Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Eski Türklerde Silah

0 20.091

Prof. Dr. Yuliy S. HUDYAKOV

Orta Çağ’da, Avrasya çöllerinde göçebe halklar arasında yaşayan, kendilerini tarihî savaşları ve sanatsal yönleri ile tanıtan ve üç asır içinde Altay’a yerleşen, I. bin yılın ortalarında, Eski Türkler olmuşlardır.

Türkler, VI. asırda Avarların yönetimini dağıtarak, güçlü bir askerî yönetim kurmayı başarmışlardı.

Birinci Göktürk Kağanlığı, Doğu Avrupa ve Doğu Asya civarlarında yaşayan Avrasya çöllerinin göçebe kabilelerini kendi yönetimine ve Orta Asya ve Doğu Türkmenistan bölgelerinde yaşayan halkları kendi sınırları kapsamına almıştır.

Eski Türkler, tarihi meydana çıktığı andan itibaren, kültürel değişikliklere uğramışlardır.[1]

Eski Türklerin savaş başarıları, göçebe ve yerleşik etnik birliklerin zengin kesimlerini harekete geçirmiş ve Türklerin savaş kültür bilgilerini ve detaylarını örnek almaya başlamışlardı. Savaş kültür detaylarını; savaş rütbeleri, Orta Çağ Dönemi için çok gelişmiş silah örnekleri, askerde ve atlarda kullanılan askerî donanım, ideolojik ve etnik fikirler olarak açıklayabiliriz.

Orta Çağ’da, Eski Türklerin kültürel örnekleri ve onların yarattığı etki, Türklerin yaşadıkları sınırların dışına çıkmaktaydı.

Avrasya bölgesinin göllerinde ve ormanlık bölgelerinde yerleşen, Türk olmayan etnik gruplar ve kabileler, Türklerin savaş yönetimi, siyasî ve kültürel etkisi altında kalarak Türkleşmişlerdi. Onlar kültürel değişikliğe uğramaktaydılar.[2]

Eski Türk göçebe halkı, kendisine karşı çıkan oturak toprak sahiplerinden korunmak için, merkezi savaş birim ve çeşitli silahlar üretmekteydi. Bu koruyucu strateji, Eski Türkleri Orta Asya bölgesinde, Büyük İpek Yolu ticaretinde ve Doğu Türkistan’da hakim tutmayı başaracaktı.

Eski Türklerin, Çinlilere karşı savaşlarında bir çok başarısızlıklarına rağmen, birkaç asır Türkler güçlü Tan İmparatorluğu’na karşı direnmişler ve özgürlüklerini korumayı başarmışlardı. Zaman içinde, yerleşik ve tarım işleriyle uğraşan devletlerin zayıflaması sonucu, Tan İmparatorluğu, Eski Türkleri kendi siyasî yönetimine dahil edebilmişlerdi.

Orta Çağlar, tarihte savaşlar dönemi olarak bilinmektedir, bundan dolayı silah üretim teknolojisinde, metal işlemecilik sektöründe gelişmeler oluşmuştur. Büyük sayıda silah ihtiyacı, üretim merkezleri ve hükümdara bağımlı derebeyi kabileler arasında vergi ve ticaretle sağlanmaktaydı.

Eski Türklerin ilk devletleri, Birinci Göktürk, İkinci Doğu Göktürk ve Batı Göktürk kağanlıkları, gelişmiş silah üretim teknolojisi ve eğitimli savaş atlarıyla örnek teşkil etmekteydiler. Yakın ve uzak taktiklerde kullanılan savaş silahlarının birçok çeşidi, yaylar, oklar ve hançerler Orta Çağ’a en uygun şekilde geliştirilmiştir.[3] Demir başlıklar ve vücudu koruyan kıyafetleri askerlerin savaşta vazgeçilmez aksesuarları olmuştur. Savaşçılar kıyafetlerine, bir de toplama kemerler dahil ediyorlardı. Savaş atları için de özel sert palan ve üzengi kullanılmaktaydı. Bu usul aslında, atlının rahat etmesi ve savaş alanında ön cepheyi daha rahat görebilmesi için düşünülmüştür.[4] Savaşta, atlının rolü büyüktür. Atlı özel koruyucu kıyafetleri ve kullandığı silahlarla ordunun direği olarak nitelendirilmekteydi.[5]

Eski Türklerin savaş organizasyon bölgelerinde, ordu ve halk arasında ciddî farklar vardır.[6] Göçebe halkın savaş sanat anlayışında ve atlılar ordusunun savaş tekniğinde de değişiklikler oluşmuştur.

VIII. asırda, Batı ve Doğu Göktürk kağanlıklarının dağılması, Eski Türk etnosunun kaybolmasına sebep olmuştur. Göktürk Kağanlığı’nın dağılışından sonra, göçebe Türklerin savaş sanatı kaybolmadı. Türklerin savaş sanat gelişmesini onlara akraba olan Orta Asya bölgesinde yaşayan Türgeş, Uygur, Kırgız, Kimek kağanlıkları ve Karluk Devleti dahilinde devam ettirilmiştir.[7]

Eski Türklerin savaş sanat gelenekleri, Orta Çağ’ın diğer göçebe olan Türk halkları tarafından örnek olarak alınmıştır ve Türklerin savaş sanat gelenekleri Moğol halklarına ve günümüze ulaşmayı başarmıştır.

Eski Türklerin Birinci Göktürk Kağanlığı’ndan Önceki Savaş Sanatı

Çin soylarını ve Eski Türk etnik köklerinin rivayetlerini araştırarak bir sonuca varılmıştır, Eski Türkler Hun etnik ve kültür ortamında gelişmişlerdir.

Aşına neslinin yönetiminde Eski Türkler, Hun topraklarından III. asırda Orta Asya’nın Alaşana, oradan da V. asırda Gaoçan bölgesine göç etmişlerdir.[8] Bu dönem içinde Eski Türkler Avar adını taşıyan bir kabilenin yönetiminde yaşamışlardı.

VVI. asırlarda, Avarlar, Gaoguyslar ve Batı Dinlinler arasında baş veren savaşlar döneminde, Eski Türkler Avarlar Devleti’nin bölge yöneticileri olmuşlar ve Altay topraklarına taşınmışlardı.

Türkler, Avarların kağanlık yönetimini, yerli göçebe kabileler için de desteklemek zorunda idiler. Aynı zamanda ürettikleri metal ürünlerini onlara vergi olarak sunmak zorunda kalıyorlardı.[9] Araştırmacı N. J. Bicurin’e göre “Türk” kavramı Moğolca “Şlem”, yani miğfer demektir. Bu ismi Türkler, Altay topraklarına yerleştikten sonra almışlardı. İsmin asıl kaynağı ise, Altay Dağlarının bir “miğfer”e benzeyiş şekli oluştururdu.[10]

Türklerin ismiyle ilgili diğer versiyon, araştırmacı Mahmud Kaşgarî tarafından belirlenmiştir. “Türk”, bir “Ordu” manasını taşıyan bir kavramdır. Buna göre bu isim Türklere, Allah tarafından verilmiştir. “Benim gerçek manada bir ordum var, ona Türk ismi verdim ve Doğu’ya yerleştirdim.”[11] Bu belirlemeler, “halk etimolojisi” rivayetine benziyordu. Yalnız Türkler, Altay’a Avar Kağanlığı’nın koruyucu savaş gücü olarak yerleşti. Aşına Türklerinin sanat abideleri, Alaşan ve Gaoçan bölgelerine yapılan arkeoloji kazıları esnasında maalesef bulunamamıştır. Bu da III-V. asırlarda yaşayan Türklerin, savaş sanatıyla ilgili bilgileri kısıtlamaktadır.

XIX. asırda V. V. Radlov tarafından, Türklerin yaşadığı Altay bölgesinde bulunan Berel tipli abideleri incelenmiştir.[12] Bu abidelere A. A. Gavrilova tarafından “Berel tipi” adı verilmiştir. Bu abideler, VVI. asırlara kadar gidiyorlardı.[13]

Eski Türkler Altay’a göçtükleri zaman, bir yıl Dağlık Altay topraklarında diğer göçebe kabilelerle birlikte yaşıyorlardı. Bu topraklarda yaşayan kabileler, Türk savaş birliklerine dahil oluyordu. Eski Türklerin yükseliş döneminde birlik oluşturan bu göçebe kabileler güçlü etnososyal ve savaş yönetim sistemi oluşturuyorlardı.

Aşına Türklerinin, Altay abidelerinden bulunan farklı silah çeşitleri, onların harbe verdiği önemi sergilemektedir. Berel abidesinde Eski Türklerin atla birlikte gömülü mezarlıklarında iki tipli savaş yayı bulunmuştur. Bulunan iki tipli, ahşap temelli yaylar, o dönem için zor yapılı ve üzerinde bir çok detayı olan silahlardandır. Birinci tip yaylarda, son uç ve orta yan takmalar dikkat çekiyordu, yayın iç kısmında ve bir köşesinde yamuk çizgiler vardı, bu detaylar yayın ahşap temeline iki taraftan iyice tutunması için ve okçunun rahat atış yapması için düşünülen yöntemlerden biridir.

İkinci tip yaylarda, uçları birleştiren, orta köşeli takmalar vardır. Orta köşelerin takmaları uzundur, yayın uçlarına doğru genişlemektedir. Uç köşelerin takmaları uzun, hafif yamuk ve yuvarlak, uçları kesiklidir. Bu kesikler yayın kiriş düğünü için düşünülmüştür.[14]

Dağlık Altay bölgesinde bulunan yaylar büyük boyutları ile dikkat çekmektedir. Yayın gerilme kapasitesi en az 1,5 m. idi. Bu tip yaylar Hanların ve Güney Sibirya göçebe kabilelerinin kullandıkları silahlara benziyordu.[15] Üzerinde Hun geleneği etkisini taşıyan yaylar, orta ve uç takmaları ile bilinmektedirler. Bu yaylarda detayların fazla oluşu, onların gerilim gücünü artırmış olmaktaydı. Yaylar, uzun mesafelere ok atışı, okçunun fiziksel gücü ile bağlantılı idi. Eski Türkler, daha geniş omuzlara sahip olmaları sebebiyle, bu ağır ve büyük savaş yaylarını kaldırabilmekteydiler. Berel tipli abidelerde ise, metal başlıklı oklara çok nadir rastlanmaktadır. Dağlık Altay bölgesinde bulunan ilk göçebe Türklerin yayları birinci binyılın ikinci yarısını kapsıyordu.

Balıktıyül abidesinde, birçok değişik metalden ok başlıkları bulunmuştur.[16] Bulunan tarihî parçalar içinde, farklı ok uçları vardı. Okların uçları, uzun, altı köşeli ve sivriydi. Berel bölgesinde yassı ve dikenli ok başlıkları bulunmuştur. Bu ok başlıkları sivri uçlu ve köşeleri dikenli çıkıntılardan oluşuyordu.[17]

Dağlık Altay bölgesinde bulunan bu tarihî yaylar ve oklar, birinci binyılın ikinci yarısını kapsamaktadır ve Orta Asyalı HunSarmat göçebe halklarına uygundur. Bulunan yaylar ve oklar, hafif silahlı ve zırh gömleği olmayan düşmana karşı kullanılıyordu. Uzun ve altı köşeli oklar da savaşta hafif silahlanmış düşmana karşı kullanılabilmekteydi. Ok başlıkları arasında bir de birkaç katlı başlıklar vardır. Bu başlıkları savaşta düşmanın hedeflerini dağıtmak için kullanıyorlardı. Hedefleri dağıtan ok başlıkları, uzun ve özel kanatlardan oluşuyorlardı. Bu özelliklerinden dolayı hedef aldıkları yüzeylerin derinliklerine girebilirlerdi.

Bulunan ok başlıkları içinde çok az rastlanan yassı ve dikenli başlıklardır. Bu oklar özellikle Hunlarda ve Güney Sibirya göçebelerinde sık kullanılabilen aletlerdir.[18] Yalnız, yukarıda söz konusu olan bölgede, dağıtıcı özellik taşıyan ok başlıkları bulunamamıştır. Dağlık Altay’da Berel bölgesinde bulunan savaş aletler arasında, ilk Türklerin sivri süvari kılıçları bulunmuştur.[19]

Dağlık Altay’da bulunan Eski Türklerin arkeolojik kalıntılarında savaş eşyaları bulunmuştur. Savaş eşyaları, özellikle Berel abidesinde çıkarılmıştır. Birkaç tipli süvari kılıçları vardır. Birinci tip kılıçlar kesişmesiz, sivri uçlu ve uzun, düz kılıç demirlidir. Süvari kılıçlarının ikinci tipi, yamuk kesişmeli, sivri uçlu, uzun, düz, demiri keskin, düzgün saplı ve halka başlıklıydılar. Sivri süvari kılıçlarını uzun süre Orta Asya’da yaşayan göçebeler kullanmaktaydılar.

Bu kılıçlar Aşına Türkleri tarafından, Dağlık Altay bölgesinden, onların Doğu Türkistan topraklarına yerleşmeleri ile gelmiştir. Çünkü bu silahlar Doğu Türkistan’da Erken Orta Çağ Dönemi’nde vardı.[20] İlerideki dönemde bu tarz süvari, halka başlıklı kılıçlar Sarmat göçebelerine mâl edildi.[21] Bu kılıçlar Hanlık Dönemi’nde Çin’de yaygın olarak kullanımdaydılar. Bu bölgeden, Hunlara ve Göktürklere kadar ulaşmışlardı.

Berel abidesinde zırh gömlek bulunmuştur, onun üzerinde kullanılan demir levhalar deliklerle birleşerek bir köşede çerçevelenmekteydi. Zırh gömlekler, üzerindeki levhaların şekli, boyut, sayı ve sıkıştırmak için kullanılan delik sayısından dolayı farklı idiler. Üzerlerinde yatay dizilmiş levhalar ile koruyucu bölge düzeylerinden çerçevelenmiş bu tarz zırh gömlekler birinci bin yılın ikinci yarısına ait olan, Yukarı Obi bölgesinde de bulunmuştur.[22]

İlk Türklerin silah komplekslerinde, onların Dağlık Altay bölgesinde Avarlar ve Aşına sülalesi hakimiyet döneminden kalan, savaşta uzak mesafeli kullanılan yayları, okları, demir ok başlıkları, sivri süvari kılıçları ve savaşta korunma amacıyla kullanılan zırh gömlekleri bulunmuştur.

Eski Türkler, savaşta yakın cephede ve el savaşlarında kullandıkları gelişmiş silahlarından dolayı, Dağlık Altay ve Orta Asya komşu göçebeleri geçmişlerdi. Bu unsur da onların ilerde savaş ve siyasî güçlerinin temelini oluşturmaktaydı. Bazı kaynaklara göre, Türkler silahlarını, kendileri yapıyorlardı. “demiri eritiyor” ve demir ürünleri ile Avarlara vergi ödüyorlardı. Eski Türkler, Avar kağanlarının hükümdara bağımlı derebeyi olarak onların Teles kabilelerine karşı yaptıkları savaşta bulunmuşlardı. Savaşı kazandıktan sonra Teles kabilelerini Eski Türkler kendi hükümdarlığına tâbi etmişlerdi.

Türk hükümdarı Bumin, Wei Sülalesi imparatoruyla hanedanlık arasında barış oluşturmuştur. Windi, Avar Kağanı Anahuan’a kızını vermiyor ve Çin prensesini Türk hükümdarı ile evlendiriyor.[23] Bu davranış şekli Avarların Windi’ye savaş açtıklarını gösteriyor. Bu savaşta Avarlar yenilgiye uğradı (darmadağın edildi). Bunun sonucunda Göktürkler tüm Orta Asya göçebe kabilelerini kendi hakimiyetine geçirdi, böylece birinci Türk Kağanlığı tarihi meydana çıkmış oldu.

Eski Türklerin, Birinci Göktürk Kağanlığı Zamanı Silahları ve Silah Sanatı

Avarların yenilmesi ve Kağan Anahuan’ın 552 yılında vefat etmesi, Eski Türkleri Orta Asya topraklarında yaşayan göçebe halkların yönetici etnosu yapmış oldu. Bumin, İliHan yani ElKağan unvanını almış oldu.[24] Avarlar savaşı devam ettirmek istemişler, ancak tekrar bozguna uğramışlardı. Göçebelerin bir kısmı batı yönde Doğu Avrupa’ya kaçıp orada Avar Kağanlığı kurmuşlardı. Avarların peşinde olan Türkler, Bumin’in kardeşi İstemihan’la birlikte Orta Asya ve Doğu Avrupa’da yaşayan göçebe halklarını kendi yönetimine dahil etmişlerdi. Bumin’in yakınlarından biri, MuhanKağan, Orta Asya göçebelerini, kuzeyde Kırgızları, doğuda Kidanları kendi yönetimine almıştır. Bu olay Göktürklerin sınır dışında yaşayan bölgelerini korkutuyordu.

Doğudan Kore Körfezi’ne, batıda Batı denizine 10.000 km. uzanan tüm topraklar, MuhanKağan’ın hükümdarlığı altında toplanmıştı. O, Orta Çağ’ın tek çarı olmuştur.[25]

Kuzey Çin İmparatorluğu, MuhanKağan’ın hakimiyetine geçmiştir. Orta Asya’da, Türkler Eftalit Devleti’ni dağıtıp, İran’la başarılı bir savaş yaptılar. Türkler, Doğu Avrupa çöllerinde Avarları Pannoniya bölgesine sürerek, Bizans İmparatorluğu’yla savaş içinde iken anlaşmalar yaptılar. Büyük İpek Yolu Türklerin kontrolü altına geçmişti.

VI. asrın ikinci yarısında Birinci Göktürk Kağanlığı büyük bir savaş güce (potansiyele) nail olmuştur. Göçebe Türk kabileleri Avrasya’nın geniş çöllerinde yerleşmişlerdi.[26] Eski Türklerin kültür abideleri, genelde Birinci Göktürk Kağanlığı’na dahil edilmiştir. Kültürel abideler Altay, Tuva, Moğolistan, TyanŞan bölgelerinde bulunmuştur. Abidelerde farklı savaş silahları bulunmuştur; bugün onların incelenmesi sonucunda Eski Türklerin savaş ürün sanatına merakının derecesini görmekteyiz.

Eski Türklerin silah kompleksinin kurgulanmasının asıl kaynağı kaya tasvirleri olmuştur. Bu tasvirlerde savaşçılar tasvir olunmuştur. Farklı bölgelerde VIVII. asır Eski Türk abidelerinde birçok yay bulunmuştur.

Dağlık Altay, Kazakistan ve Kırgızistan’da iki tip yay bulunmuştur. Kudırge abidesinde bulunan yayların uç ve orta köşeli tırnakları vardı. Bu tip yaylar, ahşap kılıflı ve boynuz şeklinde tırnaklarla belli idi. Uç tırnakları, uzun veya kısa bazen uzunluğu dik ve yamuktur. Bulunan yayların uç kısımları yuvarlaktır ve kemer şeklinde oyuntuları var. Bu oyuntular kiriş düğününü deliğe sıkıştırmak için kullanılmaktadır. Orta tırnaklar kaykılan yan uçlara sahiptir. Yayların iç kısımları, uç ve tırnakların bir ucuna yan süzgeç şeklinde çizikler atılmış, bu çizikler yayın ahşaplı kılıfına yapışmasını sağlıyordu. Diğer tipli yaylarda uç, orta, yan tırnakları vardı. Bu tarz yaylar Altay’da Kudırge abidesinde ve Kazakistan’ın Altay bölgesinde bulunmuştur. Yayların uç tırnakları kısa idi, hafif eğilmiş ve kemerli kiriş düğünü için oyuntuludur. Yan köşeli tırnakları geniştir, uçları tırpanlıdır. Orta ve karşı tırnakları dar ve uç kısımları genişlemiyordu. Bu tip yaylar her halde asimetriktiler.[27]

Eski Türklerin, TyanŞan bölgesinde bulunan yaylar farklıdır. TyaşTübe abidesinde bulunan yay çift orta yan tırnaklardan oluşuyordu.[28] Tırnakları uzun, büyük ve kaykılan uçludurlar. İç ve uç tırnakların taraklarında yana yatık çizikler yapılmış. Bu çizikler kılıfın ahşap zeminine yapıştırmak için yapılmıştır. Tırnakların birinde, dış yüzeyinde bir okçu tasviri oyulmuştur. Okçu kendi yayıyla kaçan geyikleri vurarak tavfir oluyor. Okçu bir dizinin üzerine oturmuş onun elinde çamdan yapılmış yay var. Yay tırnaksının köşelerinde kırık hatlarla oyulu bir desen yapılmış.[29]

Kudırge’de bulunan kemik levhalarda atlar üzerinde Türk atlıları tasvir olunmuştur; bu atlılar atlar hızlı koşarken yaylarından ok atabiliyorlardı.[30]

Çinlilerin, Tan Dönemi kaynaklarına göre, Türklerin kullandıkları silah, “boynuzlu yaylardır” onlar at üzerinde “başarılı bir yay nişancısıdılar”.[31]

Birinci Göktürk Kağanlığı Dönemi’nde Eski Türklerin yayları (okları) farklı tipleriyle göz önünde idi. Birinci tip yaylar, Hun Dönemi’nden kalmış merkezi Asya göçebeleri için karakteristiktir. Bu tip yaylar VIIX. asırlarda Eski Türklerin yaygın kullandıkları silah olmuştur. Her halde bu yaylar uzun ve hızlı, nişan almada daha kolay ve pratiktiler.

Dağlık Altay’da, Kudırgi tipi abidelerde bulunan demir uçlar fazla değil. Birçok mızrak ucu, üçlü kanatlı kesitler oluşturmaktadırlar. Üç kanatlı oklar içinde, en çok göze batan, üçgen şeklinde, sivri uçlu, eğik çizgili, uzun, çiginli uçlar bulunmuştur.

Bir diğeri, uzun beş köşeli sivri uçlu, paralel taraflı ve eğik başlıklardır. Savaşta kullanılan diğer uçlar sivri uçlu ve diken başlıklı idiler. Bazı oklar kanatlarda yuvarlak delik oluşturmaktadırlar. Okların saplarında ok uçlarının altında kemikten yapılı yuvarlak (top şekilli) düdükler yerleştirilmiştir. Üç kanatlı oklar, özellikle savaşta, üzerinde koruyucu zırh gömleği olmayan düşmana karşı kullanılmaktadırlar.

Kudırge, UlugHorum ve Kudırge abidelerinde üç köşesi yontulmuş demir ok ucu bulunmuştur; bu ok ucu ile düşman hedefinin dağılması sağlanmaktaydı.[32]

Dağlık Altay ve Tuva’da bulunan Eski Türklerin Birinci Göktürk Kağanlığı Dönemi metal yayları, genelde merkezi Asya’da, Orta Çağlarda yaşayan hafif silah atlılar tarafından savaşta kullanılırdı. Abidelerde, savaşta düşman hedeflerini dağıtan oklar çok nadir bulunmaktadır. Bu da okçuların düşmana karşı hafif silah kullandıklarının göstergesidir. Oklar akağaç kabuğundan yapılmıştı ve kapalı kılıf içinde muhafaza edilirdi. Kılıfların alt kısmı genişliyordu. Kapalı ve takma bir altı olan kılıflar ahşap ak ağaç kabuğundan yapılmıştır.[33] Bu kılıfların içinde muhafaza edilen oklar başlık uçları ile kılıfın içine yerleşiyorlardı. Bulunan ok kılıflarında iki veya yedi ok bulunmaktaydı. Yalnız savaş durumlarında (savaşta) bu tarz kılıflar kullanılmazdı, geniş daha çok ok tutabilen kılıflar kullanılırdı. Bu ok taşıyan kılıflar atlı askerin omzuna kemerle sıkıştırılarak asılır veya bel kemerine bağlanırdı.

Eski Türklerin yakın mesafeli savaşlarında kullanılan demir kılıçlar, düz, geniş demirli, iki başlı, kıvrımlı uç kısımlıdırlar. Kılıç demirinin üzerinde, savaş izleri kalmış. Karşı tarafın savaş esnasında kılıca karşı bıçakla kendini savunmasında kılıcın üzerinde bıçak çizikleri bırakmıştır[34].

Birinci Göktürk Kağanlığı Dönemi’nde savaşçıların kullandıkları silahlar arasında süvari kılıçları da bulunmuştur. Yalnız VI ve VII. asırda kalıntılarında bu tarz silahlar bulunamamıştır. Erken Orta Çağ göçebelerin abidelerinde kılıçlar çok nadir bulunmuştur. Eski Türklerin kaya oymalarında çok sık rastladığımız, düz kılıç demirlerinin tasviri vardır. Herhalde bunlar süvari kılıç tasvirleri idi.[35]

Eski Türklerin önemli silahlardan biri vurucu darbe yönlü oklardır. Okun uç kısmı eşkenar dörtgen, ince uçlu eğiktir.

Moğolistan’ın HarHad kayaları üzerine çizilen Eski Türklerin elleri mızraklı ve zırh gömlekli atlıları, Türklerin harbe verdiği değeri gösteriyor.[36] Kağanın ordusu ve ağır zırhlı gömlekler taşıyan atlıları düşmanı bir darbeyle dağıtan oklara sahiplerdi. Çin kaynaklarına göre bu askerler “Fuli” yani “Buri”, kurtlar ismini taşıyorlardı. Okların başlıklarında “Altın Kurt Başlı Bayrak” asılıyordu.[37]

Eski Türkler savaşta, göğüs göğüse çarpışmalarda karşısındaki düşmana darbeleri hançerle vuruyordu. Bu hançerler, düz eşkenar dörtgen veya yassı iki tarafı da keskin demirlidirler. Savaşta, korunma amaçlı kullanılan pullu zırh gömlekler vücuda deri kemerlerle sarılırdı. HarHad kaya tasvirlerinde savaşçıların zırh gömlekleri paçalı yelekten oluşuyordu. Bu yelekler demir levhalardan yapılmıştır. Atlının çiyin ve elleri açık ve korunmasız kalıyordu.[38]

Dağlık Altay bölgesinde Kudırge abidesinde bulunan demir halkalardan yapılmış yelme detayı bulunmuştur. Bulunan detay, Eski Türklerin halka şekli taşıyan savaş aletlerinin olduğunu ispatlıyordu.[39] Eski Türk, zırh gömlekli atlılar kendi atlarını da düşünürlerdi, onlara koruyucu metal levhalardan çul giydiriyorlardı.

Har Had resimlerinde görüldüğü gibi Eski Türklerin atları için çuldan koruyucu giysiler kullanması Birinci Göktürk Kağanlığı Dönemi’nde başlamıştır.[40]

VIVII. asırda Türk zırh gömlekli atlıların yer aldığı kalıntılarda, bileşik içerikli farklı tipli oklar, üç kanatlı, üçyüzlü darbe yapan mızrak uçları, hançer, kılıçlar bulunmuştur. Koruyucu olarak zırh gömlekler, yelmeler ve başlıklar kullanılıyordu. Savaş atları için demir pullardan yapılı özel at giysileri kullanıyorlardı. Hafif silahlanmış atlılar, yay, ok, hançerler ve koruyucu kalkan kullanmıyorlardı.

Göktürk zırh gömlekli atlıları Orta Asya’nın diğer göçebe kabilelerinden güçlü silahlanmış ordusuyla ayırt ediliyordu. Bu unsur da Eski Türkleri savaşlarda başarılı kılıyordu. Türklerin Avarlarla, Töleslerle, Eftalitlerle ve diğer halklarla savaşlarında galip gelmeleri, Birinci Göktürk Kağanlığı’nın genişlemesine sebep olmuştur. Bundan dolayı da Birinci Göktürk Kağanlığı birkaç sene içinde Avrasya çöllerinin göçebe kabilelerini eline geçirip, kendi hakimiyetini kurmuştur.

VI-VII. asırlarda Eski Türklerin savaş organizasyonunda önemli değişiklikler oluşmuştur. Birinci Türk Kağanlığı Dönemi’nde tüm göçebeler, kağanın tebaları, ordularını Asya’nın onluk sistemini uygulayarak 5li, 10lu, 50li, 100lü, 500lü, 1000li, 5000li, 10000li birliklere (tümen) bölmüşlerdi. Kağanın ordusu ondan 40 tümene kadar çıkmaktaydı. Ordunun içinde zırh gömlekli birimler, Türklerin bizzat kendilerinden oluşuyordu, bu birimler kağanın şahsî pozisyonunu korumak zorunda idi. Ordunun başına da savaş rütbeli savaşçılar “Şadı”, “Yabgu”, “Tutuk”, “Tarhan”, “Buyuruk”oluşturulmaktaydı. Bu rütbeleri büyük Türk Aşına soyundan gelmiş askerler taşıyordu.

Türk ordusunda 28 sınıflı savaş rütbe vardı.[41] Birinci Göktürk Kağanlığı Dönemi’nde Eski Türk ordusunun temelini hafif atlılar oluşturmaktaydı. Bu ordu sıra içine dağılmış düşmana oklarla darbe vuruyordu. Çin kaynaklarına göre “Türkler büyük başarı ile atları üzerinden yaylarından ok atıyorlardı, onlar azgın ve acımasızdılar”.[42] Savaştan önce Türk ordu yöneticileri kendi ordusunu düşman ordusu karşısına yerleştirirdi. Türkler tarafından savaş hafif atlılar ordusunun hücumu ile başlıyordu. Bu bir taktikti, düşmanın yerleşim şeklini, ordu sayısını öğrenmek ve onları hazırlıksız hücuma teşvik etmek için kullanılırdı. Türklerin, diğer kabilelerden oluşan geçici atlı ordusu kendi ordusuna nazaran düzensiz ve yönetimsizdi.

Çin ordusu yöneticisi Yaçjun, bu ordu hakkında pek olumlu şeyler söylemiyordu: “Tukue (Türk) askerleri kendi ordusunun yöneticilerine saygısız davranıyor ve orduda düzeni korumuyor, onları ele almak çok kolay. Buradan belli oluyor ki onların gücü hakkında söylenenler boşmuş. Onlar dış görünüşleri ile düşmanı korkutuyorlar, gerçekte ise, onları yenilgiye uğratmak çok kolay.”.[43] Savaşta Eski Türklerin başarısını, her zaman onların hafif ordusunun atlı askerlerinin hücumu sağlıyordu. Bir başarısız hücum olduğu zaman, Türk atlıları geriye daha sağlam bir bölgeye çekilirdi, burada yeniden toparlanarak hücuma hazırlanıyordu. Zırh gömlekli birimler, Eski Türk ordusunun en önemli direğini oluşturmaktaydı. Savaşta hücum zamanı düşmana sık dizilmiş sırayla saldırır ve sivri süvari kılıç ve ciritleri ile darbe vururdu. Savaşta orduyu yönetmek için “altın başlı kurt” tasvirli bayrak kullanıyorlardı. Orduya emir vermek için ise “altın mızraklı ok ve doğu damgası” tasvir edilen bayrak kullanıyorlardı.[44]

Kağanlığa dahil edilen yerleşikçiftçi ahali ve onun yaşadığı topraklar, Türk ordusunda değişikliklere neden oldu. Türk ordusu sıralarına piyadeler dahil oldu. Ünlü Herat savaşında özel eğitilmiş savaş filleri de kullanılmıştır.[45] Savaşta sık ve dağınık dizilmiş sıralarda hücuma hazırlanan Eski Türk ordusu savaş duruma göre düzeni değiştirip farklı yöntemlerle kendini koruyabiliyordu.

Onlar düşmana karşı at üzerinde, bazen de piyade ordu sıralarında hücuma geçebiliyordu.[46] Türk ordusu çok geniş bölgelere dahil olmuş ve orda savaşmıştır. Bu yolculuk, SayanAltay, Orta Asya, Karadeniz yakınları ve Çin sınırlarına kadar uzanmıştır.

Kaynakta Eski Türk Kağanı hakkında şunlar söyleniyordu: “Devletler farklı; yalnız hepsi ona tabi olmuştu. Türklerin ordusunda 1.000.000 fazla okçu vardı. Kuzey bölgelerde yaşayan yabancılar hiçbir zaman bu güce sahip değildiler.”[47]

Yalnız Eski Türklerin geniş arazilere sahip olması bu bölgeleri kontrol altında tutmasını zorlaştırıyordu. Kağanlığın dahilinde varlıklı yüksek tabakalar arasında guruplaşmalar oluşmaya başlamıştır ve VII. asırda Kağanlık iki ayrı devlete bölünmüş oldu.

Eski Türklerin Savaş Sanatı ve Silahları

Göktürk Kağanlığı’nın dağılmasından sonra, Moğolistan ve SayanAltay bölgesinde yaşayan Doğu ve Batı Türk göçebe kabileler Doğu Türk Kağanlığı yönetimi altında kalmışlardı. Kendi içinde olan çatışmalardan, savaşlardan ve Töles kabilelerinin isyanlarından dolayı Kağanlık zayıflamıştır. Bu unsurlar Kağanlığı’n savaş gücünü de azaltmıştır. Göktürklerin zayıflamasından faydalanarak 629 yılında Tölesler Seyanto hakimiyetinde, Doğu Türk Kağanlığı’nı dağıtmışlardı. Doğu Göktürk Kağanı Heyli, Tan İmparatorluğu’na teslim olmak zorunda kaldı.[48] Doğu Türkler Çin’e bağımlı kaldılar. Elli yıl içinde Doğu Türklerin savaş ordusu Tan İmparatorluğu’nun emri altında, onların sınırlarını koruyordu. Tan İmparatorluğu’nun ordusu dahilinde Teles kabileleriyle savaşıyorlardı. Bu döneme ait Türklerin silahlanması ve silah sanatı ile ilgili herhangi bir kaynak bulunmamıştır.

679 yılında Doğu Türkler, Tan İmparatorluğu’na karşı isyan çıkardılar ve isyan sonucu İkinci Doğu Kağanlığını yeniden kurdular. Kağanlığın yeniden oluşumu sürecinde, bu savaşın İlteriş Kağan unvanlı Kutluğ ve onun baş danışmanı Tonyukuk büyük rol oynamıştır. İlk önce Kutluğ’u birkaç yüz atlı destekliyordu. Çin ordusuyla karşı karşıya geldikleri zaman, o ve ordusu “dağılmış bir halde Kuzeye dağlık çöllere doğru geri çekildi”.[49]

Kutluğ’un, kuzey bölgesine doğru gitmesi ve orada Kara Ötüken bölgesini ele geçirmesi Kağanlığ’ın merkezi oldu. Türklerin etrafına birçok göçebe Türk kabileler dahil oldu ve böylece savaş göç büyümeye başladı. Kuruluşundan sonraki yıllar Türk Kağanlığı için birçok savaşlara uzak seferlere ve başarılara imzasını atmıştır. Bu başarıları Eski Türklere savaşta kullandıkları silahlar kazandırmıştır.

VIIX. asırlar Eski Türklerin uzak mesafeli savaşlarda kullandıkları önemli bir silahları farklı tipli yaylar olmuştur. Birinci tip yaylar, uç ve orta yan takmalarla bilinmektedir. Yayların bulunduğu bölgeler Katanda, Kurota, Dağlık Altay’da Tuekta, Aymırlıg, Kokel, Tuva’da MongunTaygadır. Bu yayların uzunluğu 140150 cm.’dir. Orta takmaların üst düzeyinde bazen resimler çizilirdi. İkinci tip yaylarda, bir uç ve çift orta yan takmaları vardır. Bu tür yayların bulunduğu bölgeler Eski Türklerin Tuva’da Argalıktı ve Kokel abideleridir. Uzunluğu 150 cm., uç takmaları kiriş oyuntulu, orta takmaların uçları yana doğru yatmış şekildedir. Üçüncü yay tipi, bir tane uç, orta yan takmalara sahipti. Bu tip yaylar Eski Türklerin Dağlık Altay bölgesinde Katanda abidesinde bulunmuştur. Bu yaylarda çift uç ve orta takmaların haricinde, orta ince yan yerleşik takması vardı.

Okun omuz kısımları farklı uzunlukta idi. Dördüncü tip yaylarda, iki yay başı kabzaya bağlı omuza takılabilecek kollar vardır. Bu tip yaylar Dağlık Altay bölgesi Boratal ve Yakonur abidelerinde bulunmuştur. Diğer yay tiplerinden farklı olarak dördüncü tip yaylarda karşı takmalar vardır, bunlar esnekliği sağlıyordu. Beşinci tip, orta yan, karşı, çiyinli karşı takmalıdırlar. Bu tip yayın tek bir örneği var, o da Dağlık Altay’da Uzuntal abidesinde bulunan yaydır. Bu yayın uç takmaları yoktur. Altıncı tip yaylar, orta yan ve karşı takmaları olanlardır. Tuva bölgesinde Argalıktı ve Aymırlık abidelerinde bulunan yaylardır. Bu tip en çok VIIIX. asırlarda Orta Asya Türk dilli göçebelerin kullandıkları yaylar olmuştur. Yedinci yay, tipi orta yan takmalıdır. Yedinci yay tipi Dağlık Altay ve Tuva bölgelerinde bulunmuştur. Altay abidelerinden birinde Kural abidesinde bulunan okların boyutları uzunluğu 110 cm. Dağlık Altay bölgesinde yaşayan Türklerin yayları farklı şekillerdedir. Yalnız bazı tipli yaylar tek (nadir) olarak bulunmuştur.

Eski Türklerin yay evrimi onların çiyin kısmının uzunluğunun azalması, uç takmaların kayboluşu ve karşı takmaların meydana çıkmasıyla bilinmektedir. Tüm bu değişiklikler yayların atış hızlarını artırmak için yapılıyordu. Bir Orta Çağ Arap kaynağına göre “Türkler 10 ok attığı zaman Arap sadece bir oku yayın kiriş kısmına yerleştirebiliyordu”.[50]

Eski Türklerin, Moğolistan’da Sayan Altay abidesinde demir ok başlıkları bulunmuştur. Eski Türklerin oklarının uçlarının kesiti üç kanatlıdır. Bunlardan 8 farklı tipli oklar ortaya çıkıyordu: asimetrikeşkenar dörtgen uçlu, uzun eşkenar dörtgen uçlu, uzunüçgen uçlu, uzunbeşgen ve uzunaltı köşeli ok uçlarıdırlar. İki son tip ok uçları geniş yaygındır. Bu okların uç kanatlarında delik vardır. Mızrak ucu altında kemikten yapılı yuvarlak düdük yerleşiktir. Bazen çok az rastlanan üç kanatlı ince uçlu ve üzerinde iğneli; yuvarlak uçlu yatay boyunlu; küt uçlu, geniş kanatlı, eğik ve kıvrık boyunlu oklara rastlayabiliriz. Uç kanatlı okların haricinde Eski Türklerde, iki kanatlı, dört kanatlı ve yassı uçlu oklar vardır. Bu tip oklara çok az rastlanabilir. Bu tip oklar, her halde silah ustalarının yaptıkları örnek oklar olmuştur. Tüm bu farklı tip oklar koruyucu giysiler kullanmayan düşmana karşı uygulanıyordu.

VIIX. asırda Eski Türklerin önemli silahlarından biri karşısındaki hedefi dağıtıcı oklardır, üç yontulu, dört yontulu yuvarlak uç kesitlidirler. Bu tip oklar Eski Türklerin Dağlık Altay, Tuva ve Moğolistan bölgelerinden bulunmuştur.

Eski Türk askerleri oklarını özel ok kılıflarında muhafaza ediyordu. Sadaklar iki çeşittir. Kapalı olanlar, oklar uçları kılıfın içine doğru yerleştirilirdi. Bir de açık cepli kılıflar vardı. Bu ok kılıflarında (açık cepli) okların uç kısmı yukarıya doğru yerleştirilirdi. Ok kılıfı okçunun kemerine takılırdı. Bu kılıflar kemere takıldıktan sonda sağ tarafta bazen de kemere takılarak sırtta taşınırdı.

VIIVIII. asırlarda, İkinci Doğu Göktürk Kağanlığı Dönemi’nde Türk askerleri üç kanatlı okları yaygın bir biçimde kullanıyorlardı. Bu oklar özel olarak uzak mesafeli atış için tasarlanmıştır Düşmanın hedefinin dağıtmak için üç yontulu veya dört yontulu oklar kullanılıyordu.

VIII. asırda Türkler, devletçilik ve özgürlüklerini kaybetseler de uzak mesafeli savaş silahları üretimi aksamamıştır. Bu dönemde onlar iki kanatlı, dört kanatlı ve yassı, düşman hedefini dağıtan oklardan ise üç yontulu ve üç kantlı ve yuvarlak kesitli oklar üretiyorlardı.

VIIIX. asırlarda yaydan hedefli ok atışının rolü büyümüştür. Buna sebep Göktürklerin Uygur ve Kırgız kağanlarının ordularında hafif silahlı birimleri kurması olmalıdır.[51] VII-X. asırlarda savaşta yakın mesafe için kullanılan silahların çeşidi artmıştır. Bu dönemde sivri süvari kılıçlar sık kullanılmakta idi. Tek tarafı keskin düz demirli süvari kılıçları Tuva’da Eski Türk Aymırlık abidesinde bulunmuştur.[52]

Altay’da Sivri süvari kılıçlar Colin ve Kara Koba abidelerinde bulunmuş bu sivri süvari kılıçları, Eski Türklere ait kalıntılarda az rastlanan silahlardandır. Onlar Türk askerlerinin her zaman yanında taşıdığı silahlardır. Çin kaynağına göre, Eski Türklerin sevdiği silahları “sivri süvari kılıçlar ve normal kılıçlar idi”.[53] Düz ve kıvrık uzun kılıç demirleri birçok Eski Türk kaya tasvirlerine aksettirilmiştir. Düz kılıç demirleri Doğu Türklerde, Dağlık Altay, Tuva, Moğolistan’da taş heykellerin üzerinde tasvir olunmuştur. Kılıç demiri genellikle kılıfın içinde ve savaşçının kemerine takılır. Kılıç demirinin başlığı yuvarlak halka şeklinde ve mantara benzer şapkalıdır. Kılıçların sapları tırtıklıdır, bu da özellikle askerin elinden kaymaması ve rahatlık açısından düşünülmüştür.

Kıvrık kılıç demirli, düz demirli ve eğik saplı kılıçlar vardı. Kılıç demirlerinin kılıfları üzerinde bir veya iki düğün yeri ve zincirler vardı. Bunlar kılıcı askerin kemerinin üzerine takılması için düşünülmüştü. Bir kılıcın sapı tırtıklıdır.[54]

Dağlık Altay, Tuva, Moğolistan’da kaya tasvirlerinde bir çok askerin kemerine ön taraftan takılı olan kılıfta kılıçlar tasfir olunmaktadır. Tasvir olan kılıçlar düz ve eğik demire sahiplerdir, çok nadir olarak yuvarlak başlıklı ve tırtıklı saplı tasvirler bulunmaktaydı.[55]

Eski Türk heykellerinde, savaşçının kemerinin arkasına sancak takılırdı; bu sancağın düz sapı vardır. Bazı sancaklarda yuvarlak darbe bölümü gösterilmiştir.[56] Eski Türk zırh gömlekli atlılar düşmana genelde darbe yapan ciritlerini kullanıyorlardı, bu darbe yapan ciritler eşkenar dörtgen, ucu kesitli, uzun eşkenar dörtgen, uzun üçgen ve uzun altı eşit kenarlı şekillerdedirler. Ciritlerin başlıkları, Dağlık Altay ve Moğolistan bölgelerinde Eski Türk abidelerinde bulunmuştur.

Zırh gömlekle korunan atlılar ordusu genelde ciritlerle silahlanıyor ve “Fuli” veya “Buri” Kağan ordusu olarak adlandırılıyorlardı. İkinci Doğu Göktürk Kağanlığı’nın yıkılmasından sonda, Türk atlılarının hafif silahlı ordu askerleri de ciritlerle silahlanırlardı. Dağlık Altay’da, Eski Türk abidelerden metal savaş baltaları bulunmuştur.

Birinci bin yılın sonunda, İkinci Doğu Göktürk Kağanlığı’nın yıkılışından sonra da savaş baltaları Eski Türk ordu mensupları tarafından geniş kullanılmaktaydı. Savaş baltaları hafif silahlı atlıların yakın mesafeli savaşta geniş kullandıkları alettir.[57]

Eski Türkler, VIIX. asırlarda vücutlarını savaşta korumak için pullu zırh gömlekleri giyiniyorlardı. Bu koruyucu zırh gömlekler ise alt kısmı yuvarlak köşeli levhalardan oluşuyordu. Bu levhalar birbirlerine deri kemerlerle bağlanırdı. Bu gömlekler askerin çiynini, göğsünü, sırtını ve kafasının üst kısmını kapatıyordu.

İkinci Doğu Göktürk Kağanlığı Dönemi’nde, Türk ordusunda sadece zırh gömlek taşıyan birimler vardı, bu birimler Türklerden oluşurdu. Bu birimler, ordunun güç kaynağıydı, meşhur “Buriler” yani “Kurtlar” adını taşıyorlardı. Kağanlığ’ın düşüşünden sonda, zırhlı gömlekleri orduda sadece varlıklı ve soylu askerler taşıyabiliyordu.

Eski Türklerin arkeolojik buluntuları arasında, Tuva’da Aymırlık abidesinde ahşap yuvarlak şeklinde bir kalkan bulunmuştur. Aynı zamanda bulunan kalkanla atın kalça iskeleti üzerinde metal levhalardan oluşan koruyucu takı bulunmuştur.[58]

VII-VIII. asırlar, Birinci Doğu Göktürk Kağanlığı Dönemi’nde, Eski Türklerin ağır silahlı atlılarının eşyalarından oluşan sette bir çok koruyucu pullu zırh gömlekler bulunmuştur. Eski Türklerin ağır silahlı askerleri kendilerini korumak için başlıklar ve kalkanlar kullanıyorlardı Yakın savaşta, askerler düşmana çevgan (cirit/mızrak) ve süvari kılıçlarla hücum ederken darbe vurabilirdi. Uzak mesafeli savaş taktiğinde savaşçıların düşmana karşı ok yağdırırlardı. Bundan dolayı darbe almamak için korunma amaçlı atların üzerinde özel koruyucu takılar vardı. Eski Türk atlı ordusu yakın savaş taktiğinde çok başarılı idi. Hafif silahlı Türk atlıları yay, ok ve hançerlerle silahlanırdı.

VIII-X. asırlarda, Göktürk ordusu Uygur ve Kırgız kağanlarının birimlerine dahil olmuştur. Zırh gömlek taşıyan atlılar, artık orduda ayrı birimler oluşturmuyordu, onlar hafif atlılar birimini temsil etmekteydiler. Türk askerlerin en sık kullandıkları silahlar ciritler, sivri süvari kılıçları, savaş baltalardır. Savaşçılar, hızlı atışlı yaylar ve farklı başlıklı, bir darbeyle hedefi dağıtan oklar kullanıyorlardı.[59]

İkinci Doğu Göktürk Kağanlığı’nın kuruluşundan sonda, onluk ve savaşyönetim sistemi yeniden düzenlenmiştir. Bu sistemde iki bölüm vardı: savaş gücü ve halk Çin Hükümdarlığı’na karşı isyanda, Kağan Kutluğu’n gücü o kadar da büyük değildir. Ona önce 700 asker tâbi idi. Sonra da asker sayısı 5000 kişiye ulaştı.

Otügen Çern bölgesini aldıktan sonda, Göktürklere Töles göçebeleri de dahil oldu. Kapağan Kağan’ın döneminde, Türk ordusu 10 tümenden oluşuyordu. Kapağan ordusunu ikiye bölmüştür, sol kanadTölesler, sağ kanadTarduşlar ve merkezi bölge. Ordu birimlerinin başına Kağan’ın yakın akrabaları tayin edilmiştir. Merkezi bölge komutanı Kapağan’ın oğlu, Buğ, küçük kağan rütbesini taşıyordu.[60] Bu sistem BilgeKağan Dönemi’ne de intikal etmiştir. Türk ordusu komutanları ile birlikte şu şekilde saf tutardı: “Arkada (Batıda)Tarduş Begi ve onları komuta eden Kuli Çur; onların arkasında Şadapıtbegi; önde (doğuda) Töles Begi ve onları komuta eden Apa Tarkan: arkalarında güneyde Şadapıt Begi Taman Tarkan ve Tonyukuk; onların arkasında Boyuruk (Begi) ve Kül Erkin.[61]

ApaTarkan yönetiminde Eski Türk ordusu ikiye bölünürdü. Tölesler ve Şadapıt Begler; Aregardlar onları yöneten Kuli Çur, Tarduşlara ve Şadapıt Begere bölünürdü. Merkezi bölge, boyruk kabilelerinden oluşurdu, onları yöneten Taman Tarkan ve Tonyukuk Boyla Bağa Tarhan’dır. Birde iç boyuruklar vardı; onların başında da Kül Erkin’di. Savaş yönetiminde yüksek rütbeler kağan sülalesi Aşına Aşide ve diğer varlıklı sülalelere bağlı idi. Yöneticiler bu sülalelerden gelmeleri şart idi. Türkler haricinde orduda, onların hakimiyetinde kalmış Teles kabilelerinden oluşan birimler de vardı. Onlar hafif atlı ordusunu oluştururdu.

VIII-X. asırlarda Göktürkler Uygur ve Kırgız ordusu dahilinde kendilerine yardımcı ve müttefik birimler kurmuşlardı. Savaşta Türk askerleri düşman önce ok yağmuruna tutarak darbe vuruyordu. İkinci taktik ise, sırada dizilen zırh gömlekli atlılar çevganlarıyla düşmana darbe yedirirdi. Kaynaklarda Türk ordusunun düşmana karşı uyguladığı taktikler şu ifadelerle anlatılmıştır: “Kül Teğin Bayurku renkli atına bindi ve hücuma geçti, düşmanın bir askerini okuyla öldürdü.” Hızlı bir hücum taktiği ile Eski Türk askerleri galibiyet kazandılar. Onlar “Çevganları ile düşman arasından kendilerine yol açtılar ve kazandılar”.[62]

Eski Türklerin savaşma yeteneği çok yüksektir. Türkler dinlenmeden düşman çemberi içinde savaşıyorlardı. Telaşların isyanını bastırmaya çalışıyorlardı. Yüksek savaş potansiyelinden dolayı Türkler kendi devletlerini VIII. asrın ortalarına kadar muhafaza edebilmişlerdi. Savaşta, gerektiği takdirde Türk ordusu ayrı birimlere bölünürdü, bu birimlerin her biri özgür hareket edebilirdi. Tarihi bir gözlem şu şekildedir: Bir ordu yola düştü, diğeri evde kaldı. ÜçOğuz askerleri bizlere hücum etti, onlar bizleri atsız ve güçsüz gördü. Bir ordu bizi soyup evlerimizi dağıtmak istiyordu, diğer ordu ise bizlerle savaşmaya gelmiştir. Bizler azdık ve güçsüz, kötü silahlıydık. Oğuzlar… bizlere gücü gökyüzü verdi. Ben onları dağıttım.”[63]

Sürekli savaş ve hücumlar içinde yaşayan Türk askerlerinin başarısı onların eğitimli, dirençli olması ve yetenekli, komutanlar tarafından kumanda edilmelerinden kaynaklanıyordu.

Bilge Kağan hakkındaki yazılarda, günlerce süren savaşlar anlatılmaktadır. “Tabgaçların on yedi bin insandan oluşan atlı ordusunu, ben (BilgeKağan) bir günde dağıttım. Türk askerleri başarı ve zaferler peşindeydiler. Bundan dolayı, başarılı olana kadar düşmanlarını izliyor onları zorla savaşa sürüklüyordu. Tokuz Oğuzlarla savaşta Bilge Kağan düşmanlarıyla beş kez savaştı. Beşbalık bölgesindeki savaşlarda ise BilgeKağan başarılı altı savaş yaptı. Bu tempoyu ve gerginliği sadece çok güçlü, deneyimli savaşçılar kaldırabilirdi Savaş taktiklerin olumlu sona ulaşması askerlerin ve onları yöneten komutanların büyük potansiyel gücünden kaynaklanmaktaydı.

Türk askerlerinin kendine güveni sonsuzdu. Bundan dolayı zafer mutlaka kazanılacaktı. Uzun süreli savaşlar sürekli ilerleyen Türk halkının bacaklarını yormuştur, halk panikteydi. Düşmanın ordusu galip gelmek üzereydi, ben onları kovaladım. Bir çoğu zor ayakta duruyordu, onlar ölüme mahkumdular, yalnız yaşıyorlardı.”.[64] Yüksek savaş yeteneği olan Türk ordu komutanları tüm cephelerde sürekli savaş yapıyorlardı.

Türk ordusu uzun yolculuklara çıkıyor, savaş alanlarından binlerce kilometre uzaklara ilerliyorlardı. Türkler güneyde Orta Asya ve Doğu Türkistan’da, kuzeyde Çin sınırlarından Minusinsk’e kadar olan coğrafyada, Doğu Türkistan ve Kuzey Altay’dan Mançurya’ya kadar uzanan geniş coğrafyada savaşmıştır. Önemli strateji, ilerlemek ve hücum etmektir. Stratejik unsurlar aynıydı: Orta Asya’nın tüm göçebe halklarını hakimiyet altına almak, Büyük İpek Yolu’nun kontrolünü sağlamak, Tan İmparatorluğu’nu baş eğdirmek.[65]

İkinci Doğu Göktürk Kağanlığı Töles kabilelerinin darbesiyle yenik düşer. Kağanlığı’n asıl dağılış nedeni, içeride baş gösteren çatışmalardır. Uygur ve Töles kabilelerin Göktürk Hükümdarlığı’na karşı başlattığı özgürlük savaşıdır. Kağanlığın dağılmasından sonra, Göktürkler, Uygur ve Kırgızların hakimiyeti altına düştüler. Türk savaş takımları Uygur ve Kırgız ordusuna dahil olarak savaşlarda yer alıyorlardı. Genelde, hafif atlılardan oluşan yakın mesafeli savaş taktiklerinde savaşıyorlardı.

VIII-IX. asırlarda Göktürkler zorlanıp “boğulmak” üzereydi, yalnız kendi isimlerinin Uygur kağanları yönetiminde gururla taşımayı başarmışlardı.[66]66

IXX. asırda, Göktürkler Orta Asya’da Kırgızların hakimiyeti altında yaşamışlardı. X. asırdan sonra onların artık kaynaklarda ismi geçmiyordu. Herhalde onlar yukarıda da bahsedilen Türk soylu göçebe kabileler arasında tümden asimile olmuşlardı.

Prof. Dr. Yuliy S. HUDYAKOV

Rusya Bilimler Akademisi Arkeoloji ve Etnografya Enstitüsü / Rusya

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 3 Sayfa: 468-477


Dipnotlar :
[1] Hudyakov Y. S. Voorujeniye srednevekovıh koçevnikov Yujnoy Sibiri i Centralnoy Azii (Ortaçağ Güney Sibirya ve Merkezi Asya göçebelerinin silahları) Novosibirsk, 1986. s. 136.
[2] Klaştornıy S. G., Savinov D. G. Stepnıe imperii Evrazii. SPB (Sank Petersburg kütübhanesi) 1994. s. 6 (Avrasya’nın çöl imparatorlukları)
[3] Hudyakov Y. S. Voorujeniye drevnih türok Gornogo Altaya/Arheologiçeskiye issledovaniya v Gornom Altaye v 1980-1982 godah (Dağlık Altay’da yaşayan Eski Türklerin silahları. /1980-1982 y Daglıg Altayda arkeoloji araştırmalar) GornoAltaysk, 1983. s. 14-15.
[4] Vanşteyn S. İ. Nekotorıye voprosı istorii drevnetürkskoy kulturı (Eski Türk Kültürü Hakkında Bazı Sorular) Sovetskaya etnografiya. 1966 No3 s. 65-66.
[5] Hudyakov Y. S. Voorujeniye drevnih türok Centralnoy Azii/Problemı arheologii stepey Evrazii (Orta Asya’da Eski Türklerin silahları. Avrasya çöllerinin arkeoloji sorunları) Kemerovo, 1984. s. 77.
[6] Gumilev L. H. Drevniye Türki. (Eski Türkler) M., 1967. s. 60.
[7] Hudyakov Y. S. Voorujeniye srednevekovıh koçevnikov Yujnoy Sibiri i Centralnoy Azii (Ortaçağ Güney Sibirya ve Merkezi Asya göçebelerinin silahları) Novosibirsk, 1986. s. 160.
[8] Klyaştornıy S. G. Problemı ranney istorii plemeni Türk (Aşınaa)/Novoe v sovetskoy arheologii (İlk Türk, Aşına kabilesinin tarihi problemleri üzerine/Sovyet arheolojisindeki yenilikler) M, 1965. s. 280.
[9] Biçurin N. Y. Sobraniye svedeniy o narodah, obitavşih v Sredney Azii v drevnie vremena. (Eski dönemlerde Orta Asya’da yaşayan halklar hakkında bilgiler) Almatı, 1998. Ç. 1 s. 225.
[10] A.g.e., s. 225.
[11] Berstam A. N. Proishojdeniye Türok/Problemı istorii dokapitalistiçeskih obşestv. (Türklerin meydana gelmesi/Kapitalizm öncesi toplumların tarihi problemleri) 1935 Vıp (Çıkış) 56 s. 46.
[12] Radlov V. V. İz Sibiri. Stranisı dnevnika (Sibirya’dan. Günlük sayfaları) M., 1989 s. 451.
[13] Gavrilova A. A. Mogilnik Kudirge kak isroçnik po istorii Altayskih plemen (Kudırge mezarlığı Altay kabilelerin tarihi kaynağı)
[14] Hudyakov Y. S. Voorujeniye plemen Gornogo Altaya pervoy polovinı I tıs. n. e. /Meaterialı po arheologii Gornogo Altaya (Birinci binyılın birinci yarısında Dağlığ Altay kabilelerinin silahları/Dağlık Altay materyalleri) GornıyAltay, 1986. s. 83.
[15] Hudyakov Y. S. Voorujeniye srednevekovıh koçevnikov Yujnoy Sibiri i Centralnoy Azii (Ortaçağ Güney Sibirya ve Merkezi Asya göçebelerinin silahları) Novosibirsk, 1986. s. 26-27; 64-67; 111.
[16] Sokorin S. S. Pogrebeniye epohi Velikogo pereseleniya narodov v rayone Paziriğa / Arheologiçeskiy sbornik (Pazirih bölgesinde Büyük göç dönemi mezarlıkları / Arkeoloji antolojisi) L., 1977. Çıkış18 s. 59.
[17] Gavrilova A. A. Mogilnik Kudirge kak isroçnik po istorii Altayskih plemen. (Kudirge mezarlığıAltay kabilelerin tarihi kaynağı) s. 5, 7.
[18] Hudyakov Y. S. Voorujeniye srednevekovıh koçevnikov Yujnoy Sibiri i Centralnoy Azii (Ortaçağ Güney Sibirya ve Merkezi Asya göçebelerinin silahları) Novosibirsk, 1986. s. 33, 92.
[19] Sokorin S. S. Bolşoy Berelskiy kurgan (polnoe izdanie materialov raskopok 1865 i 1959 gg/Trudı Gosudarstvennogo Ermitaja (Büyük Berelsk tepesi (18651959 yılların arkeoloji materialler toplusu/Devlet Ermitaj müzesinin çalışmaları) L., 1969. T. H. S. 234.
[20] Hudyakov Y. S. Voorujeniye srednevekovıh koçevnikov Yujnoy Sibiri i Centralnoy Azii (Ortaçağ Güney Sibirya ve Merkezi Asya göçedenlerinin silahları) Novosibirsk, 1986. s. 131.
[21] Hazanov A. M. Oçerki voennogo dela sarmatov (Sarmatların savaş çalışmaları hakkında denemeler) M., 1971 s. 14.
[22] Umanskiy A. P. Mogilniki verhneobskoy kulturı na verhnem Çumışe/Bronzovıy i jeleznıy vek Sibiri (Yukarı Çumış bölgesinde, yukarı Obsk kültürü hakkında bilgi veren mezartaşları/Sibiryanın Tunç ve Demir çağı) Novosibirsk, 1974. Resim 7.
[23] Biçurin N. Y. Sobraniye svedeniy o narodah, obitavşih v Sredney Azii v drevnie vremena. (Eski dönemlerde Orta Asya’da yaşayan halklar hakkında bilgiler) Almatı, 1998. Ç. 1 s. 232.
[24] A.g.e., s. 232.
[25] A.g.e., s. 232.
[26] Klastornıy S. G., Sultanov T. İ. Gosudarstva i narodı evraziyskih stepey. Drevnost i srednevekovye (Avrasya çöllerinin devletleri ve halkları. Eskiçağ ve Ortaçağ) SPB., (Sank Petersburg kütüphanesi) 2000. s. 83, 86, 90.
[27] Hudyakov Y. S. Voorujeniye srednevekovıh koçevnikov Yujnoy Sibiri i Centralnoy Azii (Ortaçağ Güney Sibirya ve Merkezi Asya göçebelerinin silahları) Novosibirsk, 1986. s. 139.
[28] Mogilnikov V. A. Turki/Stepi Evrazii v epohu srednevekovya. Arheologiya SSSR (Türkler/Ortaçağda Avrasya çölleri. Sovyet Sosiyalist Cumhuriyetinin arkeolojisi) M., 1981. s. 36.
[29] A.g.e., Resim 20, 26.
[30] Gavrilova A. A. Mogilnik Kudirge kak istoçnik po istorii Altayskih plemen. (Kudirge mezarlığı Altay kabilelerin tarihi kaynağı) Tablo. XV, 12.
[31] Biçurin N. Y. Sobraniye svedeniy o narodah, obitavşih v Sredney Azii v drevnie vremena. (Eski dönemlerde Orta Asya’da yaşayan halklar hakkında bilgiler) Almatı, 1998. Ç. 1 s. 233.
[32] Hudyakov Y. S. Voorujeniye srednevekovıh koçevnikov Yujnoy Sibiri i Centralnoy Azii (Ortaçağ Güney Sibirya ve Merkezi Asya göçebelerinin silahları) Novosibirsk, 1986. s. 143-146.
[33] Gavrilova A. A. Mogilnik Kudirge kak isroçnik po istorii Altayskih plemen. (Kudirge mezarlığıAltay kabilelerin tarihi kaynağı) s. 30.
[34] Hudyakov Y. S. Voorujeniye srednevekovıh koçevnikov Yujnoy Sibiri i Centralnoy Azii (Ortaçağ Güney Sibirya ve Merkezi Asya göçebelerinin silahları) Novosibirsk, 1986. s. 153.
[35] A.g.e., s. 154. Resim 68, 123.
[36] A.g.e., s. 157.
[37] Biçurin N. Y. Sobraniye svedeniy o narodah, obitavşih v Sredney Azii v drevnie vremena. (Eski dönemlerde Orta Asya’da yaşayan halklar hakkında bilgiler) Almatı, 1998. Ç. 1 s. 233.
[38] Hudyakov Y. S. Voorujeniye srednevekovıh koçevnikov Yujnoy Sibiri i Centralnoy Azii (Ortaçağ Güney Sibirya ve Merkezi Asya göçebelerinin silahları) Novosibirsk, 1986. s. 158 Resim 12, 1, 2.
[39] Gavrilova A. A. Mogilnik Kudirğe kak isroçnik po istorii Altayskih plemen. (Kudirge mezarlığıAltay kabilelerin tarihi kaynağı) s. 31.
[40] Hudyakov Y. S. Voorujeniye srednevekovıh koçevnikov Yujnoy Sibiri i Centralnoy Azii (Ortaçağ Güney Sibirya ve Merkezi Asya göçebelerinin silahları) Novosibirsk, 1986. s. 159.
[41] Küner N. V. Kitayskie izvestiya o narodah Yujnoy Sibiri, Centralnoy Azii i Dalnego Vostoka. (Güney Sibirya, Merkezi Asya ve Uzak Doğu halkları hakkında Çin kaynakları) M., 1961. s. 327.
[42] Biçurin N. Y. Sobraniye svedeniy o narodah, obitavşih v Sredney Azii v drevnie vremena. (Eski dönemlerde Orta Asya’da yaşayan halklar hakkında bilgiler) Almatı, 1998. Ç. 1 s. 233.
[43] A.g.e., s. 236.
[44] A.g.e., s. 233.
[45] Gumilev L. H. Drevniye Türki. (Eski Türkler) M., 1967. s. 128, 131.
[46] Hudyakov Y. S. K voprosu o konnice, pehote i haraktere voyska drevnih turok/Rossiyskaya arheologiya. (Eski Türklerin piyade ve atlı savaş hakkında/Rusya arheologiyası. ) 2000. No 4 s. 103.
[47] Küner N. V. Kitayskiye izvestiya o narodah Yujnoy Sibiri, Centralnoy Azii (Güney Sibirya ve Merkezi Asya halkları hakkında Çin kaynakları) s. 321.
[48] Klastornıy S. G., Sultanov T. İ. Gosudarstva i narodı evraziyskih stepey. (Avrasya çöllerinin devletleri ve halkları. ) SPB., (Sank Petersburg kütüphanesi) 2000. s. 85.
[49] Küner N. V. Kitayskiye izvestiya o narodah Yujnoy Sibiri, Centralnoy Azii (Güney Sibirya ve Merkezi Asya halkları hakkında Çin kaynakları) s. 189.
[50] Klastornıy S. G., Sultanov T. İ. Gosudarstva i narodı evraziyskih stepey. (Avrasya çöllerinin devletleri ve halkları. ) SPB., (Sank Petersburg kütüphanesi) 2000. s. 91.
[51] Hudyakov Y. S. Voorujeniye srednevekovıh koçevnikov Yujnoy Sibiri i Centralnoy Azii (Ortaçağ Güney Sibirya ve Merkezi Asya göçebelerinin silahları) Novosibirsk, 1986. s. 150.
[52] Ovçinnikova B. B. K voprosu o voorujenii koçevnikov sredvevekovoy Tuvi/Voennoe delo drevnih plemen Sibiri i Centralnoy Azii (Ortaçağ Tuva göçebelerinin silahları hakkında/Eski Sibirya ve Merkezi Asya göçerilerinin savaş çalışması) 1981. s. 138.
[53] Biçurin N. Y. Sobraniye svedeniy o narodah, obitavşih v Sredney Azii v drevnie vremena. (Eski dönemlerde Orta Asya’da yaşayan halklar hakkında bilgiler) Almatı, 1998. Ç. 1 s. 233.
[54] Hudyakov Y. S. Voorujeniye srednevekovıh koçevnikov Yujnoy Sibiri i Centralnoy Azii (Ortaçağ Güney Sibirya ve Merkezi Asya göçebelerinin silahları) Novosibirsk, 1986. s. 154.
[55] A.g.e., s. 233.
[56] A.g.e., s. 233.
[57] A.g.e., s. 233.
[58] Ovçinnikova B. B. K voprosu o voorujenii koçevnikov sredvevekovoy Tuvi (Ortaçağ Tuva göçebelerinin silahları hakkında) 1981. Sf140-141.
[59] Hudyakov Y. S. Voorujeniye srednevekovıh koçevnikov Yujnoy Sibiri i Centralnoy Azii (Ortaçağ Güney Sibirya ve Merkezi Asya göçebelerinin silahları) ovosibirsk, 1986. s. 160.
[60] Klaştornıy S. G. Drevnetürkskiye runiçeskiye pamyatniki kik istoçnik po istorii Sredney Azii (Orta Asya tarihinin kaynağıEski Türk runik abideler) M., 1964. s. 138.
[61] Malov S. E. Pamyatniki drevnetürkskoy pismennosti Mongolii i Kirgizii (Monğol ve Kırgız Eski Türk yazıtları) M. L., 1959. s. 23.
[62] Malov S. E. Pamyatniki drevnetürkskoy pismennosti Mongolii i Kirgizii (Monğol ve Kırgız Eski Türk yazıtları) M. L., 1959. s. 41, 61.
[63] Malov S. E. Pamyatniki drevnetürkskoy pismennosti Mongolii i Kirgizii (Mongol ve Kırgız Eski Türk yazıtları) M. L., 1959. s. 21.
[64] A.g.e., s. 233.
[65] Hudyakov Y. S. Voorujeniye srednevekovıh koçevnikov Yujnoy Sibiri i Centralnoy Azii (Ortaçağ Güney Sibirya ve Merkezi Asya göçebelerinin silahları) Novosibirsk, 1986. s. 169.
[66] Biçurin N. Y. Sobraniye svedeniy o narodah, obitavşih v Sredney Azii v drevnie vremena (Eski dönemlerde Orta Asya’da yaşayan halklar hakkında bilgiler) Almatı, 1998. Ç. 1 s. 329.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.