Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Atatürk’ü Anlamak…

0 13.952

 

Prof. Dr. Ramazan DEMİR

Atatürk’ü anlamak için neler yapmalıyız, sorusu ile “…Atatürk Türk Milleti için neler yaptı?” sorusuna verilen cevap; “Atatürk ne yapmadı ki!?” Bu yanıtı kapsayan öğrenci-öğretmen diyalogunu bir başka yazımızda konu edeceğim.

Bu yazımızda; Atatürk’ü anlamak için bazı analizlere yer vereceğim. Atatürk’ün yetiştiği “ocak” olan Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkmış olması bir şeyi hatırlatıyor; silahlı kuvvetler her zaman ve her devirde yeniliğin, modernliğin, çağdaşlığın öncülerini yetiştirmiştir. Atatürk bu ocaktan dünyaya seslenmiştir. Türk toplumu için düşündüğü ve uygulamaya koyduğu devrimleri “muasır medeniyet” hedefine uygun olarak planlamış ve yapmıştır.

Günümüzde açıkça ortaya çıkan ve “pervasızlığı” marifet sanan “karanlık odaklar” tarafından Atatürk düşüncesine yeni düşmanlıklar üretilmekte, hedefler saptırılmaktadır.

Çağdaşlığa karşı geliştirilen “düşmanca” karşı devrim girişimleri, demokrasinin nimetlerini de kullanarak zaman içinde gelişmiş, devlet kurumlarında kökleşmeye başlamış ve tedricen cumhuriyet kazanımlarını hedef almaya başlamıştır; kendi kafa çemberi dışında düşünce ve görüş kabul etmeyen, fakat çok ustaca kamuflâjlarla takiyye yapan kadrolar, rejimi hedef alan yapılanma içinde olmayı sürdürmektedirler.

Farklı düşünce ve inançta olmanın zenginliği esasına dayanan çağdaş toplum olmanın kıstasları belli noktalarda yoğunlaşmaktadır; bunların başında da laiklik gelmektedir. Toplumsal değerlerin çatışmadan bir arada yaşamasını sağlayan değer yargısı olan lâikliğin önemi işte burada ortaya çıkmaktadır.

Bugünü ve geçmişi kıyaslamak gerek… Hem lâik hem de Müslüman olunabileceğini Atatürk Cumhuriyet rejimi ile gösterilmiş, fakat bunu hazmedemeyenler sürekli “Atatürk düşmanlığını teşvik etmiş ve desteklemişler.”

Dini motifler her toplumun fertleri arasında “harç” niteliğinde olan “yapıştırıcı” değerlerdir; bunu inkâr etmek yanlış olur; ancak, dini motifleri kullanarak insanlar üzerinde, toplum üzerinde “baskı” unsuru kurmak isteyen siyasi iradeler birinci derecede demokrasi ve Atatürk düşüncesinin rakipleri sayılmalıdır. Esans kokulu yerel yönetimler tarafından uygulanmaya konulan ve yöresel olarak belli alanlarda oluşturulmaya başlanan “yasaklar”, aslında kişilerin yaşam biçimlerini gösteren yeme-içme alışkanlıklarını sınırlamak değil, kişilerin özgürlükler bütünlüğünün bozma, bozulma hedefidir…

Atatürk Türkiye Cumhuriyetini kurarken söylediği su ifade son derece önemlidir; “Cumhuriyetin kuruluşu ne bir soy, ne bir ideoloji ne de bir din üzerine kurulmuştur; cumhuriyeti kültür üzerine kurduk.”

Kemalist düşüncenin esası bu ifadelerde saklıdır; bunlardan, cumhuriyetten ödün verilemez… Atatürk’ü anlamak için cumhuriyet kazanımlarını, özgür yaşamanın derinliğini, ibadetini zevk ve huşu içinde yapmanın huzurunu anlamak gerek…

Atatürk’ün Türk Milletine en büyük hediyesi cumhuriyettir. Etrafınıza bakınız; Ortadoğu sefalet çamurunda debelenmeyen bir Türkiye varsa bunu Atatürk’e ve Cumhuriyet rejimine borçlu olduğunu anlarsınız.

Dikkatli olmak, sıkı durmak, sağlam yere basmak gerek. Ülkemin ve de milletimin hem dışarıda hem de içeride düşmanı çoktur. Kendine çok fazla düşman yetiştiren bir milletiz.

Şu günlerde Türk Milletinde eksik hissedilen bir nokta var; Atatürk’ün ifade ettiği bu hedef anlamında bir tarih bilincine ihtiyaç var. Toplumuzda eksik bazı değerler, anlamalar, algılamalar sorunu var; geçmiş tarihe, toplumsal algılama ve değerlere sahip çıkma sorunu var…

Atatürk’ü anlamak demek; ideallerini görmek, yaşama geçirdiği fikirleri görmek, fikirleri duygulara dönüştürmek demektir… Bunlar başarılmadıkça cumhuriyetin ve demokratik yaşamın kazanımları yaşanmadan silinir gider…

Atatürk’ün cumhuriyetin temelini dayandırdığı kültür üzerindeki bu vurguyu milletimiz, başta aydınlarımız anladı mı?

Biraz şüpheli..! Çünkü, Atatürk düşüncesini istismar edenler de, Ona düşman olanlar da, Onun ticaretini yapanlar da, Onun ardına sığınıp “takiyye” yapanlar da, “esans” marka ideolojilerini gerçekleştirmek için cumhuriyet kazanımlarını “araç” olarak kullananlar da “aydın” geçinen diplomalı aydıncıklardır..! Vatandaş Mehmet bundan zaten haberdar değil..!

Atatürk diyor ki; “Aydınlarımız içinde çok iyi düşünenler vardır. Fakat genel olarak şu hatamız vardır ki, inceleme ve araştırmalarımızı temel olarak çoğunlukla kendi ülkemizi, kendi tarihimizi kendi geleneklerimizi, kendi özelliklerimizi ve ihtiyaçlarımızı dikkate almayız. Aydınlarımız belki bütün dünyayı, diğer milletleri tanır, ama kendimiz bilmeyiz.”

Kurtuluş Savaşı verilirken Atatürk’ün çevresindeki en yakın dostları “Amerikan mandası veya İngiliz mandası…” fikrini önerirken, O, sadece şunu düşünmüş ve uygulamış; “Ya istiklâl ya ölüm” demiş… Günümüzde de, tıpkı Atatürk döneminde olduğu gibi, ABD ve AB mandacılığının ötesinde “uşaklık” yapmaya hazır idealsiz, ruhsuz insanların öttürdüğü “köşe başı” isterik çığlıklar dikkate alındığında, o günün zor şartlarında “mandacı” tabir edilenlerin, bugünkü “uşak” ruhlular yanında çok daha vatansever ve milliyetperver oldukları anlaşılacaktır..!

**

Hiçbir devlet liderinde gözlenmeyen, fakat Atatürk’te dikkat çeken bir özgüven var… Hal ve hareketlerin temelinde bu özgüven vardır; doğal anlaşılmalıdır ki özgüveni olmayanın, büyük işlerde asla başarılı olamayacağı hatırlansın diye…

Atatürk; özgürlük ve bağımsızlık derken, kendi dışında bir değeri ret ederken, bir aydınlanmayı, yönü, hedefi öne çıkarıyor… Kişiyi bu düşünce boyutuyla birleştiriyor… Özgürlüğü somut bir değer olarak bireye vurgu yapıyor, “aidiyete” itibar etmiyor, bir ideolojiye, totaliter rejime sığınmıyor… Bu çok önemli bir özelliktir…

Toplumun özgün değerlerini toplumun varlık sebebi olarak alıyor ve değerlendiriyor. Örneğin, toplumun manevi değerlerini kendi gerçekleri içinde kabul ediyor. Manevi değerlerin istismar edilmesini katiyen istemiyor.

İstediği şeyler somut şeyler olup uygarlığa katkı yapacak şeylerdir. Laikliği manevi değerlerin, inançların, ibadetlerin sağlam ve özgürce uygulanması için fertlerin hegemonyasından arındırtıyor. Laikliğin, bir anlamda, inancın garantisi sayılması bu noktada önem kazanıyor.

İnsanın biyolojik doğası gereğince farklı algılamaları olabilir; bunun doğru anlaşılması ve yönlendirilmesi gerekir ki topluma yararlı olabilsin… İnsan yaşamı itibarıyla kocamış olabilir, fakat aklı ve düşüncesiyle genç olabilmek önemlidir… Türk halkı bu özelliği ile her zaman “genç” kalmayı başarmıştır…

Bugün de Türk Milletinin bir bütün olarak “fikirde genç ve taze” olmak mecburiyetindedir. Bu genç düşüncenin temeli de Kemalist fikirlerin, çağdaş normlar açısından değerlendirilip “ulus-devlet” düşüncesini esası olmalıdır. Kurtuluş Savaşı, Kemalist düşüncenin oluşması, geliştirilmesi ve yaşatılması ile bu düşünce bütünlüğü bağlamında sağlanmış ve başarılmıştır.

(Not: Nice 10 Kasımlarda Atayı Anmak ve Anlamak Umuduyla…)

(www.r-demir.com)

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.