyalarının Müttefiklerce işgal edilmesi ve ancak Yunan askeri karaya çıkmadan 12 saat önce işgalin Türk makamlarına bildirilmesi, ondan sonra da Türk tabyalarının Yunan komutanına devredilmesi düşünülmüştü. Yani bir anlamda işgal ilkin bir Müttefik işgali gibi gösterilerek İzmir’in Yunanlılarca işgal edilmesi sağlanacaktı.[11] Böylelikle Türklerin direnme ve mücadele etme azmi önlenmiş olacaktı. Zaten İzmir’in askeri ve mülki yetkilileri olan Kolordu Komutanı Ali Nadir Paşa ile Vali Kanbur İzzet böyle bir teşebbüse karşı koyamayacak kadar basiretsiz insanlardı.[12]

Nitekim 14 Mayıs sabahı saat 10:00 sularında Müttefikler Komutanı Amiral Calthorpe, Kolordu Komutanı ve Valiye, İzmir’in işgaline ilişkin notayı verdi. Vilayet konağından çıkan bazı Müttefik subaylarına genç bir Türk Yedeksubayı, “Büyük bir milletiz, uyur gibi görünürüz. Fakat uyanacağız. Elimizde bulunan memleketimizin peşkeş çekilmesini kabul edemeyiz. Karışıklık vuku bulacak, belki bizimle birlikte çok kişi ölecek“ demiştir.[13]

Amiral Calthorpe’un notasını müteakip İzmir “İlhakı Red Heyeti Milliyesi” bütün vilayet, sancak, kaza, nahiye ve belediye başkanlıklarına, İzmir ve havalisinin işgal edilmekte olduğunu telgraflarla duyurmuştur.[14]

Müdafaa-ı Hukuk-ı Milliye Cemiyeti ise bir beyanname yayınlayarak, Darûlfûnûn hocalarına, aydınlara devlet adamlarına ve bu arada Amerika temsilcisine, “Türklerle meskun memleketlerin ayrılmaz bir bütün halinde kalması lüzumunda katiyetle ısrar edileceğini”[15] bildirmişlerdi.

Yine aynı gün Amiral Webb saat 11: 00 sularında Damat Ferit Paşa’yı konağında ziyaret ederek bir nota sundu. Buna göre, İzmir civarındaki durum dolayısıyla ve Mütareke’nin hükmüne göre İzmir Türk tabyaları derhal müttefik kuvvetlerine teslim edilecekti. Saat 12: 40’da Webb Damat Ferit’le ikinci kez görüştüğünde Paşa, İzmir’deki gelişmenin kendisine başka felaketlerin ve imparatorluğun son parçalanışının başlangıcı gibi göründüğünü ve ancak padişahla kişisel ilişkileri ve saygısının sonucu olarak istifa etmediğini belirtti.[16]

Damat Ferit Paşa aslında bu görüşünde haksız değildi. Çünkü 15 Mayıs sabahı Yunanlılar İzmir’i işgale başladılar. Kordon boyunca yürüyüşe geçen Yunan birliklerine Albay Zafiriu komuta etmekte ve Azınlık Rumların “zito” sesleri ortalığı çınlatmaktaydı. I. Dünya Savaşı sırasında zararlı faaliyetleri nedeniyle İzmir’den uzaklaştırılan Metropolit Chrisostomos elindeki haç’ı havaya kaldırarak birlikleri takdis ettiği gibi onları Türkler aleyhine kışkırtıcı bir de konuşma yapmıştı.[17]

Yunan birlikleri tahrikçi bir tavırla Kordon boyunca işgale başladığında gazeteci Hasan Tahsin (Osman Nevres) Recep’in tabancayla ateş etmesi üzerine Yunan askerleriyle yerli Rumların çılgınlıkları daha da arttı. Hasan Tahsin ilk kurbanlardan biri oldu.[18]

15 Mayıs günü Yunanlıların Kordon’da yüzlerce Türk’ü boğazlaması, Türklüğün onurunu kıran davranışları İtilafçı gazeteler tarafından ittihatçıların başımıza getirdikleri bir felaket olarak yorumlanıyordu. Kaldı ki 15 Mayıs akşamı çıkan “Islahat“ bu olayları “mevaki-i müstahkeme ait pek ehemmiyetsiz bir işgal” olarak nitelendiriliyordu.[19] Bu arada 2 gün içinde İzmir ve çevresinde 2000’den fazla Türk öldürüldü. Birçok Türk evi ve ticaret yerleri yağmalandı.[20]

İzmir’in İşgalinin İstanbul Basınındaki Tepkileri

İzmir, 15 Mayıs 1919’da aşama aşama işgal edilirken aynı gün İstanbul’da yayınlanan gazeteler, sansür nedeniyle henüz gelişmelerden habersizdir. 15 Mayıs tarihli İstanbul gazetelerinin ortak konusu İttihatçıların yargılanması meselesi idi. O günkü gazetelerden Alemdâr, “ittihatçıların muhakemesi”, Vakit “dünkü tevkifat”, Tasvir-i Efkar “sulhü intizar ederken” İleri, “sulh en son bizimle yapılacak” başlıklarını kullanırken Hadisat “İzmir’in mühim havadisleri” başlığı altında 12 Mayıs’ta İzmir Limanı’na gelen Müttefik donanmasını haber veriyordu.[21]

Aslında Alemdâr gazetesi de tıpkı Hadisat gibi 12 Mayıs’ta İzmir’e gelen donanmadan söz ediyor ancak geliş nedenleri üzerinde durmuyordu. Alemdâr normal bir zamanda mutad bir ziyaretmiş gibi muhtemelen işgale hazırlık girişimi olduğunu göz önünde bulundurmaksızın şöyle haber veriyordu:

“Birkaç gün zarfında limanımıza Fransız, İngiliz, İtalyan ve Amerika’nın büyük ve küçük birçok sefain-i harbiye geldi. Amiral Bristol bugün İstanbul’a müteveccihen hareket etti. Vali Bey kendilerine kordelalarla müzeyyen güzel bir sepet derununda İzmir’in turfanda mahsulatından takdim ettiler. Sefain kumandanlariyle valinin sıkı temasta bulunmasına mehafil-ı resmiye ve gayr-i resmiyece ehemmiyet-i fevkalâde atfediliyor. Temas-ı Vaki vilayetin siyaset-i dahiliyesini takviye mahiyetindedir. Ecnebiler tarz-ı idareden memnun bulunuyorlar. Eşya-yı ticariyenin kesretle vürudu tenezzül-ü fiyatı intac ettiğinden ahali memnundur. Duygu ve Anadolu[22] Gazeteleri tatil edilmiştir. Eşkiyadan bazıları tenkil edildi. Birçokları da dehalet etmektedir.”[23]

Alemdâr gazetesi, işgalden habersiz, Müttefik donanmasının İzmir limanına gelmesinden söz ederken 16 Mayıs tarihli İleri gazetesi de “İzmir’in işgali” başlıklı yazıda “iki günden beri İstanbul’da dolaşan işgal şayiası”nı konu ediniyor ve rivayet kabilinden duyulanları “Yunan işgalinden ziyade müttefik işgaline” bağlıyordu.[24]

Gazete yazısında, “elimizde koca Amerika Cumhuriyeti Reisi’nin yüksek prensipleri varken, Garbtan adalet güneşinin doğuşu beklenirken güya İzmir’in Yunanlılarca işgalini şûyuu vuku’undan beter” şeklinde yorumluyordu.

Yazıda devamla, en tarafsız zevatın tetkik ve delilleriyle Türk olduğu bütün dünyaca bilinen İzmir’in Yunanlılar’a terkinin adaletle bağdaşmayacağı belirtilerek, Avrupa galiblerinin buna izin vermeyecekleri ümidi ortaya konuluyor; meselenin nihayet açıklığa kavuştuğundan bahisle, havadislerin yanlış anlaşıldığı üzerinde duruluyordu.

İşgalin ilk günlerinde İstanbul Basını’nca sorunun nasıl anlaşıldığını görmek bakımından oldukça önemli olan yazıda, vurgulanan hakikat şu idi: “Müttefik kuvvetler İzmir istihkâmlarının işgalini lüzumlu görmüş ve İngiliz askeri kuvvetler komutanı Calthorpe tarafından verilen bir notayla Paris Konferansı’nın kararları ile Mütarekenâmenin 7. maddesine dayanılarak sözkonusu istıhkamların işgal edileceği beyan edilmiştir. Öğleden sonra verilen diğer bir nota ile de Mütareke hükümlerine göre gerçekleşecek bu işgalin Yunan askeri tarafından uygulanacağı bildirilmiştir.

Demek oluyor ki mesele İzmir’in Yunanlılara terki suretinde olmayıp görülen lûzum üzerine istıhkâmların Yunan askeri tarafından işgali şeklindedir. Gazete, gelişmeleri bu şekilde yorumladıktan sonra meselenin açıklığa kavuşmasıyla evvelki şayianın yanlışlığının giderildiğini dolayısıyle büyük yanlışların büyük mahzurlar doğuracağı hususuna dikkat çekmektedir.

Yazının son bölümünde ise, meselenin açıklığa kavuşmasıyle teessürlerin hafiflediği ancak tamamen kaybolmadığından söz edilerek, ecza-i memalik-i Osmaniyeye karşı hırs beslemekten hali kalmayan bir devletin askerine, İzmir gibi üzerinde olur olmaz hak iddiasında bulunulan mühim bir beldenin istihkâmlarının işgaline kamuoyunun tahammül edemeyeceği, dolayısiyle Türkler ve diğer anasırın da, Hükümetin bu konuda girişeceği teşebbüsleri beklediği” vurgulanmaktadır.[25]

İstanbul Gazeteleri’nin, İzmir’in işgalinin gerçek amaç ve mahiyetini hükümetçe verilen 16 Mayıs tarihli resmi tebliğ ile anladıkları anlaşılmaktadır.

Hükümetin bu konuda “Matbuat Müdüriyet-i Umumiyesi” vasıtasıyle yayınladığı resmi tebliğde şu görüşler ifade ediliyordu:

Tebliğ-î Resmî Matbuat Müdüriyet-i Umumiyesinden:

“Dün sabah saat 11: 00 raddelerinde Nişantaşı’nda Sadrazam Ferit Paşa Hazretlerine konaklarında Amiral Webb tarafından verilen notada Paris Konferansı kararına atfen İzmir Kalâ’ının Kuva-yı İtilafiye tarafından işgal edileceği bildirildiği gibi İngiliz Kuvayi Bahriyesi kumandanı Amiral Calthorpe cenabları tarafından da Aydın vilayetine dün sabah tebliğ olunan nota da Paris Konferansı’nın mukarreratına ve Mütarekename’nin 7. maddesine istinaden İzmir istihkamlarının işgal edileceği ve ondan sonra verilen ikinci bir nota da dahi yine Mütarekename ahkâmına müsteniden İzmir şehrinin Yunan askeri tarafından işgaline Düvel-i Mutelifçe karar verilmiş olduğu bildirilmiştir. Hükümet bu babda milletin hukuku ve devletin muhafazası için ahd-ı tertib eden görevleri ifaya teşebbüs eylemiş ve muhafaza-ı vakar ve sükunet edilmesi lüzumunun münâsib lisanla ahaliye tavsiyesi zannında Dahiliye Nezareti Çelilesi tarafından Vilayat-ı Osmaniyeye tebligat-ı lazime ifâ kılınmıştır”.[26]

Yukarıda verdiğimiz resmi tebliğden sonra İstanbul gazeteleri, halk arasında ve Darülfûnun’da yoğun bir tepki selinin oluştuğu görülmektedir. Gösterilen tepkilere geçmeden önce hükümetin istifası ve istifa nedenlerine de değinmek gerekir.

Resmi tebliğin yayınladığı gün İkdam gazetesinin “Heyet-i Vûkela’nın istifası” başlıklı bir haberi dikkati çekmektedir. Gazeteye göre “Vûkela Heyeti dün (16 Mayıs) berat kandili olması nedeniyle Padişahı ziyaret etmişler, yapılan tebriklerden sonra heyet Zat-ı Şahaneye istifasını sunmuştur. İstifa metnindeki gerekçede ise “Beş senelik idari gasbın elim sonuçlarını ıslah etmek için 2,5 ay önce kurulmuş olan hükümetin müşkül bir devrede icraat yaptığı zikredilerek, İtilaf devletlerinin İzmir için verdikleri son kararın devletin hukuku ve milletin muhafazasını mesaisinin ruhu bilen heyeti zor duruma düşürdüğü için görevden affedilmeleri”[27] isteniyordu.

Heyet-i Vükelâ’nın istifasının Padişahça kabul edildiği belirtilmekle beraber, yeni göreve tekrar Damat Ferit Paşa’nın memur edildiği ve kabineye muhtemelen Hüdavendigar Valisi Gümülcineli İsmail Hakkı Bey ile Âyandan Zeynel Abidin Efendi’nin de katılacağı özel haber olarak sunulmaktadır.

Gazetenin aynı sayfasındaki bir diğer başlığı ise “İzmir’in işgali meselesi”dir. Başlık altında kısaca vilayetlerden gelen telgraflara değinilerek “Hürriyet ve İtilaf Merkez-i Umumisinin tebligatı”na yer verilmiştir.[28] Tebligatta belirtilen ifade eğer konu saptırılmıyor ise Hürriyet ve İtilafçılar’ın konferans sürecindeki gelişmelerden ne kadar habersiz olduğunu tam anlamıyla gösterecek önemli bir emsaldir.

“Buna göre İzmir, uğursuz bir mütegallibe olan mel’un ittihatçıların cinayetleri neticesinde işgal edildiğinden halka vâkâr sükunet çağrısında bulunuluyordu. Sükunet ve vakar sağlandığı takdirde, gelecekteki kaderimize ilişkin prensibler koyan Wilson’un milletlerin hürriyeti düsturu gereğince, Avrupa’nın Türk Milleti’nin hak ve adaletini gözeteceğinden medeni milletler nezdinde iz bırakacak talep ve tezahüratların hiç olmazsa ölçülü olması gerektiği” açıklanıyordu.

17 Mayıs tarihli Vakit’te ise Mehmet Asım “işgalin manası”[29] başlıklı yazısında İzmir’in işgaliyle ilgili olarak hükümet merkezine verilen nota ile Calthorpe tarafından Aydın Valisine verilen notalar arasındaki farka dikkat çekmektedir.

Mehmet Asım, Calthorpe tarafından Aydın Valisi’ne verilen notada Mütarekename’nin 7. maddesine göre İzmir tabyalarının işgal edileceği belirtildiğinden, bunun mezkur 7. maddeye göre uygun olduğundan bahisle, “müttefik devletler, menfaatlerini tehdit edecek bir vaziyet durumunda herhangi bir sevkü’l-ceyş noktasını işgal edebilirler” yorumunda bulunuyor. Yazar bu yorumla birlikte kendince “böyle bir tehlikenin oluşmadığını fakat hal böyleyse zararı yok şimdilik sulha kadar bir tedbire başvurmayalım şeklinde düşünürken gerçek durumun nihayet ortaya çıktığından” söz ediyordu.

“Buna göre Amiral Webb tarafından Hükümet’e verilen nota, İzmir’in işgalinin Mütarekenâmeye göre değil, Paris Sulh Konferansı’nın hakkımızda aldığı bir kararın tatbikatını öngörmektedir.[30] İşte bütün Anadolu’yu en derin endişe ve ızdıraplara boğan da meselenin bu yönüdür. Demek ki Paris Sulh Konferans’ında Türkiye hakkında tatbik edilecek sulh şartlarının esasları kararlaştırılmıştır. Hatta bu şartların mukaddemat-ı sulhiyye şeklinde tesbitiyle bize resmen tebliğ edilmezden evvel, bazı maddelerin tatbikine bile başlanmıştır.

İzmir’in Yunanistan tarafından işgali bu tatbikatın neticesidir. Bu oldu bitti Mütarekenâme tatbikatının şekil ve mahiyetinde bile olsa İzmir’in Yunan kuvvetleri tarafından işgali Türkler ve Müslümanlar tarafından elim bir ızdırap ile karşılanması için kâfidir.

Mamafih mesele bundan ibaret kalsaydı bugüne kadar pek derin acılara tahammül eden Anadolu Türk ve Müslümanları buna da geçiçi olarak sabır ve sükun ile katlanacağını göze alırdı. Maalesef böyle değildir. İzmir işgalinin manası bundan daha başka daha acı hakikate şamildir”.[31]

Zaman Gazetesi ise “İzmirimiz nasıl işgal edildi”?[32] başlıklı yazısında yukarıda açıkladığımız konuya değinerek gelişmeleri anlatmaktadır. Gazetenin dikkati çeken bir diğer başlığı ise “İzmir’de Türklük hakimdir” şeklindedir.[33]

Yazıda “İzmir şehrinin çoğunluğunu Türklerin oluşturduğunun gerek resmi, gerekse ecnebi birçok mütehassısların düzenledikleri istatistiklerde açıkça ortaya konulmasına, Wilson prensiblerinin dünyanın yeni haritasını tanzim için öne sürdüğü esaslara rağmen, işgalin bütün Türkleri büyük bir kedere süreklediği” konusu ele alınmaktadır. Yazıda değinilen bir başka husus ise “Wilson prensiplerine rağmen hayalperest fikirli Venizelos’un girişimleriyle gerçekleşen bu fiili durumun diğer mağdur milletler için de emsal oluşturabileceği” endişesiydi.[34]

Hadisat Gazetesi ise büyük başlıklarla “1.239.782 Türk ve Müslüman, 298.373 Rum’un ribka-i zulüm ve esaretine mevdu!!!” başlığının altında, “Büyük Reis-i Cumhurun ortaya attığı prensiblerin aksinin mi tatbiki takarrür etti? Bakınız tepeden tırnağa Türk ve Müslüman olan İzmir’e” alt başlığını geçmiştir.[35]

Wilson prensiplerinin 12. maddesinin hatırlatıldığı yazıda, İzmir’in Türklüğü ve Müslüman olduğunu, ırken, tarihen ve iktisaden Anadolu’nun mümtaz bir şehri olduğunu anlamak için bundan 1,5 ay önce İzmir Müdafaai Hukuk Cemiyeti tarafından hazırlanarak, bütün Avrupa ve Amerika mühim ricallerine tebliğ edilen muhtıra suretini aynen aktararak işgalin hiçbir haklı dayanağının bulunmadığını ortaya koyuyordu.

Gazeteye göre Aydın vilayetinin nüfusu şu şekildeydi:

1308 hicri senesi ve 1891 miladi senesi vilayet istatistiklerine nazaran Menteşe civarının da dahil olduğu halde Aydın Vilayeti dahilinde 1.352.645 genel nüfusundan:

Türk ve İslâm                                   1.118.496
Ortodoks Rum                                    195.431
Latin, Katolik, Protestan                         1.179
Ermeni                                                  13.940
Musevi                                                  22.273

Aydın Vilayetinin 1.400.000 genel nüfusundan:

Türk ve İslâm                                   1.100.000
Ortodoks Rum                                     210.000
Ermeni                                                   15.000
Musevi                                                   23.000

Teba-i ecnebiyye (ekserisi Yunan tebâsı) 56.000

Hicretten mukaddem 1912 senesinde 1.594-848 nüfus-ı umumiye-i vilayetten:[36]

Türk ve İslâm                                   1.239.792
Ortodoks Rum                                 298.373
Ermeni                                              20.899
Musevi                                              35.784

Gazete ayrıca Yunan emelleri dahilinde bulunan kuzeyde Karasi ve güneyde Menteşe sancakları nüfusunu da dahil edecek olursak bile Türk ve İslâm çoğunluğun, Rumlara göre kat kat üstün olduğunun anlaşılacağını belirterek şu cetveli sunuyor:

Türk-İslâm                Ortodoks-Rum

Aydın Vilayeti                      1.293.527                  233.914
Karasi Sancağı                    368.406                     85.548
Menteşe Sancağı                134.767                     10.162

Yunanlıların her bakımdan azınlıkta olduklarını açıklayan gazete, 28 Mayıs tarihli nüshasında ise “Venizelos’a” başlığını kullanarak, Venizelos’un Paris Konferansı’nda aktardığı Anadoludaki Rum istitastiklerini yayınlıyor ve niçin Türk ve Müslümanların adetini zikretmediğini soruyordu.[37]

Gazete, diğerleri bir yana “Aydın ve Bursa vilayetlerindeki gayrimüslimlerin tamamı Rum addedilse bile bu anasırın Türklere nisbetinin Aydın’da %24’ü ve Bursa’da %14’ü geçmeyeceğini belirterek Venizelos’un nüfusa dair verdiği gerçekçi olmayan bilgiyi aktarmaktadır.

Mösyö Venizelos’un iddiasına göre:

Rumlar Türkler

Trabzon Vilayeti                  353.533         Mösyö Venizelos
Aydın Vilayeti                       623.810         ahalinin adedini
Bursa Vilayeti                       228.421         zikretmekten
İzmir Sancağı                        73.134           imtınâ etmiştir.
Çanakkale Sancağı               38.830
Sivas Vilayeti                        19.376
Ankara Vilayeti                     45.837
Konya Vilayeti                      87.021
Kastamonu Vilayeti              24.919

Gazete yazısında bu bilgileri verdikten sonra “Emperyalistlerin Yunanlılara verdikleri fırsat nedeniyle Türklerin hakkında bir merak bile buyurmadıklarını, İngiltere, Fransa, İtalya ve Amerika’nın bu hayâl mahsulü istatistiklere inanmalarının da hayreti şayan bir durum olduğunu”[38] açıklamıştır.

Hadisat gazetesinin yayınladığı bu önemli bilgilerden sonra işgal nedeniyle ortaya çıkan tepkiye dönecek olursak, Alemdâr’ın yine muhalif tavrında ısrar ettiğini görüyoruz. Adetâ gazeteyle özdeşleşen Refi Cevat 16 Mayıs tarihli makalesinde “Allah belalarını versin” başlıklı yazısıyla hâlâ ittihatçılarla uğraşarak I. Dünya Savaşı’nın sorumlularını yargılamaya devam ediyordu.[39]

Bir gün sonraki “İzmir hadisesi münasebetiyle” başlıklı yazısında ise yan sutunda bulunan telgraflarda zikredilen “İzmir’in Yunanlılarca ilhak edildiği haberinden de alınarak, Yunanlıların, Düvel-i İtilafiyenin kuvve-i muavenesi olarak şehre girdiklerinden bahsediyordu. Refi Cevat yazısında “Yunanlıların şehri aslında işgal etmediklerini, kendilerine bahşettiğimiz haklara dayanarak Düvel-i İtilafın icrayı gerçekleştirdiklerini ileri sürüyor ve bu konuda hükümetin üzerine düşen vazifeyi yapacağından bahisle İzmir’den ümidi kesmeyi lüzumsuz” addediyordu. Refii Cevat, bundan sonraki günlerde de İzmir’in işgali önemsizmiş gibi “İngiliz Müzahereti” isteyen yazılarına ağırlık vermiştir.[40]

Türkçe İstanbul gazetesinde ise Sait Molla’nın kaleme aldığı “istiklal-i istikbal” başlıklı yazıda, bir taraftan “İzmir’in işgali karşısındaki şaşkınlık göze çarparken, diğer taraftan da Türkiye’nin bu müşkül durumdan çıkarılabilmesi için  gerekli olan siyasetin İngiliz himayesi olduğu görüşü ortaya konuluyordu.[41] Sait Molla’ya göre Paris Sulh Konferansı’nın vermiş olduğu karar sarih ve aşikâr bir haksızlıktı. İzmir ve civarının Yunanlılar tarafından işgalinin, barışın sağlanmasını engelleyici bir durum olarak gören Sait Molla; bu hareketin gerçekte bir işgal değil, bir medenileştirme hareketi olarak değerlendirilmesi gerektiğini öne sürüyordu. O’na göre Türkler tam anlamıyla medeni olamadıklarından kendilerini ve azınlıkları idare etme kabiliyetleri de zayıftır. Bu nedenle Türkiye’nin bir himaye veya müzaherete ihtiyacı bulunduğundan, bunu ancak İngilizler sağlayabilirdi. Bu bağlamda İzmir ve civarının medenilik bakımından Türklerle müsavi ve hatta aşağısında olan Yunanlılara verilmesi anlamsızdır.[42]

Öte yandan “Barış Konferansı’nda alınan kararların Osmanlı Devleti tarafından değiştirilemeyeceğini, o nedenle his ile değil akıl ile hareket edilmesi gerektiğini söyleyen Sait Molla, bu tür emrivakilerle karşılaşmamak ve ebediyyen devam edecek bir refah istiklali için en güçlü hami sıfatıyla İngilizlerin himaye ve müzaheretinin” kabul edilmesi gerektiğini öne sürerken, söz konusu emrivakilerin İngiliz politikasıyla gerçekleştiğini görmezden geliyordu.[43]

18 Mayıs tarihli gazetelerde ise asıl gündem konusu yorumsuz bir şekilde İtilaf Devletlerine Damat Ferit Paşa tarafından verilen notaydı. Bunlardan söz gelimi İleri gazetesi “İzmir’in işgali” başlığının altında “Sadrazam Ferit Paşa’nın notası”nın tam metnini aktarıyordu. Notada özetle, 14 Mayıs 1919 tarih ve 1913 numaralı takrirle “Paris Konferansı Kararı ve Mütareke mukavelesinin 7.maddesine göre İzmir istikamatının Müttefik Devletler askerleri tarafından işgal kararından” söz edilerek “Yunan birliklerinin de şehre dahil olacağının[44] Amiral Calthorpe tarafından valiye yapılan tebliğ ile bildirildiği” belirtiliyordu.

Nota metninde, “Osmanlı Hükümeti’nin Paris Konferansı kararına muhalefet etmeyeceği, fakat Yunan askeri tarafından vaki olacak bir işgale de rıza gösteremeyeceği, zira Devlet-i Osmaniye’nin ecza-yı dahiliyesinden olan bu Asya şehrinin, ne ırken, ne tarihen, ne de coğrafya itibarıyla Yunan Hükümetiyle hiçbir münasebetinin bulunmadığı” anlatılıyordu.

Öte yandan ittihatçılara da telmihte bulunularak “Osmanlı Devleti ve Milletinin istemeyerek sürüklendiği bir harb-i iffet-i engizin neticesi olarak uğradığı felaketin derecesini de kabul ettiği” dile getiriliyor ve şu hususlara dikkat çekiliyordu:

“…Türk kavminin 2 asırdan beri sınırları dışında kalan yerlerin tümünde, bütün müessesatının, emlakının, camilerinin, mekteplerinin hasılı bütün Mevcudiyyet-i Milliyesi’ne varıncaya kadar her şeyinin mahv olduğunu gördüğü halde cebr ve şiddeti hak ile bağdaştıramadığından, Osmanlı idaresine tabi olan milletlerin kendilerince aziz ve kıymetdâr olan hissiyatlarına riayet etmiştir. Dolayısıyla milleti osmaniye hakkında tarihin en fena ve gayr-i müsaid bir devresini değil, heyet-i umumiyesini dikkate alarak bir hüküm vermek adalet ve hakkaniyete daha uygun olur. İzmir nispetinde haiz-i ekseriyet olan ve dini, fikri, gaye-i hayali ve âdâtı orada yaşayan ekalliyetin dininden, fikrinden, gaye-i hayalinden, âdâtından bütünüyle farklı olan Türk ahalisi ile tamamıyle Türk olan yeni bir şehir olduğu için buradaki Türk milletinin hukukunu nazarı dikkate almamak hem pek müşkül, hem de adalet kaideleriyle bağdaşamaz bir durumdur”.[45]

İzmir’in işgalinin “Türkler’in kalbine vurulan bir darbe-i şedid” olduğu vurgulanan yazıda bu noktada “milletin âmâline hadim olamayacak bir hükümetin, amal-i milliyeye hizmet edecek bir hükümete terk-i mevk-i edeceği” belirtilerek istifa imasında bulunuluyordu.

Öte yandan yazıda sansür konusuna da değinilerek “kamuoyunu daha iyi anlamak ve icraatını onunla birleştirmek isteyen hükümetin milletin ruhundan kopan feryatları boğacak kadar sık bir sansürün tazyiki altında, kamuoyu mümesillerini inletemeyeceği vurgulanıyor, bu kadar tazyikat altında gazetelerin üzerine düşen irşat ve tenviri hakkıyla ifa edememesinin halkın mazhar-ı itimadını sarsacağından mutelifin sansürünün de hissiyatımızı boğacak kadar şiddete taraftar olduğunun da zannedilmediği” görüşü yansıtılıyordu.

Öte yandan Zaman gazetesi de İleri gazetesiyle aynı tarihte “Hükümetimizin cevabı” başlığı altında söz konusu notanın Heyet-i Vükela’nın evvelki günkü olağanüstü toplantısında hazırlanarak bizzat Sadrazam Paşa’nın İtilaf-ı Fevkalade komiserlerine tevdi ettiği açıklanarak notanın tam metnini yayınlamıştır.[46]

17 Mayıs tarihli Memleket’te İsmail Hami “Hakk-ı hayat en büyük haktır”[47] başlığını kullanarak “Büyük savaşta, bizimle savaşmamış, İzmir’in ne uğrunda, ne yolunda tek bir damla kan bile dökmemiş olan Yunanistan, milli, siyasi, örfi, tarihi dünyada ne kadar hukuk olabilirse, hepsine birden malik bile olsaydı, yine bizim o herşeyden ve her haktan büyük hakkımıza o bütün kanunları, nazariyeleri, bütün kitapları atlayıp geçmeden ihmaline imkan olmayan mukaddes hakk-ı hayatımıza rağmen, Wilson’un ber-hayat olduğu bir asırda hiçbir vesile ile ve hiçbir surette İzmir’e ayak basmamalıydı”[48] diyordu.

Aynı gün yayınlanan İleri gazetesi ise “Wilson Prensipleri Nerede” başlığını kullanıp, “hakkın kuvvete galip gelmesini istiyoruz diyerek ABD Başkanı Wilson’un cihan akvamını adalet ve hakkaniyet vaadeden düsturlarını ilan ettiğinde sulha darbe indirecek ihtirasların yeniden revacına meydan verilmemesi gerektiğini düşündüğü inancındayız” şeklinde görüş beyan ediyordu. İzmir’deki ahalinin nüfusuna ilişkin bilginin de verildiği yazıda “Türklerin iki-üç günden beri maruz kaldığı muameleler ve İzmir’in Yunanlılara terki halinde esir yaşamaktansa silah-bedest olarak hareket etmenin tercih olunacağı” açıklanmaktadır.[49]

Yine 18 Mayıs tarihli Memleket gazetesinde İsmail Hami’nin “Amerika Reis-i Cumhuru Mr. Wilson Cenablarına” başlıklı yazısı İzmir’in işgali nedeniyle Amerikan Başkanı’na ithaf edilmiş bir açık mektup niteliğindedir. Yazı “bazen malumu ilam etmek o kadar zaruri bir ihtiyaç oluyor ki, artık ondan evvel hiçbir maksadın ifhamına imkan kalmıyor” şeklindeki girişle başlatılıyor, İzmir’in işgali’nin doğurduğu tepki anlatılıyordu. İzmir’in işgaliyle Türk’ün hayat hakkı selahiyetinin gasbedildiği vurgulanan yazıda, “bu şehrin bütün bir vatan ve memleketin hinterlandı olduğuna değinilerek Amerikan Başkanı’na ithafen, verdiğiniz büyük sözü bir gün gelipte bugünkü hakikatle açıklamaya cesaret edebilecek misiniz”? şeklinde soru yöneltiliyordu.[50]

Süleyman Nazif ise “İzmir’in işgali” başlıklı yazısında “İzmir’in ne şekilde işgal edildiği” hükümetin resmi tebliğinden anlaşıldığını, payitahtımızın bile bir askeri işgal altında bulunduğu bir sırada İzmir’in müstahkem mevkilerinin İtilaf kuvvetleri tarafından işgal edilmesinin aslında o kadar önemli olmadığını belirtirken, işgalin Yunan taburlarınca yapıldığı gerçeği karşısında istikbalin vehametinin ortaya çıktığını[51] vurguluyordu. “İzmir’de neler oluyor”[52] başlığını kullanan Zaman ise “İzmir vilayetinin çoğu Müslüman ve Türktür. Biz de, “mecra, bir köşeden, et tırnaktan ayrılmaz” diyerek işgalin Türklerin hakkını boğazlamak anlamına geldiğini belirtiyor ve ülkenin çeşitli yerlerinden gazeteye ulaşan telgraflara yer veriyordu. Gazetenin bir gün sonraki başlığı “İzmir’in işgali ve milletin teessüratı” şeklinde olup 18 Mayıs’ta Darülfünun’da yapılan toplantıyı “Darülfünunluların Tezahüratı”[53] alt başlığı biçiminde toplantının seyrini aktarıyordu.

Darülfünun’daki toplantıyı gazetelerin hemen hepsi haber olarak aktarırken yapılan konuşmaların da haberin işlenişi esnasında yorumlandığına tanık oluyoruz.

Vakit, Darülfünun’daki toplantıyı, “Darülfünun’da heyecanlı bir ictima-İzmir beşiğimiz, yatağımız ve mezarımızdır”[54] başlıkları altında konuya geniş bir yer verirken, İleri “Türkler İzmir’i unutamaz”, Gençlik vazifesini hissediyor, Tezahürat-ı milliye vuku bulmuştur” şeklinde başlıklar kullanıyor ve konu iki sayfa halinde işleniyordu.

Gazete, Fener Rum Patrikliği’nin İzmir’in işgali anısına mekteblerini üç gün süreyle tatil ettiklerini duyururken, Türkler’in matem günü nedeniyle eğlence yerleriyle yüksek mektepleri tatil ettiklerini aktarıyordu. Darülfünun’da yapılan toplantıyı ayrıntısıyla açıklayan gazeteye göre yapılan birkaç konuşmadan sonra Rıza Tevfik Bey kürsüye gelerek “anasırın Avrupa’da yaptıkları aleyhteki propogandaya dikkat çekerek Avrupa’nın bizi yanlış tanımasına fırsat vermemekliğimiz” üzerinde duruyordu. Sözü, milli galeyanı ayaklandırmaya gerek olmadığına getiren Rıza Tevfik, “bu koca şehri (İstanbul) biz vücuda getirdiğimizden “billüzum taşkınlıklarla bu hakkımızı tehlikeye düşürmeyelim.”[55] diyordu.

Bazı âdi nümayişlere (yerli yersiz anlamında kullanıldığı anlaşılıyor) yer vermeyelim diyen Rıza Tevfik’ten sonra söz alan ve “istiklalcilik düşüncesinin” bir savunucusu olarak bildiğimiz Yusuf Razi ise “… kanımızı son damlasına kadar akıtacağız, fedayı can edeceğiz gibi sözler söylemektense, latifeyi bırakıp iş görmeye başlayalım, bizim maddi kuvvetimiz yoksa da manevi kuvvetimiz vardır.” diyordu.

Burada asıl beyan edilmesi gereken mütalaanın Türklerin “istiklal-i millilerini, istiklal-i siyasilerini muhafaza edebilmeleri şartıyla dost olmuş ya da olabilecek devletlerin kati yardımından yararlanma düşüncesini ortaya koymaktır.” diyen Yusuf Razi mütefekkirleri de vatani vazifeye davet ediyordu. Öte yandan Rıza Tevfik’in itidal tavsiye eden sözleri nedeniyle de dinleyiciler tarafından protesto edildiği, onun ise kendisinin “bu halini matem hali diyerek” yaptığı hatayı tevil etmeye çalıştığını anlıyoruz.[56]

20 Mayıs tarihli gazetelerdeki ortak konu bir gün önce İstanbul Fatih’te yapılan mitingdi. Memleket, konuyu “Fatih’te İstanbul ahalisinin muazzam mitingi, payitahtımız ve memleketimiz matem içinde, esnaf ve tüccar dükkanlarını açmadılar, bütün mektepler ve müesseseler tatil edildi”[57] şeklinde başlıklarla aktarırken, İleri, “payitahttaki tezahürat-ı milliye” başlığı altında “otuzbin kadın, kırkbeşbin erkek hal-i ictimada, Türklerin yaşamak ve haklarını müdafaa etmek azmi, Halide Edib Hanım’ın, Selahaddin ve Doktor Sabit Beylerin nutukları”nı aktarıyordu.[58]

Gazetenin bir diğer başlığı olan “İzmir’in facia-yı işgali etrafında” yazısının altında ise “Türklerin İzmir’i unutmayacağı belirtilerek, Yunan komutanı Zafiropolas’ın beyannamesine” yer veriliyordu.[59]

Öte yandan 23 Mayıs’ta Sultan Ahmet Meydanı’nda 100.000 kişiyi aşkın halkın katıldığı miting, İkdam’da sansürlü bir şekilde “yüzbin Müslüman Türk Sultan Ahmed meydanında muazzam bir miting akdetti” şeklinde duyurulmaktadır.

Gazete, matem nedeniyle kürsünün siyah bir çerçeve içine alındığını, siyahlanan sancakların üzerine “Müslüman Türkler öldürülemez”, “Türk hürdür, esir olamaz” gibi Türk’ün ruhunu en iyi yansıtan cümlelerin yer aldığını açıklayarak, şair Mehmet Emin Bey’in, Selim Sırrı Bey’in, Doktor Sabit Bey’in, Halide Edib Hanım’ın nutuklarıyla, dini hitabeye yer veriyordu.[60]

Görüldüğü gibi İzmir’in işgali, Alemdâr ve Türkçe İstanbul dışında hemen hemen tüm İstanbul basınında Türkiye’ye ve Türkler’e dönük ağır bir saldırı olarak nitelendiriliyor ve yer yer Türklüğün yanı sıra ırk, kültür ve milli istiklal kelime ve kavramlarından bahsediliyordu. Memlekette öyle bir hava oluşmuştur ki, milliyetçilik hususunda duyarsız olan Hürriyet İtilaf Fırkası bile sert bir tepki göstermek zorunda kalmıştır. Öte yandan bu bunalımlı günlerde halkın seçtiği bir meclisin bulunmamasının, yani milletin iradesinin temsil edildiği bir organın bulunmamasının sakıncaları görülmüş olmalı ki Padişah hemen bir şûra toplanmasını istemiştir.

I. Şura-yı Saltanat Toplantısı (26 Mayıs 1919)

İzmir’in işgaliyle birlikte yeni bir boyut kazanan bunalımlı günlerde Millet iradesini temsil edecek halkın seçtiği, hür bir kürsüye sahip bir organın yani meclisin bulunmamasının sakıncalarının çok açık bir şekilde görüldüğünü açıklamıştık. Şimdi ise bambaşka bir durum ortaya çıkmış ve milleti temsil edebilecek istişari bir organa ihtiyaç duyulmuştur. Bu nedenle Padişah Sultan Vahidettin İzmir’in işgali üzerine ortaya çıkan durum dolayısıyla fikir teatisinde bulunmak ve bir karar almak üzere Yıldız Sarayı’nda bir Şura-yı Saltanat akt edilmesini irade eder.[61]

Nitekim Vakit gazetesi, “Saltanat şurası” başlığı altında ortaya çıkan durum nedeniyle Yıldız Sarayı’nda Şura-yı Saltanat toplantısının tertib edildiğini duyuruyordu.[62]

Gazeteye göre toplantıya davetiye ile katılabilinecek, yalnız ayan üyeleri davetsiz girebileceklerdir. Temsil edilen zümrelerin her birinden bir kişi konuşacaktır. Vükela ve mazülin-i vükela ve ayan üyeleri bu şarttan müstağni kılınacaklar, Darülfünun ile Matbuat Cemiyeti temsilcilerinden ikişer kişi söz söyleyebilecektir.

Padişahın iradesi üzerine 26 Mayıs 1919 günü toplanan Saltanat Şurası’nın açış konuşmasını Sultan Vahidettin yaptıktan sonra, toplantının başkanlığını Damat Ferit Paşa’ya havale eder.[63]

Oldukça kalabalık olan toplantıya hükümet üyeleri ve yüksek devlet memurları yanında Darülfünun mensubları, ilmiyeliler, ticaret odaları, basın ve siyasi partilerle, bazı cemiyetlerin temsilcileri katılmışlardır.[64]

Toplantıda konuşulan konulara gelince; Damat Ferit Paşa’nın konuşmasından sonra söz alan bazı aydınlar ortak bir görüşte birleşmişlerdir. Devletin kaderi seçimle kurulmamış bir heyete bırakılamazdı. Bir milli meclisin kurulması şarttı. Özellikle Darülfünun hocaları Akil Muhtar ve Selahattin Beyler’in Milli Şûra tekliflerine Baro temsilcisi Celaleddin Arif Bey’de katılmıştır.[65] Matbuat adına söz alan Rauf Ahmet ise “Biz harpte mağlup olduk. Fakat mağlupların da hakları vardır. Bugün kaybedilecek bir dakikamız kalmadı. Türklerle sakin olan yerlerin vahdet-i hayatiyesini, vahdet-i siyasiye ve iktisadiyesini temin edecek tedabire derhal tevessül etmeliyiz. Bize bir muavenet lazım. Fakat bu muavenet-i idare yalnız bir devlete mevdu olmalıdır. Vakıa bugün taksim ediliyoruz. Bunların önüne geçmeli, maksadımız şüphesiz istiklaldir. Amerika harbe girerken prensipler vazzetti. Eğer bu prensiplere sadık ise Türkiye’nin vekalet-i idariyesini de deruhte etmelidir. Bu Amerika için bir vazifedir. Onu bu vazifenin icrasına davet etmeliyiz” şeklinde görüş beyan etmiştir.[66]

Şûra da, Hürriyet ve İtilaf Fırkası adına Zeynel Abidin Bey, Sadık Bey’e vekaleten, yaptığı konuşmada, “savaş dönemi sorumlularının cezalandırılmasındaki yavaşlığın İzmir’in işgalinin sebepleri arasında yer aldığını belirttikten sonra tüm müslümanların padişahın bir iradesiyle yeniden savaşmaya hazır olduklarını, müslümanlara yazık olmaması için muazzam bir devletin müzaheret ve muavenetine ihtiyaç bulunduğunu belirterek,”[67] İngiliz himayeciliğini savunmuştur.

Ortada milletin iradesini temsil edecek bir meclisin bulunmaması ve işgallerin kazandırdığı yeni boyutun baskıları nedeniyle istişari anlamda toplanan Şura-yı Saltanat girişiminden uygulanabilir ciddi bir karar çıkmamıştır.

Ancak bununla birlikte şura adına kurulması istenen milli meclisle ilgili görüşlerin somutlaştırılmasını isteyen Padişah, gelen cevapların milleti temsil edecek bir meclisin oluşumuna dönük olması nedeniyle şüpheye düşmüştü. Zira vilayetlerden gönderilecek üyelerin de böyle bir mecliste yer alması sindirilmeye çalışılan ittihatçıları yeniden gündeme getirebilirdi.[68] Ancak sonuçta Saltanat Şurası’nda hiçbir kesin karar alınamamış siyasi durumda hiçbir değişiklik olmamıştır.

Sonuç

İzmir’in, müttefikler yardımıyla Yunanlılarca işgal edilmesi, mütareke ve işgal dönemi sürecinde önemli bir kilometre taşıdır. 15 Mayıs’a kadar Mütareke’nin çok çiğnendiği, işgalcilerin birçok gayrimeşru girişimlerinin olduğu bilinen bir gerçektir. Ancak hiçbir işgal ve tavır İzmir’in işgali kadar Türk Milleti nezdinde ortak bir kamuoyu oluşturamamıştı. Dolayısıyla İzmir’in işgali Türk Milleti’nin vatanın bütünlüğü ve milletin istiklali noktasındaki topyekün direniş gücünün bir sembolü olmuştur. Türk milletinin istiklal içerisinde yaşama azminin bir tezahiri olan bu kamuoyu bilincinin harekete geçmesi iki şekilde izah edilebilir:

Birincisi İzmir, Paris Konferansı kararı ile Mütareke’nin İ. maddesinin vermiş olduğu sözde hakka dayanılarak Müttefikler tarafından icra edileceği aldatmacası ile işgal edilmiş ve Yunanlılara İngiliz çıkarları doğrultusunda bahşedilmişti. Çünkü Yunanlıların İzmir başta olmak üzere Batı Anadolu üzerindeki emelleri biliniyordu. Yani işgal, bir asayiş sorunu nedeniyle değil, Osmanlı Devleti’nin önemli bir bölümünün parçalanmasına dönük bir uygulamaydı.

İkinci olarak, İzmir hem Anadolu’nun ikinci büyük şehri, hem de Anadolu’nun dışa açılan bir kapısı durumundaydı. Üstelik İzmir nüfus istatistiklerinin yanı sıra, tarihen, ırken, kavmen, harsen ve coğrafyanın arz ettiği tüm hususlarla, milli mevcudiyeti oluşturan tüm değerler bakımından bir Türk şehriydi. 200 binlik bir azınlığa 2 milyonluk Türk’ün teslim edilemeyeceğini işgal sırasında Yunanlıların Metropolit Chrisostomos önderliğinde yaptıkları hunharca mezalim ispat etmişti. Yunanlıların İzmir’de giriştiği kırım hareketi öylesine tüyler ürperticiydi ki, İngiliz Parlamentosu’nda bazı milletvekilleri, Dışişleri Bakanı’nı bir çok sorularla sıkıştırmaktan geri kalmıyor, ancak Dışişleri Bakanı bu olay hakkında “ne kadar az söz söylenirse o kadar iyi olur” ilkesine uyarak kaçamak yapmaktaydı.

Türk Milleti bu istilayı, İtilaf Devletleri’nin Türk yurdunu parçalama planlarının başlangıcı olarak gördüğünden istiklal içerisinde yaşama azim ve iradesini dünya kamuoyuna açık bir şekilde derhal göstermiştir. Ülkenin diğer bölgelerinde de İzmir’in Yunanlıların istilasına karşı gösterilen tepki çok büyük olmuş; uzak köylerde bile yapılan küçük toplantılardan İstanbul’da, örneğin 23 Mayıs’ta yapılan ve yüzbinden fazla kişinin katıldığı Büyük Sultan Ahmet Mitingi’ne kadar bütün tepkiler çeşitli biçimlerde açığa vurulmuştur. Yine İstanbul’da Darülfünun hocaları, aydınlar ve öğrencilerinde katıldıkları gösteri yürüyüşleri yapılmış, bu protestolarda Yunan istilasını kınayıcı önergeler kabul edilmiştir.

Yunan istilasına karşı gösterilen bu tepki uyanmakta olan Türk ulusal bilincinin ve Türk ulusunun yurtlarını parçalamak isteyen İtilaf Devletleri’nin planlarını etkisiz bırakmak azminin en önemli belirtisi olmuştur.

Öte yandan İzmir’in işgali karşısında “Türkçe İstanbul, Alemdar gibi” bazı gazeteler dışında büyük ölçüde İstanbul basını çok önemli bir sınav vermiştir. Uygulanan çok yönlü sansüre rağmen basın, İzmir’deki gelişmeleri yakından takip etmiş, aktardıkları haberler ve yaptıkları yorumlarla Türk İzmir’in işgalini yoğun bir şekilde kınamış ve Türk milletinin bu işgal karşısında kayıtsız kalmayacağına ilişkin bir yayın politikası takip etmiştir.

İstanbul basını İzmir meselesini büyük ölçüde ulus bilinciyle işleyerek Türk kamuoyunu harekete geçirmede önemli bir katkı sağladığı gibi, dış basından aktardığı haberlerle de İtilaf Devletleri’nde cereyan eden tartışma ve rahatsızlıkları gündeme getirmiştir.

Netice itibariyle İzmir’in işgali, Milli Mücadele Hareketi’nin oluşumuna önemli bir ivme kazandırmıştır. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının sürdürdükleri Milli Mücadele Oluşumu ve Milli istiklal Hedefi’nin gerekliliği İzmir’in işgaliyle halk nazarında büyük bir meşruiyet kazanmıştır. Bu bakımdan İzmir’in işgali “istiklal-i tamme” hedefinin gerekliliğini tam anlamıyla ortaya koyan önemli bir kilometre taşıdır.

Dr. Salih TUNÇ

Akdeniz Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 15 Sayfa: 765-775

Kaynaklar:
Gazeteler
♦ Alemdar Memleket.
♦ Hadisat Türkçe İstanbul İkdam Vakit.
♦ İleri Zaman.
Araştırma Eserleri
♦ AKŞİN, Sina, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, Cem Yay., İst. -1983, c. 1.
♦ AKYÜZ, Yahya, Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu (1919-1922) İst-1975.
♦ ARIBURNU, Kemal, Milli Mücadelede İstanbul Mitingleri, Yeni Desen Mb. Ank. – 1975.
♦ ALTUĞ, Yılmaz, Türk Devrimi Tarihi Dersleri (1919-1938) Fatih Yay. İst. -1980. 
♦ ARIKAN, Zeki, Mütareke ve İşgal Dönemi İzmir Basını (30 Ekim 1918-08 Eylül. 1922), Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ank. 1-989.
♦ ARIKAN, Zeki, “İşgal Dönemi İzmir Basını” Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi”, c. 5, S. 13, s. 154.
♦ AYIŞIĞI, Metin, Reii Cevad Ulunay’ın Milli Mücadele Devri Makaleleri, Balıkesir. 1994.
♦ COŞAR, Ömer Sami, Milli Mücadele Basını, Gazeteciler Cemiyeti Yay,: 5 (Tarihsiz).
♦ EVANS, Laurence, Türkiye’nin Paylaşılması, Terc: Tevfik Alanay, Milliyet. Yay., İst. 1972.
♦ GÖKBİLGİN, Tayyib, Milli Mücadele Başlarken, Türkiye İş Bankası Yay. Ank. 1959, 1. Kitap.
♦ GÖZTEPE, Tarık Mümtaz, Osmanoğullarının Son Padişahı Vahidettin Mütareke. Gayyasınde, Sebil Yay., İst. 1969.
♦ HELMREICH, Paul C., Sevr Entrikaları, Çev: Şerif Erol, Sabah Kitapları, İst. -1996.
♦ JAESCHKE, Gotthard, “İngiliz Belgelerinin Işığı Altında Yunanlıların İzmir’e. İzmir’e Çıkarması”, Belleten, TTK. Yay., c. XXXII, S. 128, s. 567-576.
♦ KARABEKİR, Kazım, İstiklal Harbimiz, Türkiye Yayınevi, İst. -1969.
♦ KARAY, Refik Halit, Minelbab İlelmihrap, İnkılap ve Aka Yay., İst. 1964.
♦ KURAT, Yuluğ Tekin, “Batılı Kaynakların Işığı Altında İzmir’in İşgali Sorunu”. (15 Mayıs 1919), VII. Türk Tarih Kongresi Zabıtları, c. 2. s. 846-850.
♦ ÖZALP, Kazım, Milli Mücadele 1919-1922, TTK Yay., Ank. -1985, c. 1.
♦ ÖZTOPRAK, İzzet, Türk ve Batı Kamuoyunda Milli Mücadele, TTK Yay. Ank. -1989.
♦ TANSEL, Selahattin, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, MEB. Yay., İst. -1991, c. 1.
♦ TAÇALAN, Nurdoğan, Ege’de Kurtuluş Savaşı Başlarken, Milliyet Yay., İst. -1970.
♦ TUNAYA, Tarık Zafer, Türkiye’de Siyasal Partiler, (1918-1922), Hürriyet Vakfı. Yay. c. 2.
♦ TÜRK İSTİKLAL HARBİ, Batı Cephesi, Genelkurmay ATASE Yay., Ank. -1999. c. II.
♦ (TÜRKGELDİ), Ali Fuad, Görüp İşittiklerim, TTK Yay. Ank. -1987.
♦ SONYEL, Salahi R., Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, TTK Yay., Ank. -1995.
Dipnotlar :
[1] Selahattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya kadar, M. E. B. Yay., İstanbul-1991, c. 1, s. 155-156; Yılmaz Altuğ; Türk Devrimi Tarihi Dersleri (1919-1938). Fatih Yayınevi, İstanbul-1980, s. 25-26; Laurence Evans; Türkiye’nin Paylaşılması, Terc.: Tevfik Alanay, Milliyet Yayınevi, İstanbul-1972, s. 93, 138. Türk İstiklal Harbi, Batı Cephesi, Genel Kurmay ATASE yay., III. Baskı, Ankara-1999, c. II, ks. I, s. 10.
[2] Tansel, aynı eser s. 155, TİH., Batı Cephesi, c. II, ks. I, s. 3, 13, Altuğ, aynı eser s. 5.
[3] Tansel, aynı eser s. 158; Altuğ, aynı eser s. 26.
[4] Aynı yer.
[5] Tansel, aynı eser s. 160-162.
[6] Evans, aynı eser s. 162 Tansel, aynı eser s. 165; Gotthard Jaeschke; “İngiliz Belgelerinin Işığı Altında Yunanlıların İzmir Çıkartması”, Belleten, c. XXXII, sayı 128, s. 567; Yılmaz Altuğ, aynı eser s. 27; Yuluğ Tekin Kurat, “Batılı Kaynakların Işığı Altında İzmir’in İşgali Sorunu (15 Mayıs 1919)” vıı., Türk Tarih Kongresi Zabıtları, c. 2., s. 846.
[7] Kurat, aynı makale s. 846; Jaeschke; aynı makale s. 568.
[8] Jaeschke, aynı makale s. 569; Kurat, aynı makale s. 846-847; Tansel, aynı eser, c. 1, s. 166.
[9] Kurat, aynı makale s. 848.
[10] Kurat, aynı yer, Jaeschke, aynı makale s. 568.
[11] TİH., Batı Cephesi, c. II, ks. I, s. 34; Tansel, aynı eser, c. I, s. 177.
[12] Kazım Özalp, Milli Mücadele, 1919-1922, TTK. yay., Ankara-1985, c. I, s. 5; Tansel, aynı eser s. 177-179 “Süleyman Fethi Bey’in İzmir’in işgal edilebileceği endişesine Ali Nadir Paşa, orasını hiç düşünmedim. Ne zaman lâzım gelirse o zaman düşüneceğim. demiş, Vali ise çeşitli unsurlar arasındaki tatsız olayları önleyeceğini söyleyerek, “Müdafa-i Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti’nin” faaliyetlerini engellediği gibi onları itham da etmişti”.
[13] Jaeschke, aynı eser s. 31.
[14] Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, Türkiye Yayınevi, İstanbul-1969, s. 27.
[15] TİH., Batı Cephesi, c. II, ks. I, s. 49-51.
[16] Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, Cem Yay., İstanbul-1983, c. 1 s. 266; Jaeschke, aynı makale s. 571. Sulh Antlaşması’nın 7. Maddesi gereğince. şeklinde ifade ediyor, “Sulh Antlaşması” terimi yerine “mütareke teriminin kullanılması gerektiğini düşünüyoruz. Muhtemelen tercüme hatası”.
[17] Tansel, aynı eser, c. I, s. 190.
[18] Nurdoğan Taçalan, Ege’de Kurtuluş Savaşı Başlarken, Milliyet Yay., İstanbul-1970, s. 247.
[19] Zeki Arıkan, “İşgal Dönemi İzmir Basını”. Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, c. V, Sayı 13 (Kasım 1988), s. 154, Bu hususta geniş bilgi için bkz. Zeki Arıkan, Mütareke ve İşgal Dönemi İzmir Basını (30 Ekim 1918-8 Eylül 1922), Atatürk Araştırma Merkezi yay., Ankara-1989, s. 74-76.
[20] Taçalan, aynı eser s. 239-240; Tayyib Gökbilgin, Milli Macadele Başlarken, Türkiye İş Bankası Yay., Ankara-1959, 1. kitap, s. 88, Türk İstiklal Harbi, c. II, ks. I, s. 55-58.
[21] Alemdâr, nr. 146-1456, 15 Mayıs 1335/1919 s. 1, Vakit, nr. 555, 15 Mayıs 1335/1919 s. 1; Tasvir-i Efkâr, nr. 2726, 15 Mayıs 1335/1919 s. 1; İleri, nr. 118-487, 15 Mayıs 1335/1919 s. 1; Hadisat, nr. 135, 15 Mayıs 1335/1919 s. 1.
[22] Alemdâr, nr. 146-1456, 15 Mayıs 1335/1919 s. 1; Ayrıca işgalin ilk anlarında İstanbul’un durumu için bak. Refik Halit Karay, Minelbab ilelmihrab, İnkılap ve Aka Yay., İstanbul-1964, s. 113-118.
[23] “Oysa Duygu ve Anadolu gazeteleri” tahrikâmız neşriyatta bulundukları “gerekçesiyle kapatılmışlardı.” Zeki Arıkan, “İşgal Dönemi İzmir Basını” Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, c. V, Kasım 1988, s. 13, s. 146.
[24] İleri, nr. 119-488, 16 Mayıs 1335/1919 s. 1
[25] İleri, nr. 119-488, 16 Mayıs 1335/1919 s. 1
[26] Hadisat, nr. 137, 17 Mayıs 1335/1919 s. 1.
[27] İkdâm, nr. 7999, 17 Mayıs 1335/1919 s. 1.
[28] İkdâm, nr. 7999, aynı yer.
[29] Vakit, nr. 558, 17 Mayıs 1335/1919 s. 1.
[30] Vakit, nr. 558, 17 Mayıs 1335/1919 s. 1.
[31] Vakit, nr. 558, aynı yer.
[32] Zaman, nr. 369, aynı yer.
[33] Zaman, nr. 369, 17 Mayıs 1335/1919 s. 1.
[34] Zaman, nr. 369, aynı yer.
[35] Hadisat, nr. 137, 17 Mayıs 1335/1919 s. 1.
[36] Hadisat, nr. 137, 17 Mayıs 1335/1919, s. 1.
[37] Hadisat, nr. 148, 28 Mayıs 1335/1919 s. 2.
[38] Hadisat, nr. 148, 28 Mayıs 1335/1919 s. 2.
[39] Alemdâr, nr. 147-1457, 16 Mayıs 1335/1919 s. 2.
[40] Alemdâr, nr. 148-1458, 17 Mayıs 1335/1919 s. 1.
[41] Türkçe İstanbul, nr. 169, 18 Mayıs 1335/1919 s. 1.
[42] Türkçe İstanbul, nr. 169, aynı yer.
[43] Türkçe İstanbul, nr. 169, aynı yer.
[44] İleri, nr. 108-495, 18 Mayıs 1335/1919, s. 1.
[45] İleri, nr. 108-495, aynı yer.
[46] Zaman, nr. 370, 18 Mayıs 1335/1919, s. 1.
[47] Memleket, nr. 97, 17 Mayıs 1335/1919, s. 1.
[48] Memleket, nr. 97, aynı yer.
[49] İleri, nr. 107-489, 17 Mayıs 1335/1919 s. 1.
[50] Memleket, nr. 98, 18 Mayıs 1335/1919, s. 1.
[51] Hadisat, nr. 138, 18 Mayıs 1335/1919 s. 1.
[52] Zaman, nr. 370, 18 Mayıs 1335/1919 s. 2.
[53] Zaman, nr. 371, 19 Mayıs 1335/1919 s. 1.
[54] Vakit, nr. 560, 19 Mayıs 1335/1919 s. 1.
[55] İleri, nr. 109-491, 19 Mayıs 1335/1919 s. 1; Darülfünundaki toplantı ile İstanbul’da yapılan mitingler, belli ölçüde Kemal Arıburnu’nun eserinde derlenmiştir. Geniş bilgi için bak. Kemal Arıburnu; Milli Mücadele’de İstanbul Mitingleri, Yeni Desen Matb., Ankara-1975, s. 78.
[56] Vakit, nr. 560, 19 Mayıs 1335/1919 s. 1.
[57] Memleket, nr. 100, 20 Mayıs 1335/1919 s. 1.
[58] İleri, nr. 110-497, 20 Mayıs 1335/1919 s. 1-2.
[59] İleri, nr. 110-497, aynı yer.
[60] İkdâm, nr. 8006, 24 Mayıs 1335/1919 s. 1.
[61] Gökbilgin; aynı eser I. Kitap, s. 93.
[62] Vakit, nr. 565, 24 Mayıs 1335/1919 s. 1.
[63] Başmabeyinci Ali Fuad Türkgeldi’nin Padişahin halet-i ruhiyesi hakkında anlattıkları için bkz. Ali Fuad Türkgeldi, Görüp-İşittiklerim, TTK. Yay., Ankara 1987, s. 216.
[64] Türkgeldi, aynı eser s. 216; Tarık Mümtaz Göztepe, Osmanoğulları’nın Son Padişahı Vahidettin Mütareke Gayyasında, Sebil Yay., İstanbul 1969, s. 164-170; Gökbilgin, aynı eser I. Kitap, s. 93-119, Vakit, nr. 565, 24 Mayıs 1335/1919 s.
[65] Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler (1918-1922) Hürriyet Vakfı Yay., İstanbul 1986, c. II, s. 12, Vakit, nr. 565, 24 Mayıs 1335/1919 s. 1.
[66] Vakit, nr. 568, 27 Mayıs 1335/1919 s. 1; Gökbilgin, aynı eser I. Kitap, s. 104-105.
[67] Gökbilgin, aynı eser I. Kitap, s. 111-113.
[68] Türkgeldi, aynı eser s. 222-223; Vakit, nr. 568, 27 Mayıs 1335/1919 s. 1; Gazete “Şûray-ı Saltanat” başlığı adı altında toplantıyı, rivayetlerle tasvir ederek oldukça geniş bir şekilde aktarmıştır.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.