Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Çin Seddînîn Yapılış Nedenî

0 19.417

Prof. Dr. Bülent OKAY

Çin Seddi denilince, dağların üzerinde uyuyakalmış bir ejderha gibi uzayıp giden bir yapı aklımıza gelir. Belki Çin’e gidip, bu görkemli yapı­yı görenlerimizin sayısı pek fazla değildir. Ama, mutlaka bir resmini gör­müşüzdür. Çin hakkında fazla bir şey bilmeyen bir kişi bile, en azından Çin Seddi’nin varlığından haberdardır.

Ancak, bu görkemli yapı hakkında bildiklerimiz çok kısıtlıdır. Orta Asya Türk tarihi ile birlikte sıkça adı geçen bu yapı hakkında bildikleri­miz ne yazık ki, ansiklopedik bilgilerle sınırlıdır. Ansiklopedilerin ve ba­zı tarih kitaplarının verdiği bilgiyi kısaca şöyle özetleyebiriz: “3.000 kilometre uzunluğunda ve 6 metre yüksekliğindeki bu duvar, kuzeyden Çin üzerine aralıksız akınlar yapan Türkleri ve Moğolları durdurmak amacıy­la yapılmıştır.” Burada verilen rakamlarda bazı küçük değişiklikler olabi­lir ama anlatımın özünde değişiklik olmaz. Hatta bazı kişiler tarafından bir övünme nedeni olarak algılanır ve “korkak Çinlilerin, Türklerden ne kadar çok korktukları” gururla ifade edilir.

Çin Seddi’nin hangi amaçlar için yapıldığına geçmeden önce, bu ya­pı hakkında kısa bilgiler vermek istiyorum.

Çin Seddi’nin Çince adı, “On Bin Li Uzunluğundaki Duvar”dır. Ki­lometre olarak ifade edilirse, yaklaşık 6.700 kilometre uzunluktadır. Te­meldeki genişliği 6,5 metre olan duvarın üst kısımdaki genişliği ise 5,7 metredir. Duvarın yerden yüksekliği genelde 8,5 metre olup, önemli ge­çitlerin ve büyük kapıların bulunduğu yerlerde 12 metreye ulaşmaktadır. Dağların yüksek zirvelerinde ise bu yüksekliğin 1,5-2 metreye kadar düş­tüğü de olmaktadır. Burçların yüksekliği 1-1,7 metre dolayındadır. Bazı bölümleri taştan ve bazı bölümleri de kerpiçten yapılmış bu yapının, uzaydan çıplak gözle görüldüğü ileri sürülmektedir.

Genelde Çin Seddi’nin, Ch’in Shih Huang döneminde M.Ö. 215 yı­lında yapıldığı kabul edilmektedir[1]. Gerçekte ise, Çin Seddi’nin yapılışı daha eskiye dayanmaktadır. Savaşan Beylikler Döneminde, M.Ö. 7. yüz­yılda birbirleriyle kıyasıya savaşan yedi derebeylik vardır. Bu derebeylik­ler, dağ ve ırmak gibi doğal sınırların olmadığı yerlere yüksek duvarlar yaptırarak, sınırlarını belirlerlerdi. İlk duvar, M.Ö. 657 yılında Ch’u dere­beyliği tarafından yaptırılmıştır. Daha sonraları, M.Ö. 6. ve 5. yüzyıllar­da, başta Ch’i derebeyliği olmak üzere diğer derebeylikler de sınırlarını belirleyen duvarlar yaptırmışlardır. Böylece, Çin Seddi’nin bir bölümü da­ha o zamanlarda ortaya çıkmış oluyordu. Bu dönemlerde yapılan duvarla­ra “iç duvar”; sonradan M.Ö. 4. yüzyılda, Hun (Hsiung Nu) lar ile sınır komşusu olan kuzeydeki Yen, Chao, Ch’in, Wei ve Han derebeylikleri ta­rafından yaptırılan duvarlara ise “dış duvar” adı verilmektedir.

M.Ö. 221 tarihinde Ch’in derebeyliği, diğer 6 derebeyliği yenerek ül­kede siyasi birliği sağlamış ve Ch’in Hanedanlığını kurmuştur. Ülkede si­yasi birliğin sağlanmasından sonra, General Meng T’ien komutasındaki 300.000 kişilik bir ordu M.Ö. 215 yılında Hunların üzerine yürümüş ve onları kuzeye çekilmeye zorlamıştır. Sarı Irmağın kuzeye doğru yaptığı kıvrımın içinde kalan verimli He Nan bölgesi Çinlilerin eline geçmiş ve bu bölgeye, “Ch’in Devletinin Yeni Toprağı” anlamına gelen Hsin Ch’in Chung adı verilmiştir[2].

Hunlar kuzeye sürüldükten sonra, Yen, Chao, Ch’in, Wei ve Han de­rebeylikleri arasında daha önceki dönemlerde yapılmış duvarlar birleşti­rilmeye başlanmıştır. Bu arada, gerekli onarımlar da yapılmıştır. Ch’in de­rebeyliğinin rakibi durumunda olan 6 derebeyliğe mensup 30.000 aile, Hunlardan ele geçirilen bu bölgeye yerleştirilmiş ve Meng T’ien komuta­sındaki askerlerle birlikte Çin Seddi’nin yapılışında çalıştırılmışlardır. Zo­runlu Bedenen Çalışma Yükümlülüğü gereği Çin Seddi yapımında çalı­şan 1 milyondan fazla işçinin yanısıra, pek çok suçlu, suçlarını Çin Seddi’nin yapımında çalışarak ödemişlerdir[3]. Ancak, işçi gereksinimi art­tıkça, suçsuz insanlara çeşitli suçlar yüklenerek bu bölgeye gönderilmiş­ler ve Çin Seddi yapımında çalıştırılmışlardır.

Çin Seddi’nin yapımı M.Ö. 210 yılına, Ch’in Shih Huang’ın ölümüne kadar aralıksız sürmüştür. Hükümdarın ölümünden sonra, General Meng T’ien’in gücünden korkan baş vezir, sanki hükümdarın emriymiş gibi Meng T’ien’e “intihar etme cezası” bildirir. Meng T’ien intihar eder. Meng T’ien’in ölümünden sonra bu bölgedeki askerlerin ve Çinli ailelerin çoğu buralardan kaçarlar.

M.Ö. 206 yılında Ch’in Hanedanlığı sona erer ve Han Hanedanlığı kurulur. Yeni kurulan Han Hanedanlığı döneminde Çin çok güçsüz bir durumdadır. Hunların ise çok güçlü oldukları bu dönemde, Çinliler zo­runlu olarak barışçı bir siyaset izlerler. Hunlarla akrabalık ilişkisi kurmak için prensesler ve çeşitli hediyeler gönderirler. Bu barış döneminde Çin Seddi aralarında sınır olarak kabul edilmiştir. Seddin kuzeyi göçebelere, güneyi ise tarımla uğraşan Çinlilere aittir[4].

Han Hanedanlığı döneminde de, Ch’in Hanedanlığı döneminde baş­latılan suçluları kuzeye sürgün etme ve Çin Seddi yapımında çalıştırma sistemi devam ettirilmiştir. Çin Seddi’nin yapımı sürdürülürken, bir yan­dan da doğal etkilerle yıkılan ve yıpranan yerleri de sürekli olarak onarıl­mıştır. Onarım çalışmaları, sonraki hanedanlıklar tarafından da devam ettirilmiştir. Bu onarımlardan en önemlisi 14-17. yüzyıllar arasında hüküm süren Ming Hanedanlığı döneminde yapılan onarımdır. Moğolların Çin’den atılmasından sonra, büyük bir bölümü harap olmuş Çin Seddi, sanki yeni baştan yapılmışçasına büyük bir onarımdan geçirilmiştir. Gü­nümüze kadar ulaşan Çin Seddi’nin büyük bir bölümü Ming Hanedanlığı döneminde yapılmıştır.

Buraya kadar, Çin Seddi’nin yapılışı hakkında kısa ve öz bilgiler ver­meye çalıştık. Şimdi de, Çin Seddi’nin yapılış nedenlerine değinelim. Her ne kadar kuzeydeki Türklerin ve Moğolların Çin’e yaptıkları akınları dur­durmak için yapıldığı söyleniyorsa da, milyonlarca Çinlinin yaşamı pahasına yapılan bu görkemli yapının sadece savunma amacıyla yapıldığını söylemek pek inandırıcı olamaz.

Çin Seddi’nin yapılışındaki siyasi neden, askeri nedenden daha ön plandadır. Kanımızca, bu duvarın yapılışındaki temel amaç, bir tarım top­lumu olan Çinlilerle göçebe uluslar arasındaki sınırı belirlemektir. Bu ka­nıya nasıl vardığımızı örneklerle açıklamaya çalışalım.

Çin’de siyasi birliğin sağlanmasından sonra, ülkenin sınırları hızla genişlemiştir. Doğuda ve güneyde denizle, batıda ise yüksek platolarla sı­nır olmuştur. Kuzeyde ise Sarı Irmak (Huang Ho) ve Karanlık Dağlar’dan (Yin Shan) sonra hiç bir doğal sınır yoktur. Bu bölgedeki sınırı belirle­mek için, önceki dönemlerde yapılmış duvarların birleştirilmesi düşünül­müştür. Böylece ortaya Çin Seddi çıkmıştır.

Savaşan Devletler Çağı

Biliyoruz ki, Çinliler sahip oldukları toprakları, kentleri ve köyleri duvarlarla çevirmeden duramazlar. İlk bakışta sadece savunma amacıyla yapıldığı izlenimi veren bu duvarların daha başka işlevleri de vardır. As­lında hiç bir duvar aşılmaz değildir. Ama Çinliler, duvar içinde kendileri­ni daha güvende hissetmektedirler.

Çin Seddi’nin yapılmasıyla Ch’in Shih Huang’ın göçebe uluslara ver­mek istediği mesaj şudur: “Bu duvar bizim aramızdaki sınırı belirlemek­tedir. Bu duvarın iç tarafı bize, dış tarafı size aittir. Bu duvarı aşmadığınız ve topraklarımıza saldırmadığınız sürece, biz sizin ne yaptığınıza karış­mayız.”

Ch’in Shih Huang, ülkesinin her yerinde aynı standartlara uyulmasını istemiş ve bu konuda çeşitli uygulamalar yapmıştır. Yolların genişliği, te­kerleklerin çapı ve dingil aralıkları hep bir standarda bağlanmış ve tüm ülkede aynı ölçüler kullanılmıştır. Bunun içinde, öncelikle ülkenin sınırla­rı belirlenmiştir.

Daha önce de değindiğimiz gibi, Çin Seddi’nin yapılmasına Meng Tien komutasındaki ordunun Hunları kuzeye çekilmeye zorlamasından sonra başlanmıştır. Bu dönemde Çinliler, gerek askeri ve gerekse ekono­mik açıdan çok güçlüdürler. Hunlar, Çin için bir tehlike oluşturmamakta­dırlar. Hunları kolaylıkla kuzey bozkırlarına sürebilen Çinlilerin, böylesi­ne uzun bir uğraşı gerektiren ve son derece pahalıya çıkan bu duvarı sadece Hunlardan korktukları için yaptıklarını söylemek pek inandırıcı olamaz. Eğer Hunların çekildikleri topraklar verimli olsaydı, şüphesiz Meng T’ien komutasındaki ordu Hunları rahat bırakmaz, daha ileriye sür­menin yollarını arardı. Hunlar en verimli topraklarını Çinlilere kaptırdık­tan sonra, verimsiz kuzey bozkırlarına çekilmek zorunda kalmışlardır. Di­yebiliriz ki Çin Seddi, verimli topraklarla, verimsiz topraklar arasında da bir sınır teşkil etmektedir.

Ch’in Hanedanlığından sonra kurulan Han Hanedanlığı döneminde ise, durum bunun tam tersidir. Hunlar çok güçlüdürler. Hiç bir engel onla­rı durduramaz. Bu dönemde Hunlar, diledikleri zaman Çin Seddi’ni aş­mışlar ve Çin topraklarına girmişlerdir. Çinlilere kaptırdıktan He Nan bölgesinde rahatça at koşturmuşlardır. Ch’in Shih Huang, ülkenin tüm gü­cünü Çin Seddi, saray, yol ve anıt mezar gibi yerlere harcadığı için, yeni kurulan Han Hanedanlığı çok yoksuldur. Yoksulluğun hangi boyutta ol­duğunu anlamak için, vereceğimiz örneğin yeterli olacağı kanısındayım. Han Hanedanlığı hükümdarının saltanat arabasına koşmak için aynı renk­te dört adet at bulamazlar. Başvezir ve generaller ancak öküz arabasına binebilmektedirler[5].

Hunlardan çekinen Çinliler, Hunlarla iyi geçinmeye çalışmışlar ve onlarla akrabalık ilişkileri kurmuşlardır. Onlara prensesler ve çeşitli hedi­yeler göndermişlerdir. Bu dönemde Hunlar ile Çinliler barış içinde yaşa­mışlardır. Zaten, Çin Seddi çok güçlü olan Hunları durdurabilecek bir en­gel durumunda da değildir. Görüldüğü gibi, bu dönemde de Çin Seddi’nin savunmaya yönelik bir işlevi yoktur. Yapılan anlaşma gereği, Hunlar ile Çinliler arasındaki sınırı belirlemeye yaramaktadır.

Ch’in hanedanlığı döneminde uygulanan sert yasalar, “bedenen çalış­ma yükümlülüğü”nün dayanılmaz boyutlarda artırılması ve vergilerin çok yüksek olması nedeniyle, halk yaşadığı toprakları terk ederek kuzeye, baskı ve zulmün olmadığı bölgelere kaçmaya çalışmaktadır. Kaçmak isteyen halk için en büyük engel, önlerinde yükselen Çin Seddi’dir.

Han Tarihi içindeki Ekonomi Kayıtları bölümünde, Ch’in Hanedanlığı’nın kurulmasından sonra, zorunlu bedenen çalışma yükümlülüğünün eski dönemlere göre 30 kat artırıldığı ayrıca, vergi gelirlerinde de eskiye oranla 20 kat bir artış olduğu anlatılmaktadır[6],[7].

Bedenen çalışma yükümlülüğü uyarınca Çinli halkın hangi işlerde çalıştırıldıklarına bir göz atalım,

  • Çin Seddi’nin yapılışında görev alan işçilerin sayısı 1.000.000 dan fazladır. Bu işçilerin çalışmalarını kontrol eden ve kaçmalarını önlemekle görevli asker sayısı ise 300.000 dir.
  • “A Fang Sarayı” yapımında 700.000 işçi çalıştırılmıştır. Ahşaptan yapılan bu saray, Han dönemindeki bir iç çatışma sırasında tamamen yan­mıştır.
  • Ch’in Shih Huang için yapılan büyük anıt mezarın yapımında 700.000 den fazla işçi çalıştırılmıştır. Ch’in Shih Huang’ın hükümdar ol­masından hemen sonra başlanan bu anıt mezarın yapımı 30 yıl sürmüştür. 1974 Yılında yapılan kazı sonuçlarına göre bu mezarın yeraltı sarayının kapladığı alan 184.000 m2
  • Ch’in Shih Huang, iktidarda kaldığı 12 yıl içinde 5 kez tüm ülkeyi kapsayan geziler yapmıştır. Arabası ile geçeceği yerlere muntazam yollar yapılmıştır. Bu yolların yapımında da yüz binlerce işçi çalıştırılmıştır.

Savaşan Beylikler Dönemi’nde ülke nüfusunun 10 milyon dolayında olduğu tahmin edilmektedir[8]. Demek ki, Ch’in Hanedanlığı dönemindeki nüfus, yaklaşık olarak 10 milyon kadardır. Görüleceği gibi, sadece biraz önce dediğimiz işlerde çalışanların sayısı 3.000.000 dan fazladır. Yani, ülke nüfusunun yaklaşık 1/3 ü bu gibi işlerde çalıştırılmaktadır.

Ch’in Hanedanlığı döneminde uygulanan sert yasalar ve acımasız uy­gulamalar nedeniyle halk, kapana sıkışmış birer köle durumuna gelmiştir. Bu dönemde uygulanan cezalardan birkaç örnek vererek, halkın içinde bulunduğu duruma biraz açıklık getirelim.

1.) M.Ö. 356 yılında Shan Yang tarafından uygulamaya konulan ceza sistemine göre, 15 aile ile grup oluşturmaktadır. Bu aileler, suç işlenme­mesi için birbirlerini sıkı kontrol etmek zorundaydılar. Eğer bir kişi suç işlerse, bunu bildiği halde görevlilere bildirmeyen aile ya da ailelerin fert­leri kılıçla bellerinden ikiye biçilerek öldürülürlerdi. Suçluyu saklayan ai­lenin fertleri de, düşmana teslim olmuş vatan hainleriyle bir tutulur ve idam edilirdi[9].

Başka birinin işlediği suç nedeniyle ailecek ölüme mahkûm olmak, insanların kolay kolay kabullenecekleri bir durum değildir. Herkes bu ül­keden, bu yönetimden kaçıp canını kurtarmaya bakıyordu.

2.) Yine bu dönemde uygulanan bir yasaya göre, eğer bir askeri bir­lik, varması gerektiği yere tam zamanında varamazsa, komutanından as­kerine kadar hepsi ölüme mahkûm edilirlerdi. Bu nedenle, ölüm cezasına çarptırılacaklarını anlayan askerler genellikle kuzeye kaçardı.

Ch’in Hanedanlığının son dönemlerinde, 900 kişilik bir birlik şiddet­li yağmur nedeniyle görev yerine zamanında ulaşamaz. Ölmek istemeyen bu askerler, devletin de zayıf olmasından cesaret alarak yönetime başkaldırırlar. Bu başkaldırı zamanla büyür ve Ch’in Hanedanlığ’nın sona erme­sine neden olur[10].

3.) M.Ö. 746 yılında (Ch’un Ch’iu Dönemi) başlayan ancak, Ch’in Hanedanlığı döneminde çok daha acımasızca uygulanan bir ceza sistemi daha vardır. Bu ceza sistemine göre, suçlunun ailesi ve bu aile ile akraba­lık ilişkisi olan aileler toptan idam edilirlerdi.

Burada kısaca, bu dönemde uygulanan bazı ceza sistemlerine değin­dik. Anlaşılacağı gibi halk, sürekli olarak ölüm korkusu ile birlikte yaşa­maktadır. Kaldı ki, söz konusu cezaların uygulanış biçimleri ise, akla ha­yale gelmeyecek derecede korkunçtur.

Görüldüğü gibi Ch’in Hanedanlığı döneminde, ülkenin tüm ekono­mik ve insan gücü Çin Seddi’nin, sarayların, yolların ve büyük anıt meza­rın yapımı için seferber edilmiştir. Zorunlu çalışma süresinin artırılması, vergilerin yükseltilmesi, haksız yere suçlanarak sınır boylarında çalışma­ya mahkûm olmak ve sürekli olarak ölüm korkusu ile yaşamak, Çin halkı­nı canından bezdirmiştir. Önlerinde ise sadece bir tek kurtuluş umudu vardır, Hun topraklarına kaçıp, buralarda yeni bir yaşam düzeni kurmak. Yapılan Çin Seddi ise, bütün bu insanların kaçmasını önlemek için yapıl­mış bir hapishane duvarına benzemektedir. Buna rağmen, kuzeye kaçanla­rın sayısı hiç de az değildir.

Han Tarihi (Han Shu) içindeki Hun Kayıtları’nda; Hunların içinde çok sayıda “Ch’in’li” bulunduğundan söz edilmektedir. Yen Shih Ku adın­daki tarihçi de, “Ch’in’li” sözcüğünü açıklarken, şöyle bir ifade kullan­maktadır: “Ch’in Hanedanlığı döneminde çok sayıda Çinli Hunlara kaç­mıştır. Han Hanedanlığı döneminde, bu kişilerin soyundan gelenlere “Ch’in’li” denilmektedir.”[11]

Japon Yazar Takeshi Kaiko’nun “Panik ve Kaçış” adlı eserinde, Çin Seddi’nin ve A Fang Sarayı’nın yapımında zorla çalıştırılan Çinli halkın çektiği sıkıntıları ve acıları gerçekçi bir dille anlatmaktadır. Kaçmak iste­yenler, Çinli askerler tarafından korkunç işkencelerle öldürülmektedirler. Öykünün Çinli kahramanı öykünün sonunda şöyle demektedir: “Kimseye güvenmeden kaçmak ve bir Hun’lu olmak. Bu, bulabildiğim tek çıkar yol. Hunlar beni aralarına kabul edecekler mi bilmiyorum, ama her şeyi göze alıp bunu deneyeceğim.”[12]

Han Hanedanlığı döneminde, barış içinde olan Çinliler ile Hunlar arasında Çin Seddi’nin yıkılması ile ilgili bir görüşme ve bir Çinli vezirin Han Hanedanlığı hükümdarı Han Yuan Ti’ye sunduğu rapor oldukça il­ginçtir.

M.Ö. 33 yılında ki Hunların zayıf, Çinlilerin güçlü oldukları bir dö­nemdir. Hun lideri Hu Han Hsieh, yeni Çin hükümdarına bağlılığını gös­termek için ziyarete geldiğinde kendisine çeşitli hediyeler verilir. Hu Han Hsieh çok memnun olur ve hükümdara damat olmak istediğini ifade eder. Bunun üzerine, saraydaki cariyelerden Wang Chao Chün adındaki bir kız, sanki prensesmiş gibi Hun liderine eş olarak verilir. Hu Han Hsieh, Han hükümdarına yazdığı teşekkür mektubunda, artık Çin Seddi’ne gerek kal­madığını, seddin yıkılarak buradaki askerlerin ve görevlilerin evlerine dönmelerinin iyi olacağını belirtir. Hunların, nesilden nesile Çin sınırını koruyacaklarını, hükümdarın tahtında korkusuzca oturabileceğini ifade eder.

Han Yuan Ti, bu konuyu tartışmaları için vezirlerine görev verir. Ve­zirler, böyle bir önerinin uygulanabilir olduğu konusunda fikir birliği içindedirler. Yapılan öneriyi olumlu bulurlar. Ancak, sınır bölgelerini ve göçebe ulusları iyi tanıyan Hou Ying adındaki bir vezir, bu önerinin hiç de sanıldığı gibi iyi bir öneri olmadığı kanısındadır. Bu konuda hazırladı­ğı bir raporu hükümdara sunar. Han Tarihi içindeki Hun Kayıtları bölü­münde yer alan bu rapora bir göz atalım:

“Hunlar, Chou Hanedanlığı ve Ch’in Hanedanlığından bu yana sü­rekli olarak Çin için tehlike oluşturan bir ulustur. Zaman zaman Çin’e sal­dırmışlardır. Han Hanedanlığının kuruluş yıllarında Büyük Duvar (Çin Seddi) bir sınır olarak kabul edilmişse de, Hunlar sık sık bu duvarı aşmış­lar ve eskiden kendi toprakları olan bu bölgede, sanki hala kendi topraklarıymış gibi at koşturmuşlar ve avlanmışlardır. Han Wu Ti döneminde (M.Ö. 141-88) Hunlarla yapılan savaşlarda Hunlar yenilmiş ve bu toprak­lar yeniden ele geçirilmiştir. Hunlar tekrar Büyük Duvar’ın kuzeyine atıl­mışlardır. Sınıra askeri birlikler gönderilmiş ve Büyük Duvar yeni baştan onarımdan geçirilmiştir.”

Hou Ying, Çin Seddi’nin yıkılmasının sakıncalarını 10 madde halin­de anlatmıştır:

1. Büyük Duvar’ın kuzeyi düz bir arazidir. Burada ağaçlar ve otlak­lar az olup, genelde çöllerle kaplıdır. Buralarda sert rüzgârlar eser. Arazi­nin düz ve çıplak olması nedeniyle, Hunların gizlenmeleri ve ani saldırı­lar düzenlemeleri mümkün değildir. Büyük Duvar’ın güneyinde ise yüksek dağlar ve derin vadiler bulunmaktadır. Sınır bölgelerinde yaşa­yanlar; bu bölgeden geçen Hunlardan ağlamayanını görmediklerini söy­lerler. Eğer sınır bölgesindeki askerleri geri çekersek, daha önceleri Hunlara ait olan Karanlık Dağlar (Yin Shan) yöresini Hunlarla geri vermiş oluruz.

  1. Siz Hunları yendiniz. Onları tamamen yok etmeyip, yaşamalarına izin verdiniz. Hunlar size müteşekkirdir. Size karşı bağlılıklarını ifade ediyorlar. Ancak bilmeniz gerekir ki, göçebe uluslar zayıf oldukları za­man kendilerini acındırırlar ve her şeye boyun eğerler. Ama, güçlendikle­ri zaman, ellerine fırsat geçerse çok saldırgan olurlar. Artık onları kontrol etmek mümkün olamaz. Geçmişteki olayları unuturlar. Şu sıralar güven­lik içindeyiz ama, gelecekte meydana çıkabilecek tehlikeyi unutmamanız gerekmektedir.
  2. Bildiğiniz gibi; eğitim görmüş, yasalarla yönetilen sabırlı ve sessiz Çinliler bile suç işlemektedirler. Onların suç işlemelerine engel olamıyo­ruz. Hun halkı anlaşmaya uymazsa, Hunların lideri onları nasıl engelleye­bilir? Onları durdurması mümkün müdür?
  3. Büyük Duvar sadece Hunlar düşünülerek yapılmamıştır. Önceleri derebeylikler arasında yapılan bu duvar, derebeylerin birbirlerinin toprak­larına saldırmalarını önlemek amacıyla yapılmıştır. Ayrıca, çeşitli neden­lerle kendi topraklarını terk ederek Çin topraklarına yerleşmiş olan göçebe halkın, memleketlerini özleyerek geri dönmelerini de önlemektedir.
  4. Sınır bölgemizde Batı Ch’iang (Hsi Ch’iang)’lar bulunmaktadır. Sı­nır bölgelerinde görev yapan Çinli görevlilerin parayı çok sevmeleri ve sadece kendi çıkarlarını düşünmeleri nedeniyle, bu ulus ile Çinliler ara­sında çatışmalar hiç eksik olmaz. Çinliler, Batı Ch’iang’lıların mallarını, hayvanlarını, kadınlarını ve çocuklarını kaçırmaktadırlar. Bu nedenle, aralarında düşmanlık vardır. Eğer Büyük Duvar yıkılırsa, eski düşmanlık­lar yeniden alevlenir ve çatışmalar büyük boyutlara ulaşabilir.
  5. Hunlarla yapılan savaşlar sırasında çok sayıda Çinli asker Hunların topraklarına kaçmış ve oralara yerleşmiştir. Bu askerlerin Çin’de kalan aile bireyleri (çocukları, torunları) yoksul bir yaşam sürmektedirler. Bu kişiler atalarını özleyerek, daha iyi bir yaşama kavuşmak için Hunlara ka­çabilirler. Onlara bu fırsatı vermiş oluruz.
  6. Sınır bölgelerinde yaşayan zengin ve soyluların hizmetlerine ba­kan kadın ve erkek hizmetçiler çok zor bir yaşam sürmektedirler. Kaçmak isteyenlerin sayısı oldukça çoktur. Kendi aralarında şöyle konuşmaktadır­lar; “Hunların memleketinde yaşam çok güzelmiş. Çok rahatmış. Ama, elimizden düş kurmaktan başka bir şey gelmiyor.” Bütün engellemelere karşın, yine pek çok kişinin kaçmayı başardığını duyuyoruz. Büyük Du­var yıkılırsa, kaçmak isteyen herkese fırsat tanımış oluruz.
  7. Çin’de pek çok eşkiya çeteleri bulunmaktadır. Sıkı bir takip oldu­ğunda, Büyük Duvar onların kaçmasına engel olmaktadır. Böylece onları yakalamamız mümkün olabiliyor. Eğer Büyük Duvar’ı ortadan kaldırır­sak, bu çeteler yakalanmaktan korkmayacakları için çok daha fazla suç iş­leyecekler ve daha acımasız olacaklardır. Yakalamak istediğimiz zaman rahatça kuzeye kaçabileceklerdir.
  8. Büyük Duvar yapılalı 100 yıldan fazla oluyor. Çok sayıda kişinin yaşamları pahasına, uzun süren çabalar sonucunda tamamlanabilmiştir. Bazı bölümleri taştan yapılan bu duvar eğer korunmazsa, bir süre sonra harap olur. Günün birinde bu duvara gereksinme duyarsak, eski durumu­na getirmek çok uzun zaman alır ve iş işten geçmiş olur.
  9. Büyük Duvar’ı ve sınırı korumakla görevli askerlerimizi geri çe­kerek, kuzey sınırlarımızın korumasını Hunlara teslim edersek, Hun lideri bize iyilik yaptığı fikrine kapılacaktır. Biz ise ona borçlanacağız. Hunlar, yaptıkları iş için bizden bazı isteklerde bulunacaklardır. Onları tatmin edemezsek ne yapacaklarını, nasıl davranacaklarını şimdiden bilebilir mi­yiz?”

Hükümdar bu raporu okuyunca, Hunlar tarafından önerilen, Çin Seddi’nin yıkılması ve burada görev yapan askerlerin dağıtılması konusunun bir daha tartışılmamasını istemiştir. Hunlara verilecek uygun bir yanıt aramışlardır. Hunlara bu konuda haber götüren General Hun liderine şöyle bir açıklamada bulunmuştur:

“Büyük Duvar size karşı yapılmış değildir. Ülkemizdeki kötü kişile­rin sizin topraklarınıza kaçarak sizlere zarar vermesini önlemek için ya­pılmıştır. Size bir zarar gelmesini istemediğimiz için bu duvarı yıkmayı düşünmüyoruz. Bu açıklamayı dinleyen Hun lideri, Çinlilere hak verdi ve Hun ulusu­nu düşündükleri için teşekkür etti[13].

Buraya kadar anlattıklarımız da göstermektedir ki, Çin Seddi’nin sa­dece savunma amacıyla yapıldığını söylemek mümkün değildir. İlginçtir ki, Çin Seddi’nin Çinlileri Hunlardan korumak için yapıldığı ileri sürül­mektedir. Oysa, Çin Seddi’nin yapılışında milyonlarca Çinli insanlık dışı yöntemlerle çalıştırılmıştır. Hun topraklarına kaçmak isteyenler de öldü­rülmüşlerdir. Bu duvarın yapımında çalıştırılan milyonlarca işçinin yiye­cek, içecek ve diğer gereksinmeleri ve de duvar yapımında kullanılacak taşların temini, kerpiç karmak için gerekli suyun taşınması gibi konular düşünülünce, sadece savunma amacıyla böyle bir duvarı yapmak hiç de akıllıca değildir. Kaldı ki, Çin Seddi dağ keçilerinin bile zor tırmandığı zirvelerden geçmektedir. Buralardan saldırı beklenmediğine göre, bunun nedeni “savunma” ile açıklanamaz. Dikkatimizi çeken bir nokta da şudur: Çinliler güçlüyken Hunların onlara zarar vermeleri mümkün değildir. Hunların, güçlü olduğu dönemlerde ise, Çin Seddi’nin hiç bir önemi yok­tur. Hunlar istedikleri an bu duvarı aşabilmekte ve Çin topraklarına gir­mektedirler. Görüldüğü gibi savunma açısından pek fazla işe yaramamaktadır. Öyleyse, bu duvarın yapımı için neden böylesine büyük bir insan kitlesi feda edilmiştir? İşte bunu açıklayabilmek için Ch’in Shih Huang’ın kişiliğine değinmemiz gerekmektedir.

Çin Seddi’nin yapılış nedenlerinden biri de, Ch’in Shih Huang’ın ken­disine karşı girişilecek bir başkaldırıdan korkmasıdır. Böyle bir girişimi önlemek için çeşitli yöntemler uygulamıştır. Bunlara kısaca değinmeye çalışalım:

  1. Ülkedeki tüm silahları toplattırır ve erittirir. Elde edilen madenden 12 adet büyük heykel döktürür. Altın ile kaplanan bu heykeller sarayın bahçesine yerleştirilir. Böylece, silah yapımında kullanılabilecek büyük miktarda maden, hükümdarın gözü önünde bir yere yerleştirilmiş oluyor­du.
  2. 120.000 Zengin aileyi başkent Hsien Yang’a naklettirmiştir. Elle­rinde geniş olanaklar bulunan bu zengin aileleri, kontrolü kolay olsun di­ye başkentte bulundurmayı uygun bulmuştur.
  3. Daha önceleri savaş halinde bulunduğu 6 derebeyliğin soyluların­da oluşan 30.000 aileyi hükümet merkezinden uzakta tutmak için kuzey sınırına göndermiştir.
  4. Ülkenin önde gelen 460 aydınını diri diri toprağa gömdürerek öl­dürmüş ve kendisine karşı çıkabilecek kişileri sindirmiştir.
  5. Fal, tarım ve tıp kitapları dışında kalan tüm kitapları yaktırmıştır. Bilgili halkın kendisine karşı çıkacağından korktuğu için, kitapların yakıl­masını emretmiştir. Kitapların yakılmasını seyretmek bile yasaklanmıştır[14].
  6. Halkın sürekli olarak meşgul olmasını sağlamak amacıyla, bede­nen çalışma yükümlülüğü artırılmıştır. İnsanlar bir ömür boyu çalışmaya mahkûm edilmişlerdir.

İktidarı kaybetmekten çok korkan Ch’in Shih Huang, kendisi için tehlikeli gördüğü tüm varlıkları ya ortadan kaldırmış ya da zararsız hale getirmiştir. Çin Seddi, saray, yol ve anıt mezar yapımında çalıştırılan mil­yonlarca Çinli, “hayatta kalmak”tan başka hiç bir şey düşünemez olmuş­lardır. Evlerinden, ailelerinden zorla koparılan milyonlarca kişi, ülkenin uzak köşelerine götürülmüş ve niçin, neden böylesine çalışmak zorunda olduklarını bile bilmeden, Çinli askerlerin işkencesi altında ölünceye ka­dar çalıştırılmışlardır. Ch’in Shih Huang kendini çok beğenen bir kişidir. Kendisine, “Çin’in İlk Hükümdarı” anlamına gelen “Shih Huang” adını seçmiştir. Ömrü boyunca, olanaksız sayılan işleri başarmak için uğraşmıştır.

Ch’in Shih Huang’un bir özelliği de, ölümden çok korkmasıdır. Ölümsüz olmak istemektedir. Hsü Fu adındaki bir kişiyi, binlerce kız ve erkek çocukla birlikte, ölümsüzlüğün ilacını bulmaları için Doğu Denizi’ne gönderir.[15]

Ölümsüzlüğü arayan Ch’in Shih Huang, ölümsüzlüğün ilacını bulamamışsa da; yaptırmış olduğu Çin Seddi ile bir bakıma ölümsüzlüğü ya­kalamıştır. Ch’in Shih Huang sadece Çin Seddi ile değil; uyguladığı sert ceza sistemi ve bilim adamlarının hala üzerinde çalıştıkları anıt mezarıyla, yüzyıllar geçse de adından söz ettirmeye devam edecektir.

Dikkatimizi çeken bir konu da, Çinli bilim adamlarının Çin Seddi’nin yapılış nedeni konusunda suskun kalmalarıdır. Çin Seddi’nin savunma amacıyla yapıldığını duyunca, buruk bir gülümsemeyle susuyorlar ve bu açıklamayı kabulleniyorlar. Çin bilim adamları nedense bu konuda susmayı tercih etmektedirler.

HARİTA I: Savaşan Beylikler Dönemi’nde, beylikler ve aralarındaki sınırları belirleyen surların önemli bölümleri (Surların yapıldıkları tarihler harita üzerinde gösterilmiştir.)
HARİTA II: Ch’in Hanedanlığı Dönemi’nde Çin Seddi’nin durumu.
HARİTA III: Çin Seddi’nin şimdiki durumu.

Prof. Dr. Bülent OKAY

Not:
Resimler: Genel Türk Tarihi Ağelinden Alınmıştır.
Yazı: DTCF Dergisi Cilt:36 Sayı: 1,2, 1993 (pdf formatından aktarılmıştır.)


Dipnotlar:
[1] EBERHARD Wolfram, Çin Tarihi, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1947, s. 83.
[2] SZU-MA Ch’ien, Shih Chi (Tarih Kayıtları), 88. bölüm, Meng T’ien’in Biyografisi ve 110: bölüm, Hun Kayıtları.
[3] Ch’in Hanedanlığı döneminde başlayan “Ch’en Tan Ceza Sistemi”ne göre, suçlular kuzeye sürülürler ve Çin Seddi yapımında çalıştırılırlardı.
[4] SZU-MA Ch’ien, Shih Chi (Tarih Kayıtları), 110. bölüm, Hun Kayıtları, s. 2902.
[5] SZU-MA Ch’ien, Shih Chi (Tarih Kayıtları), 30. bölüm, Fing Chun Shu (Ekonomi Kayıtları), s. 1417.
[6] Bu yükümlülüğe göre her Çinli, devletin gösterdiği bir işte belirli bir süre çalışma zorundaydı.
[7] PAN Ku, Han Shu (Han Tarihi), 24. bölüm, Shih Hou Chih (Ekonomi Kayıtları), s. 1137.
[8] CHIEN Po Tsan, Chung Kuo Shih Kang Yao (Kısa Çin Tarihi), Jen Ming Yayı­nevi, Pekin, 1983, s. 107.
[9] (Önce Verildi) Kısa Çin Tarihi, s. 81-82.
[10] (Önce Verildi) Kısa Çin Tarihi, s. 108.
[11] (Önce verildi) Han Tarihi, 94. bölüm, Hun Kayıtları, s. 3782-3783.
[12] KAIKO Takeshi, (Çev. Prof. Charless Dunn), Panic ant the Runaway (Panik ve Kaçış), University of Tokyo, Tokyo, 1977.
[13] (Önce verildi), Han Tarihi, 94. bölüm, Hun Kayıtları, s. 3803-3805.
[14] (Önce verildi) Shih Chi (Tarih Kayıtları), 6. bölüm, Ch’in Shih Huang Kayıtları, s. 223-295.
[15] (Önce verildi) Shih Chi (Tarih Kayıtları), 6. bölüm, Ch’in Shih Huang Kayıtları, s. 236-247.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.