Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Edebî Eserlerden Tarih Bölgesi Olarak Yararlanma: Dîvanlardaki Tarih Manzûmeleri

0 11.703

Yrd. Doç. Dr. Kenan ERDOĞAN

Elbette ki tarihçinin edebî eserlerden, edebiyatçının de tarihten yararlanmasının gerekli olduğunu söylemek bile gereksizdir. Bir çok araştırmacı, tarihçilerin edebî eserlerden, edebiyatçıların da tarihî metinlerden yararlanması üzerinde durmuş, bunun nedenlerini araştırmış ve nasıl olması gerektiği konusunda yol gösterici örnekler vermiştir

Edebî metinlerden tarih kaynağı olarak yararlanma imkanlarına ilk defa dikkati çekenlerden biri Necip Âsım olmuştur.[1] Necip Âsım, edebî eserlerden Divanların bir de bu gözle okunması ve değerlendirilmesine işaret etmiş özellikle kasidelerin bu bakımdan önemli olduğunu belirtmiştir.

N. Âsım, bu makalesinde Divanların dil, edebiyat, kültür tarihi bakımından olduğu kadar güzel sanatlar, hattâ fen bilimleri ve tabiat tarihi açısından bile değerlendirilebileceğini Mesihî Divanı’ndan örnek beyitlerle göstermiştir:

Buna göre II. Beyazıt devrinin durumu ve yeniçeri ocağının bozulmaya başlaması; gelinin el ve ayaklarını kınalamak, süslerken altın benler ve duvak yapmak, önünde leğenle cariyenin gitmesi, top ayna kullanmak; denizin buharlaşmasıyla yağmurun oluşması, ayın ışığını güneşten alması, hevayî top ve kıble için pusula kullanılması, kum saati, fener örtüsü gibi maddelerin kullanıldığı ve bu bilgilerin Mesihî (ö. 1512) zamanında var olduğu şiirlerden, dolaylı olarak anlaşılmaktadır. Daha sonraki Divan tahlilileriyle bu tip unsur tarama çalışmalarının çoğaldığını söyleyebiliriz.

Pek çok bilim dalı yaralanabilir, ancak ona en yakın duran tarihin yararlanmaması düşünülemez. Tarih bilimi ancak edebî eserlerin hangi türü ve şeklinden en çok istifada edebilir, sorusuna değişik cevaplar verilebilir. Başta tarihle ortak paydası olan edebiyat tarihinin temel kaynaklarından olan tezkirelerden, şehrengizlerden, surnâmelerden, gazavatnâmelerden, Selimnâme ve Süleymannâmeler’e; kasidelerden manzum mektup, ramazaniyye, hammâmiyye türü eserlere, mesnevîlere, terkîb ve tercî-i bendlere; kıt’alardan manzum tarihlerden hattâ gazellere kadar pek çok tür ve nazım şeklinden sosyal ve siyasal tarih, kütür ve şehir tarihi gibi disiplinler pek çok yönleriyle istifade edebilir. Faydalanabilecek türler arasında “tarih manzumeleri”nin yeri, adından da anlaşılabileceği gibi tarih bilimine daha yakın durması, hattâ doğrudan ona malzeme vermesi yüzünden ayrıcalıklı bir yere sahip gibidir. Dolayısıyla biz de bu yazımızda Divanlarda, daha çok kıt’a ve kaside, bazan mesnevî ve nazm, tek tük de terkîb ve tercî-i bend, hattâ müstezâd ve rubâ’î nazım şekilleriyle yazılan bu tür üzerinde duracağız.

Tarih manzumeleri üzerine bilimsel çalışmalar yapılmıştır.[2] Bunlar arasında H. İpekten ve M. Özergin’in ortak makaleleri ilk sırada sayılması gerekir. Bu çalışma konunun esaslarını belirleyen ve kaynaklarını gösteren bir makale olarak dikkati çekmektedir.

İpekten ve Özergin tarih manzûmelerinin ihmal edilemez bir kaynak olduğunu belirterek 1128-1141/1716-1728 tarihlerine ait tarih beyitlerinin bulunduğu bir mecmuadaki verileri diğer kaynaklarla da karşılaştırarak yayınlamışlardır.[3]

Yazarlar burada, edebî eserlerden yararlanırken dikkatli olunması gerektiği konusunda uyarıda bulunarak “tarih manzûmelerinin de diğer edebî neviler gibi, tarih için tam ve yeter bir kaynak olamayacağını, ancak vekâyinâmeler, arşiv vesikaları gibi birinci derecedeki kaynakların verdikleri malumatı tevsik ve kontrol etmek, eksiklerini tamamlamak, müphem yerlerini aydınlatmak bakımından çok faydalı ve lüzumlu bir malzeme sayılabileceğini”[4] belirtmişlerdir.

Buna göre Divanlar ve şiir mecmuaları taranıp, hiç olmazsa mühim hadiselere ait tarihler bir araya toplanarak tasnif edilirse, cülûs, doğum, ölüm, sefer, sulh, nasb, azl, çeşme, sebil, cami, saray, kasır, han, hamam tarihleriyle, tarihimizin mısra ve beyitlerden örülmüş çok ilgi çekici ve faydalı bir kronolojisi meydana getirilmiş olur.[5]

Konuya tarihçiler de ilgisiz kalmamışlar. Bunlardan Prof. Dr Yaşar Yücel,” XVI. ve XVII. yüzyıl şairlerinden Bakî, Yahya Bey, Cevrî ve Nef’î Divanları ile Nef’î’nin Sihâm-ı Kazâ’sına göre bu yüzyılların devlet yapısı ve toplum düzenine ait bilgilerin bu eserlere nasıl yansıdığını örneklerle göstermiştir.[6]

Yücel, edebiyatçının tarihten, tarihçinin de edebî metinlerden yararlanamamasının sebeplerini de maddeler halinde sıralayarak a. tarih ve edebiyatın iki ayrı uzmanlık alanı olması, b. araştırmacıların her iki alanın kaynaklarına da eğilecek kadar yetişememesi, c. öncelikle kendi alanlarına eğilmek zorunda oluşları, ç. ihtisas dersleri arasında tarihçi ve edebiyatçılara karşılıklı ve yeterli dersler konulmaması, d. tarihçi-edebiyatçı işbirliğinin yeterince olmaması ve buna pek de lüzum görülmemesi, e. özellikle Divan şiirinde şiir anlayışı gereği yeterince malzemenin olmaması. şeklinde özetleyebileceğimiz altı maddede saymıştır.[7]

Makalede, özellikle konumuz olan tarih manzumelerinden Cevrî Divanı’ndaki tarih kıt’aları üzerinde durularak bunlarda geçen “bâ-fermân-ı âli-şân”, “bâ-fermân” gibi ibarelerden, bunların padişah fermanı ve emri ile yazıldığının anlaşılabileceğini, bunun da olayın doğruluğunu ve güvenilirliğini artırdığını ifade eder. Emir üzerine yazılan bu tarihler, aynı zamanda hangi padişahın hangi konuya önem verdiğini de gösterir. Mesela spora çok meraklı bir padişah olan IV. Murad için yazılan 8 manzûmeden 2’si cirid, 2’si tüfek atışları, 1’i köşk, 1’i has oda yaptırılması, 1’i has oda tamiri, 1’i gümüş taht yaptırılmasıyla ilgiliyken Sultan İbrahim için düşürülen 5 tarih de köşk yaptırılması ve tamiri içindir. Kırım Hanı için düşürülen tek tarih ise çeşme yaptırması dolayısıyladır.

Cevrî Divanı’ndaki diğer 98 tarih ise padişahın tahta çıkışı, hanedandan bazılarının doğum ve ölümü; Bağdat’ın fethi; sadrazam, vezir, şeyhülislam, kaptan-ı deryâ, nakibü’l-eşraf, kethudâ, kazasker, beylerbeyi, hekimbaşı tayinleri; bunların saray, köşk, ev, cami, mescid, han, hamam, sebil, çeşme, köprü, tekke, türbe yaptırmaları veya tamirleri, kuyu açtırmaları; bazı kişilerin ölümü, çiçek bahçesi yapılışı, kitap yazımı, kışın nasıl geçtiği gibi konularda yazılmıştır. Yücel’e göre “bütün bu malzemeden tarihçinin yararlanamayacağı elbette düşünülemez”.[8]

Edebî eserlerden, özellikle de tarih manzûmelerinden, tarih kaynağı olarak yararlanırken öncelikle tarih düşürmenin ne olduğunu bilmekte yarar vardır: Edebî sanatlar arasında sayılan tarih düşürme, ebced[9] alfabesindeki her harfin bir sayıya karşılık olması özelliğinden istifade edilerek herhangi bir hadiseye, hesaplandığında o hadisenin meydana geldiği yılı verecek şekilde bir kelime, bir ibare, bir cümle, bir mısra veya beyit söylemektir. Buna tarih düşürmek, tarih koymak, tarih çekmek veya tarihlemek gibi adlar da verilmiştir. Tarih düşüren kişiye ise “müverrih” veya “tarihçi” denilir. Tarih düşürme, ebced hesabının en çok kullanıldığı yer olmuş, hatta ebced deyince ilk akla gelen şey o olmuştur.[10]

Meselâ “ıbret” kelimesi Mevlânâ’nın ölüm tarihidir. Yani bu kelimeyi oluşturan ayın, be, ra ve te harflerinin toplam rakam değeri olan 672 onun vefat yılını gösterir demektir. Böylece soyut rakamları akılda tutmaktansa akılda kolayca kalan manalı kelime, terkip mısra ve beyitlerin tercih edilmesi sonucu, tarih düşürme zevkli ve çok kullanılan bir sanat olmuş, halk deyimlerinde bile kullanılır hale gelmiştir. Bu yüzden “Allâh” lâfzının rakam değerinin 66 olması dolayısıyla “işi 66’ya bağlamak” “o işi Allâh’a havale etmek” demektir.

Tarih düşürmenin önceleri kelime ve terkip halinde manzum ve mensur eserlerde, daha sonraları a. tam, b. tamiyeli, c. mücevher (mu’cem, menkût, noktalı, cevherdâr), d. mühmel (sâde, bî- nukat, noktasız), e. dü-tâ, se-tâ (iki kat, üç kat), f. lafzî ve manevî, g. katıp atmalı, h. birbirine nakil, ı. bilmeceli (lûgazlı, muammâlı) gibi türleriyle çeşitli mısra ve beyitlerde zaman içinde gitgide gelişerek bir belgeleme aracı ve değeri taşıdığını söyleyebiliriz.

Kültür tarihimizde ve medeniyetimizde mansıp ve tayinlerden, doğum, ölüm, sünnet ve evlenmelere, zafer ve felaketlere, her türlü binanın binanın yapılış ve tamirine, kitapların yazılış ve basımına, seyahat, azil, isyan ve anlaşmalara, yeni yıl tebriki ve kutlamalara, hatta sakal bırakmaya kadar pek çok değişik, önemli ve önemsiz konuya tarih düşürülmüştür.

İlk tarihin ne zaman ve kim tarafından ve hangi tarihte düşürüldüğü bilinmemektedir ve tartışmalıdır: Bayezid-i Bistamî’nin vefatına 261 karşılığı olan”vâsılu’l-bekâ”, Abdülkâdir-i Geylanî’nin doğumuna “aşk” (=470), yaşına “kemâl” (=91) tarih düşürülmüş ve toplam 561 vefat tarihi, Mevlânâ’nın vefâtına “ibret” (=672), Hâfız-ı Şirâzî’nin vefâtına “hâk-i musallâ” (=791) Timur’un Sivas’ı yakıp yıkmasına “harâb” (=803) ilk söylenen tarihlerden sayılsa da bunların sonradan mı, o zaman mı söylendikleri bilinmemektedir.

İstanbul’un fethiyle birlikte içinde Sultan Fatih’in de bulunduğu bir çok kimse tarafından ona tarih düşürüldüğü, Hızır Bey’le (ö. 1457) beraber ise kelime ve terkip halindeki tarih düşürmeden mısra ve beyit haline geçildiği kaynakların naklettiği bilgilerdendir. İstanbul’un fethinden sonra XVI. ve XVII. yüzyıllarda Edirneli Nazmî, Bursalı Hâşimî ve Cinânî ile gelişme dönemine giren tarih düşürme, bir sanat ve gelenek halini almış, tarihler ve tarih düşürenler gitgide çoğalarak ve çeşitlenerek Adanalı Sürûrî (ö. 1814) ile altın çağını yaşamıştır. Sürûrî, kendi hayatını tarihlediği gibi kendinden önceki hadiselere bile tarih düşürmüş bu konuda çok müstesnâ bir kabiliyetti. Bazan bir olaya bir çok tarih düşürmüştür. Mısır’ın Fransızlardan geri alınmasına 68 tarih söylemişti. Divanı’nda 2000 kadar tarihi olup Sürûrî Mecmuası basılmıştır. Nükteli ve sanatlı tarihleriyle de çok dikkat çekmiş ve ilginç örnekler vermiştir. Sürûrî’den sonra da tarih düşürenler çoğalmıştır. Meselâ bunlardan Aynî, Divanı’nda 600’e yakın tarihiyle dikkati çekenler arasındadır. Filibe’de 1248’de yaptırılan 40 çeşme için 40 ayrı tarih düşürmüştür. Bundan sonra mezar taşı ve çeşitli mimarî eserlerin kitabesi ta’lik hatla tarih yazılmaya başlanmıştır. Bu arada şairlerin bazan birbirinden habersiz tevârüdle aynı tarih ve mısraı buldukları da olmuştur. Tanzimat’tan sonra edebiyatımızın yönünün Batı’ya dönmesi, yeni türlerin ve gazetelerin çıkışı tarih düşürmeyi olumsuz yönde etkilemiş, Harf İnkılabı’ndan sonra ise tarih düşürme Arap harflerini ve konuyu iyi bilen çok az sayıdaki uzman tarafından devam ettirilmiştir. Daha önceleri tek tük örneğine rastladığımız mîlâdî ve rûmî tarihle tarih düşürme ise Tanzimat ve özellikle Cumhuriyetten sonra artmış, bu arada Kurtuluş Savaşı ve Atatürk için de tarihler düşürülmüştür. Günümüzde nadiren de olsa Marmara Depremi’nden meşhur şahsiyetlerin vefatına kadar değişik konu ve şahıslara yazılmış tarih şiirlerine rastlanılmaktadır.[11]

Bu konuda çeşitli sahalarda çalışan (tarih, edebiyat, sanat tarihi, mimari) bilim adamlarının bilim tarihiyle ilgili kaynak olarak kullandıkları Ayvansarayî’nin “Hadîkatü’l-Cevami’, “Mecmua-i Tevârih”, “Vefeyât-ı Selâtin” ve “Meşâhir-i Ricâl” gibi eserlerine Prof.Dr. İsmail Yakıt’ın “Türk-İslâm Kültüründe Ebced Hesâbı ve Tarih Düşürme (İst. 1992) adlı çalışmasında ilâve etmek gerekiyor. Yazar gerçekten bu kıymetli muhalled eserinde konuyu yeniden ve baştan sona ele almış ayrıca daha önce pek yapılmayan Divanlardaki tarih manzumelerini de gözden geçirerek eserini ortaya koymuştur. Ancak yine böyle kıymetli bir çalışma olan Doç Dr. Turgut Karabey’in “Türk Edebiyatı’nda Tarih Düşürme” adlı doktora tezinin yayınlanarak ilim âleminin istifadesine sunulamaması ise üzücüdür. Biz bu makale boyutları içindeki küçük çalışmamızda kronolojik olarak, daha çok edisyon kritikleri yayınlanmış olan divanları tarayarak bunlardaki tarih manzumelerinin (metinlerini vermek bir yana kim ve ne için yazıldıklarını saymak bile büyük bir yekûn tutacağına göre) önemine bir defa daha dikkat çekeceğiz.

XV. yüzyıla gelinceye kadar şairlerimizin pek tarih söylemedikleri Divanlarından anlaşılmaktadır. Ancak bu Divanların Tanzimat döneminde yapılan baskılarına bir çok tarih söylendiği de Nesîmî Divanı’nın[12] 1260’da basılmasına Kıbrısîzâde İsmail Hakkı 1, Ayntâbî Raşid Efendi.[13] (mektûbi) 2,[14] Salih Hayri Efendi 2, musahhih-i Takvim-i Vekayi Cemaleddin Efendinin 1 olmak üzere toplam 6 tarih söyledikleri burdan anlaşılmaktadır.

XV. Yüzyıl

Karamanlı Aynî (ö. 1491-1494?)[15] Karaman şairlerindendir. Aynı zamanda Cem şairlerinden sayılan Aynî’nin Şehzade Sultan Cem’in kendisinin ve halazâdesinin sünnet düğününe, oğlu Oğuz Han’ın doğumuna, Cem’in Mısır’a gidişine ve dönüşüne tarih yazmıştır. Ayrıca oğlu Sâlim’in vefatına Farsça bir kıt’a, mersiyeyi andıran Farsça kasidede Fatih’in vefatına, yine Farsça Mevlânâ medhiyyesinde Gedik Ahmed Paşa’nın Mevlânâ Dergâhı’nı onartmasına tarih düşürmüştür. Karamanlı Sultan Kasım’a yazdığı muammâda da tarih bulunmaktadır.

Ahmet Paşa (ö. 1497) Divanı’nda[16] Ermenek Kalesi’nin fethine 1, Sultan Beyazıd’ın cülûsuna 1, cami, Daru’l-hayr ve kendi evinin yapımına ve Ali isminde birinin vefatına birer olmak üzere toplam altı tarih söylemiştir.

XVI. Yüzyıl

Daha çok hamsesiyle tanınan Akşemseddin-zâde Hamdullah Hamdî (ö. 1503/4?), Divanı’nda[17]

II. Beyazıd’a sunduğu farsça cülûsiyyesinde bir de tarih düşürmüştür.

Necatî Bey (ö. 1509) Divanı’da[18] ise ölümü üzerine mersiye yazdığı hamisi Şehzâde Sultan Mahmud için yazılan bir Farsça tarih, ayrıca Farsça iki feth, bir de kasr tarihi vardır.

Yüzyılın başlarında Vasfî (ö. 1510?), Divanı’nda[19] Sultan Bayezid’in yaptırdığı bir gemi için bir tarih kıt’ası söylemiştir.

Mesîhî (ö. 1512) Divanı’nda[20] yalnız bir sünnet düğünü için söylenmiş bir tarih mevcuttur.

Aynı zamanda iyi bir şair olan ve Divanı Dehnâme ve Nasîhatnâme gibi eserleri bulunan Şah İsmail Hatâyî[21] (ö. 1524), ebced hesabıyla tamiyeli ve muammâlı iki tarih düşürmüştür.

Manzum ve mensur bir çok eserin sahibi Lâmiî Çelebi (ö. 1532), seçmeleri yayınlanan Divanı’nda[22] biri Moton kalesinin fethine, biri şehzade Mahmud’un vefatına biri de Kanûnî’nin cülûsuna olmak üzere tarih manzumeleri de söylemiştir.

Ömrünün sonuna doğru Şam Kadılığı’na tayin edilen Üsküplü İshak Çelebi’nin (ö. 1536) ise yolculuğa çıkmadan önce orada öleceğini şâm-ahşam kelimeleriyle sezdiği ve orada hastalanınca da günlerinin sayılı olduğunu hissederek kendi vefatına tarih söylediği bildirilir. Sözü edilen beyitler şunlardır:

Cennet kohusı gelmege başladı meşâma
İrişe meger kâfilemüz menzil-i Şâm’a
Gelicek hâlet-i nez’e didi târîhini İshâk
Yöneldüm cânib-i Hakka başı açık yalın ayak

İshak Çelebi Divanı’nda[23] biri Kanunî’ye cülûsiyye, biri Canberdi’nin (Gazali) Ferhat Paşa tarafından bastırılarak öldürülmesine, kendisinin yukarda belirttiğimiz Şam yolculuğuna ve bir de Farsça olmak üzere toplam beş tarih vardır.

Fuzûlî (ö. 1556) Divanı’nda[24] ise sadece Bağdat vasfındaki Kanunî Sultan Süleyman’a sunduğu kasidesindeki Bağdat’ın fethi dolayısıyla söylenen meşhur ”Geldi burc-ı evliyâya pâdişâh-ı nâm-dâr” mısraı bulunmaktadır.

Helakî (ö. 1573-74?) Divanı’nda[25] düşürülen 3 tarihten biri tebrik (şeyhülislamlık?) ikisi de Şeyh Mahmud Efendi’nin vefatı dolayısıyladır.

Bu yüzyılın en çok tarih manzumesi söyleyen şairlerinden birisi, şüphesiz, Mustafa Cinânî’dir (ö. 1595/6). Mersiye, mektup, tarih manzumesi gibi değişik türlere pek çok örnek veren Cinânî’nin hacimli olan Divanı’nda[26] 177 Türkçe, 32 de Farsça tarih bulunmaktadır.

Mustafa Cinânî Efendinin bazı tarihlerinde olarak söylenir (s. 435), bazılarında ise şair, “Câize âlî olmak gerekdür böyle bir târîh olay ayrıntılı bir şekilde anlatılır bazıları ise çok kısa bir zamanda (s. 422) âdetâ irticâlî içün” mısraında olduğu gibi, maksadının açıkça caize almak olduğunu pazarlık edercesine söyler. Zeyrek Köprüsü’ne yazdığı tarih şiirinin birinde ise ödül olarak Sultan Murad’ın otuz sikke gönderdiğini ilâve eder (s. 422).

Hacimli bir divan olan Nev’î (ö. 1599) Divanı’nda[27] dönemin sosyal, siyasal, kültürel, mimarî tarihi için çok malzeme bulunabilecek sûriyye, îdiyye, şitâiyye, kasriyye, cülûsiyye, bayram ve vezaret tebrikleri gibi pek çok şiir bulunduğu halde sadece vezir-i azam Siyavuş Paşa için düşürülmüş bir tarih vardır.

Evliyâ Çelebi’ye göre vefatından altı gün önce “kad intekale’l-merhûm” şeklinde kendi ölümüne tarih düşürdüğü söylenen ve hacimli bir divan şeklinde şiirleri toplanan Behiştî (ö. 1571)’ Divanı’nda[28] kaydedilen tarih ise sadece “Katl oldı Sultan Mustafa” mısraıdır.

Bu yüzyılın ünlü şairi Bakî (ö. 1600) de Divanı’nda[29] tıpkı Fuzûlî gibi sadece Kanunî Sultan Süleyman için bir (iki beyit) tarih söylemekle yetinmiştir.

Rumelili Zaifî’nin de yayınlanan seçme Divanı’nda[30] yalnızca Pîrî Mehmet Paşa’nın vefatına bir tarih söylediği görülmektedir.

XVII. Yüzyıl

Padişah şairlerden olup Bahtî mahlasını kullanan Sultan I.Ahmed[31] (ö. 1617), tarihî hadiseler üzerine bazı şiirler yazdığı gibi bazı tarih manzûmeleri de söylemiştir. Bunlar, Murad Paşa’nın Celâlileri ve hac yolundaki eşkıyayı temizlemesine, Sun’ullâh Efendinin şeyhülislâmlığına, Yahyâ Bey’in Rumeli sadâretine ve kendi cülûsuna söylediklerinden ibarettir.

Tekke Şiirinin önemli temsilcilerinden Aziz Mahmut Hüdâî de (ö. 1628), Divanı’nda[32] arka arkaya dört gün arayla ölen iki oğlu için bir tarih düşürmüştür. Z. Tezeren’e göre kendisinin ölümü için söylenen tarihler ise küçük bir divan oluşturacak kadar çoktur.[33]

“Katline oldı sebeb hicvi hele Nef’î’nin” mısraının gösterdiği tarihte öldürülen meşhur hiciv şairi Hasankaleli Nef’î’nin (1635) Divanı’nda[34] Sultan Murad’ın ok atışı ve kasrı ile yaptırdığı çeşmeye olmak üzere toplam üç tarih söylenmiştir.

Temiz İstanbul Türkçesi lirik ve sade şiirleriyle dikkati çeken Şeyhülislâm Yahyâ da (ö. 1644) Divanı’nda da[35] Lehistan seferine, Malkoç efendinin dervişler için tekyede kasr yaptırmasına, Sinan Paşa’nın tâk yaptırmasına, Mustafa Paşa Köprüsü’ne, Sultan Murad’ın han kasr köprü, İmam-ı Azam türbesinin gümüş kapısını, kafesini, şübbekini yaptırmasına, ok ve cirit atışına, Bağdat ve Revan fethine, Valide Sultan ve Kasr-ı Hümâyûn’u yaptırmasına, Diyarbakır’a gelmesine, Vâlide Sultan’ın çeşme yaptırmasına ve Sultan İbrahim’in kasr inşa ettirmesine olmak üzere toplam 23 tarih söylemiştir.

Pek genç yaşta vefatına rağmen arkasından hacimli bir Divan ve güzel şiirler bırakan Fehîm-i Kadîm (ö. 1647) Divanı’nda[36] ise Bağdat’ın fethi ve Fettah Han’ın tutulmasına 2, Sultan İbrahim’in cülusuna 1, Ebû Said Efendinin fetvâ makamına gelişine biri rubaî-i müstezâd şeklinde 2, Lebîb Efendinin İzmir Kadılığına 1, Mehmed Paşa’nın sadâret tebrikine 1, Eyup Paşa’nın Mısır’a tayinine 2, Örfî-i Şîrâzî Divanı’nın yazılışına ve Rıza Çelebi’nin sakalına Farsça birer olmak üzere toplam 11 tarih söylemiştir.

Klâsik Edebiyatımızda Sebk-i Hindî üslûbunun önemli temsilcilerinden Nâilî-i Kadîm (ö. 1666) Divanı’nda[37] ise Sultan Mustafa’nın doğumuna, Saçlı İbrahim, Sarı Abdullah Efendi ve Tıflî Çelebi’nin vefatına ve Uyvar Kalesi’nin fethine olmak üzere toplam 5 tarih mevcuttur.

Aynı üslûbun temsilcilerinden Neşâtî (ö. 1674) Divanı’nda da[38] Yanova ve Yenikale’nin fethine, Edirne’de vezir Mustafa Paşa çeşmesine ve çok soğuk geçen denizin bile donduğu bir kış için lafzen ve manen “Be meded tondı sovukdan bin otuzda deryâ” tarihini söylemiştir.

Dönem şairlerinden Mezâkî Süleyman Efendi.[39] (ö. 1676)’de IV. Murad’ın Bağdat’ı fethine, ve kasrına, Fazıl Ahmet Paşa’nın sadaretine, Girit, Uyvar ve Kandiye’nin fethine tarih düşürenlerdendir.

Yüzyıl şairlerinden Sükkerî (ö. 1686) ise Divanı’nda[40] ikisi farsça 22 tarih düşürmüştür. Bunların ikisi 15, üçü ikişer beyitliktir. Beş tanesi ise Türkçe-Farsça mülemma’dır. Dokuzu ölüm tarihidir.

Yunus mektebinin güçlü temsilcisi olan ve hareketli bir hayat yaşayan ve sürüldüğü Limni adasında vefat eden (ö. 1694) coşkun sûfî şair Niyâzî-i Mısrî, ilk milâdî tarihi düşüren olarak bilinmektedir.[41] Ayrıca Divanı’nda[42] şeyhi Uşşâkî Mehmed Efendi için de bir tarih söylemiştir.

Mevlevî şâir Fasîh Dede’nin (ö. 1699) Divanı’nda[43] ise dördü vefat, biri çeşme, bir kâşâne yapımı, biri de kendi Divanının tertibine olmak üzere 7 tarih mevcuttur.

XVIII. Yüzyıl

Hikemî tarzın büyük temsilcisi Nâbî (ö. 1712) Divanı’nda[44] cülûs, Kırım Hanlığı, sadâret, vezâret, şeyhülislâmlık, kadılık, valilik, müftülük tebriki, şehzadelerin ve bir çok meşhur kişi veya yakın tanıdıklarından bazılarının doğumu, sünneti, sakalının çıkması, okumaya başlaması, ok ve tüfek atması, ölümü ve şehit edilmesi; çeşme, sebil, cami, imaret, hamam, tekke, mektep, mezar, saray, kasır, sâyebân, sahil-hâne, mesire, musallâ, ev, bârgâh, otağ, çadır yaptırması tamir ve tecdidi, padişahın bir yere gitmesi, Celâlîlerin tedmîri, fetih, sefer, zafer, düşmanın ahdini bozması, gaza için tuğ ve sancak çıkarılması, yılın başlayış veya bitişi, eseri Tuhfetü’l-Harameyn’i     bitirmesi. gibi çok farklı konularda yazılmış toplam 155 tarihin bulunduğunu görüyoruz.

Nâbî’nin rubâ’î tarzında “musannâ” ve “lûgazli”, “cifir” ve “muammâ” yollu tarihler de söylediği, ayrıca uzaktaki bir kasır için belki de sipariş üzerine “gâibâne” tarih de düşürdüğü bir nottan anlaşılmaktadır. Doğum, ölüm sünnet, bina yapımı ve tamiri için yazılan tarihlerin büyük çoğunluğunun İstanbul ve Halep’teki yüksek seviyede idareciler için yazıldığını, ayrıca yeni yıl ve bayram tebrikine tarih söylemenin de artık bu yüzyılda âdet olduğu anlaşılmaktadır.

Aynı yıl vefat eden Bosnalı Sâbit Alâeddin[45] (ö. 1712) de söylediği 44 adet tarih şiiriyle tarihe malzeme vermiştir. Bu tarihlerde II. Süleyman, I. Mustafa ve I. Ahmed’in cülûsu, şehzadeler, şeyhülislâm ve kendi oğlunun doğumu ve sünneti, sadâret, vezâret ve kaimmakamlık, Müneccimbaşı, Mezâkî, Kara Halil, Zârî, Edirneli Es’ad Çelebi, Mahmud Giray, Şeyh Veliyyüddin Efendilerin vefatları ve oğlu İsmail’in Tunca’da boğulması, ileri gelenlerin yaptırdığı kasr (2), çeşme (4), cami (2), tekye yapımı, Sultan Ahmed’in tüfek atışı (2), sakal (2), Ayasofya mahfilinin genişlemesi, şehzadenin dişinin çıkması. gibi konular işlenmiştir. Oğlunun sünnetine söylediği tarih meşhur darb-ı meseldir: şeriatın kestiği parmak acımaz.

Eski darb-ı mesel yeni tarih
Acımaz şer’ kesdiği barmak

Mevlevî şair Nesîb Dede (ö. 1714) Divanı’nda[46] da bir hayli (39) tarih mevcuttur. Bunları özetleyecek olursak: Sultan Mustafa’nın cülûsuna (2), Teberdâr Muhammed Paşa’nın 2. defa sadârete gelmesine, Rami Mehmed Paşa’nın kubbe vezirliğine, İsmail Efendinin Anadolu kazaskerliğine, Abdullah Efendinin 2. defa fetva makamına gelmesine, Seyyid Abdullah Efendinin nakipliğine, Muhammed Sâdık Efendinin 2.defa müfti olmasına, Behcet İsmail Efendinin Kahire mansıbına, kendisinin Ankara Tekyesi şeyhliğine, Şeyh Bostan Efendinin Şam’a gelmesine ve hacı olmasına, Ârif Efendi, Südcizâde Hâfız Çelebi, Sakız Adasında Şeyh İlyas Efendi, Mevlânâ soyundan Şeyh Bostan Efendi, Şeyh Siyâhî Dede el-Mevlevî, Konya kadısı ‘Îdî’nin, müfti Ali Efendi, şair Dürrî Efendi, oğlu Şam kadılığından ma’zûl müfti Ankara’da Hasan Efendi, kendi kızkardeşi ve Vali Ali Paşa’nın vefatlarına; Bostan Efendi oğlu Sadreddin’in doğumuna (2), sünnetine, Şam Kadısı Ebubekir Efendinin oğlunun sünnetine, Seyyid Sâlik Çelebi’nin sakalına, Mevlânâ ve Sadreddin Konevî türbeleri ve Şam Mevlevîhânesi’nin tamir ve tecdidine, Hacı Hasan Camii’nin oğlu Muhammed Çelebi tarafından yaptırılmasına, Sultan Ahmed’in çiçek çıkarmasına söylenmiştir.

Manisalı Mevlevî şair Birrî Mehmed Dede (ö. 1716) Divanı’nda[47] ise sadece Hançerîzâde Ârif Efendinin oğlu Ahmed’in doğumuna iki tarih söylendiği görülmektedir.

Tarih düşürmede bir hayli başarılı bulunan Vanlı Dürrî-i Yek-Çeşm (ö. 1722) Divanı’ndaki[48] Tarih Manzûmeleri üzerinde master çalışması yapılmıştır. Buna göre Divan’da 154 tarih manzûmesi vardır. Bunların 64 tanesi der-kenardadır ve çoğu tek mısra veya beyitliktir. 90 tanesi ise çoğu kıt’a-i kebire veya kasîde nazım şekliyle yazılmıştır. Şiirlerin çoğu III. Ahmed Dervri devlet adamlarının etrafında döner. III. Ahmed’in cülûsuyla başlar sonra vezir Rami Mehmed Paşa, Kalaylıkoz Ahmed Paşa ve Baltacı Mehmed Paşa’nın sadaretine (2), Kapdan-ı deryâ Veli Mehmed Paşa’ya, şehzade Selim ve Murad’a, hanım sultanlardan Zeynep ve Ümmü Gülsüm’e, Çorlulu Ali Paşa’nın oğlunun doğumuna, camii ve çeşmesine, 1120 tarihli bir cami ve medreseye, Hoca İbrahim Paşa’nın evine, Amcazâde Hüseyin Paşa’ya, şehzâde Abdülmelik’in doğumuna, II. Ahmed’in cülûsuna tarih düşünülür. Der-kenardakiler ise daha çok cami, çeşme, vefat, velâdet, gibi konulara dairdir. Buradaki ilk tarih Edirne’deki bir çeşmeye, sonra vezir Rami Mehmed Paşa’nın ölümüne, II. Selim’in cülûsuna, Azak Kalesi’nin fethine, Reisü’l-küttap Abdülkerim Bey’in 2. defa tayinine, şair Nâbî’nin İstanbul’a gelişine,sünnet-hâne, âyine-hâne, cebehâne, şahî top, köşk, saray, kasır, sebil, mektep, yeni yıl tebriki, sakal bırakma gibi bir çok konuda yazılmıştır.

Bu tarihlerde padişahın limonu, nargülünü, yumurtayı vurması, Okmeydanı’nda taş diktirmesi, kıratla öndül alması gibi sportif faaliyetlerine de yer verilir. Dürrî’nin kimi yerde “bedîhî emr ile tarihini didi Dürrî”, “Dürrî memûren didi tarihini halka” gibi mısraları tıpkı Cevrî’de olduğu gibi tarih yazması için emir aldığı ve teşvik edildiği anlamına gelmektedir

III. Ahmed tarafından kendisine “reis-i şairan” ünvanının verildiği toplumsal konulara duyarlı oluşu, kimi aksaklıkları yermekteki başarısı ve hazırcevaplığı ile dikkati çeken, Hadikatü’l-Mülûk ve Vüzerâ gibi tarihi kaynakların da yazarı Osmanzâde Tâib (ö. 1724), kaside, hicviyye ve hezliyyelerinde zamanının onlarca ileri geleninin farklı yönleri hakkında bilgi verdiği gibi, seçme Divanı’ndan[49] anlaşıldığı kadarıyla bir çok tarih manzumesine de imza atmıştır. Bunlardan mesela, Sultan Ahmed’in fethine, Ali Paşa’nın Mora’yı fethine, Nasuh Paşa’nın Hicaz havalisini eşkıyadan temizlemesine, İbrahim Paşa kasrına, “Yakdı İstanbulı valilerinin ihmali” mısraını düşürdüğü Kumkapı yangınına ve Gürcü Yusuf Paşa’nın vefatına söylenmiştir.

Din, tasavvuf, edebiyat gibi farklı dallarda onlarca eserin sahibi büyük mutasavvıf şair İsmail Hakkı Bursevî (ö. 1725), Divanı’nda[50] biri (Farsça), Tuhfe-i Şâhidî adlı eserin istinsahına, diğeri de kızı Hadice’nin vefatına olmak üzere sadece iki tarih söylemiştir.

Şuh şarkıları ve lirik gazelleriyle Divan şiirinin en büyük şairlerinden biri kabul edilen Nedim’in (ö. 1730)[51] 60 kadar tarih şiiri vardır. Bazıları ayrı bir makaleye de konu olmuştur.[52] Bunları başta Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın memleketinde yaptırdığı cami, medrese, kütüphane, imaret, çeşme (5), kervansaray; hamama (2) kaymakamlığına tayini tüfekle testiyi vurmasına; ayrıca vezâret, şeyhülislâmlık, defterdarlık, yeni yıl tebriki (3), şehzâdelerin doğumu, cami (2), saray, han, ev, sahilhâne (5), çarşı, kasr (4), maksem, sebil inşasına, Sultan Ahmed’in hattı, devlet ileri gelenlerinin değişik yerlerde yaptırdığı çeşmeler (10), Büyük Ayasofya mahfili, Üçanbarlı kalyonu ve denize indirilmesi, Tiflis’in y ile yazılması Riyâzî Divanı’nın bitişi ve annesinin ölümü gibi konularda yazılmış tarihler olarak sayabiliriz.

İzzet Ali Paşa (ö. 1734) Divanı’nda[53] ise Loristan, Gence, Revan (3), Hemedan ve Mora adasının fethine 7, şehzade Abdulhamid (2) ve Mir Mahmud’un doğumu için 3, Ayşe ve Züleyha Hanımların vefatına 2, saray yapımı, Sultan Ahmed ve Rakım Muhammed Efendi kasrına 2, Damad Ali Paşa Camiine (Hotin), Bender’de minare yapımına, Eyup Sultan türbesi tamirine, İbrahim Paşa’nın damad ve vezir oluşuna 2, Damad Muhammed Paşa (Edirne) ve Muhammed Kethüda Paşa çeşmesine 2, III. Ahmed’in tüfenk atışına, şehzâdelerin sünnetine, Üçanbarlı kalyonunun denize indirilmesine, İsveç kralının ordusunun bozulmasına olmak üzere toplam 29 tarih söylemiştir.

Yüzyılın mutasavvıf şairlerinden Sezâyî-i Gülşenî (1737) Divanı’nda[54] ise sadece Uşşâkî Şeyhi Sâdık Efendi, kendi kızı Fâtıma ve Elif’in vefatına toplam üç şiir söylemiştir.

Daha çok tezkiresiyle meşhur olan Mirzazâde Mehmed Sâlim (ö. 1739-43?) de Divanı’nda[55] düşürdüğü 25 tarihle, tarih söyleme geleneğine katılmıştır. Bu tarihlerin, şehzâdelerin sünnet düğünü, sadâret, şeyhülislâmlık, müftülük, evlenme, doğum, sakal bırakma tebriki, medrese, sahil-hâne, cami, kasr, çeşme ve menzil yapımı, Revan Kalesi ve Moskof seferi ve vefat için söylendiğini görüyoruz.

21 tarih bulunan Antakyalı Münîf (ö. 1744) Divanı’nda[56] şehzâde Seyfüddin Efendi ve İbrahim oğlu Mehmed’in doğumuna, Müftü Seyyid Ebu’l-Yümni Efendinin evlenmesine, Hısn-pâş kalesine, Yenihan’a, Mektûbî Mehmed Behcet Efendi ve Ahmed Bey’in kasrı ve Ali Paşa çeşmesi için, Şeyhülislâm Dürrî ve İshak Efendilerin şeyhülislâmlığına, Mansûrîzâde’nin Şam Kadılığına, Ali Paşa’nın Haleb’e gelişine, Kaptan Mustafa Paşa’nın kütüphânesine, Revan muhafızı İzzet Ali Paşa, Mengli Giray, Hıfzîzâde Seyyid Mehemmed Aziz (3), Arabzâde, Abdürrezzak Efendilerin vefatlarına tarih söylenmiştir.

Hâmi-i Âmidî (ö. 1747) de Divanı’nda[57] 20 kadar tarih manzûmesiyle mahallî tarihe malzeme verenler arasındadır. Bunlar; Âmid kadısının oğlunun sünnetine, Abdullah Paşa ve kendi kasrına, Balıklı Köşk’e, Voyvoda Halil Ağa ve Hocazâde Hacı Mustafa Ağa’nın evlerine, Âmid’de Kılıç Bey çeşmesine; İbrahim Bey, Şair Vali Hasan Ağa, Köprülüzâde Abdullah Paşa’nın kızı, Zagarcıbaşı Hüseyin Ağa, Abdullah Paşa’nın eşi (mersiye ve tarih) ve Abdî Paşazâde Ali Paşa’ların vefatlarına; Numan Paşa, İbrahim Paşa, Köprülüzâde Abdullah Paşa’ların (2) vezâretine; Tebriz ve Belgrad’ın fethine (Farsça) söylenmiştir.

Hiciv ve hezl yani alay ve yergi vadisinde meşhur olan Haşmet[58] (ö. 1768) de 16 tarihiyle bu türe örnekler vermiştir. Haşmet şu konulara tarih söylemiştir: Sultan Osman’ın cülûsu, Şah sultan ve Ahmed Paşa’nın doğumu, vezâret (2 tane ve birinin bedâheten yani riticâlî olduğunu söylüyor), şeyhülislâmlık, defterdarlık ve çavuşbaşılık tebriki, kütüphâne, çeşme, şadırvan, yanan Ağa Kapısı’nın inşaatı ve Üçanbarlı Kalyonu. (2 tane ikincisi terkib-i bend şeklinde ve ödül aldığını ifade ediyor.)

Marifet-nâmesi ve birçok eseriyle tanınan Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın (ö. 1780) da Bursalı İsmail Hakkı ve A.Mahmud Hüdayî gibi tarih söylemeye pek rağbet etmediği Divanı’nda[59] sadece Vahdetnâme adlı eserine tarih düşürmesinden anlaşılmaktadır. Halbuki bu tip şöhretli şeyhler için başkaları pek çok tarih düşürmüştür.

Şeyh Gâlib’in yakın dostu Esrar Dede’nin (ö. 1796)[60] tarihleri ise hemen tamamen kendi tarikat çevresiyle ilgilidir: Mihrişah Sultan’ın Kasımpaşa Mevlevîhânesi’ni tamir ettirmesine, Şeyh Galib’in kızı Zübeyde ve Ankara Mevlevîhânesi şeyhi Mehmed’in oğlu İsmail için, Yenikapı Mevlevîhânesi dervişlerinden Hüseyin Dede’yle, Derviş Nurî ve Kaygısız Baba’nın vefatlarına,Derviş Neyyir ve Nûrî’nin çilelerini bitirmesine düşürülmüştür. Manastırlı Hâfız Dede’nin tarihi manzum bir biyografi niteliğinde olup Tezkiresine de almıştır.

Divan Şiirinin son büyük şairlerinden Şeyh Gâlip de (ö. 1799) Divanı’ndaki[61] 75 tarihiyle tarih söyleme geleneğini devam ettirmiş ve müstakil bir çalışmaya da konu olmuştur.[62] Bu tarihlerin kendi tarikat çevresiyle ilgili mevlevîhâne tamiri, semâ-hâne, şeyh ve yakınlarının evlilik, sakal bırakma, doğum ve ölümleri için), devlet ileri gelenleri (cülûs, yeni yıl, nişancılık ve fetih tebriki gibi) ve çeşitli imar faaliyetleri (kışla, cami, mahfil, şadırvan, humbara-hâne, hendese-hâne, kasr, asâkir-i cedîd için kışla ve talim-hâne, sebil, çeşme, sahil-saray, anbar ve sahil-hâne) şeklinde özetlenebilir.

XIX. Yüzyıl

Şeyh Mustafa Selâmî (ö. 1813) Divanı’ndaki[63] tarihler de bölgesel tarihe azımsanamayacak katkılarda bulunabilir. Bu tarihler, Manisa’da Yiğitbaşı Şeyh Ahmed Efendi tekkesinin tamirine, Seferihisar ve Özbek Köyü camiine, mûtâb esnafının yaptırdığı sebile, İzmir kadısı Şemseddin Efendinin zelzelede yıkılan minareyi tamirine, İzmir’de babası Şeyh İsmail Efendinin yaptırdığı tekkeye şeyhi Ali Niyazî Efendinin yazdığı tarihi tazmin, Tekkenin tevhid-hânesi için, gümrük kâtibi Hasan Efendi yaptırdığı çeşmeye, İzmir’de Seyyid Hacı Muhammed Hâtem Efendi kasrı için, Menemen yolundaki Şeyh Ahmed Efendi çeşmesine, Kandiye’de halvetî derviş Ali Efendi ve şair Ahmed Cezbî Efendi Kenzîzâde Şeyh Hasan Efendi, babasının müridelerinden Fatıma Tûtî Bacı, şeyhi Ali Niyazî (meşhur Hacı Dede) için mersiye ve tarih, Atike Bacı, manevî oğlu Mehmed Emin Efendi Menemen hânedânından Şeyh Ahmed Efendi, dostu Seyyid Ali, pîrdaşı Ali Niyazî’den mezun hacı Süleyman Hüsni Efendilerin vefatlarına, Sultan Mustafa (3) ve Sultan Mahmud’un cülûsuna, Yusuf Ziya Paşa’nın 2. defa vezirliğine, şehzâde Murad, Bayezit ve Abdülhamid’in doğumuna, Raif İsmail Paşa’nın Kahire’den Girit’e tayinle Kandiye’yi eşkıyâdan temizlemesine, kızı Hadice Molla (2) ve oğlu Muhammed Bahaeddin’in doğumuna söylenmiştir.

Kırım hanedanından Halim Giray (ö. 1823) Divanı’nda[64] da bazı tarihlere rastlamaktayız. Bunlar: Kırımî Şeyh Sâdık ve Hâmid Efendilerin vefatına, şehzade Osman ve oğlu Tâhir’in doğumuna, Nebil Bey’in müderris olmasına, sakal için ve köşk yapımına söylenmişlerdir.

XIX. yüzyılın önemli klâsik şairlerinden Enderunlu Vâsıf (ö. 1824) da epeyce (94 tane) tarih söyleyerek sosyal hayat ve çevresiyle ilgilenmiş ve tarihe tanıklar bırakmıştır. Tarihlerin daha çok kıt’a veya kıt’a-i kebîre bazen de kasîde ve nâdiren mesnevî nazım şekliyle yazılmasına karşılık Vâsıf’ın terci-i bend ve müsebba’ nazım şekliyle de tarih yazdığını görüyoruz. Divanı’ndaki[65] tarihleri tek tek saymak bile çok uzun süreceği için kabaca tasnif edersek 1801-1822 tarihleri arasında yapılan kasr, cami, mescid, türbe, çeşme yapımı için 12, tamirine 16, yeni yıl kutlamalarına 6, ölüm 4, doğum 10, fetih 7, padişahların nişan talimlerine 8, çeşitli ihsanlara 7 ve başka konulara 24 kadar tarih söylemiştir.

Bunların içinde Tepedelenli Ali Paşa’nın katli, Mabeyni Humayûn, Valide Sultan kasrı, Küçükçekmece ve Şemsi Paşa Kasrı, Cihangir Cami, Miskinler Tekkesi, Galata Mevlevîhânesi’ne söylenen önemli tarihlerin yanında padişahın levha değiştirmesine, Eyup’e âvîze vermesine tarih söylemesi de gündemin takibi açısından ilginçtir. Yine bunlardan ilginç olan birisi de Mısır’ın Sultan Selim tarafından fethi tarihinin mûsikî terimleriyle yazılmış olmasıdır.

Giritli Salacalıoğlu da (ö. 1825) Divanı’ndaki[66] “belge niteliğindeki tarih şiirleriyle” Girit’in o dönemdeki çehresini, çevresindeki kişileri, çeşme ve okul gibi yapıları bize tanıtma imkanı verir. Bunlar; Hâşim Baba, Seyrânî Baba, Kandiyevî Şeyh Hüseyin Baba, Nakşî el-Hac Molla Efendi. Kandiyevî, Müftü el-Hac Abdülhamid Efendi, Resmolu Resmi Ali Baba’nın vefatlarına ve Kalıpsızzâde Ârif Ağa’nın Kandiye’deki ve 14 cemaatin serodası Muhammed Ağa’nın kışlada yaptırdığı çeşme, mektep ve sebilhâne tarihleridir.

Cifir ve ebcedle yüz yıl sonra Ankara’nın başkent olacağını remzen ifade ettiği söylenen ve hakkında yazılar yazılan Müştak Baba (ö. 1832) da Divanı’nda[67] şeyhülislâmlık ve müftülük tebriki, vefat (2), kasr ve doğum gibi konularda 6 tarih söylemiştir.

XX. yüzyıl şair ve yazarlarından Süleyman Nazif’in dedesi olan Süleyman Nazif (ö. 1832) de küçük Divançe’sinde[68] iki doğum (biri şehzade biri müftü oğlu), iki de vefat tarihi söylemiştir.

Ünlü kadın şairlerimizden Leylâ Hanım (ö. 1847) da Divanı’nda[69] bir hayli (49) tarih söyleyenlerdendir. Bunların çoğu ölüm olmak üzere (18) doğum (6), sünnet, cülûs, sadâret (7), vezâret, şeyhülislâmlık, kazaskerlik, valilik, müsteşarlık, saraya damat ve ferik olmak, sakal bırakma gibi farklı konularda olduğunu ayrıca müstezâd bir tarih de yazdığını söyleyebiliriz.

Yüzyıl şairlerinden Es’ad Paşa (ö. 1851) da Divançe’sinde[70] Edirne’de yapılan bir kasra, Yeniçeri ocağının kapanmasına,şehzade iki şehzadeye, Reşid Paşa’nın sadâretine, kendinin Erzurum valiliğine tarih düşürmüştür.

Yine meşhur bir kadın şair olan ŞerEfendi Hanım (ö. 1861) da Divanı’nda[71] bulunan 125 tarihiyle Türk Edebiyatı’nda çok tarih söyleyenler arasında yer alır. 40’ı ölüm, 7’si şehzade ve hanım sultanların doğumu olmak üzere 25 doğum, 6 evlenme, 5 sünnet, bina tamir ve tecdidi, makam ve mansıp tebriki, ev alınması, Kur’an’a ve semaa başlama, hâfız olma, ney talim etme gibi çok farklı konularda toplam 125 tarih söylemiştir. Meselâ tarihlere göre kız kardeşinin oğlu Nebil’in doğumundan, sünnetinden, Kur’an ve semaa başlamasına kadar hayatını adım adım takip edebiliriz.

Harputlu Rahmî (ö. 1884) Divanı’nda[72] biri Sultan Abdülaziz’in cülûsuna, biri Harput’ta bir yangına, diğeri de Hafız Vahdî oğlu Hayrullah’ın doğumuna olmak üzere üç tarih bulunmaktadır.

Sivaslı Abdülkadir Gulâmî (ö. 1886) de Divanı’nda[73] 6’sı vefat, biri Peygamberin nalınlarının diğeri de Hâlet Paşa’nın Sivas’a gelişine olmak üzere 8 tarih söylemiştir.

Osmanlı hanedanı içinde Divanı bulunan tek kadın şair olan Âdile Sultan (ö. 1899) da şeyhi Ali Efendi. için iki tarih söylemiştir.[74] Ayrıca iftirak-nâme ve mersiye gibi bazı şiirlerinde de tarih olduğu anlaşılmaktadır.

XIX. yüzyılın sonunda yaşadığı bildirilen Geredeli Mustafa Rûmî Efendi. ise biri babasına (lafzen), biri de bir türbeye olmak üzere sadece iki tarih düşürmüştür.[75]

XX. Yüzyıl

XX. yüzyıl başında divan geleneğini sürdüren Kayserili Zıllîzâde Hacı Emin Efendi (ö. 1907/8) 10’u doğum, 10’u vefat; diğerleri ise evlenme; Kayseri büyük yangını; bina, tamir; mansıp ve nişan alma gibi konularda toplam 27 tarih söylemiştir.[76]

Yozgatlı Mehmed Said Fennî (ö. 1918) de Divan geleneğini sürdüren bir şairdir ve Divanı’nda[77] 10’u o çevrede tanınan veya şairin yakını olan kimselerin vefatına, 2’si cephanelik için, 4’ü de Sırrı Paşa’ya, Münif ve Hazım Beylerle Memduh Paşa’nın Ankara valiliğine, diğerleri evlenme, Şekerpınar Çeşmesi, şimendifer, rütbe ve Kayseri’de Seyyid Burhâneddin Türbesi’nin tamiri için toplam 22 tarih söylemiştir.

Aynı geleneği sürdüren bir başka şair Merzifonlu Dedezâde Mehmed Hilmi (ö. 1913), Külliyât’ında[78] Lâdik, Merzifon, Havza gibi yerlerde bulunan köprü, medrese, cami tamirine, mekteb-i rüşdiye tesis ve inşasına (2), çeşmeye (2) ve 6 kişinin vefatına ve kitabın basımına tarih söylemiştir.

1914’te vefat eden Balıkesirli Muharrem Hasbi, 21 vefat, 4 doğum ve bayram 5 yeniyıl tebriki, saat kulesi (2), Balıkesir, Balya, Kepsut hükûmet konaklarına Manyas, Burhaniye, Bandırma, Bursa, Kepsut gibi yerlerdeki cami (sade depremde yıkılan Zağanos Paşa Camii’nin tamirine 3’ü hicrî 4’ü malî toplam 7 tane), medrese, çeşme, ibtidâî mektebi, mescid, kırâat-hâne, kütüphâne (2), mekteb-i idadî gibi yerlere tarihler söylemesiyle, sanki o havalinin kitâbe şairidir. Bunun dışında iki şakînin öldürülmesi ve Bursa’daki bir sergi için de tarih söylemiştir.[79]

1931’de vefat eden Farsça-Türkçe bir Divan’ın[80] sahibi olan M.Es’ad Erbîlî ise Üsküdarlı Şeyh Osman Efendi ve Şahin Lûtfi Paşa’nın vefatına birer tarih söylerken suâl ve cevap metoduyla daha önce pek rastlanmayan farklı bir şekilde bir doğum tarihi de söylemiştir.

Kemâlî (ö. 1954) Divanı’ndan[81] Aşk Sızıntıları adlı eserde ise iki vefat tarihine rastlıyoruz: Abdülkadir-i Belhî ve Emir Buharî şeyhi Amasyalı Mustafa Sabri Efendi için.

Divan-ı Sırrî’de[82] (ö. 1964) de cami yapımı ve tamiri için birer tarihin dışında hoca, müftü ve başka 14 kişinin vefatına tarih söylenmiştir.

Edebiyat anlayışımızda olduğu gibi bir çok sahada büyük değişikliklerin yaşandığı XX. yüzyılda tarih yazma geleneği azalarak da olsa devam etmiş, Millî Mücadele’den Cumhuriyet’e ve devrimlere kadar idarî, siyasî, sosyal değişikliklere ve farklı konulara tarihler düşürülmüş, ancak bu tarihler de şekil ve muhtevâ bakımından kısmen değişmiştir. Artık aruz vezni, divan tarzı ve hicrî tarihle yazılan şiirler azalırken serbest şiirle yahut heceyle yazılmış şiirlerde milâdî tarihler çoğalmaya başlamıştır. Serbest şiirle tarih söyleyenlerin başında şair Arif Nihat Asya gelirken geleneği devam ettirenler arasında Üsküdarlı Tal’at, Yusuf Ziya Ortaç, A. Nihat Tarlan Yaşar Akdoğan, İsmail Yakıt gibi isimler sayılabilir. Konuyu Mustafa Kemâl Atatürk’ün Cumhurbaşkanı olması ve 27 Mayıs 1960 ihtilâli için söylenen iki tarihle bitirelim.

Târîh’ini söyledim, mücevher, Tal’at
“Gâzî Paşâ Reîs-i Cumhûr oldı”!
Üç şehid çıkdı dedi târîhi Yâkut
“Zulmün ‘adâlet adına yüz karası”[83]

Sonuç olarak elbette ki bütün Divanları, tarihî kaynakları[84] ve tarih manzûmelerini taramak ve sonuçlarını bir makale boyutları içinde vermek mümkün değildir. Amaç tarih, edebiyat tarihi, kültür tarihi, mimarlık tarihi, şehir tarihi gibi bir çok bilim dalı için önemli bir kaynak olan tarih manzûmelerine dikkat çekmektedir. Son günlerde Suudi Arabistan’da yıktırılan Ecyad Kalesi’nin artık sadece kameralar ve hafızalarda kalması gibi yıkılmış bir çok eser, ölmüş bir çok şahsiyet tarihlerde kayıtlıdır. Özellikle elimizden çıkmış topraklarda birer Türk mührü olan bu eserlerin birer birer yık(tır)ılması ile belgeler gitgide azalmakta, tarih karar(tılmak)tadır. Karanlıkta bir mumun bile kıymeti inkâr edilemezken bazan yeterince belge ve bilgi bulunamayan tarihin karanlığında küçük bir tarih şiiri karanlıkta yakılmış bir mum gibidir.

Yrd. Doç. Dr. Kenan ERDOĞAN

Celal Bayar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 11 Sayfa: 708-717


Dipnotlar:
[1] Necib Âsım, Mesihî Divanı; Divanlarımızdan Tarihçe Nasıl İstifade Edilir, TOEM, C. I, s. 300-308, İstanbul 1326.
[2] Bunları kronolojik olarak şu şekilde sıralayabiliriz: Karabey, Turgut. “Türk Edebiyatında Tarih Düşürme”, Basılmamış Doktora Tezi, Atatürk Üni. Erzurum 1983.; Macit, Muhsin. “Şeyh Galib’in Tarih Manzumeleri”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üni. Erzurum 1989.; Karabey, Turgut. “İlk Musanna’ Tarih ve Çözümü”, İslâmî Edebiyat, 2. Devre, S. 4, s. 12, İst. 1990.; Derdiyok, İ. Çetin. “Fatih Devri Şairlerinden Cemali’nin Divanı’nda Yer Alan İki Tarih”, Tarih ve Toplum 20, S. 120 (Aralık 1993), s. 57-8.; Sevgi Ahmet. “Nedim’in Nevşehir İle İlgili Tarihleri Üzerine”, Yedi İklim 4, S. 36 (Mart 1993), s. 26-30.; Bağrıaçık, M. Ziya. “Dürrî Divanı’nndaki Tarih Manzumeleri”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Yüzüncü Yıl Üni. Van 1995. Biz de “Hâmî-i Âmidî Divanı’nın Bilinmeyen İki Nüshası ve Bir Gazeli, Bir Hammâm Tarihi” (Harran Üniversitesi Akademik Bakış, Yıl 1, S. 2, Yaz 1997, s. 68-73) başlıklı makalemizde Diyarbakır’da hâlen kullanılan Devâ Hamamı’na şair Hâmî-i Âmidî’nin söylediği uzun tarih şiirini vererek hamamın yapılış ve tamiri üzerinde tarihi kaynakları incelemeye çalışmış, yine “Der-kenâr Yazıları” (Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, S. 1, İstanbul 2000, s. 349-356) adlı çeşitli yazma eserlerin kenarlarındaki bilgilerden istifade edilmesi yolundaki makalemizde N. Mısrî Divanı’nın kenarlarındaki Nushî’nin Pazarcık ve Filibe depremini anlatan küçük manzumesi ile Divan şiirinin son büyük şairlerinden Şeyh Gâlib’in vEfendiatı için yazılmış bir tarih manzumesine yer vermiştik. Tarih manzumeleri ile ilgili bazı master tezlerine başlanmışsa da bitirilememiştir. Bkz. Aynur, Hatice. “Üniversitelerde Eski Türk Edebiyatı Çalışmaları”, Tezler, Yayınlar, Haberler Toplu Sayı 1-10, İstanbul 2000.
[3] İpekten H. Özergin M., Sultan Ahmed III. Devri Hâdiselerine Âid Tarih Manzûmeleri, İ.Ü. Ed. Fak. Tarih Dergisi, C. 9, s. 133-150 İ. Ü. Ed. Fak. Matbaası, İst. 1958; bu makalenin devamı aynı dergi C. 9, S. 14, s. 125-146, Eylül 1959.
[4] A.g.m. C. 9, s. 134.
[5] A.g.m. s. 135. Özergin buna örnek olarak ayrıca bir makale daha yazmıştır. Bkz. “Ahmet Paşa’nın Tarih Manzumeleri”, Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, C. X., s. 161, İstanbul 1960.
[6] Yücel, Prof. Dr. Yaşar. “XVI-XVII. Yüzyıl Edebî Metinlerinde Rastlanan Osmanlı Devlet Yapısı ve Toplum Düzenine Ait Bazı Görüş ve Bilgiler”, Belleten, C. 11, S. 200, s. 897-925, TTK. Ankara 1987.
[7] Yücel, bu konferans/makalesinin devamında Bakî Divanı’ndaki “bî-haber” redifli şiirde, bozulma ve düzensizliğin, idarecilerin habersiz ve ilgisizliğinin üstü kapalı ve tevriyeli olarak tenkit edilmesine karşılık, içki yasağı ve Galata’da, içki getiren gemilerin yaktırılması gibi olayların açıkça yer almasını; Nef’î’nin Sihâm-ı Kazâ’sında birçoğu o zamanın üst düzey yöneticisi olan 115 kişinin övgü ve çoğu yergi amaçlı anılmasının gözardı edilemeyeceğini; Cevrî Divanı’ndaki “bâ-fermân” ibaresinden padişahın teklif ve siparişi üzerine yazdığı tarihlerin, tarihî bilgileri ayrıntılı bir şekilde tamamlaması yanında, yazılmasını emreden padişahın şahsiyeti ile de ilgili olduğunu ifade eder. Yine aynı Divan’da bulunan “bâ-teklif” kayıtlı 53 beyitlik manzûmede Harem-i Hâs-ı Hümâyûn Mûsikî Hey’eti’nin özellikleriyle sayılması kültür, edebiyat ve mûsikî tarihi açısından da oldukça önemlidir. Şiirde Koroğlu’nun öldüğü ve Hey’et’te çöğür çalındığının gösterilmesi, kırıntı gibi görünen fakat önemli bilgilerdir. Veysî’ye ait olduğu tahmin edilen manzûmede ise sipahi ve yeniçerilerin, vezirler ve ham sofuların, reisü’l-küttâb ve defderdarın, padişah, kazasker ve kadıların o yüzyıldaki durumları büyük bir cesaretle tenkit edilerek dile getirilmiştir.
[8] Yücel, a.g.m. s. 911-912.
[9] “Ebced”, Arap alfabesindeki harflerin, hiçbir mânâya delâlet etmeden yeniden düzenlenmesiyle sekiz kelimede toplanmasından oluşmuştur. Ebced bu lâfızlardan ilkidir; sistem de adını ondan almıştır. Diğer kelimeler “hevvez, huttî, kelemen, sa’fas, karaşet, şahhaz, dazzıg” dır. Bu elifbânın kolay ezberlenmesini ve rakamla ifadesini sağlardı. Birden ona kadar {ebced (elif=1, be=2, cim=3, dal=4.), hevvez (he=5, vav=6, ze=7), hutti (ha=8, tı=9, ye=10} birer birer; ondan yüze kadar {kelemen (kEfendi=20, lem=30, mim=40, nun=50), sa’fas (sin=60, ayn=70, fe=80, sad=90} onar onar; yüzden bine kadar da {karaşet (kaf=100, ra=200, şin=300, te=400), sehhaz (se=500, hı=600, zel=700), dazzıg (dad=800, zı=900, gayn=1000} yüzer yüzer sayılarak her bir harf bir rakam ile karşılanmıştır. Hakkında geniş bilgi için bkz. İslâm Ans. C. 4, “ebced” maddesi, İstanbul 1988, s. 2-3; Türk Dili ve Ed. Ans. a. madde, C. 2, İstanbul 1977, s. 406; Pakalın, M. Zeki. Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, a. madde, C. 1, İstanbul. 1983, s. 493-494.; Uzun, Mustafa. T.D.V. İslâm Ans. a. madde, C. 10, İstanbul 1994, s. 68-70.; Yakıt, Doç. Dr. İsmail. Türk İslâm Kültüründe Ebced Hesabı ve Tarih Düşürme, İst. 1992. s. 62; Pala, Dr. İskender. Ansiklopedik Dîvân Şiiri Sözlüğü, C. I, Ankara 1989, s. 272-273.
[10] Tarih düşürme için bkz. Ahmet Cevdet Paşa, Belâgat-ı Osmâniye, (Hazırlayanlar: Karabey, Yard. Doç. Dr. Turgut-Atalay, Yard. Doç. Dr. Mehmet), Ankara 2000, s. 123-143; Tâhirü’l- Mevlevî, Edebiyat Lügati, İstanbul 1973, s. 146-149; Bilgegil, M. Kaya. Edebiyat Bilgi ve Teorileri, Ankara 1980, s. 346-359; Dilçin, Cem. Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, Ankara 1983, s. 502-506.; Yakıt, a.g.e., s. 62 vd.; Pala, a.g.e., C. II., s. 405-408
[11] Yakıt, a.g.e., s. 122-300.; Aslan, Yard. Doç. Dr. Mustafa. “Tarihler”, Türklük Bilimi Araştırmaları, S. 8, Sivas 1999, s. 395-404. Akademisyen şair burada T. Kutsi Makal’dan (3 tane) Kaya Bilgegil’e H. Tolasa’ya, Haluk İpekten’e, İ. Yusuf Alptekin’e ve Marmara Depremi’ne kadar değişik konu ve şahısların vefatına 12 tarih şiiri söylemiştir.
[12] Nesîmî Divanı, Haz. Dr. Hüseyin Ayan, Ankara 1990, Osmanlıca kısmı sonu.
[13] Efendi.
[14] Bu rakam kaç tarih düşürüldüğünü (burada iki tarih) gösterir.
[15] Mermer, Yard. Doç. Dr. Ahmet. Karamanlı Aynî ve Divanı, Ankara 1997.
[16] Ahmet Paşa Divanı, Haz. Tarlan, Prof. Dr. A. Nihat. İstanbul 1992, s. 293-294.
[17] Hamdullah Hamdî ve Divanı, Haz. Özyıldırım, Ali Emre. Ankara 1999, s. 61.
[18] Necatî Bey Divanı, Haz. Tarlan, Prof. Dr. A. Nihat. İstanbul 1997, s. 116, 557.
[19] Vasfî, Divan, Haz. Çavuşoğlu, Dr. Mehmed. İstanbul 1980, s. 163.
[20] Mesîhî Divanı, Haz. Mengi, Prof. Dr. Mine. Ankara 1995, s. 312.
[21] Arslanoğlu, İbrahim. Şah İsmail Hatayi ve Anadolu Hatayileri (Divan, Dehnâme, Nasihat- nâme ve Anadolu Hatayileri İstanbul 1992, s. 18-19.
[22] Burmaoğlu, Yard. Doç Dr. H. Bilen. Bursalı Lamiî Divanı’ndan Seçmeler, Ankara 1989, s. 192.
[23] Üsküplü İshak Çelebi, Divan, Haz. Çavuşoğlu, Dr. Mehmed-Tanyeri, M. Ali. İstanbul. 1990, s. 7, 349, 371.
[24] Fuzûlî Divanı, Haz. Akyüz, Prof. Dr. Kenan, Beken, Süheyl-Yüksel, Doç. Dr. Sedit-Cunbur, Dr. Müjgan Ankara 1990, s. 52.
[25] Helâkî, Divan, Haz. Çavuşoğlu, Dr. Mehmed, İstanbul 1982, s. 203-205.
[26] Okuyucu, Dr. Cihan. Cinânî Hayatı-Eserleri-Divanının Tenkitli Metni, Ankara 1994, s. 375-460, 717-733 (Farsça).
[27] Nev’î Divanı, Haz. Tulum, Dr. Mertol-Tanyeri, M. Ali. İstanbul 1977, s. 165-166.
[28] Behiştî Divanı Haz. Aydemir, Dr. Yaşar. Ankara 2000, s. 569.
[29] Bakî, Divanı. Haz. Küçük, Dr. Sabahattin. Ankara 1994, s. 447.
[30] Rumelili Zaifî Hayatı, Sanatı, Eserleri ve Divanı’ndan Seçmeler, Haz. Dr. Kamil Akarsu, İstanbul 1993, s. 16. Divanın tamamının değil de “Seçmeler”in yayınlanması Divan’da başka tarih olup olmadığı konusunda bir fikir vermemektedir.
[31] Kayaalp, Dr. İsa. Sultan Ahmed Divanı’nın Tahlili, İstanbul 1999, s. 208-214.
[32] Tezeren, Ziver. Seyyid. A. Mahmud Hüdayî, Hayatı, Şahsiyeti, Tarikatı ve Eserleri İstanbul. 1984, s. 28-29.
[33] Tezeren, a.g.e., s. 30-31.
[34] Nef’î Divanı, Haz. Akkuş, Yard. Doç. Dr. Metin. Ankara 1993, s. 275, 278.
[35] Şeyhülislâm Yahyâ Divanı, Haz. Kavruk, Dr. Hasan. Ankara 2001, s. 478-489.; Aynı Divan karşılaştırınız. Haz. Ertem, Rekin. Ankara 1995, s. 255-265.
[36] Üzgör, Dr. Tâhir, Fehîm-i Kadîm Hayatı, Sanatı, Divanı ve Metnin Bugünkü Türkçesi, Ankara 1991, s. 292-304, 718-720.
[37] Nâilî Divanı, Haz İpekten, Prof. Dr. Haluk. Ankara 1990, s. 339-341.
[38] Neşâtî Divanı, Haz. Kaplan, Doç. Dr. Mahmut, İzmir 1996, s. 167-169.
[39] Mermer, Yard. Doç Dr. Ahmet. Mezâkî Hayatı, Edebî Kişiliği ve Divanının Tenkitli Metni, Ankara 1991, s. 181, 558.
[40] Erol, Dr. Erdoğan, Sükkerî Hayatı, Edebî Kişiliği ve Divanı, Ankara 1994.
[41] Yakıt, a.g.e., s. 284.
[42] Erdoğan, Yard. Doç Dr. Kenan. Niyâzî-i Mısrî Hayatı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Divanı’nın Tenkitli Metni, Ankara 1998, s. 131, 216.
[43] Çıpan, Dr. Mustafa. Fasîh Divanı, Ankara 2001, s. 69-70.
[44] Bilkan, Dr. Ali Fuat. Nâbî Divanı, İstanbul 1997, s. 178-363.
[45] Bosnalı Alâeddin Sâbit, Divan, Haz. Karacan, Doç. Dr. Turgut. Sivas 1991, s. 318-349.
[46] Hidâyetoğlu, Selahattin. Nesîb Dede Hayatı, Eserleri ve Divanı’nın Tenkitli Metni, Selçuk Üni. Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya 1996. s. 528-575.
[47] Erkul, Yard. Doç Dr. Rasih. Manisalı Birrî Mehmed Dede Hayatı, Eserleri, Edebî Şahsiyeti ve Divanı, Manisa 2000, s. 331-333
[48] Bağrıaçık, a.g.tez, s. 32-219
[49] Yatman, Mustafa. Osmanzâde Tâib Divanı’ndan Seçmeler, Ankara 1989, s. 54-78.
[50] İsmail Hakkı Bursevî Divanı, Haz. Yurtsever, Dr. Murat, Bursa 2000, s. 186, 347.
[51] Nedim Divanı, Haz. Mâcit, Doç Dr. Muhsin. Ankara 1997, s. 129-193.
[52] Sevgi, a.g.m.
[53] İzzet Ali Paşa Hayatı-Eserleri-Edebî Kişiliği, Divan ve Nigâr-nâme (Tenkitli Metin), Haz. Aypay, Yard. Doç. Dr. İrfan, İstanbul 1998, s. 115-146.
[54] Sezâyî-i Gülşenî Divanı, Haz. Çelikoğlu, Şahver. İstanbul 1985, s. 233.
[55] Mirza-zâde Mehmed Sâlim Divanı, Haz. İnce, Dr. Adnan. Ankara 1994, s. 418-463.
[56] Antakyalı Münîf Dîvânı, Haz. Küçük, Prof. Dr. Sabahattin. Ankara 1999, s. 113-135.
[57] Hâmi-i Âmidî Divan, İstanbul 1272
[58] Arslan, Dr. Mehmet-Aksoyak, İ. Hakkı. Haşmet Külliyâtı, Sivas 1994, s. 161-179.
[59] Divan, Erzurumlu İbrahim Hakkı, Haz. Külekçi, Dr. Numan-Karabey, Turgut. Erzurum 1997, s. 137.
[60] Horata, Doç. Dr. Osman. Esrar Dede, Hayatı, Eserleri, Şiir Dünyası ve Divanı, Ankara 1998, s. 60.
[61] Şeyh Gâlib Divanı, Haz. Kalkışım, Dr. Muhsin, Ankara 1994, s. 101-164.
[62] Macit, a.g.tez.
[63] Turan, Gökmen. Şeyh Mustafa Selâmi Efendi Divanı, Celâl Bayar Üni. Fen. Ed. Fak. Bitirme tezi, Manisa 2000, s. 68-95
[64] Divan-ı Halim Giray, Haz. Toparlı, Doç. Dr. Recep-Çöğenli, Doç. Dr. M. Sadi, Erzurum 1992, s. 8-9.
[65] Enderunlu Vâsıf Divanı, Haz. Gürel, Dr. Rahşan. İstanbul tarihsiz, s. 233-261, 564-670; Ayrıca krş. İpekten, Prof. Dr. Enderunlu Vâsıf, Ankara 1989, s. 5-6, 22-25.
[66] Giritli Salacalıoğlu Divan, Haz. Tatçı, M-Kurnaz, C. Aydemir, Y. Ankara 2000, s. 119-127.
[67] Gündoğdu, Mehmed Kemâl. Müştak Baba, İstanbul 1997, s. 31, 247, 279, 281-82, 325.
[68] Divançe-i Süleyman Nazif, Haz. Çöğenli, M. Sadi-Toparlı, Recep. Erzurum 1992, s. 47-50.
[69] Leylâ Hanım, Divan, İstanbul 1260, s. 30-46.
[70] Divançe-i Es’ad Paşa, Haz. Çöğenli, M. S. -Şafak, Y. -Toparlı, R. Erzurum 1992, s. 68-76. Divan’ın basımına da bir tarih düşürülmüştür.
[71] Şer Efendi Hanım, Divan, İstanbul 1292, s. 101-160.; Mardin, Yusuf. Şair Şer Efendi Hanım Ankara 1994.
[72] Rahmî-i Harpûtî Divanı, Cengiz, H. Erdoğan, Eren, Gönül H. Ankara 1996, s. 244-45, 250.
[73] Abdülkadir Gulâmî, Divan, Haz. Doç. Dr. Toparlı, Recep. Erzurum 1992, s. 44-52, 164.
[74] Özdemir, Doç. Dr. Hikmet. Âdile Sultan Divanı, Ankara 1996, s. 268-70, 278-80.
[75] Mustafa Rûmî Efendi. Divanı, Haz. Abdülkadiroğlu, Prof. Dr. A-Tatçı, Yard. Doç Dr. Mustafa, Ankara 1998, s. 17, 28.
[76] Güven, Ahmet Emin, Zıllîzâde Hacı Emin Efendi. Kayseri 1994, s. 122-154.
[77] Yozgatlı Mehmed Said Fennî Divanı, Haz. Ergin, Dr. Ali Şakir, Ankara 1996, s. 225-233.
[78] Merzifonlu Dedezâde Mehmed Hilmi, Külliyât, İstanbul 1984, s. 83 vd.
[79] Özgül, M. Kayahan, Helvacı-zâde Muharrem Hasbî Hayatı ve Eserleri Ankara 1998.
[80] Divan-ı Es’ad (Farsça-Türkçe), Muhammed Es’ad Erbîlî, İstanbul 1991, s. 232-236
[81] Kemâlî Divanı’ndan Aşk Sızıntıları: Toplayan Baha Doğramacı, İstanbul 1977, s. 172, 291, 222.
[82] Divan-ı Sırrî, Neşreden Prof. Dr. Süleyman Ateş, İstanbul tarihsiz.
[83] Yakıt, a.g.e., s. 288, 296.
[84] Mecmua-i Tevârîh gibi bilinen kitapların dışında tarihî kaynaklarda da pek çok tarih manzumesi bulunmaktadır. Ancak bunlar da ayrı ve başlıbaşına müstakil bir inceleme konusudur. Meselâ Lûtfî Tarih’ini karıştırırken kendisinin doğum, cülûs, yeni yıl tebriki ve vefat gibi konularda söylediği bir hayli tarih şiirine rastladım. Bkz. Ahmed Lûtfî Efendiendi, Vak’anüvîs Ahmed Lûtfi Efendi Tarihi, C. 6-7-8, YKY İstanbul, s. 987, 1131, 1134, 1154, 1237, 1240.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.