Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Hârizm Türkçesi

0 15.961

Prof. Dr. Nuri YÜCE

Türkler Müslüman olduktan sonra Orta Asya’da gelişen ilk edebî yazı dili Karahanlı (Hakaniye) Türkçesi, ikincisi Hârizm (Harezm) Türkçesi, üçüncüsü de Timurlular zamanında gelişen Çağatay Türkçesidir.

Hârizm kelimesi aslında bir doğu İran kavminin adı olup, sonradan bu kavmin yaşadığı bölge için Arap tarihçileri tarafından yer ismi olarak kullanılmıştır. Hârizm bölgesi, Amu Derya (Ceyhun) ırmağının aşağı yatağının sağında ve solunda, bugün Türkmenistan, Özbekistan ve buna bağlı Karakalpakistan toprakları içinde kalan yerdir. Burada yaşayanlara Hârizmî “Hârizmli”; türlü Türk boylarının 11. yüzyıldan itibaren Hârizm’e yerleşmesi, bölge halkının türkleşmesi sonucunda oluşan ve 13-14. yüzyıllarda gelişen karışık özellikli yazı diline de Hârizm Türkçesi denir.

Amu Derya ırmağının verimli deltası ve kıyıları eskiden beri bu yöredeki kültür ve medeniyetin gelişmesinde mühim rol oynamıştır. Doğudan ve güneyden gelip Karadeniz’in kuzeyine, İdil boyuna, Rusya içlerine ve İskandinav ülkelerine giden ticaret kervanlarının bu bölgeden geçmeleri Hârizm’in önemini daha da arttırmıştır. Gelişmiş ve merkezî bir ülke konumunda olan Hârizm, komşu bozkırlardaki göçebe halkın alış veriş ihtiyaçlarını gidermek için sürekli gelip gittikleri bir bölge idi.

Kaynakların bildirdiğine göre Hârizmliler eskiden beri kültür ve medeniyette yüksek, sanat ve ticarette başarılı, sulu tarımda ileri bir durumdaydılar. Kendilerine özgü ayrı dinleri, dilleri, ayrı takvim, ayrı ölçü, tartı ve para sistemleri vardı.[1]

Hârizm 717 yılında İslam orduları tarafından fethedildi. Tam 300 yıl sonra, 1017’de Gazneli Mahmud Hârizm’i alıp buranın idâresini komutanlarından Altun Taş’a bıraktı. Daha sonra elden ele dolaşan yönetim 1041 yılından itibaren Kıpçak ve Kanglı boylarından olan komutanların elinde kaldı. Selçuklulardan Çağrı Bey’in Hârizm’e girmesiyle ülke Selçukluların idaresine geçti.

Sultan Sencer, 1098 yılında Kutbeddin Muhammed’i “Hârizmşah” unvanı ile Hârizm valiliğine tayin etti; böylece Hârizmşâhlar sülâlesi başlamış oldu. Bunun oğlu Hârizmşâh Atsız Devri’nde (1127-1156), Hârizm bölgesi yarı müstakil bir devlet haline geldi. Daha sonraki birkaç hükümdar zamanında da güçlenip gelişme sürdü. Alâaddin Muhammed Devri’nde (1200-1220) bir imparatorluk olmuş iken doğudan gelen Moğol istilası ile yıkıldı.

Hârizm Bölgesinin Türkleşmesi ve Hârizm Türkçesinin Oluşması

Hârizm bölgesinin yerli halkı Hârizmliler bir doğu İran dili olan Hârizmce konuşuyorlar ve yazıyorlardı. Hârizmlilerin bu dili 11.-13. yüzyıllarda yaygın biçimde kullandıklarını biliyoruz.[2] 14. yüzyılda bile bu dili bilenler vardı.[3] Fakat bölge halkının Türkleşmesiyle bu dil unutulup kayboldu.

Arap coğrafyacılarının daha 10. yüzyılda Hârizm’de kaydettikleri Bağırkan (Bakırğan), Barkan, Çağıroğuz, Gürlen, Gürledi, Karasu, Kılavuz, Suburnı, Temirtaş, vs. gibi bazı Türkçe kişi ve yer adları[4], Türklerden bu bölgeye 10. yüzyıldan önce gelip yerleşenler olduğunu gösterir. Nitekim Amu Derya’nın doğusundaki göçebe Oğuzlarla yapılan ticaret için önemli bir merkez olan Baratigin kasabası daha İslamiyet’in bu bölgeye yayılmağa başlamasından itibaren Türklerle meskun bir yer olarak bilinmektedir.[5] Gazneliler zamanında, çeşitli Türk grupları Harizm’e göç etti, zamanla buradaki nüfus İran asıllı yerli halk aleyhine ve Türkler lehine değişti. Selçuklular zamanında Oğuzların yanı sıra, Kıpçak, Kanglı ve öteki Türk boylarının da Hârizm’e gelip yerleşmeleri bölgenin Türkleşmesini hızlandırdı ve Hârizm bir Türk ülkesi oldu. Türk ailelerin gelişi Moğol istilası sırasında ve sonrasında da devam etti.

Nüfûsunun çoğu Türk olan Hârizm’de, konuşulan dil nüfûsa uygun olarak Türkçe olmakla birlikte, karma bir şekil aldı. Karahanlı Türkçesinin yazı, imla geleneği ve özelliklerine bağlı olan Hârizm Türkçesi, bu bölgeye yerleşen çeşitli Türk boylarının lehçe ve ağızlarından birçok lügat ve gramer unsurlarıyla kendisine has bir hüviyet kazanıp yeni ve karma bir yazı dili oldu. Böylece Harizm’de yaşayan Türk gruplarının ağızlarındaki söyleyiş özelliklerinden önemli bir kısmı yazıya yansıdı.

Gaznelilerde ve Selçuklularda halkın ve ordunun dili Türkçe olmasına rağmen, resmî yazışmalarda, edebî ve ilmî eserlerde Arapça veya Farsça kullanılıyordu. Fakat Hârizm bölgesinde Türkçe, bu bakımdan daha itibarlı bir konuma yükseldi; yalnız halkın konuşma dili olmakla kalmadı, aynı zamanda yazılan eserlerde de en yaygın dil olmak derecesine erişti.

Hârizm Türkçesi özelliklerine sâhip eserlerden bize kadar gelen ilk örnekler 13. yüzyıla âittir. Günümüze ulaşabilen edebî eserlerin çoğu 14. yüzyılda yazılmıştır (İlk dönemlerine ait bazı yazma eserlerin Moğol istilasında kaybolmuş olduğu ihtimali de unutulmamalı).

Hârizm Türkçesi yalnız Hârizm’de kalmayarak Altınordu Devleti’nin belli başlı şehirlerinde, özellikle başkent Saray’da, hattâ Kırım’da bir kültür ve edebiyat dili olarak kullanıldı. Harizm’de yazılan bazı eserlerin daha uzak ülkelere, mesela Mısır’a ve Türklerin bulundukları öteki bölgelere götürülüp, oralarda çoğaltılarak okunduğu bunların istinsah kayıtlarından anlaşılıyor.

Hârizm Türkçesi dil yâdigârlarından günümüze ulaşan mühimleri şunlardır:

1) Mukaddimetü’l-Edeb: Dil, edebiyat, tefsîr, hadîs ve kelâm bilgini Mahmud b. Ömer ez- Zemahşerî[6] Mukaddimetü’l-Edeb’i, Arapça öğrenmek amacıyla saray kütüphanesi için bir kitap isteyen Hükümdar Harizmşah Atsız için yazdı. Atsız’ın 1127-1156 yılları arasında hükümdarlık ettiği ve Zemahşeri’nin 1144 yılında öldüğü dikkate alınınca, kitabın yazılışının 1127-1144 yılları arasındaki bir tarihte olduğu anlaşılır.[7]

Mukaddimetü’l-Edeb, Arapça öğrenmek isteyenlerin kullanabilecekleri biçimde hazırlanmış, pratik bir sözlüktür. Arapça kelime, ibare ve kısa cümlelerden oluşan esas metin iri ve kalın yazıyla, bunların altında Türkçe veya başka dildeki anlamlar ince ve küçük yazıyla yazılmıştır. Bir önceki kelime veya cümle ile bir sonraki arasında bir bağ yoktur. Kelime veya cümlelerin sıralanışı, o çağdaki lügatçilik geleneğince Arapçanın kendi alfabetik sistemine göre yapılmıştır.

Kitap 5 bölümden oluşur: 1) İsimler: Konularına göre sıralanmış ve Arapça her ismin çokluk şekli de yazılmıştır. 2) Fiiller: Fiil kalıpları olan bablara göre, her bab kendi içinde ilgili fiilin yapısına göre, yapıca aynı olan fiiller de yine Arapçada o çağda uygulanan alfabetik sıraya göre dizilmişler, ayrıca her fiilin mastarı ve gerektiği yerde geniş zaman kipi de gösterilmiştir. 3) Harfler: İsim ve fiil dışında kalan (edat, bağ, prepozisyon gibi) öteki gramer unsurları bu ad altında verilmiştir. 4) İsim çekimi. 5) Fiil çekimi.

Bu bölümlerden en uzunu, bütün eserin ortalama 3/4 (dörtte üçünü) oluşturan fiiller bölümüdür. İsimler bölümü eserin ancak 1/4 (dörtte biri) kadardır. Öteki bölümler ise bir kaç sayfadan ibaret olduğu (ayrıca mevcut nüshaların hiçbirinde Hârizm Türkçesi tercümeler bulunmadığı) için eser içinde önemli bir yer tutmaz.

Mukaddimetü’l-Edeb’in günümüze ulaşan en eski nüshaları 13-15. yüzyıllardan kalmadır. Sadece Hârizm Türkçesi ile tercümeli olduğu bilinen nüshaların sayısı 20’den fazladır.[8] Daha sonraki yüzyıllarda istinsah edilmiş olan Arapça metin altında Farsça, Çağatayca[9] ve Osmanlı Türkçesi ile tercümeli nüshaları da pek çoktur. Bunlardan başka eski Hârizmce[10] ve Moğolca[11] tercümeli birer nüsha bulunmuş ve işlenmiştir.

Eser içindeki Hârizm Türkçesi dil malzemesi üzerinde yakın zamanlara kadar esaslı bir araştırma yapılmamıştı; çalışmalar daha çok Arapça[12], Farsça, Moğolca,[13] Hârizmce[14] gibi başka diller için yapılmıştı.

Son zamanlarda Mukaddimetü’l-Edeb’deki Hârizm Türkçesi tercümelerin, Türkçenin o zamanlardaki söz varlığı için ne kadar değerli ve önemli bir kaynak olduğu anlaşılmıştır.[15]

Mukaddimetü’l-Edeb, Türkçe için bütünü ile ilk kez N. Yüce tarafından incelenmiş, giriş, metin ve indeks olarak hazırlanmış ve TDK yayınları arasında çıkmıştır.[16] Eksik bir nüsha olmasına rağmen bu yayın, sahip olduğu 3506 madde başı kelime kadrosuyla, Türkçe’nin Divânü Lügâti’t-Türk’ten sonra en zengin dil yâdigarıdır. Ayrıca şimdiye kadar yayımlanmış pek çok eski kaynaklarda olmayan bazı nâdir kelimeler Mukaddimetü’l-Edeb’de bulunmaktadır.[17]

2) Nâsıreddin b. Burhâneddin er-Rabğûzî’nin Kısasü’l-Enbiyâ adlı eseri: Kısaca Rabğûzî[18] diye bilinen müellif bu eseri Mâverâünnehir’de (muhtemelen doğum yeri olan) Ribât Oğuz’da, Farsça bir tercümeden Türkçeye uyarlayarak.[19] H. 709’da[20] yazmağa başlayıp H. 710 (M 1310)’da[21] bitirmiş, ve Çağatay Hanı Tarmaşirin’in emirlerinden Müslüman Moğol Prensi Nâsıreddin Tok Boğa’ya sunmuştur.[22]

Kısasü’l-Enbiyâ’nın pek çok yazmaları var. En eski ve iyi nüshası, dil bakımından da en mühim olanı Londra’da bulunmaktadır (British Museum Add. 7851). Petersburg’da 6, İsveç’te 2, Paris ve Bakü’de de birer nüsha var. Kısasü’l-Enbiyâ’nın bazı bölümleri veya bütünü üzerinde çalışmalar yaklaşık olarak 150 yıldan beri yapılagelmektedir. N. İ. İlminskiy, Petersburg Akademi nüshasını ve Kazan’da bulunan dört özel nüshayı esas alarak Kısasü’l-Enbiyâ’yı ilk kez yayımladı (Kazan 1859). Daha sonra N. F. Katanov[23], P. Melioranskiy[24] ve S. E. Malov[25] bazı münferit çalışma ve yayınlar yaptılar. J. Schinkewitsch, Londra nüshasının dil özelliklerini doktora tezinde inceledi (Berlin 1926).[26] K. Grönbech eserin bütününü tıpkıbasım halinde yayımladı (Kopenhagen 1948).[27] Grönbech’in neşri Özbek harflerine aktarılarak Taşkent’te iki cilt halinde basıldı.[28] Grönbech’in tıpkıbasımı A. Ata tarafından transkripsiyonlanarak metin ve dizin halinde iki cilt olarak Türk Dil Kurumu yayınları arasında çıktı.[29]

Kısâsü’l-Enbiya üzerinde 1959’a kadar yapılan yayın ve çalışmalar için şu eserlere bakılabilir: ÇAĞATAY, Saadet: Türk Lehçeleri Örnekleri 1. VIII. yüzyıldan XVIII. yüzYıla Kadar Yazı Dili. (Ankara 1963), 139-158; Eckmann, Janos: “Das Chwarezmtürkische”. – PhTF I (Wiesbaden 1959), 114-115. Sonraki çalışmalar için: A. Ata: Nâsırüddin bin Burhânüddin Rabğûzî: Kısasü’l-Enbiyâ (Peygamber Kıssaları) I: Giriş-Metin-Tıpkıbasım. Ankara (TDK 681-1) 1997, s. XX-XXII.

Eserin konusu, adından da anlaşıldığı gibi, peygamberlerin hikâyelerini içerir. Kitap önce bir mukaddimeden sonra, yaratılış ve Âdem kıssası ile başlar, daha sonra sırasına göre öteki peygamberlerin kıssaları ile devam eder. Hz. Yûsuf’a (65r-110v), Hz. Musâ’ya (11 r-131-r), Hz. Muhammed’e (181r-238v) ve dört Halife ile Ehl-i Beyt mensuplarına (238v-249r) kitapta daha fazla yer verilmiştir.

Kısasü’l-Enbiyâ’nın dili sâde bir nesirdir; fakat yeri geldikçe konuyla ilgili olarak Arapça ve Hârizm Türkçesi bazı manzum parçalar da bulunur. Hepsi 43 parça olan bu şiirlerin toplamı 484 dize tutmaktadır.[30] Rabgûzî, Hârizm Türkçesini, Arapçayı ve Farsçayı çok iyi biliyordu. Dili akıcı ve ustaca kullanması sayesinde, dinî konuları çok güzel bir üslupla ifade etmiş, bu yüzden eseri geniş çevrelerce zevkle okunmuştur.

Kitabının başlangıcında… bu kitâbnı tüzgen, tâ‘at yolında tizgen, ma’sıyet yabanın kezgen, az azuğluğ, köp yazuqluğ, Ribat Oğuzluğ Burhan oğlı Qadı Nâsır… (2r/17-19) şeklindeki secili sözlerin başarılı bir üstad kaleminden çıktığı hemen farkedilir.

Kitapta konuya uygun biçimde serpiştirdiği şiirlerden anlaşıldığına göre Rabguzi hem o zamanki islamî edebiyat içindeki Arap, Fars kültür ve edebiyatını hem Türk edebiyatını çok iyi biliyordu. Şiirlerinde gazel ve kasideye uygun olarak aruz veznini kullanmış olmasına rağmen, bazı dörtlüklerdeki vezin hem aruza hem Türk halk şiirindeki hece veznine de uygun düşmekte ve bu biçimiyle Divanü Lügati’t-Türk’teki dörtlükleri hatırlatmaktadır. Mesela:

Köz körgeni cemâl ol, – Sevmek anı helâl ol, Andağ cemâl körüben,- Kim sevmese vebâl ol (KE 78v/18-19)

3) Mu‘înü‘l-Mürîd: Hârizm’de, Ramazan 713 (Aralık 1313)’te yazılan manzum, mütekarib veznindeki bu eser, dinî konulardan ve tasavvuf âdâbından bahseder. Hârizm bilginlerinden İslâm[31] adlı birinin (veya son bölümünü Ürgençli Şeyh Şeref Hoca[32] diye bilinen bir âlimin) yazdığı sanılan bu eserin tek nüshası Bursa’da Orhan Kitaplığında, çeşitli risaleler içeren bir mecmua içinde bulunmaktadır. Bunu bilim âlemine 1926 yılında Z. V. Togan tanıttı.[33] Mu‘înü‘l-Mürîd, adı geçen mecmuada 186-211. yapraklar arasında, toplam 51 sayfadır. Z. V. Togan’a göre Mu‘înü‘l-Mürîd’in yazısı H 9./M 14. yüzyıl risalelerindeki yazılara benzer.[34] Eckmann bu nüshanın 15. yüzyılın ilk yarısında istinsah edilmiş olduğunu tahmin ediyor.[35] Her sayfada 16-17 satır var, ara sıra sayfa kenarlarına yazılan satırlarla birlikte Mu‘înü‘l-Mürîd yaklaşık olarak 900 beyit kadardır. Mu‘înü‘l-Mürîd’i R. Toparlı yayımladı.[36]

Mu‘înü‘l-Mürîd bir mukaddime ile başlar, sonra sırasıyla îman, Allah ve rasülünü bilmek, va‘z ve nasihat; temizlik ve yıkanmak, teyemmüm, namaz ve namazla ilgili konular; zekat, özellikle hayvan besleyen göçebelerin ne kadar zekat vereceği; avcılık, kurban; faizin haramlığı; alım-satım konuları yer alır. Daha sonra tasavvuf konuları anlatılır.

Mu‘înü‘l-Mürid’in imlasında bazı sesli harfler hareke ile gösterilmiştir. Dili islamî devir müşterek Orta Asya Türkçesi geleneğine bağlı, fakat Hârizm bölgesinde mahallî lehçelerin yazı diline girmesiyle oluşan karma özellikler taşır. Vezninin Kutadgu Bilig ve Atebetü’l-Hakayık gibi aynı vezinde (fe’ûlün fe’ûlün fe’ûlün fe‘ûl) olması da Mu‘înü‘l-Mürîd’in Orta Asya geleneğine bağlılığını gösteren bir başka husustur.

Ürüng üzre nûrdın bitilmiş bitig,

– Okıp uksa bolmas munı köp tetig,

Yonar mu ayıtğıl bıçak öz özin?  

– Niçe bolsa  edgü   bilenmiş yitig.

4) Muhabbetnâme: Hârizmî’nin 754 (1353)’te Sığnak’ta, muhtemelen Muhammed Hoca Beg’in sarayında yazdığı bu manzum eserin biri Uygur, diğeri Arap yazısıyla iki nüshası var. Uygur harfli nüsha Yezd şehrinde 6 Receb 835 (1432) ’de, Mîr Celaleddin Fîruz Şah[37] için Mansur Bahşı[38] tarafından istinsah edilmiş olup Londra’da bulunmaktadır (British Museum Or. 8193). Arap harfli olan da yine Londra’dadır (Ad.7914, 290v-313v) ve 16. yüzyılda kopya edilmiştir. Uygur harfli olan daha eski, fakat 53 beyit eksiktir. İstanbul’da (Millet, Ali Emirî 86) bulunan bir mecmua kenarında Muhabbetnâme’den toplamı 70 beyit kadar bazı parçalar var.

T. Gandjei Muhabbetnâmeyi tıpkıbasımıyla birlikte yayımladı.[39] Muhabbetnâme üzerinde A. M. Şçerbak (1959) ve E. N. Nadjip de (1961) çalışmalar yaptılar.[40]

Muhabbetnâme mesnevi tarzında, aruzun hezec (mefâ‘îlün mefâ‘îlün fe‘ûlün) vezniyle yazılmıştır. Hârizm Türkçesinin özelliklerini dil bakımından öteki eserler kadar temsil etmez. Çok geç istinsah edildiği için dilinin müstensihlerce kısmen Çağatayca’ya uyarlandığı, manzum olduğu için de vezin ve kafiyede Arapça, Farsça kelimelere gereksinim duyularak söz kadrosunun belli kelimelerle sınırlı kaldığı söylenebilir.

5) Nehcü’l-Ferâdîs: Hârizm Türkçesinin mühim kaynaklarından olan Nehcü’l-Ferâdîs’in bilinenen nüshaları[41] arasında en mükemmeli Zeki V. Togan tarafından bilim âlemine tanıtılan nüshadır (Süleymaniye Ktp. Yeni Cami 879).[42] Bu nüshada kitabın yazarı, yazılış tarihi ve yeri belirtilmemişse de, Muhammed b. Muhammed b. Hüsrev el-Hârizmî adlı kişi istinsah işini müellifin ölümünden dört gün sonra, 6 Cemaziyelevvel 761 (26 Mart 1360) tarihinde bitirdiğini kaydetmiştir. Yine içindeki bazı kayıtlardan eserin Mısır’a götürüldüğü, oradan İstanbul’a getirildiği anlaşılmaktadır.

Kazanlı Ş. Mercanî özel kütüphanesinde bulunan bir Nehcü’l-Ferâdîs nüshasından daha 1885 yılında bahsetmiş ve bu nüshanın 759/1358 yılında Altınordu Devleti’nin başkenti Saray şehrinde istinsah edildiğini, kitabın sonunda bulunan Mahmud b. Ali es-Sarayî menşeen ve ’l-Bulgarî mevliden ve ’l-Kerderî adını müellif ve müstensih olarak belirtmiş; bu bilgi bugüne kadar bu eser üzerinde çalışanlarca da kabul edilegelmiştir.[43] Buna göre Nehcü’l-Ferâdîs’in yazarı aslen bir Bulgar Türkü olan, Kerder[44] doğumlu, Saray[45] şehrinden Ali oğlu Mahmud adlı bir kimsedir. Ne yazık ki bu nüsha daha sonra kaybolmuştur.

Zeki V. Togan haklı gerekçelere dayanarak, Nehcü’l-Ferâdîs’in Hârizm bölgesinde yazıldığını, müellifinin de, müstensihinin de oralı olduğunu ileri sürer.

Mensur (düzyazı) bir eser olan Nehcü’l-Ferâdîs Müslüman halka dünya ve ahiret için gerekli bilgilerin verildiği, bab denen dört ana bölümden ve her bir babın alt bölümü olan onar (toplam 40) fasıldan oluşur. 1. Bab: Peygamber’in (Hz. Muhammed) faziletleri; 2. Bab: Hülefâ-i Râşidîn denen dört halîfenin (Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali), ehl-i beyt (Fatıma, Hasan, Hüseyin) ve dört imamın (İmam-ı a‘zam Ebu Hanîfe, İmam Şafi‘î, İmam Mâlik, İmam Ahmed b. Hanbel) hayatları; 3. Bab: İnsanları Allah’a yaklaştıran iyi ameller; 4. Bab: Allah’tan uzaklaştıran kötü ameller hakkındadır.

Her fasıl, o faslın konusuna uygun Arapça bir hadis metniyle başlar, bunun Türkçe tercümesi verildikten sonra, o hadisin anlamı ve konusuyla ilgili olarak, tanınmış Müslüman âlimlerinin eserlerinden görüş ve hikâyeler nakledilir. Nehcü’l-Ferâdîs’in onar fasıllık dört babtan oluşması, bablardaki fasıl sayısının toplamının 40 olması ve her faslın bir hadis ile başlayarak eserde toplam 40 hadis bulunması, onun, İslamî edebiyatta başlıbaşına bir tür olan “Kırk Hadis” kitaplarından olduğu kanaatini uyandırmıştır.[46]

Müellif, halka dinî bilgiler ve faydalı öğütler vermek için bu eseri yazmış, bunun için eserinde halkın anlayacağı sade bir dil kullanmıştır. Okuyucuyu usandırmamak, ilgiyi çekmek ve dikkati uyanık tutmak için, anlattığı konulara uygun hikâyeleri akıcı bir dille, ustaca sunmuştur. Eserin kısa zamanda çoğaltılarak geniş halk kitlelerince okunduğu anlaşılmaktadır.

Tamamı harekeli olan metin, dil araştırması için gayet elverişli ve önemlidir. Yeni Cami nüshası, daha müellifin sağlığında kopya edildiği için, aslına uygun biçimde çoğaltılmış ve böylece bir takım yanlışlıklardan korunmuştur. Z. V. Togan bu nüshayı tanıttıktan sonra, bazı ders kitaplarına[47] metin örnekleri alındı, dil özelliklerinden bahsedildi; dili üzerinde tez, makale vs gibi çalışmalar[48] yapıldı. Nihayet eser J. Eckmann tarafından tıpkıbasım hâlinde yayımlandı (Ankara 1956).[49] Eckmann’ın hazırladığı transkripsiyonlu metin, ölümünden sonra Türk Dil Kurumu yayınları arasında çıktı (Ankara 1984).[50] Eserin dizini de yine aynı kurumda yayımlandı.[51]

6) Harizm Türkçesi Kur’an tercümesi: İslamiyetin İranlılar ve Türkler arasında yayılmasından sonra, bu dinin kutsal kitabı Kur’an Farsçaya ve Karahanlı Türkçesine çevirildi. Farsçaya çeviri daha 10. yüzyılın sonlarında, Samanî Hükümdarı Ebu Sâlih Mansur ibn Nûh zamanında (H. 350-366/M. 961-977), bilginlerden oluşan bir komisyon tarafından yapıldı.[52] Türkçe’ye ilk çevirinin, bu komisyonda bulunan İspicablı (şimdiki adıyla Sayram) bir Argu Türkü tarafından komisyon çalışması sırasında yapıldığı sanılıyor.[53] Daha sonra doğu Türklerince bu ilk tercümeden çoğaltılarak bazı nüshalar yapıldığı anlaşılmaktadır.[54] Bu nüshalardan bilinenlerin sayısı altıdır; birisinde yer yer Oğuz Türkçesi özelliği de görülür.[55] Bu nüshayı işleyip yayımlayanlar, karışık özelliklerinden dolayı bunun dilini Hârizm Türkçesi saymışlardır.[56] Eserin Türkçe dil malzemesindeki özellikler bir bütün olarak incelendiğinde, bazıları için bu adlandırmanın yerinde olduğu görülür; fakat bazıları için daha farklı bir durum ortaya çıkar.[57]

Hârizm Türkçesi Kur’an tercümesi (Süleymaniye Ktp. Hekimoğlu Ali Paşa 2) son yıllarda yayımlandı: G. Sağol: An Inter-Linear Translation of the Qur’an into Khwarazm Turkish/Harezm Türkçesi Satır Arası Kur’an Tercümesi I: Introduction and Text/Giriş ve Metin; II: Glossary/Sözlük; III: Facsimile/Tıpkıbasım. Harvard 1993, 1995, 1996, XL+369, XXIII+310, 301 S.

7) Karışık dilli Kuran tercüme ve tefsiri: Başı ve sonundan eksik olduğu için kimin, ne zaman ve nerede yazdığı bilinmeyen bu yazma eser tek nüshadır (Süleymaniye Ktp. Yazma Bağnşlar Böl. 3966). Eserin önemi bu satırların yazarı tarafnndan fark edilerek Süleymaniye Kütüphanesine alnnmasn sağlanmış; incelendikten sonra 1990 ynlnnda uluslar arasn bir kongrede sunulan bildiri ile bilim alemine duyurulmuştur.[58] Daha sonraki yıllarda eserin bir kısmı üzerinde bir kaç öğrenciye yüksek lisans tez çalışması yaptırılmıştır.

Toplam 222 yaprak olan yazmanın ilk yaprağı 49. Sûre (Sûretü’l-Hucurât) ile başlıyor ve son yaprağı 111. Sûre (Sûretü Ebî Leheb) ile bitiyor. Buna göre yazmanın, sondan sadece 3-4 yaprağı eksik olmasına rağmen baştan epeyce kısmı yoktur. Mevcut yapraklar, Kur’an’ın ancak 1/6’sı (altıda biri) kadarını içeriyor. Bu da bize eserin aslının üç-dört cilt hâlinde olduğunu düşündürüyor.

Eserin dili, gramer şekilleri ve söz varlığı bakımından karışık bir durumdadır. Hem doğu hem batı Türkçesi gramer unsurları iç içedir. bol-~ ol-; taqı ~ daqı, ti-~ di-, ton ~ don, tokuz ~ dokuz gibi ikili şekiller bir arada bulunmaktadır. Oğuz Türkçesi özelliklerinin fazlaca bulunduğu Harizm Türkçesi özellikleri eserin bütününde görülür.

Arapça âyetler ve Türkçe tercüme ve tefsirden oluşan metin %80 harekelidir. Sesli harfler için elif, vav, ye harflerinin az kullanılışı, müellif veya müstensihin Karahanlı imla geleneğine bağlı kalmadığını, Oğuzların Anadolu’da kullandıkları imlaya yakın bir yol izlediğini gösteriyor. Sonu -n ile biten bazı kelime veya ekler yazılırken -n harfi yerine tenvin kullanılmış: ağaçtann, baldann, habarınn, senn, vs gibi.

8) Kutb’un Husrev ü Şîrîn’i: Aslen Hârizmli veya Mâveraünnehirli olduğu sanılan Kutb, manzum bir eser olan Hüsrev ü Şirin’i Altınordu Hükümdarı Tini Beg Han (1341/1342) ve eşi Melek Hatun adına yazdı. Nizâmî’nin Husrev ü Şîrîn adlı mesnevisinin çevirisi olan bu eserin bilinen tek nüshası Paris’te bulunmaktadır (BN, Mss. Turcs AF 312). Bu nüsha Mısır’da Altın Boğa hizmetinde bulunan ve bir Kıpçak Türkü olan Berke Fakih[59] tarafından 25 Safer 785/29 Nisan 1383’te istinsah edilmiştir. Nizâmî’nin eseri 5700 beyit olduğu halde, Kutb’un çevirisi sadece 4370 beyittir. Çeviri kısaltılarak yapılmış olabilir.

Husrev ü Şîrîn ile A. İnan (TDB Seri III, No 14-15, Ankara 1951, s. 5-28), A. Zajaczkowski (RO 19, 1954, s. 45-123; 1958, 1961) ve A. N. Samayloviç (TDB Seri I, No 12, Ankara 1935, s. 34-49) ilgilenmişler ve bazı metinler yayımlamışlardır. N. Hacıeminoğlu, Husrev ü Şîrîn’in dil özelliklerini ve transkripsiyonlu metnini yayımladı (Kutb’un Husrev ü Şirin’i ve dil hususiyetleri. İstanbul 1968, XIV+477 S.).

Hüsrev ü Şirin, Altınordu bölgesinde yazılmış ve Altınordu hükümdarına sunulmuş olduğundan Kıpçakça özellikler gösterir. Aynı zamanda Hârizm’de yazılan ve Hârizmli müelliflerin eserleriyle de bazı benzer özellikler gösterir. Bundan dolayı hem Kıpçak hem Hârizm Türkçesi eserleri arasında sayılabilir.

Hüsrev ü Şirin metni e ~ i konusunda i yönündedir: big “bey”, bisle-“beslemek”, iv “ev”, timür “demir”, tive “deve”; bu hâliyle Kıpçak özelliği gösterir: b-~ m-konusunda m-yönündedir: men “ben”, mung “sıkıntı”, ming “1000”, mün-“binmek; g ~ v konusunda v yönündedir: kav-(<kov-<koğ-) “kovmak”, sovuk “sovuk”, yavuk (<yaguk) “yakın”; t-~ d-konusunda t-tarafındadır: taş “dış”, tatlığ “tatlı”, telim “çok”, toluğ “dolu”, türlüg “türlü”; sadece bir kaç kelimenin bir-iki yerde d-’li şekli de görülüyor: dağı “ve”, di-“demek”, deli, degül.

Hüsrev ü Şirin bir çeviri olmasına rağmen, Kutb gerek nazımda, gerek ifadede gösterdiği başarısıyla yetenekli ve usta bir şair olduğunu kanıtlamıştır.

9) Yazarı belli olmayan Mi’râcnâme’nin biri Uygur yazısıyla Herat’ta Mâlik Bahşi’nin 10 C.-âhir 840/20 Aralık 1436’da istinsah ettiği (Paris Bibl. Nationale, Suppl. turc 190, 1v-69r), öteki 20 Receb 917/13 Ekim 1511’de Mısır’da Nûreddin ‘Ali b. Kiçkine Seyyid ‘Ali et-Tâliqânî’nin istinsah ettiği Arap harfli nüsha olup İstanbul’da (Süleymaniye, Fatih 2848, 1v-12v) bulunuyor.

Miracnâme’yi A. Pavet de Courteille 1882’de yayımladı.[60] Fransızcadan Almancaya da çevrilerek 1977’de tekrar yayımlandı.[61]

Mi‘râcnâme’ dîni içeriklidir. Hz. Muhammed’in mi‘racı, yani Mekke’den Kudüs’e gidişi, oradan göğe yükselişi, peygamberle görüşmesi, cennet ve cehennemi seyredişi, Kaf doğına uğrayışı, vs anlatılır.

10) Miftâhu’l-‘adl adlı anonim fıkıh kitabı da ahlakî hikâyeler içeren bir eserdir. J. Eckmann PhT I ve II’deki makalesinde Hârizm Türkçesi özellikleri taşıyan eserler arasında bunu da göstermiştir.

Hârizm Türkçesinin Dil Özellikleri

Hârizm Türkçesi, Hârizm bölgesine yerleşen çeşitli Türk boylarının lehçelerinden oluşan karma bir yazı dilidir. Yazı ve imlada Karahanlı Türkçesi geleneği devam eder; fakat ses, şekil ve söz varlığında Hârizm bölgesindeki etnik grupların dil ve lüğat özellikleri görülür.

Fonetik, morfolojik ve leksikolojik özelliklerin en belirginleri özetle şunlardır:

*) Ünlüler (vokaller): Kapalı e ile 9’dur: a, e, e, ı, i, o, ö, u, ü. Türkçe kelime köklerinde bulunan, fakat yazıda çoğu zaman gösterilmeyen e ile i arasında söylenen kapalı e Hârizm Türkçesinde y û ile yazılmış, özellikle Nehcü’l-Ferâdîs’teki hareke sistemiyle başka eserlerdekinden daha titiz fonetik bir imla uygulanarak y û harfinin üstüne bir de üstün (fetha) konup harekelenmiş, böylece bu ünlünün e ile i arasında söylendiği belirtilmiştir: beş, beg, el, erte gibi.

*) Ünlüler Türkçe kelimelerde genel olarak yazılmış; bunun için ! elif, a vav, ü ye harfleri kullanılmış, bazı durumlarda okumayı kolaylaştırmak için harekeye de yer verilmiştir. İlk hecede yanlış okuma ihtimaline karşı bazı kelimelerde ünlü yazılmışsa da, uzun olmayan ünlüler bir imla geleneği olarak yazıda gösterilmemiştir: takı, kaçan, kata, tapa, yana gibi. Eğer metin Nehcü’l-Ferâdîs gibi harekeliyse yazılmayan ünlünün nasıl okunacağı hareke ile belirtilmiştir: baş “baş”, taş “dış”. İlk hecede aslî uzunluk özelliği olan ünlüler ise yazılmaktadır: bâş “yara”, tâş ~ dâş “taş”.

*) Hârizm Türkçesinde genel olarak ünlü uyumu vardır. Türkçe kelimelerde bu uyum Hârizm Türkçesi’nin ilk eserleri olan Mukaddimetü’l-Edeb ve Kısasü’l-Enbiyâ’da daha fazladır. Öteki eserlerde bazı eklerin ünlüleri az da olsa uyum dışı bir yuvarlaklaşma sergiler. Bunlar a) İyelik: +um (<+ım): yem+üm (HŞ) “ (benim) yiyeceğim”, ew+ümüz (NF) “evimiz”; +ung (<+ıng): oram+ung “(senin) sokağın”, nefs+üngüz “siz kendiniz”. b) İlgi eki +nung (<+nıng): kim+nüng (NF) “kimin?”, karındaşım+nung (NF) “kardeşimin”. c) Zarf fiil-up (<-ıp <ı-p); ç) isimden sıfat veya isim yapan +luğ (<+lığ), +luq (<+lıq), +suz (<+sız); d) Fiilden isim yapan +ğ/+g; e) Fiilden fiil yapan-l-,-n-,-ş-eklerinin aslî veya yardımcı ünlülleri yuvarlaktır.

*) Mukaddimetü’l-Edeb ve Kısasü’l-Enbiyâ’da yuvarlaklaşma daha azdır: yigitlik+ning (ME) “gençliğin”, Süleymân+nıng (KE) “Süleymanın”; at+lığları (ME) “atlıları”, min-ip (KE) “binip”.

*) Ünlü uyumuna uymayan, düz vokalli ekler: İyelik 3. ş. eki + (s) ı; Nesne eki +nı, +ın; Çıkma eki +dın; Görülen geçmiş zaman-dı; Öğrenilen geçmiş zaman-mış; Yapım eklerinden +çi (böz+çi “dokumacı”), +ı (qonş+ı “komşu”); +qı, +ğı (bıldur+ğı ”geçen yılkı”), +ki (üstün+ki “üstteki”); +lı… +lı (İsâ+lı Ya‘qûb+lı “İsa ve Yakup”), Sıra sayıları yapan +ınçı, +unçı.

*) Bazı ekler çok kez yuvarlak ünlü iledir: Bunlar-duq; +ru, +ğaru; +ğu;-ur,-yur;-u,-yu;-ğun; +mtul;-uq;-dur,-tur-,-ğur-,-ğuz-,-ur-ve soru eki mu.

*) Arapça ve Farsça asıllı kelimeler çoğunlukla kalın ünlülü ekleri almaktadır. Böyle kelimelerin art damak ünlüleriyle söylendiği düşünülebilir: canâbat+lığ, kâfır+lıq, payğambar+ğa, din+ğa, ‘âlım+raq. Fakat bazı Arapça kelimelerin ince eklerle yazıldığı da görülür: mescid+ge, hased+lig.

*) Ünsüzler (konsonantlar) şunlardır: b, c, ç, d, 9 (ï), f, ğ, g, h (kalın), h (hırıltılı), h (ince), j, q (qaf), k (kef), l, m, n, p, r, s, ş, t, v, w, y, z. Arap alfabesiyle yazılmış Türkçe metinlerde Türkçe seslerin bazıları karşılanamadıklarından bir takım güçlükler her zaman olagelmiştir. Hârizm Türkçesinde de bunlara rastlanır. İranlıların ve sonra onları örnek alarak Türklerin p, ç, g sesleri için Arap alfabesine ekledikleri üç noktalı X ve n harfleri ile çift çizgili Æ harfi de metinlerde görülür. Ancak yazıda çok kez bunların ayırt edici üç noktası ve çizgisi gösterilmediğinden p, ç, g sesleri yine çok kez +, 9, v ile yazılagelmiştir.

*) Eski Türkçenin b sesinden değişerek bir süre b ile v arasında bir w sesi olarak telaffuz edilen harf, yazıda üç noktalı f J biçiminde gösterilir; fakat bu ses için üç nokta yerine tek noktalı f n ile de yetinildiği görülür. Bu üç veya tek noktalı J, n f yerine, vav à yani v yazıldığı da olur.

*) Kalın ve ince şekilleri olan Arap harflerinden te / ile tı _, sad V ile sin N karışık kullanılmıştır.

*) Bir sessizin çift söylendiği durumlarda şedde kullanılır: tuttı, kullarım, yığaççı gibi kelimelerde çift söylenen harfler aslında tek yazılır, fakat şeddeden dolayı çift okunur.

*) Arap ve Fars dillerinden Türkçe’ye geçmiş kelimeler genel olarak (pek az istisna dışında) kendi imlalarına göre yazılırlar. Arapça’ya has se 5, ayın f, dat Z, tı A, zı b harfleri, bulundukları kelimede aslına uygun biçimde korunur. Hârizm Türkçesine geçmiş kelimelerdeki bu harfler okunurken herhalde telaffuzu Türkçedeki en yakın bir sesle karşılanıyordu.

*) Arapça ğayın j ile gösterilen ses Türkçe kelimelerin başında bulunmaz.

*) Üç tür h harfinden birincisi kalın =, ikincisi hırıltılı 9, üçüncüsü ince söylenen ç h sesidir.

*) Türkçe’de tek ses olan (birlikte telaffuz edilen) nazal ng (ñ) sesi için nun+kef xÖ daima birlikte yazılır.

*) Eski Türkçe -d-ve-d sesi Orta Türkçe’de peltek söylenen bir d sesine dönüşür. Arap harfi zal H ile gösterilen bu ünsüz zamanla y olarak gelişmiş ve d > d > y değişimi daha sonraki metinlerde gittikçe y lehine artmıştır. Hârizm Türkçesi metinlerinde bu şekiller henüz karışık biçimde bulunur: adak ~ ayak (ME “ayak”), adak ~ ayak (NF “kadeh”), adrıl— ayrıl-(ME), bod ~ boy (NF), edgülük ~ eygülük (ME “iyilik”), idiş ~ iyiş (ME “kova, kap”), kadğu ~ kayğu (KE “kaygı”, kuduğ ~ kuyuğ (ME “kuyu”).

*) Kelime başında t-~ d-karışık haldedir, fakat t-ile olanlar fazladır: tağ ~ dağ, tar ~ dar, te-~ de-, tering ~ dering, tıkaç ~ dıkaç, tiriglik ~ diriglik, tizgin ~ dizgin, toku-~ doku-, töşek ~ döşek, tul ~ dul, tur-~ dur-, tüz ~ düz. Bu karışıklık kelime içinde de görülür: ata-~ ada-, butak ~ budak, etük ~ edük.

*) Birden fazla heceli kelimelerde, ilk heceden sonraki hece başında bulunan-ğ-/-g-genel olarak korunur; fakat Oğuz lehçesi özelliği taşıyan şekiller de görülür: bulğaş-~ bulaş-, dolğan-~ dolan-, kirtgün— kirtün-(“inanmak”), kurtğar-~ kurtar-, tarğak ~ tara-, yatğur-~ yatur-, yetgür-~ yetür-.

*) Birden fazla heceli kelimelerin sonundaki-ğ/-g korunur, fakat ara sıra kaybolduğu örneklere de rastlanır: acığ ~ acı, korkuğ ~ korku, kırağ ~ kıra “kıyı, kenar”, oğlanlığ ~ oğlanlu, uluğ ~ ulu.

*) İlk hece sonunda n veya nazal n olan bazı Türkçe kelimelerde b-> m-değişikliği sıkça görülen bir ses olayıdır. Hârizm Türkçesi metinlerinde de bu değişiklik her iki şekliyle bulunur. Ancak m-’li şekiller daha fazladır: bangla-“seslenmek”, biniş-; min-~ mün-, men, menim, meni, manga, mengze-, ming, moncuk, mungalt-.

*) Kelime başı y-~ 0 meselesinde her iki türden kelimelere rastlanır: yığaç ~ ağaç, yırak ~ ırak, yuvala-~ ıvala-, yığla— ığlat-. Fakat y-ile olanlar fazladır: yılan, yıldırım, yigren-, yip, yulduz.

*) Hârizm Türkçesinin tipik özelliklerinden biri de üç noktalı f J ile yazılmış kelimelerdir. Bunlar burada w ile gösterildi. aw “av”, awçı, ıwuk “geyik”, suw “su”, tewe “deve”, tıwar “mal”, ew “ev”, yawa “yitik, kayıp”, yawu-“yaklaşmak”.

*) Geniş zaman çekimi-r; -ar,-ur + şahıs eki ile yapılır: aytur men “derim, söylerim”, aytur sen, aytur, aytur miz, aytur siz (ler), ayturlar. Karışık dilli Kuran tercüme ve tefsirinde bu çekim şekillerinin yanı sıra Eski Anadolu Türkçesindekine benzer şekillere de rastlanır: ümîd tutarvan “ümit ederim”, ağlar sen “ağlarsın”, tirür “diriltir”, ağlaşmazvuz “ağlaşmayız”, örür siz “yanarsınız”.

*) Gelecek zaman isim-fiil (partisip) eklerinden-asu/-esü,-ğu/-gü,-ısar/-iser ekleri de bir arada kullanılmaktadır: kaytarasuğa berdi “ödünç verdi”, kaytarğuğa berilgen “ödünç verilen”, ekin biçesü boldı “ekin biç (il) ecek (kadar) oldu”, yağısar bulutlar “yağacak (durumdaki) bulutlar”, tewe çökürgü yer “deve çöktürecek yer”.

*) Gelecek zaman ve istek çekimi -ğa (y)/-ge (y) + şahıs eki ile yapılır: bolğay men “olacağım”, bolğay sen, bolğay, bolğay miz, bolğay siz, bolğaylar. Karışık dilli Kuran tercüme ve tefsirinde de aynı ek kullanılmış, fakat Oğuz lehçesi etkisi belli olmaktadır: qılğa men, qılğam “yapacağım”, bolğa, bolğay “olacak”, bolğavuz “olacağız”, sorğalar “soracaklar”, keçürgeyler ” (ömürlerini) geçirecekler”.

*) Hüsrev ü Şirin’de 2. teklik şahıs için-sang/-seng yanında bir de-sangan/-sengen biçiminde bir dilek-şart eki bulunuyor: kılsangan imdi mini şâd “beni şimdi sevindirsen”, eger sözletsengen “eğer söyletsen”.

*) Hârizm Türkçesinin en önemli özelliklerinden biri de şimdiye kadar yayımlanmış pek çok eski kaynaklarda bulunmayan bazı ilginç ve nâdir kelimelere sahip olmasıdır.

Kelime Örnekleri

Mukaddimetü’l-Edeb’den (ME): aplak (ME) “horoz”, ezig (ME) “köşe, bucak”, indist (ME) “tirit, ekmek çorbası”, isperik (ME) “teğ, asma”, kamruk (ME) “taşak”, kendeş (ME) “yaşmak, örtü, peçe”, kerçemük il-(ME) ” (güreşte) sarma takmak”, keygir (e)-(ME) “utanmak, çekinmek”, uruk (ME) “ibret”, öndime (ME) “kolay çözülebilen düğüm”, sangı-(ME) “şaşmak, hayret etmek”, tarkağ bol-(ME) “meşgul olmak”, tiş sağnağu (ME) “diş fırçası, misvak”, tiş sızğu (ME) “diş temizleme çöpü, kürdan”, tutnaklu bol-(ME) “sabırlı olmak”, yala-(ME) “vurmak istemek, vuracakmış gibi hücum etmek”, yalayı- (ME) “iftira etmek”, yasuk (ME) “geçit”, yığaklu (ME) “yasak, haram”, yığaksız (ME) “yasak olmayan, helal, mübah”, yoyung (ME) “helâk, felâket”, yövüt (ME) “yardım”, yövütge-(ME) “yardım etmek”.

Kısasü’l-Enbiyâ’dan (KE): açça (KE) “alçı”, boşuğ (KE) “ishal”, bükrey-(KE) “eğilmek”, egeş-(KE) “yitişmek, kıskanarak yarışmak”, ıngırçak (KE) “tahtarevan”, inç (KE) “hanım, irfanlı kadın”, kaçır ~ haçır (KE) “katır”, karu (KE) “karşılık, ödül”, keme (KE) “fare”, kutan (KE) “ahır”, tangğı (KE) “üzengi”, tepiz (KE) “tuzlu, çorak”, tağar (KE) “çul”, talvar (KE) “sığınak”, uyançka (KE) “uyku”, yağu (KE) “yağmurluk”, yalğa-(KE) “yalan söylemek”, yong (KE) “gammaz”.

Nehcü’l-Ferâdîs’ten (NF): alnaş-(NF) “karşı karşıya gelmek”, apra-(NF) “saklamak, muhafaza etmek”, besre (NF) “başka, gayrı”, çıkan (NF) “amcaoğlu”, ilersük (NF) “uçkur, şalvar bağı”, kaçu (NF) “set, bent, baraj”, kerey (NF) “ustura”, kiçig (NF) “kaşıntı”, komı-(NF) “parlamak”, koymat (NF) “çoban”, müngüş (NF) “köşe”, oğ (NF) “kefil”, oram (NF) “sokak”, öçek (NF) “çatı, dam”, öre (NF) “direk, sütun”, sengir (NF) “köşe”, tebrek (NF) “kürek”, tuturgan (NF) “pirinç”, tügeçke (NF) “yumru, düğmecik, meme başı”, yap (NF) “ırmak”, yul-(NF) “çekip almak, gaspetmek”, yupula-(NF) “aldatmak, kandırmak”, yükey (NF) “yüce, ulu”.

Metin Örnekleri

Nehcü’l-Ferâdîs’ten: (S. 283/14-284/4) Yana su’âl qıldı kim bir kimerse taqı aydı: Yâ Rasulallah! Atam taqı anam uluğ (15) yaşqa tegdiler, men taqı hıdmatları içinde heç

taqsîr qılmadım, taqı manga anlar neçe yılqa tegi kim hıdmat (16) qıldılar erse, men taqı anlarqa hıdmat qıldım; haqlarını ötemiş bolmağay+mu+men? tep su’âl qıldı erse, (17) Peyğambar aleyhisselâm aydı: Ötemiş bolmağaysen. Ol kimerse aydı: Yâ Rasulallah nişe ötemiş bolmağaymen? tedi erse, (284/1) Peyğambar aleyhisselâm aydı: Ol ma‘nîdin ötrü kim ol ekegü sanga cân ve ten birle mahabbet birle hıdmat qılur erdiler taqı (2) sening yaşıng uzunluqını tilep hıdmat qılur erdiler; velîkin sen neçeme kim yahşı hıdmat qılsang, köngülüngde (3) keçürürsen, kâşki munlar ölseler taqı men bu zahmatdın qurtulsam, tep. Andağ erse, bu ekki hıdmat arasında uluğ (4) tefâvut boldı, tep aydı.

Kur’an tercüme ve tefsirinden (Nr. 3966): (40a/8=55: 29-40b/1=55: 29) Bir pâdşah bar erdi, bir kün vezîrine (9) sordı, ayıttı: Bu âyet ma‘nîsi ne turur kim Tangrı ‘azze ve celle aydur (10) külle yewmin hüwa fî şe’nin (55: 29). Ayıdğıl kim Tangrı ‘azze ve celle işi ne turur? (11) Ol bilmedi, mühlet tiledi, turdı evine bardı, qayğulu’ olturur erdi. (12) Bir qara qulı bar erdi. Ayıttı yâ Çelebi sen ne boldung kim (13) könglüng maşğul turur? Ol aydu birdi. Qulı ayıttı: (14) Barğıl, maşğul bolmağıl. Pâdşah sanga sorsa ayıtğıl: Menim (15) bir qara qulum bar, anı oqığıl, anga sor digil. Andan bardı, (40b/1=55: 29) pâdşahğa ayıttı, pâdşah bu oğlanı oqıdı, ayıttı: Ne turur (2) Tangrı işi? Oğlan ayıttı kim Tangrı işi ol turur kim tüni (3) küne tegşürür, küni tüne tegşürür, birini öltürür, birini (4) tirür, sökeli onguldur, sağı sökel qılur, mübtelâyı ongar, sağı (5) mübtelâ qılur, baynı yoqsul qılur, yoqsulnı bay qılur, ‘azîzni zelîl (6) qılur zelîli ‘azîz qılur. Pâdşah ayıttı, ahsente yâ oğlan, (7) vezîrine buyurdı: Turğıl, tonıng munga birgil! Menim vezîrim (8) mundann angaru’ bu turur. Vezîr tonın birdi. (9) Oğlan ayıttı: Yâ Mevlî kördüng mü’ Tangrı işi nete turur?

Prof. Dr. Nuri YÜCE

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 5 Sayfa: 793-803


Kaynaklar:
♦ ATA, Aysu: Nâsırüddin bin Burhânüddin Rabğûzî: Kısasü’l-Enbiyâ (Peygamber Kıssaları) I: Giriş-Metin-Tıpkıbasım. Ankara (TDK 681-1) 1997. XL+616 S. II: Dizin. Ankara (TDK 681-2) 1997. 820 S.
♦ ATA, Aysu: Nehcü’l-Ferâdîs III: Dizin-Sözlük. Ankara (TDK 518) 1998. XLIII+538 S.
♦ BENZING, Johannes: Das Chwaresmische Sprachmaterial einer Handschrift der “Muqaddimat al-Adab” von Zamaxşari. 1: Text. Wiesbaden, Franz Steiner Verlag, 1968. XX, 403 S.
♦ BENZING, Johannes: Chwaresmischer Wortindex. Mit einer Einleitung von Helmut Humbach. Herausgegeben von Zahra Taraf. Wiesbaden, O. Harrassowitz, 1983. V+734 S.
♦ BÎRÛNÎ, Ebu’r-Reyhän Muhammed bin Ahmed el-Hârizmî: El-Âsâru’l-bâkıye ‘ani ’l-kurûni ’l- hâliye. Semerkand H. 839. Ayasofya O. 2947. 156 y.
♦ BOESCHOTEN, Hendrik: “Vokalquantität in Rabghuzis Poesie”. – CAJ 34 (Wiesbaden: O. Harrassowitz, 1990), 187-213.
♦ CAFEROĞLU, A[hmet]: Türk Dili Tarihi II (İstanbul 1964), 125.
♦ COURTEİLLE, A. Pavet de Courteille: Mîrâdj-Nâmeh, publié pour la première fois d’après le manuscrit ougïur de la Bibliothèque Nationale (=Publications de l’Ecole des Langues Orientales Vivantes, II° série. vol. VI. Paris 1882.
♦ ÇAĞATAY, Saadet: Türk lehçeleri örnekleri 1. VIII. yüzyıldan XVIII. yüzyıla kadar yazı dili. (İkinci baskı). Ankara 1963. XII+371 S. (AÜDTCF Yay. 62).
♦ ECKMANN, Jânos: Nehcü’l-Ferâdîs I: Tıpkıbasım. Ankara 1956. XIV+444 S.
♦ ECKMANN, Jânos: “Nehcü’l-Ferâdîs’in bilinmeyen bir yazması”. – TDAY Belleten 1963 (Ankara 1963), 157-159.
♦ ECKMANN, Jânos: (Yayınlayanlar: Semih Tezcan, Hamza Zülfikar) Nehcü’l-Ferâdîs II: Metin. Ankara 1984. X+312 S.
♦ ECKMANN, Jânos: “Das Chwarezmtürkische”. – PhTF I (Wiesbaden 1959, 113-137.
♦ ECKMANN, Jânos: “Doğu Türkçesinde bir Kur’an çevirisi (Rylands Nüshasn) – TDAY Belleten 1967 (Ankara 1968), 51-69.
♦ ECKMANN, Jânos: “Eastern Turkic Translations of the Koran”. – Studia Turcica XVII (1971), 149-159 [Türkçe tercümesi: Ekrem URAL: “Kur’an’nn Doğu Türkçesine tercümeleri”. – TDED 21 (İstanbul 1975), 15-24. ].
♦ ECKMANN, Jânos: “Eine ostmitteltürkische interlineare Koranübersetzung”. – UAJb 31 (Wiesbaden: O. Harrassowitz 1959), 72-85.
♦ ECKMANN, Jânos: Middle Turkic Glosses of the Rylands Interlinear Koran Translation. Budapest 1976. 359 S. (Bibliotheca Orientalis Hungarica 21).
♦ ECKMANN, Jânos: “Two Fragments of a Koran Manuscript with Interlinear Persian and Turkic Translations”. – CAJ 13/4 (Wiesbaden 1969), 287-290.
♦ ERDOĞAN, Abdulkadir: “Kur’an tercemelerinin dil bakımından değerleri”. – Vakıflar Dergisi I (Ankara 1938), 47-66.
♦ GANDJEİ, Tourkhan: “İl “Muhabbatnâma” di Horazmî”, – Annali dell’Instituto Universitario Orientale di Napoli, Nuova Serie, vol. VI (1957), 131-161+Faksimile der Foll. 159v-178r, vol. VII (1958), 135-166.
♦ GRÖNBECH, K.: Rabguzi, Burhaneddin oglı Kadı Nasıraddin: Kısasu’l-Enbiya. [Tıpkıbasımı yayımlayan: K. Grönbech] Rabghuzi Narrationes de Prophetis. Cod. Mus. Brit. Add 7851. Kopenhagen 1948. 14+252 S.
♦ HACIEMİNOĞLU, Necmeddin: Kutb’un Hüsrev ü Şirin’i ve Dil Hususiyetleri. İstanbul 1968.
♦ İNAN, Abdülkadir: “Eski Kur’an tercümelerinin dili meselesi I”. – Türk Dili, I, Nr. 7 (1952), 19-22.
♦ İNAN, Abdülkadir: “Eski Kur’an tercümelerinin dili meselesi II”. – Türk Dili, I, Nr. 9 (1952), 14-16.
♦ İNAN, Abdülkadir: “Eski Türkçe üç Kur’an tercümesi”. – Türk Dili, I, Nr. 6 (1952), 12-15.
♦ İNAN, Abdülkadir: “XIII. -XIV. yüzyıllarda Mısır’da Oğuz, Türkmen ve Kıpçak lehçeleri ve “Hâlis Türkçe”. – TDAY Belleten 1953 (Ankara 1953), 53-71.
♦ İNAN, Abdülkadir: Kur’ân-ı Kerîm’in Türkçe tercemeleri üzerinde bir inceleme (Diyanet İşleri Başkanlığı Yay.). Ankara 1961. 29 S.
♦ İshak Hocası Ahmed Efendi (Ahmed b. Hayruddîn al-Güzelhisârî, öl. 1120-1708): Mukaddimetü’l-Edebi, Bursa’da H 1117 (M 1705) yılında Türkçeye tercüme etmiş, fakat bu tercüme ancak 190 yıl sonra basılabilmiştir: Aksâ’l-Ereb fî tercemeti’l-Mukaddimeti’l-Edeb I-II. İstanbul 1313 (=1895).
♦ KARAHAN, Abdulkadir: İslam Türk edebiyatında kırk hadis toplama, tercüme ve şerhleri. (İ. Ü. Yay. 587), İstanbul 1954.
♦ KARAMANLIOĞLU, Ali Fehmi: Nehcü’l-feradis’in dil hususiyetleri üzerinde bir çalışma (İ. Ü. Ed. Fak. 1953-54 ders yılı).
♦ KARAMANLIOĞLU, Ali Fehmi: “Nehcü’l-feradis’in dil hususiyetleri I”. – TDED 16 (İstanbul 1968), 55-72; “II”. – TDED 17 (İstanbul 1969), 33-56; “III”. – TDED 18 (İstanbul 1970), 57-80; “IV”. – TDED 19 (İst. 1971), 145-170.
♦ KATANOV, N. F.: “Musulmanskie Legend. Tekstı i perevodı”. – Zapiski İmperatorskoy Akademii Nauk 25 (1894), prilojenie 3. St. Petersburg 1895, s. 1-44, 23-44.
♦ KONONOV, Andrej N.: Rodoslovnaya Turkmen. Soçinenie Abu’l-Gazi Xana Xivinskogo. Moskva-Leningrad: Izd. Akademmii Nauk SSSR 1958. [Giriş, Çeviri, Açıklamalar, Dizin ] 192 S. + [Arap harfli Çağatayca Metin] 94 S.
♦ KÖPRÜLÜ, M. Fuad: Türk Edebiyatı Tarihi. Ötüken Yay. İstanbul (3. Baskı) 1981. 437 S. (Hârizm Türkçesi için bkz. s. 198-206).
♦ MALOV, S. E.: “Musul’manskie skazaniya o prorokah po Rabguzi”. – ZKV 5 (1930), 507-525.
♦ MELİORANSKİY, P.: Skazanie o proroké Salihé. – al-Muzaffarîya. Sbornik statey uçenikov Prof. Barona V. R. Rozena, St. Petersburg 1897, s. 279-308.
♦ MERCÂNÎ, Şihabaddîn: Kitâbu mustafâdi’l-ahbâr fî ahwâli Qazan wa Bulğâr, cilt 1, Kazan 1885.
♦ Muhammeds wunderbare Reise [Mi‘racnâme], ein Meisterwerk islamischer Buchmalerei. (Bibliothéque Nationale Paris Manuscript Suppl. Turc 190). Übersetzt aus dem Französischen von Christoph Burgauner. Herusgegeben von Marie-Rose Séguy im Prestel Verlag München. 1977. 157 S. 4°.
♦ NADJİP, E. N.: Muhabbet-nâme. Moskva 1961.
♦ NADJİP, E. N.: “Nehcü’l-Ferâdîs ve dili üzerine”. – TDED 22, 1974-1976 (İstanbul 1976), 24-94.
♦ TEZCAN, Semih ve Hamza ZÜLFİKAR: “Nehcü’l-Ferâdîs hakkında bilgi veren yayınlar ve eser üzerine yapılmış çalışmalar”. – Çeviriyazı: János Eckmann, Yayınlayanlar: Semih Tezcan, Hamza Zülfikar, Nehcü’l-Ferâdîs II: Metin. (Ankara 1984), 310-312.
♦ POPPE, N.: Mongolskiy slovar’ Mukaddimat al-adab I-II. Moskova-Leningrad 1938, III Ukazatel’ [=İndeks] 1939.
♦ POPPE, N.: “Eine viersprahige Zamaxsari-Handschrift. (I): Das cağataitürkische Sprachmaterial”. – ZDMG 101, Wiesbaden 1951) 301-332.
♦ SAĞOL, Gülden: An Inter-Linear Translation of the Qur’an into Khwarazm Turkish/Harezm Türkçesi Satır Arası Kur’an Tercümesi I: Introduction and Text/Giriş ve Metin; II: Glossary/Sözlük; III: Facsimile/Tıpkıbasım. Harvard 1993, 1995, 1996, XL+369, XXIII+310, 301 S. (Yayınlayanlar: Şinasi Tekin, Gönül Alpay Tekin, Harvard Üniversitesi Doğu Dilleri ve Edebiyatlarnnnn Kaynaklarn 21, 26, 36).
♦ SCHİNKEWİTSCH, Jakob: Rabghûzîs Syntax. Inaugural-Dissertation zur Erlangung der Doktorwürde genemigt von der Philosophischen Fakultät der Friedrich-Wilhelm-Universität zu Berlin. Tag der Promotion: Berlin 10. Juni 1926. 47 S.
♦ ŞÇERBAK, A. M.: Oguz-nâme, Muxabbat-nâme. Pamjatniki drevneujgurskoy i starouzbekskoy pis’mennosti. Izdatel’stvo vostoçnoy literaturı. Moskva 1959. 173 S. [Oguz-nâme (Uygurskiy variant): 1-110 sayfalarda, Muxabbat-nâme (po Uygurskoy rukopisi): 111-173 sayfalarda. [Biritish Museum Or. 8193’daki nüsha işlenmiş].
♦ [TOGAN,] A. Zeki Velidî: “Hârizm’de yazılmış eski Türkçe eserler”. – TM 2 1926 (İstanbul 1928), 315-345+Tıpkıbasım 353.
♦ TOGAN, A. Zeki Velidi: “Über die Sprache und Kultur der Alten Chwarezmier”. – ZDMG 90 (1936), 27-30.
♦ TOGAN, Z. V.: Horezmce tercümeli Muqaddimat al-adab. İstanbul 1951. 44+532 S.
♦ TOGAN, Zeki Velidî: “Zentralasiatische Türkische Literaturen II: Die islamische Zeit”. – Handbuch der Orientalistik V/1 (Leiden/Köln 1963), 229-249).
♦ TOGAN, Zeki Velidî: “The Earliest Translation of the Qur’an into Turkish”. – İslâm Tetkikleri Enstitüsü Dergisi IV (1964), 1-19.
♦ TOGAN, Z. V.: “Zamahşerî’nin Doğu Türkçesi ile tercümeli Mukaddimetü’l-edeb’i”. – TM 14 (İstanbul 1964) 81-92.
♦ TOGAN, Zeki Velidî: “Manchester Hs. der Qoranübersetzung als Quelle ersten Ranges für Mitteltürkische Studien”. – WZKM LXII (1969), 280-283.
♦ TOGAN, A. Zeki Velidi: “Hârizm”. – İA 5/1 (İstanbul 1977), 240a-257b.
♦ TOPALOĞLU, Ahmet: Muhammed bin Hamza, XV. yüzyıl Başlarında Yapılmış “Satır Arası” Kur’an Tercümesi, 1. Cilt. (Kültür Bak. Yay. ), İstanbul 1976.
♦ TOPARLI, Recep: Mu‘înü‘l-mürîd. Erzurum 1988.
♦ WETZSTEİN, J. G.: Samachscharii Lexicon arabicum persicum… I, II. Leipzig 1844, 1850.
♦ YÜCE, Nuri: “Zemahşerî”. – İA (İslam Ansiklopedisi) 13 (İstanbul 1985), 504b-514b.
♦ YÜCE, Nuri und Johannes BENZİNG: “Chwaresmische Wörter und Sätze aus einer choresmtürkischen Handschrift der Muqaddimat al-Adab”. – ZDMG 135/1 (Stuttgart 1985), 92-103.
♦ YÜCE, Nuri: Ebu’1-Kâsım Cârullah Mahmûd bin ‘Omar bin Muhammed bin Ahmed ez- Zamahşarî el-Hvârizmî: Mukaddimetü’l-Edeb. Hvârizm Türkçesi ile tercümeli Şuşter nüshası. Giriş, dil özellikleri, metin, indeks. Ankara 1988. VI + 229 S. İkinci Baskı: Ankara 1993. VI + 229 S. (TDK Yay.: 535).
♦ YÜCE, Nuri: “Ebu’l-Kâsım Cârullah Mahmûd bin ‘Omar bin Muhammed bin Ahmed ez- Zemahşerî el-Hvârizmî, Hayatı ve Eserleri”. – TDED 26 = 1986-1993 (İstanbul 1993), 289-316.
♦ YÜCE, Nuri: “Eine neu endeckte Handschrift des Mitteltürkischen”. – Sprach-und Kulturkontakte der türkischen Völker. (Materialien der zweiten Deutschen Turkologen-Konferenz Rauischholzhausen, 13. -16 Juli 1990, herausgegeben von Jens Peter Laut und Klaus Röhrborn. Harrassowitz Verlag, Wiesbaden 1993. (Veröffentlichungen der Societas Uralo-Altaica Band 37), 221-227.
♦ YÜCE, Nuri: “Neu festgestellte Wörter und Wortbedeutungen im Choresmtürkischen (I) ”. – CAJ 26/3-4 (Wiesbaden 1982), 301-308.
♦ YÜCE, Nuri: “Neu festgestellte Wörter und Wortbedeutungen im Choresmtürkischen (II) ”. (27. PIAC-Tagung, 12. -17. Juni 1984, Walberberg/BRD). – Religious and Lay Symbolism in the Altaic World and Other Papers. Edited by Klaus Sagaster in Collaboration with Helmut Eimer. (Wiesbaden, O. Harrassowitz, 1989), 434-442.
♦ YÜCE, Nuri: “Neu festgestelte Wörter und Wortbedeutungen im Choresmtürkischen (III) ”. (31. PIAC: 13-17 Juni 1988, in Weimar, DDR’de sunulan bildiri). – Türkiyat Mecmuası 20 (İstanbul 1997), 453-461.
♦ YÜCE, Nuri: “Türk dili ve lehçeleri”. – İA (İslam Ansiklopedisi) 12/2 (İstanbul 1987), 468b-530b.
♦ YÜCE, Nuri: “Zemahşerî’nin Mukaddimetü’l-Edeb’inde geçen problemli bir kaç kelime”. – Uluslararası Türk Dili Kongresi, Ankara 26 Eylül-3 Ekim 1988 (Ankara 1996, TDK Yay. 655) 251-254.
♦ ZAJACZKOWSKİ, Ananiasz: Najstarsza Wersja Turecka Xusräv u Şîrîn Qutba, I Tekst, Warszawa 1958; II Facsimile, Warszawa 1958; III Vocabulaire, Warszawa 1961.
Dipnotlar :
[1] BÎRÛNÎ: Al-Âsâru’l-bâkıye, s.: 36-48. TOGAN, A. Zeki Velidi: “Über die Sprache und Kultur der Alten Chwarezmier”. -ZDMG 90 (1936), 27-30.
[2] TOGAN, Z. V.: Horezmce tercümeli Muqaddimat al-adab. İstanbul 1951. 44+532 S.
[3] YÜCE, Nuri und Johannes BENZİNG: “Chwaresmische Wörter und Sätze aus einer choresmtürkischen Handschrift der Muqaddimat al-Adab”. -ZDMG 135/1 (Stuttgart 1985), 92-103.
[4] TOGAN, A. Zeki Velidi: “Hârizm”. -İA 5/1 (İstanbul 1977, 240a-257b), Bkz. s. 251b-252a.
[5] [TOGAN,] A. Zeki Velidî: “Hârizm’de yazılmış eski Türkçe eserler”. -TM 2 1926 (İstanbul 1928), 315-345+Tıpkıbasım 353), 341-342.
[6] Zimahşeri hakkında bkz.: YÜCE, Nuri: “Zemahşerî”. -İA 13 (İstanbul 1985), 504b-514b; YÜCE, Nuri: “ez-Zemahşerî el-Hvârizmî, Hayatı ve Eserleri”. -TDED 26 = 1986-1993 (İstanbul 1993), 289-316.
[7] F. Köprülü, Mukaddimetü’l-Edeb’in, muhtemelen Atsız’ın henüz Sultan Sencer’e tâbi olduğu yıllarda, yani H 532 (M 1137) sonlarından önce yazıldığı görüşündedir. Ancak kitabın yazılışının, Zemahşeri Mekke’ye son kez gidip oradan Hârizm’e döndükten sonra, yani ölüm yılı 1144’ten önceki bir kaç yıl içinde olması daha muhtemeldir (NY).
[8] Bu nüshalar için bkz.: YÜCE, Nuri: ez-Zamahşarî el-Hvârizmî: Mukaddimetü’l-Edeb. (Ankara 1988), 9; YÜCE, Nuri: “ez-Zemahşerî el-Hvârizmî, Hayatı ve Eserleri”. -TDED 26 = 1986-1993 (İstanbul 1993), 306-307.
[9] POPPE, N.: “Eine viersprahige Zamaxsari-Handschrift. (I): Das cağataitürkische Sprachmaterial”. -ZDMG 101, Wiesbaden 1951) 301-332.
[10] TOGAN, Z. V.: Horezmce tercümeli Muqaddimat al-adab. İstanbul 1951. 44+532 S.
[11] POPPE, N.: Mongolskiy slovar’ Mukaddimat al-adab I-II. Moskova-Leningrad 1938, III Ukazatel’ [=İndeks] 1939.
[12] WETZSTEİN, J. G.: Samachscharii Lexicon arabicum persicum. I, II. Leipzig 1844, 1850.
İshak Hocası Ahmed Efendi diye bilinen Ahmed b. Hayruddîn al-Güzelhisârî (öl. 1120-1708), Mukaddimetü’l-Edebi, Bursa’da H 1117 (M 1705) yılında Türkçeye tercüme etmiş, fakat bu ancak 190 yıl sonra basılabilmiştir: Aksâ’l-Ereb fî tercemeti’l-Mukaddimeti’l-Edeb I-II. İstanbul 1313 (=1895).
[13] POPPE, N.: Mongolskiy slovar’ Mukaddimat al-adab I-II. Moskova-Leningrad 1938, III Ukazatel’ [=İndeks] 1939.
[14] BENZİNG, J.: Das chwaresmische Sprachmaterial einer Handschrift der Muqaddimat al- adab von Zamaxsarî. I. Text. Wiesbaden 1968. YÜCE, Nuri und Johannes BENZİNG: “Chwaresmische Wörter und Sätze aus einer choresmtürkischen Handschrift der Muqaddimat al- Adab”. -ZDMG 135/1 (Stuttgart 1985), 92-103. BENZİNG, Johannes: Chwaresmischer Wortindex. Mit einer Einleitung von Helmut Humbach. Herausgegeben von Zahra Taraf. Wiesbaden 1983. 734 S.
[15] TOGAN, Z. V.: “Zamahşerî’nin Doğu Türkçesi ile terçümeli Mukaddimetü’l-edeb’i”. -TM 14 (İstanbul 1964) 81-92.
[16] YÜCE, Nuri: Ebu’1-Kâsım Cârullah Mahmûd bin ‘Omar bin Muhammed bin Ahmed ez-Zamahşarî el-Hvârizmî: Mukaddimetü’l-Edeb. Hvârizm Türkçesi ile tercümeli Şuşter nüshası. Giriş, dil özellikleri, metin, indeks. (TDK Yay. 535). Ankara 1988. VI + 229 S.; İkinci baskı: Ankara 1993. VI + 229 S.
[17] Mukaddimetü’l-Edeb’deki nâdir kelimelerin bir kısmı şu makalelerde işlenmiştir: YÜCE, Nuri: “Neu festgestellte Wörter und Wortbedeutungen im Choresmtürkischen (I) ”. -CAJ 26/3-4 (Wiesbaden 1982), 301-308. “ (II) ” (27. PIAC Tagung, 12. -17 Juni 1984, Walberberg/BRD). – Religious and Lay Symbolism in the Altaic World and Other Papers. Edited by Klaus Sagaster in Collaboration with Helmut Eimer. (Wiesbaden, O. Harrassowitz, 1989), 434-442. “ (III) ”. (31. PIAC, 13-17 Juni 1988, Weimar, DDR’de sunulan bildiri). -Türkiyat Mecmuası 20 (İstanbul 1997) 453-461. YÜCE, Nuri: “Zemahşerî’nin Mukaddimetü’l-Edeb’inde geçen problemli bir kaç kelime”. –Uluslararası Türk Dili Kongresi, Ankara 26. Eylül-3 Ekim 1988 (Ankara 1996, TDK Yay. 655) 251-254.
[18] Kendi ifadesiyle adı Rıbat Oğuzluğ Burhân oğlı Qadı Nâsır (2r19).
[19] ECKMANN, Jânos: “Das Chwarezmtürkische”. -PhTF I (Wiesbaden 1959, 113-137. (Bkz.: 114-115).
[20] Rabğûzî (Grönbech neşri): Târîh yeti yüz toquzda it yılınıng avvalında qasıd yetildi kim payğambarlar qıssalarığa (2v13-14).
[21] RABĞÛZÎ (Grönbech neşri): Yeti yüz on erdi yılğa kim bitildi bu kitâb (249v14).
[22] ÇAĞATAY, Saadet: Türk lehçeleri örnekleri 1. VIII. yüzyıldan XVIII. Yüzyıla kadar yazı dili. (İkinci baskı). Ankara 1963. XII, 371 S. (AÜDTCF Yay. 62). Bkz. s. 140.
[23] KATANOV, N. F.: “Musul’manskie Legendı. Tekstı i perevodı”. -Zapiski           İmperatorskoy Akademii Nauk 25 (1894), prilojenie 3. St. Petersburg 1895, s. 1-44, 23-44. KATANOV, N. F.: “Turkskiya skazki o çeloveke, ponimavşem yazık jivotnıh, çagatayskaya skazka po Rabğuzi”. – İzvestiya Obşçestva Arheologii, İstorii i Etnografii, t. XIV 1897-1898 (Kazan 1898).
[24] MELİORANSKİY, P.: “Skazanie o proroke Salihe”. -al-Muzaffarîya. Sbornik statey uçenikov Prof. Barona V. R. Rozena. St. Petersburg 1897, s. 279-308.
[25] MALOV, S. E. “Musul’manskie skazaniya o prorokah po Rabguzi”. -ZKV 5 (1930), 507-525.
[26] SCHİNKEWİTSCH, Jakob: Rabghûzîs Syntax. Inaugural-Dissertation zur Erlangung der Doktorwürde genemigt von der Philosophischen Fakultät der Friedrich-Wilhelm-Universität zu Berlin. Tag der Promotion: Berlin 10. Juni 1926, 47 S.
[27] Rabghuzi Narrationes de Prophetis. Cod. Mus. Brit. Add 7851. Repreduced in Facsimile with an Introduction by K. Grönbech. Copenhagen: Ejnar Munksgaard 1948. 14+252 s. (Monumenta Linguarum Asiae Maioris IV. Rabghuzi Narrationes de Prophetis. ).
[28] Nâsiruddin Burhânuddin Rabğuziy: Kısas-i Rabğuziy 1-2. Taşkent 1990-1991.
[29] ATA, Aysu: Nâsırüddin bin Burhânüddin Rabğûzî: Kısasü’l-Enbiyâ (Peygamber Kıssaları) I: Giriş-Metin-Tıpkıbasım. Ankara (TDK 681-1) 1997. XL+616 S.; II: Dizin. Ankara (TDK 681-2) 1997. 820 S.
[30] ATA, Aysu: Nâsırüddin bin Burhânüddin Rabğûzî: Kısasü’l-Enbiyâ (Peygamber Kıssaları) I: Giriş-Metin-Tıpkıbasım. Ankara (TDK 681-1) 1997. XL+616 S. (Bkz. S: XVI).
[31] [TOGAN,] A. Zeki Velidî: “Hârizm’de yazılmış eski Türkçe eserler”. -TM 2 1926 (İstanbul 1928), 315-345+Tıpkıbasım 353), Bkz. s. 326.
[32] TOGAN, A. Zeki Velidi: Hârizm’de yazılmış eski Türkçe eserler, s. 326; KONONOV, Andrej N.: Rodoslovnaya Turkmen. Soçinenie Abu’l-Gazi Xana Xivinskogo. Moskva-Leningrad 1958. [Giriş, Çeviri, Açıklamalar, Dizin ] 192 S. + [Arap harfli Çağatayca Metin] 94 S. Bkz. Arap harfli metin s. 73/1323-1331. Kononov’un bu yayını Türkiye Türkçesine uyarlanarak yayımlandı: Ebülgazi Bahadır Han: Şecere-i Terakime (Türklerin Soykütüğü). Hazırlayan Muharrem ERGİN. Tercüman 1001 temel Eser (33), (İstanbul, tarihsiz), Bkz. Arap harfli metin s. 73/1323-1331, Latin harfli Türkçe tercümede ise s. 91-92; KARGI-ÖLMEZ, Zühal: Ebulgâzî Bahâdır Han: Şecere-i Terâkime (Türkmenlerin Soykütüğü). Ankara 1996, s. 102b/15-16.
[33] [TOGAN,] A. Zeki Velidî: “Hârizm’de yazılmış eski Türkçe eserler”. -TM 2 1926 (İstanbul 1928), 315-345+Tıpkıbasım 353), (Mu‘înü’l-Mürîd sayfa 315-330 arasında tanıtılmıştır).
[34] [TOGAN,] A. Zeki Velidî: “Hârizm’de yazılmış eski Türkçe eserler”. -TM 2 1926 (İstanbul 1928), 315-345+Tıpkıbasım 353), 317.
[35] ECKMANN, János: “Das Chwarezmtürkische”. -PhTF I (Wiesbaden 1959, 113-137), 115.
[36] TOPARLI, Recep: Mu‘inü‘l-Mürid. Erzurum 1988.
[37] ECKMANN, János: “Das Chwarezmtürkische”. -PhTF I (Wiesbaden 1959), 116.
[38] ŞÇERBAK, A. M.: Oguz-nâme, Muxabbat-nâme. Pamjatniki drevneujgurskoy i starouzbekskoy pis’mennosti. (Moskva 1959), 149.
[39] GANDJEİ, Tourkhan: “İl “Muhabbatnâma” di Horazmî”, -Annali dell’Instituto Universitario Orientale di Napoli, Nuova Serie, vol. VI (1957), 131-161+Faksimile der Foll. 159v-178r, vol. VII (1958), 135-166.
[40] ŞÇERBAK, A. M.: Oguz-nâme, Muxabbat-nâme. Pamjatniki drevneujgurskoy i starouzbekskoy pis’mennosti. Moskva 1959.
[41] Nehcü’l-Ferâdîs’in nüshaları için bkz. [TOGAN, ] A. Zeki Velidî: “Hârizm’de yazılmış eski Türkçe eserler”. –TM 2 1926 (İstanbul 1928), 315-345+Tıpkıbasım 353 (Nehcü’l-Ferâdîs’in evvelce bulunan başka nüshalarından s. 331-342 arasında bahsedilmiştir]. ECKMANN, János: Nehcü’l- Ferâdîs I:           Tıpkıbasım. (Ankara 1956), Önsöz, s. I-VII; ECKMANN, János: “Nehcü’l-Ferâdîs’in bilinmeyen bir yazması”. –TDAY Belleten 1963 (Ankara 1963), 157-159; NADJİP, E. N.: “Nehcü’l- Ferâdîs ve dili üzerine”. -TDED 22, 1974-1976 (İstanbul 1976), 24-94.
[42] Nehcü’l-Ferâdîs’in bu nüshası 34×25, yazılı kısım 25×19 cm, her birinde 17 satır olmak üzere 222 yaprak, 444 sayfadır.
[43] MERCÂNÎ, Şihabaddîn: Kitâbu mustafâdi’l-ahbâr fî ahwâli Qazan wa Bulğâr, cilt 1 (Kazan 1885), 15-16.
[44] Kerder şehri Harizm’de Kunya Urgenç’in kuzeydoğusunda, (Karakalpakistan’ın Nukus ve Çimbay şehirleri arasında), eskiden bir ilim ve kültür merkezi idi.
[45] Saray, Altınordu devletinin başkenti idi. İdil (Volga) ırmağının mansabına yakın bir yerde, İdilden ayrılan Aktöbe ırmağının kıyısında idi. 1460 yıllarında Rus ve Tatarlar tarafından tahribedildi.
[46] KARAHAN, Abdulkadir: İslam Türk edebiyatında kırk hadis toplama, tercüme ve şerhleri. (İ. Ü. Yay. 587, İstanbul 1954), 136-146.
[47] CAFEROĞLU, Ahmet: Türk dili tarihi II (İstanbul 1964), 116-122; ÇAĞATAY, Saadet: Türk lehçeleri örnekleri (Ankara 1950), 143-159.
[48] Bunlardan en önemlisi: KARAMANLIOĞLU, Ali Fehmi: Nehcü’l-feradis’in dil hususiyetleri üzerinde bir çalışma (İ. Ü. Ed. Fak. 1953-54 ders yılı, Türkiyat Enst. Tez Nr. 441). KARAMANLIOĞLU, Ali Fehmi: “Nehcü’l-feradis’in dil hususiyetleri I”. -TDED 16 (İstanbul 1968), 55-72; “II” -TDED 17 (İstanbul 1969), 33-56; “III” -TDED 18 (İstanbul 1970), 57-80; “IV” -TDED 19 (İst. 1971), 145-170. Daha başka çalışmalar için bkz. Nehcü’l-Ferâdîs hakkında bilgi veren yayınlar ve eser üzerine yapılmış çalışmalar. -Nehcü’l-Ferâdîs II: Metin. Çeviriyazı: Jânos Eckmann, Yayınlayanlar: Semih Tezcan, Hamza Zülfikar, Ankara 1984, s. 310-312.
[49] ECKMANN, Janos: Nehcü’l-Ferâdîs I: Tıpkıbasım. Ankara 1956. XIV+444 S.
[50] ECKMANN, Janos: (Yayınlayanlar: S. Tezcan, H. Zülfikar) Nehcü’l-Ferâdîs II: Metin. Ankara 1984.
[51] ATA, Aysu: Nehcü’l-Ferâdîs III: Dizin-Sözlük. Ankara (TDK 518) 1998. XLIII+538 S.
[52] TOGAN, Zeki Velidî: “The Earliest Translation of the Qur’an into Turkish”. -İslâm Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, IV (1964), 1-19.
[53] TOGAN, Zeki Velidî: “Zentralasiatische Türkische Literaturen II: Die islamische Zeit”. – Handbuch der Orientalistik V/1 (Leiden/Köln 1963), 230.
[54] Anadoluya yerleşen Oğuz Türklerinin de Beylikler devrinde 14. yüzyıldan itibaren Kur’an’dan Fâtiha, Yâsin, İhlâs, Tebâreke, vb bazı çokça okunan kısa surelerin tercüme ve tefsirini yaptıkları, 15. yüzyılda da Kur’an’ın tamamını Türkçe’ye çevirdikleri bilinmektedir. Bu yazının konusu Hârizm Türkçesi olduğu için, Anadolu’da yapılan çalışmalara değinmiyoruz. Bu konuda daha fazla bilgi için bkz.: Ahmet TOPALOĞLU: Muhammed bin Hamza, XV. yüzyıl Başlarında Yapılmış “Satır Arası” Kur’an Tercümesi, 1. Cilt. (Kültür Bak. Yay. ), İstanbul 1976, s. 2-3.
[55] Süleymaniye Ktp. Hekimoğlu Ali Paşa camii 2 (önceleri Millet Ktp., Hekimoğlu Ali Paşa 951) numarada kayıtlı, Rebiülâhir 764’te istinsah edilmiş; fakat mütercimi, müstensihi ve istinsah yeri belli değildir.
[56] G. SAĞOL: Harezm Türkçesi Satnr Arasn Kur’an Tercümesi, Giriş ve Metin, I. Knsnm, s. XXVIII-XXIX.
[57] Eseri hazırlayan G. SAĞOL, Türkçe dil özellikleriyle ilgili biraz bilgi veriyorsa da (s. XXX- XXXI) bunlar sayılarla belirtilmediğinden edinilen kanaat bulanık kalıyor. Bunun için eserin içindeki malzemeyi yeniden incelemek gerekiyor. Mesela kelime içi-d->-d->-y-, ve kelime sonu-d >-d >-y değişimi veya ikinci hece başındaki g>0 değişimi vs bu Kur’an çevirisinde, Hârizm Türkçesinin genel yapısına uygun biçimde karışık bir halde görülüyor. Fakat kelime başı t-> d-durumu daha farklı bir manzara gösteriyor. G. Sağol’un çalışmasının II. Kısmı olan Sözlükte d-’li ve t-’li kelimelerden sadece Türkçe olanlarda, d-’liler 5, t-’liler 216’dır (Bu sayılara birleşikler dahil değildir). Buna göre d-ile başlayan kelimelerin, t-ile başlayanlar yanındaki oranı %2 kadardır. Bu ve buna benzer dengeli veya dengesiz değişiklikler veya yanyana karışık kullanışlar, keşke eserin bütün kelime varlığı ele alınarak sayılarla gösterilseydi; o zaman eser hakkında daha kesin bilgiler ortaya çıkardı.
[58] YÜCE, Nuri: Eine neu endeckte Handschrift des Mitteltürkischen -Sprach-und Kulturkontakte der türkischen Völker. (Materialien der zweiten Deutschen Turkologen-Konferenz Rauischholzhausen, 13. -16. Juli 1990, herausgegeben von Jens Peter Laut und Klaus Röhrborn. Harrassowitz Verlag, Wiesbaden 1993. Veröffentlichungen der Societas Uralo-Altaica Band 37). S. 221-227].
[59] İNAN, Abdülkadir: “XIII. -XIV. yüzyıllarda Mısır’da Oğuz, Türkmen ve Kıpçak lehçeleri ve “Hâlis Türkçe”. -TDAY Belleten 1953 (Ankara 1953), 63 vd.
[60] COURTEİLLE, A. Pavet de Courteille: Mîrâdj-Nâmeh, publié pour la première fois d’après le manuscrit ougïur de la Bibliothèque Nationale (=Publications de l’Ecole des Langues Orientales Vivantes, II° série. vol. VI. Paris 1882.
[61] Muhammeds wunderbare Reise [Mi’racnâme], ein Meisterwerk islamischer Buchmalerei. (Bibliothèque Nationale Paris Manuscript Suppl. Turc 190). Übersetzt aus dem Französischen von Christoph Burgauner. Herusgegeben von Marie-Rose Séguy im Prestel Verlag München. 1977. 157 S. 4°.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.