Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Erken Dönem Macarlar Arasında İslam

0 12.900

Prof. Dr. Osman KARATAY

Macarlar 9. yy sonlarında Don nehri boylarından şimdiki yurtlarına göç etmişlerdir. Bu esnada Hazar’ın kuzeyindeki bölge İslam’dan habersiz değildi ve ilk Müslüman Türk devleti de burada bulunan Idil Bulgar’dır. Bu şartlarda İslam, Macarlar arasına da erken bir tarihte girmiştir. 1000 yılında devle­tin resmen Hristiyanlığı seçmesi ilk bakışta Macar otağı nezdinde Müslümanların durumunu ve konumunu etkilememekle birlikte, Roma’dan ve yerel kiliseden gelen baskı ve kışkırtmalar Macar kralla­rını zaman zaman İslam’a karşı tavra zorlamıştır. Sıkıntılı dönemler olmakla birlikte, Macaristan’da Müslümanlar diğer Katolik ülkelere nazaran genellikle nispi bir rahatlık içinde bulunmuşlardır. Ancak 14. yy başıyla birlikte bu ülkede İslam ortadan kalkmış gözüküyor. Bunun sebebini ise Papalık baskılarında aramak gerekmektedir.

Giriş

Başkurdistan’daki yurdlarından 5. yy’ın ikinci yarısında Orta İdil ve Don nehri boylarına gelen ve aralarında Türklerin de bulunduğu çeşitli boyların karışımından oluşan Macar birliği, 9. yy sonlarında doğudan gelen Peçenek baskısıyla iyice batıya kaymak zorunda kalmış ve bugünkü Macaristan ve Erdel’i yurt tutmuştur. Macarların bu hadisatı anlatan, yazarı belirsiz Gesta Hungarorum adlı ilk eserleri göçten 310 yıl sonra, 1205 yılında yazılmıştır. Dolayısıyla bu eserde üzerinde kuşku duyulabilecek nitelikteki haberler, gayet ciddi gelenekleri yansıttıkları görülen haberlerle içiçe verilmektedir. Bunlardan birine göre 940’ların sonlarında (Toksony zamanında) “Bular (Bulgar) ülkesinden büyük bir Ismailî ordasıyla bir­likte isimleri Billa ve Boçu olan bazı çok asil beyler geldiler… Aynı zamanda yine aynı bölgeden Heten adında çok asil bir savaşçı geldi…”[1] Bu gelenlere ülkenin çeşitli yerlerinden geniş topraklar bağışlanmıştır.

Bu haberi güvenilir görmeyenler olduğu gibi,[2] geliş yerini Harezm olarak alanlar da vardır.[3] Biz yenilerdeki bir çalışmamızda buna değindik ve hem tar­ihi şartlara, hem de Bular kelimesinin kullanımına dikkat çekerek, bu gelen­lerin İdil Bulgar’dan olduklarını düşünmeyi engelleyecek bir husus olmadığını düşünüyoruz; bunu da “Toros Bulgarları Anadolu’ya Nereden Geldi?” başlıklı makalemizde önerdik.[4] İşbu haber isimsiz Macar vakayinamesinin sonunda ver­ilmektedir ve bilhassa soylu bazı ailelerin köklerini açıklamayı amaçlamaktadır. Tüm bunların aynı yıllar içinde geldiğini düşünmek için bir sebep bulunmuyor, zira Bulgar’dan belki tek bir orda gelmiştir ama Peçeneklerden[5] ve Harezm’den değişik ve münferit gelişler sürmüştür. Bu yüzden tarihleme kesin bir zamana oturmayabilir. Biz bunun 920’lerin başlarında olduğunu sanıyoruz.

Bu tarihte İdil Bulgar’ın yeni Müslüman olduğunu ve hemen İslam nüfusu ihraç ettiğini düşünmeye de gerek yok. 921 yılında Müslüman olma diye bir şey yoktur. Görevlerinin ayrıntısını İbn Fazlandan öğrendiğimiz Halifelik sefareti Bulgar’a vardığında halk ve han zaten Müslüman’dı. Belki han yakın zamanlarda İslam’ı kabul etmişti ama halk içinde İslam’ın belli bir derecede yerleşmiş ve kökleşmiş olduğunu İbn Fazlandan okuyoruz.[6] Hatta 912 senesinde Azerbaycanlı dindaşlarının öcünü almak için Ruslarla din adına savaşa girmişlerdir.[7] Dolayısıyla 920’lerden erken bir dönemde İdil Bulgar’dan Müslüman göçü tasarlamamak için bir sebep bulunmuyor.

Üstelik İdil Bulgar’da devletin resmen İslam’a geçişinden önce sayısı az ve güçsüz Müslümanların buralarda sıkıntı yaşamadıkları konusunda bir şey bilmi­yoruz. Kendilerine yönelik tazyikler de daha önceleri bazı taifelerin yurtlarından ayrılmasına sebep olmuş olabilir. Bu yüzden Macarlara katılan ilk Bulgar Müslümanları için, tamamen farazi olmak üzere, tarihin önü açık bulunuyor ve 900’lerin başına kadar da gidebilir. Bunlar düşman Hazar, tehlikeli bozkır (gayri-Müslim Kıpçak ve Oğuz) ve yaşanmaz kuzey karşısında, değişik kökenlerden oluşan bir boy birliğinden oluşması itibariyle daha hoşgörülü olması beklenen Macar birliğine sığınmayı tercih edeceklerdir.

Bu Bulgar Türklerine daha sonra ne olduğunu bilmiyoruz. Yukarıda bah­sedilen henüz yayımlanmamış makalemizde ulaştığımız sonuçlara göre, bunlardan bir taife ilk geldikleri günlerde Arap gemilerine binerek Tarsus’a gitmiş ve 15. yy başlarına kadar Toroslarda varlığını sürdüren Bulgar oymaklarını oluşturmuştur. Macaristan’da kalanların zamanla hem dillerini, hem de kimliklerini kaybettikleri anlaşılıyor ki, 13. yy başlarında Şam’da Macaristan’dan gelen Müslüman talebelerle konuşan Yakut el-Hamevî, onların İslamlaşma serencamını şöyle öğrenir: “Bizden öncekilerden bazı kimselerden işittiğime göre, eski zamanda bizim diyarımıza Bulgar ülkesinden yedi Müslüman gelmiş, aramıza yerleşmişler. Sapıklıkta olduğumuzu tatlı bir dille anlatmışlar. Bize İslamiyet’in doğru yolunu göstermişler:”[8] Bu bilgiyi aynı yüzyılın sonlarında yazan Mağribî de alıntılar.[9] Bu haberler aynı zamanda isimsiz Gesta’daki haberi desteklemektedirler.[10]

Bu haberde dikkat edeceğimiz başlıca hususlar şunlardır: İdil Bulgar ülkesin­den değişik zamanlarda Müslümanların gelmesi ve Macaristan’da İslam’ı yayması tabiidir ve her zaman için beklenir. Ancak bu bilgiyi veren öğrenciye göre ülkes­indeki 30 kadar Müslüman köy göçmen köyleri değildir. Belki bunu kaçırılmış bir ayrıntı olarak görebiliriz ama Macarlar arasında, bilhassa köylerde İslam’a geçişlerin olduğuna dair Papalık kayıtları vardır.[11]

Kendilerini Macar kelimesinin eşanlamlısı olarak kullanılan Başkırt ismiyle tanıtırlar ki, bu esas Macar kitlesinden ayrı görülmediklerinin ifadesidir. Za­ten yukarıdaki cümle de böyle bir etnik ayrım ima etmez. Ama Hristiyan olan Macarları kendilerinden başka bir topluluk olarak göstermek için de bir çaba içindedir: “Memleketimiz… Frenklerden Hüngür denen bir milletin ülkesindedir.”

Hungar kelimesi Türkçe Onoğur’dan (“On Boy”) gelir ve kısaca Macar birliğinin ismidir.[12] Daha sonra etnik bir içerikle bu birliğin mensubu olan herkes­in ismi haline gelmiş ve Macaristan dışında, hemen tüm Avrupa’da kullanılmıştır. Durum böyle ise Bulgarlar nereye gitti? 30 kadar Müslüman köyünden en azından bazıları Bulgar asıllı olmalı değil midir? Bulgar ile Başkırt’ın özdeşleşmesinin örneğini bilmediğimiz için, o yönde bir yorum da yapamayacağız. Şimdilik tek makul açıklama, belirttiğimiz gibi kimlik bütünleşmesi olabilir. Belki Bulgar ke­limesi yakındaki düşman ve Hristiyan olan Tuna Bulgar’ı da çağrıştıracağından, Macar anayurdundaki bir halk olan ve isimleri Macarlıkla eşanlamlı kullanılan Başkırtlara, doğuda oluşları da hesaba katılarak, İslami renk atfı daha kolay olmuş olabilir. Macarlar bu ayrıntılarla fazla uğraşmamış gözüküyorlar.

Yâkut’tan bir sonraki kuşakta, Moğol istilası sonrasında, anlaşılan yine Macaristan’dan bir fakihle muhatap olan, ama haberine bozkır havasını vererek karıştıran Kazvinî de benzer bir haber veriyor gözükmektedir: “Başgırtlardan bir fakih bana şunları anlattı: Başgırt halkı büyük bir millettir. Çoğu Hristiyandır. Aralarında Ebu Hanife mezhebinde bir topluluk vardır. Bu Müslümanlar, bura­da Hristiyanların Müslümanlara cizye ödedikleri gibi, oradaki Hristiyanlara cizye öderler.”[13]

En geç Toksony zamanında Macaristan’a Müslümanların geldiğinin kuvvetli bir delili Musevi seyyah İbrahim ibn Yakub’ta bulunur. Ona göre Macaristan’daki Müslümanlar daha 965 civarında Prag’a ticarete gidiyorlardı.[14] Bu ticaretin başlamasından önce Macaristan’a ve çevreye alışmak için belli bir süre takdir et­meliyiz ki, herhalde 15-20 yıldan az değildir. Ayrıca ticaretin Bulgar Türklerin­den çok Harezmlilerin meşgalesi olduğunu göz önüne almalıyız ve bu kimseleri aşağıda bahsedeceğimiz Kalizlere yazmalıyız. I. Fodor da Voyvodina’daki bir iki çömlek ile Macaristan’daki Krassö nehrinin isminde bu ilk gelen Bulgarların izini bulduğuna inanır.[15] Mesûdî’nin Bizans’la savaşan dört Türk boyunun hikâyesini naklettiği ilginç bir haberi vardır. Buna göre Karadeniz kuzeyindeki dört Türk kavmi olan Başkırt (Macar), Peçenek ve Bizanslılar ile ortak bir mü­cadeleye girerler. “Bu dört Türk kabilesi arasında Müslümanlığı kabul etmiş olup, ancak kâfirlerle harp yapıldığı zaman işbirliği yapan Müslümanlar da vardı.” [16] Bunlar ‘Hristiyanlaşanlara karşı savaşırlar; hatta muharebenin öncesinde onları İslam’a davet ederler. Gerek tarihi çerçeve, gerekse bu son tabirin vurgusundan, burada Macarlar ile Tuna Bulgarları arasındaki savaşların kastedildiği anlaşılıyor. Öte yandan, açık bir şekilde Macarlar arasındaki “İslam’ı kabul etmiş” kimseler­den de bahsedilir.[17]

Elimizdeki erken dönem Macar kayıtlarında Müslümanlar için Ismaelita tabiri kullanılır. Papalıktan gelen mektuplar ise Saracenus der. 1395’den iti­baren böszörmeny ifadesi görülmeye başlar.[18] Nyırseg, Bihar, Pest, Saros ve Temes kazalarında bu isimle yeradları vardı.[19] Bir şekilde Müslümanlarla ilgili 40 adet yer adı tespit edilmiştir.[20] Ancak kazılarda tek bir Müslüman köyüne ulaşılmış olup, 11. yy’dan önceye gitmemektedir.[21]

Gesta’da ifade edildiği gibi, Macaristan’a Müslümanların gelişi değişik kaynak­lardan olmak üzere uzun bir döneme yayılmıştır. Bunlar sadece Bulgar’dan değil, Hazar’dan, dolayısıyla oradaki Müslümanların sılası olan Harezm’den ve de kimi örneklerde Tuna Bulgar üzerinden (Akdeniz dünyasından; aş. bkz. Mağribi Müs­lümanlar) geliyorlardı.[22] Tarihteki etkileri ve kaynaklarda yer almaları açısından Harezm Müslümanları, yani buradaki isimleriyle Kalizler en önemli yere sa­hiptir. Kalizler, Hazarlardan kopup gelen Türk boyu Kabarlarla birlikte Macar ordularında yardımcı kuvvet olarak bulunuyorlardı. Hatta bu Kabarlar Kalizleri (ve de Yahudileri) içeriyordu. Bunlar çoğunlukla Hive çevresinden geliyordu.[23] İsimleri Bizans kaynaklarında CouaYqç, Rus kaynaklarında XBaJiHC biçiminde geçmekte olup, Almanlar Kolzen derdi. Bunların 760’lardan itibaren paralı asker olarak Hazar hizmetinde oldukları düşünülür.[24]

Bizans kaynaklarında, Macar Müslümanları hakkında, en azından düşman Macarları suçlama babında fazla bilgi bulunması beklenir ama durum böyle değil. Üstelik tek bir kaynaktaki atıflar da kafa karıştırıcıdır. 12. yy’dan Kinnamos’a göre ‘heterodoks’ Kalizler 1150 civarındaki savaşlarda Macarların müttefiki olarak Bizans’a karşı idi. Kinnamos sanki bunların Museviliğini vurgulamaktadır: Aslında Macarlar Hristiyan öğretilerine saygı gösterirler, ama yine de Musa’nın kanunlarına bunlar tamamen saf olmadığı halde – bağlıdırlar,”[25] Györffy’nin belirttiği gibi, Harezmli Kalizlerin Yahudi olmasını düşünemeyeceğimiz için, burada Hazardan ayrılan Kabarlar içindeki Yahudi Türkleri düşünmek gerekir.[26] Öte yandan Kinnamos başka bir yerde Kalizler için “söylendiği gibi bunlar heterodoksturlar, öğreti bakımından Türklerle uyuşurlar” demektedir.[27] Kinnamos için Türk, Anadolu’yu alan Oğuz’dur; bunlar da Müslüman’dır. Dolayısıyla Kalizlerin uyuştuğu öğreti İslam olacaktır. Kinnamos’taki bilgi konu hakkında yeterli sorgulamaya sahip olmadığını göstermektedir ve hatta ilk haberinde konudan emin bile değildir ve hızlı geçmektedir. İşin özeti, Bizanslılar karşılarında aynı isim altında hem Mu­sevi, hem de Müslümanları görmüş olmalılar.

Bizanslıların Macarlarla savaşlarda karşılarında Müslümanları buluşuna Ebu Hamid Gırnatî de şahitlik etmiştir. Zira kendisi bu savaşın en şiddetli günlerinde Macaristan’da idi. Macar müttefiki Sırpların (ve de Boşnakların) yanında savaşan bu Müslümanlar önemli işler başarmışlardır.[28]

Bir kaynak olarak Gırnatî’nin önemi, Macaristan’da uzun süre bulunmuş olmasından kaynaklanıyor. O kadar ki, oğlu burada iki asilzade Müslüman Macar kızıyla evlenmiş ve çocukları olmuştur. İki sınıf, yani doğulu/Avrasyalı ve ‘Mağribî’ Müslümanlardan[29] bahseden Gırnatî’nin tasvirleri rahatlık içinde yaşayan Müslümanları anlatır. Başka kaynaklarca da desteklendiği üzere, Müs­lümanlar başlıca kralın askerleridir. Ayrıca hazine ve para darbı işlemleri onlara emanet edilmiştir. Belli ayrıcalıklara sahip oldukları gibi, Kral II. Geza’nın (1141-1162) sevgisine de mazhardılar.[30] 1220’Ierde Halep’te Macar gençleri dinleyen Yâkut da olumlu bir hava yansıtır. Her ne kadar kral isyan etmelerinden korktuğu için Müslüman köylerinin etrafına sur yapılmasına izin vermemekte ise de, neti­cede bu Müslümanlar kralın askerleridir. Belli bir rahatlığa sahiptirler. İslam ül­kelerine eğitim için gitmekte ve dönüşte kendi toplumlarında din görevlisi olarak saygı görmektedirler.[31] Macaristan’da Arap harflerini kullanmaları[32] bu eğitim faaliyetleriyle alakalı olmalıdır.

Bu iki Müslüman haberinde şaşırtıcı olan şey, Macar ve Papalık haberlerinde­ki baskı ortamını anlatan kayıtlarla çelişiyor olmasıdır. Gerçi zaman açısından bu haberlerde sorun yoktur. II. Geza’dan daha önce, sırayla 1077-1095 ve 1095- 1116 yıllarında hüküm süren I. Laszlö ve Kalman dönemlerindeki kanunlarda Müslümanlar için çok zor hükümler vardır. Müslümanlar için tek çıkar yol olarak vaftiz öngörülüyordu ve başka türlü varlıklarını sürdürmelerinden söz edilmiyor­du.[33] Ne oldu da torunları II. Geza zamanında durum değişmişti? Komnenos’larla birlikte yükselen Bizans Macaristan’da büyük endişeye sebep olmuştu ve böyle bir dış tehdit karşısında içte birlik isteyen Macar sarayı dini tutuculuğu bir ke­nara bırakmış olabilir. Gırnatî Müslümanların durumu eskiden kötüydü de şimdi iyileşti gibi bir ifadede bulunmadığına göre, 1150’lerden hatırı sayılır bir zaman önce durum düzelmeye başlamış olmalıdır. Böylece, Komnenos tehdidi dışında siyasi havada başka değişim sebep ve saikleri de var gözüküyor. Lewicki’ye göre de, Kalmandan sonra yaşanan taht kavgalarında Müslümanların tutumu, hele de onun oğlu Istvân’dan sonra 1131-1141 yıllarında hüküm süren II Bela döne­mindeki taht iddiacılarına karşı Müslüman tüccarların krala -muhtemel- maddi yardımları durumlarını iyileştirmiş olabilir.[34]

Yakut’un haberini düşündüren husus ise 13. yy papalarının tamamının Müslümanlara karşı Macar krallarına baskı uygulamalarıdır.[35] Papaların hedefinde sad­ece Macaristan Müslümanları yoktur. Moğollardan kaçıp gelen ama Hristiyanlığı kabule yanaşmayan eski Türk inancındaki Kumanlar, Bosna’nın Bogomilleri ve tabii Yahudiler de aynı tazyike muhataptılar. Konuyu Bosna ile karşılaştırmalı ele almak, Yakut’un haberini ispat edebilir. 1220’lerde Roma’dan Macar sarayına Bosna’daki ‘sapkınların’ yok edilmesi için sürekli uyarılar gitmekteydi ama bir şey yapılmadığı gibi, yeni yeni yayılan Bogomillik tam bu günlerde Bosna’yı tamamen ele geçirdi.[36] Papalık böyle bir bahaneyi umursamasa da, Macar kralları etraftaki herkesle birden savaşamazlardı. Alman cephesinde daima uyanık olmalıydılar; Rus, Leh ve Çek cephelerinde hedeflerini izleyip kazanımlarını korumalıydılar ve yeni yükselen iki önemli Balkan gücü olan Bulgaristan ve Sırbistan’da olup bitenleri dikkatle izlemeliydiler. Bu şartlarda kendi ülkelerindeki en önemli askeri güçlerden birini göz ardı edemez, daha doğrusu karşılarına alamazlardı herhalde. Macar sarayının başının kalabalığı 13. yy’ın ilk on yıllarında Müslümanların ve Bogomillerin rahat etmesini sağlamışa benziyor.

Roma’dan Müslümanlarla ilgili ilk uyarı mektubu 1221’de gitmiştir. Bu mektupta Macaristan’da Müslümanların Hristiyan köle ve hizmetçi edinmeler­inden şikâyet edilmekte, sırası gelmişken de kamu görevlerinde bulunmamaları istenmektedir.[37] Berend’in tespitlerine göre, muhtemelen kilise arazisi üzer­inde yaşanan tartışmalar rahipleri krala karşı bir konuma geçirmişti ve bahane olarak Müslümanları görüyorlardı. Bunların içinde, bölgesinde fazla Müslüman bulunmadığını tahmin ettiğimiz Estergon başpiskoposu en ileri gidendir. Belki hareketi o başlatmadı ama 1232 yılında kralın etrafındaki çok sayıda üst düzey görevliyi aforoz ederek devlete meydan okudu. Kralı aforoza ise cesaret edemedi. Şikâyetlerinde ülkede Müslümanların etkisinin ve de sayısının artışından dem vurmaktaydı, çünkü Müslümanların durumu daha iyi olduğundan halk bu dine geçiyordu. Baskılara dayanamayan kral II. Andrâs nihayet Müslüman ve Yahudilerin mali işlerde çalışmayacağına ve Hristiyan köle edinemeyeceklerine dair söz verdi.[38]

Ne Andrâs’ın, ne de sonrakilerin bu sözleri yerine getirdiklerini biliyor­uz. Çünkü aynı şikâyetler 1291 yılına kadar sürmüştür. Andrâs’ın 1233’te ölümünden sonra Moğol tehlikesi belirdi ve işler tamamen tersine döndü. Moğollara karşı Roma’dan ve Hristiyan dünyasından destek bulamayan ‘serhat bekçisi’ Macar kralları, Müslüman ve Kuman savaşçılara dayanarak ülkeyi koru­mak zorundaydılar. Bu bir ideoloji değişikliğinin açık ifadesine işaret ediyordu ve nihayetinde 1272-1290 yılları arasında Hristiyan olup olmadığı sorgulanan Kuman lakaplı IV. Lâszlö’nun kral oluşuyla sonuçlandı.

Kilise hiçbir zaman susmasa da (örn. 1279’daki bir kararda Müslümanların giyimleriyle Hristiyanlardan ayırt edilmesi isteniyordu[39]), bu dönemde Müslü­manlar üzerinde merkezi erkin ciddi bir baskısı olduğunu düşünemeyiz. Ama onu takip eden dönemde artık Macaristan’daki İslam’ın son izleri siliniyor. Bu çalışmada kullanılan eserlerin tamamındaki görüş Moğol istilacılarının ülkede İslam’ın kalkmasındaki neredeyse tek sorumlu olduğu yönündedir ve Kilise’nin hiçbir dahlinden bahsedilmiyor,[40] ama yukarıdaki paragrafta özetlenen du­rum böyle bir hadiseyle çelişiyor. Nasıl ortadan kalktıkları diğer örneklerle karşılaştırmalı yeni bir çalışmayı gerektiriyor. Sebepler ne olursa olsun, zorlayıcı etmenin Vatikan ve onu kesin bir dille izleyen Katolik Macar kilisesi olduğunda kuşku gözükmüyor. Yahudiler, Bogomil Boşnaklar ve Tengrici Kumanların vaft­izi için o kadar çok çaba gösteren ve baskı uygulayan kilisenin, aleyhlerine koca koca Haçlı seferleri düzenlettiği Müslümanların varlığına nasıl katlandıklarını açıklamakta zorluk vardır. Kesin olarak söyleyebileceğimiz şey, dört asra yayılan Müslüman varlığının korunmasındaki en önemli yardımcının bizzat İslam dini olduğu, ama Macaristan’daki gelgitlere teslim müsamahanın da nihai olarak bu kimlik muhafazasında zemini teşkil ettiğidir.[41]

Prof. Dr. Osman KARATAY

Ege Üniversitesi, TDAE, Bornova – İzmir

Alıntı Kaynak: https://ege.academia.edu/OsmanKaratay (Pdf. formatından aktarılmıştır.)

Not: Bu bölüm Balkanlar ve İslam: Dönüşüm, Kırılma ve Devamlılık Uluslararası Sempozyumunda (3-5 Kasım 2010, Çanakkale) sunulan “Arpadlılar Çağında Macarlar Arasında İslam (895-1301)” başlıklı bildirinin düzenlenmiş şeklidir.


Kaynakça
♦ BEREND, Nora, At the Gate of Christendom:]ews, Muslims and Pagansin Medieval Hun- gary, c. 1000-1300, Cambridge, 2001.
♦ CZEGLEDY, Karoly, “Az Ârpad-kori mohamedânokröl es neveikröl”, Magyar Östörteneti Tanulmânyok, Budapest, 1985, s.99-104.
♦ FODOR, Istvân, “Archaeological Traces of the Volga Bulgars in Hungary of the Ârpâd Period”, Açta Orientalia Hungaricae, 33/3 (1979), s.315-325.
♦ GYÖRFFY, György, A MagyarsâgKeleti Elemei., Budapest, 1990.
♦ HRBEK, Ivan, “Ein Arabischer Bericht über Ungarn”, Açta Orientalia Hungaricae, V/3 (1955), s.205-230.
♦ IOANNES KİNNAMOS, Historia, çev. I. Demirkent, Ankara, 2001.
♦ İBN FAZLAN, îbn Fazlan Seyahatnamesi, çev. R. Şeşen, İstanbul, 1975.
♦ KARATAY, Osman, “Ortaçağda Bosna ve Macaristan: Cebir ve İnadın Tarihi”, Uluslararası Balkanlarda Türk Varlığı Sempozyumu -II- Bildiriler, C.2, yay. Ünal Şenel, Manisa, 2010, s.82-95.
♦ KARATAY, Osman, “Toros Bulgarları Anadolu’ya Nereden Geldi?”, Tarih İncelemeleri, XXVI/1 (Temmuz 2011), s.67-79.
♦ LEWICKI, Tadeusz, “Wçgri i muzuhnanie wçgierscy w svvietle relacji podröznika arab- skiego z XII w. Abü Hâmid al-Andalusı al-Garnaî’ego”, Rocznik Orientalistyczny, 13 (1937), s. 106-122.
♦ MESUDÎ, Murûc ez-Zeheb (Altın Bozkırlar), çev. D. A. Batur, İstanbul, 2004.
♦ NEMETH, Gyula, A Honfogldlo Magyarsâg Kialakuldsa, Budapest, 1930.
♦ NORRIS, Harry T., İslam in the Balkans: Religion andSociety betıveen EuropeandtheArab World, Columbia, 1993.
♦ RADY, Martyn, “The Gesta Hungarorum of Anonymus, the Anonymous Notary of King Bela: ATranslation”, South andEast European Revieıv 87-4 (2009), 681-727.
♦ SZÜCS Jenö, “Ket törtenelmi pelda az etnikai csoportok eletkepessegeröl”, Holmi, XX/11 (Kasım 2008), asıl yayın Budapest 1987.
♦ ŞEŞEN, Ramazan, İslam Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri, 2. baskı, Ankara, 1998.
Dipnotlar:
[1] Martyn Rady, “The Gesta Hungarorum of Anonymus, the Anonymous Notary of King Bela: A Translation”, South andEast European Revieıv 87-4 (2009), s. 726-727.
[2] Nora Berend, At the Gate of Christendom: Jeıus, Muslims and Pagan! in Medieval Hungary, c. 1000-1300, Cambridge, 2001, s. 65.
[3] Karoly Czegledy, “Az Âıpad-kori mohamedânokröl es neveikröl”, Magyar Ostörteneti Tanulnıdnyok, Budapest, 1985, s. 99-100.
[4] Osman Karatay, “Toros Bulgarları Anadolu’ya Nereden Geldi?”, Tarih İncelemeleri, XXVI/1 (Temmuz 2011), s. 67-79.
[5] Peçeneklerin arasında da Müslümanların bulunduğu düşünülür ve bunlar Macar vakayinamelerinde belirtildiği üzere bu ülkeye gelmişlerdir (Nora Berend, At the Gate of Christendom, s. 66). Bildiğim kadarıyla Peçeneklerdeki İslam konusunda münferit bir çalışma bulunmuyor. Bu konuda Rus kaynaklarında da atıflar vardır ve bir çalışmayı hak etmektedir. Karoly Czegledy, “Az Arpad-kori mohamedânokröl”, s. 100, Macaristan’a gelen Müslüman dalgalarına 1230’larda gelen kumanlar arasındaki Müslümanları da ekler.
[6] İbn Fazlan, İbn Fazlan Seyahatnamesi, s. 46 vd.
[7] Mesudî, Murûc ez-Zeheb (Altın Bozkırlar), çev. D. A. Batur, İstanbul, 2004, s. 77.
[8]    Ramazan Şeşen, İslam Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri, ikinci baskı, Ankara,   1998, s. 132.
[9]    Ramazan Şeşen, İslam Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri, s. 203.
[10]  Tadeusz Lewicki, “Wçgri i muzulmanie \vegierscy w svvietle relacji podroznika arabskiegoz XII w. Abü Hâmid al-Andalusî al-Garnaî’ego”, Rocznik Orjentalistyczny, 13 (1937), s. 110. Letvicki, 14. yy coğrafyacısı Eb’l-Fida’nın da bu habere destek verdiğini düşünür. Ancak Bulardan gelen Müslümanların Idil değil, Tuna Bulgar’dan geldiklerine samimiyetle inanır. Delil olarak da Boris Han ile Papa’nın 868 senesindeki haberleşmelerinde ülkede Müslüman varlığına ima eden cümlelerin bulunmasını gösterir (Tadeusz Letvicki, “Wçgri i muzulmanie wçgierscy w stvietle relacji podroznika arabskiego z XII w. Abü Hâmid al-Andalusî al-Gaınaî’ego”.).
[11] Nora Berend, Al the Gate of Christendom, s. 86, 153. Belki papaların ve rahiplerin mevcut öfkesini daha da artıran şey bu türden haberlerdi. Berend bunları uydurma ve abartı kabul eder. Zira bunun bir kaydı yoktur ve zaten kısa bir süre sonra Müslümanlar değil sayılarının artması, ortadan kalkacaklardır. Hâlbuki burada birbirini destekleyen iki kayda, Katolik şikâyetnamelerine ve Yakut’un haberine sahibiz. Müslümanların ortadan kalması 13. yüzyılın ilk dönemlerinde İslam’a geçişlerin olmadığını göstermez. Burada irdelenmesi gereken şey, İslam’ın kayboluşunun normal bir süreçte mi olduğudur.
[12]  Geniş bilgi için bkz. Gyula Nemeth, A Honfogldlo Magyarsâg Kialakuldsa, Budapest, 1930, s. 176-182.
[13] Ramazan Şeşen, İslam Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri, s. 152.
[14]  Nora Berend, At the Gate of Christendom, s. 65-66.
[15]  Istvan Fodor, “Archaeological Traces of the Volga Bulgars in Hungary of the Arpâd Period”, Açta Orientalia Hungaricae, 33/3 (1979), s. 316-322.
[16] Mesudî, Murûc ez-Zeheb, s. 93-95; Ramazan Şeşen, İslam Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri, s. 54-55.
[17] Jenö Szücs, “Ket törtenelmi pelda az etnikai csoportok eletkepessegeröl”, Holmi, XX/1 1 (Kasım 2008), asıl yayın Budapest, 1987, s. 1401.
[18] Kâroly Czegledy, “Az Arpad-kori mohamedânokröl”, s. 99.
[19]  György Györfiy, A Magyarsdg Keleti Elemei, Budapest, 1990, s. 54.
[20]  Nora Berend, At the Gate of Christendom, s. 67.
[21]  Nora Berend, At the Gate of Christendom, s. 65.
[22]  Nora Berend, At the Gate of Christendom, s. 65.
[23] György Györfiy, A Magyarsdg Keleti Elemei, s. 50-51; Kâroly Czegledy, “Az Ârpad-kori mohamedânokröl”, s. 100-102; Nora Berend, At the Gate of Christendom, s. 66.
[24]  György Györfiy, A Magyarsdg Keleti Elemei, s. 50, 53. Kaliz isminin kaynaklarda ilk geçişi Hatip Zekcriya’da kabul edilir. Bu Süryani kaynağında 6. yy ortalarındaki bozkır halkları listesinde bunların ismi kwl$ ‘xwâlis’ olarak geçer. Bkz. Kâroly Czegledy, “Az Arpad-kori mohamedânokröl”, s. 102.
[25] Ioannes Kinnamos, Historia, çev. I. Demirken!, Ankara, 2001, s. 84.
[26]  György Györfly, A Magyarsâg Keleti Elemei, s. 50-51 –
[27]  Ioannes Kinnamos, Historia, s. 178.
[28] Ivan Hrbek, “Ein Arabischer Bericht über Ungarn”, Açta Orientalia Hungaricae, V/3 (1955), s. 209; Nora Berend, At the Gate of Christendom, s. 141.
[29] Ivan Hrbek, “Ein Arabischer Bericht über Ungarn”, s.208; Karoly Czegledy, “Az Ârpad-kori mohamedanokrol”, s. 104. Görffy bunları Alanlarla teşhis eder: Görffy A Magyarsâg Kekti Elemei, s. 558. Ancak kendisi de Mağrib asıllı olan Gırnatî’nin böyle bir hükümde yanılması zor olsa gerektir. Ortaçağ başlarında Mağrib’e göç etmiş Alanlardan bir zümrenin bu kez Müslüman olmuş olarak Macaristan’a dönmüş olması gibi bir ihtimal ise (Jenö Szücs, “Ket törtenelmi pelda az etnikai csoportok eletkepessegeröl”, s. 1403) zorlama gözüküyor.
[30] Ivan Hrbek, “Ein Arabischer Bericht über Ungarn”, s. 210-211; Karoly Czegledy, “Az Ârpad-kori mohamedânokrol”, s. 104; Nora Berend, At the Gate of Christendom, s. 85, 121-122, 140-141.
[31]  Ramazan Şeşen, İslam Coğrafyacılarına Göre Turkler ve Türk Ülkeleri, s. 132; Jenö Szücs, “Ket törtenelmi pelda az etnikai csoportok eletkepessegeröl”, s. 1403, bunların Srem bölgesinden geldiklerine inanır.
[32] Jenö Szücs, “Ket törtenelmi pelda az etnikai csoportok eletkepessegeröl”, s. 1404.
[33]  Tadeusz Levvicki, “Wçgri i muzulmanie vvçgierscy”, s. 115; Kâroly Czegledy, “Az Arpad-kori mohamedânokrol”, s. 99; Nora Berend, At the Gate of Christendom, s. 85; Jenö Szücs, “Ket törtenelmi pelda az etnikai csoportok eletkepessegeröl”, s. 1402.
[34]  Tadeusz Levvicki, “Wçgri i muzulmanie vvçgierscy”, s. 120-121.
[35]  Kâroly Czegledy, “Az Arpad-kori mohamedânokröl”, s. 99.
[36] Bu dönemdeki Bosna-Macaristan ilişkileri şu tebliğimizde incelenmiştir: Osman Karatay, “Ortaçağda Bosna ve Macaristan: Cebir ve İnadın Tarihi”, Uluslararası Balkanlarda Türk Varlığı Sempozyumu -II- Bildiriler, C.2, yay. Ünal Şenel, Manisa, 2010, s. 82-95.
[37]  Nora Berend, At the Gate of Christendom, s. 152.
[38]  Nora Berend, At the Gate of Christendom, s. 154-157.
[39]  Nora Berend, At the Gate of Christendom, s. 162.
[40]  Harry T. Norris, İslam in the Balkans, Columbia, 1993, s. 28; Nora Berend, At the Gate of Christendom, s. 237 vd.
[41] Jenö Szücs, “Ket törtenelmi pelda az etnikai csoportok eletkepessegeröl”, s. 1404.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.