Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

11 Eylül Saldırılarının Özbekistan Dış Politikası Üzerindeki Etkileri

0 11.492

Nermin GULİYEVA

Özbekistan sınırları ve ulusal kimliği bakımından Sovyetler Birliği tarafından kurulmuş bir cumhuriyettir. 1924’te 19. yüzyılda Rusya tarafından işgal edilen Buhara, Hiva ve Hokand Hanlıklarının toprakları üzerine kurulan Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti 1991’e kadar SSCB içerisinde varlığını sürdürmüştür. SSCB’nin dağılmasıyla Özbekistan iç ve dış politikasında egemen bir devlet haline gelmiştir. On yıllık bağımsızlık dönemi boyunca da çok önemli mesafeler katetmiştir. Özbekistan bağımsızlığının ilk yıllarından itibaren Rusya’nın kendi üzerindeki ağırlığını mümkün olduğunca minimize etmeye çalışmış, buna karşın Batı’nın etkisini arttırmaya çalışarak bölgede dengeleri değiştirmeye çalışmıştır. En önemlisi ise ABD, Rusya, Çin gibi büyük güçlerden herhangi birinin etkisi altına tamamen girmekten kaçınarak bağımsızlık politikası uygulamaya koyulmuştur.

Bu bağlamda 11 Eylül saldırıları Özbekistan açısından önemli bir gelişme olmuştur. 11 Eylül öncesi güvenlik nedenleri ile Rusya ve Çin’in başat konumda olduğu Şanghay İşbiliği Örgütü’ne katılım için başvuran Özbekistan, ABD’ye yapılan saldırılar sonucu Batı ile yakınlaşma ve aynı zamanda güvenlik tehditlerini ortadan kaldırma fırsatı elde etmiş oldu.

Zira, Afganistan’a düzenlenen operasyon, ABD ve İngiltere’yi Afganistan’a coğrafî bakımdan yakın ülkelerde müttefik arayışlarına itmiştir. Bu müttefiklerden biri de Özbekistan olmuştur. Özbekistan, Afganistan’la görece iyi korunan sınırları, kapalı bir devlet olması ve halkın yönetimin kontrolü altında olması gibi özellikleriyle ABD’ye elverişli müttefiklik koşulları sunabilmiştir. Bu çalışmada, 11 Eylül sonrası gelişmeler Özbekistan’ın dış politikasındaki öncelikler açısından Rusya ve ABD ile ilişkileri bağlamında ele alınacak, önümüzdeki dönem için Özbekistan’ın kazanımlarının neler olabileceği incelenecektir.

Özbekistan Dış Politikasındaki Temel Öncelikler

Bağımsızlığını pekiştirme ve Orta Asya bölgesinde lider olma Özbekistan’ın 1991’den günümüze izlediği dış politikanın önceliklerini oluşturmaktadır. Bağımsızlık politikası Özbekistan’ın hem bölge devletleri hem de Rusya ile ilişkilerinde dönem dönem kendini göstermektedir. Bölge ülkeleri ile ekonomik entegrasyondan yana olduğunu söyleyen Özbekistan Devlet Başkanı İslam Kerimov, siyasî alanda entegrasyona inanmadığını her fırsatta dile getirmektedir. Fakat, ekonomik alanda da ciddî bir birliktelikten bahsetmek zordur. Bölge devletlerinden Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın,[1] Beyaz Rusya ve Rusya ile birlikte ilk başta Gümrük Birliği adı altında kurdukları ve daha sonra Avrasya Ekonomik Birliği’ne dönüştürdükleri örgüte Özbekistan katılmamıştır. Özbekistan, özellikle Rusya’nın başat konumda olduğu herhangi bir yapılanmaya girmekten kaçınmaktadır. Ocak 1994’te kurulan ve Özbekistan’ın da üyesi olduğu Orta Asya Ekonomik Birliği ise pek önemli sonuçlar elde edememiştir.[2]

Öte yandan, Özbekistan 1999’da Bağımsız Devletler Topluluğu Ortak Güvenlik Anlaşması’ndan da ayrılmıştır. Özbekistan, ilk başlarda BDT şemsiyesi altında her üye devletin kendi ordusu ile katılacağı NATO tarzı bir askerî yapılanmaya gidilmesinden yanaydı. Bu öneri Özbekistan tarafından 15 Mayıs 1992’de Taşkent’te yapılan BDT toplantısında gündeme getirildi.[3] Bu toplantı üyeleri açısından önemli bir anlaşmanın imzalanmasıyla sona ermişti. Rusya, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan ve Ermenistan arasında varılan ortak bir karara göre taraflardan herhangi birine dışarıdan yapılan saldırı tüm taraflara yapılmış olarak algılanacak ve gereken tedbirler alınacaktı. Fakat, daha sonra Rusya’nın kendi iç ekonomik sorunlarına yönelmesi ve uyguladığı yeni fiyat politikaları ruble alanındaki diğer ülkeler tarafından eleştirilmeye başlandı. Fiyatlardaki aşırı artış Özbekistan’da da yankı buldu: Başkent Taşkent’te üniversite öğrencileri protesto gösterileri ile hayat koşullarının ağırlaşmasına ilk tepki verenlerden oldular.

Bu gelişmeler üzerine Devlet Başkanı Kerimov, Rusya’nın BDT içinde uygulanan ekonomik reformlar konusunda ortak bir karar sonucu hareket etmediğini dile getirdi. Ardından, Kerimov ve Merkez Bankası Başkanı Feyzulla Mullazhanov tarafından Rusya’nın bu şekilde devam etmesi sonucu Özbekistan’ın kendi millî para birimine geçmek zorunda kalacağı açıklandı.[4] Rusya’nın 1993’te “yeni ruble”ye geçmesi ile Özbekistan 15 Kasım 1993’e kendi para birimi “som”u tedavüle soktu.

Bu arada, Özbekistan eski SSCB cumhuriyetleri arasında, Birliğin çöküşü nedeniyle yaşanan ekonomik çöküntüyü en az zararla atlatanlar arasında olduğunu söylemek pek yanlış olmaz. Şöyle ki, SSCB’nin dağılmasının hemen ardından, 1992’de Özbekistan GSYİH’si %11.1’lik bir düşüş gösterirken, sanayideki en büyük düşüş %12.3 oranında olmuştur.[5] EBRD’nin istatistiklerine göre, diğer cumhuriyetlerin çoğunda ekonomideki düşüş kendini daha büyük rakamlarla belli etmektedir.

Özbekistan genel olarak, Rusya’nın Orta Asya’daki askerî etkinliğini azaltmaya yönelik politikalar izlemiştir. Moskova’nın eski SSCB sınırlarını koruma hakkına ilişkin iddiaları da Özbekistan tarafından olumlu karşılanmamış, Taşkent, BDT Dış Sınırlarının Savunması Hakkında Anlaşma’yı imzalamayı reddetmiştir.[6] Özbekistan, Moskova ve Duşanbe arasında 201. Motorize Birliğin 20 yıllık bir süre için Tacikistan’da konuşlandırılmasına ilişkin anlaşmanın imzalanmasına da karşı çıkmıştır.

Bir taraftan Rusya’nın bölgede askerî varlığına karşı çıkan Özbekistan, bir taraftan da kendi ordusunu güçlendirmeye çalışıyordu. SSCB döneminde askere alınan Özbek kökenli gençler daha çok stroybat diye adlandırılan inşaat birliklerine gönderiliyordu. Bu nedenle, Birliğin dağılmasından sonra nitelikli Özbek subayların sayısı çok değildi. Fakat, bağımsızlıktan sonra Özbekistan hızlı bir şekilde eğitimli Özbek askerinin yetişmesi için girişimler başlattı. SSCB zamanındaki Özbekistan’ın birlik ordusundaki subay sayısı sadece %6’yı oluşturuyorken, 1997’de bu rakam %85’e yükseldi.[7]

Bölge liderliğine gelince, Özbekistan bağımsızlığının ilk günlerinden beri bu arzusunu yerine getirmek için çabalamaktadır. 31 Ağustos 1991’de uluslararası alanda yeni bir devlet olarak ortaya çıkan Özbekistan, Orta Asya’nın en güçlü devletlerindendir. Ayrıca, çoğunluğu Özbek olmak üzere yaklaşık 25 milyonluk nüfusla bölgenin en kalabalık ülkesidir. Bunun yanında, 447 bin km2’lik yüzölçümü, verimli toprakları ve doğal kaynakları ile Özbekistan Orta Asya’da en fazla gelecek vaadeden devletlerden biri olma özelliğini taşımaktadır. Özbekistan aynı zamanda, bölgede en güçlü askerî yapıya da sahiptir. 50 bin kişilik kara kuvvetleri, 9 bin 100 kişilik hava kuvvetleri personeli ve 17 bin ile 20 bin arasında değişen içişlerine bağlı birlik mensubuyla Özbek ordusu Orta Asya’nın en büyük ordusudur.[8]

Bir önemli husus da, Orta Asya’da Özbek nüfusun dağılımıdır. Özbekistan’ı çevreleyen diğer cumhuriyetlerde yaklaşık 2,5 milyon etnik Özbek yaşamaktadır.[9] Bunların çoğu Kırgızistan’ın Oş ve Celalabad, Kazakistan’ın Çimkent ve Jambıl vilayetleri ve Tacikistan’ın Sughd ve Hisar bölgeleri olmak üzere Özbek sınırına yakın yerleşim birimlerinde yaşamaktalardır.[10]

Özbek dış politikasının temel özelliklerini kısaca ele aldıktan sonra iki büyük güç olan Rusya ve ABD ile gelişen ilişkilerini irdeleyebiliriz.

Rus-Özbek İlişkileri

1990’ların ortalarından itibaren toparlanmaya başlayan Rusya tekrar gözünü Orta Asya’ya çevirdi. Bölgedeki hidrokarbon yataklarının üzerinde kontrolünü artırmaya çalışan Rusya, diğer sanayi alanlarında da Orta Asya ülkeleri ile işbirliğine yöneldi. Nitekim, bu dönemde Rus tekstil bölgelerinden sanayiciler Özbekistan pamuğunu değerlendirme teklifleri ile ülkeye geldiler. Öte yandan, 1996’da Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı olarak Yevgeni Primakov’un atanması ile Rusya güney bölgelerle daha fazla ilgileneceğinin sinyalini vermiş oldu. Bir Orta Doğu uzmanı olan Primakov’un, göreve gelir gelmez Şubat 1996’da gerçekleştirdiği Orta Asya gezisinin bir durağı da Özbekistan’dı. Fakat, planlananın aksine, ziyaret sırasında sadece bir anlaşma imzalanabilmişti.[11] İmzalanamayanların içerisinde Özbekistan’daki Rusların durumuna ilişkin bir anlaşma da vardı.

Buna karşın Özbekistan ve Rusya birbirleri için önemli ticaret ortakları olarak kalmışlardır. 2000 yılı itibariyle Rusya’nın dış ticaretinde Özbekistan dördüncülüğü korurken, 1991-2000 yılları arasındaki rakamlar Özbekistan’ın en büyük dış ticaret ortağının Rusya olduğunu göstermektedir.[12]

Özbekistan ve Rusya arasındaki ilişkilerde Tacikistan ve Afganistan’da başlayan çatışmalar dönüm noktasını oluşturmuşlardır. Bağımsızlık sonrası Tacikistan’da radikal İslâmî eğilimlerin yükselmesi sonucu çıkan iç savaş ve Afganistan’da mücahitler arasında verilen iktidar savaşı Özbekistan’da ciddî güvenlik kaygısı yaratmıştır. Özbekistan’ın Afganistan ve Tacikistan’la ortak sınırlara sahip olması doğal olarak, çatışmaların kendi içine taşmasını engellemek amacıyla bu sınırların güvenlik altına alınması için gerekli tedbilerin alınmasına zorlamıştır. Bu noktada, Rusya’yı bölgede güvenlik ve istikrarı koruyabilecek tek güç olarak gören Özbekistan, Moskova’yla ilişkilerini iyileştirmeye çalışmıştır. Afganistan ve Tacikistan’da olanları sadece bölge için değil, tüm BDT için bir köktendincilik tehdidi olarak değerlendiren Rusya, aynı görüşte olan Özbekistan ile ortak tehdit algılaması sonucu özellikle güvenlik alanında sıkı işbirliğine yönelmiştir. Tacikistan’daki savaşın 1997’de sona ermesi doğu sınırları açısından bir miktar rahatlamaya neden olmuşsa da, 1996’da Afganistan’da aşırı dinci Taliban hareketinin yönetime gelmesi güneydeki tehdit algılamasını daha da arttırmştır.

Fakat, Özbekistan Taliban’a karşı mücadelede kendi kartını, Afganistan’ın kuzey bölgelerindeki Özbek nüfusun lideri General Abdurraşid Dostum faktörünü kullanmayı ihmal etmemiştir. 1997-98’e kadar Dostum birliklerine maddî ve manevî ciddi destek veren Kerimov, bu şekilde Taliban’ı kendi sınırlarından uzak tutmaya çalışmıştır. Fakat, Afganistan’da savaşın çıkmaza girdiğinin anlaşılması Özbekistan’ı tehlikeli bir oyuna girmekten kaçınmaya itmiştir.

Bu bağlamda, Ekim 1998’de Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Boris Yeltsin’in Taşkent’i ziyareti iki ülke arasındaki ilişkilerin temel boyutunu ortaya koymaktadır. Yeltsin’in Kerimov’la yaptığı temasların ana konusunu Taliban oluşturdu. Görüşmeler sonucu iki ülke arasında herhangi birine saldırının düzenlenmesi halinde diğerinin yardımda bulunacağına dair bir anlaşma imzalandı.[13]

ABD-Özbekistan İlişkileri

1994’e kadar Özbekistan-ABD ilişkilerinde insan hakları ve demokrasi sorunları Özbekistan için hep pürüzlü noktaları oluşturmuştur. Fakat, Afganistan’daki Taliban yönetimi ve bu yönetimin Orta Asya’dan gelen aşırı dinci gruplara kucak açması Özbekistan’ı sadece Rusya ile değil, Batı ile de güvenlik alanında işbirliği arayışlarına itmişti. 1994’e kadarki dönemde Batı, özellikle de ABD tarafından Özbekistan’ın politikasına yönelik bazı çekinceler ileri sürülüyordu. Hatta, dönemin ABD Başkan Yardımcısı Al Gore Orta Asya gezisini Taşkent’e uğramadan tamamlamıştı.

Buna rağmen, bir süre sonra Özbekistan yönetiminin İran, radikal İslâm ve Rusya karşıtı söylemlerine ABD kulak vermeye başladı. Aynı zamanda, Özbekistan kendini istikrarlı, Batı yanlısı ve güçlü bir devlet olarak empoze etmeye çalışıyordu. Batı’da da güçlü bir Özbekistan’ın aslında, Batılı yatırımları koruyabileceği görüşü giderek yaygınlaşmaya başladı. Öte yandan, Özbekistan’ın diğer Orta Asya ülkelerine göre Rusya’dan daha uzak politikalar izlemesi de ABD dış politika çevrelerince olumlu bir faktör olarak değerlendiriliyordu. ABD’nin kapılarını Özbekistan’a açması ile ağırlıklı olarak güvenlik alanında işbirliği genişletilmeye başladı. Özbekistan’ın 13 Temmuz 1994’te imzalanan anlaşma ile NATO’nun Barış İçin Ortaklık programına aktif bir şekilde katılması ve BDT Ortak Güvenlik Anlaşmasından ayrılması ile GUUAM’a 24 Nisan 1999’da üye olması ABD ile işbirliği konusunda Taşkent’in kararlılığını ortaya koymuştur.

Böylece, ABD-Özbekistan ilişkilerindeki bazı görüş farklılıkları yerini ekonomik ve stratejik bağlara bırakmış oldu. Bu noktada, Türkiye ve İsrail’in Orta Doğu’da ABD için arz ettikleri müttefik konumunu Özbekistan’ın Orta Asya’da üstlenmeye çalıştığı söylenebilir.[14]

Dış Politikada Kerimov Faktörü

Özbekistan otoriter bir devlet yapısına sahiptir. Aralık 1991’de resmî verilere göre %86’lık bir oy oranı ile Devlet Başkanı seçilen İslam Kerimov, ülkenin tüm siyasî kurumlarını başkanlık makamına bağlı hale getirdi.[15] Kerimov’un kurduğu sistemin şu önemli öğelerden oluştuğu söylenebilir: Güçlü bir başkanlık sisteminin kurulması; muhalefetin etkisiz hale getirilmesi; medya üzerinde sıkı kontrolün sağlanması ve siyasî elite mensup kişilerin tasfiyesinin devamlı olarak sürdürülmesi.[16]

On yıllık başkanlık yönetimi boyunca içte sıkı kontrolü sağlayan Kerimov dış politikada da tek söz sahibi olmayı başarmıştır. Bu bağlamda, Kerimov’un kendi Özbekistan 21. Yüzyılın Eşiğinde isimli kitabında Özbekistan’ın dış güvenliğine başlıca tehdit olarak yer verdiği konular ülkenin dış politikasının belirlenmesinde önemli etken olmaktadırlar.

Bunlar; bölgesel gerginlikler, köktendincilik, süper devlet şovenliği ve saldırgan milliyetçilik ve etnik çatışmalar olarak özetlenebilir.[17] Daha önce Özbekistan’ın Rusya ve ABD ile ilişkilerinde ele aldığımız gelişmelere bakarsak, Kerimov’un ön plana çıkardığı tehdit unsurlarının bu ilişkilerde öncelikli konular olarak yer aldığını görürüz. Dolayısıyla, Kerimov için tehdit olarak algılanan bir faktör devletin tümü için bir tehdit kaynağı olmaktadır.

11 Eylül’le Girilen Yeni Dönemde Özbekistan’ın Konumu

11 Eylül’de Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’a yapılan saldırılar sonucu terörle mücadelede ABD’nin müttefikleri arasına giren Özbekistan için bu gelişme yeni bir dönüm noktası oldu. Kamuoyundan gizli tutulmasına rağmen Özbekistan ABD ile krizin ilk günlerinden başlayarak sıkı temaslar içindeydi.

Özbekistan terörle mücadele amacıyla hava sahasını insani yardım ve güvenlik amacıyla kullandıracağını açıkladı. Bu çerçevede, Özbekistan’ın Termez ve Hanabad hava alanları Afganistan’a yönelik operasyon amacıyla ABD ve müttefiki İngiltere’nin kullanımına açıldı.

Afganistan sınırındaki Amuderya nehrinin kıyısında kurulan Termez, tarihte Kabil ve Delhi’ye uzanan yolların başlangıcı olmuştur. M.S. 329’da Büyük İskender tarafından günümüzdeki Termez’e yakın bir yerde şehir kurulmuş, Termez’in kendisi ise M.S. 1220’de Cengiz Han tarafından yağma edilmiştir. Eski İpek Yolu’nun önemli uğrak yerlerinden biri olan bu şehirde 1894’te Rus çarı tarafından devasa bir kale inşa edilmiştir. Kale, Afgan sınırındaki ilk Rus garnizonu olmuştur.[18] İlginçtir, Aralık 1979’da Sovyet Ordusu’nun Afganistan’ı işgali sırasında ordu birliklerinin geçtiği kapı olan Termez, ABD’nin düzenlediği operasyon sırasında da havaalanını Afganistan’a yardım gönderilmesi için insanî yardım kuruluşlarının uçaklarına açıldı.[19]

Daha önce dünya kamuoyunun herhalde hiç duymadığı Hanabad köyü yakınlarındaki üs, Karşi şehrinden 12 km. uzaklıktadır. Hanabad üssü 1980’li yıllarda Sovyet hava kuvvetleri tarafından Afganistan’da askerî operasyonlar yapılması amacıyla kullanımaktaydı. Üsse giriş ve çıkışların yasaklanması daha fazla bilgi edinilmesine engel olmakla birlikte, uzmanlar, hava alanının teknik açıdan iyi durumda olduğunu belirtmektedirler.[20]

5 Ekim 2001’de Özbekistan ve ABD arasında imzalanan anlaşmayla iki ülke ilişkileri bir anlamda doruğa ulaştı. Bu anlaşmayla Hanabad üssünün kullanımının hukukî temeli oluştu ve terörle mücadele çerçevesinde Özbekistan’a Taliban tarafından yapılacak herhangi bir saldırı ihtimaline karşı da ABD’nin yardıma geleceği açıklandı.

ABD ile işbirliğini Özbekistan’ın kazanımlarını ele alan alt başlıklar halinde incelersek bu işbirliğinin önemini daha iyi bir şekilde ortaya koymuş oluruz:

  1. Birincisi, terörle mücadele çerçevesinde Özbekistan için üç yıldan beri önemli bir tehdit kaynağı olan Özbekistan İslam Hareketi’nin (ÖİH) ortadan kaldırılması ya da en azından etkisiz hale getirilmesi; ÖİH ve lideri Cuma Namangani’nin Taliban’la olan bağlantıları bilinmektedir.[21] Kampları ağırlıklı olarak Afganistan’da bulunuduğu bu örgüt 15 Eylül 2000’de ABD tarafından terörist örgütler listesine de alınmıştır. ÖİH’nin 1999 ve 2000 yaz aylarında Özbekistan’ın ve Kırgızistan’ın güneyine düzenlediği terörist saldırılar ve bölgenin bu tür saldırılara açık olması istikrarsızlığa ve güvenlik sorunlarına neden olmaktadır.
  2. İkincisi, savaş sonrası Afganistan’da oluşturulacak yeni bir yapılanmadan Özbekistan’ın da pay alması; ABD’nin Afganistan’a yönelik politikalarında enerji boyutunun önemi azımsanmayacak kadar büyüktür. Daha 1994-95 yıllarında ABD’li Unocal şirketinin Afganistan ve Pakistan’da Orta Asya enerji kaynaklarının Güney Asya’ya taşınması projelerine ilişkin görüşmeler yaptığı bilinmektedir.[22] Afganistan’da kurulacak yeni bir yönetim de büyük olasılıkla bu tür proje teklifleri ile karşılaşacaktır. Bu bağlamda bir kara devleti olan Özbekistan’ın da kendi doğal gaz ve petrolünü bu projeler aracıyla dünya piyasalarına ulaştırmaya çalışması olanaklı görülmektedir.[23]
  3. Üçüncüsü, Özbek kökenli General Dostum’un Afganistan’daki başarısıyla Afganistan’ın kuzey bölgelerindeki Özbeklerin pozisyonunun güçlenmesi; Özbekistan’la sınır bölgelerdeki etnik Özbekler ve Dostum’la Kerimov’un uzun süreden beri temas halinde olduğu bilinmektedir. Kerimov, Dostum birliklerini destekleyerek Özbekistan sınırları ve Taliban’ın kontrolü altındaki bölgeler arasında bir tür tampon bölge oluşturmaya çalışıyordu. Özbekistan’la iyi ilişkiler içinde olan Dostum’un Afganistan’da yeni kurulacak yönetimde önemli bir rol edinmesi halinde Kerimov’un ülkesinin güney sınırlarını güvence altına almasıyla birlikte iki liderin stratejik ortaklığı da pekişmiş olacaktır.
  4. Dördüncüsü, Özbekistan’a Batılı ülkeler tarafından yapılacak yatırımlarda artış beklentisi; Batı ile stratejik anlamda yakınlaşma sonucu özellikle, askerî alandaki yatırımların artması muhtemel görülmektedir. ABD’nin Özbekistan’daki fiili mevcudiyeti bu yatırımların güvence altına alınması açısından önemli bir etken olacaktır. Bunun yanında, Özbekistan’a Batı’dan ve uluslararası kredi kuruluşlarından yardımların gelmesi de muhtemel bir gelişmedir. ABD şimdiden Özbekistan’a işbiliği karşılığında 8 milyar dolar hacminde finansal yardım ve tarım ve sanayi yatırımı teklif etmiştir.[24]
  5. Ve nihayet, ABD ile stratejik ortaklığın Özbekistan’ın Orta Asya’daki konumunu güçlendirmesi; Özbekistan için belki de en önemli kazanım bu olacaktır. Bundan böyle hem Moskova hem de Washington Özbekistan’a söz hakkı tanıyacaktır. İki büyük güç ile iyi ilişkiler içinde olması Taşkent’in bölgedeki pozisyonunu güçlendirecektir. Batı’dan gelmesi beklenen yatırımlar ve finansal yardımların ekonomik kalkınmaya destek olması, Rusya’nın ise politik desteği Özbekistan’ın Orta Asya’daki komşuları ile ilişkilerinde biraz daha kendinden emin adımlar atmasını sağlayacaktır.

Sonuç

Özbekistan’ın, 11 Eylül sonrasında Batı ile ciddî bir şekilde yakınlaştığı gözlenmektedir, ama bunun Rusya ile ilişkileri kötü yönde etkileyeceğini söylemek pek doğru olmayacaktır. Özbekistan’da üs kurulması ile ABD askerleri sadece Orta Asya’ya değil, BDT sınırları içine de ilk defa ayak basmış oldu. Bu durumun, doğal olarak, Rusya tarafından memnuniyetle karşılanması beklenemez. Nitekim, Özbekistan’ın hava sahasını açacağını bildirdiği ilk günlerde Rus basınında Özbekistan aleyhine birçok yazı yayımlandı. Hatta, Devlet Başkanı Kerimov, Özbek kamuoyu karşısında Rusya’nın Özbekistan’a karşı enformasyon savaşı başlattığını iddia ediyor, Rusya’nın Özbekistan’ın bağımsız politika izlemesini ve kendi güvenlik sorunlarını kendi başına çözme çabasını hoş karşılamadığını dile getiriyordu.

Fakat, ABD ve Rusya arasında yakınlaşma dönemine girilmesi ile Orta Asya’da da rekabetin belki bir süre için rafa kaldırıldığı görülmektedir. Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin, kendisi ile yapılan bir söyleşide bu konuyu çok iyi formüle ederek, Rusya’nın eski korkuları ile hareket etmesinin artık iyi sonuçlar vermeyeceğini dile getirdi. Putin’e göre, Orta Asya devletleri bağımsızdır ve dış politikalarında bağımsız karar verme serbestliğine sahiptir. Fakat, Rus Devlet Başkanı, bu devletlerin attıkları adımları aynı zamanda Rusya ile koordine ettiklerini de vurduladı. Bu bağlamda, Özbekistan’ın krizin ilk günlerinden beri attığı adımlar Putin’in görüşleri ile örtüşmektedir. Özbekistan terörle mücadelede ABD’ye tam destek verdiğini açıklarken, Moskova ile diyaloğunu da paralel bir şekilde yürütmektedir. Putin’in ABD seferinden önce ve sonra Kerimov’la yaptığı telefon görüşmeleri koordine edilmiş bir tutumun sergilendiğini göstermektedir.

Özbekistan’ın 10 yıl boyunca izlediği politikalar dikkatli bir şekilde ele alındığında her iki güç arasında bir denge politikasının yürütüldüğü izlenimi hakim olmaktadır. Özbekistan özellikle güvenliğinin tehdit altında olduğu dönemlerde bu iki güçten birine yakınlaşmaktadır. Bunu yaparken de, diğeri ile ilişkilerini bozmamayı da göz ardı etmemektedir. Özellikle, Rusya ile ilişkilerini herhangi bir örgüt şemsiyesi altında değil, ikili anlaşmalar çerçevesinde yürütmeyi tercih etmektedir. Özbekistan’ın bu yıl Şanghay İşbirliği Örgütü’ne üyelik başvurusu ve Kerimov’un 5-6 Mayıs 2001’de Moskova’ya yaptığı ziyaret o dönemde Özbekistan İslam Hareketi’nin muhtemel saldırı beklentisi ile açıklanabilir. ABD’nin bu tür saldırıların düzenlenmesi halinde bölgeden uzaklığı Özbekistan’ı Rusya’ya yönelmeye zorlamıştır. Fakat, bugün ABD’nin bölgedeki askerî varlığı Özbekistan’ın Rusya ile sıkı askerî işbirliğine girmesini zorunlu kılmamaktadır.

Son olarak, Özbekistan’ın dış politika alanında yeni ve kendisi açısından iyi bir döneme girdiğini söyleyebiliriz. Batı ile müttefiklik uluslararası platformda Özbekistan’a prestij kazandıracaktır.

Nermin GULİYEVA

Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 19 Sayfa: 660-664


Dipnotlar :
[1] 1995’de kurulan bu örgüte Tacikistan 1999’da katıldı.
[2] Uzbekistan, EIU Country Profile 2001, The Economist Intelligence Unit, Londra, 2001, s. 10.
[3] Neil J. Melvin, Uzbekistan: Transition to Authoritarianism on the Silk Road, Amsterdam, Harwood Academic Publishers, 2000, s. 101.
[4] Henry E. Hale, “Islam, State-Building and Uzbekistan’s Foreign Policy”, Ali Banuazizi ve Myron Weiner (der.) The New Geopolitics of Central Asia and Its Borderlands, Bloomington, IN: Indiana University Press, 1994.
[5] William Fierman, “Political Development in Uzbekistan: Democratization?”, Karen Dawisha, Bruce Parrott (der), Conflict, Cleavage, and Change in Central Asia and the Caucasus,
[6] Melvin, Uzbekistan, s. 101.
[7] Melvin, Uzbekistan, s. 102.
[8] International Institute for Strategic Studies, The Military Balance, 2000/2001, Londra, Oxford University Press, 2000.
[9] CIA Factbook 2001.
[10] Bu konuda Özbekistan’la yaşanan kriz için bkz.: Nermin Güler, “Çin’le Özbekistan Arasında Kırgızistan: Sınır Sorunları”, Stratejik Analiz, Sayı 15, Temmuz 2001, ss. 55-61.
[11] Melvin, Uzbekistan, s. 102.
[12] Uzbekistan, EIU Country Profile 2001, The Economist Intelligence Unit, Londra, 2001, s. 49.
[13] Melvin, Uzbekistan, s. 103.
[14] Melvin, Uzbekistan, s. 109.
[15] Bogdan Szajkowski, Krystyna Vere-Bujnowski, “Uzbekistan”, Bogdan Szajkowski (der.), Political Parties of Eastren Europe, Russia and the Successor States, Essex, Longman Group Limited, 1994, ss. 605-615.
[16] Melvin, Uzbekistan, s. 31.
[17] İslam Kerimov, Özbekistan 21. Yüzyılın Eşiğinde, Ankara, Bilig, 1997.
[18] Ahmed Raşid, Orta Asya’nın Dirilişi (İslam mı, Milliyetçilik mi?), çev. Osman Ç. Deniztekin, İstanbul, Cep Kitapları, 1996, s. 100.
[19] “Uzbekistan: T ashkent Agree T o Moving Aid T o Afganistan”, RFE/RL, 25 Ekim 2001.
[20] Sanobar Şermetova, “Zasekreçennıy Kişlak”, Moskovskiye Novosti, 17 Ekim 2001.
[21] Makalenin yazıldığı tarihte kesin olarak doğrulanmamakla birlikte Cuma Namangani’nin ölümü hakkında bilgiler gelmiştir. 25 “Türkmenistan’ın Doğal Gazı ve Petrolü Afganistan Üzerinden Pakistan’a Gidecek mi?”, Avrasya Dosyası, Afganistan ve Pakistan Özel Sayısı, Sonbahar/Kış, Cilt 4 (3-4) 1998/99, ss. 119-127.
[22] Özbekistan’ın 2000 sonu itibariyle ispatlanmış doğalgaz rezervleri 66, 2 Tcf, petrol rezervleri ise 100 mln. ton olarak hesaplanmıştır.
[23] Vladimir Georgiyev, “Uzbekistan Prodalsya Vaşingtonu za 8 mlrd. Dollarov”, Nezavisimaya Gazeta, 19 Ekim 2001.
[24] Özbekistan Devlet Başkanı İslam Kerimov’un 26 Eylül 2001’de Özbek Televizyonuna yaptığı konuşma metninden, Uzbek TV, 26 Eylül 2001.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.