Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Afganistan Dertler Ülkesi Yaşam İle Savaş Arasındaki Ülke

0 14.944

TURAN CAN

Giriş

Afganistan, İran platosu, Orta Asya bozkırları ve Himalaya silsilesinin kuzeybatı köşesinin kesiştiği bir geçiş bölgesinde yer almaktadır. Jeopolitiği nedeniyle, kültürel, politik ve sosyal olaylar ile pek çok hareket bu bölgede gerçekleşmiştir.

Ülke, tarih boyunca, bir dizi imparatorluğun sınırlarına dâhil edilmiş, pek çok devletlerin orduları tarafından geçiş yolu olarak kullanılmış ve aynı zamanda çok sayıda irili ufaklı yerel imparatorlukların ortaya çıktığı topraklar olmuştur. Orta Asya, Güney Asya, Çin, Orta Doğu ve Avrupa’nın büyük merkezlerine bağlanan ticaret yolları ve göçler de bu toprakların içine nüfuz etmiş ve farklı, dil, kültür, politika ve dinlere ait miraslar burada birleşerek birbirlerine karışmıştır. Afganistan, uzun tarihi boyunca Batı, Orta ve Güney Asya arasında bir “fetih yolu” olmuştur.

Afganistan’ın jeopolitik konumu ve coğrafi yapısı, Afgan devletinin oluşumunda kendine özgü bir yapının oluşmasına yol açmıştır. Ülke, Asya’nın en uzun süren üç medeniyetinin ortak etkilerine maruz kalmıştır. Bunlar Hint, Çin ve İran-İslam medeniyetidir. Aynı zamanda, başta Hint-Aryanlar, Türkler (Hun, Gazneli, Harzemşah, Timur, Babür, Özbek ve Türkmen) ile Moğollar olmak üzere, Orta Asya’nın pek çok göçebe halklarının geçici yerleşimine sürekli olarak açık olmuştur.

Orta Asya, Hindistan ve Orta Doğu’nun kesiştiği bir alana yerleşen Afganistan, 647.500 km2 yüzölçümüyle kuzeyde Türkmenistan, 744 km, Özbekistan, 137 km ve Tacikistan, 1.206 km, doğuda Çin (Doğu Türkistan), 76 km, güney ve güneydoğuda Pakistan, 2.430 km batıda ise İran, 936 km ile komşudur. Afganistan, ülkenin en batısı ile en doğusu arasındaki uzaklık 1.350 km, kuzeyle güney arasındaki mesafe ise 900 km’dir.

Dağlık bir ülke olan Afganistan’ın, 34 vilayeti, en büyük kentleri sırasıyla: kabil, Kandahar, Herat, Mezar-ı Şerif, Kunduz ve Celalabad’dır. Bu şehirlerden ikisi geçmişte kurulmuş, Türk devletlerine başkentlik etmişlerdir ve bu devletler Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı forsunda şimdi birer yıldızla temsil edilmektedir. Afganistan’ın iklimi, karasal; kışları soğuk ve yağışlı, yazları sıcak ve kuraktır. Denize çıkışı olmayan ülkelerden biri de Afganistan’dır.

Uzun yıllar, hatta asırlar boyunca dünyanın en çalkantılı, her daim çatışmaların yaşandığı ülkelerden bir olan Afganistan gerek uluslararası toplum, gerekse coğrafi unsurlar ve tarihsel bağlar açısından Türkiye için önemli bir yer teşkil etmektedir.

1979 yılında Sovyetler Birliği’nin işgaliyle başlayan, 2001 yılında ABD liderliğindeki koalisyon güçlerinin müdahalesi sonucu Taliban’ın devrilmesiyle başka bir boyut kazanan çatışma halindeki Afganistan’ın güvenliği ve istikrarı yalnız bu ülkenin kendisi için değil, Orta Doğu, Güney Asya ve Orta Asya’yı da kapsayan geniş bir coğrafi alanda yaşayan tüm ülkeler ve halklar açısından da büyük önem arz etmektedir. Bu nedenle, 2001 yılında Afganistan’da hâkim olan güç Taliban yönetiminin devrilmesinin ardından uluslararası toplum, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Afganistan’da güvenliğin sağlanması, evrensel insan ve kadın haklarına dayanan uluslararası hukuka uygun, ulusal bütünlüğü ve bağımsızlığı koruyacak devlet kurumları oluşturulmasını amaçlayan 20 Aralık 2001 tarihli ve 1386 sayılı kararı doğrultusunda Afganistan’ın yeniden imarına yönelik birtakım çalışmalara başlamıştır.

Tarihte Türk-Afgan İlişkileri

Tarihi Türk Yurdu olan Horasan’ın bir bölümü bugünkü Afganistan sınırları içersindedir. (1483 -1530), yılları arasında yaşayan Emir Timur’un torununun oğlu olan Babür Şah’ın kurduğu 1526 – 1855 yıllarında hüküm süren Babür İmparatorluğu Afganistan topraklarını da içersine alıyordu. Bu tarihi gerçekler göz önünde bulundurulduğunda, Afganistan’ın Türk yurdu olduğu ortaya çıkar. Takriben 2000 yıl Türklerin hâkimiyetinde kalan Afganistan’da yaşayan bütün milletler ve dinler, varlığını korumuş olmasına rağmen son 250 yılda bu topraklarda Türklüğün silinmesi için akla gelen her türlü baskı ve şiddet uygulanmıştır. Bu karanlık devir içersinde Emanullah Han iktidarını ayrı tutmak gerekir. Enver Paşa’nın talimatıyla güçlendirilen ilişkiler. Atatürk’ün milli dış politikası sayesinde zirveye ulaşmıştır.

Bu gün Afganistan dediğimiz ülke, Güney Türkistan’dır. Bütün tarih boyu buralarda Türkler yaşamışlardır. Ancak Birinci Cihan Harbi’nden sonra bazı Afgan Kabileleri Hindikuş Dağlarından inerek buraları işgal etmişler ve orada tampon bir devlet kurmuşlardır. O zaman İngilizler Hindistan’da, bulunuyordu, Hindistan bir İngiliz sömürgesiydi. Ruslar da Türkistan’daydılar İngilizler ve Ruslar doğrudan doğruya kendileri hudut olmak istememişlerdir. Her ikisi de aralarında zayıf bir tampon devlet bulunmasını o zamanki siyasetlerine daha uygun görmüşler ve Afgan kabilelerini kışkırtarak orada bir Afgan devleti kurmuşlardır. Afganistan’ın bulunduğu coğrafya’da yüzyıllar boyunca birçok Türk devleti kurulmuştur. Bugün ülke nüfusunun büyük bir kısmını oluşturan Özbek, Kazak, Türkmen, Kırgız, Hazara ve Karakalpak Türkleri Afganistan’ın kuzeyi ile Hindikuş dağlık bölgesinde yaşamaktadırlar. Çöller, dağlar, sulak ovalar ve çamlık tepelerle değişik bir bitki örtüsüne sahip bu ülkede şartlar bölgeden bölgeye, hatta vadiden vadiye bile değişiklik göstermektedir.

Türklerin tarih boyunca yayıldıkları ve devletler kurdukları ülkelerden birisi olan Afganistan’da Türkler, girdikleri devreden itibaren 18. yüzyılın ortasına kadar bu ülkeye ve onun siyasi ve sosyal yapısına hâkim olmuşlardır. Yaklaşık iki bin yıl Türklerin hâkimiyetinde olan Afganistan’da yaşayan bütün milletler ve dinler varlıklarını korumuşlardır.

Bu topraklara Afganistan adı 1747 yılında bugünkü Afganistan’ın kurucusu Ahmet Han Abdalı tarafından verilmiştir. Afganlar olarak iktidara gelen Abdallıların, Eftalit-Akhunların uzantısı olduğu kesinleşmiş durumdadır.

Türkiye-Afganistan ilişkileri, tarihin derinliğine giden ilişkilerdir. Afganistan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetini tanıyan ilk devlet olurken Türkiye’de Afganistan’ın bağımsızlığını tanıyan ikinci devlet olmuştur. 1 Mart 1921’de Afgan heyeti ile Türk heyeti arasında Moskova’da imzalanan ittifak anlaşması ile Türkiye, Afganistan’ın bağımsızlığını tanımış ve böylece iki kardeş millet arasındaki manevi birlik, resmi bir anlaşma şekline dönüşmüştür. Türk-Afgan İttifak Anlaşması sonrası 10 Haziran 1921 Cuma günü, Ankara’da Afganistan Elçiliği’nin açılış töreninde, elçilik gönderine bayrağı bizzat Mustafa Kemal Paşa çekmek suretiyle Afganistan’a verdiği önemi ortaya koymuştur.

Tarih boyunca dostane ilişkileri bulunan Afganistan ve Türkiye, kötü günlerinde de birbirlerini yalnız bırakmamışlardır. Milli Mücadele Yıllarında Afganistan’ın Türkiye’ye sağladığı destekler bu iki milletin kardeşliğinin delilidir. Türkiye de bugüne kadar elinden gelen bütün imkânlarla Afganistanlı kardeşlerinin yanında olmuştur. Türkiye’nin bugün Afganistan’a sağlamakta olduğu güvenlikten kalkınmaya, kapasite oluşumundan iyi komşuluk ilişkilerinin güçlendirilmesine kadar uzanan geniş bir yelpazeyi kapsayan yardım ve destek ile Afganistan’ın ve bölgesinin dış politikasında taşıdığı önemin ve önceliğin açık bir göstergesidir. Afganistan’ın huzurunu, istikrarını, barışını, refahını Türkiye’nin huzuru, istikrarı, barışı ve refahı olarak görüyor ve Türkiye’nin Afganistan ile ilişkilerinin daha da kökleşerek gelişmesine büyük önem verilmektedir.

Bu düşüncelerle 1 Mart 1921 Türk-Afgan Dostluk Anlaşması’nın 90.yıldönümü vesilesiyle 1 Mart gününü, Türk-Afgan Dostluk Günü olarak ihdas edilmiştir. Bundan böyle 1 Mart gününün Türk-Afgan Dostluk Günü olarak kutlanması kararlaştırılmıştır. Bu vesileyle bir sergi hazırlanması düşünülmüş, İlki bu yıl kutlanan 1 Mart Türk-Afgan Dostluk Günü sebebiyle düzenlenen Tarihi fotoğraflarla Türk-Afgan Dostluğu Sergisi, İstanbul’daki İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA) Fotoğraf Arşivi’nden derlenen fotoğrafların yer aldığı ve bunların çoğu Afganistan’a gönderilen ilk elçimiz Ömer Fahreddin Paşa tarafından çekilen/çektirilen fotoğraflardan oluşan Tarihi Fotoğraflarla Türk-Afgan Dostluğu Sergisi ve Katalogu ortaya çıkmış Dışişleri Bakanlığımız bu Sergi ve Katalog ile Milli Mücadele yıllarında efsaneleşen Türk-Afgan dostluğunun vesikalarını gün yüzüne çıkarmayı hedeflenmiştir. Fotoğraflar ve sergi katalogu, 1–7 Mart 2011 Kabil Türk Büyükelçiliğimiz tarafından görkemli bir törenle Afganistan’ın meşhur Babür bahçesinde devlet töreniyle sergilenmiştir.

Türkler ve Afganlar arasındaki bu dostça hatta kardeşçe münasebet, çok eski tarihlere, MÖ II. asırda Afgan topraklarında görülen Saka Türklerine kadar uzanır. Türk kültürünün merkezlerinden olan Afganistan coğrafyasında dünyaya gelen Mevlana Celaleddin, İbni Sina, Gazneli Sultan Mahmud, Hüseyin Baykara ve Ali Şir Nevai gibi Türk-İslam kültür ve medeniyetinin daha nice banilerinin, Afganistan topraklarının havasını teneffüs etmiş olmaları ve sonrasında Türk medeniyetini her biri kendi sahasında zirveye taşıyan isimler olmaları ayrıca dikkate şayan bir husustur. Her ne kadar Afganistan ve Türkiye toprakları mesafe olarak birbirine uzak gibi görünse de bu kardeşçesine dostluk bağları sebebiyledir ki Afganistan’da Türkler, Türkiye’de Afganlar bugüne kadar yaşaya gelmiş ve böylelikle Türk-Afgan dostluğu hep canlı tutulmuştur.

Müşterek bir tarihi paylaşan bu iki milletin istiklal mücadelelerinin de aynı tarihlere tesadüf etmiş olması, kaderin garip bir cilvesidir. Birinci Dünya Savaşı’nın akabinde İngilizlere karşı verilen mücadele neticesinde 8 Ağustos 1919 tarihinde Ravalpindi Anlaşması ile istiklaline kavuşan Afganistan ile Türkiye arasında ilk teması sağlayan Cemal Paşa olmuştur. Eski Dördüncü Ordu Komutanı ve Bahriye Nazırı Cemal Paşa Türkler ile Afganistanlılar arasındaki dostluğun gelişmesinde büyük rol oynamıştır. Cemal Paşa 1920–1921 yıllarında Afganistan’da faaliyet göstermiştir.

Cemal Paşa’nın önerisiyle dikkatini Afganistan’a çeviren Mustafa Kemal Paşa, Kabil’e resmi bir temsilci atamaya karar vermiş ve aslen Afgan olan Abdurrahman Samedani Bey, 18 Ağustos 1920’de Afganistan mümessilliğine tayin edilmiştir. Abdurrahman Bey, Afganistan’a giderken güven mektubunun yanında Mustafa Kemal Paşa’nın, Amanullah Han’a hitaben yazdığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi sıfatıyla imzaladığı mektubu da götürmüştür.

Cemal Paşa Birinci Dünya Savaşı sonunda Almanya üzerinden Rusya’ya geçtiğinde Türkler ile Sovyetlerin ortak düşmanı olan İngiltere’ye karşı savaşmak istediğini söylemiş Rus liderlerden izin alarak Türkistan yolu ile 1920 yazında kabil’e gelmiştir. Afgan Kralı Amanullah Han tarafından gayet iyi karşılanan Cemal Paşa Afgan Kralının isteğiyle bir “Örnek alay (Kıt’a-i Numune)” kurma işine girişmiş ve çok kısa bir zamanda Afgan ordusuna modern bir hava getirmiştir. Cemal Paşa Avrupa ülkelerinin özellikle Almanya ve Fransa’nın Afganistan’ı tanıması hususunda girişimlerde bulunmuş ve bunu sağlamıştır.

Türkiye ile Afganistan arasında diplomatik ilişkiler 1920’lerde başlamış olup Türkiye’nin Milli Mücadele döneminde doğulu devletler içersinde yakın münasebetler kurduğu ilk devlet Afganistan olmuştur. Türkiye ile Afganistan arasında ilk resmi ilişkileri kuran belge, 1 Mart 1921’de Moskova’da imzalanmış olan Dostluk anlaşması’dır. Anlaşma, Moskova’da bulunan Türk delegeleri Yusuf Kemal Tengirşenk ve Rıza Nur Bey’le Afganistan’ın Moskova olağanüstü elçisi Veli Han arasında imzalanmıştır.

Afganistan’a tam yetkili Türk büyükelçisi olarak ilk kez Korgeneral Ömer Fahrettin Türkkan Paşa atanmıştır. Türk Büyükelçisini karşılama merasiminde, Emanullah Han, yaptığı konuşmada gözyaşları içinde Türkiye’yi Doğu’nun kurtuluş anahtarı olarak gördüğünü söylemiştir. Türkiye büyükelçisi Korgeneral Ömer Fahrettin Türkkan, Paşa üç aylık bir yolculuktan sonra 25 Haziran 1922 günü Kabil’e ulaşmış ve orada olağanüstü gösterilerle ve törenlerle karşılanarak, güven mektubunu sunup 29 Haziran 1922 tarihinde resmen göreve başlamasıyla Türkiye ile Afganistan arasında elçilikler düzeyinde diplomatik ilişkiler kurulması süreci tamamlanmıştır. Atatürk tarafından Afganistan’a gönderilen heyet içinde bulunan ve Türk-Afgan ilişkilerine damga vurmuş iki simanın kısa öz geçmişlerini burada belirtmek isterim.

Afganistan’da İz Bırakan Türkler

Ömer Fahrettin Paşa (TÜRKKAN), 1868–1948 Mondros Mütarekesi’nden sonra teslim olmayıp Medine’yi 72 gün daha savunan komutandır. Medine Müdafii Türk Kaplanı, Çöl Kaplanı, Medine Kahramanı adlarıyla anılır. 1868’de Bulgaristan’da doğmuştur. Şam Askeri Lisesini bitirdikten sonra 1885’te Harp Okuluna girerek 1888’de okuldan Teğmen olarak mezun olmuştur. 23 Mayıs 1891’de de Harp Akademisini bitirerek Kurmay Yüzbaşı olarak Osmanlı Ordusuna katılmıştır. 15 Kasım 1901’de Kurmay Binbaşı, 15 Kasım 1906’da Kurmay Yarbay, 24 Eylül 1910’da Kurmay Albay, 29 Kasım 1914’te de Tuğgeneral olmuştur. 1915’te 4. Ordu Komutan vekilliğine getirilmiştir. 1916’da 4.Ordu Komutanı Cemal Paşa tarafından Medine’ye gönderilmiştir. Elindeki kısıtlı imkânlara rağmen aldığı tedbirler sayesinde Medine’yi 2 yıl 7 ay savunmuştur. Mondros Mütarekesi’nin 16 maddesine göre teslim olması gerekirken şehri savunmaya devam etmiştir. Bu nedenle Medine Müdafii Türk Kaplanı, Çöl Kaplanı, Medine Kahramanı adlarıyla anılmıştır. 10 Ocak 1919’da teslim olmuş ve Malta’ya götürülmüştür. 30 Nisan 1921’de Mısır’dan serbest bırakılanlar arasında yer almıştır. 24. Eylül 1921’de Ankara’ya gelmiştir. Kabil Büyükelçiliğinden sonra Askeri Temyiz Mahkemesi 2’nci Başkanlığı yapmıştır. Korgeneral iken 10 Şubat 1936’da emekliye ayrılmış 1948’de İstanbul’da vefat etmiştir.

Prof. Dr. Kamil Rıfkı URGA, 1880–1966 yılında Çankırı’nın Çetince mahallesinde dünyaya geldi. Babası Çankırı Tuzlası Müdürü Bıyık Müftüzade Kamil Efendi, Annesi Zaliha hanımdır. İlk ve orta öğrenimini Çankırı’da, liseyi Kastamonu’da bitirdi. Daha sonra İstanbul’a giderek Askeri Tıp Akademisine girdi. 31 Temmuz 1906 tarihinde tıp doktoru unvanını alarak fakülteden birincilikle mezun oldu.

Üniversite sonrası ilk olarak İstanbul Hamidiye Eftal (bugünkü Şişli Eftal Çocuk Hastanesi)’de göreve başladı. Mesleğini çok seven ve tıp alanında hızla ilerleyen Dr. Rıfkı Bey, 14 Ekim 1906 tarihinde Yüzbaşı rütbesini, 18 Haziran 1908 tarihinde de operatörlük yapma yetkisini aldı. Başta Almanya olmak üzere pek çok ülkede tıp alanında çalışmalar yaptı.

Gülhane Askeri Hastanesinde röntgen öğretmenliği yaparken milli mücadeleye katılmak üzere Ankara’ya gelen Dr. Rıfkı Bey, Ankara’da Cebeci Hastanesi’ni kurarak başhekimliğini yaptı. Aynı zamanda Atatürk’ün özel doktorluğunu da yapan Rıfkı Bey, 1926 yılında Atatürk’ün davetlisi olarak Ankara’ya gelen Afgan Kralı Amanullah Han’ın talebi üzerine Afganistan’da sağlık alanında çalışmalar yapmak üzere Atatürk tarafından görevlendirildi. Prof. Kamil Rıfkı Urga, ekibinin başında Afganistan’a giderek bu ülkede 17 yıl kaldı.

Afganistan’da kaldığı süre içinde kral ve ailesinin doktorluğunu yaptı, Afganistan’da ilk Tıp Fakültesi olan Kabil Tıp Fakültesi’ni kurup ilk dekanı oldu. Afgan Kralı ve Afgan halkı Prof. Dr. Kamil Rıfkı Urga’yı öylesine çok sevdi ki Kabil’de Dr. Rıfkı adını verdikleri bir Sanatoryum yaptılar. 17 yıl bu ülkede çok başarılı çalışmalar yaptıktan sonra Ankara’ya döndü. Yaşlılığı nedeniyle 14 Aralık 1944 yılında dönüş yapan Rıfkı Bey’e, Afganistan’ın Sardar-ı Ali, Serdar-ı Ala ve Maarif Nişanları verildi. Döneminin dünyadaki en ünlü doktorlardan birisi olan Dr. Rıfkı Bey, 11 Şubat 1966 yılında Kabil adını verdiği apartmanındaki evinde 86 yaşında yaşamını yitirdi. Vasiyeti üzerine Çankırı’daki aile kabristanında toprağa verildi.

Birinci Dünya Savaşı’ndan, sonra Afganistan’ın, imar ve modernleşmesinde katkısı olan Türk devlet adamları, askeri. siyasi, ve ilim adamları başta olmak üzere, Mustafa Kemal Paşa, Paşa, Enver Paşa, Cemal Paşa, Ömer Fahrettin Türkkan Paşa, Kazım Orbay, Yusuf Hikmet Bayur, Zühtü Berke, Şakir Tural, Abdülhay Aziz, Hans Türk, Mehmet Ali Fuat Dağpınar, Ethem Menemencioğlu, Orhan Oğuz, Kamil Rıfgı Urga, Galip Göker, Memduh Şevket Esendal ve daha bir çok isimsiz kahramanı sayabiliriz.

Atatürk ‘ün emri üzerine 1926–1932 yılları arasında inşa edilen Kabil’in ilk hastanesi ve Tıp Fakültesi Ali Abad Sanatoryumu, 70 yıl aradan sonra Türkiye tarafından restore edilecektir.

Türkiye’de, köklü ve tarihsel ilişkilere sahip olduğu ve yakın çevresindeki istikrar ortamı açısından özel önem verdiği Afganistan’ın yeniden imar çalışmalarına askeri ve ekonomik yardımlar başta olmak üzere çeşitli katkılarda bulunmaktadır. Türkiye bu destek faaliyetlerini 2004 Eylül ayında Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı’nın (TİKA), Kabil, Program Koordinatörlüğü, 12 Kasım 2006 Vardak Program Koordinatörlüğü ve Şubat 2007 Mezar-ı Şerif Program Koordinatörlüğü’nü açmasıyla daha sistematik bir hale gelmiştir.

Sonuç

Afganistan, konumu itibariyle etkin güç konumundaki ülkelere komşudur. Dünyanın önemli nükleer gücüne sahip Çin, Hindistan ve Pakistan’a komşu durumunda olmasının yanı sıra enerji kaynaklarına sahip Rusya ve İran’la komşudur. Ayrıca Afganistan, Asya’daki enerji kaynaklarının dünya pazarına aktarılması aşamasında en ucuz ve en kısa yola sahip ülke konumundadır. Afganistan, Asya’daki stratejik konumu sayesinde Orta Asya, Pakistan, İran, Hindistan ve Çin’i içine alan toplam 2,5 milyar nüfuslu bir pazarın kilit noktasında bulunmaktadır. Kuzey-Güney Ulaşım Koridoru sayesinde gerek dış ticaret gerekse enerji sevkıyatı konusunda Afganistan, Güney Asya için etkin bir transit ulaşım imkânı sağlamaktadır. Başta petrol, doğalgaz, demir, bakır, değerli madenler ve metaller olmak üzere Afganistan’ın büyük el değmemiş doğal kaynakları dış güçlerin iştahını kabartmaktadır.

Tarih boyunca coğrafi konumu nedeniyle yaşam ve savaş arasında tercih yapmaya zorlanan, Afgan halkı işgaller, iç savaş ve yoksulluğa karşı vermiş olduğu yaşam mücadelesini onuruyla ve gururuyla sürdürmüş, hiçbir dış güce boyun eğmemiştir. Vermiş olduğu yaşam mücadelesinde her zaman yanında dost ve kardeş Türkiye’nin yardım ve desteğini görmüştür.

Türk halkının Afgan halkına sevgi beslediği gibi Afgan halkı da Türklere hep sevgi ve muhabbet beslemiştir. Afganistan’daki Türk Büyükelçilik binası, Kabil şehrinde bulunmaktadır. Büyükelçiliğin arazisi Amanullah Han döneminde Türkiye Cumhuriyeti’ne hediye edilmiştir. Taliban döneminde Kabil’deki yabancılara ait bütün binalar yağmalanmış olmasına rağmen Türk Büyükelçiliği zarar görmemiş olan tek büyükelçilik binası olmuştur. Türkiye tarafından Kabil’de yaptırılan ve Taliban rejimi boyunca açık kaldığı gibi adı da değiştirilmeyen Atatürk Çocuk Hastanesi, Bu durum, Afganistanlıların Türklere vermiş olduğu değer ve özeni ortaya koyması açısından oldukça önemlidir.

20. yüzyılda Afganistan’ın tarih öncesi bir ortamdan gelişme ortamına geçilmesi, emperyalist güçlerin kışkırtmasıyla, kabile çekişmeleri ve direnişlerine sahne oldu. Afganistan’ın iç işlerine etkin bir biçimde müdahale edilerek terör, öldürme ve kardeş kavgasını körüklediler. Bu nedenden dolayı endüstri, ziraat, ulaşım, enerji, sosyal ve iktisadi gelişimden beklenen evrim gerektiği gibi gerçekleşmedi.

Türkiye ile Afganistan arasında şimdiye kadar birçok anlaşmalar imzalanmış, Türkiye tarafından Afganistan’ın yeniden imarı için birçok alanda yardım ve katkı sağlanmıştır.

Türkiye bundan sonra da dost ve kardeş Afganistan’la, dostluğunu sürdürecektir. Türk-Afgan yakınlığının geçmişten daha kuvvetli bağlarla oluşmasına yardımcı olmak, hiçbir çıkar kavgası olmayan ve bağımsızlığına düşkün bu iki kahraman ulusun görevi olmalıdır.

TURAN CAN

TİKA-Araştırmacı

Kaynakça
♦ Afganistan Türkistanı, Mazlum Türklerin Ülkesi, İstanbul 2001
♦ Z.Velidi TOGAN, Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1970
♦ Bilal N. ŞİMŞİR, Atatürk ve Afganistan, Ankara 2002
♦ Mehmet SARAY, Afganistan ve Türkler, Ankara 2002
♦ TİKA 2008 Faaliyet Raporu, Ankara 2009
♦ Turan Can, Afganistanda Milli Bilinç, Türk Yurdu Dergisi, Cilt 31, sayı 285. Mayıs 2011 Ankara
♦ Turan Can, Türkiye-Afganistan, Tarihten Gelen Dostluk, Tika Avrasya Bülteni. Sayı 96 Aralık 2010
♦ Geçmişten Günümüze Türk-Afgan İlişkileri,TCGKBY,Heyet Ankara 2009
♦ Esadullah OĞUZ, Afganistan, İstanbul 1999
♦ Ahmet Davutoğlu, Tarihi Fotoğraflarla, Türk-Afgan Dostluğu, Takdim yazısı. İstanbul 2011
♦ Halit Eren, Tarihi Fotoğraflarla, Türk-Afgan Dostluğu, Önsöz yazısı. İstanbul 2011
♦ ARMAOĞLU Fahir; 20 Yüzyıl Siyasi Tarihi 1914–1980, Ankara 1983
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.