Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Buzdağının İhtişamı

0 14.666

19 Nisan 1997

Başbuğum,
Ruhun şad olsun…
Bozkurtların emanet ettiğin davayı yaşadıkça yaşatacaklardır, için rahat olsun…
Ötüken’i yurt yapacağız ve Türk’ün adaletini bütün Cihan’a hakim kılacağız…
Kur’an’a yemin olsun !……………

Yüzbinlerceydik, belki birmilyondan fazlaydık, uykusuz uzun yollardan geldik, kar-tipi altında sulara bata çıka saatlerce ve kilometrelerce yürüdük.Ruhumuzdaki acıdan ötürü bedenimizin acılarını hissedemeden.

Ya gelemeyenlerimiz? Bebesi olan kadınlar, askerdeki oğullar, en çoğu memurlar ve diğerleri…Onların acıları da bizden çok sayıları da…Buz dağının su altında kalan kısmı gibi.

Yine de emsalsiz bir kalabalık, ülkücü ruhun disiplini sayesinde muhteşem bir törenle uğurladık Başbuğumuzu ebediyete.“Bozkurtların dirilişi” gibiydi…

“Neden yanyana değiliz ki?

Hayatının bir döneminde MHP yada Ülkü Ocakları’na mensup olmuş olanlar, bu teşkilatlara hizmet vermiş insanlar bir kere, kısa bir süre için yanyana gelebilseler kudretlerinden kendileri de ürkerler.”

Bu satırlar Kurultay’daki ikinci yazımın ilk satırlarıdır.

Ne hazindir, çok acı veren, elem veren bir vesile ile ancak bu muhteşem kudretin dost-düşman herkesçe görülmesi mümkün oldu.

Keşke Başbuğum yaşıyor olsaydı, biz bu görünmezliğin ıstırabına katlanmayı tercih ederdik. Ki o, Türk Dünyası’nın bilge lideri, “ülkücülerin birlik zamanı”nın geldiğine zaten karar vermiş, bunun ilk adımlarını atmış ve nasılsa bu birlikteliği tahakkuk ettirecekti.

Şöyle düşünebilmek çok mu zor gelecek ;

70’li yılların zor şartlarında bir yandan vatan bekçiliği yapan, bir yandan kapitalist ve komünist sistemlere karşı “Üçüncü Yol”u, “Milliyetçi-Toplumcu Sistem”i giderek olgunlaştırarak, billurlaştırarak özümseyen ülkücü hareket, tam bağımsızlık yanlısı bir milli kurtuluş hareketi hüviyetiyle, uluslararası sömürgeci sermayenin ve onun aracı kurumları olan egemen devletlerin gizli servislerinin hedefi haline gelmiş ve ısmarlama bir darbe olan “12 Eylül”ün gerçek mağduru olmuştur.

Uzun Mamak günlerinde bu durumu tahlil eden Başbuğ, MHP’nin ve bir çok MHP’linin siyasetten yasaklı olduğu 80’li yılların ilk yarısında yeni kurulan ve ülkücülere de kapısını açan ANAP’ta siyaset yapmak isteyenlere icazet vermiştir.

Sonrasında, yeniden siyaset sahnesine çıktıklarında, Demirel ANAP’tan hissesini istemiş ve almış, Başbuğ ise sert ve kırıcı ifadelerle geri dönüşleri sanki bilerek zorlaştırmıştır.Neden olabilir?

Darbeler ısmarlayabilen egemen güçleri ürkütmeden büyüyebilmek için, bu egemenlerin gazabından kadrolarını koruyabilmek için, onların sakin denizlerde siyaset eğitimlerini tamamlayarak, baskın gününde birden sahneye çıkıp CIA benzeri örgütlerin senaryo ve komplolarını bozabilmek için pekala olabilir.

Bu mutlaka böyledir demek hakkına sahip değilim.Ama kimse de “bu asla böyle değildir” diyemez, diyememeli.

Öyle yada böyle, neticede bütün ülkücüler bir gün mutlaka birleşecektir.Biz bunun Başbuğumuzun sağlığında, onun denetiminde, sükûnetli, taşkın vermeyen bir şekilde olmasını dilerdik.

Şimdi de bu birlikteliğin vakur, adaletli ve ölçülü tavırlarla gerçekleşeceğini umudediyoruz. Ama sevincimizin biraz buruk ve hüzünlü olacağı muhakkaktır.

“Türk Birliği”ne giden yol ülkücülerin iktidarından geçer.Ve iktidar için birlik gerek.Birlik olmalıyız!..Ki iktidar olalım…

Tanrı Türk’ü korusun ve yüceltsin !

Yazı Yayın Tarihi: 19.Nisan.1997

www.ucuncuyol.com

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.